18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 ŞUBAT 2006 SALI 6 HABERLER Enkazdan doğan ‘Umut’ Kocaeli Üniversitesi’nin tüm binaları 1999 depreminde yerle bir oldu. 3.5 yılda tamamlanan Umuttepe Kampusu ise ışık saçıyor. MEHMET FARAÇ armara Bölgesi’nde 17 Ağustos M 1999’da meydana gelen deprem, binlerce insanın yaşamına mal oldu. Bölgedeki fiziki yapıyı altüst eden sarsıntılar eğitim yuvalarını da yerle bir etti. Bu depremden şüphesiz en çok etkilenen kurumlardan biri de Kocaeli Üniversitesi oldu. Sarsıntılar bittiğinde üniversite kampusunun büyük bölümünün yıkıldığı saptandı. Ancak insanüstü bir çabayla üniversite 3.5 yıllık bir sürede ayağa kaldırıldı ve çağdaş bir kampusa kavuştu. Öğrenci sayısı açısından Türkiye’nin en büyük eğitim kurumlarından biri olan Kocaeli Üniversitesi, ‘‘Umuttepe’’ adı verilen kampusunda ışık saçıyor. Öğrenciler teknik donanımda da üst seviyede olan fakültelerde Avrupa standardında eğitim alıyorlar. Rektör Prof. Baki Komsuoğlu ile enkazdan doğan umudu konuştuk: Rektörlükte ikinci döneminiz, görevinizin sonuna geliyorsunuz. Göreve geldikten kısa süre sonra Gölcük depremi oldu. Nasıl bir üniversite devralmıştınız? Komsuoğlu Depremden 6 ay önce seçilmiştim. Tabii çok ciddi sorun yaşadık. Aynı Kocaeli’nde olduğu gibi gelişme alanımız olan ve yeni yapılanmakta olan Aslanbey Kampusumuzu kaybettik. Orada yapılan tüm binalar fay hatlarına çok yakındı ve sıvılaşmanın çok yüksek olması nedeniyle tamamı yıkıldı, birçok bina ağır hasar gördü. Mühendislik fakültesi ve tıp fakültesi hastanesi ağır hasarlıydı. Türkiye’nin en büyük meslek yüksekokullarından biri olan Kocaeli Meslek Yüksekokulu ağır hasar gördü. Böylece biz 1992’den beri yapılmakta olan yapılarımızın yüzde 70’ini kaybettik. Yükseköğretim Kurumu da buna dayanarak üniversitenin en az 2 yıl kapatılabileceğini, öğretim üyeleri ve öğrencilerin dağıtılması gerektiğini düşündü. Prefabrike binalarda eğitim verildi, değil mi? Komsuoğlu Marshall grubu Hollanda’dan izin alarak 3.5 trilyon lira para transfer etti. 3 vardiya çalışarak Sümerbank’tan devralınan Hereke’deki yıkık binaları yeniden yaptı. Biz de bu arada hastaneyi, diğer okulları ve mühendislik fakültesini prefabrikeler yaparak yerleştirdik ve bir kısımda bu üniversiteyi tekrar açtık. Yardım yağmuru... Üniversite yardımlarla ayağa kaldırılmış... Komsuoğlu 45 günde 2 trilyonu devletten olmak üzere 30 trilyonun üzerinde yardım yapılmış. Yani özel teşebbüs yardımları da çok ciddi boyutlarda. İkinci aşama, bundan sonra ne yapacağız, nereye yerleşeceğiz ve gelişmemiz nasıl olacak. Sonunda Umuttepe adını verdiğimiz, 6 bin 500 dönüm orman vasfını kaybetmiş arazinin Orman Bakanlığı’ndan tahsisini istedik ve burayı bize verdiler. Buraya ne kadar yatırım yapıldı? Komsuoğlu Buranın tamamının 150 milyon dolar civarında çıkacağını düşündük. Bunun içine hastane dahil. Hastane Suudi kredisiyle yapılmıştır. 24.5 milyon dolara bitmiştir. Poliklinikler kısmını Koç Grubu yapmıştır ve 8.5 milyon dolar harcamıştır. Onkoloji binalarını İş Bankası deprem nedeniyle bize bağışladı. 7 milyon dolarla yapılmıştır. Böylece diğer kampuslar için de çok özel yardımlar aldık. Asım Kocabıyık Beyefendi, Borusan Grubu, şu anda Hereke’de bulunan Asım Kocabıyık Yüksekokulu ve kızerkek yurdu olarak iki yurt yaptılar. Doğan Grubu bizim iletişim fakültemizi yaptı. Valilik ve özel idarenin çok ciddi katkıları var. Sağlık Yüksekokulu’nu yaptılar ve ayrıca konferans salonuna ciddi para verdiler. Şu an üniversitenin ne gibi sorunları var? Komsuoğlu Sorun her zaman var. Şu anda üniversitelerde ne sorun varsa bizde de aynısı var. Bunların içinde kadro sıkıntısı var, düşünün ki üniversite depremden bu yana 13 bin öğrenciden 53 bin öğrenciye çıkıyor. Kadroların büyük kısmını alamadık. Burada sıkıntı var. Mesela hastane, depreme dayanıklı teknolojiyle inşa edilmiş. Bu binanın 64’e yakın yoğun ba SALI ORHAN BURSALI Bilgi Toplumu İnsanı2 İşçi sınıfı neden büyük ölçüde, siyasi görüş olarak sağcı partilerin dümeninde? Solcu çevrelerimizde “çıkış arayışı’’ tartışmalarında bu konu da gündeme geldi.. Oralarda yeni bir şeyler aradım!.. Özdemir İnce, Hürriyet’teki köşesinde konuyu didiklerken, çalışan kesimin ülkemizde avantacı bir niteliğe büründüğü saptamasını yaptı.. Haklı! Soruna daha derinden bakalım mı: a) Karl Marks’ın “devrimci” yüklemesi ve nitelemesi yaptığı 1900’ler öncesi işçi sınıfıyla bugünkü işçi sınıfı arasında çok büyük farklar var; b) yine Marks dönemindeki sınıflarla bugün sahneye çıkan “sınıflar”, üstelik niteliksel ve niceliksel farklı. Marks döneminde sahnede gerçekten zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan “proletarya” vardı. Kapitalizm sermaye birikimini en vahşi ve gaddar sömürü yöntemleriyle gerçekleştiriyordu. Marks’a göre, giderek büyüyen işçi sınıfı “devrim” yapabilir ve emek sermaye çelişkisini çözebilirdi! Marks döneminde sahnede başka kimler vardı? Kent küçük burjuvazisi ve köylüler.. Devletin hizmetlileri. Aydın sınıf ne kadardı dersiniz? Belki de sayılabilecek kadar az! ??? Zaman değişti, işçi sınıfının “zincirinden başka kaybedecek” şeyleri olmaya başladı. En yoksul kesimlerin de umudu, düşü, hayali pompalandı; ayrıca din olgusu da yaşamını epey kolaylaştırdı.. Öte yandan, sahneye yeni bir sınıf çıktı: Entelektüel, buluşçu, yaratıcı, eğitici, okumuş, araştırmacı, bilim insanı: Marks zamanında, 1850 yıllarında, yeryüzünde toplam 500 fen bilimi dergisi yayımlanıyordu.. Hadi abartarak 5 bin de bilim insanı araştırmacı vardı diyelim! Harvard Üniversitesi’nin eski yöneticilerinden Rokovski diyor ki, hem bilim dergileri sayısı hem bilim insanı sayısı günümüze kadar geometrik olarak arttı. 1900’de dergi sayısı 10 bine, bugün ise 100 bine yükseldi! Bilim insanı sayısı da, 2 milyonu aştı! Gelmiş geçmiş bütün bilim insanlarının yüzde 90’dan fazlası aramızda yaşıyor! Unutmayalım: Bunlar sadece fen bilimleri alanını kapsayan sayılar.. Sosyal bilimler alanındaki dergileri ve bilim insanlarınıaraştırmacıları da üstüne katmak gerek. Bu geometrik artış sürüyor.. Üstelik bilim, yenilikçilik ve ARGE bütün ekonomilerin candamarı ve esas dayanağı haline geldi, entelektüel sermaye, bugünkü sistemin ana girdisi oldu.. hizmet sektörünün yaratıcılıkyenilikçilik isteyen kesimleri, şirketlerin ARGE departmanları ve yaratıcı unsurları, küçük ve entelektüel şirketler.. Ve okumuş aydın kesim.. Bunlara emekli olmuşları katmak zorundayız.. Bugün bu kesimi altından çekip alırsanız, küresel sistem poposunun üstüne oturur. Gerekirse sistem “sıfır eski işçi”li üretime geçebilir. Nitekim birçok alanda, özellikle bilgi işleyen kesimlerde “işçi” diye bir şey yok, çaycı ve hademede bile yeterli bir düzey aranıyor! O işçi sınıfının günümüzdeki kalıntıları, gelişmekte olan sistemin en ucuz ve yaratıcılığı sıfıra yakın düşük kesimini oluşturuyor. Makinelerin başında oturan o değil! Tabii bilgi, yaratıcılık arttıkça, bunlardan bir kesimin malımülkü de çok artıyor.. Şirkete ortak oluyor veya çok yüksek ücretlerle çalışıyor.. ??? Bugün “Bilgi Toplumu İnsanları Sınıfı’’ndan bahsedebiliriz. Sermayeyi, emperyalizmi esas büyüten, sistemin esas candamarı bu yeni sınıf.. Bunları salt “beyaz yakalı” görmek, işin özünü örtbas eder. Dolayısıyla sermayeemek çelişmesinden bugün bahsedeceksek, karşıda Bilgi Toplumu İnsanları Sınıfı oturuyor.. Bu Sınıf, esas yaratıcı, dönüştürücü ve devrimci. Ama onun da çıkmazı var tabii: yaratıcılığından her zaman daha yüksek paylar alma şansına sahip.. Toplumun bu en yaratıcı kesimi, en örgütsüz kesimi de.. Fakat entelektüel gücü, beyni, aklı, birikimi ile de, dünyamıza, insanlığa çekidüzen verebilecek tek sınıf da o.. Ama bugün ne Bilgi Toplumu İnsanları Sınıfının iktidarından bahsedebiliyoruz, ne de bu sınıfın dünyamızdaki kötü gidişi frenleyecek, yaşanılır kılacak bir yaptırım gücünden.. Açmaz, bence bu noktada.. Acaba bu yeni sınıf, kendi gücünün ayırdına varabilir, bir yandan da kendi entelektüel birikimi doğrultusunda örgütlenebilir ve dünyaya ağırlığını koyabilir mi? Kendisi için sınıf olabilir mi? Ne dersiniz? Kocaeli Üniversitesi’nin gözü zirvede Kocaeli Üniversitesi 1992 yılında kuruldu. 1998’de öğrenci sayısı 12 bine ulaştı. 17 Ağustos 1999 depreminde, yapılarının yüzde 70’ini kaybetti. YÖK’ün 1 yıl eğitime ara verilmesi kararına karşın 1 Kasım’da prefabrike dersliklerde eğitime yeniden başlandı. 2004 yılında yeni inşa edilen kampusa taşındı. Halen 9 fakülte, 6 yüksekokul, 18 meslek yüksekokulu, 14 araştırma merkezi, 16 araştırma birimi, 3 enstitüsü bulunuyor. 53 bin 500 öğrenci lisans, yükseklisans ve doktora eğitimi görüyor. Öğrenci sayısı bakımından Türkiye’de 5. sırada yer alan üniversitede 1980 öğretim elemanı, 900 idari eleman ve 700 hizmet alımı için çalışan eleman görev yapıyor. Devlet Planlama Teşkilatı Araştırma Fonu’ndan üniversitelerin aldığı pay açısından 3. sırada bulunan Kocaeli Üniversitesi, bu fon sayesinde 158 projeye destek veriyor. TÜBİTAK araştırma fonları açısından da 6. sırada bulunan üniversite 6. ve 7. Çerçeve Programı kapsamında çalışmalarını sürdürüyor. ‘Üniversiteler özerk olmalı’ Hocam, son dönemde, biliyorsunuz üniversitelerin birkaçında ciddi sorun yaşanıyor. Van’da, Malatya’da, Samsun’da... Bu üniversiteler kıskaçta. Bu tür sorunlarla karşılaşıyor musunuz? Komsuoğlu Aynı denetimler bizde de devam ediyor. Maliye Bakanlığı, Sayıştay, Devlet Denetleme Kurulu ve Muhasebat Müdürlüğü denetimleri her sene aynı şekilde yapılıyor. Bu denetimlerin cevapları veriliyor. Bugüne kadar da çok ciddi bir aksaklık çıkmadı. Ben iktidarın baskısı olarak bunu algılamadım. Ama görülen şu ki üniversiteler özerk olmadığı sürece yüzyıllardır devam eden iktidarüniversite kavgası bir süre daha devam edecek görünüyor. İktidarın baskısından çok yönlendirmesi de önemli görülüyor. Dikkat ederseniz, rektör seçimi, rektörün yetkilerinden çok, özellikle üzerinde durduğumuz, özgür ve özerk üniversitedir. Bu olursa şu konuşmaların hiçbirini yapmayacağız zaten. Bu olursa torba kadro, idari, mali, akademik özerklik, liyakat özellikleri gelirse zaten bu konuşmaların tamamı bitecek. Yani bir kadronun izni için Maliye Bakanlığı ve YÖK’ün izni gerekmemeli. Bir üniversite, öğrencisini kendi seçebilmeli. Bu, özerkliğin kriterlerinde var. Yani sadece şunu söylemek gerekiyor, özerkliğin Batı tanımına göre biz ancak 10’da 2’sini kullanabiliyoruz. Üniversiteler özerk olmalı; idari, mali ve akademik olarak özgür olmalı, konuşabilmeli, yazabilmeli ve ülkeye yön gösterici hedefleri olmalı. Tabii son yıllarda gelişen bir başka şey var; üniversiteler bölgelerin de yıldızı, bölgesel kalkınmanın da motoru olmalılar. Bizim istediğimiz bu. Çok polemik konusu olan tartışmaları devam ettirmenin de ülkeye yararı yok. Somut olarak size söyleyeceklerim de özerk üniversite, özgür bir üniversite olduğumuz zaman bu suallerin hiçbirini bana sorma ihtiyacı hissetmeyeceksiniz. kışla bu işe bakıyoruz. Kanun ne diyor, ne yapılması gerekiyor, nasıl davranılması gerekiyor ve devletin görevlileri bu yetkiyi alırken, millet adına bu yetkiyi kullanırken nasıl kullanması lazım? Özü bu... Siyasi tavrın nedeni şuydu: Hem türban olayı, hem imam hatiplerin bütün fakültelere girmesine yönelik hükümetin beklentisi, hem kadrolaşma olayı var. Üstelik üniversitelerde yılda 2530 trilyonluk ihale yapılıyor. Komsuoğlu Tabii ben bunu anlıyorum, ama ben siyaset adamı değilim. Yani ben muhalefet partisinden biri olsaydım bu soruyu çok kolay cevaplayabilirdim. Bilim adamı olarak böyle bir suale cevap verdiğiniz zaman delil göstermeniz lazım. Bundan sonra hedefi nedir Kocaeli Üniversitesi’nin? Komsuoğlu Hedef olarak şu anda, Avrupa ve yurtdışı üniversiteleriyle eşdeğer nasıl olabiliriz, araştırmalarımızı onların seviyesine nasıl getirebiliriz, onun hesabını yapıyoruz. Şu anda gelişmekte olan konulardan da kısaca bahsedeyim... Son birkaç yıldan beri, biliyorsunuz, Erasmus ve Sokrates programları devreye girdi. Üniversitemiz de bu programları uygulamaya başladı. Üniversitemiz, Avrupa Üniversiteler Birliği’nin bir üyesi oldu. Şu anda en önemli konulardan biri, diploma verdiğimiz zaman bunu ekleriyle birlikte vermemiz. Diploma eki çalışmalarımız bitti, yani diplomayı alırken okudukları bütün derslerin kredilerini gösteren ayrı bir diploma eki veriliyor ve yabancı dilde veriliyor. Öğrenci bunu yurtdışında herhangi bir üniversite ya da işyerine götürdüğünde bunlar kabul görüyor. Üçüncü aşama, burada, en önemlisi, kredi transfer sistemlerinin tamamlanması. Bu ay içinde Avrupa’ya başvuruyoruz. Bu da bütün derslerin amaçlarının Türkçe ve İngilizce içeriklerinin hazırlanması ve kredilendirilmesi esasına dayanıyor. Muhtemelen kredi transfer sistemini Türkiye’de uygulayan ilk üniversitelerden biri olacağız. Daha önemlisi de şu anda Avrupa Üniversiteler Birliği’nin kalite kontrolü için Türkiye’den seçtiği 6 üniversiteden biriyiz ve 20 Şubat’tan itibaren bu tarama süreci de otomatik başlıyor. Prof. Baki Komsuoğlu kım ünitesi var. Bu kadar geniş tutmamızın nedeni de bölgenin ihtiyacını karşılamak, İstanbul’a giden ambulansları kesebilmektir. Ama biz bütün uğraşlarımıza rağmen geçen sene 50 kadro daha ilave oldu. Birçok bakanımızın devreye girmesine rağmen biz ancak 12 yoğun bakım ünitesini çalıştırabiliyoruz. Hastanenin 150 yatağını hemşire ve teknik personel eksikliği nedeniyle çalıştıramıyoruz. Sosyalkültürel altyapı, öğrencileri yasadışı yapılanmalardan uzak tutmakta etkili oluyor. Bunun için neler yaptınız? Komsuoğlu Bir örnek vereyim; hastanenin yapılışında öğretim üyelerinin nasıl çalışacağına ilişkin bir düzenleme yapılmadı. Hastanın nasıl rahat edebileceğine ait bir düzenleme yapıldı. Bu üniversitede birkaç yıl sonra öğ rencinin yaşam alanı olarak nasıl rahat edebileceğine ait düzenleme yapılıyor. Biraz yavaş gidiyor. Ama görüyoruz ki adım attıkça ve çalıştıkça öğrencilerimizin sorunlarını daha iyi çözüyoruz. Öğrenci Konseyi daha aktif çalışıyor. Öğrenci Konseyi’nin denetiminde olan kantin, kafeteryalar, sosyal etkinliklere çok büyük destek veriyoruz ve yasal olduğunu düşünüyoruz. Öğrenci konseyleri artık üniversite senatolarına, fakülte yönetim kurullarına da girebiliyor. Bazı rektörlerimizin ülkenin sorunları, iktidarın duruşu, laiklikle ilgili sıkıntılardan dolayı çok ilginç çıkışları oluyor. Sizce bilim yuvalarının başındaki insanlar bu tepkileri vermeli mi? Komsuoğlu Tabii ki... Churchill’in 2. Dünya Savaşı’ndan sonra söylediği cümleyi unutmayın. ‘‘Her şeyiniz yıkıldı, ne yapacaksınız’’ sorusuna ‘‘Benim üniversitelerim var’’ dedi. Bunu aynı şekilde Almanya, Japonya uyguluyor. Amerika zaten uyguluyor. Yücel Aşkın’a yönelik uygulamalar Cumhuriyete yönelik saldırı şeklinde yorumlandı. Van’daki olayı nasıl yorumluyorsunuz? Komsuoğlu Burada üniversitelerin hassasiyetlerinin tek bir noktası var. Buradaki olay, özellikle anayasayla eşdeğer, Cumhuriyetle eşdeğer diye düşünülen olay, hukukun uygulanış biçimi. Bir bilim adamını saatlerce ayakta tutarak bir vatan haini suçlaması gibi... Davranışta yanlışlık gördüğümüz için bunu içimize sindiremiyoruz. YÖK Başkanımız anayasa hukuku profesörü, bu işi bilen biri. Bu işte yanlış yapıldığını söylüyor ve bunu dinletemiyor. Bu bizim arkadaşımız, davranış biçimi yanlış görüldüğü için bu tepki ortaya kondu. Ve yargının kullanılışındaki hatalar YÖK Başkanı tarafından belirtildiği için Cumhuriyet kelimesi oraya eklendi. Konuştuğumuz rektörler aslında tıbbi cihaz alımındaki uygulamaların, ihalelerin bahane olduğunu, iktidarın bir intikam operasyonu başlattığını söylüyor. Baskılarda siyasi bir tavır yok mu sizce? Komsuoğlu Biz siyaset adamı olmadığımız için başka siyasi kesimlerin tavırlarını da eleştirmek istemiyoruz. Bizim eleştirimiz bilimsel açıdan. Türkiye’nin geleceğine yönelik bilimsel ba obursali?cumhuriyet.com.tr. ‘Türban olayı aşılmıştır’ Hocam, türban ve imam hatip olayı zaten ortada. Delile gerek var mı? Komsuoğlu Türkiye’de türban olayı zaten aşılmıştır. Türban olayında bundan sonraki polemikler zaten önemli değildir. Şu anki kanunlar ve mevzuat, türban olayına anayasal çerçeveden bakmamız gerektiğini gösteriyor. Bu şöyle bir şey; bir iktidarı seçiyorsunuz, bu iktidar, seçilirsem ben şunları yapacağım diyor. Eğer bu devletin düzenine, kanunlarına aykırılık varsa biz ona karşı çıkarız. Ama devletin laik, demokratik ve sosyal yapısı için de konuşabiliriz. Bu bizim de birinci dereceden görevimiz. Üniversiteler rahat fikir söyleyebilecek bir düzende olmalılar. Üniversiteler Türkiye’nin aleyhine değil, Türkiye’nin lehine konuşan müesseseler. Yani hocaları dinlemek gerekiyor. Yanlış da söyleyebilir hocalar, ama söylediklerinin çoğu doğrudur, yol göstericidir ve Türkiye’nin lehinedir. Bu nedenle teknik ve mesleki liselerin ayrı bir statüde olduklarını düşünüyoruz. Kendi alanlarında önlerinin açılmasını destekliyoruz. Çünkü liselere göre bunlara yapılan yatırım devlet bütçesinde çok önemli yer tutuyor. Rektör Baki Komsuoğlu, Yurt Haberleri Servisi Şefimiz Mehmet Faraç’a Umuttepe Kampusu’nu gezdirdi. Komsuoğlu sosyal tesislerde öğrencilerle bilardo oynadı. İletişim Fakültesi öğrencilerinin hazırladığı Gençaçı dergisi profesyonel dergilerle yarışacak nitelikte bir yayın. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle