25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 ŞUBAT 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Tarak Erol Uyar: “Sen vatandaşına ‘ananı al da git buradan’ dersen, vatandaş da sana “topla tasını tarağını’ diyecektir!” Ya ğ m u r E k i m Bugün Sevgililer Günü’ymüş... “İktidar, hepsini toplayıp gözaltına alsın!” ARTİSTİK yapma lan. Ulan bana bak; şimdi ben senin.. Hadi ananı al git buradan...Terbiyesiz herif. Sen kim, bana racon kesmek kim ulan. Alırım ayağımın altına ulan. Tabii efendim; emriniz olur. Başım üstüne efendim. Yüzde kaç verelim efendim. Çoğunluk hisseleri mi. Siz nasıl uygun görürseniz. Arz ederim efendim. Ulan şimdi burada beni nokta noktalı konuşturmayın. Üç nokta kodum mu oturturum adamı. Anlarsınız ya; anlamasanız da korum, anlasanız da korum. Ne demek efendim. Siz istedikten sonra. Bizim görevimiz bu; siz ne istiyorsanız söyleyin biz hemen yerine getirelim. İsterseniz kalanını paket yapalım, kalanını eve götürürsünüz. Baş üstüne efendim. Yuh be. Ulan ben de seni adam sanmıştım. Yıkıl GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Şükür karşımdan. Götürün bunu. Bir daha karşıma çıkarsan tepelerim ulan seni. Evet efendim. Aynen söylediğiniz gibi yapıyorum; gırtlağına basılmış durumda efendim. Arzu ediyorsanız daha da basabilirim, kasabilirim, sıkabilirim, yapabilirim efendim. Bilirsiniz, siz ne isterseniz ben aynen onu yaparım efendim. Heyt, var mı lan bana yan bakan. Anamı satan ben, babamı asan ben. Heyt ulan heyt. Buyurun efendim. Sizi can kulağı ile dinliyorum efendim. Satmamı mı istiyorsunuz. Satarım efendim; siz isteyin anamı bile satarım efendim. Bugüne kadar sattıklarım, bundan sonra satacaklarımın teminatıdır. Emin olun efendim, hiç telaş buyurmayın efendim. Bir dediğinizi asla iki Atatürk: “Köylü milletin efendisidir!” Erdoğan: “Başbakan köylüye efelenir!” Demagog Kemal Tek: “Şevket Süreyya Aydemir, 1974’te Cumhuriyet’te yazmış; ‘Demagog, eğitimden yoksun ülkelerde, hiçbir vicdan sorumluluğu duymadan, halk önünde esen rüzgâra göre konuşan, kendince geçer akçe saydığı ucuz sloganlarla, halk önünde perendebazlık yapan adamdır’ demiş. Günümüz demagogları artık millete hakaret de ediyorlar.” etmem efendim. Efendi, efendi. Kendine gel efendi. Sen kendini ne sanıyorsun efendi. Bu senin işin değil efendi. Ben var ya ben; işimize karışanın alnını karışlarım be. Aman efendim ne demek. İnanın bütün suç bende. Bugüne kadar düşünememişim. Hatırlattığınız iyi oldu; hemen şimdi başlatıyorum efendim. Kim attı ulan bu yumurtayı! Bakın bakalım, pastörize mi? Evet efendim. Burada da yağmur yağıyor. Sepet efendim. Benim de yüzüm ıslandı efendim. Bizde âdettir efendim; yüzümüz ıslandıkça “Yarabbi şükür” deriz efendim. Siz da bizim gibi yapın efendim. Yarabbi şükür efendim. Bosna’da Evrim Teorisi’yle ‘Artistlik Yapıyorum’! Geçen haftayı Bosna Hersek’te geçirdim. Saraybosna Kış Festivali çerçevesinde, aralarında bulunduğum ‘‘9 Dragon Heads’’ uluslararası sanatçı grubuyla beraber Türk Kültür Merkezi’nde bir sergi açtık. Bosna Hersek, yaşadığı korkunç insanlık dramının ardından yaralarını sararak karanlığı kararlı bir şekilde arkasında bırakmış. Savaş esnasında bile sanatla ilişkisini aksatmayan bu halk, iki ay süren festival boyunca sergilere, sinemaya, konserlere, uluslararası ciddi bir katılımla doyuyor. Cumhurbaşkanı, sanatçıları makamına davet edip en büyük dostluğu gösteriyor. Organizatör, devlet ve sanat adamı İbrahim Spahic her zamanki beyefendiliği ile her bir etkinliğin üstüne titriyor. Mali imkânların yokluğuna rağmen bu halk, tüm sıcaklığıyla dünya ile buluşuyor. Sergiye katıldığım işler, geçen yıl Kore’de, ıssız bir gölün yanında yaptığım performanstan çekilen resimler. ‘‘Sonsuz Evrim’’ isimli bir işte, su, kara, hava üçgeni arasında, tuz, yumurta, balık ve kemikler eşliğinde ‘‘Evrim’’ geçişini sembolize ederek çıplak olarak yerde sürünüyorum. Sergi de bu ‘‘artistliğimin’’ fotoğraflarından oluşuyor: ‘‘Evrim, Artık Sıcak Politika’’ başlığıyla. Acaba bu sanatın da ‘‘içine’’ tükürürler mi bilemem, çünkü o bile özel bir ilgi ister! Ama şu anda zaten yetkililer en ciddi işlerle muhatap, bunlara sıra gelmez. Hükümetimizin ‘‘Milli Eğitim Bakanlığı’’, Evrim Teorisi’nden söz eden öğretmenleri cezalandırmakla meşgul. Onu yapmadıklarında da ‘‘anasını satayım’’, ‘‘artistlik yapanları’’, korumaların koruması altında, ‘‘Lan ananı al git şuradan’’ diyerek korkutmakla meşguller! Aydınsiyasi tepkilerini hiçe saydıklarını biliyoruz. Şimdi de lafını esirgemeyen vatandaşların tepkileriyle uğraşacaklar. Çaresizlik içindeler. ‘‘Kendime sabık Başbakan dedirtmem’’ diyen birinin inadını hatırlıyorum da... Tabii hükümet, herkesin, çizdikleri ortaçağ tablosuna, kendilerini kutsayan tarikatlar kadar yakın olmalarını bekliyor. Kolay değil! Ülkeyi kuşatmalarına rağmen henüz ‘‘Barış Köprüleri’’ (!) adı altında lanse edilen Fethullah Gülen okullarının dallanıp budaklanıp bürokrasinin, polisin, İçişleri’nin, Milli Eğitim’in, Dışişleri’nin tamamını dolduran o ‘‘inançlı ve sadık’’ (!), hedefe kilitli kadroları oluşturmaları daha biraz zaman alacak. Tabii yol kazaları da oluyor. Özbekistan’dan sonra Rusya ve Bulgaristan da bu okullar hakkında ciddi tepki göstermeye başladı. Herkesin onlara Özal ve Erdoğan kadar şirin gözlerle bakmayacağı ortada. ‘‘Barış Köprüleri’’ kitabı birkaç ay önce, büyük reklam tantanası eşliğinde piyasaya sunuldu. Kitabın editörlerinden biri Atatürkçü (!) bir profesör köşe yazarı. Geçen hafta sonu İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay her yerde konuşma yaparken bize sorulan soruları tekrar gündeme taşıdılar. Ecevit gibi, Atatürk’ün koltuğunda oturmuş bir insan, nasıl o ‘‘Gülen kasetlerini’’ ve içerdikleri inanılmaz komployu görmezden gelip bu operasyonu onaylayan bir tavra girer? Profesöryazar arkadaşımız, hadi diyelim ki 15 yıl önce bu konuları bilemediği için hatalı bir ‘‘el tutuşu’’ yapmıştı... Hâlâ büyük kuşatmayı çözemediği için mi bu tarikata o kadar yakın durmayı seçti? Ya da başka bir Darwinizm düşmanı tarikatı aklamak için adını sanını kullandı? Bir Atatürkçü aynı anda tarikatçı olabilir mi? Bu tavrı, bir demokratik hoşgörüyle geçiştirmek ne kadar gerçekçi? Gülen kasetlerinin bu toplumda yarattığı infiali, o okullardan kaçan gençlerin medyaya yaptıkları açıklamaları ne çabuk unuttular? O kitapta başka imzalar var; Kılıçbay, Mehmet Altan, Gülay Göktürk, Ali Bulaç gibi... Onlar zaten işin rengini ortaya koyuyor. Peki ya siz? ‘‘O kafa’’ elinden gelen her yöntemle, şaibeli parasal gücüyle yayıldıkça yayılıyor. Sınırları zorlayarak, içimize sızarak. Bizler ise savunmadayken bile edebimizle durmak istediğimizden, çoğu şeyi içimize atıyoruz. Dayatılan ‘‘imaj tezgâhı’’nı bu kadarcık açığa çıkarırken de acaba yine ‘‘artistlik mi yapıyorum’’? Ya da bu işler ‘‘normal’’ de ben mi anormalim? Çözemiyorum, yardımınıza ihtiyacım var... Email: bedbay@tnn.net Web: www.bedribaykam.com Email: info@yurtseverhareket.org Web: www.yurtseverhareket.org SESSİZ SEDASIZ (!) Türbanı ‘kippa’ ile savunan profesör! SOLDAN kaçıp sağa yamanan profesörlerden biri, hafta sonunda şeriatçı televizyonlardan birinin sohbet programına katılmış, Danıştay’ın son kararına karşı ifade özgürlüğünü anlatıp türbanı savunuyor. Soldan kaçma sağa yamanma profesör, türbanı savunmak için Musevi erkeklerin küçük takkesi “kippa”yı örnek gösteriyor ve “çağdaş” Avrupa’da Yahudilerin kapalı alanlara inançları gereği başlarında kippa ile girdiklerini anlatıp; kimsenin buna karışmadığını söylüyor. Sanki Türkiye’den kimse Avrupa’ya gitmemiş, Avrupa kentlerini görmemiş Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Koku Suat Özbilgi: “Annem küfürlü konuşmamamız için, ‘öyle konuşursanız ağzınız kokar’ derdi. Eğer doğruysa Emine Hanım’ın vay haline!” gibi; Avrupa’da Musevilerin sinemaya, tiyatroya, konsere, müzeye, okula, mahkemeye, karakola, alışveriş merkezine başlarında takke ile girip çıktığından söz ediyor. Türkiye’deki İslam şeriatçıları gibi Avrupa’da da tabii ki Musevi şeriatçıları vardır ama çağdaş Avrupalı kimliğini taşıyan Museviler, kapalı alanlara şapkadan takkeye bilumum “serpuş” ile girilmesinin görgüsüzlük olduğunu bilecek kadar uygar insanlardır. Birilerinin, bizim soldan dönme, sağa yamanma “ulema”ya biraz görgü kurallarını öğretmesi gerekiyor. Yoksa bu yolda da “Niyazi” olacaklar! Aşkın gözü lazerle açıldı, artık kör değil! Yine İstanbul!.. İstanbul ‘‘Kültür Başkenti’’ Olacak(mı? gerçekten)mış! DENİZ BANOĞLU Ciddi, hatta yaşamsal konularda gündemin sık ve hızla değiştiği Türkiye’de, önceliği ‘‘İstanbul’un kültür başkenti olup olmamasına’’ vermek belki doğru değil... Ama gelgelelim, kuşe kâğıda basılı cicilibicili turizm, kültür ve benzeri dergilerde yayımlanan konuya ilişkin okuduğumuz yazılar ister istemez bizi bu noktaya yönlendiriyor. Ve bakıyoruz ki ilgili, yetkili ağızlardan aktarılanlarla, yapılacağı varsayılanlar, gerçekleştirilmesi düşünülenlerle ya da söz verilenlerle uygulamaya konulanlar kesinlikle birbirini tutmadığı gibi, aslında söylenenlerin içinde elle tutulur somut bir tasarım, plan da yok. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde, Başkan Danışmanı ve Turizm Geliştirme Platformu Başkanı Tülin Ersöz’le birlikte 70 kişilik bir heyet buna çalışıyormuş.. TUROB’un Hotel dergisinde kendisiyle yapılan bir söyleşiden öğrendiğimize göre... Yani ‘‘İstanbul’u kültür başkenti yapmayı hedefliyorlarmış.’’ Sayıları giderek azalmakta olan bilmem kaç bin İstanbulludan biri olarak, kentimin geleceğe dönük hele bir kültür başkenti yapma projesine ilgi duymamak, sevinmemek, umutlanmamak kuşkusuz mümkün değil... Bu güzelim kentte yaşayan herkesin yürekten isteği, istediğidir böyle bir hedef... İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iyi niyetli yaklaşımından, çabalarından da kuşkumuz olmamalı.. diyoruz ama... Bunun bir aması var. Çünkü bugüne kadar her gelen yeni bir siyasi yetkili, her belediye başkanı, her turizm, hatta kültür bakanı hep ve durmadan aynı öyküyü tekrarlamış, ama İstanbul bugüne kadar ne bir kültür metropolü.. ne de dünya turizminin çekim merkezi olabilmiştir... Bunun pek çok nedenleri vardır. Ve şayet iyi niyetle, mutlaka da büyük harcamalar ve emekle bu projeyi gerçekleştirmeye çalışan İstanbul Belediye Başkanlığı, ekibiyle birlikte bu nedenleri görmezlikten gelir, göz ardı eder, konunun temeline inemezse, yarım asırlık rüya yine gerçekleşemeyecektir... Ve sonuçta, Hotel dergisinde okuduğumuz gibi, her şey ‘‘cak’larla cek’lerle’’ kalacak, yuvarlak sözlerin içinde kaybolup gidecektir. Çünkü... Bir kentin bir ‘‘Turizm ve Kültür Metropolü’’ olabilmesi için 1 Önce kent altyapısının kusursuz tamamlanmış olması gerekir (ki Sayın Ersöz kendi de bunun eksikliğini itiraf etmektedir). 2 Böyle bir proje tek başına İstanbul Belediyesi’nin altından kalkacağı bir sorun değildir; hükümetin belirlenmiş, her yeni gelen bakana göre keyfî değiştirilmeyen, çağdaş içerikli bir kültür ve turizm politikasının olması gerekir (ki ufukta böyle bir politikanın izleri dahi yoktur). 3 İstanbul’u bir kültür kenti yapmak için, kenti sadece tarihi yarımada ya da belirli semtleri ile değil, bir bütün olarak ele almak gerekir ki, böyle olduğunda da kentin tüm yoksulluğu, geri kalmışlığı, gelir eşitsizliği, ilkel yaşam koşulları ortaya çıkmaktadır (tarihi yarımada içinde Fatih ve Çarşamba’nın görünümü ilgililerin bilgisine sunulur). 4 Kültür sadece görsel öğelerin düzenlenmesiyle sağlanamaz, içerikli öğelerin zenginliğiyle, çağdaş uygulamalarıyla, dünyaya açık evrenselliğiyle; parasal kaynakların insana, sanatçıya, sanat yapıtlarına, kurumlarına yatırımıyla sağlanır (ki bunun eksikliği korkunç boyutlardadır). 5 Kültürü, kentin içinde yaşayan bireylerle birlikte düşünmek gerekir. Her birey bu kültürden payını alabilmeli, her bireyin kent kültürüne bir çeşit katkısı olmalıdır; birey attığı her adımda en azından belirli yerlerde kültürü, sanatı soluklamalıdır, kültür bilinci yerleşmelidir (ki görünen, büyük kent insanının kenti salt bir tüketim gayya kuyusu olarak görüp yağmalamakla uğraş verdiğidir). 6 Kültür ve turizm, çağdaş insanın gereksinimlerine karşılık verecek estetiğe ulaşmalıdır. Konservatuvarları, kültür merkezleri, kongre merkezleri, merkez donanımlı çağdaş kütüphaneleri, üniversiteleri, bilinçli, eğitimli ekipleri, personeli ile kentli kültürü yerleşmelidir; yerleştirilmeli, çalışmalar bunlara yoğunlaştırılmalıdır (yalnız İstanbul’un değil, Türkiye’nin en büyük eksikliği). 7Kültür, yeniliklerin yaratılmasının yanı sıra eskiyi koruma bilincini de taşımalıdır. Bizde süregelen alışkanlık ise eskiyi yok edip yerine, kötü yenisini koymak olmaktadır. Maddeleri bir broşür kalınlığında çoğaltmak mümkün... Ama şu kadarını söylemek sanırım yeterli olur. ‘‘Kültür kentleri ile ilgili projeler ne durumda’’ sorusuna Sayın Ersöz’ün verdiği yanıt şöyle: ‘‘Mart ayında 2010 Avrupa Kültür Başkenti kararı çıkacak. Bunun için çok detaylı çalışıyoruz. Yetmiş kişilik bir grup ve hızla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.’’ Ama bu detaylı çalışmalar nedir bilmiyoruz (zaten söyleşinin geri kalan kısmında da elle tutulur bir uygulama göremedik)... Oysa bütüne varmak için detayları bilmek, tam da işte yukarıda saydığımız detayları gerçekleştirmek önemli... Yoksa tepeden inme uygulamalar, dışarıda gördüğünüzde süslü püslü, şık giyimli, ama evi bakımsız, ihmal edilmiş bir kadından farksız olur. Makyajı yerinde, ama içeriği kof... Biz yurttaşlar ve kent bilinci taşıyanlar ise içeriği dolu uygulamaları bekliyoruz... Bir kenti, hele İstanbul’u bir kültür kenti yapmak öyle kolay iş olmasa gerek!.. denizban?superonlne. com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Şubat www.mumtazarikan.com BAKIRKÖY 4. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Esas No: 2005/1369 / Karar No: 2006/48 İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, Yeşilbağ Mahallesi, Cilt No: 67, Hane No: 412’de nüfusa kayıtlı Ahmet kızı Hüsniye’den 1340 doğumlu Pakize Çinci’ye aynı hanede nüfusa kayıtlı Mahmut oğlu Pakize’den 10.3.1948 d.lu oğlu Ruhi Çinci vasi olarak tayin edilmiştir. İlan olunur. 02.02.2006 Basın: 5151 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Büyükbaş 1 hayvanlarda görülen bulaşı 2 cı ve öldürücü 3 bir hastalık. 2/ Bir ay adı... 4 Üzeri toprakla 5 ya da otla örtül 6 müş saman yığını. 3/ Ege 7 Bölgesi’ne öz 8 gü bir türkü ve 9 halk oyunu... Evcil olmayan hayvan1 2 3 4 5 6 7 8 9 ları vurma ya da yaka 1 C A U D İ L L O O lama işi. 4/ Kadın ha 2 A Y N A Z İ K A pishanesi. 5/ Büyük 3 S E İ MA R E T lük, ululuk... Anka 4 A T AMA N Y A ra’nın Kızılcahamam 5 N L İ R E T L ilçesinde bir kaplıca. 6/ 6 O D A İ M E C E ‘‘Çok sarhoş’’ anlaU T mında argo söczük... 7 V A K E T A S A H Avrupa Birliği’nin kısa 8 A Ğ I T İ R İ S Ç A L yazalışı... Bir cetvel tü 9 rü. 7/ Rütbesiz asker... Arka, sırt. 8/ Bataklıklarda yaşayan iri bir kuş. 9/ Eskiden Selanik’te dokunan mavi renkli bir tür çuhaya ve bu çuhadan yapılan yağmurluğa verilen ad... ‘‘Bir garip ölmüş diyeler / günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Şöyle garip bencileyin’’ (Yunus Emre). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Berberlikte, saçın kıvrımlarını gidermeyi amaçlayan işlem. 2/ Tecrübeli, usta... Gücüne güvenerek başkalarının hakkını alan. 3/ Kişisel duyguların esin yoluyla coşkulu ve etkili anlatımı... Güzel sanat. 4/ Din adamlarının simgesi sayılan başlık... Bir göz rengi. 5/ Muğla’nın bir ilçesi. 6/ Bilgin... Babanın kız kardeşi. 7/ Japon lirik dramı... Notada durak işareti... Sodyum elementinin simgesi. 8/ Düşmanlık... Çıplak vücut resmi. 9/ Herhangi bir nedenle armağan kabul edenin, vermek zorunda olduğu karşılık. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle