18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 ŞUBAT 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ ABD, Marshall projesiyle Avrupa’yı kalkındırırken dış ödemelerde açık vermeye başladı 7 Doların gücü yıkılıyor Özellikle Batı Avrupa ülke ekonomileri, ABD’nin verdiği açıklar sayesinde ayakta kalıp gelişti. ABD’nin kronik dış açığına çare, doların devalüasyonuydu. Ancak bu da hem ABD’nin mali sistemi Bretton Woods’u ve hem de Avrupa ve hatta Japonya’nın ekonomilerini çökertebilirdi. Dünyanın iki bloka ayrıldığı ve soğuk savaşın en kızgın günlerinde ABD, yandaşlarını harcayamazdı. retton Woods görüşmelerine egemen olan hava 1929 bunalımı gibi bir bunalımın ve onun getirdiği korumacı önlemlerin önüne geçilmesiydi. Bu amaçla ne yapılacaktı? Her şeyden önce bütün dünyada para ve mal dolaşımı serbest olacaktı. Yeni düzenlemenin ekonomik doktrini liberalizm idi. Bu liberalizm ile birlikte üye ülkelerde işsizlik önlenecek. (O zamanlar çok kullanılan deyimle Tam ÇalışmaFull Employment) sağlanacak idi. Uluslararası korumacılığı engelleyecek politikaları özendirmek de esas idi. Ama bu güzel amaçlar ve formülleri gözetmek ve izlemek savaştan bitik çıkmış Avrupalı ülkeler için kolay değildi. 194445 kışı bazı Avrupa ülkelerinde unutamayacakları ölçüde sert geçmiş, besin ve yakıt kıtlığı can kayıplarına neden olmuştu... ‘‘Avrupa böyle bir kış daha geçirirse’’ diyordu, Avrupa’nın deneyimli siyasetçileri, ‘‘komünist yeni rejimler hiç de sürpriz olmaz’’. Durumu düzeltmek için ilk koşul dolar ya da altın bularak uluslararası ticaretin yollarını açmak idi. ‘‘Dolar kıtlığı’’ en önemli dert idi. Doları ABD basıyordu, o doları elde etmek için altın gerekliydi, altının dörtte üç stoku yine ABD’nin elindeydi. Bir ünlü iktisatçının deyimiyle ABD ‘‘mahallenin hem tek bakkalı ve hem de tek bankacısıydı’’. Bu kördüğüm o günlerin Dışişleri Bakanı Marshall’ın adıyla anılan bir yardım projesiyle aşıldı. ABD’de oluşturulan Marshall Fonu’ndan Batı Avrupa ülkelerine hibe (yani bağış) veya borç olarak dolarlar verildi. ABD’de kamuoyu ülkenin zararına da olsa, Batı Avrupa ülkeleri için cömert şeyler düşününce örneğin Avrupa’ya yatırım yapan ABD firmalarına ölçüsüz vergi avantajları yasal olarak kabul edilince, Batı Avrupa ülkeleri ve hele Federal Almanya savaş sonundaki acınacak durumlarından çabuk kurtuldu. 1957 yılında Avrupa Ortak Pazarı’nı da kurarak gelişmenin gerek hızında ve gerekse meyvelerinin toplanmasında, bunları çiftçi ve işçilerine intikal ettirmede dünyaya örnek hale geldiler. 1960’lara gelinirken kapitalist dünyada başka bir sorun ortaya çıktı. Çeşitli nedenlerle ve belki de Avrupalılara fazla cömert davranılmasından ABD kronik dış ödeme açıkları vermeye başladı. ABD Doları’nın fiili değerinin üstünde bir legal değere ulaşması ilk olarak ulusal paralarının ‘‘olduğundan yüksek değerlenmesi over valuation’’ olayının iktisatçılar arasında tartışılmaya başlanması sonucunu getirdi. Şu ya da bu nedenle, parası gerçek değerinin üstünde değerlenen bir ülkenin ihracatı zorlaşırken ithal malları ucuzlamış hale geliyordu.. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Ceza mı Eza mı? Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türk Ceza Hukuku Derneği, İstanbul Barosu, kasım ayından bu yana Galatasaray Üniversitesi’nin ev sahipliğinde ‘‘Pazartesi Forumları’’ adıyla ortak bir etkinlik düzenliyor. 20 Şubat Pazartesi’ye kadar, bireysel silahlanma vahşeti, Basın Yasası, yeni Ceza Muhakemesi Yasası irdelendi. Son forumun konusu da ‘‘Yeni Türk Ceza Yasası’’ idi. 345 maddeden oluşan bir yasanın sınırlı bir sürede irdelenmesi, doğal olarak olanaksızdı. Bu nedenle de felsefesi, daha doğrusu ceza hukuku ile bağdaşmayan felsefeciliği dile getirildi. Anlaşıldığı kadarıyla Türkiye bu yasayla bir yandan ceza hukuku alanında yenilikler(!) getirmeyi, öte yandan da dinle bağlantılı suçlarda ceza vermeme ilkesini yaşama geçirmeyi başarmıştı. Yasanın dile getirilen özelliklerinden biri de maddelerin yorumlanması çabalarının yarattığı ikirciklenme zorunluğuydu. Bu nedenle de ‘‘Türk Ceza Yasası’’ bir anlamda ‘‘Türk Eza Yasası’’ olarak algılanabilirdi. ??? Üzerinde durulan konulardan biri de Adalet Bakanlığı yetkililerinin hâkim ve savcılara, maddelerin nasıl anlaşılması ve nasıl uygulanması gerektiği konusunda eğitim çalışmaları düzenlemesiydi. Anayasada ‘‘Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz’’ hükmü varken, bakanlık uygulamasını anlamak zordu. Ola ki bakanlık, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda iki üyesinin bulunması nedeniyle siyasal kişiliğinden sıyrılıp yargının bir parçası olduğunu varsayıyordu. ??? Yeni Türk Ceza Yasası, yürürlüğe girişinden sekiz aya yaklaşan süreçte önemli bir rekorun da sahibi olmuştu. Çünkü 21 maddesinin anayasaya aykırı olduğu iddiası yerel mahkemeler tarafından ciddi bulunmuş ve dosyalar Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmişti. Hatta Anayasa Mahkemesi bir maddenin bir cümlesini iptal etmişti. ??? Yasanın kimi maddelerinin doğrudan uygulanma olanağı sınırlıydı. Örneğin ‘‘Taksirle Yaralama’’ başlıklı 89’uncu madde şöyle başlıyordu: ‘‘Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.’’ İkinci fıkra ise cezanın yarı oranında arttırılmasının nedenlerini sıralıyordu. (b) bendinde de ‘‘vücudunda kemik kırılması’’ yer alıyordu. Kemik deyip geçilivermişti, ama kemikten kemiğe fark vardı. Hepsinin de kırıldığında yaratacağı sorunlar farklıydı. Acaba bir ‘‘kemik skalası’’ yapılması mı gerekiyordu. Aynı durum 87’nci madde için de söz konusuydu. ??? Dile getirilen konulardan biri de ‘‘yargıyı etkileme’’ suçuyla ilgiliydi. Basın Yasası’nın 19’uncu maddesi bu suça para cezası öngörürken Türk Ceza Yasası’nın 288’inci maddesi ‘‘Adil Yargıyı Etkilemeye Teşebbüs’’ başlığı ile hapis cezası verilmesini emrediyordu. Gazetelerde yayımlanan yazılar Basın Yasası kapsamında mı değerlendirilmeliydi? Ceza Yasası’ndaki maddenin ilk şeklinde yer alan ‘‘Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında arttırılır’’ fıkrası sonraki değişiklikte çıkarıldığı için maddenin basınla ilişkisi kesilmiş sayılabilir miydi? En azından yasanın 5’inci maddesi ‘‘Bu kanunun genel hükümleri özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır’’ diyordu ama uygulanmasının bu yıl sonuna kadar ertelenmiş olması ne anlama geliyordu? Yargının ve kararlarının eleştirilebileceği, hem yasayı yapanlar hem de yüksek yargı katları tarafından açıklandığına göre maddeler nasıl uygulanacaktı? Soruların yanıtları verildi ama durduk yerde ‘‘yargıyı etkileme’’ tehlikesine bulaşmamak için es geçmeyi tercih ettim. Özetle belirteyim ki ciddi bir forumun kahkaha sesleri ile izlenmesi yasa sayesinde gerçekleşmiş oldu. $ $ Paralar üzerinde oyun oynamaya 1980’li yılların başında büyük para sahipleri de katılınca, bu işlerle uğraşmak üzere ‘uzman’ borsalar kurulmaya başlandı. İlk ‘uzman’ borsalar ABD’de ve Chicago ile Philadelphia kentlerinde kuruldu. Ama 1990’dan sonra öylesine yayılıp derinleşti ki, artık borsaların sıkı kurallarına gerek kalmadan işler yürütülmeye başlandı. B Türkiye’ye, Marshall Planı’na göre 700 MasseyHarris marka traktör verildi. MARSHALL YARDIMI DOLARIN ALTINLA BAĞI ORTADAN KALDIRILDI Bunun sonunda o ülke önlenemeyecek ve yüksek bir dış ticaret açığıyla karşılaşıyordu. (Bugün Türkiye de aynı nedenle aynı ESİNTİ YAPILIYORDU durumu yaşıyor.) Ne var ki Borç verilecek firma kim özellikle Batı Avrupa ülolursa olsun bu kesinti ke ekonomileri yapılıyordu. Böylece ABD’nin verdiği örneğin 10 milyon bu açıklar sayedolar borçlanan sinde ayakta firmanın eline kalıp gelişi9.8 milyon doyordu. Bu lar kalıyordu, açıklar sona faiz yine 10 ererse bu ülmilyon dolarkeler ürettikdan hesaplanılerini satamaz, yordu. Euro dobunalıma dülar cinsinden şerlerdi. (Bugün borç verenler bu de böyledir.) Bir kesintiyi yapmıyoryanda bu durum ve öte du. Avrupa dışından yanda doların altınla değişborçlanan firma ve ülketirilme zorunluluğu Trifin ler ayrıca ‘‘Eşitleme Foİkilemi diye adlandırılan bir nu’’na ödeme yapmadıkkıskacı doğuruyordu. ABD Başkanı Truman, Dışişleri Bakanı ları için, euro dolarla borçABD’nin kronik dış açığı George C. Marshall, Avrupa Ekonomik lanma onlara daha da cana çare, doların devalüas Kalkınma Programı Direktörü Paul zip geliyordu. Euro doyonu idi.. Ancak bu da hem Hoffman ve aynı teşkilatın Avrupa lar seçenekleri Amerikan Bretton Woods sistemini ve Temsilcisi W. Averell Harriman (sağda) dolarını daha da zayıflahem de Avrupa ülkelerinin ekonomi programını gözden geçiriyor. tınca, dünya ekonomisive hatta Japonya’nın ekonin içine düştüğü güçlüknomilerini çökertebilirdi. Dünyanın iki bloka ler daha da artmış oldu. ayrıldığı ve soğuk savaşın en kızgın günlerinde Aslında euro doların yarattığı durumlar daha ABD, yandaşlarını böylesi harcayamazdı. ortaya çıkmadan De Gaulle Fransası kurulu para düzeninin değişmesi, doların rezerv para niŞİTLEME FONU VERGİSİ teliğinin kaldırılması ve ulusal paraların bir deBu zor durumun altından kalkmak için 1969’lu ğerli maden değerine bağlanması yolunda zoryıllarda çeşitli yollar önerildi ve izlendi. Örnelu girişimlerde bulunuyordu. Fransa’nın bu etğin ABD, ülkeden çıkacak dolarlar için bir ‘‘Eşitkili baskısı ABD ve Birleşmiş Milletleri hayli leme Fonu’’ vergisi koydu. Bunun sonucu dolar bunaltıyordu. (Bretton Woods Konferansı’nda kısa bir süre değer kazandı.. Ancak ardından Fransız delegasyonu altın esasından ayrılmama daha büyük sakıncalar geldi. Bazı ülkeler ve intezini savunmuştu.) 1968’de Fransa’nın öğrensanlar çeşitli yollardan ellerine geçen dolar kaci başkaldırmalarıyla sallanması ve daha sonra zanımlarını Avrupa bankalarına yatırma yoluda De Gaule’ün cumhurbaşkanlığı seçiminde nu tutmuşlardı. En basit örnek Sovyetler Birliyenilmesiyle bu baskı hafiflese de 1970’lere geği, petrol satışlarından elde ettiği dolarları, lindiğinde Triffin ikilemi hâlâ konuşuluyordu. DIŞ TİCARET AÇIĞI ABD’ye bilinen güvensizliği dolayısıyla, Avrupa bankalarına yatırmıştı.. Bazı ABD’liler de vergisel düşüncelerle aynı yolu seçmişti: Avrupa’da azımsanmayacak bir dolar birikimi doğmuştu. İlk olarak İtalyan kamu firmaları bu fonlardan borç aldı (1966)... Sonra euro dolar denilen bu dolarlar üzerinden borçlanmalar yaygınlaştı. Sadece borçlanmalarla kalınmadı. Bazı ülkeler (örneğin İngiltere) kısa vadeli mal alışverişlerinde bu fonları kullanmaya başladılar. Daha sonra bazı dev ABD firmaları bile euro dolar ile borçlanmayı yeğlediler. Çünkü bu, doğrudan Amerikan bankalarından dolar borçlanmalarından ucuza geliyordu. ABD bankaları verdikleri bir yıldan uzun borçlarda her yüz dolardan ikisini kendinde alıkoymaktaydı. Nixon, düğümü kararnameyle çözdü erkes bir çare düşünürken düğüm Gordium düğümünün çözüldüğü yöntemle çözüldü. ABD Cumhurbaşkanı Richard Nixon 1971 Ağustos ayında ABD ekonomisinin içinde bulunduğu güçlükleri çözmek için bir ekonomik program ilan etti. Bu program içinde doların altın ile bağı ortadan kaldırıldı. Büyük fatih İskender o güne kadar çözülemeyen Gordium düğümünü bir kılıç darbesiyle çözmüştü. Nixon da içine girilen düğümü bir kararname ile birden çözmüştü. Nixon’ın bu kararıyla Bretton Woods anlaşması çöküyordu. Paranın gücü akılla kurulmuş bir kafeste zaptolunamamıştı. Paraların karşılıklı değerlerinin (paritelerinin) maddi bir değere dayanılarak ölçülme esası artık yok idi. Hatta bir süre piyasaların ilahı olmuş doların bile değeri belirsizleşmiş idi. Pekiyi ulusal paraların birbirine oranları, yani kambiyo değerleri nasıl belirlenecekti? Maddi bir dayanağa göre değil, bireylerin her biri para için biçtikleri değerleri yansıtan piyasa ile. Yani bir menkul değerler borsasında çeşitli hisse senetleri gibi değer biçilecek ve biçilen değerler yine menkul değerler borsasındaki gibi dalgalanacaktı. Bir şeyin değeri insanların beklenti ve değerlemelerine göre değerlenirse, bu değişikliklerin spekülasyon konusu olmasından doğal bir sonuç olamaz. Paraların çeşitli biçimlerde spekülasyon konusu olacağı günler nasıl olsa gelecekti. Ama yine de ulusal paralar için spekülatif alışverişlerin başlaması epeyce zaman aldı. Her buluşta olduğu gibi para ile oynayıp büyük paralar kazanılacağını düşünenler aslında büyük maddi servet sahipleri değildi. Bu kişiler projelerini anlatmak için başvurdukları büyük mali kuruluş sahiplerince çoğu kez kapı dışarı edildiler. 1980’lere kadar yabancı para almak isteyenler bankalara başvururlardı. Döviz alıp satma, bankaların te H K E YARIN: SICAK PARA FONLARININ ARTIŞI kelindeydi. Ancak paralar üzerinde oyun oynama yolundaki niyetlere 1980’li yılların başında büyük para sahipleri de katılınca, bu işlerle uğraşmak üzere ‘‘uzman’’ borsalar kurulmaya başlandı. İlk ‘‘uzman’’ borsalar ABD’de ve Chicago ile Philadelphia kentlerinde kuruldu. Ama daha sonraları ve hele 1990’dan sonra öylesine yayılıp derinleşti ki artık borsaların sıkı kurallarına gerek kalmadan işler yürütülmeye başlandı. Pekiyi hangi ölçülerde?.. Aslında bu hareketler hiç de düzgün kayıtlanmıyor. UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı) verilerinden yararlanan Prof. Erinç Yeldan yukarıda sözünü ettiğimiz kitabının 19. sayfasında ‘‘...1980’lerin sonunda günde yaklaşık sadece 190 milyar Amerikan Doları hacmi olan dünya döviz piyasası işlemleri, günümüzde 1.7 trilyon dolara ulaşmıştır’’ diye yazıyor. Ancak Yeldan’ın verdiği sayılar, 1998 yılı için. Şimdi bu sayıların da çok geride kaldığını düşünmek doğrudur. Bu çok yüksek miktardaki paranın ‘‘dünya reel mal ve hizmet ticaretini finanse etmekle’’ hiç Richard Nixon ilgisi olmadığı açıktır. Çünkü bütün dünya uluslararası ticareti sadece yılda 15 trilyon dolardır, yani yukarıda zikrettiğimiz 1.7 trilyonluk akımların sadece 9 günlük hareketiyle finanse edilebilir. Aynı zamanda dünyadaki reel üretim ve yatırım ihtiyaçları ile de ilişkisinin zayıf olması gerekir. Tamamen kısa sürede yüksek gelir elde etmeye matuf yani spekülatif amaçlarla iş görmektedir. Bretton Woods sistemi bu tür spekülatif birikim süreçlerine karşı 27 yıl boyunca bir savunma mekanizması sağlamıştı. 1971’de bu sistem çökünce, artık o baraj da kalmamıştı. 19. yüzyıl sonundaki hızlı küreselleşme ile 20. yüzyıl sonundaki küreselleşme arasındaki hız farkı da buradan doğmaktadır. oerinc?cumhuriyet.com.tr ÇORLU’DA ETKİNLİK DÜZENLENDİ Deri işçilerinin direnişi bir yaşında İstanbul Haber Servisi Türkİş’e bağlı Türkiye Deriİş Sendikası’nın Çorlu’daki işyerlerinden çıkarılan 50 işçinin direnişi, birinci yılını doldurdu. Çorlu Demokrasi Platformu tarafından Çorlu Organize Deri Sanayii içinde düzenlenen etkinlikte konuşan Deriİş Trakya Temsilcisi Ali Bayram, işçilerin hâlâ 1800’lü yılların çalışma koşullarında çalıştırıldığını söyledi. Bu koşullara isyan eden işçilerin de sendikalara üye olduklarını ifade eden Bayram, ‘‘Ancak bu anayasal hak, patron tarafından tanınmıyor’’ dedi. Deriİş Sendikası Başkan Yardımcısı Musa Selvi de ‘‘yargı sürecinde sonuna kadar gideceklerini’’ belirtti. Çorlu Demokrasi Platformu adına konuşan Atiye Sökük tarafından okunan basın açıklamasında ise sendikalaşma sürecinde işçilere desteğin sürdürüleceği ifade edildi. Yüzden fazla kişinin katıldığı etkinlikte, ‘‘Sendika hakkımız söke söke alırız, Deri işçisi direnişin simgesi, Kahrolsun ücretli kölelik düzeni, Yaşasın sınıf dayanışması’’ sloganları atıldı. Balıkesir’in Gönen, İstanbul’un Tuzla ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde toplam 425 işçi, yasal haklarını kullandıkları gerekçesiyle işten çıkarılmışlardı. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle