14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’la solda birleşme olasılıklarını konuştuk İktidar yolu ittifaktır SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Solda ittifak arayışları sürüyor. Ama sol hâlâ çok parçalı. Son kamuoyu yoklamaları özellikle üç sol parti, CHP, DSP ve SHP’nin ittifak oluşturması halinde ciddi biçimde iktidara yürüyebileceklerini gösteriyor. Bu konuda SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’la konuşuyoruz. Karayalçın solda ivedilikle ittifak gerektiğini vurgularken sol partilerin yöneticilerini kişisel hırslarını bir yana bırakmaya çağırıyor: Türkiye bir sol oy sancısı yaşıyor. İri bir sol oy potansiyeli var. Ama sol partiler yıllardır paramparça. Sayıları 11’e kadar çıkıyor. İrtica tehlikesi olduğu görüldüğü ve son kamuoyu yoklamalarından sol oyların birleşmesi zorunluluğu anlaşıldığı için solda birlik meselesi ciddi olarak gündeme geldi. Siz solda birleşme umudu görüyor musunuz? KARAYALÇIN Cumhuriyet gazetesinin bir buçuk ay arayla yayımladığı iki kamuoyu yoklaması seçmenin isim vererek CHP’yi, DSP’yi ve SHP’yi ittifak yapmaya çağırdığını ortaya koyuyor. Halk diyor ki: “Ey CHP, DSP, SHP.. ittifak yaparsanız ben sizi iktidar yaparım.” Aslında geçmişte de bu çağrılar hep olurdu. 1994 belediye seçimlerinin sonunda büyük şehirlerde RP’li belediye başkan adaylarının seçimi kazanmalarının ardından halkın SHP’yle CHP’ye “Birleşin” diye nasıl baskı yaptığını çok iyi anımsıyorum. O dönem SHPCHP birleşmesini yapmıştık. Fakat çok ilginç. SHPCHP birleşmesinden sonra oylarımız artacağına yarı yarıya azaldı. Peki, o birleşmeden sonra oylar niye yarı yarıya azaldı? Çünkü bir yenilik getirmemiştik. Birleşme yetmiyor. Solun güçlenmesi için sadece birleşmesi değil, yenileşmesi gerekiyor. Daha değişik tarihlerde de hep böyle solda birleşme çağrıları oldu. Ama 2006 yılındaki değerlendirmelerin önceki yıllardan çok farklı olduğunu görüyorum. Cumhuriyet gazetesinde bir buçuk ay arayla yayımlanan her iki kamuoyu yoklamasının sonuçları da şunu ortaya koyuyor: Halk CHP, DSP ve SHP’ye ittifak yapmaları durumunda ayrı ayrı seçime girmeleri halinde verdiği oyların toplamından daha fazla oy veriyor; iktidar yapıyor. Merkez sağ partilere de tam tersi bir anlayışla yaklaşıyor. Yani, merkez sağ partiler seçime ayrı ayrı girdiklerinde toplam olarak daha çok oy alıyorlar. İttifak yaptıklarında merkez sağ partilerin oyları düşüyor. Üç sol parti Sizce bu eğilimin nedeni nedir? Ben bunu son derece önemsiyorum. Merkez sağ partilerden ayrı tutarak halkımız bu üç sol partinin ittifak yapmaları halinde onları iktidara getiriyor. Çünkü halkın 2006 yılında sosyal demokratların iktidarına ihtiyacı var da ondan. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ağır sömürü dönemini yaşıyoruz. Ben bunu siyasi bir söylem olarak söylemiyorum. Sömürü ölçülebilen bir büyüklük. Türkiye tarihinin en yüksek işsizliğiyle, en koyu yoksulluğuyla, en çarpık gelir dağılımıyla karşı karşıyayız. Bunlara ek olarak halk Cumhuriyetin temel değerlerinin tehdit edildiği bir ortamı görüyor. Bu değerlendirmeden hareket ediyor ve “Ey CHP, DSP, SHP.. bir araya gelin. Sizi iktidar yapacağım” diyor. Halk bunu istiyor. Ama? Evet, ama… Yöneticilerin bunu tam olarak anladıklarını ve bu mesajın gereğini yerine getirmeye hazır olduklarını söylemek çok zor; olanaklı değil. Şimdi çok çarpıcı bir tartışma yaşanıyor. DSP’nin Genel Başkanı Zeki Sezer, CHP Genel Başkanı Deniz ‘ Halk diyorki: Ey CHP, DSP, SHP ittifak yaparsanız ben sizi iktidar yaparım. ’ Baykal’dan randevu istediğini söylüyor. “Randevu verilmedi” diyor. Sayın Deniz Baykal ise Fikret Bila’yla yaptığı söyleşide , “Bir şekilde taleplerini bize iletsinler. Biz bunu değerlendiririz. Bizim yaklaşımımız bireysel ya da kurumsal olarak CHP’ye katılmalarıdır” diyor. Bu anlayışla bu mesajın alındığını söylemek olanaklı değil. Ben yalnızca bu mesajı almanın da yeterli olmadığını düşünüyorum. İki şeyi çok önemsiyorum. 16 Mayıs günü Sayın Bülent Ecevit’i ziyaretimde şunları söylemiştim: 1995’teki SHP CHP birleşmesinden ben iki mesaj çıkardım. Bunlardan birisi halkın son dakikada bir araya gelinmesini onaylamadığıdır. Bunu biraz çıkarcılık, koltuk kapma hevesi olarak görüyor. Olabildiğince erken bir tarihte bir araya gelmelisiniz. Bunu halk daha içten bir davranış olarak görüyor. İkincisi de şu: “Halk bir araya gelmeyi gerekli görüyor ama yeterli bulmuyor.” Bu konuda CHPSHP birleşmesini örnek olarak verdim. Onun için de ortak bir hükümet programının hazırlanmasına gerek var. Olabildiğince erken bir tarihte bir araya gelinmeli; bir de hükümet programı hazırlanmalı. Ben kaçıyorsun? Niçin sağ partilerle ilişki içine giriyorsun? Bunu yapmaya hakkın yok. Bunu yaparsan halkın istemleriyle ters düşmüş oluyorsun. Solda böyle bir ittifak olamadığı için mi seçmen ya sandığa gitmiyor ya da AKP gibi uç partilere oy veriyor? Tabii öyle. Bir de şu göründü: TESEV’in yaptığı kamuoyu yoklaması var. CHP’nin 2002 yılındaki çağrısı ve söyleminin sonuç alıcı olmadığını ortaya koydu. 2002 seçimlerine giderken CHP, “Oylarını bana vermezsen karşıda AKP var. AKP gelir, Türkiye’nin temel değerlerini allak bullak eder. Türkiye’nin temel değerlerini ben savunurum. Bana destek ver” diye seçmenlere çağrı yapmıştı. Aradan dört yıl geçti. TESEV’in yaptığı kamuoyu yoklaması dört yıl öncesine göre, altı yıl öncesine göre çok daha vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuzu ortaya koydu. Bunun anlamı şudur: Soldan ayrılmayacaksın. Cumhuriyeti savunmak istiyorsan solun temel değerlerini öne çıkaracaksın. Bu temel değerleri öne çıkarmadan klasik bir cumhuriyetçi söylemle Cumhuriyetin temel değerlerini koruyamıyorsun. Bu açık bir biçimde ortaya çıktı. Döndükten sonra bu düşüncelerimi arkadaşlarımla da paylaştım. Sonra da şu sonuca vardım: Bizi sol olarak kurtaracak, beyaz atlı prens ya da prenses değil, kolektif bilincimizdir. Bugün ittifak, halkımız tarafından beyaz atlı prens ya da prenses olarak görülmektedir. Çarpıcı, yenilikçi, etkileyici, çekici olan bu. Halk, “İttifak yapın” diyor. O nedenle yapılması gereken bu mesajı almak ve bunun gereğini yerine getirmektir. Dolayısıyla bugün için iyimser değilim. İnsanlar ne yazık ki testiyi kıranla testiyi taşıyanı birbirinden ayırmıyor. “Hepiniz birsiniz” diye tepki gösteriyorlar. Öfkelerini dile getiriyorlar. Oysa ittifakı isteyenle istemeyeni birbirinden ayırsalar böyle olmaz. İnsanların aklını karıştırıyor CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, “SHP DEHAP’la ittifak yaptığı için SHP’yle ittifakı düşünmüyoruz” yollu bir açıklama yaptı. Siz buna ne diyorsunuz? Biz 1991 ve 2004’te olmak üzere iki ittifak yaptık. 1991’deki ittifakta Baykal başta olmak üzere bugün CHP’nin pek vermediğini, Baykal’ın Fikret Bila’ya verdiği demeçte, “Teyit etsin, bakarız değerlendiririz. Kendisine yanıt veririz” demesini okuyan bir yurttaşımız bunu okuduktan sonra acaba ne der? Sizce ne der? “Lanet olsun” mu der, yoksa hâlâ “İttifak olsun” diye mi düşünür? Bana göre “Lanet olsun” der. Belki de yurttaşımızın böyle bir tepki vermesi isteniyor. O nedenle böyle bir yaklaşım sergileniyor. Ama doğrusunu söylemek gerekirse ben artık bu ittifak sözünü söylememeyi düşünmeye başladım. Hiç olmazsa bir süre böyle gitsin. İttifak sözünü etmeyelim. İnsanlar biraz daha sindirmeye, algılamaya çalışsınlar. Öte yandan bence ne kadar erken davranırsak o kadar iyi olur. Çünkü Türkiye’nin önünde üç tane gündem maddesi var. AB, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler. Bir yıl içinde üç önemli olay. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ne olur? Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığında ısrar etmesi ipleri iyice geriyor gibi görünüyor… Bu cumhurbaşkanlığı seçimi tarihimizin en önemli cumhurbaşkanlığı seçimi olacaktır. Türkiye 10 P O R T R E MURAT KARAYALÇIN 1943 Samsun doğumlu. Yükseköğrenimini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisatMaliye Bölümü’nde yaptı. DPT’de uzman yardımcısı ve uzman olarak çalıştı. İngiltere’de kalkınma ekonomisi üzerine lisans derecesini aldı. KentKoop’un kurucuları arasında yer aldı. 198191 arası KentKoop Genel Başkanlığı’nı yürüttü. 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde SHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. 1993’te SHP Kurultayı’nda genel başkan seçildi. DYPSHP koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanı ve Dışişleri Bakanı olarak 199495 arası görev yaptı. 1999 yerel seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığını koydu ama kazanamadı. Aynı yıl CHP kurultayında genel başkanlığa adaylığını koydu ama başarılı olamadı. CHP’den istifa etti. 2002’de SHP’yi kurdu. halkın isteklerinin gereğinin bu şekilde yerine getirileceğine inanıyorum. Ama yaşananlar bunların tam olarak yerine getirileceği konusunda bana ümit vermiyor. Onun için halkın artık baskı yapması gerekiyor. İktidar olmaktan kimse kaçamaz. İttifaktan kaçan iktidardan kaçar. Anlamı çok açıktır. İttifaktan kaçarsan senin iktidardan kaçtığın ortaya çıkar. Buna hakkın yok. Senin yakana yapışırlar. Hiçbir yer senin babanın malı değil. Siz böyle söylüyorsunuz ama CHP Genel Başkanı Deniz Baykal erken seçim çağrıları yapıyor. İktidar olmak istediği mesajını veriyor. Kimseyi suçlamak istemem ama niçin ittifak yapmak istemiyorsun? Niçin sağ partilerle ittifak arıyorsun? Halkın sana verdiği mesajın dışına niçin çıkıyorsun? Halkın verdiği mesaj çok ilginç. Tek bir kamuoyu yoklamasında bu sonuç çıksa, bu rastlantıdır, diyeceğim. Ama öyle değil. Bir buçuk ay arayla SONAR’ın iki kamuoyu yoklaması yayımlandı. Birincisinde CHP, DSP, SHP’nin oy toplamı AKP’ninkiyle aynıydı. Birkaç gün önce yayımlanan kamuoyu yoklamasında bu üç partinin toplam oyu iki puan artmış görünüyor. Bu üç partinin yönetimi ittifakta anlaşsalar oylarına on puan daha ekleyeceklerdir. Destek daha da artacaktır. Yani burada kesin iktidar gözüküyor. Peki, bunu niçin kullanmıyorsun? Bundan niçin Seçimlere daha bir yıla yakın zaman var. Siz gelecek seçimler için bugün itibarıyla nasıl bir değerlendirme yapıyorsunuz? İyimser değilim. CHP ve DSP hiçbir ittifaka yanaşır görünmüyorlar. İşin daha da ilginci, bu iki parti birbirleriyle bir randevu tartışmasının içine girdiler. Birbirleriyle görüşemiyorlar. Kolektif bilincimiz Bu tartışmalarda sizin ve SHP’nin konumunuz nedir? Ben halkın bu mesajını alıyorum. Buna “Evet” diyorum; doğru buluyorum. Kimileri benim bunu 2006 yılında söylediğimi sanıyor. Ama ben bunu 1993’ten beri söylüyorum. 1993’te SHP Türkiye’nin en büyük siyasi partisiydi. Ben de o partinin genel başkanı olarak Başbakan Yardımcısı sıfatıyla hükümete girmiştim. O tarihte de ittifak arayışı içindeydim. Hem Ecevit, hem Baykal’la görüştüm. Yani ben ittifakın bizi iktidara taşıyacağını o tarihte görmüştüm. 1993’te Erdal İnönü’yle Portekiz’de Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’na gitmiştik. Orada sosyalizmin önderleri olan Willy Brandt, Bruno Kreisky gibi siyaset insanlarını göreceğimi sanıyordum. Ama o toplantıda artık o tür karizmatik kişilerin olmadığını, sıradan insanların parti önderliğine geldiklerini gördüm. çok yöneticisi SHP üyesi olarak milletvekili seçilmişlerdi. Onların arasında ayrıca Ali Dinçer, Algan Hacaloğlu, Sinan Yerlikaya gibi isimler vardı. O münhasıran SHP’nin DEHAP’la ittifakıydı. Sonunda TBMM’ye girilmesi söz konusuydu. Zaten öyle de oldu. Biz 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde altı partili bir ittifak yaptık. Münhasıran DEHAP’la ittifak yapmadık. Bu son ittifakta DEHAP’ın barajı aşma ya da seçime girme gibi bir sorunu da yoktu. DEHAP legal bir parti. YSK DEHAP’ın seçime girme hakkı olduğunu söylemişti. Ama 1991’de seçime giremiyordu. Onun için SHP’yle bir ittifak yapılması söz konusu olmuştu. 1991’de SHPHEP ittifakından pek çok kişi milletvekili seçildi. O zaman bu ittifaka tepki gösterilmedi. Ama 2006’da Haluk Koç, “Biz SHP’yle ittifak yapmayız. Çünkü onlar DEHAP’la ittifak yaptılar” gibi bir gerekçeyi ortaya koydu. Bütün bunların tümü insanlarımızın aklını karıştırıyor. Bundan dolayı da çok üzüntü duyuyorum. Bir süre sonra insanlarımız istedikleri ittifakın gerçekleşmeyeceğini görünce, “Lanet olsun” diyorlar; tepki gösteriyor, sandığa gitmiyor. Bu da AKP’nin işine yarıyor. Ben yine buna benzer bir olayın yaşanmasından endişe duyuyorum. Zeki Sezer’in Baykal’dan randevu istediğini, Baykal’ın randevu cumhurbaşkanlığı seçiminde birtakım sıkıntılar yaşamıştı. Bu sefer durum faklı. Çünkü Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Merkez Bankası Başkanı diyor ki: “Cumhurbaşkanlığı seçiminde risk var.” Bu çok ilginç. Bu hükümetin atadığı bir Merkez Bankası Başkanı, Cumhurbaşkanlığı seçiminde risk olduğunu söylüyor. Siyasi riskten mi, yoksa para piyasalarında ortaya çıkacak riskten mi söz ediyor? Tabii ki para piyasalarında risk olacağını söylüyor. Tabii ki, “Ekonomide risk var” diyor. Bunu önlemenin yolu erken seçim değildir. Bunu önerenler erken seçimin olmayacağını zaten biliyorlar. Erken seçimi önerenler 4 Kasım 2007 Pazar günü seçim yapılmasını teklif edenlerin kendileri. Bu tarihi AKPCHPANAP yöneticileri birlikte önerdiler. Bunlar oy veren seçmenin dörtte birinin oylarıyla hükümet olmadılar mı? 41 milyon seçmen var. Sadece 17 milyon seçmenin oyu geçerli oldu. Geri kalan oylar çöpe gitti. Siz yüzde 25 oyla cumhurbaşkanını nasıl seçersiniz? Türkiye’nin 11. cumhurbaşkanını bu yöntemle seçerseniz o Cumhurbaşkanı’nı geniş halk kitlelerine nasıl kabul ettirirsiniz? Hukuken meşru olması yetmiyor. Kamuoyu vicdanının kabul etmesi lazım. Onun için çözüm yolu cumhurbaşkanını halkın seçmesidir. ‘ İnsanlarımız istedikleri ittifakın olmadığını görünce bir süre sonra, “lanet olsun” diyor, sandığa gitmiyor. ’ ‘ Otobüse binmek çözüm değil. Otobüse binenlerin nerelere gittiklerini gördük. ’ Sol somut projeler üretmeli AKP yönetimi bunu kabul eder mi? 2000 yılında, cumhurbaşkanını halkın seçmesi için bir kanun teklifi verildi. Kanun teklifinin altında imzası olanların başında Bülent Arınç, Abdullah Gül ve şu anda AKP milletvekili olan çok sayıda isim var. Eminim tutarsızlık içinde olmayacaklar ve önlerine böyle bir kanun teklifi geldiğinde dikkate alacaklardır. Burada bile CHP, DSP ve SHP birlikteliğinin Türkiye için altın değerinde bir önem taşıdığını düşünüyorum. Ama şimdi görünen CHP’nin bu tavrı nedeniyle genel seçimlerde bunun olamayacağı. CHP bunu reddetmiş olsa bunu anlayacağım. Ama basında çıkan demeçlere göre Baykal, “Bekleyin. Şimdilik erken. Daha sonra konuşuruz” diyor. Bir yandan da CHP yöneticilerine bu konuda konuşma yasağı konmuş durumda. Demek ki günün birinde bu konu gündeme gelebilecek. Şimdi konuşmak istemiyorlarsa demek ki bunun bir olgunlaşma dönemi var. Sizce konu olumlu yönde mi, yoksa olumsuz yönde mi olgunlaşacak? Bugün için olumlu değerlendirme yapamıyorum. Çünkü yine, “Otobüse binin” anlayışı egemen. 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce de, “Otobüse binin” denmişti. Kimlerin otobüse bindiklerini, otobüsün durduğunu, otobüsten inenlerin AKP’ye, ANAP’a ya da başka yerlere nasıl gittiklerini de çok iyi anımsıyoruz. Otobüse binmek çözüm değildir. Böyle bir çözümü bugün için kabul ettiremezsiniz. “Cumhuriyeti korumak için bize oy verin” söyleminin de hiçbir sonuç vermediği TESEV’in araştırmalarıyla görülmüştür. Doğrusu, bunun hukuken olanaklı olmasa bile fiilen bir çatı altında gerçekleştirilmesidir. Bizim bu konuda hiçbir önkoşulumuz yok. Tek koşulumuz şu: İttifak sol partiler arasında olmalıdır. Yani hem sol, hem sağ partiler olsun, denilemez. Sağ partilerin de, sol partilerin de birlikteliği kaş yapalım derken göz çıkartma sonucunu getirir. İlgi yaratmayacak, destek bulmayacaktır. Dolayısıyla, sol partiler bir araya gelip ittifakı kurmalılar. Umarım öteki değerli arkadaşlarımız halkın bu çağrısına kulak verirler. İyi de.. sol partilerde görülen en büyük sıkıntı yeni bir söylemlerinin, yeni projeksiyonlarının, projelerinin bulunmaması değil mi? Sizce sadece muhalefet yapmıyorlar mı? Acaba sol kendini bugün yeniden tanımlamalı mı? Kendimizi yeniden tanımlamaya bana göre gerek yok. Bana göre sol zaten kendisini tanımlayan bir kavramdır. Önemli olan bizim kendimizi sokaktaki adama anlatabilmemizdir. Sokaktaki adam solun güzel sözler toplamı değil de işe yarayan bir iş olduğunu anlayabilmeli. Sokaktaki adam, “Sola oy verirsem benim çocuğumu okutur, sağlık hizmetlerimi en iyi şekilde görür, beni yoksulluktan, işsizlikten kurtarır” inancı içinde olmalı. Yani sol işe yaramalı. Sol adına düşündüklerimizi sol yapabilsin. Dünyada siyaset yapma biçiminde yeni teknikler, teknolojiler gelişiyor. Her konuya girmeye, her konuda söz söylemeye, vaatte bulunmaya gerek yok. Belli konuları ele almalı, insanlara somut olarak ne yapacağımızı anlatabilmeliyiz. Ama söylediklerimizi de sonuna kadar yerine getirebilmeliyiz. ‘ Sol işe yaramalı. Sol adına düşündüklerimizi yapabilmeli. ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle