27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali ve 4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları ‘Persler’ tragedyası ile başlıyor YAZI ODASI SELİM İLERİ Bir ağıdı paylaşmak... 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali ve 4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları Aeschylus’un ‘Persler’ tragedyasıyla açılıyor. Oyunun yönetmeni Theodoros Terzopoulos, yıllardır antik Yunan tragedyası üstüne çalışan bir yorumcu. Türk ve Yunan oyuncuların rol aldığı ‘Persler’ genç kadrosuyla dikkat çekiyor. Attis Tiyatrosuİstanbul Kültür Sanat VakfıTiyatro OlimpiyatlarıEpidaurus Festivali ortak yapımı. Oyun, İstanbul’daki gösterimden sonra haziran ayında Epidaurus’a gidecek. Uzun yıllar Berliner Ensemble’da bulunan, Heiner Müller gibi bir ustayla çalışan Theodoros Terzopoulos, salt kendi ülkesinde değil Almanya, Rusya, Çin, Brezilya, Japonya, Türkiye gibi ülkelerde de oyunlar sahneliyor. Bu arada, geçen dönemde Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olan Lemi Bilgin’e, ‘Persler’ projesini, kendisine götürdüğümüz öneriyi sıcak karşılayarak kurumunun da yer alacağı bir ortak yapım olarak desteklediği için teşekkür etmek isterim... Ne yazık ki, Bilgin görevinden alındı ve projenin Devlet Tiyatroları’nın katılımıyla gerçekleşmesi, aşılması imkânsız bir engele dönüştü. Ama, ‘Persler’ İKSV’nin, Attis Tiyat Lale İstanbul’un Çiçeği mi? Çocukluğumda ilkyazla birlikte laleler Gülhane Parkı’nda boy gösterirdi. O Gülhane Parkı bugünkünden çok farklıydı. Gülhane Parkı’nın laleleriyse günümüzün lale zenginliğinin yanında pek cılız kalır... Laler ortaya çıkmayagörsün, lalenin İstanbul’dan, Osmanlı’dan nasıl Hollanda’ya götürüldüğü tartışması patlak verir; herkes bitkibilimci ve tarihçi kesilirdi. Okuryazar geçinen kişiler, hemen ikiye ayrılırlardı. Bir kesim, lalenin özbeöz OsmanlıTürk çiçeği olduğu kanısındaydı. Şimdilerde lalesiyle övünen Hollanda Hollanda’ya Felemenk diyenler de vardı laleyi bizden aşırmıştı. Öteki kesim, lalenin zaten Felemenk’te hep yetiştiğini ileri sürer, ilk kesimi şovenistlikle suçlardı. Onlara göre, lale herkesin çiçeğiydi. ??? İlk kesim iddialara güler, lalenin sanatımızdaki bereketini öne sürerdi. Çinide, demirde, giysikumaş motifinde, minyatürde hep lale! Felemenk’te bu bereket var mı?.. Lale tartışmaları bu kadarla kalmıyordu. Çiçeğin anılışıyla birlikte, Lale Devri’nin gürültüsü patırtısı başlıyordu. Lale Devri uygarlığımızın inceliklerle donanmış bir sayfası mıydı, yoksa, uyruğunu hep ezmiş Osmanlı saltanatının ala ala hey sayfaları mıydı?.. Bunları çok dinledim. Okul kitaplarımızdaki Lale Devri’ni okumak zorunda kaldım. Tarihin her dönemi gibi, bu dönem de bana sorarsanızpek lezzetsiz yazılmıştı. Geçen zamanda okuyabildiğim başka yapıtlar, Lale Devri’ne daha nesnel yaklaşıyordu. Bu dönemde yükselişi ve çöküşü bir arada, iç içe yakalamamız gerektiğini söyler gibiydi nesnel değerlendirişler. Belki lalenin Osmanlılığı ya da Felemenkliği için de böyle düşünmek gerekir. Karagöz’ün Türk mü, Yunanlı mı, yoksa Çinli mi olduğu konusundaki bitmez tükenmez tartışmaları da lalenin yedeğine ille katarak... Resim tarihinde Rembrandt dönemini bilenler, lalenin Hollanda’da şaşırtıcı, baştan çıkartıcı, göz alıcı çiçekler arasında yer aldığını bilirler. Bu çiçekler, yüksek fiyata satılıyor, ayrıca başka ülkeler için pazar oluşturuyordu. Çiçek ressamları yüksek fiyata satılan çiçeklerin resimlerini yapıyorlardı. On yedinci yüzyılın verimi harikulade resimler günümüze kadar varlığını korudu. ??? 1625’ten sonra, Felemenk’te bizdekini andırır bir lale çılgınlığı yaşandı: Tulipomania. Tulipomania iktisadî çökütüye bile yol açtı. Geriye o harikulade lale resimleri, yani sanat eseri kalacaktı. İktisat tarihimizi büyük bir romancının kudretli kalemiyle yaşatmış Sabri F. Ülgener, Tarihte Darlık Buhranları’nda ‘‘ihtikâr’’dan söz açarken laleyi örnek olarak sunar. ‘‘Yiyecek, giyecek ve yakacak maddeleri’’nin ötesinde, ihtikâr, bazan ‘‘varlıklı sınıfların rağbetini çeken lüks eşyada’’ da patlak verebilir. On sekizinci yüzyıl ortalarında lale iptilasının hırsa, tamaha yol açtığına işaret ediyor Ülgener, Ahmet Refik’i kaynakları arasında göstererek. Ülgener, bir şeylerin yoldan çıktığı iktisadî düzende bu soydan hırsların, tamah edişlerin daima saltanat kuracağını ve pek çok yıkıma sebep olacağını her eserinde dile getirmiştir. Lale Devri adı, yanılmıyorsam, Ahmet Refik’in adlandırmasından sonra yaygınlık kazanmış. Kanlı bir ihtilalle noktalanan dönem öyle anlaşılıyor ki yarın da bin çeşit yoruma açık olacak. Ama bir laledan içindeki güzelim lale resimleri, epey uzun bir zaman evlerde göz okşamış laledan, dile incelikler sunmuş nice lale ismi bizi hep etkileyecek. Lale isimlerinin tümü hoppalıklar donanmıştır. Tümü şenliklerden söz açar gibi. Kimi elması kıskandırmış, kimi sevinç getirmiş, kimi keyfi arttırmış. Lem’aı Feyz, yani bolluk pırıltısı. Toplumlardan bolluk el ayak çekmişse, yine Ülgener’i bol bol okumalı... Öneriler: Kitap / Tarihte Darlık Buhranları, Sabri F. Ülgener, Derin Yayınları, 2006. Persler lk kez Tiyatro Festivali’nde seyirciyle buluşacak olan ‘Persler’de, diğer oyunlarında olduğu gibi, yalın ve çarpıcı bir biçim yeğliyor yönetmen. Modern ve minimal bir çizgide sahneye taşıdığı oyunda koroyu ön plana çıkarıyor. Terzopoulos’un oyunlarında zaman kavramı ortadan kalkar ve sözler, hareketler çıplak sahne üzerinde daha da büyüyerek trajedinin gücünü seyirciye taşır. İ rosu’nun ve Tiyatro Olimpiyatları’nın gayretleriyle yine de hayata geçti.... Kitaplarbakışlar 2000 yılında Yunanistan’da çıkan ‘Theodoros Terzopoulos ve Attis Tiyatrosu: Tarih, Metodoloji ve Yorumlar’ adlı kitapta, tiyatro bilimci Eleni Varopoulou, yönetmenin 1986’da Yunan tiyatro dünyasını ‘Bakkhalar’ yorumuyla adeta sarstığını söyler. Çünkü bu cesaretli sahnelemede tragedyanın geleneksel kurallarını yıkarak özgür, dinamik, çarpıcı bir biçim yeğlemiştir Terzopoulos. Yine aynı kitapta, Prof. Marianne McDonald, ‘‘Attis Tiyatrosu’nun her oyunu beden ritmindeki gerilimle yüzleştirir izleyiciyi’’ der. ‘‘Bu ritim giderek bir ritimler bütününe dönüşür.’’ Şu günlerde, Almanya’da büyük bir yayınevi tarafından ba sılan ‘Dionysos ile Yolculuk: Theodoros Terzopoulos Tiyatrosu’ adlı kitabın tanıtımı ise İstanbul’da festival kapsamında yapılacak... Bu kitapta da sanatçının sahne yorumları ve çalışma yöntemleriyle ilgili incelemeler yer alıyor. Dinamik yorumlar İlk kez Tiyatro Festivali’nde seyirciyle buluşacak olan ‘Pers SERGİ’DE 100’Ü AŞKIN YAPIT 50. ÖLÜM YILDÖNÜMÜ’NDE: 45 yıllık birikim İ ş Sanat Kibele Galerisi, 11 Mayıs24 Haziran tarihleri arasında Süleyman Saim Tekcan’ın 45 yıllık sanat çalışmalarının bir kesitinden oluşan sergiyi sanatseverlerin beğenisine sunuyor. Tekcan’ın gravürlerinin yanı sıra yağlıboya resimleri, heykel ve serigrafi örneklerinin de yer alacağı sergide 100’ü aşkın yapıt yer alıyor. Sanat serüvenine Anadolu kadınını ve çocuklarını konu alan figüratif çalışmalarla başlayan Süleyman Saim Tekcan, 1976 yılından itibaren soyuta yönelmiştir. Desen, yağlıboya, suluboya resimler ve bronz heykeller de yapan sanatçı, ‘gelenek’ ve ‘modernite’nin kesişme noktasında, yaratıcı potansiyeliyle bir senteze ulaşarak Türk gravür sanatını evrensel ölçeklere taşımıştır. Yapıtlarına yaşadığı çevreden, doğadan, Anadolu uygarlıklarından ve Osmanlı sanatından kaynaklanan biçimlerle bir kimlik kazandırmakla birlikte modernist bir anlayışla yaratımda bulunan Tekcan, özgün baskı alanında kendine has bir teknik geliştirmiştir. Sergi, pazar ve pazartesi günleri hariç, her gün 10.0019.00 saatleri arasında izlenebilir. Cahit Sıtkı Tarancı anılıyor Kültür Servisi Türkiye Yazarlar Sendikası, modern Türk şiirinin önde gelen şairlerinden Cahit Sıtkı Tarancı’yı 50. ölüm yıldönümünde anıyor. Bugün Tünel’deki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde saat 18.30’da başlayacak etkinliğe konuşmacı olarak Eray Canberk, Arife Kalender ve Yücel Kayıran katılacak. Nurduran Duman ve Deniz Durukan ise Tarancı’nın şiirlerini seslendirecek. Süleyman Saim Tekcan’ın sergide yer alan yapıtlarından. ler’de, diğer oyunlarında olduğu gibi, yalın ve çarpıcı bir biçim yeğliyor yönetmen. Modern ve minimal bir çizgide sahneye taşıdığı oyunda koroyu ön plana çıkarıyor. ‘Bakkhalar’ gibi ‘Persler’i de koro odaklı bir yapıt olarak tanımlıyor ve olayları bir ritüel gibi ele aldığını vurguluyor. ‘Persler’de, savaşın/savaşların neden olduğu yıkıntılar irdelenirken, Türk ve Yunan sanatçılar savaşa karşı birlikte ağıt yakıyorlar... Terzopoulos’un oyunlarında dışa vuran enerji hemen gözlemlenir. ‘Bakkhalar’, ‘Quartet’, ‘Zincire Vurulmuş Promete’, ‘Medea Material’, ‘Herakles Üçlemesi’ Türk izleyicisinin de izlediği ve sanırım bu yaklaşımı saptadığı yorumlardır. Aynı şey, provalardan gördüğüm kadarıyla ‘Persler’ için de geçerli... Onun oyunlarında zaman kavramı ortadan kalkar ve sadece sahne üzerinde sözlerin ritmine uyarak devinen bedenler kalır akıllarda. Sözler, hareketler çıplak sahne üzerinde daha da büyüyerek trajedinin gücünü geçirir izleyiciye. Güngör Dilmen, 1968 yılında MEB Yayınları tarafından ‘Yunan Klasikleri Serisi’ kapsamında yaptığı dilin zenginliklerini, ritmini ustalıkla vurgulayan çevirisinin önsözünde ‘‘Ucuz kahramanlık edebiyatında çokça görülen düşmanı aşağılama yoktur ‘Persler’ de. Oyunun karamanları ... ulu kişilerdir’’ der ve ekler, ‘‘Persler bir bakıma günümüze kalan ilk tarih kitabıdır.’’ Festival izleyicisine iyi seyirler... CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle