Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 ŞUBAT 2006 ÇARŞAMBA 6 AVRUPA GÜRAY ÖZ Şizofrenik Durumlar Çağdaş ülke, uygar ulus C umhuriyetimizin oluşum öyküsü, daha adı belirtilmeden çok önceleri başlamıştır. Burada, Fransız İhtilali’nin ve 19. yüzyılın son dönemlerindeki Hürriyet şairlerimizin, yazarlarımızın etkisinin büyük olduğu bilinmektedir. Yeryüzünün en destansı tarihlerinden birini oluşturan Kurtuluş Savaşımız, ülkemizi hiç hakları olmadığı halde işgal eden güçlere karşı verilmiş, işte bu nedenle de, olanaklar asla eşit olmadığı halde, haklı olduğuna inanmanın verdiği özgüvenle zafer, topraklarının sahibi ulusumuzun olmuştur. 22 Ekim 1923’te ‘‘Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz’’ diyen Mustafa Kemal Atatürk, uzun bir hazırlık sonrasında TBMM’mizin, 5 Şubat 1937’de varlığımızın temeli olan altı ilkenin anayasamıza girişini kabul etmesiyle, çağdaş bir ülke, uygar bir ulus olacağımız da dosta, düşmana ilan edilmiştir. Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik olarak belirlenen altı ilkemiz, her biri kendi içinde derin anlamlar taşıyarak, bütün bu gelişmelere karşı olanların neredeyse intikamcı yorum ve eylemlerine karşın bizi bugünlere ulaştırmış, aynı inanç sisteminde doğduğumuz diğer Ortadoğu, Asya ve bazı Afrika ülkelerinden çok farklı konuma getirmiştir. Bunların bazılarına seyahat ettiğimde, sokaktaki yoksul insanlarla konuşup Türkiye’den geldiğimi söylediğimde, bana, ‘‘Ne yazık ki bizim bir Atatürk’ümüz olmadı, ama O’na yakılmış türkülerimiz, şiirlerimiz ve adını verdiğimiz çocuklarımız var’’ dediklerinde ne denli duygulandığımı anlatmak çok güç! İlkelerimiz arasındaki ‘‘devrimcilik’’ Sevgili Ahmet Taner Kışlalı’nın da değindiği gibi, sürekli gelişim ve değişimi, daha iyiye, daha güzele ve yeniliklere ulaşmayı simgeler. Bu nedenle de, o dönemin tek çözümü olan ‘‘devletçilik’’ ilkesinde büyük değişimler olabiliyor. Ancak unutmayalım ki, bugünkü sanayi gelişmelerimiz, o dönemin yoksul Türkiye’sinin kurduğu Şeker, Bez, Ayakkabı, Cam vb. fabrikalarıyla başlamış, buralarda yetişenler günümüzün yeniliklerinin öncüsü olmuşlardır. Altı ilkemizin, hiçbir zaman önemini yitirmeyen ve her zaman gündemin başında kalan ‘‘laiklik’’ ilkesi ise çağdaş Türkiyemizin özenle korunması, örselenmemesi gereken temel felsefesini oluşturmaktadır. Ne yazık ki çeşitli beklentiler içinde olan bazılarınca en çok saldırıya uğrayan, oysa bizi biz yapan da bu ilkemizdir. Yasalara uyulması koşuluyla, kimsenin diğerine baskı kuramayacağı laik düzenimiz, her kesimden insanımızın önünü, ufkunu açmaktadır ve hepimize gereklidir. Türkan SAYLAN Aflar ülkesi olduk T am anlamı ile aflar ülkesi olduk. Bu da bize demokrasiyi, toplumsal yaşama dair kurallar ile yaşamayı içimize sindiremediğimizi ve yönetmek adına gerekli donanımlardan çok uzak olduğumuzu gösteriyor. Çünkü yetkiyi ele geçiren için en popüler, kudretini en ortaya koyan konu af. Bu ne kudret kardeşim, bak bir anda affettim. Hem gücümü, hem büyüklüğümü göstermiş oldum. Ama af ile giden kendine ait değil ulusa ait değerler umurunda mı affedenin. Oysa afların getirdiği tahribat bugün her birine hem maddi, hem manevi harcamayı gerektiren ciddi problem kaynağı olmuştur. Toplumsal tahribatı görmek için ise sokağa çıkmamız yeterlidir. Maganda kurşunları, tinercilerin bıçakladığı öğrenciler, yollarda sürüklenen ev hanımları, sokak ortasında cüzdanınızı almak için ayağınızdaki pantolonu parçalayan jiletçiler ve daha pek çokları. Artık af çıkarılmayacak diye kanun çıkarmaktan bahseden iktidar... Ama her konuda af çıkarmaya devam etmekteler. Geleceğimize verdikleri zararı asla düşünmeden... Çünkü af, yönetmesini beceremiyor ve kendinden de emin değilsen en kolay yönetim tarzıdır. Afsız günler dileği ile. Yılmaz K. AYLANÇ Halkla bütünleşmek İstanbul’un ulaşım sorununa uzun süreli çözümler getirmesi hedeflenen Marmaray Projesi kapsamında yapılan çalışmalar sürüyor. Proje kapsamındaki ‘‘Boğaz Tüp Geçişi’’ için tünel kazı işlemleri de önümüzdeki günlerde başlatılacak. 2010 yılında tamamlanması planlanan Marmaray Projesi’nin devreye girmesiyle; Asya Yakası 43.4, Avrupa Yakası’nda da 19.6 kilometrelik yüzeysel hat döşenmesiyle İstanbul çağdaş, güvenli ve modern demiryolu sistemine kavuşacak. Tarihi Yarımada araç trafiğini rahatlatacak, 100 yıllık tasarım ömrüne sahip, güvenli, konforlu, dayanıklı ve modern bir demiryolu sistemine kavuşturacak. Tek yönde saatte 75 bin yolcu taşıma kapasitesini sağlayarak mevcut köprülerdeki tıkanmayı azaltacak. Boğazın iki yakası arasındaki ulaşım 4 dakikada sağlanabilecek. Teknik özellikler: Toplam uzunluk 13.558 metre, batırma tünel uzunluğu 1.387 metre, yaklaşım tünelleri uzunluğu 12.171 metre, batırma tünel birimi (segment) 11 adet, maksimum derinlik su yüzeyinden 60 metre, batırma tünel yüksekliği 8.6 metre, batırma tünelin genişliği 15.3 metre, 1 gidiş1 geliş olmak üzere toplam 2 hat. Marmaray Projesi’ndeki çalışmalar, 2 Türk ve 2 Japon firmasından oluşan TKGN Ortak Girişimi’nce yürütülüyor. Bu firmalar, Taisei Corporation, Kumagai Gumi Co. Ltd., Gama İnşaat ve Nurol inşaat şirketlerinden oluşuyor. Boğaz Tüp Geçiş Projesi... S iyasi liderlerin başarıları ya da başarısızlıkları değerlendirilirken genellikle seçim sonuçlarına bakılıyor ve seçimlerde iyi sonuç alamayan liderler ‘‘halkla bütünleşememekle’’ eleştiriliyor. Halkla bütünleşmekten ne kastediliyor, bilinmez. Ancak bu bağlamdaki yaklaşımın, liderlerin misyonlarının, hizmet etmek istedikleri kitlelerin, kültür birikimi, yaşam kalitesi, çağdaş normlara uyum sağlama gibi özelliklerini ileriye taşımak olarak şekillendirilmesi, tanımlanması daha doğru olur kanısındayız. Somut örnekler vermek gerekirse, Süleyman Demirel, Turgut Özal, onların yolundan giden diğerleri kabul edilmiş anlayışa göre halkla bütünleşmiş sayılsalar da bunların halkın niteliklerinin iyileştirilmesine katkıları olduğu söylenebilir mi? Mustafa Kemal Atatürk, devrimlerini koşullar elverdiği ölçüde halkla bütünleşerek gerçekleştirmek istemişse de tıkandığı, engellendiği durumlarda kararlılığını gösterebilmiştir. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin ‘‘halkla bütünleşmekte’’ başarılı sayılan liderler sayesinde (!) son elli yılda geldiği, sürüklendiği nokta dikkate alındığında konunun ‘‘önemi’’ daha iyi anlaşılıyor! Aysel Sıtkı ERGÜNEY E L E Ş T İ R İ L E R Çelişkiler öğreticidir. Çelişkilerden düz bir mantıkla sonuçlar çıkarmaya çalışmak ise boşunadır. Nesnel olanı, içinde taşıdığı parçalayıcı, patlamaya yol açabilecek çelişkilerle görmeye çalışmakta her zaman yarar var. ABD’nin 11 Eylül öncesinde planlayıp geliştirdiği Ortadoğu’ya egemen olma, enerji kaynaklarını denetim altına alma planı, karşılaştığı uluslararası tepkilere ve örgütlü olduğunu söylemekte zorlandığımız, geri bir bilince kurban edilmiş direnişe karşın ilerliyor. Durumu anlamakta ve anlatmakta zorlandığımızı itiraf edebiliriz. Karışıklık, kapitalist Batı’nın emperyalist hegemonya planlarına karşı ayağa kalkması gereken dünyanın, durumun farkında olamamasından kaynaklanıyor. ??? İsyan neredeyse içgüdüseldir ve kendini yok eden öğeler taşıyor. Direnişler kolayca emperyalist merkezlerin denetimine girebiliyor. Belli bir rotaya sokulabilen, fanatizme kolayca kurban edilebilen haklı isyan, kapitalizme, emperyalizme karşıtlık temelinde birleşebilse ABD planlarını elinin tersiyle itebilecek güce ulaşabilecektir. Oysa öyle olmuyor. Pazartesi günkü Cumhuriyet’in başyazısında şöylendiği gibi ‘‘İşgal altındaki ülkelerde yaşayan çoğu Müslüman, insanlık dışı işgal düzenlerini protesto edeceği yerde Danimarka’daki bir gazetede yayımlanan karikatürler için eyleme geçmiştir.’’ Peki, gerçek bu kadar karışık mı? İran örneğinden yola çıkalım. ABD, Türkiye’de halkın sevmediği, hükümetlerinse kimi zaman mecburiyetten, kimi zaman derin bir aşkla sevdiği ‘‘müttefik’’ emperyalist devlettir. İran, büyük halk kesimlerinin çok farklı nedenlerle sempatiyle baktığı, kimi zaman ise öfkelendiği, aydınlanmanın yarı yolundan dönmüş komşudur. ABD’nin bölgeyle ilgili planlarını bir yana bırakarak İran’da hata, suç, günah aramak, çelişkiyi ihmal edilebilir olana tabi kılmak olmaz mı? Evet, günümüzde bırakın nükleer silah üretmeyi, nükleer enerji santralları kurmaya çalışmak bile çağ dışıdır; evet, İran uygarlıktan kendini koparmış, laik bir diktatörlükten, şeriatçı totalitorizme geçmiş, kadını eve kapatmaya çabalamış, çağdaşlığı teknolojik gelişmeden ibaret saymış bir ülkedir; evet, İran bir zamanlar kendi rejimini başka ülkelere ihraç etmeyi devlet politikası bellediğini açıkça söylemiş bir ülkedir. Ama bütün bunlar ABD’nin bölgeyle ve bizimle yakından ilgili planlarını görmemizi engelleyebilir mi? ??? İran’da demokratik hakları kazanmak, genişletmek İran halkının kendi mücadelesine bağlıdır. Dışarıdan gelecek ‘‘demokrasi’’nin ne menem bir şey olduğunu ve nasıl geldiğini Iraklılar iyi biliyor, tüm dünya da görüyor. Safları seçerken saldırganın yanında olunabileceğini düşünülebilir bir olasılık olarak ortaya koymak, çelişkiler yumağının içinde yanlış ipi çekmekten başka bir şey olmaz. Bu çelişki öyle bir çelişkidir ki, nesnel durumun patlayıcı tabiatının göbeğinde biz de bulunuyoruz. ABD’nin ve onun genişletmek için tüm gücüyle çalıştığı emperyalist birliğin vurduğu yerde gül biteceğini sananlar yanılırlar. Savaş ateşi her zaman yakar, üstelik yalnızca düştüğü yeri değil. Şizofrenik bir durumla karşı karşıya olduğumuz kesindir. Öyle olmasaydı, aylarca Türkiye’de ‘‘derin devlet’’i açığa çıkarmak için, Susurluk için, Şemdinli için yayın yapan, Ağca’nın erken bırakılmasına karşı, derin devlet söylemi temelinde mücadele eden medya, pervasızca derin devlet propagandası yapan ‘‘Kurtlar Vadisi’’ filmini ölçüsüz bir şekilde övebilmek için bin dereden su getirir miydi? eposta: guray.oz?cumhuriyet.com.tr Köprülerde tıkanma B irkaç gündür gazetelerde 1. Köprü’de sadece OGS’si olan araçların geçişine izin verilecektir, türünden planlama yapıldığı yazılıyor. Ya yetkililer tıkanıklığın asıl nedeninin ne olduğunu bilmiyor ya da yine rüyalarında bir şeyler görmüşler, onu dayatmaya çalışıyor. Çözüm: 1. 1. Köprü, yoğun saatlerde karşı yönden ek şerit E5’ten itibaren alınmalı, Anadolu tarafındaki köprüye geçiş iptal edilmeli. Avrupa yakasındaki ek şerit Haliç’e kadar uzatılmalı gereksiz şerit değiştirenlerin arabası 1 hafta süre ile bağlanmalı. 2. Köprü, gişelerden sonra ek şerit Kozyatağı’na kadar uzatılmalı. Esas çözüm: Bilimsel yeterliliği bulunan trafik uzmanları istihdam edilmeli. Nebi SARIOĞLU Toktamış Ateş’e Açık Mektup Saygıdeğer Hocam, 5 Ocak 2006 tarihli köşe yazınızda, AKP hükümetinin yeni açılan üniversitelerle ilgili atağını yürekten desteklediğiniz anlaşılıyor. Mevcut üniversiteler kadro ve kaynak sorunuyla boğuşurken yeni açılacak üniversiteler gerçekten üniversite mi olur, yoksa açıldıkları bölgelerin ekonomisini canlandıracak birer işletme mi olur, bunu zaman gösterecektir. Yeni üniversiteler konusunda ben maalesef sizin kadar iyimser değilim. Bununla birlikte 15 yeni üniversitenin açılışı konusundaki değerlendirmenizi anlayışla karşılamaya çalışıyorum. Ancak yazınızın son bölümündeki, rektör atamalarıyla ilgili görüşlerinizi büyük bir hayretle okuduğumu belirtmek istiyorum. Yazınızda, ‘‘CHP’nin rektör atamalarıyla ilgili olarak YÖK’ü ön plana çıkarmak istemesine çok şaşırdığınızı’’ belirtiyorsunuz. Yani demek istiyorsunuz ki ‘‘Kurulacak üniversitelerin rektörleri, akademik ölçütleri esas alan ve bir anayasal kurum olan YÖK tarafından değil, AKP hükümeti tarafından belirlenmeli’’. Sanırım sizler, AKP’nin Milli Eğitim’deki ve devletin öteki birimlerindeki atamaları ve bu bağlamdaki kadrolaşmayı basından izliyor olmalısınız. Rektör atamalarında hangi ölçütlerin esas alınacağını, atanacak rektör isimlerini kimlerin belirleyeceğini tahmin ediyor olmalısınız. 1992’de aynı yöntemle atanan 22 rektörün büyük bölümünün üniversitele ri nasıl medreseleştirdiğini, bu rektörlerin yarıdan fazlasının neden görevden uzaklaştırıldığını unutmuş olamazsınız. Tüm bu gerçekler ortada iken nasıl olur da, sırf YÖK’e olan tepkiniz nedeniyle, dolaylı olarak da olsa, iktidarın, üniversiteleri ele geçirme politikasının yanında olabilirsiniz? Bunu anlamakta çok zorluk çekiyorum. Bugün üniversitelerin adeta bir kuşatma altında olduğunu, YÖK’ün bugünkü yapısıyla Cumhuriyetin aydınlanma temelleri ve bilim yu 25 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesinde ‘‘Türkiye tehdit altında’’ başlıklı bir haber vardı. Bu haber, MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpogan’ın ABD ziyareti sırasında yapılan ‘‘İran’a yönelik işbirliği pazarlığıyla ilgiliydi. Habere göre olası bir İran operasyonuna ilişkin olarak ABD’ye verilecek desteğin koşulları konuşuldu. Alpogan, Hava Kuvvetleri tarafından hazırlanan füze raporuna dayanarak İran füze sisteminin Türkiye için bir tehdit oluşturduğunu belirtti. Pazarlığın aşağıdaki noktalarına dikkat edelim: Türkiye’nin ABD operasyo Sayın Kuş’a Yanıt: 2 Ocak Perşembe günkü gazetemizin okur sayfasında CUMOK’ları eleştiren yazınızı şaşkınlık ve üzüntü ile okuduk. Her sözcüğünüz bir eleştiri değil, üzerine titrediğimiz oluşumu engelleme amacını taşıyordu sanki. Siz, başından bu yana aralarında bulunmaktan onur duyduğum, bu güzel gönüllü topluluğu sakınmadan eleştirirken, arkadaşlarımız Anadolu’nun her yanında, o beğenmediğiniz kahvaltılı ve yemekli toplantılarda çok değerli yazar ve düşünürlerimizle konuşarak, tartışarak, Kuvayı Milliye ateşlerini yeniden yakmaya çalışıyorlar. CUMOK çağrılarına kuş bakışı yaklaşımınızla bu oluşumun ne denli önemli olduğunu anlamanız mümkün değil. Gencimizle, yaşlımızla her birimizin maddi, manevi katkılarını değerlendirmeniz olanaksız. Görüşlerinizi paylaşabilmemiz, görüşlerimizi paylaşabilmeniz için bir sonraki toplantımıza katılmanızı dilerim. Türkan ERKİN vaları olan bu kurumlara sahip çıkmak için gösterdiği direnci ve çabalarını belki sırça köşklerde yaşayanlar yeterince bilmiyor ya da ilgi duymuyor olabilir. Ancak siz, akademisyen kimliğiniz ve zaman zaman savunduğunuz görüşleriniz nedeniyle bu çabalarımızın farkında olmalısınız diye düşünüyorum. Prof. Dr. İsa EŞME nuna vereceği destek lojistik ve istihbarat alanlarında olacak... İstenen ön siyasal koşulların ardından ABD’nin Türkiye’deki üsleri kullanması söz konusu olabilecek... Döndük dolaştık, geldik tezkere öncesi duruma. Türkiye’nin bir askeri harekâta katılması üzerine pazarlık yapılıyor, konu TBMM’ye getirilmiyor. 92. madde gene çiğneniyor. Ancak bu yazıyı kaleme aldığım şu sırada (4 Şubat 2006) medya Alpogan’ın çok önemli açıklamalarını da pas geçmiş bulunuyor. Cumhuriyet’te, M. Balbay’ın çok ilginç bir yazı dizisi çıktı, İran’ın füzeleri ve askeri gücü üzerine. Böylece nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Ancak bu tehlikenin ABD’ye destek vermekten doğacağı belirtilmiyor. Asıl tehlike saldırgan ABD emperyalizmi, onun ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’’ ve petrol çıkarlarıdır. İsrail’in atom silahlarından ve bütün bölge için oluşturduğu tehlikeden basında hiç söz edilmiyor. Amerika’nın saldırganlığının doğurduğu tehlikelere karşı biz ne yapıyoruz? 1 Mart tezkeresinden önce, Cumhurbaşkanı’na fakslar yağdıran sivil toplum örgütleri nerede? Neden gene binlerce imza toplanıp milletvekillerine gönderilmiyor? Sağsol medya neden susuyor? Onur Öymen’in açıklamaları neden yayımlanmıyor? CHP ve diğer siyasal partiler ne yapıyor? Cumhuriyet’te O. D. Silahçıoğlu, ‘‘Barışçıl çözümde ısrar’’ diyor. İyi de Atatürk Türkiyesi, bağımsız bir politika güdemezse, saldırgan bir emperyalist devletin meşruiyeti de bulunmayan bir saldırısına destek vermek üzere pazarlıklara girişirse Ortadoğu’da gerçekten barışçı bir yol bulunabilir mi? ABD, İran’a petrol ve gaz kaynaklarına sahip olmak, BOD politikasını gerçekleştirmek ve İsrail’i korumak için saldıracak. Bush idaresi ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’’nden, emperyal politikasından vazgeçmedikçe, Ortadoğu’nun bir kan gölüne dönmesi, terörün kışkırtılması ve Türkiye’nin de bundan nasibini alması önlenebilir mi? Türkiye’nin kurtuluşu tam bağımsız bir Türkiye’de ve onu gerçekleştirecek Atatürkçü bir idarede değil mi? Nerede bu çılgın Türkler? Doç. Dr. Yıldız SERTEL Böyle mi esecekti? R üzgâr mı?.. Ne rüzgârı? Ama mevsim uygun. Eser mi eser, keser mi keser!.. AB rüzgârı, Pamuk rüzgârı, Terör rüzgârı, Seçim rüzgârı, Kuş gribi rüzgârı, Üç nokta rüzgârı, Ve küfür rüzgârı... Sonuncusuna takılıyorum. Küfür ne yazık ki yaşantımızın bir parçası gibi. Her ortamda ağzımızdan düşmez neredeyse. ‘‘Denize düşen yılana sarılırmış’’ derler ya, gücü yetmeyen de küfre sarılıyor, galiba. Ancak kutsal kurumlarda ve ülkenin gözleri önünde olursa daha da çirkinleşir. Ayıp ya da yakışıksız kaçar. Sonra demezler mi? Hoca bilmem ne yaparsa cemaat beterini yapar. Gel şimdi şu şarkıyı söyleme: ‘‘Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgâr...’’ Bu şarkıyı bilmiyorsanız, şunu söylemelisiniz: ‘‘Ahımı, hicranımı sakladım, gizli tuttum...’’ Bu şarkıyı aslında ‘‘yediden yetmiş yediye’’ korosuyla söylemeliyiz. Anlaşılır mı? Yine de kuşkuluyum, çünkü kuşkucuyum. Necdet TEZCAN KOŞULLAR Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin var oluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 CUMHURİYET 06 K