17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ARALIK 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Brezilya Gülhan Elmas: “İngiliz gazetesi tarafından Türkiye, Avrupa Birliği’nin metresi sayıldığına ve Türkiye’deki iktidar da ‘Haremimize kadar girdiler’ dediğine göre işler Brezilya dizisine döndü demektir!” Ya ğ m u r E k i m THY kalitede 1 numara olacakmış... “Kaliteli develerle mi!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Mehmet Ali Şahin: ‘Pişkinliğe gerek yok!’ Çiğlik varken! 40 yıl Mucize Özünal: “Yunus Emre’nin ‘Çeşmelerde bardağın kendin doldurmaz isen, kırk yıl dahi beklesen kendi dolası değil’ sözünü birilerine anımsatmanın zamanı gelmiş olmalı!” AMERİKAN askerleri tarafından Türk askerlerinin başına geçirilen çuvallar, tekrar gündeme geldiğine göre, Yılmaz Polat’ın Ulus Dağı Yayınları’ndan çıkan “Washington’da Akrobasi” kitabına bir kez daha göz atabiliriz demektir: “Amerikalılar, çuval olayını neden yapmıştı? Bu anlamsız bir güç gösterisi miydi? Yoksa, Barzani ve Talabani ile Amerikalıların hazırladığı senaryonun bir parçası mıydı? Nereden bakılırsa bakılsın, olayın teselli edici bir yanı yoktu. Çuval kahramanı Amerikalı Albay William Mayville’in sicili temiz değildi. Albay Mayville’in memleketi, Rumların ve Ermenilerin yoğun yaşadığı Massachussets eyaletiydi. Florida Tampa’da Philadelphia Inquirer gazetesinin Ermeni muhabiri Ken Dilanyan Albay’la mülakat yapmıştı. Ermeni gazeteciye göre Albay, ‘Amerikan Komutanlığı Türklerin suratına biraz limon ve Çuvallama greyfurt sıkmak istedi’ diyordu. Bu sözlerden Amerikalı albayın bilinçli hareket ettiği anlaşılıyordu. Chicago Tribune Gazetesi’nde de ilginç bir haber vardı. Gazete, kendini ‘Yüzbaşı Aydın’ olarak tanımlayan Türk komutanın, özel tim mensubu olduğunu anlatıyor, şunları söylediğini yazıyordu: ‘Binanın önünden bağrışmalar ve silah sesleri geldi. İngilizce bağrışları duyunca, Amerikalıların başına bir şey geldi ve yardım istemek için buradalar diye düşündüm. Hemen kapıya koştum ve o anda Amerikalılar kilitleri kırarak içeri girdiler.’ Gazeteye göre, Türk özel timi üyesi, İngilizce olarak ‘Biz Türk askeriyiz, silahsızız’ dedi ve işte o anda başının üzerinden bir mermi geçti. Kendisi ve diğer Türk askerleri zorla yere yatırıldı ve ellerine plastik kelepçe takıldı. Gazete, Türk askerlerinin kafasına torba geçirildiğini, sokakta itilerek, askeri kamyona bindirildiklerini de yazıyordu. ‘Yüzbaşı Aydın’, kelepçelerin çok sıkı olduğunu, bileklerinden birinin kesildiğini ve araçta konuşmaya kalkanların tokatlandığını da anlattı. Türk timi terörist muamelesi görmüştü. Chicago Tribune ve San Jose Mercury News gazeteleri, Amerikalı yetkililere dayanarak, Türk özel timinin bulunduğu binaya operasyon düzenleyen Kerkük’teki 4. Piyade Tümeni’ne bağlı 173. Hava İndirme Tugayı komutanlarının, patlayıcı ve silah ele geçirdiklerini söylediğini de yazıyordu. Washington ve Ankara’daki yetkililer ise sessizdi. Ankara’da gazeteciler olayı ne kadar deşmek istese, hükümet engel oluyordu.” Sıra Sende Ey Halkım!.. Çok mu şaşırdınız?.. Yoksa çok mu kızdınız? Ben, gelen telefonlardan, mesajlardan ne düşündüğünüzü kestirebiliyorum; hemen hepiniz şaşkın, acıklı ya da öfkeli bir yüz ifadesiyle, “olmaz, bu kadarı da fazla, karanlığa sürüklüyorlar bu ülkeyi, bir şeyler yapmak lazım...” demediniz mi?.. Bir karabasan gelip tam da yüreğinizin ortasına çöreklenmedi mi?.. Ben ise şaşırmanıza şaşırdım!.. Yalnızca şu bir hafta içinde yaşananlara bakalım; Kütahya’da kendini peygamber ilan eden doçent eşi, Konya’da bir erkek çocuğunun karşı cinsten olduğu için ultrasonunu çekmeyerek testislerinden birini kaybetmesine neden olan kadın doktorlar, havaalanının ortasında kesilen deve, Ordu’da valiliğin ve milli eğitimin onayıyla ilkokullarda evrim teorisinin yanlış olduğunu ayet ve hadislerle anlatan Adnan Hoca müridi, eşi için “haremim” sözcüğünü kullanabilen ve cumhurbaşkanı olmaya soyunan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı... Gerçekten bunlara mı şaşırdınız, kızdınız, üzüldünüz?.. Yapmayın, bunlar dört yıldır yaşanan sürecin gayet sıradan yansımaları! Bu ülkenin yurtsever kalemleri dört yıldır buna benzer yüzlerce olayı, üstelik detaylarıyla anlatmadılar mı, “ey halkım, ülkeyi şeriat batağına doğru hızla çekiyorlar, türbanı, sarığı aslında kafalarınızın içine sarmaya çalışıyorlar, bu gidiş ortaçağ karanlığıdır” diye haykırmadılar mı?.. Soruyorum, haykırmadılar mı?.. ??? Açın, bakın arşivlere... Hikmet Çetinkaya, bıkmadan, usanmadan sıkmabaşın üzerine kep giyen hemşireleri, erkek kadavraya bırakın dokunmayı, bakamayan tıp fakültesi öğrencilerini, hastasına dokunmayı reddeden Hipokrat yemini etmiş doktorları yazmadı mı?.. Hasan Pulur, defalarca, ülkeyi karanlığa sürükleyen yobaz takımının maskesini alaşağı eden yazılar yazmadı mı?.. Emin Çölaşan, iktidar sahiplerinin daha dün denebilecek kadar yakın geçmişte neler yaptığını, kimlerle düşüp kalktığını, hangi tüyler ürperten sözlerin sahibi olduğunu kim bilir kaç kez belgeleriyle sergilemedi mi?.. Melih Aşık, Deniz Som köşelerinde, şeriata açılan yolun gün be gün çetelesini tutmadı mı? Yurdun dört köşesinde yaşanan akıl almaz olayları onların köşesinden izlemedik mi? Bekir Coşkun, istisnasız her gün din tüccarlarının yeni bir rezaletini afişe etmedi mi, daha 5 Aralık’ta büyük bir yürek acısıyla doğduğu şehri yazarken, “Urfa’nın o bir zamanlar tiyatro salonunun bulunduğu, sinemaların yer aldığı, şık restoranların sıralandığı ünlü caddesine baktım: Sanki Arabistan” demedi mi?.. Mustafa Balbay, üçbeş ay içinde on binlerce kilometre yol tepip, Ankara ile birlikte Anadolu’nun başına geçirilmeye çalışılan “deli gömleğini” teşhir etmedi mi?.. Yer darlığından adlarını sayamadığım birçok yiğit kalem, her türlü baskıya, tehdide karşın karanlığın ülkeyi teslim almaya kararlı olduğunu yazmadı mı?.. Hem de binlerce kez!.. ??? Öyleyse şaşırmayacaksınız... Kararlı olacaksınız!.. Son günlerde alevlenen “sinei millet” tartışmalarında taraf olduğunuzu olanca açıklığı ile haykıracaksınız... CHP, sinei millete dönmek için halkın işaretini beklediği yolunda açıklamalar yapıyor, öyleyse sinenizi açtığınızı, beklediğinizi göstereceksiniz... İşte size iki kocaman fırsat; 23 Aralık Cumartesi günü Menemen’de Kubilay’ı anma törenleri var. 27 Aralık Çarşamba günü ise Ankara’da Atatürk’ün kente gelişini kutlama töreni... Yaşadığımız günler, sözün bittiği, bu ülkenin aydınlık insanlarının gücünü göstereceği günlerdir... Artık sıra sizde, nasıl bir ülkede yaşamak istediğinize siz karar vereceksiniz... Ama şunu hiç unutmayın: Halkın gücü karanlığı boğmaya yeter!.. SESSİZ SEDASIZ (!) İşkenceden daha ağır insan hakkı ihlali MEMURSEN Tokat temsilcisi ve aynı zamanda bu devletin bir öğretmeni olan Bedrettin Mumcu bir demeç daha patlatmış. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle yaptığı açıklamada bakın ne diyor: “Ülkemizde insan hakları ihlalleri içinde, sonuçları bakımından işkenceden bile daha ağır olan iki önemli ihlal söz konusudur. Bunlar, kadınların başörtüleri sebebiyle eğitim ve çalışma hakkından mahrum edilişleridir. Hiçbir hukuki temele ve norma dayanmadığı için ayrıca bürokratik oligarşi ürünü bu engellemelerin mimarları YÖK Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Düşün Ahmet Balcı: “CHP’liler sinei millete dönmek için toplumsal ve partisel muhalefetin güçlenmesini bekliyormuş. Mustafa Kemal de bunlar gibi düşünseydi halimiz nice olurdu!” oligarşisi içinde yuvalanmışlardır.” Bu kafalara Anayasa Mahkemesi kararları deseniz elinin tersiyle iter! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları deseniz hemen kıvırtır: “Batı, İslama ve Müslümanlara karşı olan hasmane tutumundan hiç vazgeçmemiş, sözde adı mahkeme olan bir topluluğun verdiği kararla hukuk ve mahkeme kavramlarını bile istimrar edebileceğini göstermiştir.” İşkenceden daha ağır bu insan hakları ihlalini şimdiden göreve hazır memurlarıyla “Türkiye İslam Cumhuriyeti Devleti”nde çözecekler inşallah! Sinei millet denince yurttaştan kaçmayı anlıyor bizim CHP’liler! Trajikomik Acaristanbul Gösterisi TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU Manşet haberlerden de duyuldu ki, Beykoz’daki, 2.345,650 metrekarelik özel Serdaroğlu Ormanı’nda Acarlar, yasal olmayan villalar yapma ısrarlarını sürdürüyorlar. Bilindiği gibi talan yapılaşması için 13 Temmuz 2002’de verilen ön izin, 7 Kasım 2002’de o dönemin Orman Bakanlığı’nca kaldırılarak, reddedilmişti. Süregelen yasal mücadele sonunda, yani 14 Kasım 2002’de, eski Orman Bakanlığı’nın ön izni iptal kararına karşın, Beykoz 1. Asliye Hukuk Dairesi’nde, dava açılmış; bilirkişi imzaları desteği ile de yapılaşma yeniden başlatılmıştı. ??? AKP iktidarı döneminde de yasal süreç sürdü. Konu üzerinde özellikle son günlerde pek çok bilgi ve belge ortaya döküldüğü için, ayrıntılara girmeden, talanlarına hız kazandıran Acarlar’la ilgili, yasal süreçleri sıralayarak; görüşlerimizi belirteceğiz: 10 Nisan, 2003’te Beykoz Belediyesi, ruhsat veriyor. Prosedür gereği alınan ruhsatların bir örneği de Çevre ve Orman Bakanlığı’na gönderiliyor. Böylece çok kısa bir süre içinde 2003 yılı başındaki bu olaydan Bakan’ın haberi olmamış olabilir mi? Hayır. 12 Şubat 2004’te TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi ile Beykoz inisiyatifi, ruhsat iptali ve yürütmeyi durdurma için dava açıyorlar, ilgili dava için 30 Haziran 2O05’te, 3. İdare Mahkemesi tarafındanYürütmeyi Durdurma Kararı alınıyor. Bundan da bakanlığın haberdar olmaması olası değil. Olayın kendilerine resmen ulaşmasından 11 ay sonra Orman Bakanlığı, Acaristanbul’daki yasal olmayan yapılaşma için dava açıyor. Bakanlık süre aşımını bilemez ya da hukukçularına danışamaz mıydı? Elbette danışırdı; zira koskoca bir bakanlık ve her olanağa sahip. Tabii bu dava zamanaşımı nedeniyle 9 Mart tarihinde reddediliyor. Bakanlık ve hükümet tarafından ortaya konan akıl almaz düzenlemeler dikkate alındığında, söz konusu davadaki süre aşımını da, kuşku büyütecimizle görmek, sanırım doğru olur. AKP’li Beykoz Belediye Başkanlığı, yürütmeyi durdurma kararı için temyize başvuruyor. 30 Haziran 2006’da Danıştay 6. Dairesi, bu son Beykoz Belediyesi’nin yasal hamlesini de reddediyor. Ama Acarlar hızını alamamış durumda. Bu kararın uygulanıp uygulanmayacağı izlenmeli ve olacaklar tek tek masaya yatırılarak irdelenmeli; suç işleyenlerden hesap sorulmalıdır. Gerçek şu ki, İstanbul’da ve ülkenin pek çok değerli alanında, Özal’dan bu yana süren ve artık son hükümet döneminde büyük boyutlarda yaşanan çeşit çeşit “Acaristanbul’lar” var. Neler yaşamadık ki; Ömerli, Riva, Kemer Country, Çamlıca, .....saymakla bitmez. Bunlar öyle çok gündeme getirilmeye çalışıldı ki... Ama madem bu iş bu kadar gündeme geldi. Yani Acaristanbul manşetleşen bir haber oldu.. bizler de, mücadeleleri verenler olarak, görüşlerimizi sürekli kamuoyuna sunmaya çalışıyoruz. Her olayda büyük sıkıntılar duyuyoruz. Bu alanların talanına yol açan yasa ve yönetmelik değişiklikleri ile yapılaşmaya açılan ormanlarda, kapışılan villaların sahiplerinin kimler olduğu araştırıldığında, bakan, milletvekili ve belediye yetkilileri.. daha neler neler, ortaya çıkmıyor mu? Daha da çıkmayacak mı? Üzülerek izliyoruz ama hiç şaşırmıyoruz. Her yazımızda yinelediğimiz ve yinelemeyi sürdüreceğimiz gibi, son hükümetin siyasi tercihi açıktır; “Her nesnenin, varlığın satılarak paraya ve ranta çevrilmesi” söylem ve talimatları, o icraatları yürüten bakanların da aynı partinin hizmetinde oldukları göz önünde bulundurulursa sözü edilen durumlardan başka türlüsü de beklenemez. ??? Çevre ve Orman Bakanı, döneminde yapılması gerekenleri, kulağının altında birileri tarafından davullar çalındığı halde duymazdan gelip, ara ara ve bilerek, yurttaşların karşısına “İdealist gösterilerle doğal varlıkları koruma” atakları ve edasıyla çıkmamalıdır. Çünkü, Bakan’ı, daha önce de, Tuzla’daki “zehirli atıklar” konusunda izleyip “Ortalığı zehir bürürken, acaba Sayın Bakan görmesi gereken çevremizdeki pek çok zehri şimdiye dek neden görememişti” diyenler, her şeyin farkındaydılar. Aynı görüntüler bu kez de, onca talan arasından seçilen Acaristanbul için ortaya kondu. Orman Bakanı’nın, helikopterle yukarıdan bakıp da “ormanların durumunun çok kötü olduğunu”, “yanlış yapan kim olursa olsun üstüne gideceklerini”; “yok edilen ormanın yerine 20.000 yeni ağaç dikeceklerini” söylemesini ve bulutlar arasında uçuşma hayalleriyle yaptığı yeni gösterilerini, duyarlı yurttaşlar olarak son derece trajikomik bulduğumuzun da bilinmesini isteriz. Bundan böyle benzer senaryoları, ara ara yaşayacağımızı unutmamak, hazırlıklı olmak gerekir. Kaldı ki, bize göre Bakan, talancıların olduğu bölgeye kendi polisiyle giremiyorsa; asli görevini yerine getiremiyorsa; yasal süreçleri bile izleyen bir ekibi yoksa; hükümetinin yasal değişiklikleri ve yurttaş arasında sıkışıp kaldıysa, ivedi olarak istifa etmelidir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com e posta: umitzileli?gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 21 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Un, süt, yumurtayla ya 1 pılan, ufak ve 2 yuvarlak ta 3 neler biçiminde kuru 4 tulmuş ha 5 mur... İslam 6 ülkelerinde 7 kullanılan bir tür tahıl ölçü 8 sü. 2/ Kuy 9 ruksokumu 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kemiği... Sırtta taşınan yük. 3/ Köpeğin 1 G Ü M Ü Ş L Ü K A Z R A arka ayakları üzerin 2 Ü R Ü N de ayağa kalkması... 3 L E Ş O R L O N T E K Ü S T Hatay ilinde bir ır 4 L R mak. 4/ Hayvan ağı 5 Ü Z E R L İ K A Ç G A lı. 5/ Bir ilimiz... 6 K İ R K İ E V S Ü S Bulgur, biber, so 7 ğan, domates, may 8 S İ T A T A R İ danozla yapılan ve 9 U R B A EME T asma yaprağına sarılıp çiğ olarak yenen bir yiyecek. 6/ Tavlada “üç” sayısı... Günümüzde Hatay ve Gaziantep yörelerinde görülen eski Türk güreşlerinden biri... Argoda esrar. 7/ Dar ve kalınca tahta... “Fakat, lakin” anlamında kullanılan bir bağlaç. 8/ Zeki Ökten’in bir filmi... Bir tür kalın ve ağır çizme. 9/ Yankı... Tavana yakın küçük pencere. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Avustralya’da yaşayan keseli bir hayvan... Nazi partisinin hücum kıtasını simgeleyen harfler. 2/ Issız yer... Boynuzunun biri kırık hayvan. 3/ Yakasız, iliksiz ve kolları bolca bir tür kısa ceket... İsyankâr. 4/ Tarla, bahçe ya da mandıra kapısı. 5/ Erkek hizmetçi... Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan ucu sivri takoz. 6/ Selenyum elementinin simgesi... Yünden dövülerek yapılan kalın ya da kaba kumaş... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 7/ Osmanlılar döneminde ulema sınıfının giydiği bir tür üstlük... Gözleri görmeyen. 8/ Sabahattin Ali’nin bir öykü kitabı... Ağaçtan yapılmış top. 9/ 1954’te Metin Toker tarafından çıkarılan haftalık haber dergisi... Bangladeş’in para birimi. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle