23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 2006 PAZAR 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI B B Y B PB PB PB PB Y 15 19 19 17 21 21 22 20 14 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya B Y Y Y PB PB Y Y B 14 17 15 15 18 16 16 14 21 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y Y Y Y Y Y Y 22 22 18 21 19 20 14 12 11 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Tüm yurt parçalı çok bulutlu, Marmara’nın güney ve doğusu, Ege, Akdeniz, İç Anadolu ile Batı ve Orta Karadeniz yağışlı geçecek. Yağışlar; Batı Karadeniz’in iç kesimleri ile Eskişehir, Kütahya ve Sinop çevrelerinde etkili olmak üzere sağanak ve gökgürültülü sağanak şeklinde olacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo PB 6 Helsinki PB 3 Stockholm PB 5 Londra Y 14 Amsterdam Y 12 Brüksel Y 12 Paris Y 15 Bonn Y 17 Münih Y 17 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Y PB PB Y PB PB PB PB Y 17 18 23 18 19 18 16 20 20 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı Y B PB Y PB Y K B Y 10 22 12 22 13 12 2 21 20 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada sert ifadeler kime ve kimlere, içerideki PKK işbirlikçilerine mi yoksa Irak’ın kuzeyinde elini kolunu sallaya sallaya, Barzani ve Talabani dostluğundan yararlanarak varlığını sürdüren terör örgütüne mi yönelik? Açık değil, anlaşılmadı. Aylardır hedefi medya. Sudan’da da, burada da yine medya. Diyarbakır’daki ve oradan başka illere sirayet eden kalkışma gösterilerinin propagandasını yapmakla suçluyor medyayı. Görsel medyada ‘‘aynı şeyler dakikalarca döndürülerek veriliyor’’ diyor. Devlete karşı olanca hiddetle sürdürülen saldırılar başladığı gün bitmedi. Hemen her gün başka bir il, yeni bir kalkışma olayı. Bu nedenle görsel basının ‘‘aynı şeyleri’’ çevirip çevirip göstermesine gerek de gereksinim de yok. Dün olanları TV’ler bugün olmuş gibi gösterse fark etmiyor. RTE soldan sağa, sağdan sola çark etmekte pek mahir; sıkıntılı olan yerler de olabilir. Bunu TV’lerde dakikalarca göstermek ne kazandırır, diyor. Şunu kazandırır: Olayları soğukkanlılıkla izleyen halkımızın Güneydoğu’da tezgâhlanan bölücü eylemleri ve bu eylemleri PKK adına Roj TV’den aldıkları talimatla yerine getirenleri ibretle izlemesini... Türkiye’nin nereye sürüklenmek istendiğini görmesini ve bu konuda bilinçlenmesini... ??? PKK sözcülüğü ve Roj TV’nin talimatlarını yerine getirmekle görevli izlenimi vermekten rahatsızlık duymayan Osman Baydemir’in son konuşmasındaki iki cümleye dikkat: ‘‘Bütün güvenlik güçlerini hiçbir şart ve koşulda sivil insanlara silah sıkmamaya davet ediyorum’’ diyor. Pekâlâ! Lakin, ‘‘bütün sivil yurttaşları eylemleri durdurmaya ve evlerine çekilmeye davet ederken’’... taşlarla güvenlik güçlerine ve valilik binasına saldırılmamasını, dükkânların vitrin camları kırılarak malların yağma edilmemesini istemiyor. Güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayacak, PKK’nin sokağa saldığı yüzlerini saklayan, çocukların arkasına kadınların eteklerine sığınarak isyan hareketinin provalarını yapanları; silahsız, hatta güvenlik güçlerine karşı kendilerini savunan masum ve ‘‘sivil yurttaşlar’’ diye gösterecek!.. Yiyen varsa bu dolmaların rafta bolcası var... ??? Hâlâ olayların farkına varmış değil RTE; terör üzerinden hükümeti ‘‘zaafa uğratacağız’’ diye uğraşanlardan söz açıyor. Hâlâ hükümet sorunu gerektiği ölçüde önemsememiş ve bu olayların bölünmeye açılan ilk kapı olduğunu kavrayamamış olmasından kaynaklanan eleştirileri anlamış da değil. Eleştirileri, kaygıları, kuşkuları dar açıdan, kısır bir anlayışla yorumluyor. Sorumluların ya adalete verilmesine ya da görevden alınmasına geldi mi zınk diye fren yapıyor. Laf ola beri gele hesabı; terör örgütünün hedeflerini gayet iyi saptamışlar; ‘‘müdahale şartları da belli’’ imiş ve ‘‘hepsinin zamanı var’’mış... Oysa daha etkin ve yetkin bir çare, bir önlem var: Din konusuna geldi mi akan sular duruyor. Çare bu inançtan kaynaklanıyor. Gitsinler Güneydoğu illerine yürekleri yetmiyorsa başkalarını göndersinler Bismillahirrahmanirrahim diye başlayarak din kardeşlerimiz Kürtlere, PKK’ye Kürtçülüğü, bölücülüğü bırakmalarını salık vereceğine inandıkları kimi ayetlerden bölümler okusunlar. RTE toplumun çimentosu din diyor ya; din, PKK’nin, yandaşlarının kentlerdeki rezilliklerini, olası terörü ve teröristleri destekleyen olayları sona erdirecek mi; görelim! Tuzaktaki anneler ? Baştarafı 1. Sayfada Türkiye’de organize çeteler tarafından fuhşa zorlanan kadınları kurtarmak amacıyla 2005 yılının Mayıs ayında kurulan 157 Yardım Hattı’na başvurular her geçen gün artıyor. Yardım hattının kuruluşundan bugüne ilk altı ayda gelen ihbar 735 gibi yüksek bir sayıya ulaşırken, 2006 yılında ise bu sayı 250’ye yaklaştı. En çok ihbarın, fuhuş çetelerinin daha çok barındığı İstanbul, Ankara, Antalya illerinden geldiği belirtiliyor. Yetkililere göre fuhuş batağına saplanan kadınların yüzde 60’ını, Moldova ve Ukrayna gibi günde 2 dolardan daha az gelir elde eden ülkelerden ‘‘yakınları tarafından kandırılarak’’ getirilenler oluşturuyor. IOM verilerine göre 157’ye ihbarda bulunan her 4 kişiden üçünü, fuhuş yapan kadınlarla birlikte olan müşteriler oluşturuyor. İhbar hattının eğitimli operatörlerine ulaşan ihbar, zaman kaybedilmeden, ilgili bölgenin güvenlik birimine aktarılarak ilgili adreslere operasyonlar düzenleniyor. Proje kapsamında disiplinle çalışan güvenlik kuvvetleri, operasyon öncesi terk edilen adresi sürekli gözetim altında tutuyor ve yeniden aynı adrese getirilen kadınları kurtarıyor. Operasyonların ardından insan tacirlerinin elinden kurtarılan kadınlar, İstanbul ve Ankara’da bulunan rehabilitasyon merkezlerine yönlendiriliyor. IOM verilerine göre İstanbul’daki sığınma evinde 183, Ankara’daki sığınma evinde ise 31 kişi bu hizmetlerden yarar GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Üç aylık bilanço İstanbul’da Yabancılar Şube Müdürlüğü’nün fuhuş çetelerine karşı art arda operasyonlar düzenlemesine karşın, birçok bölgede ve organize çalışan insan tacirleriyle mücadele etmek oldukça güç. IOM Yabancılar Şube Müdürlüğü ve Jandarma, 2006 yılında birçok operasyon düzenledi. Operasyonlar kapsamında Beyoğlu, Eminönü, Silivri, Fatih ve Bakırköy’de düzenlenen operasyonlarda fuhşa zorlanan 195 kadın yakalandı. Bu kadınlardan 42’sinde bulaşıcı hastalık olduğu belirlendi. 7 Şubat’ta Eminönü’ndeki bir adrese operasyon düzenleyen Asayiş Şubesi ekipleri, yabancı uyruklu 10 kadın yakaladı. 14 Şubat’ta Bakırköy’de fuhuş yapan yabancı uyruklu 7 landı. Zorla fuhuş yaptırılan kadınların çoğu kişilik ve uyku bozukluğu ve stres yaşıyor. IOM’un rehabilitasyon merkezlerinde tedavi edilen kadınlardan 81’i ise kendi istekleriyle ülkelerine gönderildi. kadın yakalandı. 19 Şubat’ta İstanbul’un çeşitli ilçelerindeki 13 ayrı adres ile Fatih ve Eminönü’ndeki 4 otelde çeşitli vaatlerle kandırarak Türkiye’ye getirdikleri yabancı uyruklu kadınları fuhuş amaçlı çalıştırdıkları belirlenen çeteye yönelik operasyonda, çete üyesi 1’i kadın 23 kişi ile fuhuş amaçlı çalıştırılan yabancı uyruklu 55 kadın yakalandı. 20 Şubat’ta Fatih’te fuhuş yapmaya zorlanan yabancı uyruklu 38 kadın gözaltına alındı. Bu kadınlardan 6’sının çeşitli bulaşıcı hastalıklar taşıdığı belirlendi. Kadınlar daha sonra sınır dışı edildi. 10 Mart’ta Silivri’de, fuhuş yaptıkları öne sürülen yabancı uyruklu 37 kadın gözaltına alındı. Bu kadınlardan 2’sinde lar kazanacakları vaadiyle Türkiye’ye geliyorlar. Yüzde 94’ü fuhşa zorlanan ‘‘satılık kadınlar’’, en çok İstanbul, Ankara ve Antalya’da bulunuyor. Rapor, fuhşa zorlanan kadınların ‘‘üniversite mezunu’’ oldukları kanısının da gerçeği yansıtmadığını açığa çıkarıyor. Rapora göre yaşları 1925 arasında değişen mağdurların yarısından fazlası en fazla Ortaokul eğitimli. Kadın ticaretinden elde edilen paranın yılda 1 milyar doları aştığını ortaya koyan raporda, kadınların en çok ‘‘tanıdıkları tarafından kandırılarak’’ fuhuş batağına sürüklendikleri belirtiliyor. HIV virüsü, 17’sinde çeşitli bulaşıcı hastalıklar tespit edildi. 13 Mart’ta Silivri’de yabancı uyruklu kadınları zorla bir evde tutarak fuhuş yapmaya zorlayan 2 kişi jandarmanın operasyonuyla yakalandı. Beyoğlu’nda 23 Mart’ta düzenlenen operasyonda yabancı uyruklu 38 kadın yakalandı. Sağlık kontrollerinde, kadınların birinde HIV virüsüne, 14’ünde de çeşitli bulaşıcı hastalıklara rastlandı. Silivri’de, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı ekiplerinin düzenlediği operasyonda bir otelde gizli bölmelerde saklanmış 10 yabancı uyruklu kadın yakalanarak sınır dışı edildi. Kadınlardan 2’sinde Hepatit C, 1’inde de Hepatit B virüsü saptandı. IOM destek bekliyor İnsan ticaretinin olumsuz etkileri ile mücadele etmek ve bu konudaki bilinci arttırmayı amaç edinen proje, desteğe muhtaç. IOM tarafından 700 bin dolarlık projeyi ABD hükümeti finanse ediyor. Projeye Türkiye, İtalya İsveç de destek veriyor. Önümüzdeki birkaç ay içinde kampanya gelirinin akışının duracağını belirten IOM yetkilileri, projenin devamını sağlamak için destek arıyor. Her 3 kadından biri anne... IOM tarafından ‘‘2005:Türkiye, İnsan Ticareti ve Eğilimler’’ raporu ise fuhşa zorlanan her 3 kadından 1’inin anne olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Rapora göre Türkiye’de fuhşa zorlanan kadınların yüzde 60’ı Moldova ve Ukrayna’dan getiriliyor. Kadınlar, ülkelerinde 2 dolar kazanırken Türkiye’de 300 do İçki yasağı yargıdan döndü ? Baştarafı 1. Sayfada de belediye meclisi, bu sınırlar dışında il genel meclisi tarafından tespit edileceği, bu bölge dışında içkili yer açılamaya Hukuk ve Felsefe ? Baştarafı 2. Sayfada soruya olumlu yanıt veren çok sayıda hukukçu vardır. Bunun çok eski ve köklü bir sav olduğunu da hemen belirtelim. 19. yüzyılın ünlü Prusya Yasası’nda, yargıçları, yargılama ve kararlarında ‘‘öğretiye başvurmaktan men eden’’ hüküm, bunun çok çarpıcı bir örneğidir. Montesquieu’nun ‘‘Yargıçlar yasakoyucunun ağzıdır’’ sözü de bu anlayışı yansıtmaktadır. Kimilerince hukuksal ‘‘pozitivizm’’ diye adlandırılan teori, sonuç itibarıyla bu anlayışın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Avrupa’da burjuva devriminden sonraki dönemde, hukuku, kralın, imparatorun (ve dolayısıyla aristokrasinin) keyfiliğinden kurtarmaya yönelik ‘‘kodifikasyon’’ akımının temelinde aslında bu anlayışın yatmakta olduğunu söyleyebiliriz. Burjuvazinin ‘‘akıldaneleri’’, bu suretle, çözümleri normlar halinde kâğıda dökülmüş hukuk düzeninin, bir yandan en akla uygun (rasyonel) düzen olduğunu, öte yandan da toplumsal barış ve istikrarı sağlayacak en mükemmel araç sayılacağını iddia etmişlerdir. Ama bu yaklaşım, özellikle 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın başlarındaki toplumsal gelişmelerle uyumlu bir sonuç vermemiştir. Uygulamada, pozitif hukukun göstergesi sayılan normların, birçok halde, kendi kapsamlarına girdiği halde kimi olay veya olguları adaletli bir şekilde çözmeye yetmediği ve yetmeyeceği belli olmuştur. Öte yandan, değişen ve yepyeni biçimler alan insan ilişkilerinde, ortaya çıkan kimi çekişmeleri çözmeye yarayacak normların hiç bulunmadığı da görülmüştür. Bu halde yine bir pozitif hukuk normu olarak mevzuata giren ‘‘yasada olsa da hukukta boşluk olmayacağı’’ ilkesine dayanmak gerekmiştir: Gerçekten yargıç, önüne gelen bir davayı ‘‘yasada kural yok’’ diye çözümsüz bırakamaz. Yasada olmasa da, hukukta bir yaşam olayına dayanan hak çekişmesini çözecek bir kural mutlaka bulunacaktır. Yargıç bunu bulmak ya da yaratmak zorundadır. İşte, Medeni Kanun’un ünlü birinci maddesi de yargıca, yasada bir norma bağlanmamış hak çekişmelerini çözmek için bu konuda yetki vermiştir. Bunun en çarpıcı örneği, Anayasa Mahkemesi 6570 sayılı Kira Yasası’nın 2. maddesini (1963 yılında) iptal ettikten sonra Yargıtay kararlarıyla oluşturulan tespit davası sistemidir. Ayrıca, yargıca yasayla takdir yetkisi verilen hallerde de onun bu yetkiyi ‘‘hukuka ve hakkaniyete uygun olarak kullanacağı’’ hüküm (MK. m. 4), yasakoyucunun ‘‘yasama tekelini’’ sonuna kadar kullanamayacağının göstergesidir. Bu konuda ortaya çıkmış ve mahkeme kararlarına yansımış pek çok örnek vardır. Gerek ‘‘yasa boşluğu’’ hallerinde, gerek takdir yetkisinin tanındığı hallerde yargıcın, çözüm için başvuracağı ilke, her şeyden önce ‘‘adalet ilkesidir’’. Hakkaniyet (önceki MK’deki ifadeyle ‘‘hak ve nısfat’’) ilkesidir. Bunun kökeninin felsefe olduğu bilinen bir şeydir. Anayasa Mahkememiz, birçok davada, yasal düzenlemeyi ‘‘eşitliğe aykırı’’ saydığı için iptal etmiştir. Eşitlik kavramının kökeninde de felsefi değerlendirme olduğu da yine bilinen bir şeydir. Bütün bunların dışında, yasaların değerlendirilmesinde, normların dayanağını oluşturan olguların etik ve felsefi köklerine gidileceği, bu nedenle gerekirse, contra legem yorumlara bile başvurulabileceği kabul edilmektedir. Hukukçu dostlarımızı 1 Nisan 27 Mayıs arasında, Maltepe Üniversitesi’nde, bu ilginç konuların görüşülüp tartışılacağı Hukuk Felsefesi Söyleşileri toplantısına katılmaya davet ediyoruz. Toplantı ile ayrıntılı bilgi için 0216 626 10 50’den 1101, 1102, 1110 numaralı telefonlara veya www.maltepe.edu.tr’ye başvurulabilir. /IŞIL ÖZGENTÜRK Çingene kızı gerçek evinde ? Baştarafı Arka Sayfada Antepliler o zamanki Kültür Bakanı Erkan Mumcu’nun Zeugma mozaiklerini ülke ülke gezdirme arzusuna karşı direnmişler. Şimdi o güzelim Çingene kızı, müthiş zarif bir ev sahibi olarak konuklarını ağırlıyor. Bir şey daha var, Antep’te ilk kez yapılan 1. Okuma Sevinci Şenliği’ni projelendiren Kezban’ın,düşündeki bir başka proje. Kentin her tarafına yayılmış parklarda çocuk kütüphaneleri kurmak: Park Kütüphaneleri. Kolayca erişilebilen kitaplar, bir yandan salıncakta sallanıp bir yandan da kendini az önce okuduğu roman kahramanı kadar yiğit hissedenler, Kibritçi Kız’ın acıklı öyküsüne ağlayanlar ve ‘‘Büyüyünce yazar olacağım’’ diye ant içenler. Düş kurmak bize kalan tek şey.. siz de başlayın. isilozgenturk@superonline. com cağının belirtildiği anımsatıldı. Kararda, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün de yönetmeliğe dayanarak 10 Ekim 2005’te ‘‘içkili yer bölgesi tespiti’’ne ilişkin genelge yayımladığına işaret edildi. İçkili yer bölgesi tespit edilemeyecek yerler yasal düzenlemelerde açıkça sayılmışken, dava konusu genelgeyle ‘‘konut ve yerleşim alanlarında, konutlardan ayrılmış, özel olarak bu şekilde faaliyet gösteren işletmelere tahsis edilmiş, altyapısı, ulaşım hizmetleri buna göre yapılmış ayrı bir bölgede’’ tanımları yapılarak, üst hukuk normu olan yönetmelikte sayılmayan kısıtlamalara yer verildiğine dikkat çekilen kararda, içkili yer bölgesi konusunda yeni kısıtlamalar getirildiğinin görüldüğü vurgulandı. Genelgeyle ihdas edilmiş bu kısıtlamalara yönetmelikte yer verilmediğine işaret edilen kararda, ‘‘Bu nedenle genelgede, üst hukuk normuna uygunluk bulunmadığı gibi, getirilen bu kısıtlamalarla içkili yer bölgelerinin tecrit anlamında şehir yaşamının dışına itilmesi sonucu çıkarılabileceğinden içerik yönünden de hukuka uygunluk bulunmamaktadır’’ denildi. Kararda, İçişleri Bakanlığı’nın savunmasında, genelgenin umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin ruhsatlandırılmasının, kanun değişikliğiyle belediye ve il özel idarelerine devredilmesi, dolayısıyla uygulayıcılarının değişmesi nedeniyle mevzuatın ne şekilde uygulanacağına açıklık getirilmek üzere çıkarıldığının belirtildiği kaydedildi. yayılmış pazarcılar, Menderes Ovası’nın, Aydın Dağları, Doğu Menteşe Dağları eteklerinin bereketini sermiş, satıyor. Eneş, dalgan, gelincik otlarını taptaze yeşillikte, demet demet görünce aklıma çocukluğumun börekleri düştü... Bal tezgâhındaki amca petekten şişeye ballarını sayıyor: Bak oğlum bu çam balı, bu kekik balı, şunlar bahar balları, öteki çiçek balı... Enginar yaprakları ağaç dalı gibi, koca koca demetlerle satılıyor. Bir satıcı pazarın üst bölümünü gösterip, usulca fısıldadı: ‘‘Evladım, bu taraftan alış veriş yapma. Onların kazandığı parayı PKK topluyor. Örgüte veriyorlar kazançlarını...’’ Pek çok Ege kentinde olduğu gibi Nazilli’de de Güneydoğululular mahallesi var. Pazarın ana bölümünün ortasında elinde cam eşyalar satan esmer bir gezgin satıcıya bir yurttaş çıkıştı: Hem bu memleketin ekmeğini yersiniz, hem ihanet edersiniz! Anadolu’nun o sağlam dokusunda yer yer yıpranmalar var... ??? PKK, sadece Güneydoğu’yu karıştırarak hedefine ulaşamayacağını biliyor. Bu nedenle gerginliği, çatlakları tüm Anadolu’ya ve bütün büyük kentlere yaymaya çalışıyor. Dün de vurguladığımız gibi bunda belli ölçülerde hedefine ulaştı... Güvenlik konularıyla çok ilgili bir kişiden hafta içinde şunları dinledim: ‘‘Terörün yoğun olduğu günlerdi... Orta büyüklükteki bir kentimizde insanlar ellerinde Türk bayraklarıyla yürüyüş yaptılar. Terör örgütü ve yandaşlarıyla ilgili çok keskin sloganlar attılar. Neredeyse bütün Kürtlere ölüm diyecekler. Bir baktık ki, en öndekilerden ikisi terör örgütünün dağ kadrosundan... Bu kez halkı provoke etmek için inmişler!’’ Bu örnek, örgütün ve onu yönlendirenlerin gerginliği tüm Türkiye’ye yayma hedefiyle örtüşüyor. ??? ABD’nin Irak’ı işgali sürecinde terör örgütü ciddi bir belirsizlik dönemi yaşadı. ABD kendisine nasıl davranacaktı? İşgalden bir süre sonra rahatladılar. PKK telsizlerinden şu sesler yükselmeye başladı: ABD bize dokunmayacak. Sakin olun... Yeni bir dönem başlıyor... O günlerde PKK ile ABD arasında değişik düzeylerde görüşmeler yapıldığı haberleri farklı kanallardan Ankara’ya, gazetelere ulaştı. Amerikalıların örgüte verdiği umutlardan biri şuydu: ‘‘Türkiye’ye geri dönmenizi sağlayacak zeminler oluşturacağız. Siyasete gireceksiniz, sizin güvenle yaşadığınız bölgeler olacak. Oralarda operasyonlar yapılmayacak!’’ Hafta içindeki olaylar, özellikle 20032004’te yoğunlaşan bu haberleri bir kez daha aklımıza getirdi! Gidiş Anadolu’nun ortak paydalarının azaltılmakta olduğunu gösteriyor. Bu paydalar ortadan kalkarsa ne AB’ye girişin ne ABD dostluğunun bize faydası olur. Nazilli pazarında bir emekli öğretmenin inlemeyle karışık seslenişiyle noktayı koyalım: Cumhuriyetin tüm kazanımları gidiyor, ülke gidiyor... Bir şeyler yapın! Konunun bu yanını yarına bırakalım... ankcum?cumhuriyet.com.tr Kıyı değil, kıyım yasası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın hazırladığı, Kıyı Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören yasa tasarısı taslağına tepki göstererek ‘‘Bunun adı Kıyı Kanunu değil, Kıyım Kanunu’dur’’ dedi. Aygün, yaptığı yazılı açıklamada, kıyılarda köprü, hava meydanı, karayolu, demiryolu, gar, otopark, lokanta ve çay bahçesi gibi tesislerin yapılmasına olanak sağlayan taslağın, ‘‘kıyıları yatırımcılara açmak, halka kapatmak’’ anlamına geldiğini söyledi. Kıyıları yerli ve yabancı yatırımcılara açan ve sahil şeridini daraltan taslağın, ‘‘yağma ve betonlaşma’’ ile sonuçlanacağını belirten Aygün, ‘‘Bu taslak, betonlaşma ve yağma taslağıdır.Taslak yasalaşırsa deniz, göl ve akarsu kıyılarımız yağmalanacaktır’’ dedi. Yasa taslağıyla yatırımcılara ‘‘imar planı hazırlama yetkisi’’ verilmesini de eleştiren Aygün, şunları söyledi: ‘‘Taslağa göre yatırımcı imar planını hazırlayıp il özel idarelerine verecek. İl özel idareleri de görüşünü bildirecek ve plan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’na gönderilecek. Bakanlık planı onaylayacak.Yatırımcıyı ise Maliye Bakanlığı seçecek.’’ Aygün, taslaktaki ‘‘İl özel idaresi ve belediyelerce bu planların uygulanması mecburidir’’ ifadesinin, bazı çevrelere rant sağlanacağı kuşkusunu kuvvetlendirdiğini söyledi. Belediyelerin en önemli yetkilerinden biri olan ‘‘imar yetkisi’’nin ellerinden alındığını kaydeden Aygün, ‘‘Hükümet bir yandan yerel yönetimleri güçlendiriyorum diyor, bir yandan da belediyenin en önemli yetkisini yatırımcıya devrediyor. Böyle bir uygulamanın dünyada örneği yok’’ diye konuştu. Taslağın, kıyılardaki kaçak yapılaşmalara da ‘‘gizli af’’ getirdiğini anlatan Aygün, ‘‘Sahil şeridi, kaçak yapıları dışarıda bırakacak şekilde daraltılıyor. Belli ki birileri kamunun sırtından zengin edilmek isteniyor’’ diyerek şöyle devam etti: ‘‘Mevcut yasalara ve anayasamıza göre, kıyılar yağma Hasan’ın böreği değil kamunun malıdır, yani 72 milyona aittir. Özel mülkiyete açılamaz. Devletin bu mallar üzerindeki hakkı, mülkiyet hakkı değildir. Dolayısıyla dilediği gibi tasarrufta bulunamaz. O kıyılarda doğmamış çocuğun da hakkı vardır.’’ Çelik, Gülen okullarını ziyaret etti Okullarda yaşanan şiddet olaylarının tırmanışa geçerek kamuoyunun gündemine oturduğu bir dönemde yurtdışı gezisine çıktığı için eleştirilen Milli Eğitim Bakanı (MEB) Hüseyin Çelik, Melbourne’de Fethullah Gülen’in okullarını ziyaret etti. AsyaPasifik ülkeleri eğitim bakanları toplantısına katılmak üzere Avustralya’da bulunan Çelik, İlim Koleji ve Işık Koleji’nde öğretmen ve öğrencilerle sohbet etti. Yurtdışında yaklaşık 4.55 milyon Türk’ün yaşadığını belirten Çelik, Avustralyalı yetkililerle, burada Türk öğrencilerin master ve doktora imkânlarını görüşeceğini söyledi. Avustralya’da, dünyanın ilk beş üniversitesi arasında yer alan, eğitim kalitesi çok yüksek üniversiteler bulunduğunu ifade eden Çelik, ancak yabancı öğrencilerden alınan eğitim ücretinin yüksek olduğunu kaydetti. Çelik, ‘‘Biz istiyoruz ki bize özel bir fiyat uygulasınlar. Bunu inşallah yapacağız. Bu yıl 1000 öğrenciyi master için yurtdışına göndermeyi planlıyoruz. Eğer anlaşırsak bunların bir miktarını buraya göndereceğiz’’ diye konuştu. Çelik ayrıca, Türklerin yoğun yaşadığı yerlere Türkçe ders kitapları gönderdiklerini ifade etti. Çelik bugün de iki ayrı okulu daha ziyaret edecek. (Fotoğraf: AA) Bursa’da musiki sempozyumu Haber Merkezi Bursa’nın Nilüfer ilçesi ‘‘Uluslararası Osmanlı Dönemi Türk Musikisi Sempozyumu’’na ev sahipliği yapacak. Nilüfer Belediyesi tarafından belediye Konak Kültürevi’nde 567 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek sempozyum, ‘‘Osmanlı Dönemi Türk Musikisi’’ alanında uzman, bilim insanları ve araştırmacıları bir araya getirecek. Onursal başkanlığını Prof. Dr. Yalçın Tura’nın yapacağı sempozyumda bir yandan bilimsel bir etkinlik olarak akademik çalışmalar gerçekleştirilirken diğer yandan eski ve yeni çalgılarla sunulacak konserlerle Osmanlı dönemi Türk musikisi performansları akatarılacak. Ücretsiz olarak izlenebilecek sempozyumda üç gün boyunca 11 oturumda ele alınacak konulardan bazıları şöyle: Kültürel ve Tarihsel Açıdan Osmanlı Musikisi, Osmanlı Musikisinde Çalgılar, Osmanlı’da Musiki Eğitimi, Osmanlı ve Dünya Müzik Kültürleri Arasındaki Etkileşimler, Osmanlı Döneminde Halk Musikisi, Osmanıl’da Dini ve Tasavvufi Musiki, Osmanlı’da Mehter ve Bando. Sempozyum 7 Nisan’da yapılacak değerlendirme toplantısı ve musiki konserinin ardından sona erecek. CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle