17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ARALIK 2006 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Esnaf Kurultayının Ardından Çağdaş bir siyaset ve demokrasi anlayışının, etkin ve güçlü bir katılımcılığın sergilendiği esnaf kurultayının anlamı her boyutuyla iyi değerlendirilirse, gündemimiz yapay ve soyut demokrasi söylemlerinden, sığ ve içe dönük siyaset anlayışından, pazarlıklarla sınırlı dayanışma temennilerinden kurtulur. mokrasilerinde siyasi partiler, ancak seçim öncesi miting yapar ve bunun amacı da propagandadır. Belli konularda toplumsal tepkiyi göstermek ve kamuoyu oluşturmak amacıyla yapılan mitingleri sivil toplum örgütleri ve demokratik kitle örgütleri düzenler, siyasi partiler değil. Ayrıca, toplumsal destekten yoksun ve slogan atmak ötesinde bir yararı olmayan mitingler yerine, somut politikalar üretmeye yönelik bu kurultay çok daha anlamlı olmuştur. Dördüncü vurgulanması gereken nokta da, bu kurultayda somut politikaların üretilmiş olmasıdır. Kurulmuş olan 5 komisyonda, Cumhuriyet Halk Partisi temsilcileri ve esnaf temsilcileri beraberce esnafı ilgilendiren politikalar geliştirmiş; CHP iktidara gelirse bu politikaları uygulayacağına dair kendini kitle önünde bağlamıştır. “CHP politika üretmiyor” iddialarına bundan daha somut bir yanıt olamazdı. PENCERE Ampulcü Nurcu İktidar... Bizim iktidar partisinin markası, sembolü, amblemi, işareti, numarası, kimliği ne?.. Ampul!.. Hiç düşündünüz mü?.. Neden?.. Bilmiyorum, yeryüzünde ampulü sembol diye benimsemiş bir başka parti var mı?.. Hele “takıyyeci” bir parti var mı?.. ? Ampulü kim bulmuş?.. Edison!.. Kim Edison?.. Bir Amerikalı!.. Peki, bizimkilerle işi, gücü, dostluğu, ahbaplığı ne?.. Yoksa aynı tarikattan mı?.. AKP ile yakınlığı olan Amerikalının adı Edison değil, Bush... Ama AKP’nin, bayrağındaki ampulü Bush yüzünden benimsediğini sanmam... Ampulün sebebi hikmeti Edison değil.. Bush değil.. Kim?.. ? Saidi Nursi!.. Sözlükler ne yazarlar: “Nurculuk hareketinin öncüsü, İslamcılık hareketinin temsilcilerinden, 31 Mart hareketinden sonra Isparta’ya sürüldü. Şeyh Sait hareketiyle ilgili görülerek mahkum edildi. Laikliğin karşısında yer alıp şeriatçı düzeni savundu. Nakşibendilik mezhebine dayanan Nurculuk diye anılan siyasal akımın başıdır.” Peki, Saidi Nursi deyince akla kim gelir?.. Pek çok ünlü kişi... Ve en başta Fethullah Gülen!.. ? Aytunç Altındal açıklıyor: “1908’e kadar İstanbul’u da bilmeyen, Türkçe de bilmeyen bir adam Saidi Nursi. O zaman geldiğinde İslam dinini bunlar, Türkler çökertmişler, diyor. ... (1908) İstanbul’a geliyor, Türkçe öğreniyor... Öğrendikten sonra elektriği de görüyor. Elektrikten çok etkileniyor. O dönemde çok yeni, ve Nur olayını böyle getiriyor, elektrik yani: ‘Nur talebeleri Nur fabrikasının ampulleridir.’...” (Aynanın Arkası, Haber Türk TV, 8.2.2006 Meczup Yaratmak, Mustafa Yıldırım) ? Eh, soru moru kaldı mı?.. AKP, ampulü neden parti amblemi yapmış?.. Erdoğan, Gül, Arınç niçin ampulcü oluyorlar?.. Sonuç: Saidi Nursi’nin marifeti olan Nur cemaatinin müritleri bugün laik Türkiye Cumhuriyeti’nin başına oturmuşlardır... Ampul “Nur”un simgesi... Meslek Nurculuk... Saidi Nursi Efendi Hazretleri bugün AKP iktidarının bayrağında ampule dönüşmüş... Tevekkeli karanlıktayız!.. Bilek Güreşine Peşrev ÖYLE ANLAŞILIYOR Kİ, Sayın Başbakan cumhurbaşkanlığına soyunmak için devletin belli başlı kurumlarıyla ve gerekirse herkesle kapışmaya kararlıdır. Zaten kırılgan dengelerle kurulmuş bir zücaciye dükkânına bir fil aldırmazlığıyla ve afili yürüyüşle girerek. Bunu hayatının güreşi sayıyor: Ya yenecek ve asker dahil önündeki bütün engelleri yıkıp Türkiye’yi istediği yere sürüklemeyi başararak tarihe geçecek; ya da yenilirse, siyaset macerasını büyük bir hezimetle noktalamış olacak. Büyük güreş. Bazıları “büyük kumar” diyebilirse de, böyle bir suçlamayı Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına yöneltmek kimseye yakışmaz. Ama, yapılan iş yakışıksızdır: Bir ülkenin elli yıllık bir ulusal davasından kesin dönüş sonucu anlamına gelen bir diplomatik manevraya girişiyorsunuz, ama bunu devletin en büyük makamına ve işler tersine dönerse o dava uğruna kan dökecek, hatta dökmüş olan ordunun başına bile açıkça duyurmuyorsunuz. Olacak iş mi? stelik, öyle anlaşılıyor ki, bu manevra dıştan başlatılmıştır: AB içinde Türkiye’nin avukatlığına soyunanların aklından böyle bir şey geçmiş, Finliler pek beğenmiş, bizimkiler de “Neden olmasın; denemeye değer” demişler galiba. Ama, manevra geri tepmiş ve Komisyon kararı dışişleri bakanları düzeyinde de pekiştirilmiştir. Sonuç, bu. Şu noktanın politikacı ya da politikacı olmayan bütün görevlilerce anlaşılması gerekiyor: Bir durumda kendi ulusal çıkarınıza göre davranmayıp da başkalarının tavsiyesi üzerine davranıyorsanız, bilin ki sizi bu yola sokanların kendi hesapları vardır. Üstelik, böyle bir girişim olumlu sonuç verdiği zaman da, bir gün onun faturasını da önünüze koyup ödettireceklerdir. İngiltere’nin bunu hep yaptığı bilinir; Finlandiya gibi devletler ise, önlerine “AB dönem başkanlığı” türünden fırsatlar çıkınca “çözülemeyen sorunları biz çözeriz” şişinmesine kapılıp hem boylarının ölçüsünü alırlar hem de sorunu büsbütün çözülmez duruma getirerek sırayı başkalarına devrederler. aldı ki, Kıbrıs sorunu, şöyle ya da böyle, şunun ya da bunun kabahati yüzünden, zaten çözülmüş bir sorundur: Adada ikisi de komşu iki ulusun uzantısı olan ve birbirinden farklı iki halk vardır; bu iki halk, biri uluslararası hukuku çiğneyerek, öbürü de hakkını güç kullanarak ayrı kesimlerde iki devlet kurmuştur: Bunlardan birinin bütün dünyaca, öbürünün yalnız Türkiye’ce tanınıyor olması “eşyanın tabiatından doğan” böylesine zorunlu gerçekliği değiştirmez; geçerli ve kalıcı olabilecek tek çözüm, bu iki devletin birbirini bugünkü durumlarıyla olduğu gibi tanıyıp bir “iyi komşuluk ve saldırmazlık paktı” imzalayarak yan yana barış içinde ve insanca yaşamalarıdır. Gerisi fasa fisodur ve bundan farklı çözüm girişimleri hep başarısız kalmaya mahkumdur. Osman COŞKUNOĞLU CHP Uşak Milletvekili urultaylar partisi’ denen Cumhuriyet Halk Partisi geçen günlerde bambaşka bir kurultay topladı. Demokrasi anlayışını seçimden seçime oy kullanmanın ötesine, katılımcılığa taşıyan bir kurultay... Siyaset yapma anlayışını içe dönük parti içi mücadeleden çıkarıp, siyasetin yüzünü topluma açan bir kurultay... CHP’nin topladığı esnaf kurultayı siyaset anlayışında yeni ve önemli bir anlayışın kapısını açtı. Ülkemizin demokrasi yolculuğunda önemli bir kilometre taşıydı. Esnaf kurultayının önemli boyutlarından birincisi, hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı ve en az 45 bin kişinin katıldığı bir kurultayda hiçbir olayın çıkmamasıydı. ‘K K Kurultaya katılanlar Kurultayın ikinci dikkat çeken yönü, bir partinin yandaşlarının toplantısı olmamasıydı. Kurultaya katılanlar toplama ve güdümlü değildi, kendi irade ve istekleri ile katılanlardan oluşuyordu. Kurultaya katılım bireysel ve rasgele de değildi. Katılanlar, esnafların resmi ve yasal örgütlerini temsil ediyordu. Esnaf odalarının ve Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu’nun yöneticileri katılıyordu. Ülkemizde 4 milyona varan es Ü [email protected] nafın hiç değilse 4 bin yöneticisi oradaydı. Kabaca, her bin esnaf bir kişi ile temsil ediliyordu. Ayrıca, sadece bir siyasi görüş değil, hemen hemen her siyasi görüş oradaydı. Benim seçim bölgemden 3 farklı parti üyesi esnaf gelmişti; ayrıca, herhangi bir partinin üyesi olmayanlar da gelmişti. Bir siyasi partinin düzenlediği kurultaya katılmaktan “arka bahçe oluyorum” kompleksi ve “iktidar partisi ne yapar” korkusu duymayan esnaf örgütünün bu katılımcı davranışı kutlanması ve diğer sivil toplum örgütlerince de örnek alınması gereken bir demokrasi anlayışıdır. Bu kurultaya katılan esnaf örgütü CHP’nin “arka bahçesi” olmadı; CHP ile beraber politika üreten, siyasete katılımcı katkı yapan bir konumdaydı. Ayrıca, CHP’nin dayandığı ve dayanması gerektiği toplumsal kesimler konusundaki tercihi de böylece soyut söylemlerle değil, somut bir etkinlik olarak açıkça ortaya seriliyordu. CHP’nin hangi toplumsal kesimlere dayandığı veya dayanması gerektiği konusunda soyut eleştirilere de somut bir yanıt olmuştur bu kurultay. Bu kurultayın mitingden farkı da üçüncü önemli noktadır. CHP’nin mitingler düzenlemesi, halkı sokağa dökmesi gerektiği sık sık dillendirilir. Bu tür siyaset yapma anlayışı geçmişte kalmıştır. Batı de Ortak irade Beşinci ve son olarak da, bu kurultay ülkemiz siyasetinde çeşitli dayanışma ve ittifak modelleri üzerinde öneriler geliştirenlere örnek olması gereken bir anlayış sergilemiştir. İktidara en yakın bir siyasi parti ile önemli bir toplumsal kesimin sergilediği bu dayanışma tamamen politikalar üzerinde olmuştur, bir “milletvekili pazarlığı” üzerine değil. Cumhuriyet Halk Partisi ile ülkemizin 4 milyon esnafının temsilcisi el ele vermiş, nasıl bir Türkiye istendiği konusunda ve Türkiye’ye sahip çıkma konusunda ortak bir söylem ve irade ortaya koymuştur. Yeni siyaset anlayışı Tüm bunlar Cumhuriyet Halk Partisi için ve esnafımız için önemlidir. Fakat, daha da önemlisi, bundan sonra çiftçilerimizle de bir benzeri yapılacak bu kurultayın demokrasi ve siyaset anlayışımızı sığ gündemlerden kurtarıp somut ve derin ilişkilere, katılımcılığa yöneltmesidir. Ülke yönetim anlayışında getirdiği yeni açılımdır. Toplumsal zeminde ve toplumsal kesimlere yönelik yeni siyaset yapma anlayışının ortaya konulmasıdır. Tüm bunları özümseyip içine sindirebilen siyasetçiler daha başarılı ve etkin siyaset yapma şansını yakalayacaktır. Bu kurultayların anlamını ve önemini değerlendirebilen ve CHP’nin yarattığı bu katılımcılık fırsatından yararlanabilen laik ve demokratik Cumhuriyetimize bağlı toplumsal kesimler, ağırlıklarını ülke yönetimine daha güçlü bir şekilde koyacaklardır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin önemli toplumsal kesimleri harekete geçirip onlarla beraber politika üretmesini, onlarla dayanışma içerisinde ülkemize sahip çıkmasını izleyip doğru değerlendiren herkes de, yaklaşan seçimlerde birlik içerisinde hareket etmenin, pazarlıklardan yoksun, etkin ve anlamlı bir yöntemini görmüş olacaklardır. Çağdaş bir siyaset ve demokrasi anlayışının, etkin ve güçlü bir katılımcılığın sergilendiği esnaf kurultayının anlamı her boyutuyla iyi değerlendirilirse, gündemimiz yapay ve soyut demokrasi söylemlerinden, sığ ve içe dönük siyaset anlayışından, pazarlıklarla sınırlı dayanışma temennilerinden kurtulur. Toplumun kendi kendini yönettiği katılımcı demokrasiye doğru güçlü bir adım atılmış olur. NÜZHET; Sana gazetemizden sesleniyorum, belki beni duyarsın diye! Bugün tam iki yıl oluyor, görüşemedik seninle, neler oldu neler! Çok içim sıkılıyor. Düşleri geçmişten gelen birileri bugünlerde, seninle dolaştığımız sevgi dolu yerlere göz koyuyor. Ondan içim sıkılıyor. Duydum, “nah!” diyorsun, Benden de nah! Bilmiyorlar ki; “Bu Cumhuriyet zor kuruldu çok zor yıkılır, yani yıkılmaz.” Ama umut ve inancım iç sıkıntımı engelleyemiyor. Neyse ki “Papa” diyorlar o geldi; bize laikliği öğretip, bütün dünya insanlığını ‘barıştırıp’ gitti. Bebe, çocuk, insanlık yine ölmekte ama. Bu arada bazı aydın geçinenler yaylaya çıktı, sanki oradaki hava satılmışlıklarını temizleyecekmiş gibi! Gelelim bizim sosyal demokratlara; aynı tas, aynı hamam, boşa geçiyor zaman. Böyle giderse bu iş, ölsem bile mezarımda dikelip bağırıcam, “sizler de işbirlikçisiniz, hainsiniz!” diye. Bir haber daha Nüzhet’im; ben şair oldum, yağdı yağmur çaktı şimşek misali. Bir şiirimi yolluyorum, ama gülme bak! Yollar, sokaklar sanki, Herkes seni soruyor Ne ettin sen sevgilim Çiçekler seni soruyor. Şarap rengi karanfilin Hepsi gelecek mi diyor, Ne ettin sen sevgilim Çiçekler sen kokuyor. Üçüncü yılında sana güzellikleri söyleme umudum sonsuz. Alp Öyken CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle