17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 ARALIK 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Seçilmiş Mehmet Ünal: “Seçilmiş otokratın icraatı: İçeride celal, dışarıda hay hay!” 12 EYLÜL’DEN günümüze Türkiye’nin politikacı, bürokrat, işadamı, küresel sermaye elbirliği ile ve bir sistem içinde soyulup soğana çevrilmesine rağmen bir türlü parçalanamayan bir ülke olduğunu söylüyor Mustafa Yavuz. Sözü daha sonra sendikalara getiriyor: “Normalde, bu tür ülkelerde sol iktidarlar ve sendikalar halktan büyük destek görürler. Bizde ise tam tersine sağcılar büyük çoğunluğu oluşturmuştur. Gerçi Türkiye’de sağ da, sol da iktidara gelse talan ve yolsuzluk üzerine kurulu bu yere batasıca düzen bir türlü değişmiyor, toplumsal huzursuzluk hiç azalmıyor. Bugün insanlar İstanbul’da hava karardıktan sonra dışarıya çekinerek çıkıyorsa, Güneydoğu’da şeriat ve etnik terör mevzi buluyorsa, nerede bu ülkeye sahip çıkması gerekenler. Türkiye’nin umudu olması gereken sendikalar neden susuyorlar? Gümrük THY, apronda deve kesmiş... “Bu teknolojiye dünya kurban olsun!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Ya ğ m u r E k i m NATO’nun kafası karışıkmış. Demek ki dünyayı kendilerine benzetecekler! Çözümcü Zehra Top: “Düne kadar ‘Kıbrıs’ta Denktaş çözüm istemiyor’ diyenler, kendi kalelerine ‘altın gol’ü attıktan sonra ‘Rumlar çözüm istemiyor’ demeye başladı!” Birliği’nin Türk ekonomisinde oluşturduğu açığı tartışması, dile getirmesi, özellikle tekstil atölyeleri bir bir kapanırken, işçilerin hakkını savunması gerekenler üzerinize ölü toprağı mı serpildi? Yakına gelelim, SEKA kâğıt fabrikası artık yok; AKP’nin yandaşlarına ölmüş eşek fiyatına satıldı. Ey sendikalar neden bu talana karşı hükümeti rahatsız edecek tepkiyi göstermediniz? Petrol Ofisi kâr eden bir kuruluşken zarar eden bir şirketle birleştirildi. İhale şartları göz göre göre çiğnendi. Her yıl vergi ödeyen Petrol Ofisi zarar ettiği gerekçesiyle vergi ödemediği gibi geçenlerde yolsuzluktan ağır bir ceza aldı. Sendikalar 12 Eylül’den hesap sormaya çalışıyor da özelleştirmelere, küresel sermayenin yerli Sendikalar sermayeyi ele geçirmesine karşı sesini neden yükseltmiyor? Halkımız sendikaları, birlik olup yağmaya karşı dururken göremedi. Ya kuyruklarına basıldığında ikiüç gün eylem yapıp boyun büktüler ya da etnik terörün siyasileriyle objektif karşısına geçip akıl verdiler. Bu yağma düzenini durdurmak için dava açmak dışında ne yaptılar? Özelleştirme adı altında yaşananlar aslında sermayenin üst gruplara yani şirketlere aktarımından başka bir şey değildir. Hele şu son dört yıl içerisinde stratejik varlıklar önce yerli büyük sermayeye, onlardan da küresel sermayeye teslim ediliyor. Bu sessizliğin altında acaba büyük sermayenin elinde bulunan medyanın saldırmasından korkma mı yatıyor? Asıl insan hakları ihlali, bir toplumun sistemli biçimde soyulması, vergisiyle yarattıklarının elinden alınması değildir de nedir?” Medyamızın Utandıran Halleri!.. Bizim medya gerçekten bir âlem... Eminim siz de izlemişsinizdir; daha birkaç gün önce, ülke tarihinin en “verici” hükümetinin başı Tayyip Bey’in, arkadaşı Abdullah Bey’le birlikte, kimseye sorma zahmetine bile girmeden, affedersiniz İngiltere Başbakanı Blair, ABD Başkanı Bush, aziz dostu Yunan Başbakanı Karamanlis ve Finlandiya Başbakanı Vanhanen’e danıştıktan sonra bir liman ve bir havaalanını Rum kesimine açma kararı, güzide medyamızda şu şekilde yer almıştı: Rumlar ters köşe... Müthiş atak... Avrupa şokta... Rumları yıkan çıkış... Hele bir tanesi, birinci sayfanın yarısını kaplayan, ters köşeye yatmış Avrupalı ve kaleye vuruş yapan Tayyip Bey fotomontajının altına nal gibi harflerle şu başlığı atmıştı: Altın gol!.. Yüzümün kızardığını anımsıyorum... Malum köşelerde ve ekranlardaki yorumlar daha da müthişti; bu nasıl bir zekâ, bu nasıl bir zamanlamaydı ki, Avrupa bölünüvermiş, ne yapacağını şaşırmıştı... Tayyip Bey yine bir adım önde olmayı başarmıştı... Ve daha neler neler... Aradan yalnızca dört gün geçtikten sonra AB Dışişleri Bakanları toplantısında bu teklif, gündeme bile alınmadı!.. Alınmadığı gibi Türkiye ile müzakerelerin 8 başlıkta askıya alınması, diğer 26 başlıkta ise açılması ancak kapanmaması karara bağlandı... Bu ne demek? Aslında tüm başlıklar askıya alındı demek!. Pekii, daha üç gün önce bayram eden bizim medya bu durumu Türk halkına nasıl duyurdu?. Cuma günü sekiz sütuna “AB’ye ters köşe” manşetini atan Sabah gazetesi, birinci sayfanın sağ alt köşesinde şu başlığı uygun bulmuştu: Tren kazası olmadı!.. Aslında haklıydı tabii, durmuş bir trenin kaza yapması söz konusu olamazdı!.. Cuma günü Tayyip Bey’in “Siyaset sonuç alma sanatıdır” sözlerini öne çıkaran Hürriyet gazetesinin başlığı ise şöyleydi: Bir kötü, bir iyi haber var!.. Kötü haber malum, iyi haber neydi peki? AB, KKTC’ye uyguladığı izolasyonları ocak ayında görüşecekti!.. Üstelik Türkiye’yi zorlayacak bir takvim de verilmemişti... Bir gazeteci olarak utanç duydum!.. AB’nin, 2004 referandumundan sonra verdiği ve tutmadığı sözler bilinirken, ocakta yapacağı toplantı ne işe yarayacak?! Ayrıca, açık tutulduğu söylenen 26 başlığın Türkiye limanlarını Rumlara açana dek kapatılmayacağı kararı bir takvim değilse, nedir?.. Dinci medyayı anlatmama bile gerek yok! Bu ülkenin geleceğine harç koyan gazeteler, gazeteciler, yazarlar, televizyonlar yok mu?.. Elbette var ama ne yazık ki azınlıkta!.. Yazarken yüzüme ateş bastı... Biliyor musunuz, AB’nin ya da Rumların kaygı duymasına, hatta parmağını kıpırdatmasına bile gerek yok... Güzide medyamız halleder!.. Tanım İlker Çamkır: “Laiklikten sonra, tavizin yeni tanımı da Kıbrıs’ta yapılıyor.” SESSİZ SEDASIZ (!) Sedat Simavi’nin adı silinip giderken “TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti, onun adına her yıl ödüller vermese, Sedat Simavi’nin adı medyamızda hiç geçmeyecek” diyor, “Damdaki Mizahçı” arkadaşımız Cihan Demirci: “11 Aralık, ölümünün 53. yılıydı, gene pek anımsayan çıkmadı. Oysa 57 yıllık ömrüne o kadar çok şey sığdırmıştı ki. Öncelikle bir karikatürcüydü o. 19211923 yılları arasında yayımladığı ‘Güleryüz’ adlı mizah dergisi, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’i destekleyen tek mizah dergisiydi. 1917’de çektiği ilk konulu Türk filmlerinin kayıp olduğunu Mimar Sinan Üniversitesi’nde okurken öğrenmiştim. 1946’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ni kuran Sedat Simavi 1949’a kadar bu cemiyetin başkanlığını yapmış, sayısız dergiye, gazeteye yayıncı olarak imzasını attıktan sonra 1948’de Hürriyet’i çıkarmıştı. Bu büyük ustanın adı, 1980’lerde Uluslararası Sedat Simavi Karikatür Yarışması ile yeniden soluk alır olmuştu. 1994’e dek bu isimle süren yarışma, o yıldan sonra, Hürriyet’in yeni sahibi Aydın Doğan’ın adına dönüştürüldü, böylece Türk karikatürüne emeği geçmiş bir isim yok sayıldı! Sedat Simavi ustanın adı, bugün kurucusu olduğu gazetenin logosunun altında kaymış bir yıldız gibi eğreti duruyor. Onun kurduğu Cemiyet de olmasa, adına verilen herhangi bir ödül kalmamış olacak.” Şükür Ahmet Önen: “Başbakan, ‘Çankaya’ya mı soracağız’ demiş! Buna da şükür; ‘Ulema varken Çankaya’ya mı soracağız’ da diyebilirdi!” Engellilerin Eğitimine Eleştirel Bakış İ. GÜRŞEN KAFKAS Ulus olarak Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne eğitim alanında ışığı arayanlar cennetiyiz. Aydınlığa doğru yol alırken, son yıllarda karanlıktan yana itilmemiz düşündürücüdür. Eğitim içerikli yığınla sorunumuz çözüm beklentisinde. 21. yüzyılda aklın ve bilimin teknolojik üretimdeki hızlı ilerleyişine uyum sağlamamız kaçınılmazdır. Bilgili, bilinçli, becerikli, bellek gelişkinli ve çağdaş eğitimli bir gençlik, yarınlarımızın güvencesi olacaktır. Bugünün yenileşme ve bilişim çağında, birikmiş nice toplumsal sorunumuz çözüm beklentisinde. Örneğin; aksayan ve karanlık döngüde yol alan “engellilerimizin” eğitim beklentisi gibi... Engellilerle ilgilenmek, çözüm arayıcı olmak insanlık gereğidir. Sorunlarının giderilmesi, eğitimleri, sosyal yaşamları, ulaşım ve ekonomik destekleri gibi konularda devlet eliyle çağdaş düzenlemelere gidilmelidir. Bu düzenlemeler yasaların kıskacına sıkışma yerine, araştırma ve uygulamaya dönüştürülmelidir. 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’dür. Sorunları ve olması gereken çözüm yolları tartışılacaktır. Engellilere acıma, korkma veya nefret figürü yerine, hoşgörü ve destek modelleriyle yaklaşılmalıdır. Bireysel aksama özrü yalnız onlara değil, ailelerine de sorun ve endişe taşımaktadır. Devletin yüce bakışı, hoşgörülü yaklaşımı ve onların eğitilmeleri için gerekecek ortam ve olanağın tanınması kaçınılmaz bir görevdir. Bunun aksi insanlık ayıbıdır. Eğitildiklerinde, aileleri onlara umutla ve sevinçle bakacaklardır. Desteklendiğinde çevrelerine sevgi mucizesi yaşatacaklardır. Ülkemizdeki engellilerle ilgili araştırma ve değerlendirmeler bizlere ilginç ve çarpıcı sonuçlar vermektedir. Yüzde 36’sı okumaz yazmaz; yüzde 28’i ilköğretim ve yüzde 5’i ortaöğretim düzeyinde eğitimlidir. ??? Ayrıca yüzde 87’sinin işsiz, çalışanların da sıradan zanaatlarda iş gördüğü saptanmıştır. Ekonomik düzeyi düşük ailelerin engellilerine bakım, beslenme ve koruma güçlüğü de ayrı bir sorundur. Yüzde 85’i geliri düşük ailelerin çocukları olup et, süt, meyve gibi besinleri yeterince edinememektedirler. Nüfusumuzun yüzde 10’unun engelli olduğu gerçeği acı bir tabloyu ortaya koyuyor. Engellilerin sorunları devletin korumasında, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ve toplumun hoşgörülü yaklaşımlarıyla çözüm bulacaktır. Dünya kültür merkezi onurunu taşıyan İstanbul’da dahi, yeterli ölçütte “engelli eğitimi veren kurum ve kuruluş” yok sayılır. Olanlar da yeterince eğitilmiş öğretmen, donanım ve gereçlerinden yoksundur. Engellilerin başkalarına gereksinim duymadan yaşamlarını sürdürmeleri, kendilerine yetmeleri, üretken olabilmeleri doğrultusunda eğitilmelerine çalışılmalıdır. Engelliler, bu ülkede biz de varız, sizlerden biri, sizlerin bir parçanız, sizlerin paydaşınınız diyorlar. Bu sese kulak verelim. Teolojik (dinsel) yaptırımların seline kapılıp bu yara merhemsiz bırakılmamalıdır. Cumhurbaşkanımız Sn. Ahmet Necdet Sezer, Özürlüler Günü’nün anlamı nedeniyle yaptığı açıklamada, “Engellilerin yeterlilik ve işlevselliklerini en üst düzeye çıkarmak; eğitim, sağlık, toplumsal destek ve çalışma gibi haklarını güvenceye almak ve rehabilitasyon programlarını uygulamak gereklidir” demektedir. Engellilerin sorunlarını çözerek, onları sevgi mucizesine ulaştırmalıyız. ??? Engelli kardeşini, aile içi sorunları, ona bakış ve davranışlarını, çözümleriyle birlikte anlatan “Kısaltılmış Çocukluk” kitabı uyum ve uyumsuzluğun nabzını tutuyor. Almanya’daki ilköğretim okullarında da “SEN / BEN / DİĞERLERİ” adlı bir ders okutulmaktadır. Bu derslerde engellilere, duyu noksanları, sağır, kör, dilsiz, topal, sakat gibi davranış şekilleri ve ortak ilişkilerin niteliği öğretiliyor. Spor, yetenek geliştirici eğitim, sosyal uyum öğretiliyor. Kendilerine özgüven artırıcı yöntemler verilmeye çalışılıyor. Bedensel ve ruhsal yapıda sağlıklı olanlarla kaynaşmalarına, yaşam koşullarının öğretilmesine çalışılıyor. İşte çağdaş, gelişkin olmak bu olsa gerek. Devlet, engelli çocuklarımıza, “Sizinleyiz, çünkü size değer veriyoruz” mesajı vermelidir. Unutulmamalıdır ki “En büyük özür duyarsızlıktır”. “Bir ulusun geleceği, o ulusun insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.” Onlara acımak, ağlamak, akıl vermek yerine, onları anlamak, desteklemek, eğitmek gerekir. Milli Eğitim Bakanlığı, ülkenin çözüm bekleyen birçok sorunundan önemli biri olan engellilerimizin eğitimine “çözüm getirici” olmalıdır. Artık “ağaca bakmak yerine, arkadaki koca ormanı görmek” gerekiyor. “En muhteşem karanlık, gece gündüzü olandır.” “En güçlü sevgi, hiç kaybolmayandır.” “En mutlu insan, özlenen ve hatırlanandır.” İnsan olarak bizlerden birer parça olan özürlülerimize sevgiyi, güneş aydınlığı gibi; kardeşliği, dostluğu akarsu gibi ve de hataları bir ölü gibi anlayışla vermeliyiz. Engellilerimizi sorunlarıyla baş başa bırakmak çağdışılıktır. Gelişkin ülke olmak, engellisine destek olmakla doğru orantılıdır. Bizleri yönetenlerin bahçesinde ağaçlar yeşermiyorsa yüreklerinde de çiçek açmaz diye düşünüyorum. 21. yüzyılın bilgi çağı gelişkinliğinde, engellilerin eğitim, rehabilitasyon ve diğer tüm sorunları çözümlenmelidir. Gerekli bilgiye, deneyim ve desteğe ulaşmada yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve yardımsever herkes, görev ve sevginin bilinciyle engellilerin yanında olmalıdır. Engelli olmak isteğe bağlı değildir. İstenmezliğin oyun kurgusudur. O kurguyu, hoşgörü, anlayış ve eğitimle destekleyip sevgi bahçesine dönüştürmek insanlığın erdemliliğidir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Cevat Abbas “Geldikleri gibi giderler!” Mavi gözlerinde şimşekler çakan gencecik paşanın karşısındaki yaverine söylediği bu üç sözcük, bence Milli Kurtuluş Savaşı’nın ilk kıvılcımıydı!.. Tarihe kazınan bu sözleri söyleyen büyük devrimci Mustafa Kemal’di... Söylediği kişi ise Anafartalar’dan başlayarak bir ömür boyu onun yaverliğini yapan Cevat Abbas’tı... Cevat Abbas’ın “Cepheden Meclise Büyük Önder ile 24 Yıl” başlıklı anılarını duygulanarak, zaman zaman hüzünlenerek, coşku duyarak okudum. Kurtuluş Savaşı’nın, kuruluş yıllarının, devrimlerin gölgede kalan o müthiş detaylarını öğrendim. Mustafa Kemal’in imkânsızı nasıl başardığını, ne büyük tuzaklardan, ihanetlerden geçtiğini de yüreğim burkularak okudum... En yakınındaki tanık, Cevat Abbas’ın anıları, bu ülkenin nasıl kurtarıldığını ve nasıl kurulduğunu yürek yakan bir anlatımla sunuyor bizlere... Kitabı bitirdiğimde o güzel insanların hatırası önünde bir kez daha sevgi, saygı ve özlemle eğildim... (Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas – Cepheden Meclise Büyük Önder ile 24 Yıl – Yapım C – Dağıtım: Cumhuriyet Kitapları) eposta: umitzileli?gmail.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Aralık www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Düşünce birliği içerisin 1 de olma; kon 2 sensüs. 2/ Büyük panayır... 3 Briçte, atılan 4 bir kâğıtla eşi 5 ne oynamasını istediği kâğıdı 6 belirtme. 3/ Pa 7 dişah ahırları 8 na ve onlarla ilgili gereçlere 9 bakmakla görevli kim1 2 3 4 5 6 7 8 9 se. 4/ Bir meyve... Bit1 K I Z I L D A Ğ kisel kökenli bir yiyeE L T cek ya da içeceğin da 2 O R O S A R İ Y A makta algılanan hoş 3 N A N E N kokusu. 5/ Uğraş... Bir 4 A K T Ö R E nesneye zorunlu ola 5 K A L A Ç A T I rak bağlı olmayan ve 6 L A Ü N İ T E onun özünde bulun 7 I R I M N A N E mayan nitelik. 6/ Asya 8 A S ME R E T ile Avrupa’yı ayıran 9 I L I C A İ K İ dağ sırası... Bir nota. 7/ Kemal Bilbaşar’ın bir romanı... Büyük erkek kardeş. 8/ Yüksek bir yerden bakılınca göz önüne serilen geniş görüntü. 9/ Roman, öykü gibi anlatı türlerinde giriş bölümüne verilen ad... Altın. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Yılan zehirlenmesi. 2/ İş, hizmet buyruğu... Eskrimde kullanılan üç silahtan biri. 3/ Bir hedef tahtasına küçük okların fırlatılmasıyla oynanan oyun... Çıkar yol, çare. 4/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay. 5/ Babanın kız kardeşi... Kemiklerin yuvarlak ucu. 6/ Yeni Zelanda’nın yerli halkı. 7/ Uçakların yolcu indirip bindirdikleri yer... Çıplak toprak. 8/ Ağır kanlı, rahatına düşkün. 9/ Güney Amerika’da yaşayan ve yünü dokumacılıkta kullanılan bir hayvan... Utanç duyma. Ehliyetimi ve öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. ÖZGE ÖZBEY CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle