14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 KASIM 2006 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Bülent Ecevit, 11 Kasım’da düzenlenecek törenle Devlet Mezarlığı’nda toprağa verilecek Ecevit’i Uğurlarken… Siyasetin ve partilerin kurumsallaşamadığı, bir sorunun nasıl çözüleceğinin sorulacağı yerde, “bizi kim kurtarır” sarmalına dolanıldığı bir ülkede, yani Türkiye’de siyasetçilere tepkimiz abartılmış bir hayranlık ile kaçınılmaz hüsranın doğurduğu öfke arasında kolan vurup durur. Laik kesimin her çıkmazda “bize yeni bir Atatürk gerek” diye boş umutlar beslerken, kimileri de, “Devr –i Saadet”i geri getirmekte ararlar selameti. Bir zamanlar, kişiliğini “Umudumuz Ecevit” ile sloganlaştırdığımız, “Karaoğlan”ı, yaşamımızın en büyük düş kırıklıklarından biri olarak suçlayan bir kuşaktan geldiğime ve zaman zaman genel eğilimin dışına taşamadığıma göre, Bülent Bey’e duygu dolu ağıt yakma hakkını kendimde bulamam. Ama belki de, Bülent Ecevit örneğinde, politikacıları içinde yaşadıkları toplumun gerçeklerinden, yapısından, soyutlamamayı, siyasetçilere yönelttiğimiz övgüler gibi, eleştirilerimizi de dile getirirken, onları siyasetin yapısından ayrı ele almamayı geç de olsa öğrenebilirim. ??? Avanta ve talan ekonomik düzenine dayanan toplumun kendine özgü rant odağı haline gelmiş olan (başka türlü olması da beklenemezdi) siyasetin içinde Bülent Ecevit’ten toplumsal yapıyı devrim sayılacak bir atılımla tepeden tırnağa değiştirmesini beklemek, sonra da hüsrana uğramak durumuna düşmüşsek, kabahati bizi hüsrana uğrattığını düşündüğümüz kişi yerine kendimizde aramamız gerekmez miydi? Siyasetçinin, toplumu düzeltmesini bekleyen bizler, onun toplumun bir parçası olduğunu, sandıktan çıkabilmesi için bu gerçeği aklından çıkarmadan, fazla ileri gitmemeye özen göstermesi gerektiğini, toplumun genel düzeyinin ötesine geçip, onu kendi yanına çekecek olan karizmatik liderlerin, yüzyılda bir, o da çok özel koşullar altında çıktığını nasıl görmezden gelebildik ki? Şimdi de, Bülent Ecevit’i kaybettiğimizde, zamanında bütün bu gerçekleri görmeden, onu belki de acımasızca eleştirmiş olan bizler, büyük övgüleri ardı ardına sıralamak hakkını nereden bulabiliyoruz ki? Bülent Bey’i son yolculuğuna uğurlarken, bu gerçekleri görmezden gelirsek, onu yüceltelim derken, kendi dürüstlüğümüzün kalanını da zedelemez miyiz? ??? Daha önce de bunu büyük açıklıkla, en ufak bir tereddüde yer vermeyecek biçimde yazmış olduğum için, burada yineleyebilirim. Bülent Bey, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile, burada , daha sonra örneğini eski Yugoslavya’yı oluşturan ülkelerde gördüğümüz etnik temizliği önlemiş ve Ada’daki sorunu çözememiş bile olsa, iki toplumun birbirini kırmak yerine barış içinde değilse bile savaşmama durumunda yaşamasını sağlamış bir kişi olarak tarihe geçecektir. Kolej mezunu, İngilizce bilen, tam bir aydın olan Ecevit, aydın olma ve halk ile bütünleşmenin bağdaşmazlığı savını çürütmüş bir kişi olarak, geleceğin aydınlarına ve politikacılarına yol gösterecek bir örnek oluşturmuştur ve bu niteliği ile gelecek kuşaklara ışık tutmayı sürdürecektir. “Bitti” derken kendi küllerinden yeniden doğan bir insanın azmi, yine gelecek politikacılar için bir örnek oluşturabilir. Ama, Bülent Bey, politikayı kurumsallaştırmayı, başında bulunduğu sosyal demokrat kuruluşları gerçekten bu niteliğe sahip, katılımcı, özgürlük içinde yarışmacı, tabandan örgütlü birer parti haline getirememiş olmasına gelince: Bu yapı içinde bu beklentiyi gerçekleştirememesi onun kusuru muydu? Yoksa bu koşullar altında ondan bu misyonu beklememiz bizim yanlışımız mıydı? Solun birliğini vasiyet olarak bırakan Bülent Bey, kendi başaramadığını gelecek kuşaklara yine de öğütlemek yüceliğini de göstermiştir hiç değilse… Kuşkusuz ki, gerçekten namuslu ve aydın Bülent Ecevit’i yandaşları kadar, karşıtları da hep saygıyla anacaklardır. Veda cumartesi günü ? Rahşan Ecevit ve DSP yöneticileri yurttan gelen katılım taleplerini dikkate alarak cenaze töreninin hafta sonunda yapılmasına karar verdi. Bakanlar Kurulu, Ecevit gündemiyle toplanırken, Cumhurbaşkanı Sezer, Demirel ve çok sayıda siyasi lider, Rahşan Ecevit’i ziyaret etti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski başbakanlardan, DSP Onursal Genel Başkanı Bülent Ecevit’in cenazesi, 11 Kasım Cumartesi günü devlet töreniyle toprağa verilecek. Rahşan Ecevit'in de isteği doğrultusunda, Ecevit'in cenazesinin Devlet Mezarlığı'na defnedilebilmesi için yasada değişiklik yapılacak. TBMM'de bugün Ecevit için özel oturum düzenlenecek. Edinilen bilgilere göre, Rahşan Ecevit ve DSP kurmaylarının yaptığı değerlendirmelerin sonucunda, Bülent Ecevit'in cenazesinin kent dışından gelecekler ve çalışanların da katılımı dikkate alınarak 11 Kasım’da toprağa verilmesinin uygun olacağına karar verildi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Antalya programı nedeniyle iptal edilen Bakanlar Kurulu da 19.00'da Ecevit ve Güneydoğu'da sel gündemiyle toplandı. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek Devlet Mezarlığı'na gömülecek kişilere ilişkin yasada değişiklik yapılacağını söyledi. Değişiklik ile Ecevit de Devlet Mezarlığı'na gömülebilecek. Ecevit'in cenazesinin devlet töreniyle kaldırılması için bir yönetmelik düzenlenmesi gerektiğini anlatan Çiçek, bu çerçevede çalışmaların yürütüldüğünü söyledi. Devlet Mezarlığı'na, 2549 Sayılı Kanun’a göre sadece vefat eden cumhurbaşkanları gömülebiliyor. Değişiklik ile diğer başbakanlar da Devlet Mezarlığı’na defnedilebilecek. Bu arada, halktan Ecevit'in bir anıt mezara gömülmesi istemi geldiği öğrenildi. Rahşan Ecevit ise çevresine, ‘‘Durumu değerlendireceğim ancak Bülent bu tür şeyler istemezdi” dedi. Bülent Ecevit için düzenlenecek cenaze programı da netleşti. Buna göre cumartesi günü ilk tören GATA'da yapılacak. Daha sonra DSP'de tören düzenlenecek. Ecevit'in naaşı buradan da TBMM'ye götürülecek. Cenaze namazı ise Kocatepe Camisi'nde kılınacak. Taziye ziyaretleri Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve eşi Semra Sezer başta olmak üzere, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, çok sayıda siyasi lider ve bakan, Rahşan Ecevit’i evinde ziyaret etti. Ziyaretçiler arasında Necmettin Erbakan da yer aldı. Ecevit’in hastaneye kaldırılmadan önce cenazesine katıldığı, Danıştay'a düzenlenen saldırıda yaşamını yitiren Danıştay 2. Dairesi Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in eşi Sema Özbilgin ile iki oğlu da Rahşan Ecevit’i ziyarete gitti. Rahşan Ecevit’i, DSP’yi ve GATA’yı ziyaret eden devlet adamlarının görüşleri şöyle: Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer: Büyük üzüntü içerisindeyiz. Sayın Ecevit’in devlet adamı olarak ülkemize yaptığı hizmetler, bir siyasetçi olarak demokrasimize yaptığı katkılar saygıyla ve gönül borcuyla anılacaktır. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel: Milletimiz değerli bir evladını kaybetmiştir. Devlet ve siyaset hayatında yarım asrı aşan hizmetlerde bulunmuş Ecevit’e Allah’tan rahmet diliyorum. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül: Ecevit, siyasi hayatımıza damgasını vurmuş en büyük şahsiyetlerden biridir. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN [email protected] Emekçilerden ‘işçi nerede ben oradayım’ diyen lidere vefa Madenciler törene iş kıyafetleriyle gelecek Yurt Haberleri Servisi Eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in yaşamını yitirmesine en çok üzülenlerin başında maden emekçileri geldi. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) madenlerine yeni istihdam sağlanması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik önemli hizmetleri bulunan Ecevit’in ölümüne üzülen Zonguldaklı madenciler cenaze törenine katılacak. Zonguldak’a en son başbakan olarak 2002’de katıldığı mitingde halka ‘‘Aziz hemşehrilerim’’ diye seslenen Ecevit, 2, 3, 4, 5 ve 19. dönemde Zonguldak milletvekili olarak parlamentoda görev almıştı. Zonguldak’ı son ziyaretinde ‘‘Ecevit nerede, biz oradayız’’ şeklindeki sloganlara ‘‘İşçiler nerede, ben oradayım’’ karşılığını vermişti. Zonguldaklı madencilerden Mehmet Akiş, 2000’de işe girmesini, Ecevit’in ocaklarda istihdam kararı aldırmasına borçlu olduğunu, ölüm haberiyle yıkıldıklarını söyledi. Genel Maden İşçileri Sendikası Başkanı ve Türkİş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Çetin Altun, madencilerin ‘‘babalarını’’ kaybettiğini söyledi. Altun, TTK’de maden ocaklarına ya da kuyulara Ecevit’in adının verilmesi için önerilerde bulunacaklarını belirterek ‘‘Madencilerle birlikte baretlerimizi, fenerlerimizi ve kazmamızı alarak cenaze törenine katılacağız’’ dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr Bülent Ecevit’ten Anılar “Öcalan ve Burkay’la Kürt Sorunu” (Pencere Yayınları) kitabım nedeniyle Terörle Mücadele Yasası’nın ünlü 8. maddesinden mahkumiyetim kesinleşmek üzereydi. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay’ın aleyhimde bozma kararına uyarak beni 13 aya mahkum etmişti. Artık karar formalitelere kalmıştı. Tarih Mayıs 1999’du. Bülent Ecevit başbakandı. Gazetelere benim mahkumiyetimle ilgili üzüntülerini bildirdi. Benim gazeteciliğim konusunda övücü sözler söyledi. Biz de taşınma hazırlıkları içindeydik. İpek’in (Çalışlar) telefonu çaldı. Arayan Rahşan Ecevit’ti. Üzüntülerini ve geçmiş olsun dileklerini iletti. Bülent Ecevit de daha sonra beni aradı. Nasıl bir çözüm bulunabileceğini sordu. Bülent Bey kibar insandı. Kelimeleri dikkatli seçerdi. Benim sırf mesleğimi yerine getirdiğim için mahkum olmamı ve hapse girmemi doğru bulmadığını ve bir çözüm aradığını ifade etti. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak bir çözüm önerimiz başından beri vardı. Daha önce yazıişleri müdürleri için çıkarılmış ‘Erteleme Yasası’na bir paragraf eklemek sorunu çözebilirdi. Daha önce bu kanun çıkarılırken buna yazarları, çizerleri de ekleyin dediysek de derdimizi anlatamamıştık. Önerilerimizi Başbakan Bülent Ecevit’e ilettik. Koalisyon ortaklarıyla görüşüp bir sonuca gideceğini söyledi. Nitekim kısa süre sonra ‘Erteleme Yasası’na yazarların, gazetecilerin ve çizerlerin de eklendiği bir paragraf Meclis’in gündemine geldi. Kanun çıktı, ben de bu yasadan yararlanarak anlamsız bir karar nedeniyle hapse girmekten kurtuldum. ??? Bülent Ecevit, bu kanunun gerekliliğine inandığı için çıkarılmasına önayak oldu. Bu sayede birçok gazeteci, yazar bu yasadan yararlandı. Ancak, ben kendi adıma cezaevi arkadaşım Bülent Ecevit’in özel bir duyarlılık sonucu bu konuda uğraştığını düşünmeyi tercih ettim. Çevreme de bu kanunun çıkışını böyle anlatmaktan mutluluk duydum. Bülent Ecevit, ülkemizin siyasi tarihine damgasını vurmuş önemli bir siyaset insanıydı. Onun için çok olumlu değerlendirmeler yapılacağını, siyasetteki özel yeri üzerine parlak yorumlar yapıldığını görüyorum. Bundan özel bir keyif aldığımı da söyleyebilirim. ??? Bülent Bey benim cezaevi arkadaşımdı. Birlikte kaldığımız (1982 yılı nisanmayıs ayları) 57 gün boyunca iyi dost olduk. Kültür, sanat, siyaset üzerinde keyifli sohbetler yaptık. Birlikte voleybol oynadık, masatenisi oynadık. Ankara Merkez Komutanlığı içindeki Ordu Dil ve İstihbarat Okulu’ndaki tutukevinin havalandırmasında günü yorumladık, değişik insanlar üzerine değerlendirmelerde bulunduk. Güldük, üzüldük, eğlendik, dertleştik. Dostluğumuz hep sürdü. Zaman zaman bir araya gelip geçmiş günleri yâd ettik. Ortak tanıdıklarımız üzerine konuştuk. İçeride sigara içtiğini Rahşan Hanım’dan saklardık. Yıllar sonra İstanbul’da bir TV programı için annesinin Suadiye’deki evinde buluştuğumuzda, yine Rahşan Hanım’ın görmemesi için evin balkonuna çıkmış birlikte sigaralarımızı yakmıştık. ??? Bülent Ecevit’le içerideyken değişik konular üzerine uzun sohbetler yaptım ve anlattıklarını günü gününe not ettim. Bu anılarımı “Ecevit, Türkeş ve Erbakan’la Cezaevi Günleri” (Gendaş Yayınları) kitabında topladım. Ecevit’in askeri darbe günlerindeki ruh halini, direngenliğini yansıtan bu günlüklerin önemli olduğuna inanıyorum. Bu kitaptan küçük bir alıntıyla ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim. Ecevit 27 Mayıs dönemine ilişkin bir değerlendirmesinde şunları söylemişti: “Daha önce söylemiştim. Ben 27 Mayıs’ta ülser oldum. Bir yandan da ferahlamıştım 27 Mayıs’ta. Bunalımlı bir dönem sona ermişti. Ama 14’ler yüzünden çok sıkıntılı günler yaşadık. Ben o sırada sürekli bu grubun girişimleri aleyhinde yazılar yazıyordum. Yaşadığımız dönemde yeniden düşünülen Ulusal Kültür Birliği, o zaman ortaya atılmıştı. Görünüşte çok halisane gibi görünüyordu, ama her şeyi tekeline almayı amaçlıyordu. Bu yazılar yüzünden Dündar Taşer’le Muhterem Seral beni Meclis’e çağırıp tehdit ettiler. Önce ikna etmeye çalıştılar, baktılar olmuyor, öldürürüz demeye başladılar. Dündar Taşer’le önceden tanışırdık. Eskiden sürekli Antep’e giderdim, o yıllarda ailecek görüşürdük. Ona ‘Beni tanırsın, böyle ölüm tehdidiyle beni yolumdan döndüremezsiniz’ dedim.” Öykünün devamı, 14’lerin tasfiyesiyle son bulmuştu. Ecevit, hepimizin yaşamında izleri olan bir insandı. Onu değerlendirmeyi, ondan bende kalanları aktarmayı sürdüreceğim… CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle