17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ARALIK 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili: Avrupa Birliği’nin genişlemesi kaçınılmaz bir süreçtir Türkiye’ye hayır denemez SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU AB Dönem Başkanı Finlandiya’nın TürkiyeAB arasındaki Kıbrıs anlaşmazlığını aşmaya yönelik girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Şimdi mesele AB’yle müzakerelerin duracağı, yani Türkiye’nin bir tren kazasına mı uğrayacağı. AB Komisyonu’nun Genişleme Komiseri Ollie Rehn tren kazası olmayacağını, ama müzakerelerin yavaşlayacağını, yani trenin ağır aksak da olsa yoluna devam edeceğini söylüyor. Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde en büyük destekçilerinden birisi olan İtalya’nın Ankara Büyükelçiliği’ndeyim. Konuyu İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili’yle konuşuyoruz. Marsili, AB’nin Türkiye’ye yeni yeni koşullar dayatmasını eleştiriyor. AB’nin Türkiye’ye yaklaşımlarını saçmalık olarak niteliyor ve Türkiye aleyhtarlığını da “bilgisizlik”e bağlıyor. AB’nin son genişleme sürecinden sonra bir durgunluğa girdiği ve yapısal sorunlarını aşmakta güçlük çektiği gözleniyor. İtalya’nın da AB üyesi olması sebebiyle ciddi sorunlarla baş etmek zorunda kaldığını biliyorum. Yeniden yapılanmak ve kendini durgunluğa sürükleyen sorunlarını aşmak için sizce AB ne gibi çarelere başvurmalıdır? CARLO MARSİLİ Bana göre AB’nin önünde bugün iki ana sorun var. Bir kere Fransa ve Hollanda’daki referandumların sonuçları büyük şaşkınlık uyandırdı. Bu birinci sorun. Bu sorun, büyük olasılıkla AB’nin genişleme süreciyle doğrudan bağlantılı. Açık bir biçimde Avrupa’da bazı kamuoylarının AB’nin genişlemesinden korktuklarını gösteriyor. Büyük olasılıkla AB Anayasası projesinden de mutlu değiller. Bir kere genişlemenin AB’nin yapması gereken bir süreç olduğunu anlamamız gerekiyor. Çünkü bu, Avrupa ruhudur. Kıtayı mümkün olduğunca birleştirmeye çalışmalıyız. “Bu ülke Avrupa kimliğine sahip değildir. Onun için bu ülkeyi üyeliğe alamayız” diyemeyiz. Eğer bir ülke yükümlülüklerini yerine getirme becerisini gösterdiyse, o ülkeye “Hayır” diyemeyiz. İleri sürülecek bütün bahaneler, hem muhatap ülke hem de AB’nin kurucusu altı ülkeden birisi olan benim ülkem gibi ülkeler için kabul edilemez olacaktır. AB’nin genişlemesi büyük bir projedir ve kimi anlaşmazlıklar ya da kimi kamuoyunun, siyasi ya da hükümetin isteksizlikleri nedeniyle engellenemez. Avrupa’nın genişlemesi siyasi bir hedeftir. Dolayısıyla bu hedefe ulaşmaya çalışmalıyız. Türkiye bu projenin bir parçasıdır. İtalya için bu proje daha da önemlidir. Akdeniz’e genişlemek önemli ‘ AB’nin önünde bugün iki ana sorun var. Bir kere Fransa ve Hollanda’daki referandumların sonuçları büyük şaşkınlık uyandırdı. ’ Avrupa’nın orta bölgelerindeki genişleme tabii ki önemliydi. Ama bu daha çok Orta Avrupa ülkelerinin çıkarlarına hizmet etti. İtalya bir Akdeniz ülkesidir ve onun için de Türkiye’nin AB’ye girmesi onun için büyük öneme sahiptir. İtalya’da Türkiye konusu ulusal çıkar konusudur. Birkaç ay öncesine kadar merkez sağ Berlusconi hükümetinin olduğu gibi bugünkü hükümet de Türkiye’nin AB üyeliğini bütün gücüyle desteklemektedir. Aslında normalde merkez sağ bir hükümet Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemez. Almanya örneğine bakın. Sosyal Demokrat hükümet Türkiye’nin üyeliğini destekliyordu. Ama Hıristiyan Demokratlar iktidara gelince durum değişti. İtalya’nın ulusal çıkarları Peki, Türkiye’nin AB üyeliği İtalya’da neden ulusal çıkar konusu oluyor? Bunun pek çok nedeni var. Ama AB’nin tümü Türkiye’nin üyeliği konusunda isteksiz değil. Herkes 2005’te Türkiye’nin bütün yükümlülüklerini yerine getirmesi halinde hedefin Türkiye’nin tam üyeliği olmasında fikir birliğine varmıştı. Bu karar, bazı kamuoyların isteksizlikleri ya da kimi siyasetçilerin fikir değiştirip ayrıcalıklı ortaklıktan söz etmeleri nedeniyle değiştirilemez. Zaten ayrıcalıklı ortaklık kavramı da saçmalık. Yani, şunları şunları yaparsanız 1215 yıl sonra ayrıcalıklı ortaklık elde edersiniz de ne demek oluyor? Söylenmesi gereken, şunları şunları yaparsanız tam üyelik elde edersiniz, olmalıdır. İkinci olarak da, AB içinde Türkiye’ye karşı ortak bir yaklaşım yoktur. Kimi hükümetler Türkiye’nin üyeliğini daha fazla destekliyorlar, kimi hükümetler biraz isteksiz, kimi politikacıların tutumları da hâlâ belirsiz. Göreceğiz. Bence Almanya Başbakanı Angela Merkel’in buraya geldiğinde söyledikleri çok netti. Ayrıcalıklı ortaklıktan söz etti. Ama dikkat ederseniz hiç kimse Türkiye’yi beklemiyorum. Çünkü AB olarak Türkiye’yle ilişkilerimizi elimizin tersiyle itip donduramayız. Bildiğim kadarıyla ertelenip şimdilik kaydıyla geçici olarak bir tarafa konacak üç bölüm var. Ama bunun dışında müzakereleri durdurmak için hiçbir neden yok. Demek istediğim, Türkiye’yle müzakereleri donduramayız. Büyük bir tren kazasını engellemenin yolu da budur. Biz İtalya olarak böyle düşünüyoruz. Türkiye’nin AB üyeliği belki de birliğin yıllardır önüne gelen en büyük siyasi projedir. Türkiye’yi üyeliğe almak AB’nin çok büyük çıkarınadır. Ayrıca şunu da söylemem lazım: Türkiye’nin AB üyeliği sadece Türkiye’nin çıkarına hizmet etmeyecektir. Bu AB’nin de çıkarlarına hizmet edecektir. Hatta belki Türkiye’den çok AB’nin çıkarlarına hizmet edecektir. Kamuoyu bilgisiz Türkiye AB için büyük bir pazar. Üstelik de çok ciddi bir ekonomik Türkiye’ye karşı olmanın esas nedeni bilgisizlik. Başka nedenler de var, hiç kuşkusuz. Kimileri Türkiye’nin fazlasıyla büyük bir ülke olduğunu, Türk işçilerinin Avrupa içinde serbest dolaşımlarının sorun yaratabileceğini düşünebilirler. İyi de, Avrupa ülkeleri nüfusunun iyice yaşlandıklarını ve dinamik işgücü için Afrika ülkelerinden medet umduklarını biliyoruz. Bu durumda neden Türk işçisinden yararlanma yoluna gitmiyorlar? Evet. Neden gidip Afrika, Asya ülkelerinden işgücü alacaksınız da Türkiye’den almayacaksınız? Bakın, Türk işçisinin çalışkanlığı ve yaratıcılığını herkes biliyor. Bugün Avrupa’da Türk olmayan yabancı işgücünün yarattığı sorunlar ortada. O zaman Türklerden neden yararlanılmasın ki? Bir konu daha var. Kimileri Türkiye’den sözüm ona Müslüman ülke diye kuşkulanıyor. Sözüm ona Müslüman ülke dedim. Çünkü Türkiye nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan demokratik bir ülkedir. Almanya, Fransa için hiç P O R T R E CARLO MARSİLİ Ancona, 1943 doğumlu. Padua Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ni bitirdikten sonra aynı fakültede siyasal bilimler doktorası yaptı. 1970’te İtalya Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Almanya’nın Münih kentinde başkonsolos yardımcılığı, Bangkok’taki büyükelçilikte birinci kâtiplik görevlerinde bulunduktan sonra 197981 arası Ankara Büyükelçiliği’nde siyasi müsteşar olarak çalıştı. 198893 arası İtalya Başbakanı’nın diplomasi danışman yardımcılığı görevini yürüttü. 199398 arası Bonn Büyükelçiliği müsteşarlığı, 19982000 arası Cakarta Büyükelçiliği görevlerinde bulundu. 2004’ten beri İtalya’nın Ankara büyükelçisi. esas neden bir Akdeniz ülkesi olarak İtalya’nın ulusal çıkarı, AB’nin Akdeniz’de genişlemesini sağlamaktır. Anlaşılabilir bir durum. Şimdi de Polonya, Romanya, Bulgaristan ve Hırvatistan’ın AB’ye tam üye olması için elinden geleni yapmıyor mu? Bu tamamıyla coğrafi konumdan kaynaklanan bir durum. Soğuk Savaş döneminde Almanya, Sovyetler Birliği’yle sınırdaş olan Avrupa ülkesi olmak istemiyordu. Polonya’nın AB üyeliğini bunun için istedi. Tabii Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan da bu siyasetin parçası olarak üye oldular. Bütün bunlar yapılırken de Akdeniz unutuldu. Bu da bizim gibi Akdeniz ülkeleri için iyi olmadı. Kapılar kapatılamaz ‘ Avrupa şimdiye kadar hep orta ve kuzey bölgelerden genişledi. İtalya’nın gerçek çıkarı Avrupa’yı Akdeniz’e doğru genişletmektir. Bugüne kadar bu biraz göz ardı edildi. ’ ‘ Türkiye’yi üyeliğe almak AB’nin çok büyük çıkarınadır. Ayrıca şunu da söylemem lazım: Türkiye’nin AB üyeliği sadece Türkiye’nin çıkarına hizmet etmeyecektir. ’ Neden? Çünkü Avrupa şimdiye kadar hep orta ve kuzey bölgelerden genişledi. İtalya’nın gerçek çıkarı Avrupa’yı Akdeniz’e doğru genişletmektir. Bugüne kadar bu biraz göz ardı edildi. Akdeniz genişleme sürecinin önemini vurgulamak için mi bu EuroMed (AvrupaAkdeniz) projesi geliştirildi? Evet. Avrupa’nın Akdeniz bölgesine şimdiye kadar çok fazla önem verilmedi. Dolayısıyla da burada eksik kalan bir şey oldu. Evet, İyi de, AB’nin Türkiye’nin tam üyeliğine isteksiz bakmasının ardında siyasi mi, ekonomik mi, kültürel mi kaygılar var? Yoksa hepsi birden mi kaygıları oluşturuyor? istemediğini söylemiyor. Ama bu son raporda çok ciddi koşullar var. Bu koşullar da Türkiye için açıkça nazik konular. Örneğin Kıbrıslı Rumlara limanları açmak gibi. Sizce Türkiye, KKTC üzerindeki izolasyonlar kaldırılmadan limanları açmayı kabul edebilir mi? Bu konuda İtalya’nın pozisyonu çok net. İşin başından beri biz İtalya olarak AB’nin kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi ve iki kararı onaylaması gerektiğini söyledik. Bunlardan birisi Kuzey Kıbrıs’a mali yardımın onaylanması, ikincisi ve belki de daha önemlisi Kuzey Kıbrıs’la doğrudan ticarete izin verilmesi. Dönem Başkanı Finlandiya pratik bir çözüm bulmaya uğraştı. Ama olmadı. Peki, 6 Aralık’tan sonra bir tren kazası bekliyor musunuz? Hayır, şu anda artık Türkiye’nin limanları açmasının kendisi için hemen hemen imkânsız olduğunu düşünüyorum. Durum beynimizde artık iyice netleşti. Yine de bir tren kazası olmasını potansiyeli var. Önde gelen yükselen bir pazar. O zaman AB kamuoyunda hâlâ Türkiye’ye karşı oluşun nedeni nedir sizce? Bana göre bilgisizlik. Türkiye’nin ne olduğunu bilmiyorlar. Size şunu söyleyeyim. Pek çok siyasetçi, parlamento üyesi arkadaşım var. Türkiye’ye hiç gitmemişler. Türkiye’den kuşkulanıyorlar. Çünkü Türkiye’nin dış dünyada çok da iyi bir tanıtım çalışması yok. Bir de kimilerinde Türkiye’ye ve Türklere karşı önyargılar var. Bilgisizlikle baş edebilirsiniz. Ama önyargılarla baş edemezsiniz. Hangisinin daha güçlü olduğunu bilmiyorum. Ama sanıyorum bilgisizlik önyargıdan daha güçlü. Onun için günün birinde bu sorunu aşarız diye düşünüyorum. Türkiye’nin AB içindeki imajı sorunundan mı söz ediyorsunuz? Aynen öyle. Ben de diyorum ki: Türkiye’ye gelin. Fikriniz 48 saat içinde değişecektir. kimse Hıristiyan ülke diyor mu? Belki bu din farkı kimilerini isteksizleştiriyor. Ama din bir ülkenin AB’ye üyeliği için kesinlikle kriter olmamalıdır. İnsanlar Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, ateist olabilir. Müslümanlık ölçü değil Türkiye’de bundan önceki hükümetler hiçbir zaman Müslüman kimliği öne çıkarmadılar. AKP hükümetiyle birlikte Türkiye’nin Müslümanlığı tartışmaya açılır oldu. Acaba bu da AB içinde Türkiye karşıtlığına bir neden oluşturabilir mi? İyi de, Müslüman kimlik Türkiye’nin AB’nin dışında tutulması için bir neden, bir kriter olamaz ki. AB aksine, her türlü Avrupa kimliğini kucaklamalı, bünyesine alabilmelidir. Bir kere Türkiye tarihsel olarak Avrupa’ya aittir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Avrupa’yla ilişkileri düşünelim. Tarihsel ve coğrafi olarak Avrupalısınız Her şeyin dışında 27 Mayıs 1960 darbesi yapıldığı halde bunun üzerinden üç yıla yakın bir zaman sonra o zamanki AET Türkiye’yle Ankara Antlaşması’nı imzalamadı mı? İmzaladı. Türkiye hem tarihsel hem coğrafi olarak Avrupalıdır. Kimileri Türkiye’nin bir bölümü Avrupa’da, öbür bölümü Asya’da diyor. O zaman durup bakalım. Kıbrıs AB üyesi oldu. Haritaya bakalım. Kıbrıs Mersin’in tam karşısında. Mersin Türkiye’nin doğu bölgesinin başlangıcında yer alıyor. Avrupa, Türkiye’yle Ortadoğu ülkeleri arasındaki sınırda son bulur. Türkiye aynı zamanda siyaseten de Avrupa’dadır. Pek çok Avrupa örgütünün üyesidir. Gümrük Birliği üyesidir. NATO üyesidir. NATO Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinin bir örgütüdür. Türkiye Avrupa Konseyi’nin üyesidir. Bütün bu söylenenler Türkiye’yi AB dışında tutmak için yaratılan temelsiz bahanelerdir. Şimdi önemli olan şey, Türkiye’nin imajını değiştirmektir. Pek çok Avrupalının zihninde yanlış bir Türk imajı var. Bütün bu bahaneler, koşullar ve yeni dayatmalar yüzünden Türk insanında AB üyeliğine karşı giderek daha sert tepkiler oluşuyor. Türkiye’nin AB’ye üye olmasını isteyenlerin oranı hızla düşüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Evet. Ben de bu durumun farkındayım. Buna da hiç şaşırmamak lazım. Şimdi AB’nin destek mesajları göndermesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki üye olmak isteyen bir ülke, yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. Türkiye’nin kendisi AB üyeliği için başvurmuştur. Bu çok açık. Ama, yeni yeni koşullar öne süremezsiniz. Örneğin Türkiye’nin üyeliği için referandum yapılması fikri var. Yani bütün müzakereler bittikten sonra bir de referandum koşulu getirilmesi Türkiye’de çok kötü karşılandı. Referandum, diyorsunuz. O sabah sol tarafından kalkmış bir insan sandık başına gidince Türkiye aleyhinde oy verirse ne yapacaksınız? Bu bir örnek… Bir de Fransız Meclisi’nden geçirilen sözde Ermeni soykırımını inkâr edenlere ağır cezalar getiren yasa tasarısı var. Buna ne demeli? Sadece Fransa’da yaşayan 300 küsur bin Ermeninin oylarını kapmak için mi bu yapıldı? Sizce bu iyi niyetli bir yaklaşım mı? Ben kendimi Fransız Meclisi’nin bir üyesinin yerine koymuyorum ama şunu söyleyebilirim ki, bu yapılan Türkiye için kötü olmuştur. Umalım bu yasa tasarısı nihai olarak yasalaşmaz. Tabii ki halihazırdaki durum da iç açıcı değil. Ayrıca böyle bir girişim, Türkiye ve Ermenistan’ın zaten soğuk olan ilişkilerini daha da zora sokmaz mı? Tabii ki daha da zora sokar. Aslında Türkiye ile Ermenistan arasında daha iyi koşullar yaratmak lazım. Ama bunu yapmak yerine aksi biçimde davranılıyor. Bir şeyler oluyor ama netlik kazanmış değil. Benzer bir sıkıntı ABD’de de yaşanacak gibi görünüyor… Evet, bunu duydum. Ama ABD’de Başkan bugüne kadar böyle bir tasarıyı bloke etmeyi başardı. Tabii bu yetmiyor. Temsilciler Meclisi Başkanı’nın da ikna edilmesi lazım. Onun Başkan’dan farklı düşündüğünü biliyorum. ‘ Türkiye’nin üyeliği için referandum yapılması fikri var. Yani bütün müzakereler bittikten sonra bir de referandum koşulu getirilmesi Türkiye’de çok kötü karşılandı. ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle