21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 ŞUBAT 2006 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ücretsiz Hekimle Sağlık Sistemi Yürütülebilir mi? Türk Tabipleri Birliği’nin yayımladığı ‘‘Asgari Ücret Çizelgesi” kamu tarafından ücretlendirilmeyen, serbest tababet uygulamakta olan hekimler için düzenlenmiş hizmet tarifesidir. Açıkçası, bu iki çizelge tamamen ilgisiz iki ayrı amaca yönelik, farklı nitelikte çizelgelerdir. PENCERE Üslup Takıyyesi Başbakan Erdoğan’ın bir yurttaşla konuşması herkesin dilinde dolaşıyor, ‘muhavere’ dillere destan: RTE Terbiyesizlik yapma!.. Yurttaş Lütfen bana hakaret etmeyin!.. RTE Artistlik yapma, edepsizlik yapma!.. Yurttaş Artistlik yapmıyorum, ben sanatçı değilim.. RTE Sanatçısın, çok iyi sanatçısın.. Yurttaş Tarım Bakanımızın anayasayı ihlal ettiğini biliyor musunuz?.. RTE Ulan bana anayasayı öğretme, terbiyesizlik yapma, ulan terbiyesizlik yapma!.. Yurttaş Ulan mı?.. RTE Evet.. Yurttaş İki senedir anamız ağlıyor.. RTE Hadi ananı al git buradan.. ? RTE, Maliye Bakanı Unakıtan’ı sollayıp argo ve kaba konuşunca herkesin parmağı ağzında kaldı, gazetelerde çok yorum çıktı; bizim dilimizde bir de güzel uyarı var: ‘‘Üslubu beyan, Ayniyle insan.’’ Büyüklerimiz demişler ki konuşma biçimi insanın karakterini vurgular, kimliğini açıklar... Ve iş bu noktada çatallaşıyor.. RTE’nin kimliği hangisi?.. Başbakan çoğu kişiye nazik bir üslup kullanıyor; ‘önemli kişiler’e karşı kullandığı ‘lisan’, ‘müeddep’... Muaşerete riayet ediyor. Saygılı ve terbiyeli.. ? Ama, bakıyorsunuz ki yurttaşa karşı birdenbire değişiyor, karşımıza bambaşka bir üslup çıkıyor... Eğer ‘‘üslubu beyan ayniyle insan’’ ise karşımızdaki başka bir insan, başka bir karakter, başka bir kimlik, başka bir kişilik oluveriyor.. Peki, esrarı ne çatallaşmanın?.. RTE’nin iki kişiliği mi var?.. Biri edepli.. Öteki saldırgan.. Gereğinde Başbakan birini, gerektiğinde ikincisini kullanıyor.. Peki, takıyye mi yapıyor?.. Güçlüye karşı başka kimlik, güçsüze karşı başka kimlik... ? Üsluptaki kimlik çatallaşması devlet ve ülke sorunlarına bakarken de var mı?.. RTE laik mi?.. Dinci mi?.. Sırası gelince, kendini güçlü görünce, bu ülkenin Atatürk’ü, anayasayı, kadın haklarını, çağdaş hukuku savunan laik yurttaşlarına da dönerek diyecek mi: Lan!.. Artistlik yapmayın!.. Edepsizlik etmeyin!.. En sonunda da ekleyecek mi: Lan analarınızı toplayıp gidin buradan!.. Kendini güçlü hissetti mi zavallı yurttaşa yaptığı gibi yapar mı dersiniz?.. Maazallah!.. Aşk Diye Bir Şey! ‘‘Bir insanı sevmekle başlar her şey’’ (Sait Faik). Bir insanı sevmek!.. O, bir tek insan mıdır? Yoksa şairin düşlerindeki bir varlık mıdır? Yaşamın içindedir, yaşamın dışındadır. Kimi zaman öyledir, kimi zaman bir başkasıdır! Aşk dediğimiz nedir? Binlerce yıl geçti gitti.. çözüldü mü? Bir aldatma mıdır? Düşlerde yaşatılan bir hayal midir? Aşk nedir? Seviyorum, seviyorsun, seviyor! O bir cisim mi, o bir heykel mi, bir yücelik mi? Bir sıradan insan mı? Kendiliğinden başlar! Bir de bakarsın, kendiliğinden biter! Sonsuzluk diye bir şey, nerde var? Ebedi aşklar ancak düşlerdedir, destanlardadır, öykülerde, romanlarda, şiirlerdedir. Belki de şiir, bunun için yazıldı. Bir gün bir adam ya da bir kadın, içinde bir kıpırtı duydu, o güne dek tanımadığı... Bunu, bir başka insanın kendisine sunduğu, verdiği bir armağan saydı. Dizelere verdi bu iç coşkuyu. O an, gelip geçici bir andı oysa! Sonra, bir de baktı ki, bir aldanışmış... ‘‘Bir şey var aramızda’’ der şair. Bir şey, ne olduğunu anlayana kadar geçip giden bir şey mi o? Çoğumuz için öyledir, ama içimizden biri, o şey’i yaşar bütün ömrünce... Bir kişide, kimi zaman pek çok kişide!.. Nahit Ulvi, ‘‘Bir şey var aramızda / Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek / Fakat ne kadar saklasak nafile / Bir şey var aramızda’’ diye boşuna mı yazmış?.. O bir şeyi anıyoruz şimdi, bu 14 Şubat gününde!.. Bütün bir yaşam boyunca ancak bir kez yaşadığımız, bazen de bin kez yaşadığımızı sandığımız!.. ‘‘Ben seni seviyorsam, bundan sana ne’’ demiş Goethe. Kendimiz içindir aşk.. Kendi yarattığımız bir duygudur. Bir başkasının yansımasıdır, oysa kendi evrenimizde yaşattığımız, ta ilk uyanış çağımızdan başlayarak yarattığımız bir güzel duygu... Bir çağrıdır. Özdemir Asaf’ın yazdığı gibi, ‘‘Beni çağırmadınız, kalkıp ben kendim geldim / Uzaklardan size bir haber getirdim geldim’’ der bir ses. Duyan, anlayan, sezen, bilen, arayana da gelir, kendi gizli köşesinde dalıp gitmiş olana da!.. Aşk var mı şimdi? Genç kuşakların aşk diye bildiği, anladığı nedir? Derler ki, değişmez bir duyarlıktır, her bireyin bir gün yaşayacağı bir insan hali!.. Durup dururken olmaz, durup dururken yaşanmaz. İlle bir rastlantı gerekir. Bir sokakta, bir pencere önünde, bir dost evinde, şurda burda, en akla gelmez yerde, bir bakış, bir gülüş... Bir anda içinize düşen bir ateş!.. ‘‘Bir bahar akşamı rastladım size’’ demez miydi Selahattin Pınar. İşte öyle bir an, bitmeyecek sanılan bir zaman parçasının en küçüğü, en kırıntısı. ‘‘Ateş gibi bir nehr akıyordu / Ruhumla o ruhun arasından’’ der Ahmet Haşim... ‘‘İstanbul’un öyledir baharı / Bir aşk oluverdi aşinalık’’ der Yahya Kemal... Şairler hep yazacak! Sevenler aşkı hep arayacak, kimi bulacak, bulduğunu sanacak, kendini aldatacak. 14 Şubat bir gündür! Sevenlere bir gün yetmez ki!.. O tek günü aylarla, yıllarla uzatmak sizin elinizde! Bir eşsiz mutluluğu olabildiğince uzun süre yaşamak, yaşatmak!.. Prof.Dr. Süleyman KAYNAK Dokuz Eylül Üniversitesi ıp fakültelerinde aslında bir meblağdır. Bu zaman içinde sadesiyaset okutulmaz. Oku ce kamuda çalışan hekimlerin değil, ontulan konular genellikle ların halka hizmet vermeye çalıştıklahep insan vücudunun özel rı kurumların, hekim dışı çalışanlarılikleri, onun toplumsal, fi nın, suyunun, elektriğinin, ısınmasının, ziksel ve ruhsal sağlığıyla hastalıkla temizliğinin vb. altyapı yenilenmelerı ve bunların iyileştirilmesine yöne rinin çökertilmesi demektir. Bunun liktir. Ancak Osmanlı Devleti’ndeki si sonuçları, giderek bu kurumlardan hizyasi yenileşme çabalarında rol alan met alan halka da yansıyacak, kamupek çok aydının yetişme yeri, Harbi sal sağlık hizmeti aslında sağlık hizye ve daha sonra Mektebi Mülkiye ve meti olmaktan çıkacaktır. Bu uygulayanı sıra Tıbbiye idi. Mülkiye ve Har ma insanları, halkı sağlık hizmetini biye sıralarında, elbette okutulan pek ‘‘başka’’ kapılarda aramaya zorlamakçok konu ve ders ‘‘mülkün’’ korun tan başka bir işlem değildir. Bunun ması, savunulması ve yüceltilmesine acısını, elbette hekimler ve onların, yönelik bir eğitimi kapsamakta idi. imkânsızlıklar içinde hizmet vermeye Tıbbiyeliler ise aslında bu konuları çalıştıkları insanlarımız, yüz yüze kadoğrudan okumasalar bile, hep ülke larak çekeceklerdir. Bunu yıl boyu pek lerine ve insanlarına en çok sahip çık çok dramatik gazete haberiyle birlikmış, toplumlarına en çok hizmeti ver te izleyeceğiz. Sonra, bilindiği gibi Sağlık Bakanme gayreti içinde olmuş, bu bilinçle yelığı dramatik bir hata ile ‘‘bütçe uygutişmiş insanlardır. Siyasi iktidarlar, belki bu nedenle, lama talimatı’’ denilen gülünç ödenek hekimlere, diğer ülkelerdekinden da çizelgesi ile Türk Tabipleri Birliği’nin ha farklı bir misyon sahibi meslek gru yayımladığı ‘‘Asgari Ücret Çizelgesi’’ni bu gözü ile bakmışlardır ve bakmaya (AÜÇ) birbirine karıştırarak, yeni bir hekim karşıtı saldırıya hazırlık yaptıda devam etmektedirler. Şu andaki siyasi iktidar da nasıl ki ğının ipuçlarını basına vermiştir. ‘‘Bütçe Uygulama Talimatı’’ (BUT) Cumhuriyetin her kurumuna açık ya da gizli bir savaş yürütmekte ise Cum denilen ödenek çizelgesi, esasta mahuriyetin her zaman önemli bir temel aşlı hekimlerin görev yaptığı kamu taşı durumunda olmuş hekimlik mes kurumlarına, sadece kurumun altyapı leğine de esasta bir savaş açmış görün giderleri için ödenen, hekim hizmet gimektedir. Bu savaş, hekimleri ekono derini içermeyen bir meblağ çizelgemik olarak zayıflatmak ve böylece ül sidir. Bunun gerekçesi açıktır; zira, kenin nitelikli insan gücünün önemli kamu kurumlarında hekimin hizmetinin karşılığı ‘‘maaş” olarak yine kabir kesimini de saf dışı bırakmaktır. Bir bakıma, bu nitelikli ve stratejik mu tarafından ödenmektedir. Türk Tabipleri Birliği’nin yayımlainsan gücünü, olabildiğince hem kamudan koparmak hem de sağlık sek dığı ‘‘Asgari Ücret Çizelgesi” ise kamu töründeki ‘‘yeni patronlar’’ın emrine tarafından ücretlendirilmeyen, serbest tababet uygulamakta olan hekimler amade hale getirmektir. Önce 2006 bütçesine son anda ek için düzenlenmiş hizmet tarifesidir. lenen bir madde ile kamu hastanele Açıkçası, bu iki çizelge tamamen ilrinin yine kamu kaynaklarından ken gisiz iki ayrı amaca yönelik, farklı nidi çalışmasının karşılığı olan hakediş telikte çizelgelerdir. Ancak hükümet, önce kamu bünyeleri tek kalemde silinmiş, böylece kurumlar mali olarak çökertilmiştir. Za sinde olmayan serbest tababet yapten bu hakedişler ‘‘bütçe uygulama ta makta olan hekimlerin çalışmakta ollimatı’’ adı altında, verilen hizmete duğu özel kurumlar ile anlaşma yaparak, bu kurumların kamu hastalarına göre son derece gülünç rakamlarla yıl boyu biriktirilmiş 3.5 katrilyon gibi verdikleri hizmetlerini sadece BUT T üzerinden ödeyerek buralarda çalışan hekimlerin ‘‘tamamen ücretsiz’’ çalışmasını öngörmüştür. Bu ücret bir hasta muayenesi için şu anda 14 YTL ’dir. Bu 14 YTL ’ler bir araya getirilmekte, ortaya çıkan meblağ, ‘‘özel kurum’’un idaresine (patronuna) ödenmekte, o da uygun gördüğü bir maaşımsıyı, çalıştırdığı hekimlere yöneltmektedir. Yani aslında, devlet ‘‘özel kurum’’ bünyesinde çalışan ve devletin hastasına hizmet vermekte olan hekime ücret ödememekte, ‘‘özel kurum’’ yöneticisine, ‘‘Sana kurumunun altyapısı için verdiğim para ile orada hizmet üreten hekimi de idare ediver’’ demektedir. Böylece bu hekim kesimi fiili olarak zaten Türk Tabipleri Birliği’nin öngördüğü hekim hizmetine karşılık olan çizelgenin (AÜÇ) dışına çıkarılmıştı. Şimdi de Sağlık Bakanlığı, AÜÇ’yi düzenleme yetkisini, TTB yasasında yapılacak bir değişiklikle kendi yetkileri içine almayı planlamakta, bunun da ötesinde AÜÇ’yi BUT’un uygun gördüğü düzeye çekeceğini beyan etmektedir. Bu çok basit bir işlem gibi görünmektedir, ama esasta şu anlama gelmektedir: ‘‘Ben devlet olarak, özel tababet yapmakta olan hekimin verdiği hizmetin karşılığını sıfır olarak hesap ediyorum, hekime (ya da çalıştığı özel kuruma) sadece, hizmetin diğer maddi gerekleri için hesap ettiğim (gülünç) meblağı ödemeyi planlıyorum.’’ Sonuç olarak, tüm bu adımlar ardı sıra atılarak görüldüğü gibi ‘‘hekimlik” mesleği ve hizmeti, hükümet gözünde karşılıksız bir emek olarak değerlendirilmektedir. Bu, mevcut hükümetin, idari bir gafleti ve beceriksizliği olan ‘‘mecburi hizmet’’ vb. gibi, hekimlik mesleğine reva gördüğü, ama ondan çok daha vahim ve sinsi bir saldırıdır. Ancak Türk hekimleri, bilimsel olarak nasıl ki tüm dünya hekimleri ile yarışmakta ve ülkemizin adını her geçen gün bu alanda yüceltmekte ise bu ülkenin insanına canla başla, bu hükümete rağmen hizmet vermeye devam edecek, ama bir yandan da Cumhuriyet döneminin asli misyonu ile bu ülkenin her türlü temel kurumunu hedef alanlarla mücadeleye de devam edecektir. Tıpkı, Çanakkale topraklarına karışmış yüzlerce askeri tıbbiyeli genç dedeleri ve meslektaşları gibi... CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle