17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ARALIK 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR Sakarya’nın ‘gözden ırak’ tarihi ilçesi, geçmişini yarınlara aktarmanın coşkusunu yaşıyor 17 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Taraklı’ da ‘kültür turizmi’ hazırlığı Turizm bölgelerinde “kış” demek, “yaza hazırlık” demektir. Belediyeler “altyapı” eksikliklerini tamamlamak için kazılmadık sokak, cadde bırakmazlar. Oteller ve işyerleri de “tadilat ve tamirat”larıyla ortalığı toza ve gürültüye boğarlar… Bu nedenle tatil bölgelerindeki o “kafa dinlenen kışlar”ı yaşamak artık çok zordur. “Kenti yaşamak” isterseniz, ya her yeri sarmalayan inşaat kargaşasına aldırmayacaksınız; ya da geri dönüp pencerenizden manzara seyretmekle yetineceksiniz… İşte bu hummalı kış telaşını artık sadece kıyılardaki güneş ve deniz kentleri değil, Anadolu’daki “kimlik ve kültür turizmi”ni başlatan “tarihi kasabalar”ımız da yaşıyor. Bugünlerde, örneğin Safranbolu’ya ya da Beypazarı’na giderseniz, restorasyon, sokak düzenlemesi, hatta peyzaj uygulamalarının bile nasıl bir “telaş”la sürdüğüne tanık olabilirsiniz. Çünkü onlar da artık her yeni sezona, “yeni umutlar”la giriyorlar. “Kumsalda yanmak” yerine “tarihle buluşma”yı yeğleyen insanlara daha nitelikli ve daha kişilikli “evsahipliği” yapabilmek için, kış aylarını yeni kültür projeleriyle geçiriyorlar… Tıpkı Taraklı gibi… Bir Sezen Aksu Kitabı… Yıllar önce, Sezen Aksu için ilk kaleme aldığım yazının başlığı, yanılmıyorsam eğer, “Bir Sezen Aksu Şarkısı”ydı. Bu kez ise, “Bir Sezen Aksu Kitabı”; çünkü elimizde pek de alışılmadık bir kitap var. Sezen Aksu’nun “Sezen” diye imzaladığı önsözün her satırından yansıyan alçakgönüllülüğe rağmen, pek çok şeyler anlatan, pek çok şeyler düşündüren bir kitap. Metis Yayınları’nın Müge Gürsoy Sökmen’in yönetmenliğini yaptığı Metis Edebiyat dizisinde, kapağından sayfa düzenine ve ciltlenişine kadar nefis bir baskıyla çıkan kitabın adı “Eksik Şiir”. Kitap, Sezen Aksu’nun 19752006 yılları arasındaki şarkı sözlerini kapsıyor. Aksu, önsözüne şöyle başlamış: “Bu kitap yakınlarımın, çoklukla da şarkılarımdaki sözlerle daha fazla ilişki kuranların, uzun yıllardır süregelen ısrarları sonucu oluştu. İlle de olmalı mıdır sorusu çok kurcaladı beynimi açıkçası. Epey bir süre çekimser kaldım. Düz düşününce zaten vardılar, ortadaydılar; müziğini çekip aldığınızda şiire ne kadar yakın durursa dursun eksik kalan o sözler bir araya toplandığında bir bütünlük oluşturabilir miydi?” Alıntının sonunda yer alan soru, kanımca bu kitabı değerlendirme bağlamında en önemli odak ve çıkış noktası niteliğinde: “...müziğini çekip aldığınızda şiire ne kadar yakın durursa dursun eksik kalan o sözler bir araya toplandığında bir bütünlük oluşturabilir miydi?” Bu, Sezen Aksu’nun kendini sorgularcasına ortaya attığı, ama bizlerin, yani o sözlerin okurları ve Aksu’nun yıllardır dinleyicisi olan bizlerin yanıtlaması gereken bir soru. Üstelik “bir bütünlük oluşturabilir miydi” sorusuna bizim eklememiz gereken daha bazı sorularla birlikte: Şarkı sözlerinden oluşma bu derlemeyi hangi bakış açısından değerlendirmeliyiz? O sözlere sadece yitip gitmesinler diye bir araya getirilmiş parçalar gözüyle mi bakmalıyız? Yoksa onları, sıralı bir okumayla, bir sanatçının yaşamıyla çok bilinçli hesaplaşmasının, sanat yaşamını içinde yaşadığı toplumun türlü yörüngelerine oturtma, o yörüngelerin, aşamaların, türlü çalkantıların yorumlayıcısı kılma çabasının yansımaları olarak mı değerlendirmemiz gerekir? ??? İkinci şık söz konusu ise, daha doğrusu, bu kitaplaşmış şarkı sözleri bizi –neredeyse kaçınılmaz olarak– böyle bir değerlendirmeye götürüyorsa, o zaman karşımızda şarkılarıyla dinleyicilerini sadece biraz sonra uçup gidiverecek duygulanımlara salmakla yetinmeyen, fakat –kişisel ya da toplumsal, hiç önemli değil!– hesaplaşmalara, kendine yönelik eleştirel bakışlara da iten bir politik sanatçı var demektir. Tıpkı “Yüz Yüzeyim”deki gibi: “Yüz yüzeyim artık kendimle ben / Aynı takımda değiliz sevgilim / Ben uyamam bundan böyle sana / Sahici duyguların peşindeyim …/ Kaybetme ümidini, korumaya al / Ya ölmeli ya kalmalı, denemelisin / Ya ileriye gidersin, ya yerinde sayarsın / Ya yarına yetişebilirsin / Anlaşarak zincire vurulmuşuz / Başkalarına göre önemimiz / Ah büyüdük dünya zamanıyla / Oysa hâlâ ana rahmindeyiz.” Hep politik, yani belli bir duruşu olan bir sanatçı kimliğiyle yolunu sürdürdü Sezen Aksu. O duruş, kimi zaman sanki uzaktan seyredilen, ama aslında hepimizin içinde olan bir çocuk simgesinden yansıdı –“Bir çocuk gördüm uzaklarda / Biraz çocuk, biraz adam, biraz hiçti / Ellerinde yaşlı zaman demetleri / Daha önce denenmemiş yeni bir yol seçti / Bir çocuk sevdim uzaklarda / Bir elinde yarın, öbür elinde dün / Erken ihtiyarlamaktan sanki biraz üzgün / Dünyanın haline gülüp geçti.” kimi zaman da bir duanın söylemiyle sonraki bütün kuşaklara yönelik bir uyarı olabildi: “Ne para, ne pul, ne iktidar, ne de güç / Bu değil gerçek, bu değil gerçek / Bu kavga bir hayırsız düş / Uyanır neslim, uyanır elbet / Bugün dua ettim hepimiz için / Yüce tanrı insanı affetsin.” Özellikle seksenli yıllardan bu yana, politikliği, yaşamdan ve insandan yana belirgin tavır alma eğilimi hızla erozyona uğrayan bir sanat ortamında Sezen Aksu, hep kendine özgü, sapasağlam ve insandan yana çıkan bir ahlakın temsilcisi olarak kaldı. Bu nedenle onun şarkı sözleri, insanı daha insanca bir dünyaya götürmeyi temel amaç edinmiş bir müziğin olmazsa olmaz notaları sayılmak gerekir. eposta: [email protected] [email protected] GEÇMİŞİN DİNGİNLİĞİNDE GELECEĞİ DÜŞLEYİN Valiliğin gerçekleştirdiği kapsamlı onarımla bir “Taraklı Evi” daha konukların hizmetinde (solda). Eski kent dokularının zarifliği, Taraklı’yı da özenli mimarisiyle süslüyor (üstte). pesi ile “Hıdırlık” eteklerindeki özgün dokusu, “yaşayan” bir mimarlık ve kent kültürü müzesi gibi… İlçenin yüzde 60’ı ormanlık olduğundan, sadece doğal zenginliğin değil, aynı zamanda ahşap yapı ve süs eşyaları sanatının da merkezi. Nitekim Evliya Çelebi de zaten şöyle yazmış; “Bir hamamı, beş hanı, altı mahalle mektebi, ve iki yüz dükkânı vardır. Hemen herkes, kaşık ve tarak yaptığından bu şehre Taraklı denir…” İşte bu özellikleriyle son yıllardaki kültür turizmi hareketinde yerini almaya başlayan Taraklı, özellikle Tarihi Kentler Birliği’ne de katılarak kimlik projelerinde ilk örneklerini yaşama geçirdi bile… Bu konuda sürdürülen “kaymakamlıkbelediye işbirliği” ise kutlanacak bir “dayanışma” örneği… Kent merkezindeki, eskiden okul, belediye ve hükümet konağı olmuş tarihi binanın restorasyonuyla gerçekleştirilen “Kültür Evi”, İl Özel İdaresi ve Taraklı Kaymakamlığı’nın öncü hizmetlerinden. Rüştiye Meydanı’nda özel idarenin aldığı tarihi konak, pansiyon işleviyle kullanılacak. İlçedeki kadınların el sanatlarını geliştirip ekonomiye de kazandırmaya başladıkları “Toplum Merkezi” içinse Kaymakam Ozan Balcı diyor ki; “Dokuma çalışmaları 15 geleneksel tezgâh (gergef makinesi) ile sürüyor. Ayrıca yöresel yemekler bile yaşatılacak; Taraklı turizmi her açıdan kültürel bir hareket olacak…” Kaymakamlığın bu çabalarına Sakarya Valiliği de kente hâkim yamaçtaki görkemli bir konağı “Valilik Evi” yaparak katılıyor… Kültür Bakanlığı 3 evi kamulaştırmış; eski binaların yaşatılmasını TOKİ de krediyle destekliyor… Restorasyonlar için ahşap atölyesi kuruldu. Çalışkanlığıyla sevilen Sıtkı Usta ve 6 çırağının yanı sıra, taş ve çamur ustası da var. Bu atölyeyle, arastadaki 4 dükkânın projesine başlandı. Kentin büyük ve tarihi hanı, kamulaştırılma aşamasında; otantik mekânları ve kültürel etkinlikleriyle turizmin kalbi burada atacak… Kültür Evi’ne komşu eski evler de korumaya alınıyor. Cadde ve sokaklarda, gece aydınlatması dahil; tarihi atmosfer yeniden yaratılıyor… Mimarlık, şehircilik, arkeoloji ve tarih öğrencilerinden oluşan bir gurupla da Hisar Tepesi’nde rekreasyon alanları projelerine başlandı… Başkan Özkaraman, bütün bu hazırlıkların 2007’den başlayarak “turizm hareketi”ne dönüşebilmesi için TÜRSAB üyesi acentelere de geçenlerde Taraklı’yı tanıttı. İstanbul’a 200; Ankara’ya ise 270 km.’deki bu “Uygarlık beldesi”nin her iki büyük kent için de öncelikle bir “hafta sonu güzelliği” yaratması, herkesin ortak dileği… Üstelik Ankaraİstanbul Hızlı Tren projesinin güzergâhı da Taraklı’dan geçiyor… Ne dersiniz? Yaklaşan yılbaşı ve bayram tatiliniz için Taraklı’yı düşünmez misiniz? Osmanlı’dan günümüze Sakarya ilinin yeşil ve ormanlık vadilerine gizlenerek bugünlere kadar bozulmadan gelmeyi başaran Taraklı, her yönüyle eski bir Osmanlı kasabası görünümünde… Antikçağda “Dablai” denirmiş. Bizans’ın küçük bir kale kentiyken, Osmanlı Devleti daha kurulmadan Osman Gazi’nin “himaye”sine girmiş. Bu, geçmişinden süzülüp gelen, özenli “geleneksel evler”i, aralarında Mimar Sinan’a ait Yunus Paşa Camisi’nin de bulunduğu anıtsal yapıları, ırmak boyundaki su değirmenleri, kent içi su kanalları, bunlar üzerindeki geleneksel “mahalle çamaşırhaneleri”, tarihi “Hisar”ıyla taçlanan heykelsi te Belediyenin çalışkanlığı Bütün bunları adeta “kampanya”ya dönüştüren belediyenin, ne denli coşku ve istekle kolları sıvadığını ise Başkan Tacettin Özkaraman şöyle özetliyor: “Tüm çabamızı tarihi dokumuzu yaşatmaya; halkın ve turistlerin bugünü geçmişle beraber yaşamalarına ayırdık…” Böylesi bir hedefin “sözde” kalmadığını kanıtlayan “belediye çalışmaları”ndan bazıları ise şunlar: Toplumcu şairimiz Şükran Kurdakul’u özlemle andık ZEYNEP ALTAY Şair, edebiyat tarihçisi, yayıncı, demokrasi savaşçısı, PEN Başkanlığı döneminde “Şiir Günü”nü dünyaya kabul ettiren örgütçü, gazetemizin köşe yazarı Şükran Kurdakul ölümünün ikinci yılında Semih Poroy’un karikatürleriyle bezeli Beyoğlu Akşam Sefası’nda şiir/söyleşiyle anıldı. Anma toplantısında konuşan yazarımız Egemen Berköz, gençliğinin ilk günlerinden beri birlikte edebiyat ve demokrasi mücadelesi verdiği Şükran Kurdakul’la anılarını, Gülsüm Cengiz şair yanını, Öner Yağcı örgütçülüğünü, Müslim Çe lik düşüncelerini dile getirdi. Tüm katılımcılar konuşmalarını Kurdakul’un ölümsüz şiirleriyle zenginleştirdiler. Şükran Kurdakul, toplumcu gerçekçi edebiyatımızın son neferlerinden biriydi, genç yaşından beri bu uğurda hapis yattı. Umudunu hiç yitirmeden savaştı, önderlik etti, sadece yürekli değil yüreklendiren dosttu. “Suya taş atın kim bilir dalgalar nereye gider” derdi. Anma toplantısına Mehmet ve Leyla Erbil, Nilgün ve Aydın Ilgaz, Ataol Behramoğlu, Hülya Tozlu, Mustafa Öneş, Nevzat Çelik’in de aralarında bulunduğu dostları katıldı. ‘Tabutta Rövaşata’nın albümü çıktı ? Kültür Servisi Baba Zula’nın müziklerini yaptığı “Tabutta Rövaşata” film müzikleri albümü, 10 sene sonra RH Pozitif Müzik Yapım etiketiyle yeniden yayımlandı. Derviş Zaim’in, arabaları çalıp sonra tekrar yerlerine koyan ve daha sonra bir tavus kuşuna âşık olan araba hırsızının öyküsünü anlattığı filmin müzikleri albüm olarak 1996 yılında kaydedilmişti. ‘Tavus Havası’, ‘Arkadaşlar’, ‘Tabut Havası’, ‘Siyah Araba Çalarım’ , ‘Esrar’, ‘Pınar Başı Uzun Havası’, ‘Tavuskuşu Çalarım (İki)’, ‘Reisin İntikamı’ albümde yer alan parçalardan. (0 212 334 01 30) Demiryolu koleksiyonu ? ANKARA (AA) Demiryolu emeklisi Mete Tekyıldız’ın 40 yıllık meslek hayatı boyunca biriktirdiği demiryoluyla ilgili 1200 parçadan oluşan koleksiyonun 450 parçası, Ankara Garı’nda sergileniyor. Koleksiyonda lokomotif amblemli gümüş saat, 40 yıl önce giyilen hareket memuru şapkaları, minyatür buharlı tren ve demiryollarında kullanılan pek çok aksesuvar bulunuyor. CUMHURİYET 17 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle