17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 ARALIK 2006 CUMARTESİ 4 Genç bir okurumdan aldığım mektup, beni hem düşündürdü hem de sarstı. Genç arkadaş, Alper Ersaydı, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bölümü mezunu, şu anda da Gazi Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi yüksek lisans öğrencisi. Kendisi, Bilgi Üniversitesi’nde, bu ayın 15’inde yitirdiğimiz ünlü tarihçi Stanford Jay Shaw’un öğrencisi olmuş. Öğretmeni ona, yalnızca tarihi öğretmekle kalmamış, sevdirmiş de olmalı ki, şimdi tarih alanında çalışıyor. Gerçi gazete haberlerinde yer aldı. Ama dilerseniz çok kısaca Stanford Shaw’un yaşamöyküsüne göz atalım. Shaw, Stanford Üniversitesi’ni bitirdikten sonra, doktora çalışmalarını Princeton’da tamamlamış, 1958 – 68 yılları arasında ünlü Harvard’da, ardından da 1968 – 99 yılları arasında California Üniversitesi’nde ders vermiş, emekli olduktan sonra da Türkiye’ye gelerek çalışmalarına Bilkent Üniversitesi’nde devam etmiş. Alper Ersaydı örneğinde de gördüğümüz gibi, birçok iyi öğrenci yetiştirmiş, şimdi teker teker saymayacağım birçok ödül almış, unvanla taltif edilmiş. Stanford Shaw, “Ermeni soykırımı!” konusunda da çalışmalar yapmış bir kişi. Bu çalışmaları başına dert açmış. Nitekim ölümünden sonra, özellikle Ermeni Diasporası’nın internet sitelerinde hakkında yakışık almaz, kin dolu, çirkin yayınlar yapıldı, kendi ülkesindeki ciddi gazeteler bile yapılan propagandanın, baskıların etkisiyle ölümüne fazla yer vermediler. ??? Stanford Shaw’a Ermeni Diasporası’nın fanatik kanadının böylesine saldırmasının nedeni, onu “Ermeni düşmanı” olarak kabul etmeleridir. Oysa bilim adamının düşmanlık gibi bir duygusu olamaz. Tarihçi dostluk ve düşmanlık gibi dürtülerden yola çıkmaz, o gerçeği arar, belgeleri inceler. Nitekim Stanford Shaw’un cenaze töreni sırasında, değerli tarihçimiz İlber Ortaylı da, taa 1950’lerde Osmanlı arşivlerine girmiş olan Shaw için Ermeni dostu veya düşmanı denemeyeceğini, arşivlerde gördüklerini yazdığını söylemiştir. Dogmaya bel bağlayanlar, art niyetle, önyargıları yerleştirmeye çalışanlar, belgeleri yansıtan bilim adamlarını sevmezler. Nitekim Ermeniler de demeyeceğim, çünkü böyle bir genelleme, çirkin ve ırkçıdır, ama fa HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ‘Neler Oluyor Bize?’ natik diaspora üyeleri de Shaw’dan nefret ettiler, 1997 yılında onun evini bombaladılar. Doğrusunu isterseniz, bu yöntemi çok etkili kullanmaktaydılar ve dünyanın birçok yerindeki araştırmacıyı bu yolla susturmayı başarmışlardı. Ama gerçek bir bilim adamı olan Shaw, bunlara da pabuç bırakmadı. Olaydan sonra yirmi yıl daha, nice tehdit ve baskı altında ABD’de yaşamayı ve çalışmayı sürdürdü. Bu konuda Türkiye’ye büyük hizmetleri olan Sayın Şükrü Elekdağ, bir konuşmamızda, bir zamanlar Ermeni soykırımı konusunda, bizim tezlerimizi güçlendiren çalışmalar yapmış olan yabancı bilim adamlarının nasıl yıldırıldıklarını ve bir kenara çekildiklerini üzülerek anlatmış ve olayın peşini bırakmamızdan yakınmıştı. ??? Alper Ersaydı, bilim adamı namusuna sahip olan ve bunu ömrü boyunca savunan hocasının ölümünün Türkiye’de gerekli yankıyı yapmamasından yakınıyor iletisinde. Gerçi, Shaw’un ölümü hiç yankı yapmadı, ölümünün haberleri, onunla ilgili yazılar medyada yer almadı değil ama Ersaydı yine de haklıdır. Gerçekleri açıklarken dolayısıyla Türkiye’ye böylesine hizmeti olmuş, bunca önemli bir kişi daha fazla anılmalı, hakkında daha fazla inceleme ve yazı yayımlanmalıydı. Ersaydı, aynı zamanda yitirdiğimiz Ahmet Ertegün’e gösterilen ilgi ile Shaw’a gösterilen ilgiyi kıyaslarken haklıdır. Sanıyorum, olay daha eskiden olmuş olsaydı, ilgi bugünküyle kıyaslanmayacak düzeye çıkardı. Son zamanlarda bir şeyler oluyor bizlere... Ne ulusal davalarımıza, ne tarihimize yeterince sahip çıkıyoruz. Bir pop kültür, bir kulaktan dolmalıktır gidiyor... Bu kadar acele edilmemesi gerektiğini, bir bilim adamı için tepkinin yalnızca güncel olamayacağını, daha bu konuda yazılar, incelemeler çıkacağını söyleyebilirsiniz ve haklı da olursunuz. Ama Standford Shaw örneğinde, ona gösterdiğimiz ilgi yetersizliğinin, kendi özümüze olan ilgimizi yitirdiğimizi simgelediğini söyleyeceğim. Kimse üstüne alınmasın ya da daha doğrusu herkes üstüne alınsın. Nitekim, ben de bu yazıyı bu kadar geç, ancak Alper Ersaydı’nın uyarısı üzerine yazdığımız için düpedüz utanıyorum. Adana’daki Anadolu Lisesi’nde din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde tehlikeli uygulama Tehditle kuran okuttular VURAL KÖSE ADANA Adana Seyhan Rotary Anadolu Lisesi din dersi öğretmeninin, “sevap” amaçlı hatim indirmek için Şeker Bayramı öncesinde herkese birer cüz şeklinde verdiği ödevi öğrenciler yapmayınca tehdit ettiği öne sürüldü. Öğretmenin “Bunu sevap için yapacaktım ama bu saatten sonra erkekseniz çalışmayın” dediği iddia edildi. ÖSS’ye hazırlanan son sınıf öğrencileri, notlarının kasıtlı olarak düşürüleceği korkusu yaşarken aynı tarihlerde “İnsan ve kaderi” ve “İslamda ibadetin faydaları” ünitelerini işlemesi gereken din der ? ÖSS’ye hazırlanan son sınıf öğrencileri, notlarının kasıtlı olarak düşürüleceği korkusu yaşarken aynı tarihlerde “İnsan ve kaderi” ve “İslamda ibadetin faydaları” ünitelerini işlemesi gereken din dersi öğretmeni Bilgehan Çetinkaya, müfredat dışı hatim indirmeyle ilgili iddialar hakkında bir açıklama yapmadı si öğretmeni Bilgehan Çetinkaya müfredat dışı hatim indirmeyle ilgili iddialar hakkında bir açıklama yapmadı. Okul müdürü Oktay Girgin ise, “Kendisi Cumhuriyet âşığı, pırıl pırıl bir öğretmendir. Hiçbir zaman laiklik düşüncesine aykırı bir iş yapacağına inanmam. Ama son hükümet uygulamalarının etkisinde kalarak yön değiştirdiyse onu bilmiyorum” dedi. Şeker Bayramı tatilinden önceki son derste “sevap” için hatim indireceklerini söyleyerek 11. sınıf öğrencilerine ödev olarak birer cüz veren ve çalışmalarını isteyen Çetinkaya, bayram sonrasındaki ilk dersinde kimin ödevine çalıştığını sordu. Çalışan 4 öğrencinin isimlerini alan Çetinkaya, diğerlerini “Bunu sevap olarak yapacaktık ama bu saatten sonra erkekseniz okumayın” diye tehdit etti. Sonraki hafta 29 kişilik sınıfta verilen ödeve çalışan yaklaşık 20 öğrencinin de adını alan Çetinkaya bu kez de, “Siz okumaya devam edin. Karşılığını göreceksiniz” derken, sonraki derslerde geri adım atarak, “İsteyenler okusun” dediği öğrenildi. Çetinkaya müfredat dışı hatim indirmeyle ilgili iddialar hakkında bir açıklama yapmazken, müdür Girgin ise, dönem ödevi dağılımında böyle bir ödevin veril mediğini ifade etti. Çetinkaya’nın iddiaları yalanladığını ve böyle bir olayın gerçekleşmediğini söylediğini anlattı. Girgin, “Bilgehan Hoca’yı çağırdım görüştüm. ‘Cumhuriyet gazetesini ara bilgilendir’ dedim. Çünkü bu öğretmenimiz kaytan kırmadıysa, bir yan dönme hasıl değilse Cumhuriyetçi, laik bir din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni. Kuranıkerim öğretmeni değil. Bizde Kuran dersleri yok ki... Yani öyle bir şey olmaz. Hatim indireceklerse, gitsin, cenazede, merasimde, bayramda, düğünde yapsınlar. Böyle bir olaya ben kendim müsaade etmem” diye konuştu. asirmen?cumhuriyet.com.tr Saddam’ın asılmasını istemiyorum. Saddam’a ilişkin gelen her haber yüreğimdeki duygu tellerini yerinden oynatıyor. Onu sevmezdim, bir diktatör olarak yaptıklarını hiçbir zaman onaylamam mümkün değildi. İktidardayken kendine güvenli küstah ve acımasız halinden nefret ederdim. ABD işgali başladığı günden beri Saddam’a ilişkin duygularım kökten değişime uğradı. Oğullarının öldürülmesinden derin üzüntü duydum. Onun bir mağaranın kovuğunda saçı başı birbirine karışmış haliyle yakalanması, içimde acıma duygusunun ötesinde bir öfkeye neden oldu. ABD’nin işgalci zorbalığı, Saddam’ı ezip geçmişti. Bir üstün süper güç, bir küçük diktatörü kısa sürede alaşağı etmiş, tacını tahtını parçalayıp bir kenara fırlatıp atmıştı. Böyle bir çatışmada ben taraf mıyım, diyerek uzun uzun Saddam’ı Asmak... düşündüm. Irak’ın işgaliyle birlikte tamamen taraf olmuştum. İşgalcilerin yenilmesini canı gönülden istiyordum. Direnişçilerin acımasız eylemlerini onaylamıyorum. Direnişin giderek daha muhafazakâr bir ideolojinin egemenliğini artırdığını görüyor ve bunun bölgede yaratacağı tahribattan korkuyorum. Fakat bütün bunların sorumlusu kimdir diye sorarsanız, tereddütsüz başta ABD olmak üzere ona destek veren Batılı güçler diyebilirim. Saddam’ın yöredeki birçok diktatör gibi bu toprakların ürünü olduğunu düşünüyorum. Bu topraklar ne yazık ki henüz demokrasi üretecek olgunluğa ulaşamadı. Birinci Dünya Savaşı sonrası çizilen yapay sınırlar, sömürgeciliğin bölgedeki tahribatı, emperyalist hegemonyacıların yerel despotları desteklemesi Saddam’ların yaratılmasına zemin hazırladı. ABD’li yeni muhafazakârların bölgeye demokrasi getiriyoruz iddiasının palavra olduğunu bizler biliyorduk, şimdi ABD halkı da görüyor ve anlıyor. ??? İşgalci Bush ve adamlarının maskesini Irak’ın direnişçileri indirdiler. Diktatör Saddam bir yumrukta devrildi ama Irak halkı yenilgiye uğratılamadı. Direnişçiler, Bush ve adamlarına dünyayı dar ettiler. ABD, Vietnam’da yaşadıklarını uzunca bir aradan sonra yeniden yaşıyor. Tabii ki asıl acıyı işgal altındaki ülkenin halkı çekiyor, Iraklılar çekiyor. Saddam’ın yargılanması işte böyle bir ortamda gerçekleşti. Saddam’ı mahkemelerde izlerken, elimde olmadan gönlümün onun yanında durduğunu hissettim. Bir diktatöre sempati duyulur mu? Artık o bir diktatör değildi ki! Tacını tahtını yitirmiş, elleri kolları bağlanmıştı. İşgalciler bu arada işgal ettikleri ülkeden yargıçlar bulmuş ve Saddam’ı yargılama görevini onlara vermişlerdi. Tiyatro gibiydi. Yasalar, savcılar, yargıçlar ve de ABD gücüyle devrilmiş bir diktatör karşı karşıyaydılar. Ortada adaletsiz ve eşitsiz bir durum olduğu gibi, sahte bir durum da söz konusuydu. Çünkü o yargıçların, savcıların ve yasaların arkasında, önünde işgalci ABD güçleri duruyordu. Haksız ve zalim olan onlardı. ??? Saddam zulmediciydi, binlerce insanı siyasi iktidar amaçları uğruna öldürmüş, toplu katliamlar yapmıştı. O adil ve eşit bir mahkemede yargılanıp mahkum edilebilirdi. Tabii böyle bir şey hiçbir zaman da gerçekleşmeyebilirdi. Pinochet’den kimse hesap sorabildi mi? O binlerce muhalif Şililiyi katletmemiş miydi? Irak’ta diktatörü yargılayıp devirdiğini söyleyen ABD, Şili’de diktatörü işbaşına getirip demokrasiyi yıkmamış mıydı? ??? Saddam adil bir mahkemede yargılanmış olsaydı da idam edilmesine karşı çıkardım. Çünkü idam cezasına bir cezalandırma biçimi olarak karşıyım. Onun dışında cezasını çekmesini isterdim. Suçlarının hesabını vermesinden mutlu olurdum. Saddam’ın işgal edilmiş bir ülkenin son devlet başkanı olarak, işgalci güçler tarafından idam edilmesini istemiyorum. Siyasi tepkilerim bir yana insani olarak da gönlüm onun idam edilmesine razı olmuyor. ??? Bush’un yaptıklarının hesabını kim soracak? İşgalden bu yana yüz binlerce insanın ölümünün asıl sorumlusu olan Bush nasıl oluyor da Saddam’ın idamını kararlaştıracak bir gücü elinde tutabiliyor? Bu nasıl adil olabilir? CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle