25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 ARALIK 2006 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR ERTUĞRUL KAZANCI Türkler ve Avrupalılar !.. Tarihsel süreç içinde, Türklerle Avrupalılar arasındaki ilişkilerde, karar veren taraf hep Avrupalılar oldu!.. Türkler, Avrupa’nın ne içinde ne de dışında tutuldu!.. egemen oldular. Dünya, bu iki devletin çevresinde gruplaşan iki ayrı blokla, yansız kalmaya çalışan devletlerin oluşturduğu bir “Üçüncü Blok” haline geldi... PENCERE Ampul Karanlığı Ortalığı Sarıyor... Bugün Türkiye’de hükümet eden partinin ‘amblem’i ya da ‘sembol’ü ne?.. Ampul!.. Neden?.. Nurculuğun şeyhi Saidi Nursi gençliğinde İstanbul’a ilk geldiğinde elektriği ve ampulü görünce ‘nur’un marifetini keşfetmiş... AKP’nin markası ampul, iktidar partisinin Nurculuğuna simge, kanıt, gösterge... ? Sünnilik İslamın bir büyük mezhebi... Mezhebin şemsiyesi altında bir dizi tarikat oluşmuş... Tarikatların da altında bir sürü uydurma cemaat var... Fethullah Gülen Efendi’nin kurduğu örgüt Saidi Nursi’nin izinde... Gülen’in eski deyişle ‘makarrı’ Amerika’da... Ama, postu Amerika’ya seren Gülen, iktidardaki Nur Ampul Partisi sayesinde büyüdükçe büyüyüp yayıldı. Akşam gazetesi dün haberi birinci sayfasında yayımladı: “Hocaefendi medyası dünyaya açılıyor...” “Cemaatten medya imparatorluğuna...” “Zaman gazetesi, Samanyolu TV, Aksiyon dergisi, Cihan Haber Ajansı, Burç FM, Dünya Radyo gibi yayın kuruluşlarıyla dikkati çeken grup, Türkiye dışında Fethullah Gülen’in yaşadığı ABD’de de medya atağına geçti.” Yeni medya girişimleri neler: “Ebru TV, Today’s Zaman, S Haber, Mehtap TV, S Çocuk TV, vs...” ? Son hafta için Zaman gazetesinin verdiği satış rakamları şöyle: “Zaman 661 bin.. Posta 627 bin.. Hürriyet 538 bin..” Bu sayılara göre Zaman gazetesi Hürriyet’ten 123 bin fazla satıyor ve Gülen Efendi’nin yayın organı bu rakamlara dayanarak piyasadaki reklam pastasından en büyük dilimi talep ediyor... Peki, gerçek ne?.. Fethullah Gülen Zaman gazetesini tüm Türkiye’de bedava dağıtıyor... Her gün yarım milyonu aşkın gazeteyi parasız dağıtacak güç nereden kaynaklanıyor?.. Değirmenin suyu nereden geliyor?.. Ampul’den mi?.. ? Medyada şimdi iki kampanya başlatıldı: 1) İrtica yoktur!.. İrtica uydurmadır!.. Bu Atatürkçülerin yalanıdır... 2) Kubilay olayı da uydurmadır, Kemalizmin propagandasıdır... İkisinin de üstünde duracağız. İsmet İnönü... “En cömert övgülerden, felaket dolu yergilere muhatap” olmak ve “bir ömür içine bu kadar olay ve değişikliğin sığdığına şaşmamak” İsmet İnönü’nün ifade üslubudur. Ayrıca bu anlatım; yakın tarihimizle iç içe olan bir kişinin yaşamsal tanımlanmasıdır. İnönü’nün, 19. ve 20. yüzyılın akıp giden zaman dilimindeki ilginç yaşamı; imparatorluktan yeni Türk devletine uzanan olağanüstü dönemi de kapsamaktadır. Siyasal tarih olgusundan silinme düzeyine indirgenmiş bir ulus ve ülke artık yeni bir dirilişe tanık olacaktır. “İnönü” savaşlarında; “Türk’ün ters dönmüş yazgısı” değişecektir. “Mudanya” Ateşkes Antlaşmasında öne çıkan diplomatik beceri, “Lozan”da varlığı hukuken onanmış bir devlet yaratacaktır. Cumhuriyet ve devrim sürecinde ise; Ş. Süreyya Aydemir’in deyişiyle “İkinci Adam” Türkiye sahnesinde sürekli yer tutacaktır. “Milli Şef” İsmet İnönü’nün, Başbakan sıfatıyla 1930’larda “Sivas” söyleviyle birlikte uygulamaya geçirilen halkçıdevletçi tutkunun önemine dikkat edilmelidir. Atatürk’ün “kamu çıkarı” üstünlüğünü bir ölçüt olarak belirlediği toplumsal kalkınma, bu ülkeyi ve bu halkı gerçek bir ekonomik büyümeye ulaştırmıştır. Ulusdevlet örneğini esaslı bir egemenlik anlayışıyla değerlendiren; Cumhuriyetçi, laik ve devrimci bir ivme, 1937 tarihli anayasamızda “Altıok” demeti olarak konum almıştır. İnönü’nün, Atatürk’ün ardılı olarak 1946 yılına kadar özenle sürdürdüğü başarıları bellidir. Köy Enstitüleri, ulaşım ve sağlık politikaları, KİT’lerin genişletilmesi ve en önemlisi de İkinci Dünya Savaşı’ndan akıllıca uzak duruş önemli “kamu yararı” siyasetleridir. 1925 Tarihli “Türk –Sovyet Saldırmazlık Paktı”nın 1945 yılında sona ermesinden sonraki gelişmeler, dış politikada bambaşka bir yolu da beraberinde getirmiştir. Sonraki yıllarda sahteciliği anlaşılan ve; “Sovyetler, Türkiye’den toprak istiyor, boğazlarda üs talep ediyor” şeklindeki gerçekdışılık, “Missouri” gemisini Türkiye’ye getirmiştir. ABD artık hiç eksilmeden Türkiye’nin tüm iç ve dış politikalarını etkileyecek, başa “musallat” olacaktır. İktidardaki siyasetten kopan toprak ağalarının kurduğu bezirgan bir partinin güç kazandığı demokrasi ise 14 Mayıs 1950’de karşıdevrim olarak yönetimde belirmiştir. 1946 sonrası sırf sandık kaygısıyla başta Köy Enstitüleri olmak üzere CHP yönetiminde gösterilen ödünsel yumuşama, Cumhuriyet ve devrimin tunç siperini örselemiştir. Ulusun; eğitim öğretim ve devrim bilincinin pekişmediği bir ortamda geçilen demokrasi hem öncü İnönü’ye hem de ülkeye ancak musibetler getirmiştir. Politikayı; “devlet yönetme sanatı olarak ciddi bir iş” sayan İnönü’nün, politik sahtekârlardan çok çeken bir ülke manzarasında yaşadıkları elbette “yaman ve çetin” olmuştur. Başına taşlar yağdıranlarla, linç edilmekle karşılaşan ve son başbakanlığında otomobili kurşunlanan İsmet İnönü, Osman Bölükbaşı’nın bir sorusuna yanıt bulunamadığından yakınır: “Demokrasiyi bütün bunlar için mi getirdiniz?” Son başbakanlığında; “Bürokrasiye bir talimatım oluyor, hemen Amerikalılar duyuyor” tepkisi İnönü’yü: “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye onun içinde yerini bulur” noktasına getirmiştir. 1963 tarihli Ankara Antlaşması’nın ise günümüzdeki AB emperyalizmine dayanak tutulacağı, Lozan’a imza atan İnönü’nün ne yazık ki, hesapsız bir olgusudur. Biz İsmet İnönü’yü, “Namuslular en az namussuzlar kadar cesaret sahibi olmalıdır” özdeyişindeki ruha sahip şanlı Anadolu İhtilali’nin “İkinci Adamı” olarak anıyoruz. O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU ıta Avrupası’nda sosyal yaşam, beş bin yıl önce başladı. Ve beş bin yıl, Avrupa’da savaş hiç eksik olmadı. Önce bu kıtanın kavimleri, kendi aralarında mücadele ettiler. Sonra kıta dışından gelenler oldu. İlk yabancılar “Persler”di. Milattan 500 yıl önce Avrupa’ya girdiler. Onlardan bin yıl sonra “Türkler” bu topraklarda göründü… 437’de “Attila”, Batı Hun Devleti’nin sınırlarını Urallar’dan Ren Nehri’ne taşıdı... 568’de Macaristan “Avarlar”ın, 650’de Don Havzası “Hazarlar”ın yurdu oldu... 1241’de “Moğollar” Avrupa’ya girdi ve “Cengiz Han”’ın savaşçıları Adriyatik’e ulaştılar... 1356’da “Osmanlılar” Rumeli’ye geçti. 1529’da Türk süvarileri Viyana’ya dayandılar... İngilizler, Fransızlar, Almanlar ve Ruslardan sonra, Avrupa’daki nüfuz mücadelesine “Türkler” de katıldılar. Soğuk Savaş nan bir mihverden sıkça söz etmeye başlamışlardı!.. Bu sırada, sedyedeki “Hasta Adam” kan kaybediyordu! Ve nihayet korkulan oldu... 28 Haziran 1914’te “Saraybosna”da kıyamet koptu... “Türkler”in de cephelerden cephelere koştuğu ve bir nesil tükettiği I. Dünya Savaşı’yla, Avrupa’nın siyasî dengesi yeniden altüst oldu... 15 milyondan fazla insan yaşamını yitirdi... Haziran 1919’da imzalanan “Versailles Antlaşması”yla, mağlup Almanya nefes alamaz duruma sokuldu. Böylece 20 yıl sonra başlayacak II. Dünya Savaşı’nın temelleri atılmış oldu... Yapılan diğer antlaşmalarla (St. Germain, Trianon, Neully, Sevres) “Avrupa Haritası” yeniden çizildi... Ve Osmanlı Devleti Avrupa’dan çekildi... Savaşın acılarını yaşayanlar, barışı sürekli kılmak için 1919’da “Cemiyeti Akvam”ı topladılar… Türk ulusunu ardına takmış olan “Atatürk”, Sevr’i tanımadı. Osmanlı’nın elde kalan son toprakları üzerinde, 1923’te “Türkiye Cumhuriyeti”ni yarattı... Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa’da, 1 milyon km2’lik bir alanda, 90 milyon nüfuslu bir “Peyk Devletleri Grubu” yaratmıştı. Tehdit büyüyordu. “Soğuk Savaş” başlamıştı... Avrupa’nın özgür ülkeleri için tek yol birleşmekti...“Kıta Avrupası”nda Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’yı Sovyet tehdidiyle baş başa bırakamazdı! 4 Nisan 1949’da Washington’da “Kuzey Atlantik Antlaşması (NATO)” imzalandı. Antlaşma; ABD ve Avrupa ülkeleri arasında siyasi, ekonomik ve askeri alanda işbirliğini öngörüyordu... 1952’de antlaşmaya Türkiye de taraf oldu. 1955’te Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri, NATO’nun karşısında “Varşova Paktı”nı kurdular... 1957’de Kömür ve Çelik Birliği, “Avrupa Ekonomik Topluluğu” na (AET) dönüştü. 1963’te Türkiye AET’ye üye oldu. 1989’da iki Almanya birleşti. 1990’da, özgür ve bütün Avrupa’yı hedef alan “Paris Senedi” imzalandı. Avrupa’da bir “Yumuşama ve İşbirliği” ortamı yaratıldı. 1991 de “Sovyetler Birliği” parçalandı ve Maastricht’te, Avrupa’nın siyasal birliğini amaçlayan “Avrupa Birliği (AB) Antlaşması” imzalandı.“1999 Helsinki Zirvesi” sonrasında Türkiye AB’ye aday oldu. 2005’te üyelik müzakereleri başladı. Türkiye için giriş kapısı aralanmıştı. Ne var ki, Aralık 2006’da müzakereler kısmen askıya alındı. Bu aşamada ileri sürülen gerekçe Kıbrıs’tı. Birlik, “Kıbrıs Rum Yönetimi”nin, “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanınması anlamına gelecek bir hareket tarzını Türkiye’nin limanlarını ve havaalanlarını GKRY’ye açmasını dayatmaktaydı! Avrupalılar Türklerin karşısına yine tavırla çıkmışlardı. Uzun bir geçmişi olan TürkiyeAvrupa ilişkilerinde yeni bir dönem başladı. K Avrupa’da arayışlar 1648’de imzalanan “Vestfalya Antlaşması”, Avrupa’da 150 yıl süren bir denge tesis etti. Ne var ki 1804’te “Napolyon” sahneye çıktı; 11 yılda tüm Avrupa’ya egemen oldu. 1815’te yenilince, Avrupa’da barış arayanlar “Viyana Kongresi”ni topladılar. Bir araya gelen Avrupa devletleri, ulus, kültür ve din özelliklerini dikkate almadan yeni sınırlar çizdiler ve kendilerine göre bir denge tesis ettiler. Çizilen sınırlar “18301848 Avrupa İhtilalleri”nin nedenini oluşturdu!.. Ulusların devlet olma mücadelesi, Avrupa’da yeni devletler ortaya çıkardı... “Osmanlı İmparatorluğu” Avrupa’da tutunmanın yollarını ararken; Balkanlar’da bağımsızlık isteyen ulusların sayısı giderek artıyordu… 1856 da, “Kırım Harbi” sonrasında imzalanan“Paris Antlaşması” ile Osmanlı İmparatorluğu “Avrupa Konseri” konsey değil üyesi oldu. Fransızları yenen “Almanlar” , 1871’de “Alman Birliği”ni gerçekleştirdiler. Ortaya çıkan bu güçlü devlet, Avrupa dengesini yeniden altüst etti... Almanya’nın önlenemeyen ekonomik yükselişi, “İngiltere”, “Fransa” ve “Rusya”yı nüfuz mücadelesinde zora sokuyordu. Almanya ise Ortadoğu’ya sarkmanın ve oradan dünyaya yayılmanın hesaplarını yapıyordu. Alman subayları Berlin’den Bağdat’a uza II. Dünya Savaşı “1929 Ekonomik krizi” tüm dünyayı sarstı... 1933’te “Hitler” sahneye çıktı... Dediklerine bakılırsa; savaş anlamsızdı, yararsızdı, korkunçtu ve insanlık dışıydı. Ama 5 yıl geçmeden Ren Bölgesi’ni ve Sudetleri işgal etti, Avusturya’yı ilhak etti... 1 Eylül 1939’da “Polonya”ya taarruz eden Almanlar; “Yıldırım Harbi” stratejisiyle tüm Avrupa’ya yayıldılar. Ve bir sabah, 21 Haziran 1941’de, 3 milyondan fazla askerden oluşan, 146 tümenlik Alman Orduları Rusya’yı istilaya başladı... Savaş Avrupa’dan Afrika’ya, oradan Asya’ya, Pasifik’e, Atlas Okyanusu’na uzandı... Nisan 1945’te “Birleşmiş Milletler Antlaşması” imzalandı. Antlaşmanın amacı savaşı ortadan kaldırmaktı... Mayıs 1945’te Avrupa’da “Almanlar”, Ağustos 1945’te Uzakdoğu’da “Japonlar” teslim oldular... Avrupalıların ifadesiyle “Cengiz Han’dan bile kötü adam” Hitler, 50 milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuştu... Savaş bitmişti. Ancak çok geçmeden, barışı yaşatmanın savaş kazanmaktan daha güç olduğu anlaşıldı... “Sovyetler Birliği” ve “Amerika Birleşik Devletleri”, dünya siyasetine Gelinen nokta Tarihsel süreç içinde, Türklerle Avrupalılar arasındaki ilişkilerde karar veren taraf hep Avrupalılar oldu!.. Türkler, Avrupa’nın ne içinde ne de dışında tutuldu!.. Taraflar bugün yine bir karar noktasındalar!.. Avrupa her zamanki gibi Türklere yine mesafeli durmakta!.. Türkiye ise ulusal hak ve çıkarlarını savunan bir ülke olmaktan çok uzakta!.. Ve Avrupalıların belirlediği sınırlar içinde kendine yine yer aramakta!.. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle