23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 ARALIK 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Baykal, AB sürecinde gelinen noktayı skandal olarak tanımladı, Erdoğan’ın benzetmesine tepki gösterdi: 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT İnönü’nün adını ağzına alma ? Baykal, Türkiye’nin 43 yıldır sürdürdüğü AB içinde yer tutma mücadelesinde kritik bir noktaya gelindiğini vurgularken, AKP iktidarının tam üyelik dışında, özel statüyle sonuçlanacak bir üyelik tarzını içine sindirdiğini söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, AB ile ilişkilerde gelinen noktayı “ciddi bir kırılma”, “skandal”, “laubali dış politika” olarak nitelendirirken bu süreçte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın üslubunun “kaba, küstahça” olduğunu vurguladı. Baykal, grup toplantısında “büyüme hızında çok ciddi bir düşmenin, enflasyonda kronikleşmenin ortaya çıktığını” söyledi. Ekonomik göstergelerdeki olumsuzluklara dikkat çeken Baykal, “Bu iktidar Türkiye’ye yük olmaya başlamıştır. Demokrasilerde seçim 4 yılda bir yapılıyor, işte 4 yıl geçti neler olduğunu görüyoruz, demokratik sabır zorlanıyor” dedi. Baykal, Türkiye’nin 43 yıldır sürdürdüğü AB içinde yer tutma mücadelesinde kritik bir noktaya gelindiğini vurgularken, AKP iktidarının “tam üyelik dışında, özel statüyle sonuçlanacak bir üyelik tarzını içine sindirdiği” ve bunun için “Güney Kıbrıs’ı tanıma anlamına gelebilecek” adımlar atmayı taahhüt ettiğini kaydetti. Baykal şu görüşleri dile getirdi: CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin TBMM grup toplantısına katıldı. Toplantıya Eskişehir’in İnönü ilçesinden gelen pancar üreticisi kadın, Baykal’a pancar vererek pancara uygulanan kotanın kaldırılmasını istedi. (Fotoğraf: AA) nazara yaptığını zannediyor, çürütecek, karalayacak.” Baykal, AB politakasının bu iktidar döneminde darbe yediğini, çıkmaza girdiğini vurguladı. Başbakan Erdoğan’ın bu süreçteki üslubunu “kaba, küstahça” diye nitelendiren Baykal, “Cumhurbaşkanı’na, ana muhalefete, Denktaş’a yönelik yakışıksız bir üsluptur. Şimdi cumhurbaşkanı olacağım diye bir çabanın içinde bu Başbakan. Başbakanken ne yaptı, eline cumhurbaşkanlığı verirseniz neler olur, milletimizin takdirine bırakıyorum” dedi. ‘İnönü çizmeyi çıkarmamıştı’ Erdoğan’ın Dış Politikadaki Altyapısı... AB Dışişleri Bakanları toplantısının son kararını, en öz ve doğru biçimde “Cumhuriyet”in “Askı Kararı Değişmedi” diyen dünkü başlıkları yansıtıyor. O halde, önceki gece, o bazı haber kanallarında estirilmek istenilen “başarı” rüzgârı neyin nesiydi? Kimilerine göre, bu “neyin nesiydi” sorusu 36 ana başlıktan 8’inin askıya alınmış olması, kâğıda dökülerek “ama 28’i serbest” diye yanıtlanabilir. Hele, onlardan bir bölümü için Türkiye görüşme masasına oturtulursa, AB’nin iyi niyeti kamuoyumuzu da mutlu edebilir. Bu tür yorumları yapanlar, görüşülebilir konular paketindeki konuların sonuçlandırılması için, Türkiye’nin; daha doğrusu Başbakan Erdoğan’ın devletin katmanlarından görüş alma gereği duymadan limanlar konusundaki sözlü önerilerinin yazılı hale dönüştürülmesi gerektiğini hatırlatıyorlar. Limanlar konusundaki Erdoğan markalı öneriler için, Dışişleri Bakanlığı’nın birden fazla yazılı seçenek hazırlayacağı ve bunların AB liderleri zirvesinden önce Milli Güvenlik Kurulu’nda tartışılacağı anlaşılıyor. İngiltere Dışişleri Bakanı’nın, “Türkiye yazılı olarak getirirse, limanlar konusunun liderler zirvesinde görüşüleceğini” söylemesi, bu görüşün İtalya ve İspanya tarafından da desteklenmesi AKP’ye bu nedenle umut veriyor olsa da, AB’nin, Türkiye ile görüşmeleri en erken bizim cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinden sonraya sarkıtması takviminde değişiklik yapılmadığı da anlaşılıyor. “Güya, üyelik müzakeresine 2005 yılının Ekimi’nde başladı. Aradan bir yılı aşkın süre geçti, 35 başlıktan bir tanesi bile nihai olarak kapatma noktasına gelinememiştir. Üyelik müzakereleri fiilen tıkanmış durumda. Müzakereye daha doğru dürüst başlamadık, 8 tanesi resmen askıya alındı, bu ciddi bir kırılmadır. AB politikası bu hükümet döneminde kötü yönetildi, bu işin tıkanma noktasına geldiğinin kesinlik kazandığı bir durumdayız. Bu kadar içli dışlıydık, her şey çok iyi gidiyordu, ne değişti o bayramlardan bu yana? Çok muhabbet tez ayrılık getirir. Temelsiz muhabbet, hak edil memiş, yapay, göstermelik muhabbet tez ayrılık getirir.” Baykal, tartışma yaratan son öneriyle verilen tavizleri eleştirirken şunları kaydetti: “Bir liman açmakla, bütün limanları açmak arasında fark yoktur. Liman, havaalanı açmak Rum yönetimini tanımak anlamına gelir. Tanıyıverelim, diyorsanız, o Kıbrıs’taki hukukumuzun temelini oluşturan Londra ve Zürih Anlaşmalarının hiçbir anlam taşımaması demektir. O zaman Kıbrıs’a yönelik haklarımız askıya alınır, asker bulundurmamıza imkân veren hukuki dayanaklar ortadan kalkar. Buraya işi çeken bir adım maalesef atılmıştır. Başbakan’la Dışişleri Bakanı kafa kafaya verdiler, devletin organlarının bilgisi dışında olup bitti yapmak istediler. Ortada devlet yönetme anlayışıyla bağdaşmayan laubali bir dış politika tarzı vardır. Cumhurbaşkanı’na görüş mü soracağız, diyor, Putin’e Karamanlis’e görüş soruyor Sayın Başbakan. Bu bir skandal. Yetmedi, Denktaş’a saldırmaya başladı Başbakan. Sonra tuttu bize saldırmaya başladı. 30 yıl önce Ecevit hükümetinde yaşanan ekonomik sıkıntıları bana bağlıyor, bu hâlâ başbakan olamamış, dedim. Kendisinin hâlâ lise münazara ekibinde mü Baykal, pazarlıklar sürecinde Lozan’a atıfta bulunulmasına da şu sözlerle tepki gösterdi: “Bir de Lozan müzakerelerine benzetiyor, kendi konumunu da İsmet İnönü’ye benzetmez mi? İşte bu öldürür adamı. Lozan müzakereleri olmadık şeye imza atıp başlayarak, kıvırarak, saptırarak götürülmedi. İsmet Paşa ayağındaki çizmesini çıkarmadan gelmiştir. Diplomat olarak buradayım, ama çizmem ayağımda, demiştir. Anlaşamazsak gerekeni yaparım, demiştir. Lozan’ı Erdoğan’ın yüzüne gözüne bulaştırdığı, ülkeyi küçük düşüren müzakere tarzı ile nasıl mukayese edersiniz? Lozan Türk diplomasisinin şeref madalyasıdır. Sayın Başbakan, İnönü’nün adını ağzına alırken düşünsün, İnönü’nün adını daha fazla ağzına almasın.” 2007’nin tansiyonu altında... Her iki seçimle, elbette çok yakından ilgilenen Erdoğan, böylelikle 2007 yılı baharında ülkemizdeki tansiyonun önlenemez yükselişinin etkisini şimdiden fazlasıyla duyan kişi olduğunu AKP Grubu’nda ortaya koydu. Başbakan, kapısından ayrılmadığı AB’yi, Ankara’dan partisinin grup kürsüsünden “vizyonları yok” diye adeta payladı. Baykal’ı “kaba muhalefet mantığı ile” eleştiri yapmakla suçladı. Kıbrıs konusunda konuşurken aynaya bakmaya çağırdı. Erdoğan, Baykal’a yüklenmek isterken “Kıbrıs üzerinde kendi iktidarının kazanımlarını” sergiliyor ve özellikle 7 Aralık 2006’da AİHM’nin Kuzey Kıbrıs’ta kurulmuş olan Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgili kararını, mahkemenin KKTC’yi tanımış olmasının kanıtı olarak gösteriyor. Dün grup kürsüsünde yaptığı bu açıklama için KKTC eski bakanlarından gazeteci dostum İsmet Kotak’a bir kez daha “gerçeği” sordum. Bana AİHM’deki kararda “Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’nin uzantısı bir yönetimin oluşturduğu Taşınmaz Mal Komisyonu’ndan söz edildiği” yanıtını verdi. Acaba Başbakan’ı yanıltan birileri mi var? Erdoğan, yine dünkü konuşmasında Talat’ın altı AB ülkesi Dışişleri Bakanı ile üst düzey konuşma yaptığını ve böylelikle KKTC’nin dünyanın en önemli ülkelerinde siyasal muhatap kabul edildiğini söylerken, Pervez Müşerref’in KKTC Cumhurbaşkanı olarak Talat’ı ülkesine çağırdığını da anımsattı. Sözü edilen o altı ülkede ne yazık ki Sayın Talat, o gün taşıdığı başbakan kimliği ile değil, Kuzey Kıbrıs Türklerinin lideri olarak ağırlanmadı mı? Ankara’nın Beyaz Saray’ı da araya koyarak biçimlendirdiği Pakistan gezisinde ise KKTC Cumhurbaşkanı olarak uçaktan inen Sayın Talat, havaalanında kendisini karşılayan Pakistanlı bakan tarafından “Bu geziniz ülkemin sizi tanıması anlamına gelmez” türünden gereksiz ve kaba bir düzeltme tümcesi ile maalesef hırpalanmış olmadı mı? Önerge verildi Taylan Özgür cinayeti 37 yıl sonra TBMM’de ? 1969 yılında Beyazıt Meydanı’nda öldürülen üniversite öğrencisi Taylan Özgür’ün katillerinin bulunması için hazırlanan araştırma önergesi TBMM Başkanlığı’na verildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İstanbul Beyazıt Meydanı’nda 1969’da öldürülen ODTÜ öğrencisi Taylan Özgür cinayetinin failleri 37 yıldır bulunamazken konu bir araştırma önergesiyle Meclis’e taşındı. Bağımsız Amasya Milletvekili Mustafa Sayar öncülüğünde CHP, AKP ve Anavatan Partisi milletvekillerinin imzasıyla verilen araştırma önergesinde “Faili meçhul cinayetler kamuoyunun kapanmaz yarasıdır” denildi. Taylan Özgür’ün ablası Hale Kıyıcı’nın cinayetin TBMM gündemine getirilmesi için uzun süredir yürüttüğü çabalar sonuç verdi. Kıyıcı, TBMM Başkanlığı’na başvurmuş, 20 milletvekilinin imzasıyla araştırma önergesi verilebileceği yanıtını almıştı. Sayar öncülüğünde yürütülen çabalar sonucunda yeterli imzaya ulaşıldı ve dün 23 milletvekilinin imzasını taşıyan araştırma önergesi TBMM Başkanlığı’na verildi. 23 vekil imzaladı Önergeye CHP’den İsmail Değerli, Gökhan Durgun, Hasan Aydın, Mehmet Tomanbay, Fikret Ünlü, Vedat Melik, Yakup Kepenek, Muharrem Toprak, İnal Batu, Muharrem Kılıç, Mustafa Gazalcı, Nurettin Sözen, Ziya Yergök, Mevlüt Aslanoğlu, Hakkı Ülkü, Hasan Güyüldar; AKP’den Ertuğrul Yalçınbayır, bağımsızlardan Hakkı Akalın, Ersoy Bulut, Memduh Hacıoğlu, Anavatan Partisi’nden Hüseyin Özcan ve Züheyir Amber imza koydu. Önergede, aydınlatılamayan cinayetlerin toplum barışına büyük zarar verdiği vurgulanarak, “Bu faili meçhul cinayetlerin bir an önce faillerinin bulunması hem insan haklarının güvence altına alınması hem de ülkemizin çağdaş bir görünüm kazanması için gereklidir” denildi. ‘AKP anayasa suçu işliyor’ Hükümetin AB istemleri doğrultusunda bir hava ve bir deniz limanını Rum yönetimine açma önerisinin kabul edilemez olduğunu vurgulayan sivil toplum kuruluşları, AKP’nin “anayasa suçu” işlediğini ifade ettiler. İzmir, İstanbul, Aydın, Denizli, Manisa, Antalya, Muğla, Zonguldak, Mersin, Gaziantep, Amasya, Artvin, Bartın ve Samsun baroları, İzmir Tabib Odası, İzmir Diş Hekimleri Odası, Kıbrıs Türk Kültür Derneği ve Ulusal Uyanış Platformu tarafından yapılan ortak açıklamada, Türkiye’nin Londra ve Zürih Anlaşmalarına göre Kıbrıs ve Kıbrıs’ta yaşayan Türk halkının garantörü olduğu belirtildi. İzmir Barosu Başkanı Nevzat Erdemir tarafından okunan açıklamada, “Kıbrıs sorunu adada yaşayan 150 bin Türk yurttaşın değil, Türkiye’de yaşayan 72 milyon yurttaşın güvenliği ve geleceğini yakından ilgilendirmektedir” denildi. Türkiye kesin kararlılık göstermedikçe... Tüm bu haksız işlemler, KKTC’yi tanımış tek devlet olan Türkiye’nin, bu kararlılığını hem ABD hem de AB ülkeleri karşısında sürdürmemesinden doğmaktadır. Ankara ev sahipliği yaptığı İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları toplantısında KKTC’nin “Annan Planı’nda yer aldığı şekli ile Kıbrıs Türk Devleti olarak” takdim edilmesini Başbakan’ın dünkü konuşmasından, öyle anlaşılıyor ki başarı saymaktadır. Oysa Rumların iyi ki reddettiği o plan, KKTC’yi sona erdirmek, yerine Rum Cumhurbaşkanı’na bağlı sözde ve hiçbir yaptırım gücü olmayan bir eyalet yönetimi ikame etmekte değil miydi? Bugün de Rumlar, kendi halklarının ezici çoğunluğunun ada Türkleri ile bir arada yaşamak istemediği bilinci ile masaya oturuyor ve kuzeydekileri adeta birer Kunta Kinte olarak görmek istemiyorlar mı? Erdoğan, daha birkaç gün önce kendisinin dış politikada ne kadar allame olduğunu söylemek için, altyapısını örnek gösteriyordu. Yarım hekim candan, yarım hâkim maldan eder diyen atasözümüzü unutmasın Başbakan.. Yarım bilgiler ile Kıbrıs’ta ateş ile oynamaktan da vazgeçsin. ‘AKP’nin milli bilinci yok’ Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, Kıbrıs sorununda gelinen noktanın sürpriz olmadığını, hükümetin AB’nin açıklamalarını çarpıtarak anlamamazlıktan geldiğini söyledi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, “çok yüzlü” olarak nitelendirdiği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı kesimlerin AB’ye yönelik tavırlarını eleştirerek “Bugün Başbakan da dahil olmak üzere herkes, AB’ye eseflerini bildiriyor. Ayıptır, adamlar dün ne söyledilerse bugün de aynı şeyi söylüyorlar. Anlamazlıktan gelen, sözü çarpıtan sizsiniz’’ dedi. Partisinin grup toplantısında konuşan Erkan Mumcu, Kıbrıs’ta gelinen noktanın sürpriz olmadığını söyledi. Daha müzakerelerin açılmasına karar verilirken, işin buraya sürekleneceğinin belli olduğunu kaydeden Mumcu, AB’nin niyetini çok açık ortaya koyduğunu söyledi. Mumcu’dan Erdoğan’a: Pes Erdoğan’ın grup toplantısını izlerken “pes’’ demekten başka bir şey aklına gelmediğini ifade eden Mumcu, “Çok yüzlülüğün, dün öyle bugün öyle olmanın, gerçekleri saptırmanın, gerçeğe hiç eyvallahı olmamanın bu kadarı ve bütün bunları hiç sıkılmadan rahatça yapabilmenin karşısında, söyleyeceğim tek söz var; pes...’’ diye konuştu. AB’nin tutumunda geçmişe göre bir değişiklik olmadığını belirten Mumcu, hükümete “Anlamazlıktan gelen, sözü çarpıtan sizsiniz” diye seslendi. Başbakan’ın, “kendilerinden önce Kıbrıs için hiç kimsenin bir şey yapmadığı, ne yapıldıysa kendilerinin yaptığı’’ yolunda açıklamalar yaptığını ifade eden Mumcu, “Ben 1 hafta öncesini düşünüyorum. Ne bu hükümet, ne bu başbakan, milli bir bilince sahip değil’’ dedi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de değinen Mumcu, “Sayın Başbakan, fikrini sormaya tenezzül dahi etmeyeceğini söylediği makama gitmek için can atıyor, birileri de o ya da onun gibi birisi oraya gelmesin diye her türlü çelmeyi takmaya çalışıyor’’ dedi. Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net Bireysel silahlanmayla mücadele Adalet Bakanlığı, muhalif sese katlanamadı, kendi birliğini kurmak için tasarı hazırladı Umut Vakfı 13 yaşında İstanbul Haber Servisi Şiddetin son yıllarda arttığı ülkemizde, bireysel silahlanmaya karşı başlattığı çalışmalarla uluslararası uzlaşma kültürü ve barış kültürünü benimsetmek için çözüm üretmeye çalışan Umut Vakfı 13. yaşını kutlamaya hazırlanıyor. Umut Vakfı, gençlerimizi hukukun üstünlüğünü benimsemiş, uyuşmazlıkların çözümünde barışçıl yolları yeğleyen demokratik bireyler olarak yetiştirmek amacı ile 15 Aralık 1993’te kuruldu. Uzlaşma kültürünün henüz oluşmadığı ülkemizde değişimin gençlerden başlaması gerektiğine olan inanç ile kurulan vakıf, ilk dönem çalışmalarını uluslararası barış ve uzlaşma kültürüne yönelik olarak sürdürürken 2000 yılından bu yana da bireysel silahlanma sorununa çözüm üretmeye çalışıyor. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konsey danışman üye sıfatına da sahip olan Umut Vakfı, Türkiye’nin öncelikli sorunlarından gördüğü bireysel silahsızlanmaya karşı çalışmalar yürüten tek sivil toplum kuruluşu durumunda. Bakanlık YARSAV’ı kapatıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adalet Bakanlığı, hâkim ve savcı sınavlarının HSYK’ce yapılması kararının çıkmasında etkin rol üstlenen Yargıç ve Savcılar Birliği’nin (YARSAV) kapatılması ve yerine başka bir örgütlenme kurulması için yasa tasarısı hazırladı. YARSAV’dan yapılan açıklamada, “YARSAV’ın kapatılması düşüncesi, yargı bağımsızlığına ağır bir darbe vurulması amacını taşımaktadır” denildi. Adalet Bakanlığı’nca “Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği” kurulmasını öngören yasa tasarısı hazırlandı. Başbakanlık’a sunulan tasarı ? Adalet Bakanlığı hâkim ve savcı sınavlarında HSYK’nin belirleyici olması kunusunda mücadele veren Yargıç ve Savcılar Birliği’ni kapatıyor. Hazırlanan taslak yasalaşırsa bakanlık tarafından kurulan birlik dışında örgütlenme yasaklanacak. ya göre, birliğe Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, adli yargı hâkim ve savcıları ile idari yargı hâkim ve savcıları üye olacaklar. Birliğin gelirlerini ise üye aidatları, banka hesap faizleri, yatırım fon ve gelirleri ile bağış ve yardımlar oluşturacak. Tasarıda, “birlik yönetim, denetim ve disiplin kurullarının başkan ve üyelerine genel kurulun belirlediği miktarlarda” ücret ödenmesi de öngörüldü. Tasarının geçici maddesiyle, birlik ile aynı veya benzer amacı gerçekleştirmek üzere kurulmuş derneklerin tüzelkişiliklerinin bakanlığın birliğinin tüzelkişilik kazandığı tarihten itibaren kendiliğinden sona ereceği hükmü getiriliyor. YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, “12 Eylül hukuku ile siyasi partilerin feshedilmesi, demokrasiye nasıl bir darbe vurmuş ise 12 Eylül sonrasında ilk kez yasa ile YARSAV’ın kapatılması düşüncesi de yargı bağımsızlığına aynı şekilde ağır bir darbe vurulması amacını taşımaktadır. Yargıyı yargıya bırakmama düşüncesi, yargıdaki sorunları çözmek yerine YARSAV’ı kapatma iradesini ön plana çıkarmıştır” dedi. YARSAV’ın 683 üyesi bulunduğunu anımsatan Eminağaoğlu, “YARSAV, yargıda evrensel ölçütlerin yakalanması amacını ortaya koymuş, ancak bu konuda yürütme organının yargıya yaklaşımının da fotoğrafını çekmiştir” değerlendirmesini yaptı. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle