15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 KASIM 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Yerel yönetimlerin kaldırım yenilemesi trilyonlarca liranın boşa harcanmasına neden oluyor 7 Belediyelerin kaldırım rantı ? Türkiye’deki 11 büyükşehir belediyesi, kaldırım yenileme çalışmalarına 2005 yılında 6 milyon YTL ’yi aşkın para harcadı. Kaldırıma en çok para harcayan belediye ise 37.5 milyon YTL ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi. GÖKÇE UYGUN GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Burukluk ve Kuşku... Cumhuriyet Bayramı bu yıl da coşkulu ortamlarda kutlandı. Ama itiraf etmeli ki coşkuya biraz da burukluk karışmıştı. Burukluğu, önümüzdeki yıl Cumhuriyet Bayramı’na ev sahipliği yapacak olan yeni cumhurbaşkanının kimlik ve kişiliği konusundaki kuşkular yaratmıştı. Anayasaya göre, cumhurbaşkanı göreve başlarken edeceği yeminle, Büyük Türk Milleti ile tarih huzurunda görevini nasıl yapacağını belirtecek, namusu ve şerefi üzerine de söz verecekti. “Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağını” da yemin kapsamında belirtecekti. İşte burukluğun ve laik Cumhuriyetin süreceğinden doğan kuşkunun nedeni buydu. Çünkü yine anayasanın “Devletin temel amaç ve görevleri” üst başlıklı maddesi de cumhurbaşkanının yemini ile örtüşüyordu. ??? Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanan Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri bir süredir olanaklar ölçüsünde yozlaştırılmaya çalışılıyor, başarılı olunamayacağı belli olan ilkeler de tartışmaya açılarak yeniden anlamlandırılmak isteniliyordu. Siyasal partiler ve seçim yasaları demokrasinin önündeki en önemli engeller olarak nitelendirilirken, başta iktidar partisi olmak üzere siyasal partilerin neredeyse kılı kıpırdamıyordu. Aksine, yasal boşluklardan yararlanılarak hazırlanan parti tüzükleriyle, parti üyeleri bir yana yurttaşlar bile genel başkanın ya da genel merkez yönetimlerinin tercihlerini onaylamakla karşı karşıya bırakılıyorlardı. Seçilme yaşının 25’e indirilmesi de kimi çevrelerce demokratikleşme adına övgüyle karşılanmıştı. Ama, parasal gücü ya da ağa ve şeyh çocuğu, torunu olmayan kaç gencin aday gösterileceği, gösterilseler bile seçilecek sıralara konup konmayacakları belli değildi. Kâğıt üzerinde kalacak bir demokratik girişim daha gerçekleştirilmişti. ??? Yitirilen ilkelerden biri de sosyal devlet kavramıydı. Sağlık hizmetleri varsılların yararlanabileceği bir niteliğe dönüştürülmüş, küçük çiftçiler, köylüler, memurlar, işçiler, emeklilerin kimileri açlık kimileri de yoksulluk sınırında yaşamak zorunda bırakılmışlardı. Büyük övgülerle gündeme getirilen ramazan çadırlarının önünde oluşan kuyruklar ya da yerel yönetimler eliyle yoksullara dağıtılan yardımlar, aynı zamanda sosyal devletin geldiği noktayı da gözler önüne seriyordu. ??? Hukuk devleti ilkesi de benzer bir durumdaydı. İktidar çoğunluğunun muhalefeti de yanına alarak hazırladığı ve siyasetin ağır bastığı Türk Ceza Yasası, özellikle ifade özgürlüğünün önüne yeni engeller dikmişti. Yasa maddelerini hazırlayıp, gerekçelerini de belirledikten sonra topu cumhuriyet savcıları ve yargıçlara atma geleneği yeniden depreşmişti. İdarenin işlem ve kararlarının denetlendiği,idare yargısının kararları ise birkaçı dışında yok sayılmış, yandaş, taraftar, amaçtaşlarla kadrolaşma tırmandırılmıştı. Kısacası hukuk devleti ilkesi de örselenmişti. ??? Laiklik ilkesinin de ötekilerin durumunda olduğu görülüyordu. Tepesinde Anayasa Mahkemesi’nin bulunduğu yargı katlarının kesin yargıya dönüşmüş olan kararlarına karşın laiklik kavrmına yeni anlamlar getirilmesi, laiklik karşıtlarının etkili ve yetkili görevlere atanması çabaları da hız kesmeden sürdürülüyordu. Sizce de Cumhuriyet’in 83’üncü yıldönümünde yaşanan burukluk ve kuşkular haklı nedenlere dayanmıyor muydu? Yerel yönetimlerin “halka hizmet” vaadiyle her yıl kaldırım yenilemesi, trilyonlarca liranın boşa harcanmasına neden oluyor. Özellikle büyük kentlerde siyasi partilerin yandaşlarına ihale ettiği “kaldırım yenileme faaliyetleri”, halkı canından bezdiriyor. Türkiye’deki 11 büyükşehir belediyesi, yurttaşların gözünde “yolsuzluk ve yandaş müteahhitlere kâr yaratma aracı” olarak görülen kaldırım yenileme çalışmalarına 2005’te 66 milyon YTL ’yi aşkın para harcadı. Belli bir standart ve kalitenin yakalanamaması nedeniyle “yapboz” tahtasına dönen kaldırımlara milyonlarca YTL gidiyor. Yerel yönetimlerin kaldırım yenileme hevesi ve başarısızlıkla sonuçlanan işlerin en bilinen örneği de yine İstanbul’da yaşandı. Kentin en önemli kültür ve turizm merkezlerinden Beyoğlu, geçen yıl bir türlü bitmeyen kaldırım çilesine maruz kaldı. İBB, Ekim 2005’te “İstiklal Caddesi’ni yenileme hikâyesi’’ni başlattı. Caddenin işi 4 milyon 650 bin YTL ’ye (artı KDV), Gür Yapı İnşaat AŞ firmasına; ara sokakların işi de 8 milyon 500 bin YTL’ye (artı KDV) Güçlü Peyzaj Sanayi Tic. Lim. Şirketi’ne ihale edildi. Caddedeki üstyapı çalışmaları 3 aya yakın devam etti. Çalışmalarda son aşamaya gelinmesine yakın memnuniyetsizlikler artmaya başladı. Kimileri yeni taşların kalitesizliğinden yakındı, kimisi taş döşemesi iyi yapılmadığı için her adımda çamurlu suyun sıçraması sorununa dikkat çekti. Milyonlar boşa gitti Bu haklı şikâyetlere, İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın, ocak ayı sonlarında yaptığı “İstiklal Caddesi’nde müteahhit firmanın ortaya koyduğu çalışmayı beğenmedim ve firma, çalışmalarını bana beğendirene kadar devam ettirecek’’ açıklaması da eklenince caddenin yeniden yapılması kaçınılmaz hale geldi. Topbaş, Çin malı yerine yerli granit döşeneceğini, iş bitinceye kadar da müteahhit firmaya paranın tamamının ödenmeyeceğini söyledi. Ancak hatalı yapılan iş nedeniyle harcanan 4 milyon 650 bin YTL ’lik çalışma boşa gitti. En büyük pay İstanbul’dan Yerel yönetimlerin, bu işleri ehil firmalar yerine yandaşlarına vermeyi tercih etmesi nedeniyle kaldırımlar yapılır yapılmaz yeniden bozuluyor veya kaldırım taşının rengi, niteliği değiştiriliyor. Yenileme işleminin yine yandaş firmalara verilmesi üzerine ortaya çıkan kısırdöngünün faturası da Büyükşehirlerde hemen her yıl yapılan kaldırım yenileme çalışmaları, yurttaşlara can sıkıcı günler yaşatıyor. birçok yatırımda olduğu gibi yine yurttaşa çıkarılıyor. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun CHP Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in soru önergesine verdiği yanıta göre, metropoller kaldırım yenileme çalışmalarına büyük miktarda kaynak aktarıyor. Türkiye’deki 11 büyükşehir belediyesi 2005’te kaldırımlar için 66 milyon 394 bin YTL harcadı. İstanbul, Antalya, Konya, Kocaeli, Kayseri, İzmir, Eskişehir, Mersin, Ankara, Adapazarı ve Bursa büyükşehir belediyeleri arasında en fazla harcamayı 37.5 milyon YTL ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi yaptı. İBB, kaldırım ve bordür taşları yenileme ve tadilat çalışmaları için 2001’de 10 milyon, 2002’de 9.2 milyon, 2003’te 27 milyon, 2004 yılında 6 milyon YTL harcarken, 2005 yılında kaldırımlara yaptığı yatırım 37.5 milyon YTL ’ye çıktı. CHP’Lİ BAYRAM: İhaleler şeffaf değil İBB Meclisi’nin CHP’li üyesi, avukat Hatice Bayram, kaldırım yapmanın ciddi ve önemli bir iş olduğunu belirterek, “İstanbul’da bu kadar sorun varken 6 ayda bir kaldırım yenilemenin yurttaşa hizmet sunmak değil rantla ilgili olduğuna inanıyorum” dedi. Bayram, İBB’nin ihalelere internet sitesinde yer verildiğini ancak sonuçlarına ilişkin açıklama yapılmadığını dile getirdi. “Kaldırımlar, kaldırımdan başka her şeye benziyor” yorumunu yapan Bayram, “Kaldırımları sanki yayalar için değil de araçların park etmesi ya da dükkânların ürünlerini sergilemeleri için yapılmış. Bir özürlünün ya da çocuk arabası taşıyan bir annenin yürümesi mümkün değil” dedi. Standartlara göre ideal kaldırım ? Türk Standartları Enstitüsü’nce yayımlanan kitaba göre kısmen hemzemin kesişmeli, yarı erişme kontrollü çevre yollarında, yaya kaldırımı genişliği en az 1.50 metre olmalı. Türk Standartları Enstitüsü’nce yayınlanan “Şehiriçi Yollar Yaya Kaldırımı Koruyucu Engelleri Tasarım Kuralları’’ el kitabına göre, ideal kaldırımlarda olması gereken nitelikler şöyle: ? Yaya kaldırımı yapılması gerekli olmayan hallerde 0.752 metre genişliğinde banket yapılmalı. Bölge bağlantı, bölge içi toplayıcı, bölge içi ve servis yollarında taşıt yolunun her iki tarafına en az 2 metre genişliğinde yaya yolu yapılmalı. Ön bahçesiz yapı düzenine sahip yollardaki yaya kaldırımı, en az 2.50 metre genişliğinde, yaya trafiğinin yoğun olduğu ticaret, büro, resmi daireler gibi benzeri kullanımların yer aldığı merkezi iş bölgelerinde ise yaya kaldırımı genişliği en az 5 metre olmalı. Yol genişliğinin el vermediği hallerde 3 metreye kadar genişlik inebilir. Ancak şehrin yapılaşmasına açık meskun alanlardaki yollarda yapıla HARCAMALAR 5 büyükşehir belediyesi’nin 2005 yılına ait harcamaları şöyle: İstanbul 37.5 milyon YTL Bursa 7.9 milyon YTL İzmir 6.8 milyon YTL Eskişehir 4.7 milyon YTL Mersin 2.9 milyon YTL Kayseri 2.4 milyon YTL Ankara 1.5 milyon YTL Konya 1.4 milyon YTL Adapazarı 757 bin YTL Kocaeli 412 bin YTL Antalya 25 bin 400 YTL Toplam 66 milyon 394 bin YTL elediyelerin büyük propaB gandalarla, “Halka hizmet” sloganı ile neredeyse her yıl gerçekleştirdiği kaldırım yenileme çalışmaları, aslında büyük bir rant kapısı. cak yeni düzenlemelerde yaya kaldırımı genişliği 1 metreden az olamaz. ? Yaya kaldırımında yayanın emniyetle yürümesine mani olacak çiçeklik, taş veya demir gibi her türlü engellerle, elektrik direği, trafik işaret direği, ilan levhaları ağaç ve benzeri elemanlar bulunmamalı. Kaldırım üzerine yapılan alt yapıya ait rö gar, baca kontrol ve benzeri tesislerin kapakları kaplama yüzeyiyle aynı düzlemde olmalı. Yayanın ayağının takılacağı beton veya demir baba veya diğer herhangi bir çıkıntı, bitmiş kaplama taşında topukların girebileceği genişlikteki delikli yüzeylerden kaçınılmalı. ? Yaya kaldırımının eğimi yüzey sularının akıtılması için taşıt yoluna doğru yüzde 23 oranında olmalı. Bordür taşı 0.70 metre ile 1 metre boyunda ve 0.150.20 metre genişliğinde olmalı. ? Yaya kaldırımı, parke taşı, beton döşeme blokları kolay sökülüp tekrar kullanılabilir malzemeyle kaplanmalı. oerinc?cumhuriyet.com.tr. Okan’a manevi tazminat davası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kendini Melami şeyhi olarak tanıtarak yanında çalışanları ve gurbetçileri tarikat üyeliğine davet etmekle suçlanan Türkiye’nin Mainz Başkonsolos Yardımcısı Yalman Okan hakkında, konsolosluk çalışanı N.U, iki ayrı dava açtı.N.U, aleni olarak kullanılan Okan’ın bilgisayarındaki arşivde tesadüfen tespit edilen fişlemenin, personel arasında panik yarattığını belirtti. N.U, Okan’ın personel hakkında tuttuğu fişleri, başkonsolosluğa yeni atanan Ahmet Nazif Okumuş’a verdiğini de öne sürdü. N.U, Okan hakkında konsolosluk personeli hakkında fişleme yapmaktan 20 bin YTL ve kendisi hakkında hazırladığı sicil raporunda argo ifadeler kullanarak hakaret etmekten de 40 bin YTL ’lik manevi tazminat davası açtı. Afyon’daki katliam, kan davalarının ardındaki sosyolojik gerçekleri ve ihmali de dışa vuruyor Öfkenin coğrafyası yok MEHMET FARAÇ Afyon’da 7 kişinin ölümüne yol açan kan davası, intikama dayalı öfkenin coğrafya ya da etnik yapı gözetmediğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Doğu ya da batıda, feodal ya da bireysel olsun şiddete tapanlar, öfkenin hukukun önüne geçtiği her bölgede intikamın soğuk yemeği için kan sofraları açmaktan çekinmiyor. İddialara göre İbrahim Ulukuş, 10 yıl önce Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı görevinde bulunduğu sırada, Adem Sarıkaya’ya ‘‘başkasının tarlasında hayvan otlattığı’’ gerekçesiyle 20 milyon lira para cezası kesince sorun yaşanıyor. Ulukuş’un oğlu Şevket’i öldüren Sarıkaya 3 yıl önce Şartla Salıverme Yasası’yla tahliye ediliyor ve iki aile arasında gerginlik büyük boyutlara ulaşıyor. Tarla komşusu olan iki aile üç gün önce Fethibey beldesi Dikilitaş mevkiinde karşılaşıyor. Tartışma silahlı çatışmaya dönüşüyor ve Adem Sarıkaya, eşi Zatinur, kızı Nadiye, kardeşi Abdullah ve yeğeni Mehmet ile İbrahim ve oğlu Ahmet Ulukuş pompalı tüfeklerle öldürülüyor. ? Bir batı kentinde katliama varan kan davasının sonuçları, hem kadına yönelik şiddeti öfkenin bir tespih gibi elden düşmediği bir coğrafyaya sıkıştırmak isteyenlere yanıt veriyor hem de sosyolojik gerçekleri altüst ediyor. Şiddet, harita ya da pusulaya gereksinim duymuyor. Bu katliam, çıkış nedeni, süreci, olay yeri ve eylem biçimi açısından doğu ve güneydoğunun kangreni olan tipik ve töresel kan davası eylemlerinden hiçbir fark içermiyor. Aynı zamanda kan davası olduğu için törenin Afyon’da da egemen olduğunu gösteriyor. Katliamın yaşandığı Afyon’un tamamı Yörük ve Türkmenlerden oluşuyor. Kentte, kan davalarının çok görüldüğü Kürt ya da Arap kökenli kimse de yaşamıyor. Bu nedenle feodal yapıdan da söz edilemiyor.Afyon Emniyeti’nden alınan bilgilere göre 2005 yılında biri kız meselesi, biri namus diğeri de husumet’ten kaynaklanmak üzere 14 cinayet işleniyor. 2006’nın 10 ayında ise 12 kişi öldürülüyor. Veriler ilginç bir ayrıntıyı da dışa vuruyor. 2005’teki cinayetlerin 8’i, 2006’dakilerin ise 9’u bıçakla işleniyor. Ancak Fethibey’deki katliamdan kısa süre önce Işıklar köyünde arazi anlaşmazlığından 3 kişi, Yeşilyol mevkiinde de bir kişi park yüzünden öldürülüyor. Haritasız şiddet! Afyon’un doğu kentlerinden bir tek farkı bulunuyor. Fırat’ın ötesinde kan davaları kentlerde de çok can alıyor. Doğuda feodal ilişkiler kent ve kırsalı birbirine bağlarken, araştırmalar Afyon’da doğanların yüzde 75’nin kentte yaşamakta ısrarlı olduğunu gösteriyor. Bir batı kentinde katliama varan kan davasının sonuçları, hem kadına yönelik şiddeti öfkenin bir tespih gibi elden düşmediği bir coğrafyaya sıkıştırmak isteyenlere yanıt veriyor hem de sosyolojik gerçekleri altüst ediyor! Aynı zamanda su, arazi, kız ya da hayvan otlatma tartışmasından çıkan basit kavgaların şiddete dönüşmesi için insanların geri kalmış, eğitimsiz ve yoksul bölgelerde yaşaması gerekmiyor. Üstelik şid det, av teskeresi ve sağlık raporuyla kolayca alınabilen pompalı tüfeklerin Magnum mermilerinden savrulurken, harita ya da pusulaya gereksinim de duymuyor!. Kendilerini adaletin üzerinde tutanlar hangi etnik yapı, sosyoekonomik kesim ya da coğrafyadan gelirse gelsinler, kendi hukuklarını uygulamak için şiddetin kara kaplı kitabında yeni bir sayfa açabiliyor! Yalnızca bununla da yetinmiyor, onlar Türkçe ya da Arapça, Kürtçe ya da Zazaca konuşsunlar, intikamın soğuk yenilen bir yemek olduğunu çok iyi biliyor. Töre cinayetlerini ‘‘Kürt sorunu’’na indirgeyen anlayışın Güneydoğu Afyon hattında öfke ve şiddetin, hırs ve intikamın kan kardeşi olduğunu görmesi gerekiyor. Çünkü kan davaları da tıpkı çıkış noktası olan töresel eylemler gibi Türkiye’nin bir sorunu olarak her coğrafyaya kanlı bir çentik atıyor. Ne yazık ki devletin ilgili birimleri, üniversiteler ve sosyologlar bu bağnazlığı tetikleyen yargı, yasama, güvenlik ve inanç kaynaklı ihmal mekanizmasını çözmek için kılını bile kıpırdatmıyor. Yalnız öfke değil, ihmal de intikamın namlusuna barut taşıyor! Rektör Okudan’a yargı yolu açıldı ANKARA/KONYA (Cumhuriyet) YÖK Son Soruşturma Yetkili Kurulu, Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Okudan ve iki rektör yardımcısı başta olmak üzere toplam 29 yöneticinin görevi kötüye kullanarak Hazine’yi zarara uğratma suçlarından yargılanmasına izin verdi. Kurul, Okudan’ın 6 ayrı iddiadan yargılanmasını istedi. Kararın tebliğ edildiği Okudan, Danıştay’a itiraz etti. Danıştay, yargılama iznini uygun bulursa, Prof. Dr. Süleyman Okudan’la ilgili dosya savcılığa gidecek ve yargılama süreci başlayacak. Yargılama sürecinin başlamasıyla da YÖK, rektörü görevden alabilecek. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle