16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Soykırımı’ Yasası ve Yeni Emperyalizm Batı uygarlığı Batılılar tarafından Batı’daki egemen sınıflar için kurulmuştur, ancak yaşayabilmesi için Batı dünyası dışındaki kaynakları kullanmak zorundadır. Bu da onun yayılmacı olmasını zorunlu kılmaktadır. Yani Batı uygarlığı doğası gereği emperyalisttir. Emperyalizm, başkalarının kaynaklarını zorla ele geçirmeyi gerektirir ki bu da savaşsız olmaz. Batı, savaşırken bunun bedelini daha çok başkalarına ve bu arada kendi içinde yönetilen sınıflara ödetmektedir. lacaktı. Eğer gıda maddelerinin fiyatları yükselecek olursa, en az geçim düzeyindeki reel ücret yüksek parasal ücretlerle sağlanabilecekti. Bu da kâr hadlerini azaltacak ve yatırımlar duraklayacaktı. Bu durgunluğu önlemenin yolu, reel geçimlik ücreti düşük parasal ücretle sağlamaktı. İşte bu nedenle İngiltere ve Fransa gibi sanayi ülkeleri Osmanlı devletini Balta Limanı Antlaşması’nda görüldüğü gibi yarı sömürge haline getirmişlerdir. İzmirAydın, İzmirBandırma demiryolları gibi tesisler, ülkenin yüksek enerjili gıda maddeleri üreten tarım alanlarını limanlara bağlayacak şekilde yapılmıştır. Osmanlı’dan ucuza alınan gıda maddeleri Avrupa’nın sanayileşme sürecinde başlıca rolü oynamıştır. Bugünün teknolojisi, petrol vb. enerji kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. dece bir rekabet söz konusu olabilir. Öte yandan günümüzde sermaye globalleşmiştir. Amerikan sermayesi ile Avrupa sermayesi arasında kesin bir ayrılık yoktur. Sermaye aynı egemen sınıfların elindedir. Bu bakımdan Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği arasında köklü bir husumet olamaz. Sermaye transnasyonel (ulus aşan) şirketlere aittir. Bu şirketlerin ortaklarının ve işbirlikçilerinin çıkarları özdeşleşmiştir. Bu egemen sınıflar amaçlarına ulaşmak için, yönettikleri sınıfları ya da geniş halk yığınlarını kendi amaçlarına yönlendirebilmek için tarihsel refleksleri uyararak düşmanlık duyguları yaratmak zorundadırlar. Bunun için uydurma bir tarih kurgulayarak “Barbar Türk” imajını kullanmak kolay bir yol olmaktadır. Hatta bu bilimkurgu yoluyla, tarihin irdelenmesini ve eleştirilmesini önlemek için, zorlayıcı ve otokratik yöntemlere bile başvurmaktan çekinmemektedirler. İşte Fransa’daki “Soykırımı Kanunu”nun haksız, ama akli gerekçesi budur. Öyleyse Fransa ve diğer Batı ülkelerindeki geniş halk yığınlarına “haçlı” diye bakmak ve aydınlanmacılıktan kuşku duymak yerine, bu husumetten yarar sağlayan egemen sınıfların çıkarlarını görmek gerekir. PENCERE Ölüler Bile Eşit Değil... Saldırıya karşı direniş, şu ya da bu biçimde, yolunu, yordamını, yöntemini arayıp sonunda bulur... Gazetelerin yazdıklarına göre Irak’ta ekim ayı Amerikalılar için pek kötü geçmiş... Neden?.. Amerikalılar bir ayda yaklaşık seksen ‘kayıp’ vermişler... Biz Türkler bu konuda nasıl düşünürüz?.. Püf!.. deriz, bizde yalnız Şeker Bayramı’nda tatile çıkanlar 100’den fazla ölü verdiler. ? Her ölünün değeri bir değildir.. Türk ölüsü.. Iraklının ölüsü.. Amerikan ölüsü.. Vesaire.. Ölü var, ölü var.. Irak savaşında Amerikan ölüsü beş, on, yirmi, otuz; çoğalmaya başlayınca dünya çapında habere dönüşüyor, Amerikan kamuoyu ayaklanıyor... Üstelik Irak’ta ölen Amerikalılar çerden çöpten, fasafisodan, cebi deliklerden oluşuyor... Yine de Amerikalı değil mi!.. Ölme de yanında yat!.. ? Peki, Irak’ta Amerikan ölüleri neden artıyor?.. Çünkü işgal altındaki ülkede bir dizi keskin nişancı Müslüman Arap türemiş... Attığını vuran keskin nişancı neredeyse bir kilometre öteden hedefe yöneliyor... Göz.. Gez.. Arpacık.. Nişancılığın raconu değişti mi bilemiyorum, ama, eski moda Kırıkkale mavzerleriyle böyle nişan alınırdı... Sağ gözün bebeği.. Gezin üst kenarı ortası.. Arpacığın tepesi.. Tüfek omuzda.. Sağ elin şahadetparmağı tetikte.. Soluğunu keseceksin.. Sonra?.. ? Teknoloji ilerliyor, çoktandır dürbünlü tüfekler üretildi; ama, iş yine insanda... Irak’ta El Arabiya TV’sinin yansıttığı video görüntülerinde Arap direnişçilerin Amerikan askerlerini nasıl avladıkları sergileniyormuş... Olacak iş mi?.. Bir yanda teknoloji devi Amerika... Öte yanda Arap’ın keskin nişancısı... Dengesizliğin bu derinlemesine çarpıcılığı düşündürücüdür. Irak’ta Amerikan işgali 650 bin kişinin kaybına yol açtı, insan hayatı üç kuruş otuz para bile değil... Ama iş dönüp dolaşıp Amerikan askerinin hayatına dayanırsa ne olacak?.. ? Irak işgalini kayıtsız gözlerle seyreden, üstelik utanmadan destekleyen Batı uygarlığının ajanslarında Arap keskin nişancıları çarpıcı bir haber gibi kamuoyuna duyuruluyor... Yukarıda söylediğim gibi Amerikan ölüsü değerlidir... “İnsanlar eşittir” kuralına ya da ilkesine sakın inanmayın, yaşayan insanlar bir yana, ölülerin bile eşit olmadığı bir ilkel dünyada yaşıyoruz. ‘Orasıdır Senin Vatanın’ Diyen Adam!.. Uydurma bir şeydi o! Hani, Tayyip Bey’in Siirt’te okuduğu bir “şiir” vardı, “Minareler süngümüz” diye başlayan... O şiir Ziya Gökalp’in değildi, bambaşka birinin uydurduğu bir manzumeydi... Şimdi, size Ziya Gökalp’in “Din” üstüne yazdığı şiirini sunmak istiyorum. Minareleri, süngü diye görmeyen, kubbeleri, müminleri din görevlisi saymayan bir şiir, gerçek bir şiir... ??? “Benim dinim ne ümittir, ne korku / Allahıma sevdiğim için taparım / Ne cennet, ne cehennemden bir korku / Almaksızın vazifemi yaparım” diye başlıyor... “Saatli Maarif Takvimi”nin 25 Ekim sayfasından alıp okurlarıma duyurmakta yarar gördüm. Din adına nice saçmalıklarla halkı kandıranlara ithaf etmemeli mi? ??? “Vaiz... Deme cehennemin ateşi / Çıkar bilmem kaç bin odundan / De ki, vardır bir güzellik güneşi / Doğmuş bizim aşkımızın od’undan De ki, vardır Tuba diye bir ağaç / Kökü gökte, gönüllerde dalları.. / Yemişinden yedi ruhum, değil aç / Bütün sevgi, şefkat onun dalları Vaiz... muhabbeti şerheyle / Ben aramam, şeytan nedir, melek ne / Erenlerin esrarından söz söyle / Seven kimdir, sevilen kim, sevmek ne? Beni cennet vadi ile avutma / O kalbimdir, çünkü sevgi elidir / Cehennemin azabıyla korkutma / Korku nedir bilmez gönlüm, delidir.” ??? Ziya Gökalp’in ölümünün seksen ikinci yılındayız. Diyarbakırlı şair, felsefeci, yazar, devrimci kişiliğiyle, yapıtlarıyla, öngördüğü düşünceleriyle yaşayan bir bilge!.. Mustafa Kemal öncülüğündeki atılımların başdestekçisi... Türklük, Türkiyelilik, alt kimlik, üst kimlik gibi tartışmaların üstüne çıkmış bir Doğulu, bir Kürt yurttaşımız... Ama, Türklüğün yorumunu yapmış, Türk olmanın vazgeçilmezliğini duymuş, duyurmuş; Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” gerçeğini kimliğiyle kanıtlamış... Ziya Gökalp, daha 1916’larda Türklüğü, Türkçeyi, gerçek Müslümanlığı anlatmak, öğretmek, benimsetmek için şiirle, kitapla, konuşmalarla büyük çaba harcamış bir büyüğümüz... Ama bizler unutkan insanlarız, böyle bir öncüyü ancak ölüm yıldönümünde zorlukla anımsıyoruz. “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur / Köylü anlar, manasını namazdaki duanın / Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kuran okunur / küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda’nın / Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın.” ??? Fıkra, makale, kitap, hitabe.. hepsi toplumların aydınlanmasında etkilidir, ama en güçlü, en sürekli kalıcı olan, iç dünyamızda yer eden, şiirdir. Gökalp de bunu yapmış, kendinden sonrakilere en uygun öğütler bırakmış biri! “Aruz sizin olsun hece bizimdir / Halkın söylediği Türkçe bizimdir / Başka dile uymaz Türkçenin sesi / Her sözün ararsan vardır Türkçesi.” Prof. Cavit Orhan Tütengil’e göre, Ziya Gökalp “ölümlerinden sonra, düşün dünyamızda etkisi sürenlerden biridir.” Prof. Emre Kongar’a göre de “Geç kalmış ulusallaşmanın kuramsal temellerini atan” bir düşünce adamı... Prof. Dr. M. Sadık ACAR F ransa Parlamentosu 12.10.2006 tarihinde az katılımlı bir oturumda 106 kabul, 19 ret oyuyla Ermeni Soykırımı Yasası’nı kabul etti. Buna göre, “1915 yılında Türkler Ermenilere soykırımı uygulamamıştır” diyenler 1 yıla kadar hapis, 45.000 Avro para cezasına çarptırılabilecekler. Artık bundan böyle Fransa, Fransız aydınlanmacılarının, insanın sırf insan olmaktan dolayı doğuştan sahip olduklarını söyledikleri temel hak ve özgürlüklerden en az ikisini tanımayacaktır. Yasanın kabulü süreci tamamlansa da tamamlanmasa da, Fransa’da insan ve yurttaşın temel haklarını tanımama zihniyeti zemin bulmuştur ve toplumun geri kalanı da suskun kalmıştır. Bu yasayla tanınmayan, devlet tarafından gasp edilen en az iki hak ve özgürlük söz konusudur: Birincisi, fikri ifade özgürlüğü, diğeri de onun bir uzantısı olan savunma hakkıdır. Batı’nın ortaçağına ve engizisyon zihniyetine yakışacak olan bu tutum, rasyonel düşünce, aydınlanma, insan ve yurttaş hakları ve bilimsel yaklaşım kavramlarının gelişmesine öncülük etmiş bulunan günümüz Fransası’na aittir ve düşündürücüdür. Acaba Fransa’nın bu tutumu ne ile açıklanabilir? Fransa ve ona benzer tavırları sergileyen diğer Batı ülkeleri gerçekten karan DEÜ İİBF Öğretim Üyesi lık çağlara geri mi dön 16. yüzyıldan itibaren İnmektedirler? Batı tarihsel giliz, Fransız ve Hollanbir refleksle Türk düşman dalılar eliyle dünyaya yalığını mı ortaya koymak yılmıştır. Batı uygarlığı tadır? emsalsizdir; çünkü daha Haçlı ruhu hortlamış önce hiçbir uygarlık tek mıdır? Bu sorulara duygu başına dünyaya yayılmasal bir yaklaşımla “evet” mıştır. demek ve psikolojik olaOysa Batı uygarlığı rak kendimizi rahatlatmak 1914 yılından itibaren bümümkündür. “Onlar haç tün dünyada tek uygarlık lıdır ve zaten Türk düş olarak kendisini kabul etmanıdırlar” demek sanı tirmiştir ve çağdaş uygarrım işin kolaycı yanıdır. lığı o temsil etmektedir. Başta Fransa olmak üze Ancak Batı uygarlığı kıre, Batı’nın bu tutumun rılgandır ve tehlike içinda kendilerine göre bazı dedir, çünkü varlığını sürrasyonel gerekçeler vardır. dürmek için kaynakları Bu gerekçeler ikiyüzlü, yetersizdir. Batı dünyası çifte standartlı ve hasis çı iki büyük savaşla kaynakkarlara yönelik olabilir; larını israf etmiştir, yeni bir ama yine de geçmişten savaşı göze almamalıdır. gelen basit bir Türk düşToynbee’nin bu fikirlemanlığının ötesinde ileri ri genelde doğru olabilir, ye yönelik akılcı hesaplar ama bu tespitlerden haredır. Eğer uluslar tarihsel ketle başka bir sonuca reflekslerle düşmanlıkla ulaşmak da mümkündür. rını sürdürecek olsalardı, O da şudur: Fransa’nın, yakın tarihteEgemen sınıflar ki olaylar yüzünden, AlBatı uygarlığı Batılılar man düşmanlığını bir politika haline getirmesi ge tarafından Batı’daki egerekirdi. Oysa bugün Fran men sınıflar için kurulsızAlman dostluğuna muştur, ancak yaşayabil“Fransalmanya” denmek mesi için Batı dünyası dışındaki kaynakları kullantedir. mak zorundadır. Bu da Batı uygarlığı onun yayılmacı olmasını Bu soruya cevap vere zorunlu kılmaktadır. Yabilmek için, önce Batı uy ni Batı uygarlığı doğası garlığını ve Batı’nın top gereği emperyalisttir. Emlumsal yapısını kısaca da peryalizm, başkalarının olsa gözden geçirmek ya kaynaklarını zorla ele gerarlı olacaktır. Uygarlık çirmeyi gerektirir ki bu ların gelişmesi konusun da savaşsız olmaz. Batı, da en analitik çalışmalar savaşırken bunun bedelidan birini yapmış olan Ar ni daha çok başkalarına nold Toynbee*, Batı uy ve bu arada kendi içinde garlığı hakkında şu tes yönetilen sınıflara ödetpitleri yapmaktadır: Batı mektedir. Bu bakımdan uygarlığı çok yenidir; or yeni savaşları her zaman taçağlardan beri vardır ve göze alabilir. Batı toplumlarının sanayileşme sürecine bakıldığında, bu durum kolaylıkla görülebilir. Batı toplumunun anavatanı olan Avrupa, gıda değeri yüksek olan tarım ürünlerini yetiştirmeye pek uygun değildir. Oysa en ileri teknolojinin buhar makinesi olduğu yıllarda, mekanik enerjinin başlıca tamamlayıcısı insanın kas gücü idi. Bu bakımdan Avrupa karbonhidrat değeri yüksek olan ürünlerin yetiştiği ülkeleri kendi kontrolüne alarak, sanayi işçisine ucuz gıda maddesi sağlamayı başlıca strateji olarak benimsemişti. Bunun için tropiklerden şekerkamışı, subtropiklerden de kuru incir ve üzüm sağlama yoluna gitmişti. Klasik İktisat Teorisi’ne göre, işçi ücretleri uzun dönemde en az geçim düzeyinde karar kı Kukla devletler Bugün Batı, Avrasya petrollerine ulaşmak zorundadır. Ayrıca Pasifik Okyanusu’ndaki ticaret faaliyetleri, Atlantik Okyanusu’nun önüne geçmiştir. Bu da Avrupa’nın uzun dönemde yoksullaşması sonucunu verebilir. Bu bakımdan Batı ülkeleri Doğu Akdeniz’i ve Pasifik Okyanusu’na açılan Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ni denetlemek zorundadır. Bunun için Batı’nın Doğu Akdeniz’de Kıbrıs, Ortadoğu’da Kürdistan ve Kafkasya’da Ermenistan gibi kukla devletlere ihtiyacı vardır. Bu sözde devletler, Batı’nın yeni yayılmacılığında kendi giderlerini yine kendileri karşılayan üsler olacaklardır. Bu üsleri kurmak için önlerindeki engellerin kaldırılması gerekir. Avrupa’nın önündeki ilk engel Yugoslavya idi. Bu ülke tasfiye edilmiştir. 1970’lerdeki Lübnan iç savaşı bu nedenle ateşlenmişti ama, Fransa tam olarak başarıya ulaşamadığı için Amerika Birleşik Devletleri Ortadoğu’ya müdahale etme ihtiyacını duymuş ve Irak’ı işgal etmiştir. Sonuç Sorunun kaynağı Batı’daki egemen sınıflar, yani global sermayeyi denetleyenler ise, Türkiye’nin kendisini tanıtması, tarihsel doğruları ortaya koyması, direkt olarak sorunun çözümüne önemli bir katkıda bulunmayabilir. Bunlar kendi başlarına bir amaçtır ve yapılmalıdır. Ama asıl sorun, Batı’daki egemenlerin stratejileri ve bunu uygulamaya geçiren politikalarıdır. Batı’nın politik iradesi, sermayenin isteklerine göre oluşmuştur. Avrupa Birliği’ne ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yeni ödünler vermekle hiçbir sorun çözülemez. Onlar adım adım kendi amaçları doğrultusunda ilerleyeceklerdir. Türkiye taktiklerle uğraşırken stratejiyi gözden kaçırmamalıdır. Batı’yı ancak kararlı ve ödünsüz politikalar durdurabilir. Türkiye bir yandan Rusya ve Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerini geliştirirken bir yandan da Avrupa Birliği’ne verdiği ödünleri gözden geçirmeli, gerekirse gümrük birliğini askıya alabilmelidir. *Arnold Toynbee, Civilization on Trial, London: Oxford University Press, 1948. Türkiye ön hedef Böylece Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’ya göre daha avantajlı olmuştur. Sonuçta kazanan Batı sermayesidir. Diğer bir engel Türkiye’dir. Eğer Türkiye zayıf düşürülür ve parçalanırsa Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin doğal kaynakları kolaylıkla Batı ülkelerinin denetimine girecektir. Türkiye ön hedef, Orta Asya asıl hedeftir. Bu konuda Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa arasında köklü bir fikir ayrılığı yoktur; sa İSTANBUL CUMOK ÇAĞRISI 4 KASIM 2006 CUMARTESİ ANKARA’DA BULUŞALIM ‘İRTİCAYA DUR DEMEK’ ve ‘TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’ için ‘CUMHURİYETİMİZ İÇİN HALK YÜRÜYÜŞÜ’ AÇIKLAMA: 1. Eylem 4 Kasım Cumartesi günü saat 10.00’da AKM önünden başlayacak. 2. Buradan Tandoğan Meydanı’na yürünecek. 3. Tandoğan Meydanı’nda miting. 4. Anıtkabir ziyareti ve ATA’nın mozolesine çelenk bırakılması. SEN GELMEZSEN BİR EKSİĞİZ İletişim: 0 533 438 50 22 Not: Katılımcılar Ankara’ya ulaşımı kendi imkânları ile gerçekleştirecektir. www.cumok.org eposta: istanbul?cumok.org Sevgili OKTAY KURTBÖKE’yi aramızdan ayrılışının 7. yılında sevgi ve hasretle anıyoruz. AİLESİ Yer: Zincirlikuyu Mezarlığı Tarih: 03.11.2006 (Cuma) Saat: 12.00 CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle