14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 KASIM 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Abartı İlker Çamkır: “Başbakan, iki gün içinde 40’a yakın insanın ölümüne yol açan sel felaketinin abartıldığını söylediğine göre; bundan böyle bu tür haberlerin ‘sel felaketi olmamış ve insanlar ölmemiştir’ şeklinde verilmesi için bir yasa çıkarılması uygun olacaktır.” Ya ğ m u r E k i m Millet, milletvekiline güvenmiyormuş... “Tersi de geçerli!” TÜRK siyasi tarihinde bir dönem daha kapandı: Bülent Ecevit yaşamını yitirdi. Düşünüyorum da; ömrüm Ecevit’le geçmiş. 1954 yılında CHP’ye üye olarak siyaset sahnesine çıktığında küçük bir çocuktum. Milletvekili seçildiğinde henüz okula başlamamıştım. CHP genel sekreteri seçildiğinde sokakta top oynuyordum. CHP genel sekreterliğinden istifasını ve bir yıl sonra İsmet İnönü’yü devirerek CHP genel başkanı oluşunu çok iyi hatırlıyorum. Başbakan olduğu 1973 seçiminde gazeteciydim ve oyumu “umudumuz”a vermiştim. Sonra, Ecevit’le birçok gezilere katıldım; TÜSİAD’ın ünlü bildirisinin yayımlandığı gün Ecevit’le Ege gezisindeydim. O sabah gazetelerdeki eleştirel ilanı görmüş, yüzü allak bullak olmuştu. GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM ‘Karaoğlan’ın Ardından “Karaoğlan”ın ölümü, her ne kadar aylardır beklense de, yine de milyonlarca insanı etkiledi. Bir rüya gibi hatırlıyorum 32 yıl öncesini. Taksim’deki CHP mitingindeki mavi gömlekli Karaoğlan’ı, sloganlarımızı, sınırsız heyecanımızı… O günlerde Ecevit demek, coşku seli demekti. Sol kesim, hatta belki merkeze yakın bazı insanlar onu Atatürk ve İnönü’nün ardından “Üçüncü Adam” olarak görüyordu. Bizler de kendimizi CHP’nin alyuvarlarının arasında akan kan gibi hissediyorduk. Liderimiz, umutlarımız vardı… Güçlüydük, “yarınlar bizim”di. O günleri yaşamamış olanlar, neden söz ettiğimi pek anlayamazlar. Çünkü çeyrek asırdır Türk solunda, kendini tek partiye ve liderine, halkın tüm sol kesimiyle beraber “ait hissetme’’ duygusu yok oldu gitti. Bugünkü parçalanmışlık ve çaresizlik ortamını, 12 Eylül’den beri yaşıyoruz ve genç kuşak o müthiş duyguyu bilmiyor. ??? Bugüne dönersek, üzerimde ciddi bir ağırlık var. Herhalde sol yazarlar arasında, Ecevit ve DSP aleyhine en ağır eleştirel yazıları yazmış insan benim. Böyle bir günde, o açık mektuplarda, o makalelerde Ecevit hakkında neler kaleme aldığımı boş verin. Hayatta her şeyin bir yeri vardır. Ama sonuçta beni tanıyanlar neler dediğimi zaten bilirler. İşte bunlara rağmen 1974’ün o güzel masmavi günlerini hatırlayınca içim burkuluyor. Ah Karaoğlan! Neden bu kadar duygusal ve ısrarcıydın? Kızdığın eski dostlarını “Büyüklük bende kalsın” deyip affetseydin ve CHP’nin başına dönseydin ne olurdu sanki? Şu altında kaldığımız göçüğü tabii ki yaşamayacaktık… Nasıl ısrar etti herkes! Eski parlamento arkadaşların, profesörler, gazeteciler, halk… Ne olurdu onları dinleseydin? 1993’te “Taban Operasyonu”nu kurup sol partilere, tehlikeli gelişmeler gösteren irticanın karanlık yüzüne karşı acil birleşim çağrısı yaptığımızda, ertesi sabah erkenden ilk yanıtı faxla vermiş ve bunun söz konusu olmayacağını, hiçbir umut kapısı bırakmadan bizlere tebliğ etmiştin. Ne olurdu, söylesene Karaoğlan? 1980’lerde de solu alıp uçursaydın, hem dağlara hem denizlere adını yazsaydık, yobazlık gelişmeseydi; sol, kuşa kurda yem olmasaydı? Ne olurdu bizi şaşırtan o farklı laiklik tanımlamaların, farklı dostlukların olmasaydı, hep bizim liderimiz kalsaydın? Türkiye’ye yazık olmadı mı? Ecevit belgeselleri her kanaldan akıyor, insan hangisini izleyeceğini şaşırıyor. Ve ne ilginçtir ki, her birinde Ecevit’in siyasete girişi yanlış anlatılıyor.. sanki 1957 yılında gökten paraşütle CHP vekilliğine atladığı gibi bir hava var. İşin gerçeği çok farklı: 1953 yılında CHP Gençlik Kolları’nın kurucu başkanı olan Dr. Suphi Baykam, kadrosunu oluştururken çevresine en sağlam gördüğü arkadaşlarını toplamak istiyor. Baykam, Ulus gazetesinin başarılı yazarını siyasete girmeye ikna etmek için akla karayı seçiyor. Çünkü Ecevit, salt “yazar”lıkta ısrarlı. Sonuçta Baykam onu ikna ediyor ve Ecevit, Gençlik Kolları Genel Sekreteri olarak siyasete atılıyor, yani milletvekili seçilmesinden yaklaşık dört yıl önce. Böylece CHP’nin ilk gençlik kolları yönetim kurulunun o göz ardı edilemez efsanevi kadrosu oluşuyor: Dr. Suphi Baykam, Bülent Ecevit, Yekta Güngör Özden, Altan Öymen ve on bir değerli isim. Medya, Öymen ve Özden’den ayrıntılı ve içerikli bilgi alabilir ve bu hatayı düzeltebilir. ??? Tekrarlanan ikinci yanılgı, “Ortanın Solu”nun Ecevit tarafından, ya 1966’da genel sekreter olmasından sonra ya da 1970’lerdeki başarısıyla ortaya atıldığı şeklindedir. Halbuki “Ortanın Solu” deyimi, tartışmasız şekilde İnönü tarafından 1965 seçimlerinden önce ortaya atılmıştı. Bir gazetecinin Paşa’ya “Siz bu mücadelede ortanın neresindesiniz?” diye sormasına yanıt olarak Paşa’nın, “Biz ortanın solundayız” yanıtıyla, CHP’nin yörüngesini ilk kez tanımlamış olduğu hep anlatılır. 1965 seçim propagandaları sürecinde Ecevit bu yeni sloganın beşaltı önemli yayıcısından biri oldu, ancak seçim yenilgisinden sorumlu tutulmadı. Paşa “suçlanamayacağına” göre, bu bedeli ödeyecek olan Dr. Suphi Baykam’dı. Nereden çıkmıştı bu saçma “Ortanın Solu”? Nasıl parti sloganı oluvermişti? Baskılar karşısında seçim sonrası Parti Meclisi’nden istifa eden Baykam eleştirilere karşı, “Biz doğum yaptık, halka anlatacak vaktimiz yetmedi, Türkiye’nin geleceği bu düşüncededir” diye yorumunu yapıp, “CHP’nin göbek adı” olarak tanımladığı bu ideolojiyi ısrarla savunmaya devam etti. Ecevit açısından gerisi malum. Başarılı bir genel sekreterlik, “1971 darbesi bana karşı yapıldı” söylemine kendini inandırdıktan sonra 1972’de İnönü’ye karşı somut iktidar kavgası ve CHP Genel Başkanlığı… 70’lerde gelen yüzde 41 gibi büyük başarılardan sonra 12 Eylül darbesi ve sol birleşmediği için, son 25 yılda tekrar “Tüm Gönüllerin Fatihi” olamayan unutulmaz “Kıbrıs Fatihi”. Ecevit Türkiye tarihinde silinmez izler bıraktı. Tanrı’dan kendisine rahmet, eşine ve sevenlerine başsağlığı dilerim. email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 Ecevit Çok uzun yıllar sonra büyük patronlarla arasını düzeltti ama bu bildiri Ecevit’in siyasi yaşamında bir dönüm noktası oldu. Zaten en büyük patron Amerika da Kıbrıs ve haşhaş ekimi nedeniyle Ecevit’i silmek istiyordu. 12 Eylül günlerinden sonra, CHP’den ayrıldığında bir anlam verememiştim. Hiziplerden yıldığını söylemişlerdi. DSP’yi yaratırken “dar alan”da paslaşmayı yeğledi ve eşi Rahşan Ecevit’le birlikte kendilerine yeni bir yol seçti. Bu yol, en sonunda Fethullah Gülen’e el vermeye ve son “padişah efendimiz” Vahdettin’e sahip çıkmaya kadar uzandı. Aslında bunda şaşılacak bir durum yoktu. Çünkü bazı çevrelerle arasını düzeltiyordu ve Yimpaş’a yeni ad: Yumpaş! Ödüller Tekin Münür Ormancıoğlu: “Kızılay sayesinde iktidardaki başbakana ödül verme geleneği oluştu. Yakında DDY şapka giyme; THY uçak alma; İDO gemi yüzdürme ödülleri verirse şaşmayın!” örneğin Amerika ile bir sorunu kalmadığını Kemal Derviş’i kendine yardımcı yaparak göstermişti. Fakat emperyalist ilişkiler sınır tanımıyordu ve Amerika Ortadoğu’ya girmek, Avrupa Birliği de Türkiye’yi Kıbrıs’tan çıkartmak istediğinde Ecevit yine istenmeyen adam oldu; iktidardan uzaklaştırıldı. Başımıza bugünkü iktidar getirildi. Bu yıl, şeriatçıların Danıştay saldırısında yaşamını yitiren yüksek yargıç Mustafa Yücel Özbilgin’in cenaze töreninden sonra fenalaştı ve aslında 18 Mayıs’ta aramızdan ayrıldı. Ecevit’ten geriye bence bir Türkiye’nin Kıbrıs’taki onuru kaldı, bir de dürüstlüğü. Sosyal demokratlıktan nefreti, demokratik solculuğa olan aşkı bütün bunlar tarihin içinde kaybolup gidecek. Rahşan Hanım’ın başı sağ olsun. SESSİZ SEDASIZ (!) Balıkesir Fen Lisesi’nin kız öğrencileri BALIKESİR Fen Lisesi’nde, okulun kız öğrencilerini konferans salonunda topluyorlar. Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gelen bir müdür yardımcısı, kız öğrencilere bir konuşma yapıyor. Diyor ki: Kısa etek giymeyin... Gömleklerinizin önünü ilikleyin... Yoksa, kardeş bildiğiniz erkek öğrenciler, sizin hakkınızda kötü şeyler düşünür... Merdiven altlarında bekleyip sizi gözetlerler... Ve bu adam, ön sırada oturan kız öğrencelere bakıp ağzındaki baklayı çıkarıyor: “Ben bile önde oturanlardan etkilenebilirim.” Öğrenciler, karşılarında “cinsel arzuları”nı zor zapteden biri olduğu kanısına varıyor ve gerçekten ürküyor. Toplantıdan sonra il milli eğitim müdür yardımcısı sıfatı taşıyan adamın sözleri kız öğrenciler arasında yankılanıyor. Kız öğrenciler, kendilerini bir “mal” gibi gören kafayı tiksinerek eleştirirken olaydan erkek öğrencilerin de haberi oluyor. Erkek öğrencilerden biri espriyi patlatıyor; “Bizi Cüppeli Ahmet Hoca ile karıştırdı galiba” diyor. Fakat olayın şaka götürür yanı yok. Konudan velilerin de haberi oluyor. Veliler dehşete düşüyor. Ama kimsenin elinden bir şey gelmiyor çünkü Türkiye’de şeriatın ağları okullarda işte böyle örülüyor. Kızılay Gülhan Elmas: “Kızılay, Başbakan’a ‘maddi değeri büyük’ madalya takmış. Kızılay ‘kara gün’ değil ‘ak gün’ dostu olduğunu cümle âleme gösterdi...” AKP’nin Sihirli Formülü AYNUR MELETLİ Ekonomik göstergelere göre (TÜİK) Türkiye 4.5 yıldır uygulanan para politikaları ile aynı anda hem enflasyonu düşürüp hem de arka arkaya yüzde 8’lik büyüme gerçekleştirdi. Bir başka ifadeyle ekonomi yönetimi iktisatta uygulanan para politikası kurallarını tersyüz eden, hatta çürüten bir başarı sergiledi. Merkez Bankası’nın 2006 yılı Eylül ayı verilerinde de büyüme oranı yüzde 8 olarak açıklandı. Görüldüğü gibi ekonomik tablo pespembe. Türkiye güllük gülistanlık, adeta bir cennet, hızla ve sürekli büyüyoruz, ulusal gelirimiz artıyor ve hayat ucuzluyor, ama ne hikmetse bu refah artışını iktidar ve periferindeki küçük bir kesim dışında pek kimse hissetmiyor, toplumun büyük bölümü memur, işçi, tarım çalışanı, hatta yerli üretici büyümeden, artan gelirden pay alamıyor. İnsanlar yüzde 8’lik büyümeye rağmen yoksulluğun 20 milyonu aşmasını, işsizliğin artması (yüzde 20) çelişkisini bir türlü kavrayamıyor ve işin içinden çıkamıyorlar. ??? Bilindiği gibi iktisat biliminde para politikaları ile (fiscal policy) ekonomik konjonktürel durumunuza göre ekonomiyi yönlendirmeniz, makro ekonomik değişkenleri ayarlamanız mümkün. Örneğin ekonomide büyüme, istihdam ve GSMH artışı gerçekleştirilmek isteniyorsa gevşek para politikaları (maliye politikaları ile beraber, yatırımlar kanalıyla para politikaları etkinleşeceğinden) uygulanarak toplam para arzı artırılır, faizler düşürülür, yatırımlar artar, dolayısıyla ulusal gelir artarak ekonomik büyüme sağlanır, fakat enflasyon düşmez, tersine yükselir. Ya da enflasyonun arttığı dönemlerde enflasyonu düşürmek istiyorsanız paranın maliyetini yükselten sert para politikaları ile toplam para arzı daraltılır, faizler yükselir, bankalar kredi kullandırımını sınırlar, toplam talep düşer, üretim, yatırımlar durma noktasına gelerek ekonomi yavaşlar. Neticede enflasyon düşer, ancak bu defa da yüksek büyüme gerçekleşmez. İktisattaki para politikası kuralları işte böyle işler, yani enflasyon düşerse ulusal geliriniz ve büyüme hızınız artmaz ya da büyüme hızınız, geliriniz artarsa enflasyonu düşüremezsiniz, kısaca aynı anda hem zenginleşip hem de hayatı ucuzlatmanız bu kurallara göre mümkün değil. Ancak ne var ki AKP, sihirli değneği ile dokunup imkânsızı gerçekleştirerek bir ilke imza atmış oldu. Şimdi bu nasıl oldu, yoksulluk artarken, tarımda 25 milyon perişanken, işçi, memur, ücretli bu büyümeden, gelirden pay almazken, istihdam kıpırdamazken nasıl oldu da gelirimiz arttı, hayat ucuzladı, eğer bu veriler gerçekse biz niye bunu bir türlü göremiyor, hissedemiyoruz dediğinizi duyar gibiyim. Hemen açıklayalım AKP’nin sihirli formülünün ne olduğunu, sizin de tahmin edebileceğiniz gibi (aslına bakarsanız bütün gelişmekte olan ülkelerin kaderi, kâbusu olan) her an kaçmaya hazır spekülatif yabancı sıcak para. Yani herhangi bir dalgalanmada yine bir kısmı borç hanemize yazılacak olan para ve bunun yanı sıra enflasyonun döviz kuruna endekslenmesi, formülün içeriği bu. Etkileşimine, nasıl gerçekleştiğine gelince... ??? Bizim gibi gelişme yolundaki yüksek cari açık ve dış borça sahip, ulusal parası döviz olmayan (hard currency) ülkelerde, para otoriteleri faiz artırımına gittiğinde, paranın maliyeti yerine getirisi artar, yüksek faizin cazibesi ile ülkeye giren kısa vadeli sıcak para girişindeki artış, döviz arzını da artırarak döviz kurunu düşürür. Kurun düşmesi enflasyonu düşürür (enflasyon dövize endekslendiğinden), aynı zamanda para ucuzlar, ekonomi canlanır. Dolayısıyla milli gelir ve büyüme hızı artar. İşte böylece para poltikalarını ve toplumun algı yetisini yanılsatan, yalanlayan pembe tablo, düşük enflasyon, eşzamanlı büyüme ve gelir artışı sanal olarak gerçekleşir. Ta ki bir sonraki kaçınılmaz dalgalanmaya kadar, çünkü düşük döviz kuru, üretimde ithal ara malı ve hammadde kullanımını artırdığından cari açığı yükseltir. Nitekim TÜİK’e göre bu yılın 2. çeyreğinde ithalat yüzde 10, ihracat yüzde 4.3 olmuş, bu yıl eylül itibarıyla cari açık 28.6 milyar dolar, aynı dönem dış borçlanma 21.8 milyar dolar olarak gerçekleşmiş, toplam dış borç tutarı 193.6 milyar dolara çıkmıştır. Görüldüğü gibi Türkiye sıcak para ve dış borçla, yani başkasının cebinden sanal olarak büyümüştür. Eğer cari açığın bu tehlikeli artışı; ihracatı artırma, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını çekme, yenilikçi projelerle iç kaynak ve tasarruf oluşturma gibi çözümlerle önlenmezse bir sonraki krizde bu kez yüzde 70 fakirleşmek kaçınılmaz olacak. Dileriz, hak etmediğimiz bu üzücü durum yaşanmadan bir an önce ekonomi yetkilileri önlem alır. [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek?hotmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Kasım www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kanatlarının üstü ve boynu 1 kırmızı renkli 2 küçük bir kuş. 2/ Japon mafya 3 sına verilen ad... 4 Bilgisiz, kültür 5 süz kimse. 3/ Balık avlamak 6 ta ya da odun ta 7 şımakta kulla 8 nılan büyük kayık. 4/ Bir 9 renk... Nâzım Hik1 2 3 4 5 6 7 8 9 met’in bir oyunu. 5/ 1 K O K U R D A N “Hiç şaşmayan gibi 2 Y A S işler durur kader” (Yah U V A L A 3 Y A K U Z A K İ ya Kemal)... Osmanlı4 L İ B İ B İ K lar döneminde Tunus ve A Y A Ğ A N Cezayir yöneticilerine 5 U S İ R İ verilen ad. 6/ Bükerek 6 Ç A R T A N A N İ N E germek için iki kat edil 7 miş bir ipin ucuna geçi 8 P A N D E M İ A rilen tahta parçası... Si 9 A L T O A K İ S per, hendek. 7/ Halk dilinde “ılık” anlamında kullanılan sözcük... Ekin biçildikten sonra sürülmemiş tarla. 8/ Azarlama. 9/ Şöhret... Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı turistik bir belde. ZEYTİNBURNU 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAVZİH İLANI Sayı: 2006/607 Tal. 08.12.2006 ve 18.12.2006 günlerinde açık artırma sı yapılacak Veliefendi Mah. 74. Sok.’ta kain Pafta No: 399/2 olması gerekirken sehven 3991 Pafta olarak ilan edilmiştir. Tavzih olunur. B. Tashih YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Kişide ayın etkisiyle ortaya çıktığı düşünülen psikolojik rahatsızlık. 2/ Bir nota... Porselen yapımında kullanılan bir çeşit beyaz ve gevrek kil. 3/ Büyük kardeş, ağabey... Akdeniz yöresinde yetişen bir ağaççık. 4/ Boğa güreşinde boğayı şaşırtmak için kullanılan kırmızı kumaş parçası... Halk dilinde ayrana verilen ad. 5/ Namaz çağrısı... Ticari değer taşıyan yaprak tütünlerin düşük kaliteli olanı. 6/ Çapraz düğmeli, ipek ya da sırma işlemeli bir tür kısa yelek. 7/ Avuç içi... Soy, sülale. 8/ Tozların solunum yoluyla alınmasına bağlı hastalık. 9/ Tantal elementinin simgesi... Şarkı, türkü... Hububat tozu. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle