18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 ŞUBAT 2006 CUMARTESİ 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN CHP lideri Baykal, dün düzenlediği basın toplantısında malvarlığıyla ilgili iddialara yanıt verdi Diplomasi Hüner İsteyen Bir Satranç Oyunudur Diplomasi, kuralları, taktikleri yüzyıllar içinde deneyimlerle oluşmuş, çok dikkat isteyen bir satranç oyununa benzer. Bu oyunda biçem de, protokol da, zamanlama da içerik kadar önem taşır. Diplomatik görüşmelerde masaya oturmadan önce, ne alınabileceği, karşılığında ne verilebileceği inceden inceye hesaplanır ve eldeki kozlar bir an önce masaya konmaz. Ama her şeyden önce, masaya oturmanın zamanlaması da iyi yapılmalıdır, hakeza, neyin nerede söyleneceğinin de. Diplomatik metinler, abullabut hazırlanmaz, dilin inceliklerine özen gösterilir, en ufak ayrıntının bile kör kör parmağım gözüne biçemiyle değil, nüansların altını da çizmeyi unutmayan, ince bir üslup ile kaleme alınır. Aynı zamanda sunulan metinler dikkatle, kavramların anlamlarını doğru ve iyi anlayarak okunmalıdır. Çünkü bir metne bir kez imzayı bastınız, eyvallah dediniz mi, sonra bunun diplomatik yolla geri alınması mümkün değildir. Bir ülkenin dış politikası, bu nitelikleri sahip diplomatlarının oranı ve etkinliğiyle doğrudan bağlantılıdır. Diplomasi sahnesine, kristal dükkânına dalan fil gibi baştankara girilmez. ??? AKP iktidarı bu gerçeklerden bihaber olduğunu birçok kez kanıtlamış ve elde edebilmesi olası kazançları sağlayamamıştır. Brüksel’de 17 Aralık 2004’te olanlar bunun en güzel örneğidir. Yabancı bir başbakanın bile ‘‘Bu sonuç bizim içimize sinmedi ama, Türkiye diretmeyince bize de bir şey demek düşmezdi’’ diye nitelediği bir mutabakatı, Türkiye Başbakanı kendi kamuoyuna bir zafer olarak sunmakta hiçbir sakınca görmedi. Gerçi kendileri Türkiye’ye döndüğünde, uzmanlar acı gerçekleri açıkladılar ama, atı alan Üsküdar’ı geçmişti ve bu ortamda Dışişleri Bakanlığı’nın notası da bir anlam taşımıyordu. O günden bu yana da, Türkiye AB ilişkileri 17 Aralık 2004 mutabakatının ipoteği altında gidiyor. AKP önceki gün Ankara’da yaşattıklarıyla diplomasiden habersiz olduğunu, hem bütün Türkiye’ye hem de bütün dünyaya bir kez daha göstermiştir. Filistin’de yapılan, özgür seçimlerden galip çıkan Hamas’ın en önde gelen kişilerinden Halid Meşal önceki gün aniden Ankara’yı ziyaret etti. Dikkat buyrunuz, Halid Meşal’ın, son seçimleri kazanan Hamas’ın ağır toplarından biri, belki de birincisi olmanın dışında herhangi bir sıfatı yok. Daha Hamas’ın Mahmud Abbas’ın hükümeti kurma görevini vermek için yerine getirilmesini talep ettiği hususlara evet deyip demeyeceği bile belli değil. ??? Ama Meşal, beş kişilik Hamas heyetinin başkanı olarak perşembe günü Ankara’ya geliyor. Kimin davetiyle geldiği kuşkulu. Her ne kadar AKP’nin davetlisi olarak ilan ediliyorsa da, Türkiye’den İsrail ve ABD’ye gönderilen bilgiden, ziyaret talebinin Hamas tarafından geldiği bildiriliyor. Önce, Meşal’in akşam saat beşte, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edileceği bildiriliyorsa da, sonradan bu görüşmenin olmayacağı açıklanıyor ve herkes İsrail’in şiddetle karşı çıktığı, ABD’nin de pek taraftar olmadığı ziyaret üzerine, Erdoğan’a bu iki odaktan çok yoğun baskı geldiğini anlıyor. Ardından, partiler arası olarak ilan edilen görüşmelere, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül katılıyor ve Meşal’e bazı tavsiyelerde bulunuyor. Meşal bu tavsiyeleri ‘‘yararlı nasihatlar’’ olarak niteliyor, görüşme çıkışında. İşte AKP stili arabuculuğun özet öyküsü. Herkes biliyor ki, ne İsrail’in Hamas’ın isteklerine şu anda tümüyle olumlu yanıt vermesine olanak var, ne de Hamas’ın şimdilik bir şey almadan silah bıraktığını, İsrail’in varlığını tartışmaktan vazgeçtiğini açıklamasına... Bu durumda, Recep Tayyip Bey’in kendi boyunu aşan, başarı şansı ancak altı kez üst üste düşeş atmaya bağlı bir arabulucuğa neden soyunduğu sorusunun yanıtı ortada kalıyor. Acaba, Tayyip Bey diplomatik bir girişimde mi bulunmuştur, yoksa çok yönlü ve pek tehlikeli ideolojik bir zar atmayı mı denemiştir? ‘AKP gündem saptırıyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Sabah gazetesinde Türkiye İş Bankası’ndaki fon hesaplarında 4 trilyon liralık hissesi olduğu yönündeki haberi belgelerle yalanladı. İş Bankası’ndaki hesap dökümünü basına açıklayan Baykal, İş Bankası’nda A, B ve C tipi hisse senetlerinin toplam değerinin 3 bin 991 YTL değerinde olduğunu bildirdi. Kendisine karşı yürütülen planlı saldırının birinin daha ‘‘fiyaskoya’’ dönüştüğünü belirten Baykal, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın da hedef saptırmaya çalıştığını söyledi. Baykal, dün düzenlediği basın toplantısında malvarlığıyla ilgili iddialara yanıt verdi. Baykal, Sabah gazetesinde ‘‘Hisse senetleri nerede Deniz Bey’’ manşetiyle verilen haberde ‘‘4 trilyonluk servetinin sır olduğundan’’ bahsedildiğine işaret etti. Bunun üzerine tereddüde düşüp, küçük yatırımlar dışında hemen hemen bütün yatırımla ? CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, İş Bankası’ndaki hesap dökümünü basına açıkladı. Kendisine karşı karşı yürütülen planlı saldırının birinin daha ‘‘fiyaskoya’’ dönüştüğünü belirten Baykal, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın da hedef saptırmaya çalıştığını söyledi. rını değerlendirdiği İş Bankası fon yetkililerinden hesaplarının dökümünü istediğini ve dün sabah itibarıyla da bunların kendisine ulaştığını belirten Baykal, şu bilgileri verdi: ‘‘1 Ocak 2005 tarihinde YTL uygulamasına geçmeden, 1990’lı yıllarda almış olduğum 150 adet İş Bankası A tertibi, 218 adet B tertibi ve 1656 adet C tertibi hisse senedinden oluşan bir portföyün YTL uygulamasına geçişle kaç adetle ifade edildiğini ve değerini istedim. Aldığım cevapta, YTL uygulamasına geçildiği 1 Ocak 2005’ten sonra hisselerin 0.15 adet A tertibi hisse senedi, 0.218 adet B tertibi hisse senedi, 1.656 adet C tipi hisse senetlerinin 17 Şubat tarihindeki İMKB kapanış seansına göre değeri, A tertibi hisse senedinin 3 bin 577,50, B tertibi senetlerin 393,49, C tertibi senetlerin 20,70 YTL olmak üzere toplam 3 bin 991, 69 YTL ’dir. Yani Türk lirası olarak değeri 4 trilyon lira değil, 3 milyar 991 bin 60 liradır.’’ Atılan manşet karşısında İş Bankası’na ‘‘4 trilyonluk değeri varsa, benim hisselerimi ucuza mı sattınız’’ diye sorduğunu da belirten Baykal, bu haberlerin kendisine yönelik saldırının bir parçası olduğunu ifade etti. Malvarlığıyla ilgili olay yaratma çabalarının ‘‘fiyaskoya dönüştüğünü’’ belirten Baykal, daha önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in de kendisiyle ilgili benzer iddialarda bulunduğunu ve mahkemenin Gökçek hakkında cezaya hükmettiğini ifade etti. Baykal, gensoru görüşmeleri sırasında Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın iddialarının son derece temelsiz olduğunu da belirterek şunları söyledi: ‘‘Angora’da benim oturduğum yerde 2000’e yakın ev vardır. Bu evlerin yapıldığı arazilerin tümü tapuludur. Bu arazi toplukonut alanı olarak imar planında ayrılmıştır. 2B, sit ya da orman alanı ya da imara elverişsiz alan değildir. Tapusu, ruhsatı vardır. İnşaat sürüyor, kooperatif mülkiyetinden bireysel mülkiyete geçilmemiştir. Maliye Bakanı’nın, Başbakan’ın durumunu kamufle etmek için böyle yaklaşımlar sergilemesi halka saygısızlıktır. Unakıtan’ın iddiaları hedef saptırmadır.’’ KDV OYUNU TBMM’DE ‘Unakıtan suçüstü yakalandı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Maliye Bakanlığı’nın pastörize yumurtada KDV oranını yüzde 18’den yüzde 8’e düşürerek Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan’a avantaj sağladığı iddiaları TBMM gündemine taşındı. CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, ‘‘Maliye Bakanı bu olayda da suçüstü yakalanmıştır. Türkiye’de tek pastörize yumurta üreticisi, oğul Unakıtan’ın şirketi. Oğlunun şirketine bir vergi ayrıcalığı sağlamıştır. Bu indirimden ne kadarlık avantaj sağlandığının açıklanması lazım’’ dedi. Unakıtan’ın gensoru görüşmeleri sırasında ‘‘Ofer’le ilişkilerimi kanıtlamayan müfteridir’’ dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, ‘‘Ofer’in uçağına bedava bindi, üstelik bir kere değil, birden fazla. Bu ilişki nedir? Bunun hukuktaki adı rüşvettir. Şimdi de oğlunun şirketine sağladığı ayrıcalık ortaya çıktı.’’ açıklamasını yaptı. Kılıçdaroğlu, gensoru oylamasında önergenin aleyhinde oy kullanan AKP milletvekillerini de ‘‘Unakıtan’ın tablosu artık AKP’nin tablosu olmaya başladı. Artık AKP’de 342 Unakıtan var’’ sözleriyle hedef aldı. CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde aynı konuyu gündeme getirdi. Akademi müdavimlerine diploma töreni Milli Güvenlik Akademisi 59. Dönem müdavimleri, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nde düzenlenen mezuniyet töreniyle diplomalarını aldı. Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu, ulusal çıkarlara yönelik hedeflerin önündeki engellerin ortadan kaldırılması için, toplumun tüm kesimlerinin işbirliği yapması gerektiğini söyledi. Bu arada, Milli Güvenlik Akademisi’ne Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü aracılığıyla 3 gazeteci de kabul edildi. (Fotoğraf: AA) ‘Pastörize yumurta kullanımını zorunlu tutacak mısınız’ Karademir, önergede şu görüşleri dile getirdi: ‘‘AB Gıda’nın patronu Abdullah Unakıtan’ın kuş gribi fırsatını iyi değerlendirdiği yönündeki iddialar basınımızda yer almıştır. 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren süt, süt tozu, yoğurt, ayran, peynir, peynir altı suyu ve tozu, yumurtanın yanına, parantez içinde ‘likit ve pastörize olanlar dahil’ ibaresi eklenerek KDV oranının yüzde 18’den yüzde 8’e indirildiği görülmüştür.’’ Karademir, ‘‘tüketiciler açısından KDV oranlarının düşürülmüş olmasını doğru bulmakla birlikte’’ şu sorularına yanıt verilmesini istedi: ‘‘Likit ve pastörize yumurta dışında KDV’si yüzde 8’e indirilen likit ve pastörize ürünler var mıdır? Eğer yok ise sadece likit ve pastörize yumurtaya bu indirimin yapılmış olması sizce anlamlı ve manidar değil midir? Yıllardır, temel gıda maddelerinin KDV oranlarının düşürülmesi talep edilirken Unakıtan ailesinin likit ve pastörize yumurta üretimine girdiği dönemde düşürülmesi sizce tesadüf müdür? Pastörize yumurta ürünlerinin kimi gıda sanayi dallarında kullanımının zorunlu tutulmasına yönelik çalışmalar var mıdır?” ‘Düşünce’ bu kez galip geldi Akdeniz Üniversitesi’nde düzenlenen panelde, dinleyiciler toplantının sabote edilmesine geçit vermeyerek demokrasi dersi verdi ANTALYA (Cumhuriyet Bürosu) Akdeniz Üniversitesi’nce düzenlenen ‘‘Orhan Pamuk ve Hrant Dink Davaları Işığında Düşünce Özgürlüğü’’ konulu konferansta oturuma davetli olmayan Vural Savaş ve Dink davasının karşı avukatı Kemal Kerinçsiz’in soruyanıt bölümündeki konuşmaları gerginlik yarattı. Akdeniz Üniversitesi Konferans Salonu’nda gerçekleşen oturuma konuşmacı olarak Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, gazetemiz yazarı Oral Çalışlar, Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Kemal Gözler ve Mümtaz Bayazıtlıoğlu katıldı. İlk olarak söz alan Dink, dava konusu olan ‘‘Türkten boşalan o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur’’ cümlesiyle ilgili olarak şunları söyledi: ‘‘O cümlenin bir öncesi ve sonrası var. Ermeni kimliği üzerine yazılmış bir yazıdır. Ermenilerin, Türklere duyduğu öfkenin, kinin Ermeni kimliğini zehirlediğini anlatan bir yazıdır. Bu zehri dışarı atmalısınız diyorum. Burada, Türkleri aşağılamıyorum. Ben nasıl Türk düşmanlığı yaparım. Hâlâ aranızda, bu cümleyi aşağılama olarak algılayan varsa, özür diliyorum. Bunu yargı da tespit ederse, ben sizin aranızda yaşamam.’’ Doç. Kemal Gözler ise ifade özgürlüğü ile otoritenin dengelenmesi gerektiğini belirterek ‘‘Her ülkenin bu konuda bir kırmızı noktası var. Türkiye için de Türklük kırmızı noktadır’’ diye konuştu. Gazetemiz yazarı Oral Çalışlar da bir ülkede, gençlere bilim özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün nasıl geliştirileceğinin öğretilmesi gerektiğini ifade etti. Türkiye’de AB süreciyle birlikte yeni bir refleks gelişmeye başladığını da belirten Çalışlar, ‘‘Dışardan gelen kötüdür, içerden gelen iyidir ruhu içindeyiz ve bu durum bizim çok da işimize yaramıyor. AB’den gelen her konu kötüdür diye bakılıyor. Oysa, bu ülkenin yararına olan nedir, ona bakmak gerekir’’ dedi. Konuşmaların ardından soruyanıt bölümüne geçildi. Burada söz isteyen Cumhuriyet Onursal Başsavcısı Vural Savaş kürsüye çağrıldı. Savaş, isim vermeden Dink’i işaret ederek, ‘‘Toplantıya önce davet edildim. Ama ardından konuşmacılardan birinin benimle aynı ortamda konuşmak istemediğini öğrendim. Biri beni veto etmiş’’ dedi. Ardından Dink davasının karşı avukatı Kemal Kerinçsiz söz istedi. Kerinçsiz, soru sormak yerine kürsüde dava sürecini anlatmayı tercih etti ve ‘‘Dink’in yeminine inanılmaması gerektiğini’’ ileri sürdü. Bunun üzerine, salonda bazı kişilerin yanlarında getirdikleri Türk bayraklarını açması dikkat çekti. Ancak dinleyicilerin büyük bölümü Kerinçsiz’i yuhalayarak üniversite kürsüsünün provoke amaçlı kullanıldığını söylediler. Bunun üzerine oturum başkanı Prof. Çetin Yetkin,‘‘İpin ucu kaçtı. Oturum başkanı benim. Sözü ben verdim’’ diyerek Kerinçsiz’den konuşmasını bitirmesini istedi ve toplantıyı sonlandırdı. asirmen?cumhuriyet.com.tr DANIŞTAY KARARI Geniş yetkili arama hükmüne durdurma ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’ndeki, hakkında yakalama kararı olan kişilerin konutunda, işyerinde, yerleşim yerinde, bunların eklentilerinde ve aracında yapılacak aramada, ayrıca arama kararı ya da arama emri aranmayacağına ilişkin hükmünün yürütmesini durdurdu. İstanbul Barosu Başkanlığı, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin ‘‘karar alınmadan yapılacak arama’’yı düzenleyen hükümlerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay’da açtığı davanın ilk aşaması sonuçlandı. Danıştay 10. Dairesi, yönetmelikteki ‘‘...yakalanması amacıyla konutunda, işyerinde, yerleşim yerinde, bunların eklentilerinde ve aracında yapılacak aramada...’’ hükmünün yürütmesini durdurdu. Daire’nin kararında, anayasanın ‘‘kişi hürriyeti ve güvenliği, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı’’na ilişkin hükümleri anımsatıldı. Yönetmeliğin iptali istenen, adli aramalarda ayrıca bir arama emri ya da kararı elde edilmesini gerektirmeyen hallerin sayıldığı 8. maddede, hakkında yakalama kararı olan kişinın yakalanması amacıyla konutunda, işyerinde, yerleşim yerinde, bunların eklentilerinde ve aracında yapılacak aramada, ayrıca arama kararı ve arama emri aranmayacağının öngörüldüğü anımsatıldı. Bir ay kadar önce, Antalya Akdeniz Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi AraştırmaUygulama Merkezi’nden bir davet aldım. Davet bir açık oturum içindi. Konu başlığı, ‘‘Orhan Pamuk ve Hrant Dink Davaları Işığında Düşünce Özgürlüğü Nedir, Ne Değildir?’’ şeklindeydi. Konu netameliydi. Bu nedenle panelin katılımcılarının kimler olduğu önem kazanıyordu. Daveti yapan kurumdan programı ve katılımcıları sordum. Daha henüz netleşmedi, dediler. Bu arada panele Hrant Dink’in davet edildiğini öğrenince onu aradım. Hrant şunları söyledi: ‘‘Ben katılmıyorum. Çünkü bu toplantıya davet edilen Vural Savaş’la aynı panelde olmak istemedim. Çünkü Savaş, benim Türk Ceza Kanunu 301. maddenin yanı sıra daha ağır bir madde olan ve ‘Temel Milli Yararlara Aykırılık’la başlayan 305. maddeden yargılanmamı isteyen açıklamalar yapmıştı. Beni ve gazetemi Ermeni diasporasından para almakla suçlamıştı.’’ Böylesine netameli bir konuda, gerginliği arttıracak bir panele gitmek anlamsızdı. Antalya’da Düşünce Özgürlüğünün Sınırları Gitmekten vazgeçtik. Ancak ilginç bir gelişme oldu, Vural Savaş’ın gelmeyeceği, onun yerine emekli subay Hüseyin Mümtaz Bayazıtoğlu’nun geleceği söylenince, daha fazla ısrar etmeyeyim diyerek davete evet dedim. Bize gelen programa göre konuşmacılar Koç Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kemal Gözler, emekli Albay Bayazıtoğlu, Hrant Dink ve bendim. Antalya’ya geldik. Bizi bir sürpriz daha bekliyordu. Toplantıyı Çetin Yetkin yönetecekti. Emekli Profesör Yetkin, milliyetçiliğin sivri isimlerinden birisiydi. Programda daha önce bize bildirilmeyen Yetkin’in toplantıyı yönetecek bulunması da hoş değildi. ??? Sürprizler bununla bitmedi. Toplantı salonuna girdiğimizde Vural Savaş karşımızda ve ön sırada oturuyordu. Onun gelmeyeceğini söyleyenler, sanırım biletini gönderip davet etmişler ve konuşmasını sağlayacak bir düzen kurmuşlardı. Bin kişilik salon tamamen doluydu. Birçok dinleyici ayakta kalmıştı. Salondaki gençlerin ellerindeki küçük kâğıt Türk bayrakları dikkat çekiyordu. Düşünce özgürlüğünün tartışıldığı bir konferansta, gençlerin ellerine bir yerlerden örgütlü şekilde tutuşturulduğu anlaşılan bayraklar anlamlıydı. ??? Bilmediğimiz bir yerde, nasıl gelişeceği bilinmeyen bir toplantıyla yüz yüzeydik. Toplantı başladı, aynı zamanda emekli savcı olan Çetin Yetkin, deneyimli bir sorgucu olarak karşımızdaydı. İlk önce Hrant Dink’in yargılanmasına neden olan yazıdan bir bölümü okudu. ‘‘Bunları söylediniz mi’’ diye sordu. Hrant da ona, ‘‘Bundan siz ne anladınız?’’ diye karşılık verdi. Hiçbir şey anlamamıştı. Hrant’ın Ermeni diasporasını uyaran, içinizdeki öteki olan Türk’e hasımlığınızdan kurtulun diyen ve içlerine yerleşmiş olan Türk’e yönelik öfkeyi eleştiren yazısını, sanki Türklere hakaret ediyormuş gibi bir üslupla sundu. Sorgulamayı bu şekilde sürdürmek istedi. Hrant, yazısındaki mantığı ve yaklaşımı özetledikten sonra ‘‘Ben Türklüğü aşağılamam. Ermeniliği de aşağılatmam. Hiçbir farklılığı aşağılamam. Böyle bir suçlamayı kendime hakaret sayarım’’ dedi. Çetin Yetkin’in sorgulayıcı tutumu izleyiciler tarafından da hoş karşılanmadı. Hrant’ın açıklamaları ve konuşması salonda destek buldu. ??? Çetin Yetkin ve Koç Üniversitesi’nden Kemal Gözler, tartışmalara neden olan Türk Ceza Kanunu’nun 301. ve 305. maddelerini savundular. Hukukçu olarak, akademisyen olarak özgürlük alanının genişlemesini savunmaları gerekirken yasakçılığa destek olacak yorumlar yapmalarını bu kez ben eleştirdim. Yetkin’i, topluluğu tahrik eden konuşmaları nedeniyle uyardım. Düşünce, ifade ve örgütlenme öz gürlüğü olmadan, üniversitelerin bilimsel özgürlüğe ulaşamayacağını anlattım. ??? Çetin Yetkin, bize bir sürpriz daha yaparak Vural Savaş’ı kürsüye çağırdı. Daha büyük bir sürpriz daha vardı. Ünlü ‘‘müdahil avukatı’’ , MHP adayı Kemal Kerinçsiz de salonda hazırdı. Bu kez kürsü ona verildi. İşte bu gelişme, insanların sabrını taşırdı. Kerinçsiz’i ve onu kürsüye çağıran Çetin Yetkin’i protesto etmeye başladılar. Toplantı bu protesto gösterileriyle son buldu. ??? Akdeniz Üniversitesi’nde çok riskli ve de ‘‘bazı sevimsiz’’ ön hazırlıkların yapıldığı toplantı, beklentilerin tersine demokratik bir hava içinde sona erdi. Salonu ağzına kadar dolduran üniversite öğrencileri ve Antalyalılar ağırlıklarını düşünce özgürlüğünün genişlemesinden yana, çokseslilikten yana koydular. Bazılarının provokasyon hesaplarını bozdular. Bizlere candan destek verdiler. Umudumuzu arttırdılar. Onlara sevgilerimi yolluyorum. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle