20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 EKİM 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 11 yaşındaki B. ’ye intikam için tecavüz edildi. Olay, savcılığa “küçük yaşta kızı alıkoymak” olarak yansıdı, suçu oğul Ş. üstlendi. Çözüm “şıh”lardan geldi: Ş., L. ’yi boşayacak, sonra B. ile evlenecek 9 Ölümcül çözüm: Tecavüz evlilikle aklanacak! BERAT GÜNÇIKAN H.’nin genç kızları… Aralarında B. ve L. yok, onlar da kimliksiz, onları da benzer “kader” bekliyor… Yol uzadıkça uzuyor, çünkü herkes uzaklarda bir yeri gösteriyor, çünkü H.’nin haritada da yeri yok… Diyarbakır’a en uzak mezralardan biri, en yakın jandarma karakoluna uzaklığı bir saat. İsmi Kürtçede de Türkçede de aynı. Tabelasız ona yakın yol ayrımından döndükten sonra araba H.’nin ortasında duruyor. Bir iki erkek, onların iki katından fazla kadın ve çocuk evlerinden fırlıyor. Bunlar kim? Neden buradalar? En makul gerekçe, yolu kaybetmiş olmak, en az tedirgin edici meslek öğretmenlik… Orada olmanın sebebi ise doğrudan söylenemeyecek kadar ağır, birisi çocuk yaşta iki kadının ertelenmiş kaderini çabuklaştırabiliriz. O kader ölüm de olabilir, ölüm kadar ağır bir evlilik de… Çocuklar ve erkekler Türkçe biliyor, kadınlar az Türkçe anlayıp Zazaca konuşuyorlar… H. korucu köyü. Mehmet B. korucu başı. Sekiz çocuğu var, isimlerini hiç duraksamadan sıralıyor, B. onlardan biri. M. B.’nin yüzünde hem acı, hem çaresizlik hissi var. Nedenini yoksullukla açıklıyor önce, sorulunca daha derinde bir derdin varlığını gizlemiyor, ama “Sorma” diyor, “Sen beni kulak arkası et”. M.B.’nin kulak arkası edilmesini, yani sorulmamasını istediği derdi kızı B. Üç ay önce, aynı mezradan M.E. mesi de. Ona kalsa, M.E.’yi asmalı. Olayı ilk duyduğunda yaşadığı öfkeyi yatıştırmaya, dahası“olmamış” gibi davranmaya çalışıyor. L. için biçtiği sonsa ileride kendisinden yaşlı bir erkeğin ikinci ya da üçüncü eşi olarak evlenmek. L. üç ay içinde iki kez intihara kalkışıyor, ikisinde de kurtarılıyor. Olayı bilen genç bir kadın, “İlaç mı içmiş” sorusuna “Mezrada ilaç olmaz” diye yanıt veriyor “Ya kendini asmaya kalkışmıştır ya da tarım ilacı içmiştir”… İki kadının güvenliği ne olacak? H.’nin bağlı olduğu jandarma karakolunun komutanı, “küçük yaşta kızı alıkoyma” dosyasının arkasında olup biteni bizden öğreniyor. Başta, bölgede bu tür olayların normal olduğunu vurgularken duyduklarından sonra bunun bir “vahşet” olduğunu söylüyor, ancak iki kadının güvenliğini sağlayamayacağını söylüyor, karakolun asli işinin “terör” olduğunu da… Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ise davalının ve mağdurun çocuk olmaları nedeniyle bilgi vermeyeceğini söylüyor, dosyaya yansımayanları dinlemeye de yanaşmıyor, kararı kanıtların belirleyeceğini söylüyor. Mezraya hâlâ sessizlik hâkim. H. “yabancı” gelin ve kadınlar arasında tek Türkçe bileni. 23 yaşında, üç çocuk annesi. Üvey kızı E. ile arasındaki yaş farkı, birkaç yıl. Zorla evlendirildiğini, dayak yediğini, mezradaki diğer kadınların da kendisi gibi olduğunu söylüyor. Diyarbakır’da yaşayan ailesine küs, kendisini bu kadar yaşlı ve istemediği bir adamla evlendirdikleri için onlarla asla görüşmemeye kararlı. H.’nin nüfusta kaydı yok, tıpkı B. ve L. gibi. Üç kadın da doğmadılar, ölmeyecekler de… Bu yüzden suç da olmayacak ceza da… Eğer, hâlâ görülmezlerse… ÇOCUKLAR VE MEZRA: H. Diyarbakır’ın en uzak mezralarından biri… Okul yok, sağlık ocağı da… Hayat mezranın kurallarıyla akıp gidiyor. H. MEZRASININ UZAKTAN GÖRÜNÜMÜ… H.’de iki kadın, B. ve L. aileleri ve ‘Şıh’ların kendilerine kesecekleri cezaları çaresizce bekliyorlar. oğlu Ş.’yi abisinin kızı L. ile evlendirdi. Ş. 15, L. 20 yaşındaydı. M.E.’nin abisi ve eşi iki yıl önce kısa aralıklarla ölmüş, L. üvey annesi ve iki çocuğuyla kalmıştı. M.E.’nin L.’yi gelin olarak seçmesinin nedeni, diğer yeğeni, L.’nin ablası E.’nin evlendiği “yabancı”nın, yani akrabaları olmayan erkeğin yoğun şiddetine maruz kalmasıydı. L.’yi kendine gelin alarak, onu şiddetten koruyacaktı. Nişanlandırdığında oğlu 13 yaşındaydı, evlendirmek için iki yıl bekledi, üç ay önce de düğünlerini yaptı. 11 yaşındaki B. intikam için kaçırılıyor ve... Bir hafta sonra mezra karıştı. Oğlu, karısının bakire olmadığını iddia ediyordu. L. sorguya çekildi. Üç yıl önce aynı köyden, üstelik M.E.’nin dayısı M.B’nin oğlu E.’nin kendisine tecavüz ettiğini söyledi. M.E, ki milerine göre oğluyla kimilerine göre diğer erkek kardeşiyle birlikte E’nin 11 yaşındaki kardeşi B.’yi kaçırdı. Yakın mezralardan bir kadın, B.’nin elleri bağlı, sürüklenerek yöre yaşayanlarının “çöl” diye tanımladığı araziye götürüldüğünü gördü. M.B. jandarmaya kızının kaçırıldığını bildirdi. İki gün sonra B. mezraya getirilip babasının evine bırakıldı. Tecavüze uğramıştı. B.’ye M.E.’nin mi, yoksa oğlu Ş.’nin mi tecavüz ettiği konusunda farklı iddialar vardı. B.’nin annesi ve ablası babanın tecavüz ettiğini iddia ediyordu, karşı taraf ise oğulun. Bu, jandarmaya bildirilmedi, dosya “küçük yaşta kızı alıkoyma” suçlamasıyla açıldı. B., Ş., ve üç yıl önce L.’ye tecavüz ettiği iddia edilen E.’nin ifadeleri alındı. E. iddia artık kanıtlanamayacağı, Ş. ise yaşı küçük olduğu için serbest bırakıldı. Tecavüz, kan davası başlatabilecek bir nedendi. İki ailenin hem mezrada hem de diğer ilçe ya da kentlerde yaşayanları kan davasını başlatmaya hazırdı. B.’nin kuzenleri M.E.’yi öldürmekten yanaydılar. ‘Şıh’lar devreye giriyor Devreye birkaç mezra ötede yaşayan “şıh”lar girdi. Benzer davalarda uygulanan çözüm yoluna gidildi: Ş. imam nikâhlı karısı L.’den ayrılacak, B. ile evlendirilecekti! Önce iki baba da bu çözüme yanaşmadı. M.E. ikna edildi, M.B. ise kararında ısrarlıydı, kızını Ş. ile evlendirmeyecekti, ama yine de “tecavüz”ü güvenlik güçlerine bildirmedi. Yüzündeki o hem acı hem de çaresizlik ifadesi ise hâlâ ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini bilmemesindendi. H.’nin bağlı olduğu jandarma karakolu, “küçük yaşta kızı alıkoyma” suçlamasıyla açtığı dosyayı, ifade lerle birlikte bağlı olduğu ilçenin savcılığına gönderdi, savcılık da Diyarbakır’a. 28.9.2006’da dosya, 2006/4364 esas numarasıyla Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne iletildi. Dava açıldı. Üç ay boyunca B. de L. de kendi evlerinde tutuldu. B. eve kapandı, ablası R.’nin söylediğine göre ya ağlıyor, ya uyuyor. Mezrada çeşitli gerekçeler öne sürüp görme isteğimiz de “uyuduğu” gerekçesiyle gerçekleşmedi. R., babasının önünde sonunda kızının Ş. ile evlenmesine onay vereceğine inanıyor. Ona göre kardeşine tecavüz eden M.E., kardeşinin onun ismini verdiğini söylüyor. B.’nin amcasının oğlu öğretmen M. ise olan biteni doğruluyor, ama hangisinin tecavüz ettiğini bilmiyor. Ona göre bu sorunun çözümü yok, iki kadının devletin gözetimine alınması da bir çözüm değil, B.’nin Ş. ile evlendiril AKREPLE YELKOVANI YILLARDIR KOVALAYAN AYDINOĞLU İSTANBUL ’UN EN ESKİ SAATÇİSİ Tik tak sesleriyle geçen 67 yıl İSKENDER ÖZSOY Uykusuz gecelerinizde hangi saati dinliyorsunuz? Size hayatın sırlarını hatırlatan vücut saatinizi, mi yoksa duvardaki saati mi? Yavru kuşun kanadı gibi çarpan kalbiniz mi daha yıkın size yoksa sabaha yaklaştığınızı hatırlatan duvar saati mi? Hangisinin sesi daha çok sevindirir sizi? İcadından bu yana bir birini kovalayan akreple yelkovanı 67 yıldır kovalayan İstanbul’un en kıdemli saat tamircilerinden Ali Aydınoğlu’na göre ikisi de. Sabahların uyanınca yaşadığına şükrederek ezan okunmadan evinden çıkan ve Sabah namazını İstiklal Caddesi’ndeki Ağa Camisi’nde kıldıktan sonra dükkânını açan Ali Aydınoğlu Priştine’de 1929 yılında doğmuş. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, 1939 yılında mesleğe başlayan Ali Usta okumayı ve çalışmayı güç koşullara karşın beraber yürütmüş. Sabahları yaşadığına şükretmesi gibi dükkânının duvarlarından saatlerin seslerini duymasına da, mesleğine hâlâ sürdürüyor olmasına da şükreden Aydınoğlu şöyle konuştu: Ali Aydınoğlu kendisine bırakılan saatleri tamir etmeden, onların akreple yelkovanını yeniden yarıştırmadan elinden bırakmıyor. Dükkânında olmaz kelimesini kullanılmasını yasaklayan Aydınoğlu, bir zamanlar saat koleksiyonu da yapmış. ‘Gençler ilgisiz’ Ali Usta bu konuda da ‘‘Memlekette güzel bir koleksiyonum vardı. Buraya gelince sermaye yapmak için kıymetli saatlerimi sattım. Bazı saatlerimin Yunanistan’daki koleksiyonculara gittiğini duydum sonradan. Şimdi elimde bir iki cep saatiyle duvar saati var’’ diye konuştu. Saatin zaman olduğunu söyleyen Aydınoğlu ‘‘Zaman insanın hayatıdır’’ diyor. Bir oğlunu saatçi olarak yetiştiren ve ona el veren Ali Aydınoğlu torunu Aydın Aydınoğlu’nu da yetiştirmiş. Şimdiye dek yetiştirdiği kalfa ve ustaların bayramlarda, kandillerde kendisini aramalarına çok sevinen Ali Usta, gençlerin mesleğine karşı pek ilgi göstermediğinden şikâyetçi bu yüzden mesleğinde ustalığın yok olmaya başladığını dile getiriyor. Ali Aydınoğlu Priştine’de 1939 yılında başladığı mesleğini 67 yıldır sürdürüyor. lıştım. 1963 yılında ailece İstanbul’a göç ettik. İstanbul’a gelir gelmez iki ay içinde dükkânımı açtım. O tarihten beri aynı sokakta çalışıyorum. İşimi seviyorum. İşimden bıkmadım. Çalışmaktan zevk alıyorum. Her çeşit saatin tamirini yaparım. Guguklu, duvar, cep, kol saati, fark etmez. Pilli saatleri bile yapıyorum. Eski saatler daha dayanıklı. Yeni saatler yaramaz. O saatleri yapıp satan para kazanıyor, biz kazanamıyoruz. Bana Türkiye’nin her yerinden tamire saat gelir. Eski saatleri zevkle onarıyorum. Parça sıkıntısı pek çekmiyorum. Bulamazsam kendim parça yaparım.’’ Mesleğinin bazı meslekler gibi kaybolmayacağına, ancak ustalığın zamanla değerini yitireceğine inanan Aydınoğlu’na göre insan var oldukça saat de olacak, tamir de edilecek. Ali Usta bu yargısını yıllar önce seyrettiği bir filmi özetleyerek şöyle pekiştiriyor: ‘‘5055 sene önce bir film seyretmiştim. Saatçi bir duvar saatini tamir etmeye uğraşıyordu. Ustanın saçı sakalı birbirine karışmıştı. Ailesi isyan ediyordu. Usta ne zaman saati çalıştırdı o zaman sevinçe ‘bir gün benim kalbim durur ama dünya var oldukça senin kalbin durmaz’ dedi. O film kahramanı saatçinin dediği gibi saatlerin şekli değişecek belki ama saat hep var olacak.’’ Saat zaman demek Dükkânın duvarlarındaki saatlerin kısa aralıklar çalmasından zevk duyan İşini çok seviyor ‘‘Priştine’de hem okula hem dükkâna giderdim. Ustamın adı Aslan Ramadan. Mesleğe onun yanında başladım. 1960 yılana kadar yanında çalıştım. O benden iki sene önce Türkiye’ye geldi. Ben de buraya göç etmeye hazırlanırken boş gezmeyeyim diye yine Piriştine’de Cavit Saatçi adındaki başka bir ustanın yanında 18 ay ça CUMHURİYET 09 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle