18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 ŞUBAT 2006 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Trabzon... Prof. Dr. Sezer S. KOMSUOĞLU Şubat 1918, Trabzon’un Rus orduları işgalinden kurtuluş günüdür. Birinci Dünya Savaşı öncesinde tarihi İpek Yolu üzerindeki konumu nedeniyle ticaret ve sosyal hayat yönünden büyük öneme sahip olan kent, 1916 yılında Rus işgaline uğradı. Trabzonlular tarafından oluşan vurucu güçler (milisler) bu saldırı sırasında büyük savaşımlar (mücadeleler) verdiler. Bu sıralarda cepheye gönderilmek üzere Trabzon Limanı’na gelen cephane, ilin gençleri tarafından büyük bir heyecanla boşaltılıp yaya olarak yükseklerdeki Maçka ilçesine taşınmıştır. Çaykara’da Sultan Murat Yaylası’nda, Of’ta Baltacı, Arsin’de Yanbolu derelerinde Ruslara karşı başarılı savaşlar verilmiş, ancak işgal engellenememiştir. İki yıl içinde Kafkas cephesindeki çöküş, Rusların Trabzon bölgesindeki egemenliğini etkilemiş, 5 Şubat 1918’de Vehip Paşa komutasındaki 3. Kafkas Ordusu Harekâtı ile Trabzonlu Albay Hacı Hamza Bey komutasındaki tümen, 24 Şubat 1918’de Trabzon’a girmiştir. Milli Mücadele yıllarında Trabzon ile ilgili çok önemli başlıklar vardır: İşgali hemen takiben Mondoros Mütarekesi’nden sonra parçalanan memleket toprakları üzerinde Karadeniz’de, Trabzon’da Pontus Rum imparatorluğu hayalleri kurulmaktadır. 1921’de Trabzon Rum Metropoliti Hrisantos, Atina’da toplanacak olan Pontus Kongresi’ne davet edilmiş, oradan Londra’ya geçip Times gazetesine bölge ile ilgili demeçler vermiştir. Metropolit daha önce de 1909’da Atina’da kurulmuş Küçük Asya Merkez Teşkilatı (Asyayı Suğra Teşkilatı Merkeziyesi) ile bağlantılarını sürdürmekteydi. 1922’de Amerika Şarkıkârip üyelerinden Binbaşı Yowel Trabzon’a gelip sonrasında Batı kamuoyunu Türklerin Anadolu’da mezalim yaptıklarına ilişkin iddiaları anlatmaktaydı. Aynı günlerde ABD Cumhurbaşkanı Wilson, daha sonra Gümrü Anlaşması ile engellenen Tirebolu ve Trabzon’u Ermenistan’a bırakmayı hayal eden çalışmalar yapmaktaydı. İşte o günlerde, 10 Şubat 1919’da yerel amaçlarla kurulmuş olan Trabzonlu Muhafazai Hukuki Milliye Cemiyeti’nin ulusal düzeyde de büyük etkinlikleri vardır. Bu etkinliklerin temelinde tarihten beri bir kültür, eğitim ve ticaret kenti olan Buhara ve İskenderiye gibi, hukuk öğrenimi veren birkaç kentin arasında olan Trabzon’un önemli bir rolü olduğunu görüyoruz. 1919’da Trabzon’da, Avrupa’da eğitim görmüş, iki dil bilen Haydar Bey valilik yapmaktadır. Kentte, aralarında Ermenice ve Rumca da olmak PENCERE üzere yirmiye yakın yerel gazete çıkmaktadır. (İstikbal, Fecir, İktisat Gazetesi, Pejchg...) 1879’da kenti ziyaret eden tarihçi Henry F. Tozer, ‘‘Sumela Kütüphanesi’ndeki eşsiz zenginliği anlatmakla tarif edemem’’ demektedir. İngiltere Birmingham Üniversitesi öğretim üyelerinden A. Bryer, 1939’a kadar Trabzon üstüne yazmış 678 yazar saptadığını ifade etmiştir. Trabzon’da 1912’de Turan Sineması vardır. Daha sonra Yıldız Sineması açılmıştır, Mustafa Kemal, 1930’da Trabzon’a ikinci gelişinde bu sinemada Muhlis Sabahattin’in Mombey adlı piyesini seyretmiştir. Savaşı konsoloslukların çoğunun kapatılmasına neden olmuş, liman çökmüş ve İran transit güzergâhı önemini yitirmiştir. Sadece çay ve fındık dışında girdisi olmayan kent, ekonomik olarak da zor durumdadır ve göç vermeye başlamıştır. 1988’den sonra açılan Sarp Sınır Kapısı ile Trabzon yeniden canlanma şansını yakalamıştı. Dil, din ve kültür bağlarımızın olduğu Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi ülkelerin vatandaşları kendi ülkelerinden sonra Trabzon’u Batı’ya açılan ilk büyük kapı olarak görüyorlardı. 1993’te ülkemizi ziyaret eden Avrupa parlamentoları muhabirleri gözlem için İstanbul ve Ankara’dan sonra üçüncü kent olarak Trabzon’u seçmişlerdi. 19902000 yılları arasında kente yüzlerce otel, mağaza ve ticari kuruluş açılmıştı. Gürcüce bilen Artvinli gençler satış reyonlarında çevirmen (tercüman) olarak görev alıyorlardı. Sarp Sınır Kapısı’ndan ayda binlerce Lada arabası kente giriş yapmaktaydı. Bu sürdürülebilseydi, kentimize gelen bu akın iyi bir ‘‘Hoş geldiniz’’ ile karşılanabilseydi yıllar içinde kent yeniden tarihsel canlılığını yakalayabilecekti. Bugün bu fırsat yazık ki iyi değerlendirilememiş gözüküyor. Çünkü 1988’den sonra yaşanan hızlı değişimi, kentin bugünkü toplumsal yapısı reddetmektedir. Ne olmuştur? Yüzyılların bu görkemli kenti nasıl bu yapıya dönüşmüştür: Aşırı göç vermiş, eğitimsiz bir kitleyi göç almıştır. Özellikle köylerimizde kontrolsüz açılan dini kurslar ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeterli denetiminden uzak, tarikat bağlantılı okullar (ki bunların sayısı tahminlerin çok üzerindedir) bilgi çağının ve aydınlanma devrimlerinin çok uzağında yeni nesiller yetiştirmektedir. Gençler Trabzon tarihinin ve Cumhuriyet döneminin getirilerini özümsemekten ve değerini bilmekten uzaktırlar. Halkın kendine özgü milliyetçi ve tutucu (muhafazakâr) yapısı, Karadenizli canlılığı ile birleşince olaylara verilen tepkilerde duyarlılık sınırı fazlasıyla aşılabilmektedir. Siyasal erk, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve özellikle kentin eğitim kurumları, kamuoyunun ülke sevgisinin ve tutucu yapısının yıkıcılığa değil, yeniden yapıcı ve aydınlık yüze dönmesi için çaba harcamalıdır. Tarihin şehzadeler kenti, Milli Mücadele’nin en önemli öğelerinden biri, bugün Türkiye’deki en güçlü üniversitelerden birinin sahibi Trabzon, Kafkasya’ya ve Karadeniz’e önderlik eden kent olmaya devam edecektir. Tüm hemşerilerimizin kurtuluş günü kutlu olsun. Sallamamak ve Sallanmak BAŞBAKAN yine argo konuştu; ama, yerinde ve doğru olarak: Kuşadası’nda bir soru üzerine, ‘‘AB’de özellikle KKTC ile âlâkalı olarak bizim müzakere sürecimizi aksatma tehdidini sallamayız’’ demiş. ‘‘İplemeyiz’’ de diyebilirdi. Böyle bir tehdide başka türlü karşı çıkılamaz ve kimse de yadırgamazdı. Ama Başbakan, biraz sert konuştuğunu düşünmüş olacak ki, hemen ardından, ‘‘Kusura bakmasınlar, hiçbir zaman kaale almayız’’ diyerek devam etmiş: ‘‘Kopenhag ya da Maastricht kriterlerinde yer almayan bu maddeyi devamlı olarak önümüze sürdükleri zaman, bunu etik açıdan doğru bulmuyoruz. Dolayısıyla böyle bir şeye evet dememiz mümkün değildir. Bunu Avrupalı dostlarımız bilmelidir. İster verirler bu kararı, ister vermezler.’’ Ha şöyle. Söylenmesi gereken buydu; hiç söylenmemişti. allanmayanın hiç yapılmaması gerekir. Yapılırsa, insanın özgüveni sallanır; başkalarının ona olan güveni de. Yapılacak olan, ‘‘Rumları tanıyın, limanları ve hava sahasını onların gemileriyle uçaklarına açın’’ koşulu ağza alınınca masadan kalkmak ve bundan vazgeçilmezse bir daha oturmamaktır. Bu da bir diplomasi yöntemi. AB’nin gerçek niyetini anlamak açısından, tam üyelik yandaşı olan ya da olmayanlarımızın hep birlikte böyle bir yöntemi göze almamız gerekiyor. Sınamanın başarısız olacağı söylenemez. 1997 Lüksemburg Doruğu’nda ‘‘Siz aday değilsiniz; Kıbrıs ve Ege sorunlarını çözüp gelmezseniz, olamazsınız da’’ dendiğinde zamanın hükümeti ‘‘Biz de sizinle bu tür siyasal konuları hiç görüşmeyiz’’ diyerek boykot kararı alınca, çok geçmeden, 1999 Helsinki toplantısında adaylığı lütfen kabul buyurmuşlardı. Tabii, yeni birtakım koşullar ileri sürmeyi ihmal etmeden. Ankara yine duraksama geçirince, ‘‘Bunlar pek koşul sayılmaz’’ deyip aslında bağlayıcı olmadığı sonradan anlaşılan bazı sözler vererek. arşımızda oynanan ortak oyunun aktörlerini belirlemeden sağlam sonuca varılamaz. Asıl aktörler, sanılanın aksine, Rum yönetimi ya da onun arkasında olduğu söylenen Atina değil, AB ülkelerinin büyük çoğunluğudur. Amaç, Türkiye’yi hem haklı hem de güçlü olduğu davalara bile sahip çıkamaz duruma sokup süngüsü düşmüş bir Avrupa sömürgesi olarak kendilerine bağlamaktır. Başbakan, ‘‘Annan Planı’nda biz AB’yi aldatmadık, Rum yönetimi aldattı’’ diyor. Oysa, Rum yönetimi plana açıkça ‘‘hayır’’ dedi; ama AB yine de halkoylamasından bir hafta sonra o yönetimi bu sorununun kamburuyla tam üyeliğe kabul etti. AB, aldatılan değil, aldatandı; aldatılan da Türkiye oldu. Bu gerçekler ortadayken, ‘‘Mersin açığına gemi yolladılar’’ diye yalnız çok daha açık oynayan Rumları kışkırtıcılıkla suçlamak, onlar konusunda kendimizi ve AB konusunda da halkımızı aldatmak demektir. 24 İki Gazetede İki Suret... Dünyanın çivisi çıktı, inanılmaz bir kargaşa yaşanıyor, her şey allak bullak, konuların bini bir para, hangi birini yazayım diye düşünürken hepsinden vazgeçtim... Neden?.. Çünkü kendi ayağıyla tıpış tıpış gelen bir konu her şeyi solladı... ? Konunun adı: Kürşad Tüzmen!.. AKP’nin Devlet Bakanı... Ne rastlantı!.. Aynı gün hem Hürriyet’te günün adamı hem Vatan’da.. İki gazeteye de şöyle bir göz attım, her ikisinden de alıntılar yapılırsa günün yazısı ortaya çıkacak, hem bu iş çok zahmetsiz olacak!.. Çünkü Hürriyet’te Ayşe Arman, Tüzmen üzerine güzel bir gazetecilik yapmış, Vatan’da Bilal Çetin de ilginç bir habercilik örneği sergilemiş... Her iki yazıdan kimi satırları bir araya getirirsek salatasının lezzetine diyecek olmaz... ? Vatan’ın birinci sayfa başlığı: ‘‘Kürşad Tüzmen depremi..’’ ‘‘BDDK, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’i Eximbank’tan EGS Dış Ticaret’e 64 trilyon lira usulsüz kredi verip Hazine’yi zarara uğratmakla suçladı.’’ Hürriyet’in başlığı: Kürşad Tüzmen: ‘‘DNA’larımda devlet adamlığı geni var.’’ ? Vatan’daki başlıktan: ‘‘Hazırlanan resmi raporda Tüzmen’in dışında bulunduğu 9 yönetim kurulu üyesi hakkında Ceza Kanunu 508 ve 510’dan (emniyeti suiistimal 5 yıla kadar hapis) derhal dava açılması istendi. Yönetim Kurulu Başkanı Tüzmen hakkındaki karar (dokunulmazlığı olduğu için) Başbakan RTE’nin takdirine bırakıldı.’’ Hürriyet’teki başlıktan: ‘‘Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in mayoyla çekilen fotoğrafları vardı. Karnını içine çekip çekmediği hiç unutulmayacak tartışma konularından olacak. Karın kaslarının sıkılığını göstermek için karnına dokunmamı istedi. Dokundum, taş gibi.’’ ? Ne rastlantı!.. AKP’li Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’i ele alan iki gazeteyi bir arada görmek, hayatın ne kadar garip, tuhaf, zalim, çelişik olduğu gerçeğini insanın bilincine tokat gibi çarpıyor... Devlet Bakanı olduğundan bu yana hep mayolu fotoğraflarıyla ve yakışıklı endamıyla gazetelere geçen Kürşad Tüzmen’in görüntüsü birden değişiverdi.. mi?.. Düş âleminden gerçek dünyaya mı geçtik?.. ? Bakkal sabahleyin evin kapısına koca bir tomar gazeteyi bırakır... Ah, bu gazeteler.. Ve gazeteciler.. Vatan, (Cumhuriyet dahil) bütün gazeteleri atlatmış!.. Yolsuzluk haberinin Vatan’da çıktığı gün Devlet Bakanı Tüzmen, Hürriyet’e diyor ki: ‘‘ DNA’larımda devlet adamlığı geni var. Alnım açık, başım dik...’’ Ne dersiniz?.. Peki, bundan böyle Tüzmen’i de sırtında yolsuzluk dosyasıyla öteki AKP’li bakanların yanına mı katacağız?.. Ne biçim bir parti bu AKP?.. Toplumekin (kültür) İşgal sırasında Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış Trabzon göçmenlerinin (muhacirlerinin) yöreye dönüşleri yıllar sürdü. Yoksulluk yaşanıyordu. Fakat kent, kültürünü ve eğitim düzeyini hep korumuştu. 1887’de kurulan Trabzon Lisesi, 1889’da kurulan öğretmen okulu, yoksulluk yıllarına karşın en üst düzeyde kurumlar olmaya devam ediyorlardı. Aileler çocuklarını Paris’e, Lozan’a eğitime yolluyorlardı. Sabahattin ve Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun kaymakam ve daha sonra Trabzon milletvekili olan babaları Rahmi Bey, Paris’e daha önce giden büyük oğlu Sabahattin’e sayfalarca mektup yazıp ülkenin kültürel ve toplumsal yapısını anlatmaktadır. Bedri Rahmi, 3 Mart 1953’te Cumhuriyet’e yazdığı ‘‘Şiir ve Nesir’’ adlı yazısında Trabzon Lisesi’ndeki Türkçe öğretmeni Recai Bey’in, kendisinin lise yıllarında yazdığı bir serbest yazı denemesini sayfalarca nasıl eleştirdiğini ve bu öğretmeninin şiir hayatındaki etkilerini anlatmaktadır. 20 Ocak 1921’de Muallimler Cemiyeti’ni kuran öğretmenlerden Münir Pertev Subaşı ve Hıfzırahman Raşit Öymen, ‘‘Trabzon gençliğinin ruhen ve bedenen yükselmesini amaçlayan’’ İdman Ocağı Kulübü’nü kurdular. 19251926 yıllarında İstanbul’dan sonra spor alanında ülke dışına taşınan ikinci takım Trabzon’dur. Bu tarihsel kuruluş Trabzonspor’u bugün kentte ve kent dışında Trabzonluların gözbebeği yapmıştır. 2000’li yıllarda bugün nüfusunun yüzde 62’si halen tarım toplumu olan kentin spor takımı ‘‘Trabzonspor’’ taşıdığı bu tarihsel zenginlik nedeniyle Türk futbolunun dört büyüklerinden biridir. S K Duraklama ve sonrası 193940’lı yıllardan sonra Trabzon belirgin bir duraklamaya girmiştir. İkinci Dünya Çözüm!.. Saim CANATAN İşletme Ekonomisti S izlere, yaşadığımız olumsuz ortamdaki laiklik karşıtlığı, etnik bölücülük, gelir dağılımı bozukluğu, işsizlik, özelleştirme yağması, yolsuzluk gibi tutumsal, sosyal ve ekinsel yönden iç karartıcı durumları tekrarlamayacağım. Bu olumsuzlukların, hemen hemen hepsini çoğumuz biliyoruz. Sayın dostlar!.. Sizlere sunacağım somut çözüm önerim şu olacak: Çözüm örgütlenmekte!.. Bu sorunları salonlarda, meydanlarda konuşup, yakınmakla ve sonra eve gidip oturmakla çözümleyemeyiz... Çözüm en kısa zamanda demokratik, yasal bir kitle örgütüne üye olmakta, taşın altına elimizi koymakta, yönetime ve kararlara katılmaktadır. Bu örgüt bir dernek olabilir, görüşümüze göre öncelikle siyasal bir parti olabilir.. Yine temiz ve ilkeli insanlar olarak buralarda çoğalmak, çoğunluğu sağlamak ve tabanın sesini duyurup gücünü göstermek, sonuçta yönetimleri düzenlemek, gerekiyorsa değiştirmek, seçme ve seçilme sistemlerini demokratik duruma getirmek ve de temiz, ilkeli insanların yönetime ve kararlara katkısını sağlamak ile olur. Yoksa hiçbirimizin şikâyet etmeye hakkı yok!.. Bugün İsveç’te nüfusun 45 katı kadar dernek ve parti üyesi var. Yani her bir İsveçli 45 tane demokratik kitle örgütüne veya siyasal partiye üye olmuş... Ayrıca, şunu da iyi bilmeliyiz ki, bu sorunlar kısa zamanda, bugünden yarına çözülecek olgular değil. Toplumların değişimi ve devinimi çok uzun süreçli oluyor. Çağdaş ülkeler de bu günlerine öyle çok kolay gelememişler. Bilindiği gibi büyük bedeller ödemişler. Çok önemli iki ilkemiz, Sayın İlhan Selçuk’un da belirttiği gibi Laiklik ve Bölünmezlik olmalıdır. Sonuç da, ileriye dönük çağdaş yapıta bir tuğla koymakta çok olumlu bir katkı olacaktır. Güzel ve mutlu günler hepimizin hakkıdır. Aydınlık günlere çıkışın tek olumlu ve somut yolu da budur. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ, DEMOKRATİK DAYANIŞMA DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ Yıl: 7, No: 5 Konu ÖZELLEŞTİRME VE YABANCILAŞTIRMA Yönetmen Doç. Dr. TONGUÇ GÖRKER Konuşmacı Prof. Dr. EROL MANİSALI Gün: 25 Şubat 2006 Cumartesi, saat 10.30 13.00 Yer: Beşiktaş Belediyesi Ortaköy Kültür Merkezi Dereboyu Caddesi, Dere Çıkmazı, No: 1 Ortaköy İletişim: İ.Ü. Mezunları Derneği (Fatoş Taştan) 0 212 238 03 21 Aydınlık Yarınlar Özlemi İçindeki Tüm Yurttaşlarımız Davetlidir. Giriş Serbest ve Ücretsizdir. İstanbul Üniversitesi öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. ÇAĞRI ÇETİNKAYA Sayı: 2005540 Esas ALACAKLI: Yusuf Çetinkaya vek. Av. tahir Alan, Av. H. İbrahim Uysal, Kutlubey Mah. Cengiz Topel Cad. 39/7 ISPARTA, Davraz V.D. 04800242028990037545. BORÇLU: HAMİDE AYDEMİR, Özcan Sarraf, Çınaraltı Meydanı No: 4/A EĞİRDİR. TAKİP MİKTARI: 11.578.60 YTL. (8.360,00USD) ALACAK NEDENİ: Borçluya ait 28.11.2002 tarihli alacak belgesi. Yukarıda yazılı bulunan borç ve masrafları için yazılı adresinize çıkarılan ödeme emri bilâ tebliğ iade edilmiş olup, Zabıtaca yapılan adres tahkiki neticesinde de adresiniz tespit edilemediğinden, ödeme emrinin 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 3320 sayılı kanunla değişik 31. maddesi gereğince yasada yazılı sürelere 7 gün eklenmesi suretiyle tebliğine karar verilmiştir. Bu borç ve masrafları işbu ilanın gazetede yayınını müteakip 14 gün içerisinde ödemeniz, (teminat vermeniz); borcun tamamına veya bir kısmına veya alacaklının takibat icrası hakkına dair bir itirazınız varsa, senet altındaki imza size ait değilse, yine bu (14) gün içinde ayrıca ve açıkça bildirmeniz; aksi halde icra takibinde bu senedin sizden sadır olmuş sayılacağı; imzayı reddettiğiniz takdirde İcra Mahkemesi önünde yapılacak duruşmada hazır bulunmanız, buna uymazsanız itirazınızın geçici olarak kaldırılacağı; senet veya borca itirazınızı yazılı veya sözlü olarak icra dairesine yedi gün içinde bildirmediğiniz takdirde aynı müddet içinde 74’üncü madde gereğince mal beyanında bulunmanız, aksi halde hapisle tazyik olunacağız, hiç mal beyanında bulunmaz veya gerçeğe aykırı beyanda bulunursanız hapisle cezalandırılacağınız; dava ve takip işlemlerine esas olmak üzere, kendinize ait bir adresi itirazla birlikte bildirmek zorunda olduğunuz; adresinizi değiştirdiğiniz halde yurtiçinde yeni bir adres bildirmediğiniz ve yeni adresinizin de tespit edilemediği durumda, takip talebinde gösterilen adrese çıkarılacak tebligatın size yapılmış sayılacağı; borç ödenmez veya itiraz edilmezse cebrî icraya devam edileceği ilanen ihtar olunur. 10.02.2006 (Basın: 6731) EĞİRDİR 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ İLANEN TEBLİGAT İLAMSIZ TAKİPLERDE ÖDEME EMRİ CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle