25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Sanat da bir insan hakkı sosyoekonomik koşullardaki otoğraf sanatçısı Muharrem Türköz ile insanlar tarafından çektikleri kısa metrajlı ulaşılabilmesini sağlıyor. Yılda 40 binden fazla biletten filmi konuşmak üzere buluştuk. Sosyal Yardım yararlandırıyor mali durumu iyi olmayan insanları. Sanatçılarla Kurumu OCMW/CPAS’tan yardım alan yoksulların çektiği buluşma, bir sanat ürünü bir kısa metrajlı film bu. Geçen yapma, rehber eşliğinde kültürel geziler düzenleyerek yıl Brüksel’deki 19 belediyenin sosyal yardım kurumları birer 27. maddeyi bildirgede yazılı bir madde olarak kalmaktan kısa metrajlı film çekmiş yoksullarla birlikte. Türköz kurtarıp yaşamın içine sokuyor. geçen yıl da ‘‘Couscous Yetenekli insanları destekleyerek değerlendirmeye Secouse’’ (Depremde Kuskus) adlı kısa metrajlı film ekibinde çalışıyor. Artikel 27 bölge halkının hassasiyetini ele alan yer almış. Yoksulların çektikleri filmler büyük bir ve aynı zamanda da dünya organizasyonla sanatseverlere toplumuna da hitap eden konuları işleyerek düzenlenen sunulmuş. Bu yıl yine benzeri bir proje gerçekleştiriliyor. sergilerle sanatı halka taşıyor. 27. madde gücünü kanıtlayarak Türköz, ‘‘Artikel 27’’ (27. Madde) derneğinden Sosyal Yardım Kurumu OCMW/CPAS’i de harekete bahsediyor. Biraz araştırınca geçirmiş. OCMW/ CPAS kendi işin kısa metrajlı bir filmden öte, çok önemli ve insancıl bir üyelerine de sanatlarını icra olanağı sağlıyor. İşte yaklaşımın küçük bir parçası olduğu ortaya çıkıyor. Herkesin Türköz’ün bahsettiği kısa film bu kapsamda çekilen bir film. kültür ve sanattan faydalanma hakkı olduğunu savunan Filme başlarken bir grup Artikel 27, sanatseverlerden halinde başlamışlar, hikâyenin oluşan bir dernek. 1999’da pilot oluşumu, gelişmeler ve bir projeyle başlamış. karşılaştıkları zorlukları birlikte aşmışlar. Film 7 dakikalık bir Komedyen Isabelle Paternotte ve tiyatro yöneticisi Roland kısa metraj projesi. Başrolde Mahauden tarafından kurulan iki oyuncu var, onun dışında da figüranlar. Genç sinema dernek, Fransızca konuşulan toplum ve bölgeler yönetmeni tarafından finanse B R Ü K S E L arkadaşım İlknur ediliyor. İnsan Cengiz’in anlattığına Hakları Evrensel göre projede farklı uyruklardan Bildirgesi’nin 27. maddesinin ismini ‘‘sanatçılar’’ var: Polonyalı, Belçikalı, alan dernek, bu maddenin Şilili ve bir de Türk, ERDİNÇ UTKU savunduğu ‘‘Herkes, Muharrem Türköz. Ekipte hem topluluğun kültürel etkinliklerine serbestçe profesyonel hem de amatör sanatçılar var. Örneğin katılmak, güzel sanatları tatmak, bilimsel ilerleyişe kameramanlığı yapan katılmak ve ürünlerinden Sebastian, zaten sinema kökenli, yönetmen Filip de yararlanmak hakkına sahiptir’’ ilkesini hayata geçirme amacını öyle. Kamera arkasında ise Frederich, Charlotte, Martha, taşıyor. ‘‘Kültür sanat etkinliklerinin giriş fiyatlarını Hicham ve Sonia var. Başrolü ise Türköz oynuyor. Projeyeyi düşürmek, kültür sanatın bir Sosyal Yardım Kurumu insan hakkı ve gereksinimi olduğu konusunda duyarlılığı OCMW/CPAS, Kültür Bakanlığı ve 27. Madde arttırmak ve insanları bilgilendirmek, yoksulları Derneği destekliyor. Ekonomik zorlukların altında kültürel kuruluşlara yönlendirmek, sosyal amaçlı sıkışıp kalmaktan başka bir kurumlarla kültürel kurumlar seçenek sunuluyor yoksul insanlara: Bedavaya veya arasında bağı güçlendirmek ve 27. maddeyi sosyal çalışmalar uygun fiyata sanat ürünlerini izlemek ve bazen de birlikte bir yaparken yaşama geçirmek’’ gibi öncelikleri var derneğin. sanat ürünü ortaya çıkarmak! 27. madde sistemi, ücretsiz Sosyal devlet, yoksulların sadece karnını doyurmakla olarak yalnız yaşayanlara ayda 2 bilet, aile reislerine 2 bilet ve kalmıyor, kültürel sanatsal yaşamdan yararlanma hakkını her aile bireyi için bir bilet veriyor. Bedava bilet da tanıyor. Türkiye’de bedava uygulamasına ek olarak kültür halk konserleri dışında yoksulların ücretsiz olarak ya sanat etkinliklerine giriş için indirimli tarife uygulanıyor. da sembolik bir bedel ödeyerek gidebilecekleri sanatsal Sosyal Yardım Kurumu’ndan yardım alarak yaşamlarını etkinlikler anımsamıyorum sürdürmeye çalışanlar, 1.25 ben. Açlıktan nefesi kokan, önemli bir grubun açlık sınırı Avro gibi sembolik bir katkı payıyla sinema, tiyatro, konser, altında yaşadığı Türkiye’de 27. maddeden bahsetmek biraz sergi, opera gibi etkinliklerden yararlanabiliyorlar. Yani 27. hayalperestlik mi olur dersiniz? erdincutku@binfikir.be Madde Derneği kültüre zor Hitler’in kara tarikatı! B ad Tölz’e uzanan yol karlı. Yaşlı kadın başı önünde, bastonu elinde, karlara bata çıka yürüyor. Otobüsü kaçırmıştı. Bu havada bir sonrakini beklemeye niyetli değildi. Kafasında bin bir düşünce. Anılarında geçmişi yaşıyor. Yüzü dert ve hüzün dolu. Ötelerde Bad Tölz. İsar nehri kıyısındaki tarihi yapılar. Yol az sonra yokuş aşağı inmeye başlıyor. Sağa doğru bir viraj yapıyor. Karşıda kocaman bir yapı. Yaşlı kadın duruyor, gözlerini kapatıyor. Anılarında geçmiş... ‘‘SSJunker Okulu’’nun kapısında nişanlısını bekliyor. Genç adam hafta sonu iznine çıkacak. Birlikte Bad Tölz’e inecekler, gezip tozacaklar, yemek yiyecekler. Nişanlısı 20 yaşında. Uzun boylu, geniş omuzlu. Sarışın ve mavi gözlü. Görür görmez âşık olmuştu ona. Geçen yazdı. Çalıştığı çiftlikteki kızlarla bir pazar günü Bad Tölz’e dansa inmişlerdi. Büyük bahçede izne çıkmış genç askeri öğrenciler de vardı. Biri ötekinden yakışıklıydı. Sonra anlatmıştı diğer kızlar SSJunker Okulu’na güzel olmayan gençlerin alınmadığını. Hepsi de sarışın, mavi gözlü ve çakı gibi olmalıydı. Berlin’den gelmişti kız 1 yıl önce Bavyera’nın doğası eşsiz bu yöresine. Dağlar, tepeler, çayırlar... Çiftlikte çalışmaya yollamışlardı 4 yıllığına. Almanya’nın tüm yörelerinden gelmiş genç ve güzel kızlar çevredeki köylülerin yanında tarlalarda, bahçelerde, ahırlarda canı gönülden çalışıyordu. Ülkelerinin Kilisenin hemen yanındaki Gasthof kalkınması hepsinin ülküsü idi... Annesi Zantl’ın kapısından içeri girdi. Cam üniversite öğretim görevlisi, profesör kenarında bir masada oturuyordu Else. babası uçak mühendisi idi. Führer’e ve Kocasının kız kardeşi hala Bad Tölz’de onun Almanya’yı güçlendireceğine olan yaşamaktaydı. 75 yaşında güzelliğini inançları sonsuzdu. Nişanlısına aşık yitirmemiş bir kadındı. Yengesini olduğunda 17 yaşındaydı. Genç adam gururlu, sert bakışlarla süzdü. Yemek son haftalarda sık sık evlenmekten söz yiyecekler, ölüm gününde kocasını anıp edip duruyordu. ‘‘Senden güzelini şerefine kadeh kaldıracaklardı... Genç nereden bulacağım’’ diye iltifatlar adamın ilk görevi doğu cephesinde yapıyordu. Nişanlısının büyük çiftlik olmuştu. Aylarca haber alamamıştı sahibi ana babası da: ‘‘Sizler birbirine ondan. Kaynanası arada sırada yakışan çok güzel insanlarsınız,’’ diyordu. ‘‘Polonya’da sanırım,’’ derken ‘‘Mutlaka evlenmeli, ülkemize güzel gülümsüyor. ‘‘O ve arkadaşları çocuklar armağan etmelisiniz!’’ ... Yaşlı kadın S T U T T G A R T en önde çarpışıyor bu vatan için’’. Çalıştığı çiftlikte diğer gözlerini açıyor. Anılarından kızlar ona hem acıyor, hem de bugüne dönüyor. Sonra yoluna kocası SS subayı olduğu için devam ediyor. Tren onunla gurur duyuyorlardı. istasyonunun önünden geçip, Ancak çiftçinin oğlu bir tuhaf kilise alanına sapıyor. bakmaya başlamıştı. Sonunda Kocasının ölümünün 50. AHMET ARPAD yanına sokulmuştu: ‘‘Kocanın yılıydı bugün. Yakında, ne yaptığından haberin var mı Tegernsee gölü kıyısında, şirin senin?’’ Sesi çok sertti. ‘‘O görevi gereği Bad Wiessee’de bir yaşlılar yurdunda insan öldürüyor. Kimseye acımıyor kalıyordu. 36 yaşında ölen kocasının kocan.’’ Şaşırmış, dili tutulmuştu. ‘‘SS’ler ardından iki kızını tek başına büyütmüş, ölüme gider, onlar asker değil, savaşçıdır. onları evlendirmiş, torun sahibi olmuş, Gözleri ölümden başka bir şey görmez!’’ kendisi ise bir daha hiç evlenmemişti... Adam bir şeyler daha söylemişti. Nişandan birkaç ay sonra okulu bitiren Kulakları duymuyordu genç kadının. kocasını hemen Berlin’e yollamışlardı. ‘‘Hitler’in kara tarikatı... NasyonalKayınbabası artık çok mutluydu. ‘‘Bu sosyalist ırk düşüncesine inanan ölüm vatana değerli bir evlat yetiştirmişim robotları...’’ ... ‘‘Yaşasaydı şimdi 86 ben,’’ diyordu. 6 ay sonra Berlin’den yaşında olacaktı,’’ dedi. Polonya’dan yazmıştı kocası: ‘‘Ben artık bir SS subayı dönüşünde evlenmişlerdi. Eşi 8 ay sonra oldum, gurur duyun benimle!’’ Genç cepheden geldiğinde genç kadın kadın sevinsin mi, üzülsün müydü? ... hamileydi. Genç adam bu kez çok yorgun, suskun ve keyifsizdi. Yıllar sonra yaptıklarından pişmanlık duyduğunu anlatmıştı: ‘‘Bizler gençliğini yitirmiş insanlarız...’’ Savaşın son yıllarına doğru partiye üye olmadı diye Naziler babasını da bir kenara atmışlardı. 1944’ün Kasımı’nda tank birliği ile Finlandiya’ya yollanan kocası kısa süre sonra karnından ağır yaralı geri gelmişti. Biraz iyileşir iyileşmez bu kez de İtalya’da bulmuştu kendini. Savaşın son haftalarında orada esir düşmüştü. Almanya artık doğudan ve batıdan sarılıyordu. Ruslar Berlin’e girmeden az önce babası ile annesi kıyısında yaşadıkları Müggelsee gölüne açılmışlar ve intihar etmişlerdi. Bir hafta sonra da kocasının Bad Tölz’deki ana ve babası samanlıkta asılı bulunmuştu. Bavyera’ya giren Amerikalılara teslim olmak istememişlerdi. Kocasına gelince, o son yıllarını sürekli hastanelerde geçirmişti. Finlandiya cephesinde yediği Rus kurşunundan zedelenen bağırsakları iyileşmek bilmemişti. Ağrıları giderek arttığından morfin vermeye başlamışlardı. Günün birinde odasında ölü bulunduğunda 36 yaşındaydı. Yaşamına kendi eliyle son vermişti ...Yaşlı kadın nefes almak istiyordu. Masadan kalktı, dışarı çıktı. Ana caddede nehre doğru yürüdü. Az sonra İsar üzerindeki köprüde durmuş, köpüre köpüre akan azgın suları seyrediyordu. www.ahmetarpad.de F Erkekler Kulübü 150 yaşında bir kâğıt örtüyle kaplıydı. tockholm’ün Tabakların yanlarında çatal merkezinde tarihi bir bıçak, önlerinde birer bina var: Sanatçılar kurşun kalem vardı! Evi. Bu binanın sahibi Herkes tabağının önüne Sanatçılar Kulübü. Bu adını yazıyor ve sonra kulüp, yalnızca yemek sırasında bir şeyler ressamlardan oluşmuyor, çiziyor. Kulübün arşiv mimarlar, heykeltıraşlar, odasında bu tür örtüler ve grafikçiler ve fotoğrafçılar üyelerin hediye ettikleri da üye olabiliyor. Üyelerin değerli tablolar özenle sanatkârlık yanında ikinci saklanıyor. Ama beni en bir ortak özellikleri daha var: Hepsinin erkek olması. etkileyen şey, uzaktan tahta gibi gözüken dev kupaydı. Dünyada kadınerkek Kupa, U’nun kısa ucunun eşitliğine en çok yaklaşmış ortasında, kulüp İsveç gibi bir ülkede bu başkanının önünde 150 nasıl oluyor? Tanınmış yıllık haşmetiyle ressam Magnus Persson duruyordu. Hasan da, bana telefonla şu bilgiyi buraya üye seçilmesinden veriyor: ‘‘Kadınlar da sonra madalyasını ve kendi kulüplerini kurdular. diplomasını başkanın Ama dernek çalışmalarına elinden aldıktan sonra ona katılma konusunda bu kupadan bir içki erkekler daha gönüllüler. içirmişlerdi. ‘‘Garip bir Baştan, 150 yıl önce bir şeydi, ne olduğunu tam ayrım yoktu ama zamanla anlayamadım’’ demişti biz erkekler biz bize kaldık. bana. Akşam yemeği, Ama sanatçılar için başkanın tokmağını oluşturduğumuz yardım masaya vurmasıyla fonu, darda kalan kadın başlıyor. Önce kadehler sanatçılara da yardım kaldırılıyor ve ‘‘Skal!’’ diye ediyor. Her ne kadar bağrılıyor. İsteyen, minik kadınlar bu fonu biz likör kadehine benzeyen erkeklerin yiyip içmek için kadehlerden patates oluşturduğumuzu iddia votkası da ediyorlarsa da.’’ O sırada arkadan S T O C K H O L M içiyor. Herkesin yemeği aynı. Bir eşi Agneta’nın sıcak yemek ve sesi geliyor: salata. Yemek ‘‘Tabii, bal gibi ücreti önceden öyle!’’ Daha ödenmiş oluyor; sonra Magnus özel indirimli bana bir GÜRHAN UÇKAN fiyatlarla içilen açıklamada içkilerin parası bulunuyor: da giriş kapısının başındaki ‘‘Agneta, yemek olan minik bara ödeniyor. Bizim haftalarda daha pazartesi yemek sırasında sanat gününden itibaren bana eleştirmeni bir hanım, perşembe yemeğine gitmemi söylemeye başlar!’’ İstanbul Bienali’nden saydam fotoğraflar gösterdi Burada, kadın sanatçıların ve izlenimlerini anlattı. Yaş da haftada iki kez cumartesi geceleri baş başa ortalaması rahatlıkla 70’in üzerinde olan beyler, aynı yerde yemek konferansı veren kişinin yediklerini de buraya kadın olmasından dolayı, ekleyeyim. 1856’da birkaç lokalin loşluğundan da ressamın, baş başa kalıp yararlanarak bazı ‘‘erkek sanat tartışmaları esprileri’’ yaptılar. Ama yapabilmeleri için kurduğu kadın konuk da uygun bu kulüp, bu yıl 150. yanıtlar vermekten geri yıldönümünü kutluyor. kalmadı. Bu kulübün bir Değerli ressam arkadaşım özelliği de, kişilerin Hasan Erdemir’le birlikte ölmelerinden sonra da üye geçen ay bir ‘‘perşembe kalmaları! Yani kurtuluş yemeğine’’ birlikte gittiğimiz zaman, 1889’dan yok! İsveç’in uluslararası üne sahip ressamlarından beri kulübün daimi lokali olan Karl Larsson ile olan yeri ilk kez görmüş Anders Zorn da, aynen oldum. Alt kattaki şirin restoran K.B’yi biliyordum İsveçli çağdaş ressamların en önde geleni olan Peter ama ikinci kata daha önce Dahl gibi hâlâ üye. çıkamamıştım. Hasan Kulübün yardım fonu, bana, o tatlı telaşıyla, üyelerin ve üye olmayan lokalin duvarlarındaki kadın sanatçıların da tabloları, karakalem ve cenaze masrafını ve mezar suluboya çalışmalarını bedelini karşılıyor. gösterdikten sonra yemek Erkekler kulübüne nice salonuna geçtik. Büyük bir yıllar diliyorum... U şeklindeki masa beyaz S Her şeye rağmen... Direnişin bütün hızıyla sürdüğü işgal altındaki Irak’ta Birinci Çocuk Tiyatro Festivali dün başkent Bağdat’ta başladı. Açılış gösterisinde Iraklı çocuklar muhteşem bir bale gösterisi sergiledi. Dans ve tiyatro etkinliklerinin gerçekleştirileceği 11 günlük festival Kültür Bakanlığı tarafından destekleniyor. Yetkililer, şenliğin çocuklara artık günlük yaşamlarının bir parçası haline gelen şiddeti biraz olsun unutturacağını umuyor. (REUTERS) Haberlerin başlıkları ve gerçekler... ‘‘Leyla, Paris’te 750 bin kişiyi sokağa döktü’’ (Sabah), ‘‘Fransa’da genel grev’’ (Cumhuriyet, Milliyet), ‘‘Fransa’da hayat durdu’’ (Hürriyet), ‘‘Fransa’da hayat felç’’ (Zaman), ‘‘Fransa felç oldu’’ (Türkiye), ‘‘Fransa’ya Tiananmen benzetmesi’’ (Star), ‘‘Avrupa greve yenildi’’ (Yeni Şafak), ‘‘Gençliğin inadı inat’’ (Radikal), ‘‘Gençlik ihtilali’’ (Akşam), ‘‘Fransa’da genel grev ulaşımı vurdu’’ (Referans), ‘‘3 milyon Fransız yürüdü’’ (Vatan), ‘‘Fransa’da bir rekor: 3 milyon kişi sokakta’’ (Bugün) ve Yeni Evrensel ‘‘Fransa’da genel eylem günü’’... Türk basını 28 Mart’ta Fransa’da yaşananları çarşamba sabahı yukarıdaki başlıklarla duyurdu. Bir kez daha üzülerek gördüm ki, epeyce yakından izlediğini iddia ettiğimiz bir toplumu, onun olağan dışı bir sosyalpolitik seferberliğini, dünya medyalarının projektörlerini çevirdikleri bir durumu ya cahilliğimiz, ya önyargılarımız, biraz da tembelliğimiz nedeniyle yanlış, eksik ve de kasıtlı (hepsi için geçerli değil) aktarıyoruz. Yeterince araştırmadan, anlamadan kulaktan dolma, ‘‘ötekiler’’den kapma bilgi ve haberlerle, ‘‘Ver Allah ver’’ veriştiriyoruz. Abartmada açık arttırmaya giriyoruz. Bu durumda asgari basın ahlakına uymayan gazetelerin günlük tirajlarının milyonları bulması, bir TV kanalının örneğin 70 milyonca seyredilmesi hangi gelişmişliği kanıtlar ki? görevdedir. Biraz sıkışılır, biraz gecikilir, Olsa olsa gazeteleri, patronları ve biraz beklenir... Yürüyüşçülerin ‘‘sayısını’’ gazetecilerini daha çok birbirine benzetir, onları daha konformist; ceplerini, gözlerini başlık seçenler haberin içeriğine girinceye kadar doğrudur. Yeni Evrensel hariç bütün daha kolay rantçı kılar... ‘‘Leyla, Paris’te gazetelerin çarpıttığı, hatalı verdiği en 750 bini sokağa döktüyse’’, Cüneyt Arkın önemli konu ‘‘genel grev’’ durumu ve da tabii ki dünyayı kurtaran adam olur!!! CNN verdi diye, ‘‘Tiananmen’’ benzetmesi kavramıdır... Evet, her basın yayın organının genel yayın yönetmenini yapan hilkat garibesi başlığa ne demeli? Fransa’da olup bitenleri yerinde izlemek Herhalde o kanalın yorumcusu şaşılığı üzere yollamak; onun gençlik anılarını yâd nedeniyle, Paris’te toplamı 4000 olan etmesini, saflarını nasıl değiştirdiğini, emniyet görevlisini tanklar ordusu, yediği içtiğini yazması gibi bir karşısındaki 1 milyona yakın lüksü olmayabilir. Hatta Paris’te insanı da ‘‘tek’’ vücut gördü... PARİS kendi haber ajansları, kendi ‘‘Gençlik ihtilali’’ yapanlar temsilci veya muhabirleri devrim komitesinin başına belki olmayabilir. Fakat Türkiye’deki Leyla’yı getirtebilirler, böylece tüm basın yayın organları AFP kaleyi içerden fethedebiliriz... (Fransa Basın Ajansı), Reuters ‘‘Avrupa greve yenilmişse’’ (İngiliz), AP (ABD) gibi (Yaşasın hiç yenilmeyen İslam!), UĞUR HÜKÜM uluslararası haber kaynaklarının ‘‘Fransa’da hayat durmuşsa, bültenlerini izlemek gibi asgari Fransa felç olmuşsa’’, bizim de olanaklara sahiptir. ‘‘Journee d’Action aralarında bulunduğumuz milyonlarca Nationale’’ yani ‘‘Ulusal Eylem Günü’’ ile insan mitingine, işine, evine, okuluna, ‘‘Greve genarale / Genel grev’’ arasındaki alışverişine, sporuna, eğlencesine vs..., kelime farkını görmek için Fransızca nasıl gidip gelmiştir? Nasıl yiyip içmiş, bilmeye gerek var mıdır? Peki Fransızca nasıl her günkü normal yaşamını zor, İngilizce de mi? ‘‘Nationwide’’ veya sürdürebilmiştir acaba? Zira grevler ‘‘Countrywide strike / Ülke çapında grev’’ semboliktir, sınırlıdır, kısmidir, ile ‘‘General strike’’ sözcüklerindeki farkı dönüşümlüdür, nöbetleşedir. Metroların, görebilmek için ne İngilizce âlimi veya trenlerin, otobüslerin yarısından çoğu sosyal mücadeleler uzmanı, ne de sendika yürüyüşlerin en yoğun olduğu nokta ve lideri olmaya gerek vardır. Birkaç günlük saatlerde bile çalışır. Resmi dairelerin, AFP veya Reuters bültenini taramak kamu kuruluşlarının yüzde 99’u yeterlidir. 19 ve 29 Mart tarihli AFP bültenlerine bir göz atıverin! CGT Sendikası Genel Sekreteri Bernard Thibault 19 Mart’ta, ‘‘Hükümet bu tavrında devam ederse genel greve bile gidilebilir’’ der. Tüm sendikalar ve gençlik örgütleri 7, 18, 28 Mart’ta çığ gibi artan katılımlarla ‘‘ulusal yani ülke çapındaeylem günleri’’ düzenlerler. İş bırakma yani grev de miting, işgal, yürüyüş gibi bir eylem biçimidir. Olağanüstü tarihi ve siyasi koşullarda tüm sektörleri, kategorileri, sınıfları ülke bütününde ayaklanmaya çağıran ‘‘genel grev’’ ile ‘‘ulusal eylem günü’’ arasındaki nüans ise Himalaya boyundadır. Grev ve genel grev sözcüklerini dünya sosyal mücadeleler edebiyatına kazandırmış Fransızca ve Fransa, 19. yüzyıl sonundan beri sadece 56 defa ‘‘genel grev’’ denemesinde bulunmuş. Tüm uzmanların üzerinde birleştiği gibi kısmi başarı sağlamış, 1936 ve 1968 genel grevleri dışında hepsi hezimetle sonuçlanmıştır. Bu nedenle sendika ve siyasi parti yöneticileri ‘‘genel grev’’ sözcüğünü ya hiç kullanmazlar ya da 5 defa düşünüp öyle sarf ederler. Ziyanı yok siz bunları bilmemiş olun, yine 10 günde bir Fransa’yı ‘‘genel grev’’e sokmaya devam edin. 4 Nisan’da bir tane daha var. Bakarsınız sonra Leyla’yı transfer edip oralarda da yaptırıverirsiniz... ugur.hukum@paris.com CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle