17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ARALIK 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ İslam bilimci Massignon’a göre, tektanrılı 3 din de aynı babanın, Hz. İbrahim’in çocuklarıydı 9 ‘Biz birbirimize benzeriz’ azıya başlarken tektanrılı üç dinin aynı kaynaktan çıktığını ve birbiriyle olan benzerliklerini işlemeye çalıştık. Bunu daha mistik ve hümanist kapsamda işleyen; birisi Hıristiyan, birisi Müslüman iki felsefeciyle devam ediyoruz. İran’daki İslam Devrimi’nin ideologlarından Ali Şeriati, din sosyolojisi alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Devrim öncesi İran’ın en önemli felsefi liderlerinden de sayılan Şeraiti, 1933’te İran, Sabvezar’da doğdu. Mevlana ve Muhammed İkbal’den etkilendi. Şeriati, Devrimci Marksizmin sınıf mücadelesi teorisini, Şia’nın “mustazaf” (ezilen) ve “müstekbir” (zalim, ezen) ayrımıyla ve bunu temsil eden “Kerbela paradigması” ile birleştirmişti. Ali Şeriati’nin 196062 arasında ünlü Fransız Katolik İslam bilimci Louis Massignon’un araştırma asistanı olduğu söylenir. 1908’de Irak’ta bir arkeolojik kazı ekibiyle çalışırken Osmanlı makamları tarafından casusluk yapmakla itham edilen Massignon 25 yaşındayken Dicle Nehri’nden geçerken mistik bir deneyim yaşadıktan sonra İslamiyete ve tasavvufa ilgi duymaya başladı. Şeriati’yi anlatan “Bir İslami Ütopyacının Siyasi Biyografisi” kitabına göre Massignon’un Sami (İbrahimi) dinleri olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamın aynı ortak manevi kaynak ve temelin farklı dalları olduğuna dayanan tevhit düşüncesi, Şeriati’nin dine bakışında inkâr edilemez bir Y F ransız Katolik İslam bilimci Massignon’un, Sami dinleri olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamın aynı ortak manevi kaynak ve temelin farklı dalları olduğuna dayanan tevhit düşüncesi, İran’daki İslam Devrimi’nin ideologlarından, din sosyolojisi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Ali Şeriati’de inkâr edilemez bir iz bırakmıştır. iz bırakmıştır. Massignon’a göre bu üç din şöyle diyordu: “Bütün tevhidi dinlerin de aynı babanın, Hz. İbrahim’in çocukla esas gayesini anlamak için İbrahim’i öğrıydı. Bunlardan birine iman eden diğerle renmek gerekir.” Daha sonra 1972’de dariyle de kardeş sayılırdı. Massignon, Sami ha da ileri giderek şöyle demiştir: “Aslındinlerinin bir olduğu görüşünde o kadar ıs da İslam, İbrahim’in getirdiği öğretidir, rarlıydı ki, bazı kimseler onu İslam âşığı ol eğer İslamolojiye bu açıdan bakılırsa mak ve Avrupa ile Hıristiyanlığa ihanet et Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslamı birden mekle suçlamışlardı. kapsamaktadır... Bu sebeple İsMevlana’nın buna çok benzeyen lam, farklı görünümdeki tek bir mesajından zaten etkilenmiş olan dindir...” Bütün İbrahimi dinlerin Şeriati, İbrahimi dinler görüşünü bir olduğunu belirten Şeriati, İbrabenimsedi. İnsanları, küçük mezhim’in putları kırmasını, sosyoekohep farklılıklarını aşmaya ve aranomik adaletsizlikler ve ayrımcılarındaki daha büyük ortak paydalıkların kökünü kazıma eylemi olaları aramaya çağırdı. İran’a dön L. Massignon rak izah ediyordu. dükten sonra İbrahimi dinler görüşü yüzünden özellikle Şii dindarlığının res ‘ÇAĞDAŞ DERVİŞ MASSIGNON’ mi muhafızlarının saldırılarına hedef oldu. Massignon’un fakirlerle ezilmişler için Şeriati’nin iddiasına göre tevhidin sosyal derinden hissettiği merhametten ve temel ifadesi, “sınıf farklılıkları”nı ortadan kaldıbir dini ilke olarak adalete inancından et rarak, insanlar arasında birliğin tesis edilmekilenen Şeriati, İbrahimi dinlerden herhan si, kurulmasıydı. Ona göre Hz. İbrahim, “adagi birinin gerçek inananlarına sosyopoli letsizlik ve sömürüye dayalı, sınıf temelli tik bir görev yüklüyordu. Şeriati 1971’de mevcut düzeni devam ettiren düzenbaz di ni otoriteler”e isyan etmişti. Hayatını Hıristiyan ve İslam âlemi arasında samimi bir diyalog kurmaya adayan Massignon, özellikle, “Enelhak” (Ben Tanrı’yım) dediği için işkence edilerek öldürülen Hallacı Mansur, Selmanı Farisi ve Hz. Fatma ile ilgili çalışmalar yaptı. Massignon’u, “çağdaş bir derviş” olarak görenler vardır. Massignon’a göre ise İslamın üç mistik kişiliğinde Hıristiyanlığın yansımaları vardı. Hallacı Mansur’da Hz. İsa, Hz. Fatma’da Hz. Meryem ve Selmanı Farisi de kendisini görmüştü. Şeriati, İran’a döndükten sonra Massignon’un Hallacı Mansur ile ilgili makalesini değil Selman ile ilgili makalesini çevirip yayımladı. Belki de, “Ben Tanrıyım” diyen Hallacı Mansur ile ilgili makalenin İran’daki radikal Şiilerden alacağı sert tepkileri düşünmüştü. Selman makalesini çevirmek istemesinde başka güçlü nedenler de vardı: Selman, sadece “ilk Şii” ve Şiiliği İran’da ilk yayan kimse olma özelliği taşımıyordu. O, üç farklı dinin birliğini ve irfan vasıtasıyla nihai aşkınlıklarını temsil ediyordu. Selman, Zerdüştken Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Allah’ın Elçisi’nin geldiğini duyduktan sonra Muhammed’in yanına gitmek için büyük zorluklara katlanmış ve nihayet Müslüman olmuştu. Şeriati, 1977’de öldürüldü. Öldürülmesi konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılmıştır; çoğu onun SAVAK (Şah döneminde İran Gizli Servisi) ajanları tarafından öldürüldüğüne inanıyordu. Ancak, ruhban sınıfı karşıtı görüşleri nedeniyle fanatik bir Humeyni taraftarı tarafından öldürülmüş olabileceğini söyleyenler de vardı. Farklı kültürlerin buluştuğu kent: Halep arklı kültür ve dinlere mensup insanların F yüzyıllardır birlikte yaşadığı Ortadoğu ülkelerinden birisi de Suriye. Ülkemizde Antakya’da, Mardin’de bir zamanlar İstanbul ve diğer birçok yerde sergilenen birlikte yaşama sanatının canlı tutulduğu yerlerden birisi de Suriye’nin 2. büyük kenti Halep. Aylık çıkan Bilim ve Gelecek dergisinin 36. sayısında araştırmacıyazar Ergun Adaklı şöyle söylüyor: “...Halep’te bir kahveye gidip sorsanız kim Müslüman, kim Hıristiyan diye; herkes size bakar neden soruyorsunuz diye. Ayırt etmeniz imkânsızdır, hepsi bir aradadır çünkü... Burada Batılı emperyalist sömürgecilerin, Fransızların, İngilizlerin şimdi Amerikalıların ve Siyonistlerin gücü yetmemiş. Fransız sömürgeciliği Halep ve çevresine diş geçirememiştir. Orada parçala ve böl politikası tutmamış. Dolayısıyla Halep, kavimlerin en barışık şekilde yaşadığı ve birbirlerine kaynaştığı bir alan..” MİMARİYE YANSIMASI Adaklı’nın örnek verdiği Halep, mimarisi de dahil her yönüyle birçok kültürün ve üç tektanrılı dinin karışımını sergileyen bir kent. Yüzyıllar boyu Arap ve Avrupalı tüccarların geçiş noktası olan Halep’in mimarisinde farklı dinlerin ve kültürlerin karışımını görmek zor değil. Örneğin, 13. yy’da Haçlıları yenen Memlükler tarafından yapılan kalede bile bu etki görülebiliyor. Kentteki cami, sinagog ve kiliselerin mimarisindeki benzerlikler, dinler ve kültürler arası etkileşimin de birer örneği. Örneğin, bugün kısmen ayakta olan Büyük Sinagog’un iç mimarisi ve avlusu camiyi andırıyor. Oktay Ekinci’nin Cumhuriyet gazetesindeki cümleleriyle söylersek: “…Halep aynı zamanda ‘farklı inançlardan’ kent sakinlerine yine bizim için ‘şaşırtıcı bir saygıyı’ gösteren bir kent... Suriye’de hafta sonu tatilinin ‘cuma’ olmasına rağmen Hıristiyanların ‘çoğunlukta’ oldukları Aziziye semtinde resmi tatilin ‘pazar’ olduğunu duyduğumuzda ise bize sadece ‘susmak’ kalıyor. O kadar ki bu ‘İslam ülkesi’nin kâğıt parasında da ‘tarihsel kişilik’ olarak Arap liderler yerine bir ‘Roma İmparatoru’ resminin nasıl olabildiğini sormaktan artık çekiniyoruz.” İsrail kurulana kadar, Halep’te hatırı sayılır bir Yahudi nüfusu olduğundan söz edilir. Halep yüzyıllar boyu Yahudi yaşam tarzının merkezi oldu. Önemli hahamlar burada çalışmalar yaptılar, kent Tevrat öğrenmenin de merkeziydi. Rivayete göre Yahudilerin buradaki varlığı 3 bin yıl öncesine, Davud Peygamber’e kadar uzanır. Halep, Kitabı Mukaddes’te İsrail topraklarının uzantısı olarak geçer. Yahudi ve Müslüman inanışına göre Hz. İbrahim, doğum yeri olan Ur kentinden ayrıldıktan sonra bir süre için Halep’te yaşamıştır. Burada, ineklerini sağdığı rivayet edilir. Halep’in Arapçası olan Halab, Arapça, Aramice ve İbranice “süt” anlamına gelir. Halep’teki Büyük Sinagog’un Davut Peygamber’in Generali Joab ben Seruya tarafından kent ele geçirildikten sonra inşa edildiği sanılıyor. İsrail’in kurulmasıyla birlikte Suriye’de kalan Yahudilere ait dükkânlar ve sinagoglar saldırılara uğramış. Halep’teki Büyük Sinagog I RAK’TAKİ ŞİDDETTEN KAÇIYORLAR İstanbul’daki sığınmacılar BD işgalinin ardından içinden çıkılamaz bir A kargaşaya sürüklenen Irak’tan kaçanlar en çok Suriye, Ürdün ve Türkiye’ye gidiyorlar. Amaçları öncelikle canlarını kurtarmak sonra da güvenli bir üçüncü ülkeye gitmek. İstanbul’da bir araya geldiğimiz Iraklı Hıristiyan sığınmacılar çoğunlukla Keldanilerdi. Mezopotamya’daki geçmişleri 5 bin yıldan eskiye dayanan Keldaniler, Katolik mezhebine üyeler. Türkiye, 1951’de Cenevre Sözleşmesi’ni coğrafi sınırlama koyarak imzaladı. Diğer bir deyişle, Türkiye Doğu’dan gelip de sığınma talebinde bulunanlara “mültecilik” statüsü vermiyor. Kişinin sığınma başvurusu incelendikten sonra mültecilik sıfatı taşıdığına karar verilirse üçüncü bir ülkeye gönderiliyor. Sığınmacılar, başvurularının yanıtını alana kadar Türkiye’de geçici barındırılıyorlar. İstanbul’daki sığınmacılardan bazılarıyla konuşma fırsatı bulduk. (Sığınmacıların gerçek isimlerini vermediğimiz gibi fotoğraflarını da yayımlamıyoruz.) Yusuf M. (45), 1.5 yıldır Türkiye’de. Bağdat’ta doğmuş bir Keldani. Saddam Hüseyin devrildikten sonra radikal İslami grupların baskılarının arttığını belirtiyor. “Saddam döneminde, farklı dinden insanlar bir arada yaşıyorduk. Köktendincilerin varlığını çok hissetmiyorduk. Saddam devrildikten sonra arttılar, Irak dışından da gelenler oldu” diyor. Bağdat’taki Hıristiyanların, köktendinci gruplar tarafından “işgal güçleriyle işbirliği yapmakla” suçlandığını dile getiren Yusuf M., ülkeye geri gönderilirlerse öldürülebileceklerini söylüyor. PARÇALANAN AİLELER İşgal ve iç karışıklık yüzünden birçok aile parçalanmış Irak’ta. Yusuf M.’nin de bir kardeşi ölüm tehdidi aldığı için Suriye’ye kaçmış. Annesi mülteci olarak ABD’ye gönderilmiş. Kuzenlerinden birisi boğazı kesilerek öldürülmüş. Petress S. (27) ise, 2 yıldır Türkiye’de. “Saddam döneminde ‘gerçek özgürlük’ yoktu ama, ondan sonra her şey daha da kötüye gitti. Irak’ın geleceğini hiç parlak görmüyorum” diyen Petress S.’nin hayali kendisini güvende hissedeceği bir yerde yaşamak. Sadece Petress S. değil, sığınmacıların hepsi yetkililerden Türkiye’deki yasal kalış süresinin uzatılmasını istiyor. “Çünkü kaçak olarak kaldığımızda haklarımızı savunamıyoruz. Örneğin, çalıştımız yerde işveren paramızı vermediğinde, düşük ödeme yaptığında sesimizi çıkaramıyoruz...” diyorlar. ‘AVRUPA KAPILARINI AÇSIN’ Görüştüğümüz Iraklı sığınmacıların kendi aralarında yaptığı tahminlere göre İstanbul’da 300’den fazla Keldani sığınmacı aile var. Polis, sığınma başvuruları Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından yanıtlanana kadar kalmaları için onları uydu kentlere göndermek istese de, İstanbul’da kalmayı tercih ediyorlar. Bunun nedenlerinden biri de İstanbul’da kiliselerinin olması. Vaftiz, düğün, cenaze törenlerini bu kiliselerde yapıyorlar. İş ve ev bulmaları daha kolay. İstanbul’da onlara yardımda bulunan Katolik Yardım Örgütü Caritas ve Uluslararası Katolik Muhaceret Komisyonu var. Bu kuruluşlara minnettarlar.. ancak yardımların artırılması gerektiğini söylüyorlar. Ve bir çağrıları var BMMYK’ye: “Sadece Kanada ve Avustralya değil Avrupa ülkeleri de kapılarını açsın sığınmacılara...” Halep’teki Büyük Sinagog. ateşe verilmiş. Kitabı Mukaddes’in bütün metinlerini kapsayan ilk el yazmaları yani Halep Kodeksi kısmen de olsa korunarak saklanmış ve 1958’de Halep’ten İsrail’e götürülmüş. İsrail’in 1948’de kurulmasından sonra, Suriye bu ülkeye gitmek isteyen Yahudilere zorluklar çıkarmış. 1980’lerde Baş Haham Avraham Hamra’nın çabalarıyla Yahudilerin kutsal eşyalarının olduğu koleksiyon Suriye dışına kaçırılmış. Koleksiyonda, Kitabı Mukaddes’in Ketarim olarak bilinen; geçmişi 700 ila 900 yıl arasında değişen 9 adet elyazması, 40 adet Torah (Tevrat) tomarı, Sefarad Torah tomarlarının saklandığı 32 dekoratif kutu varmış. Koleksiyon Türkiye üzerinden İsrail’e götürülmüş. Yahudi çevreler, söz konusu koleksiyonu yurtdışına çıkarmak için Suriye’ye yaptıkları yasal başvurular reddedilince kaçırmak zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdi. ezopotamya’nın M talihsiz mirasçıları rak’ta, yani Mezopotamya’nın kalbinin olduğu topraklarda bugün iç savaş yaşanıyor. Emperyalizmin, daha önce yan yana yaşayan farklı etnik ve dini grupları birbirine nasıl düşürdüğünü görmek açısından Irak güncel bir örnek. Farklı etnik ve dini gruplar bir yana, artık aynı aşiret içindeki farklı mezhepler arasında bile kavgalar başlamış durumda. ABD işgalinin ardından tam bir cehenneme dönen Irak’ta can güvenliğinden bahsetmek hiç mümkün değil. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), ABD’nin Irak’ı 2003 yılında işgal etmesinden bu yana 1.6 milyon kişinin ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını açıkladı. 2003 yılındaki nüfusu 26 milyon olan Irak’ta 1.5 milyon kişi de ülke içinde yerinden edilmiş durumda. Irak’ta nüfusun yüzde 4’ünden (bir milyondan daha az) daha az bir kesimini oluşturan Hıristiyanlar da hızla ülkeyi terk ediyor. BMMYK’nin yayımlanmamış bir raporuna göre 2006 yılının ilk çeyreğinde, Ürdün’ün başkenti Amman’da ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden bu yana 1.6 milyon kişi ülkesini terk etmek zorunda kaldı. I 2003 yılından bu yana ki sığınmacılar arasında Iraklı Hıristiyanlar başı çekiyor Musul’daki Hıristiyanların du. BMMYK verilerine gö yarısı bu toprakları terk etre Irak’ın ABD tarafından miş, geride kalanlar da ayrılişgal edildiği 2003 yılından mayı düşünüyorlar. Ailelerbu yana Suriye’ye sığınan den çoğu Avustralya ve İsIraklıların yüzde 44’ü Hıris veç’e gitmiş, birçoğu sığıntiyan. Cinayetler, adam ka macı konumuna düşmüş. Hıçırmalar ve ölüm tehditleri ristiyanlar için önemli bir yüzünden Bağdat’tan, İngi yer olan Ninova, Kutsal kilizlerin kontrolündeki Bas taplarda geçen ve “Yunus Peygamber’in ra’dan, Musul’dan kendisini yutan kaçıyor Hıristiyanbalığın karnınlar. Bağdat’taki rak’ta dan çıkarıldığıPiskopos Andreos na inanılan yer.” Abouna’nın söyişgalden bu Eski Ninova’da, lediğine göre 2003 yana Asurluların tapıyılından bu yana Musul’daki nağı olan bir yapı Hıristiyanların yaYunus Peygamber rısı ülkeyi terk et Hıristiyanların adına ithaf edilemiş. yarısı ülkesini rek Yunus ManasIrak’ta birçok terk etmiş. tırı haline getirilHıristiyan, çokumiş. İngiltere’de luslu güçle işbirliği yapmakla ve Batı’ya des yayımlanan The Guardian tek vermekle suçlanmış. Oy gazetesine konuşan Musul sa, Hıristiyan liderler Ba Vali Yardımcısı Dr. Yusuf tı’nın kendilerine çok az des Lalo, Hıristiyanlar olarak Nitek vermesinden şikâyetçi. nova’yı kendi bölgeleri ka2004 ve 2005 yıllarında bir bul ettiklerini, ABD işgalinçok kilise bombalanmış.. an den sonra Musul ve Bağcak suçlular bulunamamış. dat’tan Hıristiyan kökenli 3 Paskalya ve Noel kutlamala bin 500 ailenin gelip buraya rına artık çok az insan katı yerleştiğini belirtiyor. Sadlıyor. Kiliseleri korumak ise dam Hüseyin’nin AraplaşHıristiyanların kendilerine tırma kampanyası yüzünden daha önce birçok aile Ninokalmış. va’daki toprakları terk etmek zorunda kalmış. ‘ÖNCEDEN BİRLİKTE YAŞIYORDUK’ Saddam Hüseyin devrildikten sonra Irak’ta mayıs ayında kurulan ilk hükümette İnsan Hakları Bakanı olan Hıristiyan kökenli Vijdan Mikha’il ise şunları söylüyor: “Ben kendimi önce Iraklı sonra Hıristiyan olarak görüyorum. Önceden, hep birlikte yaşıyorduk, kimse sen Sünnisin, Şiisin ya da Hıristiyan diye düşünmezdi. Ama durum şimdi farklı.” Mikha’il, Irak’ı terk eden Hıristiyanlarla ilgili soruya ise şöyle yanıt veriyor: “Bu süreç savaştan önce başladı ve giderek hız kazandı. Okullarda bugün Hıristiyanlara kâfir diyor diğer çocuklar, bu da Müslümandan farklı olduğu anlamına, dolayısıyla farklı muamele görebileceği anlamına geliyor. Böyle giderse 20 yıl içinde Irak’ta hiç Hıristiyan kalmayacak.” YARIN: IRAK’TA YAĞMALANAN TARİH I Kutsal kitapların dili Aramice kullandıkları dile ise ramice, İbranice ve Süryanice demeye A Arapça gibi Sami dil başladılar. Kimi kaynaklar grubundan. Ortadoğu’da bin yıldan uzun bir süre kültür dili haline gelen Aramice, kutsal kitapların bazı bölümlerinin yazılması ve çevirisinde kullanılmış. Kitabı Mukaddes’te (Eski ve Yeni Lahit) yer alan Daniel ve Ezra kitaplarının bir kısmı da Aramice alfabeyle yazılmış. Babil’e sürgün giden Yahudiler tarafından yazılan kitapların bir kısmı Aramice. M.S. 2. yüzyılda Hıristiyan Aramiler, putperest Aramilerden ayırmak için kendilerine Süryaniler, ise Süryani isminin kökenini MÖ 14001500 arasında Antakya şehrini kuran Arami Kralı Sürrüs’e dayandırıyor. Sadece Türkiye’de değil örneğin Irak, Suriye, İran gibi ülkelerde yaşayan Asuri (Nesturi) ve Keldani (Katolik) Hıristiyanlar da bu dili konuşuyorlar. Yahudilerin bazı kutsal kitaplarının dili olan, Hz. İsa’nın da konuştuğu Aramice son yıllarda bazı tartışmaların da odak noktası oldu. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle