19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Birlik Beraberlik Ama, Kiminle? Ben kendi adıma, sayın yöneticilerimizin bu çağrılarına ‘‘Hayır!” diyorum ve yüreğimin tüm gücüyle ‘‘Yüz kere, bin kere hayır! Sizinle birlik ve beraberlik içinde olmamız olanaksızdır!’’ diye haykırıyorum. Şundan ki; siz, camileri kışla, minareleri süngü, müminleri askere dönüştürüp bir savaş cephesi oluşturmak özlemindesiniz. Oysa ben, camileri müminlerin ibadet evi, minareleri namaza çağrı yeri olarak kabul ediyorum. formülü demokrasiyle bağdaşmaz. Son günlerde özellikle, Danıştay’a yapılan silahlı saldırı sonucu şehit edilen değerli yargıç Özbilgin’in cenaze töreninde, halkın yöneticilere karşı gösterdiği tepki üzerine telaşa kapılan iktidar sahipleri, birlik, beraberlik üzerine demeç üstüne demeç patlatmışlardır. Örneğin, Dışişleri Bakanımız Sayın Gül, ‘‘Birbirimize daha çok sarılmalıyız’’ diye seslenmiş, Başbakanımız Sayın Erdoğan da ‘‘73 milyonun tek bilek, tek yürek’’ olmasını buyurmuştur. Ben kendi adıma, sayın yöneticilerimizin bu çağrılarına ‘‘Hayır!’ diyorum ve yüreğimin tüm gücüyle ‘‘Yüz kere, bin kere hayır! Sizinle birlik ve beraberlik içinde olmamız olanaksızdır!’’ diye haykırıyorum. Şundan ki; siz, camileri kışla, minareleri süngü, müminleri askere dönüştürüp bir savaş cephesi oluşturmak özlemindesiniz. Oysa ben, camileri müminlerin ibadet evi, minareleri namaza çağrı yeri olarak kabul ediyorum. Siz, türbanın yasaklanması doğrultusunda karar alan Danıştayımızın yüksek yargıçlarına, ‘‘Bu senin işin değil efendi! Buna Diyanet İşleri karar verir’’, ‘‘Ben bu kararı tanımıyorum. Bu hiçbir hukuk anlayışı içinde tanımlanamaz’’, ‘‘Açık konuşuyorum; Danıştay’da birçok engelle karşılaşıyoruz’’ sözleriyle devlet örgütünün temel öğelerinden olan yüksek yargının kararlarını tanımıyor, onu iktidarınıza karşı gösteriyor ve alaya alıyorsunuz ve bu tutum ve davranışlarınızla hukuka, cumhuriyete saldırıya ortam hazırlıyorsunuz. Ben, demokrasiye inanmış, hukuka saygılı bir vatandaş olarak sizinle nasıl tek yürek, tek bilek olabilirim? Sayın Gül, ‘‘Birbirimize daha çok sarılalım’’ diye buyuruyor. Karanlığa gidenlerle ileriye, ışığa koşanlar nasıl birlik ve beraberlik içinde olur, nasıl birbirlerine sarılabilirler? Ben, sıkmabaşlı kadınlarımızın ayrı, kara sakallı mollaların ayrı bölümlerde yer aldığı, kadın eli sıkmayan tarikat bağlantılı kişilere nasıl sarılabilir, nasıl birlikte olabilirim? Olmaz, sayın baylar! Siz bu tutumunuzu sürdürdükçe sizinle birlik ve beraberlik içinde bulunma olanağı yoktur. Ancak, Atatürk ilkelerinin ışığında el ele, omuz omuza, özgürce aydınlıklara koştuğumuz zaman birlik ve beraberlik içinde olur, birbirimize coşkuyla sarılabiliriz. Bu nedenle, bırakalım insanlarımızı, kendi mutlulukları için, aydınlık yarınlar için, rahatça tepkilerini sergilesinler, değişik düşünceler üreterek özgürce söyleşip tartışsınlar. Böylece, berraklaşan, tartışıla tartışıla tavlanan düşünceler etrafında oluşsun birlik ve beraberliğimiz. Mutluluğu, iyiyi bulmanın yolu da budur. (*) İtalya’da 1926’da yapılan anayasa değişikliği ile Mussolini hem devlet hem de hükümet başkanı olmuş ve milis yasanın 8. maddesine ‘‘Duce her zaman haklıdır!’’ kuralı konmuştur. PENCERE Yazarımız İlhan Selçuk tatil nedeniyle yazılarına bir süre ara vermiştir. Cepheleşmenin Güçlükleri DANIŞTAY saldırısı sonrasında beliren hava, siyasetin ana kuruluşlarıyla özetlemek gerekirse, AKP iktidarına karşı bütün partilerin bir araya gelmesini amaçlayan bir cepheleşme havasıydı. Oysa, anımsamak gerekiyordu ki, Erdoğan iktidarı, Demokrat Parti’yle başlayıp bugünlere kadar gelen ve çeşitli partilerden oluşan uzun bir ‘‘karşıdevrim’’ zincirinin son halkasıydı. Karşıdevrim, başlangıçta herkes kadar cumhuriyetçi, laik, hatta Atatürkçü görünüyordu; sonra bu görüntüler, partilerin taban özelliklerine göre yavaş yavaş yumuşayıp silinerek bugünlere gelindi. Öte yanda, CHP’yle başlayan devrimci cumhuriyetçilik, içindeki tutuculukları değişik etiketli sağ partilere kusarken, kendisi de özellikle ekonomik ve sosyal konularda farklılaşmalar geçirip çeşitli sol partiler doğurdu. Dolayısıyla, şimdi AKP ‘‘tehlike’’sine karşı herkesi aynı coşkuyla tek çizgide toplamak olanaksızdır. Kaldı ki, bu zincire eklenen ve dıştan gelip nerdeyse Lozan’ın hıncını almaya yönelen bir de ABDAB çullanışı söz konusu. Seçim sistemi de, İtalyan usulü ‘‘zeytin dalı’’ formülüne kapalı. ğer sözü edilen tehlike, çok kişinin korktuğu gibi, Cumhurbaşkanlığı seçimini de becermiş bir AKP’nin yine tek başına iktidara gelmesi ve asıl amacına erişmesi ise, o zaman karşısına dikilecek güçleri tek blok olarak değil, belki birkaç grup olarak düşünmek çok daha gerçekçi olur. Görünürdeki sağ partilerin böyle bir gruplaşmayı nasıl başaracaklarını, hatta başarmak isteyip istemeyeceklerini tahmin etmek bile zor. Doğruyol, MHP ve ANAVATAN, ekonomik ve sosyal konularla dış politikadaki ayrılıkları bir yana, AKP’nin dinci eğilimleri karşısında da tam bir ortak çizgi oluşturmakta güçlük çekeceklerdir; içlerinde AKP çizgisine hayli yaklaşanlar da var. Aynı çizgi sorununun sol denen kesim için ilk bakışta fazla güçlük yaratmayacağı düşünülebilir. Orada herkes görünürde ‘‘Atatürkçü’’. Ama nasıl? Kimi, Atatürkçülüğü laiklik olarak alıp bunu da çağdaş yaşam tarzı, inançta ve giyim kuşamda serbestlikten ibaret sanıyor; ABD’nin, AB’nin, IMF ve Dünya Bankası ya da başka yabancı kuruluşların dayatmaları umurlarında değil. ‘‘Laiklik ayakta kaldıkça bu sorunların da üstesinden gelinir’’ demekteler. Kimileri için ise, Atatürkçülüğün bağımsızlık boyutu önemlidir; siyasal bağımsızlığın ötesinde, ulusal çıkarları savunmada, kalkınma yöntemlerini saptamada da bağımsızlık. Bunlar yoksa, son yılların Türkiye’sinde görüldüğü gibi, halk yığınları muhtaçlığa düşüp din bezirgânlarının peşine takılacak ve laiklik güme gidecektir. Önemli olan, bu ayrışmaların akıllıca sentezlerle aşılması ve formülü sonra bulunacak sağlam bir bütünleşmenin hiç değilse solda sağlanmasıdır. Bu kadarı bile AKP’nin tek başına iktidar olmasını önler ve yeni ufuklar açar. H. Basri AKGİRAY E.C. SavcısıEski Milletvekili ‘‘Birlikten güç doğar’’ özdeyişinin gerçekçi bir olguyu içerdiği kuşkusuzudur. Ne var ki, bir köy derneğinden devlet örgütüne kadar tüm topluluk yöneticileri, en küçük bir tepki ya da eleştiri karşısında, ‘‘Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz dönemde’’ ya da ‘‘Birlik ve beraberlik içinde olursak aşamayacağımız engel yoktur’’ gibi demeçlerle bu özdeyişi kendilerine kalkan yapmaktadırlar. Oysa demokrasi, çoksesli bir yönetim biçimidir. Demokratik toplumlarda her tür düşünce ya da öneri ortaya konmalı, avaz avaz tartışılmalı, düşünsel bir başkaldırıya dönüşebilmelidir. Ulusal istenç, sadece seçim sandığında oluşmaz. Bu gibi toplumsal tepkiler de ulusal istencin göstergeleridir. Unutulmamalıdır ki, suskun toplumlar her zaman kimi durumlarda seçimle de gelmiş olsalar, bir monarkın egemenliği altında ezilmeye mahkumdurlar. Aslında ülkemizde tarihsel koşulların yoğurup şekillendirdiği halkımız, birlik ve beraberliğe, istenilenden çok uyum sağlamıştır. Yaklaşık, bin yıllık bir koşullanmanın sonucudur bu. Bilindiği gibi, Osmanlı devlet anlayışına göre, tüm düzeni Tanrı yaratmıştır. Bu düzeni sorgulayıp irdelemeden koruyup sürdürmek için padişah görevlendirilmiştir. Tanrı’nın yeryüzündeki elçisi, gölgesidir o... Onun önerileri aslında öneri değil emir ve fermandır tartışılmaz, ancak yerine getirilir. İşte böyle bir toplum birlik ve beraberlik içindedir, ama böyle bir birlik ve beraberlik o toplumun insanlarına eziklikten, suskunluktan, yokluktan başka bir şey getirmemiştir. Şundan ki, ‘‘Duce her zaman haklıdır!’’ (*) E ÜZÜNTÜLÜYÜZ Cumhuriyet gazetesine ve Danıştay üyelerine yapılan adi saldırıları kınıyor, görev şehidi Hâkim Yücel Özbilgin’e rahmet ve Başkan ile diğer üyelere de, geçmiş olsun diyoruz. Devletimizi yönetenler artık, işin ciddiyetini anlamalı, toplumdaki şiddet olgusunu ortadan kaldırmalı, serbest silah satışını önlemeli, türban takıntısına son vermeli, kadın haklarına saygı göstermeli, kadınları siyasete teşvik etmeli, toplumu ve kadınları ve protokolü çağdaş bir görünüme sokmalı ve onurlu bir dış politika izlemelidir. Atatürk devrimleri ve cumhuriyetimize sahip çıkılmalı ve asla ödün verilmemelidir. Unutulmamalıdır ki, kadın haklarının olmadığı yerde, demokrasiden bahsedilemez. Laiklik ve kadın hakları, Cumhuriyetimizin teminatıdır. Türk kadını ATA’sına minnettardır. KADIN HAKLARI KORUMA DERNEĞİ Genel Başkan Av. GÖNÜL İŞLER CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle