18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 ŞUBAT 2006 PAZAR 4 HABERLER DSP Genel Başkanı Sezer, Avrupa’daki Türklerin ‘kuşatılmışlık duygusu’ içinde olduğunu vurguladı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Aydınlanmacının Büstü Sevgili, İlkokulumu aynı zamanda ilk hapishanem gibi algılamışımdır yıllar yılı. Nedeni, çocukların (tabii orta sınıf çocuklarını kastediyorum) yaşamlarını okul ile sıcak aile yuvası arasında geçirdikleri küçük yaşlarını benim yatılı bir ilkokulda geçirmiş olmamdır. Doğrusu, konumuyla, donanımıyla, özellikle öğretmenleriyle pek seçkin ve güzel olan okuldaki o günlerin ne denli eşsiz ve de yararlı olduğunu anlamak için onları geride bırakmamın gerekmiş olmasına hep hayıflanırım. Eski ilkokulum (uzun süredir oraya gittiğimde hapishane duygusunu hiç hissetmiyorum) artık Galatasaray Üniversitesi oldu. Karanlığa koşturulmak istenen bir ülkede, örneğine az rastlanan bir aydınlanma odağı olarak parıldıyor. Önceki gün, Galatasaray Üniversitesi bahçesinde Rektörlük Binası önünde, bu kurumun kurulmasına büyük katkıları olan Coşkun Kırca’nın büstünün açılış töreni vardı. Sade ve Coşkun Kırca’ya yakışan vakur bir törendi. ??? Bu tören sırasında çok duygulandım. Beni duygulandıran salt Coşkun Kırca’nın fikir babası olduğu Galatasaray Üniversitesi’nin kuruluşu sırasında 199193 yılları arasında, Fransa ile yapılan anlaşmaları müzakere etmesi ve bu kuruluşa dair kanunun oybirliğiyle çıkarılmasında başlıca rolü üstlenmesine duyulan vefa borcunun yerine getirilmesi değildi. Coşkun Kırca’nın değme Fransız aydınında bile az bulunur, mükemmel Fransızcası, muhkem (sağlam) hukuk bilgisi, engin kültürü ile birçok diplomatik müzakereyi olduğu gibi, bu görüşmeleri de yürütecek en uygun kişi olduğundan kimsenin zaten kuşkusu olamazdı. Bu açıdan o büst bulunduğu yere çok yakışıyordu. Ama aynı zamanda, Coşkun Kırca’nın kişiliği dolayısıyla da o büst, Galatasaray Üniversitesi’nin bahçesine çok yakışan, anlamlı bir simge olmuştu. Kırca’nın 1945 yılında mezunu olduğu Galatasaray Lisesi 1868 yılında, bu ülkenin, devlet yönetecek kendi öz evlatlarını yetiştirmek için açılmış, Batılı tarzda ve laik eğitim veren ilk lisesi idi. Sonraları bu liseden mezun olup, okulun müdürlüğünü de yapmış olan Tevfik Fikret bu kurumu ‘‘ülkenin Batı’ya açılan ilk penceresi’’ olarak niteleyecekti. Buradaki ‘‘Batı’’ coğrafi bir kavram değildir ve yalnızca Batı ülkeleri ve dünyasını değil, daha da ötesinde aydınlanma ve çağdaş uygarlığı simgelemektedir. O yıllarda Batı aydınlanmanın tek mümkünü olduğu için bu sözcük kullanılmıştır. ??? Coşkun Kırca ekmeğini yediği ülkesine ve feyz aldığı yuvasına uygun, yaman bir aydınlanmacı olarak çıktı bu okuldan. Sonrasında da, akademik kariyerinde olduğu gibi, siyasal yaşamında ve diplomatik hayatında bu niteliğini ulusalcı kimliğiyle birleştirerek, ömür boyu taşıdı. Aydınlanmacı ve ulusalcı (kimileri nedense bu sözcüğü inatla şoven olarak okumaya çok tutkundurlar, ama bizimi onların ısrarlı yanlışları karşısında yapacak bir şeyimiz yoktur) C. Kırca, donanımlı bir aydın, titiz bir hukukçu, yaman bir müzakereci olmanın yanı sıra aydınlanmanın, laikliğin kavgacı bir savunucusu da olmuş, gerektiğinde, her türlü ikbale sırt çevirmeyi de bilmiştir. O, devlet memuru ve devlet adamı olarak salt devletin kurulu düzeninin savunucusu olmakla yetinmemiş, bu durumu çok aşarak devletteki çarpıklıklara parmak basıp çarelerini aramıştır. 1994’te yayımlanan, iki ciltlik, ‘‘Devlette Yozlaşmayı Önlemek Türk Siyasal Sisteminin Bozuklukları ve Çareleri Hakkında bir Deneme’’ adlı yapıtı bu çabanın ürünüdür. Coşkun Kırca’nın feyz aldığı Galatasaray Lisesi, aydınlanmanın, temeli Osmanlılar tarafından atılmış bir ürünüdür. Coşkun Kırca’nın fikir babalarından biri olduğu Galatasaray Üniversitesi’nin temelinde ise, aydınlanmayı ülkemize yerleştirmeye çalıştıran, dünyanın en büyük çağdaşlaşmacılarından biri olan Mustafa Kemal’in de düşünceleri ve eserinin harcı vardır. İşte Sevgili, o bahçeye dikilen büst beni bu açıdan çok duygulandırdı. ‘AKP gurbetçiyi unuttu’ AYKUT KÜÇÜKKAYA DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, yaşanan bir dizi gelişme nedeniyle Avrupa’daki Türk toplumunun adeta ‘‘kuşatılmışlık duygusu’’ içinde olduğunu belirterek, ‘‘Bunda AKP iktidarının çok büyük sorumluluğu var. İnsanlarımız haklı olarak ‘Kendilerine sahip çıkılmadığı’, ‘Avrupa’nın ortasında yalnız bırakıldıkları’ ve ‘Avrupa’daki Türklerin hükümetin umurunda olmadığı’ duygusuna kapılmışlar. Çok da haklılar’’ dedi. DSP lideri Sezer, Al ? Almanya temaslarını ve izlenimlerini gazetemize değerlendiren DSP lideri Sezer, ‘‘AKP hükümeti yurtdışındaki Türkleri tümüyle unutmuş gözüküyor. Yurttaşlarımızın sorunları, Alman hükümetine ve diğer ilgili ülkelerin hükümetlerine aktarılmıyor. Kamuoyunu tatmin amacıyla dahi olsa, tepki bile gösterilmiyor’’ dedi. manya temaslarını ve izlenimlerini gazetemize değerlendirdi. ‘‘Avrupa’da 4.5 milyon, Almanya’da 22.5 milyon Türk var. Yani Türkiye’nin bir parçası da Avrupa’da’’ diye konuşan Sezer, yurttaşların Türkiye’de borçlanarak kesin dönüş yapmadan emekli olabilme hakkının tanınmasını istediğini aktardı. Sezer, konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘‘Anımsanacağı gibi, bir süre önce AKP hükümeti çok haksız bir biçimde borçlanma bedelini günlük 5 dolara çıkarmıştı. Sonra, tepkiler karşısında 3.5 dolara indirmek zorunda kaldılar. Ama 3.5 dolar da çok yüksek. Bütün bunların ötesinde Almanya’daki Türk toplumunun en büyük so TASARI MECLİS’E GELİYOR İĞNELİ FIRÇA 28 Şubat’a sicil affı ? Kamu görevlilerinin disiplin cezalarının affedilmesine ilişkin yasa tasarısı, bu hafta Meclis’te görüşülecek. Tasarı, türban ve 28 Şubat sonrasında ceza alan kamu görevlilerini de kapsıyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kamu görevlilerinin disiplin cezalarının affedilmesini öngören yasa tasarısı, TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta görüşülecek. 20 bin dolayında memurun yararlanması beklenen tasarı, türban ve 28 Şubat sürecinde irticai faliyetler nedeniyle disiplin cezası alan kamu görevlilerini de kapsıyor. Memurlar ile diğer kamu görevlilerinin bazı disiplin cezalarının affına ilişkin yasa tasarısının 1 Mart Çarşamba günü TBMM Genel Kurulu’nda ele alınması bekleniyor. Tasarıya göre, 23 Nisan 1999 tarihinden 14 Şubat 2005’e kadar kamu görevlilerinin işlediği fiillerden dolayı verilmiş disiplin cezaları, bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılıyor. Tasarıya göre, uyarma cezası alan 9 bin 361, kınama cezası alan 5 bin 682, kadro ilerletmenin durdurulması cezası alan 1551 ve diğer bazı nedenler olmak üzere yaklaşık 20 bin memurun disiplin cezaları affedilecek. Tasarıya göre, devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla basit veya nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas, yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı suçlar, kaçakçılık, resmi ihale ve alımlara fesat karıştırma ve devlet sırlarını açığa vurma gibi suçlarla, yer değiştirme veya meslekten çıkarma cezasını gerektiren suçlar dışındaki fiillerden dolayı verilmiş disiplin cezaları bütün sonuçlarıyla affediliyor. Tasarının yasalaşması durumunda af kapsamına giren disiplin cezalarının verilmesini gerektiren suçlarla ilgili olarak memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılamayacak; devam eden soruşturma ve kovuşturmalar kaldırılacak, kesinleşmiş olan disiplin cezaları da uygulanmayacak, söz konusu disiplin cezaları sicillerden de silinecek. Tasarıya göre, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasası, 3466 sayılı Uzman Jandarma Yasası, 3269 sayılı Uzman Erbaş Yasası ile 357 sayılı Askeri Hâkimler Yasası’na tabi personel af kapsamı dışında tutulacak. Görevinden çekilmiş sayılan, istifa eden, adaylık süresinde başarısızlığı nedeniyle görevine son verilen, disiplin cezası ile birlikte hakkında mali, idari ve adli tedbir uygulananlar da af kapsamı dışında olacak. Kozanoğlu: Artık solun ayağa kalkmasının vakti gelmiştir ÖDP’den solda birlik mesajı İstanbul Haber Servisi ÖDP Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu, solun gücünü yeniden kazanmasının diğer sol kesimlerle güçlü bir ‘‘toplumsal hareket’’ yaratmasına bağlı olduğunu söyledi. ÖDP, 10. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında ‘‘21. Yüzyılda Sol ve Türkiye’’ konulu bir sempozyum düzenledi. İTÜ Maçka Yerleşkesi’nde düzenlenen toplantının açılış konuşmasını yapan ÖDP Genel Başkanı Kozanoğlu, ‘‘Artık Tür asirmen?cumhuriyet.com.tr bir bilgi yok. Bu nedenle Türkler, AKP hükümetine çok tepkili. Hatta, bazı bürokratların Alman hükümetine Türkleri ihbar ettiği yolunda söylentiler var ki, çok üzücü.’’ ‘‘Bir başka konu da ‘Vicdan runu; sahipsizlik. AKP hüküme tığını kanıtlamalısın’ diyor. ‘Bu Testi’ denilen uygulama’’ diyen ti yurtdışındaki Türkleri tümüy nun aksine hareket edenlerin Al Zeki Sezer, Baden Württemberg le unutmuş gözüküyor. Yurttaşla man yurttaşlığı otomatikman dü eyaletinde başlayan bu konunun, rımızın sorunları, Alman hüküme şer’ diye ekliyor. Uygulamanın diğer eyaletlere de yayılmaya baştine ve diğer ilgili ülkelerin hükü 100 bin civarında Türk vatanda ladığını belirtti. Sezer, bu uygumetlerine aktarılmıyor. Kamu şını da kapsadığı söyleniyor. Bu lamayı da, ‘‘Tartışma konusu bu oyunu tatmin amacıyla dahi olsa, güne kadar 20 bin Türk’ün, bu ya test ile, Alman makamları Alman tepki bile gösterilmiyor. O bakım sa nedeniyle Alman yurttaşlığını vatandaşlığına geçecek olan yadan üzülerek ifade etmek istiyo kaybedip, sadece Türk vatanda bancılara, özellikle Müslümanlarum ki, yaşanan bir dizi gelişme şı olarak buradaki yaşamını sür ra 32 soruluk bir sınav yapılmanedeniyle Avrupa’daki Türk top dürdüğü ifade ediliyor’’ dedi. Gur sını öngörüyor. Almanlar böyle lumu adeta bir kuşatılmışlık duy betçinin bu konuda AKP hükü bir uygulama ile, güya Alman vagusu içinde.’’ metine tepki gösterdiğinin altını tandaşı olacak kişilerin Alman En önemli konulardan birinin çizen DSP lideri, şaşırtıcı bir id yasalarını ve Alman toplumunun ‘‘gizli çifte vatandaşlıkla ilgili’’ ol diayı da şu sözlerle gündeme ge değer yargılarını nasıl gördükleduğuna dikkat çeken Sezer, ‘‘2000 tirdi: ‘‘Hükümet ne yazık ki, ko rini saptamak istiyorlarmış. Koyılından beri Almanya’da yürür nuyu bugüne kadar Alman tara nu, Almanlar arasında bile yoğun lükte olan Yurttaşlık Yasası, ‘Al fıyla müzakere konusu bile yap olarak tartışılıyor ve kimilerince man vatandaşı olmak istiyorsan, mamış; gündeme getirmemiş. En Alman Anayasası’na aykırı bulukendi ülkenin yurttaşlığından çık azından kamuoyunda bu yönde nuyor. Kesin olan bir şey varsa; bu, yabancıların Almanya’ya uyumunu zorlaştıracak, ZAFER TEMOÇİN kendi içlerine kapanmalarına yol açacak bir uygulama. Her şeyden önce bu yönüyle Almanya’nın kendi politikalarına da ters’’ sözleriyle eleştirdi. Hollanda’nın ardından Almanya’da da yabancıların çeşitli ortamlarda anadillerini kullanmalarının engellenmesi girişimleri olduğuna dikkat çeken DSP Genel Başkanı, bu durumun Avrupa’daki Türk toplumu arasında ‘‘şiddetli tepkilere yol açtığını’’ gözlemlediğini aktardı. Sezer, ‘‘karikatür krizi’’ni hatırlatmamız üzerine ise, ‘‘Doğal olarak ‘karikatür krizi’ gibi olaylardan son derecede etkileniyorlar. Gelişmelerin Avrupa’daki Türkleri daha da içine kapanık bir hale getirmeye başladığını görmemek olanaklı değil. Bunda AKP iktidarının çok büyük sorumluluğu var. İnsanlarımız haklı olarak ‘Kendilerine sahip çıkılmadığı’, ‘Avrupa’nın ortasında yalnız bırakıldıkları’ ve ‘Avrupa’daki Türklerin hükümetin umurunda olmadığı’ duygusuna kapılmışlar’’ tespitinde bulundu. Sezer, Almanya’daki Türklerin Türkiye’deki gelişmelere bakışını ise şö[email protected] le açıklıyor: ‘‘Kuşkusuz, Türkiye’yi çok yakından izliyorlar ve önemli bir kısmını da çok kaygılı gördüm. Bizim burada duyduğumuz kaygıları, onlar da orada yaşıyorlar. Türkiye’nin 80 yılkiye solunun silkinip ayağa kalkma nin, dışlananlarının, yok sayılanları lık çizgisinden çıkmaya; sı, kabuğunu kırabilmesi, değişen nın umudu haline gelebileceğini bi laik, demokratik CumhuTürkiye ve dünya koşullarında fik liyoruz’’ ifadesini kullandı. Koza riyet, Atatürk ilke ve devri bir yenilenme gerçekleştirmesinin noğlu konuşmasıda şöyle dedi: rimlerinden sapılmaya vakti gelmiştir’’ dedi. Solun dar pra‘‘Biz içinde farklı dünyalara yer başlandığı konusunda bütikçilikle yetinemeyeceğini ve bu olan başka bir dünya düşlüyoruz. yük endişe yaşanıyor. Türnedenle kuruluşunun 10. yılında Bu nedenle bağnazlığa savrulmadan kiye’nin birlik ve bütünlüÖDP’nin program ve tüzüğünü ye diğer sol kesimlerle ortak bir eylem ğü konusunda ciddi endinilediklerini kaydeden Kozanoğlu, hattını, güçlü bir ‘toplumsal hareket’ şe duyuyorlar. Sordukları ‘‘Ancak fikri zemini güçlü, ideolojik yaratma sorumluluğunu önemsiyo soru şu: Türkiye nereye referansları sağlam, felsefesi bütün ruz. Solun gücünü ve inandırıcılığı gidiyor? Kıbrıs’ta neler lüklü, hatta ülkenin emekçilerinin, iş nı tekrar kazanmasının ancak böy oluyor? Bu işsizlikle, yoksizlerinin, emeklilerinin, ezilenleri le gerçekleşeceğini biliyoruz.’’ sullukla nereye varılacak?’’ Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun ’un açıklamaları ortalığı karıştırdı. Önce Adalet Bakanı Cemil Çiçek tepki gösterdi. ‘‘Bir bildiği varsa, bağlı olduğu kuruluşlara, İçişleri Bakanlığı’na ve Adalet Bakanlığı’na bilgi versin. Meclis üzerinden ün kazanmaya çalışmasın’’ türünden bir şeyler söyledi. İş bununla da kalmadı. TBMM Şemdinli Olaylarını Araştırma Komisyonu üyeleri, olayları araştırmak yerine Sabri Uzun’un açıklamalarını basına kimin yansıttığını ‘‘araştırma’’ya başladılar. Araştırma Komisyonu Başkanı Musa Sıvacıoğlu, komisyon toplantısında bu bilgileri kim sızdırmış olabilir sorusunu gündeme getirdi. Uzun’un açıklamalarının basına yansımasından rahatsız olan komisyon üyeleri, tutanakların dağıtımının durdurulmasını bile düşündüklerini açıkladılar. Daha kapsamlı bir çalışma yapmak isteyen üye, artık bundan sonra tutanakları ‘‘imza karşılığı’’ alabilecek. Bu uygulama yoluyla tuta ‘Hırsız Evin İçinde’ Değil mi? nakların basına sızması halinde, hangi üyenin sızdırmış olabileceği belirlenecek. ??? Gerçekten ilginç bir ülkede yaşıyoruz. Bir üst düzey emniyet yetkilisi, uzman olduğu bir konuda bilgilerini ve yorumlarını TBMM’nin kurduğu komisyonla paylaşıyor. Millet egemenliğinin temsilcisi olan en üst kuruma bir devlet görevlisi yapılan çağrı üzerine gidiyor ve bilgi veriyor. Bu bilgiler, daha sonra basın yoluyla milletimizin bilgisine sunuluyor. İşte kızılca kıyamet bundan kopuyor. Efendim, bu bilgileri millet nasıl öğrenirmiş(!). Adalet Bakanı’nınki ise daha acı. Görevini yapan bir emniyetçiyi, ‘‘Neden böyle konuştu’’ diye suçluyor. Neredeyse ‘‘Konuşma’’ diye talimat verecek. Burada kıyamet kopmasına neden olan konu, Sabri Uzun’un dile getirdikleri. Diyor ki Sabri Uzun: ‘‘Kütüphanesi bombalanan ve PKK ile irtibatlı olmakla suçlanan Seferi Yılmaz’ın böyle bir irtibatı yoktu.’’ Bunu neye dayanarak söylüyor: Bir istihbaratçı olarak ve telefon dinleme kayıtlarına dayanarak. Sabri Uzun bir şey daha söylüyor: ‘‘Şemdinli’de, Yüksekova’da, Hakkâri’de arkası arkasına meydana gelen patlamaların bir kısmıyla PKK’nin ilgisi yoktu. Çünkü bu kadar ağır patlayıcı, termal kameralarla kontrol edilen bir bölgede arkası arkasına kimsenin haberi olmadan götürülemezdi.’’ Yine bir noktaya daha dikkat çekiyor. Yakalanan ve yargılanan astsubaylar buraya görevli gittiklerini söylüyorlar. Uzun da diyor ki, onların oraya görevle gittiklerine ilişkin valinin, MİT’in haberi yok. Böyle bir şey olabilir mi? ??? Sabri Uzun’un saptamaları önemli noktalara vurgu yapıyor. Aslında olay ilk patlak verdiğinde ortaya çıkan gerçekleri bir istihbaratçı olarak elindeki bilgilere göre yorumluyor ve önemli sonuçlar çıkarıyor. Sayın Cemil Çiçek bu gerçeklerden mi hoşlanmadı? Sabri Uzun da Hakkâri’deki bazı askeri yetkililer gibi, bunların hepsini PKK yaptı, ortada ‘‘derin’’ bir şey yok deseydi, sanırım mutlu olacaklardı. Ancak hepimizi tehdit eden devlet içindeki çeteleşme gerçeği değişmeyecekti. Konunun asıl dramatik tarafı, siyasetçilerin bu bilgilerin kamuoyu tarafından öğrenilmesinden rahatsız olmaları. Şemdinli’de bir şey olmadı mı? Orada bazı görevliler bazı kanunsuz işlere bulaşmadı mı? Bu konuda vicdan sahibi olan herkes gerçekleri gördü. Bütün mesele, ortaya çıkan bu gerçeği bir siyasi iradeye dönüştürerek bu tür olayların önüne geçebilmek. Neden Şemdinli’deki skandal ortaya çıktıktan bu yana, o bölgede ben zeri patlamalar olmuyor? Bu sorunun cevabını Adalet Bakanı Cemil Çiçek de biliyor, bizler de biliyoruz. ??? Türkiye’nin siyasetçilerinin önce halka, yani kamuoyuna güvenmeleri gerekiyor. Demokratikleşmenin, bilgileri güvence altına almanın en sağlam yolu, bunu milletle paylaşmaktır. Bir şeyleri değiştirebilmek için önce milletin desteği gerekir. Şemdinli’deki gerçekleri milletten gizleyerek kimle çözeceksiniz? Bu olayları TBMM Araştırma Komisyonu neden araştırıyor? Savcılık, emniyet zaten soruşturma yapıyor, buna TBMM’nin katılması, bir anlamda milletin katılması anlamına geliyor. Bu bilgiler milletle paylaşılsın diye Meclis’e geliyor. Adalet Bakanı’nın sözleri acıdır. Kendisini de oraya millet getirdi. Konu kamuoyuna mal olmadan, her şeyin üstünün örtüldüğüne onlarca kez tanık olmadık mı? Bilgileri milletten gizleme isteği iyi bir istek değil... CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle