19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Turhan Selçuk, ‘dürüst tabiatlı İstanbul beyefendisinin’ haklarını devretmeye hazırlanıyor 3 GENİŞ AÇI HİKMET BİLA Abdülcanbaz nereye koşuyor? MİYASE İLKNUR Çaresiz Bir toplumda ortak irade kaybolmaya başlayınca o toplumun işleri hiç de iyi gitmiyor demektir. Ortak irade ile anlatılmak istenen herkesin aynı şeyi düşünüp aynı şeyi yapması değil elbette. Bir ülkede demokrasi varsa sayısız da fikir vardır. Ona sözümüz yok. Eski dilde ‘asgari müşterek’ denilen deyimdir kastımız. İşte Türkiye’de ortadan kalkmaya başlayan bu asgari müştereklerdir. Ortak iradenin dağılması, ortak iradeyi temsil eden kurumların yolunu, yönünü ve etkinliğini kaybetmesi o ülkenin kendini dalgalanmaya bıraktığını gösterir. Dalgaların nereye sürükleyeceği ise belli değildir. Ama herhalde sakin, çarşaf gibi denizler değildir. Ortak irade ortadan kalkınca karar almak ve kararı uygulamak da olanaksızlaşır. Aktör durumunda olanlar seyirci durumuna geçerler. Oyun artık onların iradeleri dışında oynanır. Dünkü gazetelerde bazı haber ve yorumlar çok ilginçti. Kuzey Irak’taki gelişmeler ve PKK ile ilgili bu haber ve yorumların bazılarında sitem, bazılarında içten içe sezilen bir sevinç vardı. Amerika’ya sitem ediliyordu. Çünkü Amerika, Irak’ta ve Kuzey Irak’ta egemen güç olmasına rağmen PKK terörünü önlemiyordu. Hatta bir anlamda bu terör örgütünü koruyarak Türkiye’ye zarar veriyordu. Amerika Irak’taki müttefiki Kürtleri kızdırmamak için stratejik müttefiki koskoca Türkiye’yi küstürmeyi göze alıyordu. Amerika ayıp ediyordu. İran’a da içten içe bir teşekkür havası vardı. İran, bir süredir Irak’tan topraklarına sızan PKK militanlarına karşı harekete geçmişti. Operasyon yapıyor, onlarla çatışıyordu. Hatta bir söylentiye göre Irak topraklarında sıcak takip yapmış, PKK yuvalarını vurmuş, bir başka söylentiye göre Kandil Dağı’nı bile bombalamıştı. İran iyi yapıyordu. Bir ülke, en hayati konuda bile başka ülkelerin himmetine muhtaç duruma düşmüşse vah onun haline. Hele bir de kendini ‘büyük’, ‘güçlü’ gibi sıfatlarla tanımlıyorsa vah ki vah! Kimse yanlış anlamasın. ‘Demek ki öyle, o halde kılıçlar çekilsin hücum başlasın’ demek değil bu sözler. Ama ortada çok ciddi bir zaaf var. Ciddi bir iradesizlik var. Oysa, bu ülkenin tarihinde irade ile çözülen sorunlar daha dün kadar taze. Kurtuluş Savaşı’nda Güney Anadolu, İstanbul ve Trakya bu irade ile kurtarılmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda ülke bu irade ile savaşın dışında tutulabilmiştir. Öyle sadece bir Irak savaşı falan değil, bütün dünyanın birbirine girdiği, Türkiye’nin dört bir yanında devlerin vuruştuğu bir dönemde. Hatta o devleri, Türkiye’nin çıkarı için birbiriyle vuruşturarak... O günlerin Türkiyesi’nden bugünlerin Türkiyesi’ne... Yazık, çok yazık... [email protected] Körfezden 60 ton çöp toplandı ? İZMİR (AA) İzmir Körfezi’nde yüzeydeki atıkların toplanması amacıyla çalışmalar yapan geminin 2006 yılı başından itibaren 60 ton çöp topladığı, karadan toplanan çöplerle birlikte yılın ilk 100 gününde denizden yaklaşık 85 ton çöp çıkarıldığı bildirildi. Büyükşehir Belediyesi yetkililerinden aldığı bilgiye göre, körfezden 2005 yılında, 130 tonu deniz süpürgesiyle olmak üzere toplam 330 ton çöp çıkarıldı. Belediye ekiplerinin körfezde gemi denetlemelerini de aralıksız gerçekleştirdiğini belirten yetkililer, geçen yıl 6 gemiye toplam 113 bin 618 YTL para cezası kesildiğini kaydettiler. Satranç yarışması ? Haber Merkezi Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları’nın Türkiye Satranç Federasyonu işbirliğiyle düzenlediği ‘‘FMV Işık Okulları 1. Satranç Takım Yarışması’’ Ayazağa Kampusu’nda yapılan ödül töreni ile sona erdi. Tüm kategorilerde ilk beşe giren takımların kristal kupa ile ödüllendirildiği yarışmada ayrıca üniversiteliler, gençler, yıldızlar ve küçükler kategorilerinde yarışan en başarılı sporcular da seçildi. FMV Işık Okulları 1. Satranç Takım Yarışması’na 405’i ilköğretim, 270’i lise, 95’i üniversite olmak üzere toplam 770 öğrenci katıldı. Tüm kategorilerde 154 takımın mücadele ettiği yarışmada 110 kişilik antrenör, sorumlu öğretmen grubu ve 23 hakem olmak üzere 133 kişi görev aldı. Abdülcanbaz, Türk karikatür tarihinde ilk olmanın yanında tektir de... İlk ve en uzun süreli bant karikatür ya da yeni deyimle çizgi roman Abdülcanbaz’la kaç kuşak büyüdü!.. Kuşakları eskitti, ama o eskimedi. Abdülcanbaz, Gözlüklü Sami, Karanfil Hoca ve diğerleri her devirde rastlanan tipler. Şair Eşref’in ‘‘Benim şiirlerim numarasız gözlük gibidir, herkese uyar’’ sözleri Abdülcanbaz’daki tiplemeler için de geçerli. Türkiye’nin ilk ve en uzun çizgi romanı Abdülcanbaz artık çizilmiyor. Tiryakileri Abdülcanbaz’ın yeniden yayımlanacağı günleri umutla beklerken Abdülcanbaz’ın yaratıcısı Turhan Selçuk, günlük karikatürlerinin yanında Batı’da bir ekip çalışmasını gerektiren Abdülcanbaz gibi bir çizgi romanı da her gün sürdürmenin zorluğu nedeniyle kestiğini söylüyor. Abdülcanbaz’ı bant karikatür olarak bir daha göremeyeceğiz belki ama yakında karşımıza çizgi filmleri, romanları ile yeniden çıkabilir. Çünkü Turhan Selçuk, Abdülcanbaz’ın tüm kullanım haklarını devretmeye hazırlanıyor. Turhan Selçuk’la Abdülcanbaz’ın ortaya çıkışından günümüze kadar olan serüvenini konuştuk. Müptelaları Abdülcanbaz’ı artık göremiyor neden? SELÇUK Abdülcanbaz gibi günlük çizgi romanları Batı’da sendikalar hazırlıyor. Tek başına bir çizerin yapacağı iş değil. Biz yıllardır tek başımıza sürdürmeye çalışıyoruz. Dışarıda bunların ressamları, yazarları, fotoğrafçıları var. Bu türden çizgi romanlar bir ekip çalışmasını gerektiriyor. Ben hem günlük karikatürü hem de Abdülcanbaz’ı yıllardan beri tek başıma sürdürüyorum. Takdir edersiniz ki bir ekibin yapacağı bir işi tek başına yapmak oldukça zor bir uğraş. Onun için bir süredir çizmiyorum. Bir anlamda kendimi dinlenceye aldım. Peki bitti mi Abdülcanbaz? SELÇUK Her gün bir karikatür çiziyorum, bunun yanında bir de Abdülcanbaz’ı sürdürmeye kalksam çok zorlanacağım. Baktım bu yoğun çalışma temposu beni yoruyor. O nedenle sürdürmeme kararı aldım. Abdülcanbaz 1957 yılında başladı. Demek ki 49 yıldır çiziyorum Abdülcanbaz’ı. Karikatürü de 65 yıldan beri çiziyorum. Abdülcanbaz’ın okurları içinde birkaç kuşak var. Artık yaşını başını almış insanlar. Tiryakileri oluştu. Kitapları çıktı. T ürkiye’nin ilk bant karikatürü Abdülcanbaz’ı 50 yıla yakın süredir hem çizen hem de metinlerini yazan Turhan Selçuk, her gün günlük karikatürün yanında Batı’da bir ekip çalışmasıyla ortaya çıkan Abdülcanbaz gibi bir çizgi romanı, sürdürmenin zorluğu nedeniyle kestiğini söylüyor. Abdülcanbaz’ı bir daha göremeyeceği için Abdülcanbaz tutkunları mahzun. Ancak Turhan Selçuk, Abdülcanbaz’ın tüm kullanım haklarını devretmeye hazırlanıyor. Eğer anlaşma sağlanabilirse Abdülcanbaz bu kez çizgi film, roman ve değişik alanlarda karşımıza çıkacak. Rüya gören karakter, değişiyor Abdülcanbaz’ın kullanım haklarının devredileceğine dair bir duyum aldık doğru mu? SELÇUK Evet doğru. Görüşmeler sürüyor. Eğer koşullarda anlaşabilirsek Abdülcanbaz’ın tüm kullanım haklarını devredeceğim. Türkiye’de Abdülcanbaz kadar uzun süren bir çizgi roman oldu mu? SELÇUK Yok, olmadı. İlk defa bu kadar uzun süreli bir bant karikatür oldu. 1957 yılında birgün Abdi İpekçi ile masanın başında oturuyoruz. O zaman Milliyet’te tam sayfa çizgi romanlar çıkıyor, ama hepsi yabancı. Abdi, ‘Ya Turhan bunların hepsi kültür emperyalizmi yaratıyor. Sen yerli bir çizgi roman çizer misin’ dedi. Ben de ‘Abdiciğim ben karikatüristim, çizgi romancı değilim ki’ dedim. O ısrar edince aklıma bir fikir geldi. ‘Ben çizeyim yazıları Aziz Nesin yazsın’ önerisinde bulundum. Aziz Nesin o zaman sakıncalı. Kendi adıyla bir şey yazamıyor. Abdi İpekçi’nin de aklına yattı bu öneri. Aziz Nesin de olumlu buldu önerimi. Abdülcanbaz böylece başladı. Ben çiziyorum, Aziz Nesin yazıyor. Ama Abdülcanbaz’ın altında benim imzam var sadece. Aziz’in sakıncalı olduğu için ismi yer almıyor. Telif ücretini de yarı yarıya bölüşüyoruz. Tabii isminin çıkmaması nedeniyle Aziz Nesin pek mutlu değildi. O nedenle üç ay sonra yazmayı kesti. Ben de bırakmayı düşündüm. Ama Abdi İpekçi, ‘Olmaz çok tuttu bu Abdülcanbaz, sürdürmelisin’ diye ısrar etti. Bu kez Rıfat Ilgaz’la konuştum. O da Dolmuş’ta çalışıyor o zaman. Bu kez Rıfat Ilgaz yazmaya başladı. Abdülcanbaz da o zaman üçkâğıtçı, fırıldak bir adam. Bugünkü karekterinde değil. Rıfat da aynı minvalde gitmeye başladı. Ben iş konusunda çok titizim. Günlük gazetenin çalışma temposuna alışığım. Ama dergici olan Rıfat Ilgaz yazıları geç getiriyor, ben kıvranıyorum. Birkaç gün yazılar geç gelince oturup yazıları kendim yazdım. Rıfat alındı tabii. O da bıraktı. İş başa düştü. Baktım ki oluyor. Abdülcanbaz’ın karakterini değiştirdim. Bu değişikliği de Abdülcanbaz’ı uykuya yatırarak gördüğü bir rüya üzerine gerçekleştirdim. Şimdiki karekterine büründü. Arkasından karşıtları oluştu. Gözlüklü Sami’ler, Karanfil Hocalar falan. Böylece sürüp gitti yıllarca. Abdülcanbaz bir uykuya daldı ve bir daha uyanmadı. SELÇUK Evet uyanmadı. Yıllarca onu uyuttuk. O uyudu ama başkalarını uyandırdı. Otomobil duraktakilere çarptı İstanbul Haber Servisi Şişli’de direksiyon hâkimiyetini kaybeden aracın sürücüsü, İETT durağında bekleyen yurttaşlara çarptı. Olayda 5 kişi yaralandı. Özel bir şirkete ait Hakan Ö. (34) yönetimindeki 34 DT 1132 plakalı otomobil, sürücünün Büyükdere Caddesi üzerinde direksiyon hâkimiyetini kaybetmesi sonucu kontrolden çıkarak Gayrettepe İETT Durağı’nda bekleyen yurttaşlara çarptı. Durakta bekleyenlerden Haluk Çeker, Murat Köseoğlu, Ahmet Aksu, Serdar Ugul ve Şevki Kalyoncu yaralandı. Yaralıların hayati tehlikelerinin bulunmadığı bildirildi. Sürücü Hakan Ö. ise olaydan sonra gözaltına alınarak Şişli Polis Merkezi’ne götürüldü. Necati’nin yeğeni: Ata’ya karşı yapılmış uygulama Kütüphane değil fasulyeci oluyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk milli eğitim bakanlarından, Atatürk’ün arkadaşı Mustafa Necati’nin Ankara’daki tarihi evi kütüphane yapılması planlanırken kuru fasulyeci oluyor. Mustafa Necati’nin yeğeni Namık Uğuroğlu, ‘‘Bu, Mustafa Necati’nin yanı sıra Atatürk’e ve Atatürk devrimlerine karşı yapılmış yanlış bir uygulamadır’’ dedi. Evi restore ettiren dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay ise kararın ‘‘özellikle’’ alınmış olduğunu söyledi. Mustafa Necati’nin Mithatpaşa Caddesi’ndeki evine ilk kez gazetemiz yazarı Işık Kansu dikkat çekmiş ve binanın çok kötü durumda olduğunu gündeme getirmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk milli eğitim bakanlarından ve harf devriminin yayılması konusunda mücadele eden Mustafa Necati’nin evini eski kültür bakanı Talay restore ettirmişti. Evin alt katının ‘‘Pertev Naili Boratav Kütüphanesi’’, üst katının ise kültür ve sanat evi olarak değerlendirilmesi planlanmış, ancak Talay’ın görevden ayrılması ile proje de rafa kaldırılmıştı. Mustafa Necati Evi’nin yıllar sonra yeniden gündeme gelmesinin nedeni ise yapının işletim hakkının değerinden düşük bir fiyata 49 yıllığına 150 bin YTL ’ye ‘‘Hüsrev Lokantacılık’’a devredilmesi oldu. Eski kültür bakanı Talay, devre ilişkin olarak, ‘‘Cumhuriyet döneminin en güzel yapılarından biri yok ediliyor’’ dedi. Talay, şöyle devam etti: ‘‘Bakanlığım döneminde bu yapıyı kültür merkezi yapmak istemiştik. İstifamdan sonra bu yapı gerektiği gibi ele alınmadı. Binanın restorana dönüştürülmesi bana özellikle alınmış bir karar gibi geldi.’’ Mustafa Necati’nin yeğeni Namık Uğuroğlu ise, çok üzgün olduklarını belirtti. ‘‘Harf devrimi, eğitimin bütünleşmesi gibi konuların yanı sıra irticaya karşı Atatürk ile birlikte savaşmış olan Mustafa Necati’nin evi müze olması gerekirken lokantaya dönüştürülüyor. Bu tavır sadece ona de WHO’dan kuş gribi açıklaması ? CAKARTA (AA) Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yetkilileri, hızlı kontrol önlemleri alındığı takdirde kuş gribinin bir yaygın hastalık olmasının önlenebileceğini bildirdi. (WHO) Bölge Müdürü Dr. Shigeru Omi, kuş gribinden en çok etkilenen ve 24 kişinin öldüğü Endonezya’nın başkenti Cakarta’da gazetecilere yaptığı açıklamada, kuş gribi virüsüne karşı ilaçların geniş çaplı dağıtımı ve okulların kapatılması gibi müdahalelerin başarılı olması halinde yüz milyonlarca enfeksiyonun ve milyonlarca ölümün önlenebileceğini söyledi. Omi, bu konuda başarısız olunduğu takdirde toplumlar, ekonomiler ve küresel sağlık için sonuçlarının tahmin edilemez olacağını ifade etti. Eğitim gelişti 1894’te İzmir’de doğan Mustafa Necati Bey, farklı kentlerde öğretmenlik ve avukatlık yaptı. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ile Balıkesir cephesinde çete savaşlarına katıldı. Anzavur kuvvetlerine karşı, Kuvayı Milliye komutanı olarak savaştı. İstiklal Mahkemesi Başkanlığı yaptı. 1925 yılında Milli Eğitim Bakanı oldu. 1928’de eğitimde acele alınması gereken tedbirleri düşünerek kanun haline getirdi. İlk defa çok sayıda öğretmen yetiştirmekle zorunlu ilköğrenimi gerçekleştirme yolunu açtı. Türk harflerinin kabulü ile eğitimde görülen gelişme de onun zamanında yaşandı. ğil Atatürk’e ve devrimlerine karşı yapılmış yanlış bir uygulamadır’’ dedi. Gazetemiz yazarı Işık Kansu, Mustafa Necati’nin Mithatpaşa Caddesi üzerindeki evinin kurtarılması için yaptığı haberlerle gazetecilik sorumluluğunu yerine getirdiğini söyledi. Kansu, ‘‘Dönemin kültür bakanı İstemihan Talay, konuya yakından ilgi göstermiş ve bina aslına uygun onarılmış, kütüphane ve kültür merkezi olarak kullanıma hazır hale getirilmişti’’ dedi. CUMHURİYET 03 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle