20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 EKİM 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Laura’nınki Ahmet Mete Apak: “Laura Bush’un yanındaki hizmetçilerin şıklığına doğrusu diyecek yok. İşlerini umarım iyi yaparlar.” Yağmur Ekim Kürtler Sevr’e atıf yapmış... “Lozan’dan alıntı yapacak değiller ya!” GÖRÜŞ MUHSİN DURUCAN* THY’ye yeni ad: Tarikat Hava Yolları! Demo Mehmet Ünal: “Fransa’da ‘Ermenilere soykırım yapılmamıştır’ diyene ceza, Türkiye’de Türklüğe hakaret edene ödülreklam! Ne demokrasi ama!” HANİ bazen sözün önemi kalmaz ya; Bülent Esinoğlu da “Sözün bittiği yere geldik” diyor: “Barzani,Talabani ve PKK’nin yurtdışından yayın yapan ortak yayın organı ‘Fırat News Agance’i haberi ‘Washington’da ateşkes zirvesi’ şeklinde verdi. PKK ateş kesti ve arkasından Recep Tayyip Erdoğan ‘Terör durursa operasyon olmaz’ dedi. Yani PKK’ye resmi cevabı verilmiş oldu. Böylece PKK’nin yayın organında belirtildiği gibi ateşkes anlaşmasının zemini tamamlandı. Amerika’dan bolca demokrasi vaadi getiren Erdoğan, Washington’a gitmeden önce bir adım daha attı. Rum gemilerine Türk limanlarını açan karar 28 Eylül’de Resmi Gazetede yayımlandı. Zaten Lübnan’a asker gönderme işini daha önce halletmişti. İt ürür, kervan yürür misali emperyalizm işine devam ediyor. İçerdeki işbirlikçileri zaman zaman zorlansalar da görevlerini mükemmelce yapıyorlar. Komutanlarının laiklik vurguları veya Cumhurbaşkanı’nın yurtsever çıkışları sadece sözde kalıyor. Emperyalizm ve onun işbirlikçileri, yurtseverlere ‘Siz istediğiniz kadar konuşun biz bildiğimizi okuruz’ diyorlar. Yakında dedelerimizin Ermenilerin katili olduğunu da kabul edeceğiz. Yani Kurtuluş Savaşı’nın bir kurtuluş savaşı değil de etnik temizlik savaşı olduğunu, Anadolu’nun Türkler tarafından ikinci defa işgali olduğunu kabul edeceğiz. Artık sözle söyleneceklerin sonuna geldik. Eğer ‘Dört nala gelip uzak Asya’dan/ Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/ Bu memleket bizim’ Örgütlenmek ise yapacağımız bundan fazlasıdır. Memleketin yurtsever aydınları hala örgütlenmekten korkuyor. Mücadeleyi birkaç kişiye ihale etmiş durumdalar. Sadece yazarak ve söyleyerek bu noktaya geldik. Memleket elden gitmeye devam ediyor. CHP muhalefeti göstermelik çünkü o da AB’ci. Atatürk’ün devrimlerini savunmuyor; ‘Devrimleri kaldığı yerden devam ettireceğiz’ demiyor. Laikliği bağımsızlıktan ayrıymış gibi algılayıp işbirlikçilerin laiklik anlayışını savunuyor. Derneklerde ömür tüketmenin bir manası yok. Kurtuluşu sağlayacak olan örgüttür. Örgüt ise partidir. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Aydınları tek çatı altında örgütlenmeye çağırıyorum. Emperyalizmin haritaları da size bir şey anlatmıyorsa gevezelik etmeyin susun. Örgütsüz güç bir hiçtir.” Bir Yaşam Yolculuğu Bu yazı, yeni öğretim yılında öğretmen arkadaşlarıma adanmıştır. “ Türkü yine o türkü / Sazlarda tel değişti / Yumruk yine o yumruk / Bir var ki el değişti” Neyzen Tevfik Yazın Isparta’ya gittim. Eğirdirli değerli dostum (yattığı yer aydınlık olası) Süleyman Çelebioğlu’nun öğretmen oğlu Sevgili Hakan’ın bana verdiği, Recep Bozkurt’un yapıtı Bir Yaşam Yolculuğu’nu, nehir roman akışında soluksuz okudum ve engin mutluluk duydum! “Bir Yaşam Yolculuğu”; 14x20 cm. boyutunda kâğıda basılmış, tamı tamına 350 sayfa. Ön ve arka kapağını Eğirdir görüntüsü bezemiş. Bu kitapta uğraştaşım ve asker arkadaşım (Biz askerde de öğretmenlik yaptık!) Recep Bozkurt; çileli ve neşeli, elemli ve sevinçli seyir izleyen öğretmenlik yıllarını özgün anlatımıyla kaleme almış. Akıcı ve ustaca bir anlatım var. Çok da başarılı olmuş! Eline diline ve beynine sağlık Recep! Alkışlıyorum seni!... Anlatılanları meslek yaşantımla örtüşür buldum. Sürgün yıllarımı Bir Yaşam Yolculuğu’nda yeniden yaşadım. Satırlarda yol alırken anılar canlandı beynimde. Samanyolu şarkısını mutlu günlerimizde beraber kullandık. Aynı teftiş elemanları denetledi. Kimi zaman aynı coşkuyu, kimi zamansa aynı acıyı yaşadım! Kimi zaman gülümsedim, kimi zaman gözlerim nemlendi! Zaman tüneline daldım. Barla okul müdürlüğü ve Isparta milli eğitim müdür yardımcılığı (halk eğitimi başkanlığı) günlerime gittim. Okuduğum kitapları yeniden yaşadım. M. Sunullah Arısoy’un Karapürçek romanı, Mahmut Makal’ın Bizim Köy’ü ve Memet Türkkan’ın Güneş’in Katli’ndeki mesleksel serüven gözümde canlandı. Bir Yaşam Yolculuğu da bunlarla boy ölçüşür nitelikte...Çok güzel bir mesleki eser!.. ??? Öğretmen ve yönetici Recep Bozkurt, Arifiye Ilköğretmen Okulu mezunu. Çileli köy öğretmenliği günlerini de içeren 32 yıllık pırıl pırıl meslek yaşamı var. Kimi zaman köy yolunda motoruyla uçuruma yuvarlanır, kimi zaman gölün azgın dalgalarına dayanarak köy okulunda bayrağımızı dalgalandırır, askerlik hatırası Gülten öğretmenle evlenme şansını yakalayarak yaşamında eşinin desteğini gördüğünü yeri geldiğince vurgular. Okurken bile tüylerimizi diken diken eden çalışmalar var. Fincancı katırlarını ürkütse de başarılı hizmetler yapmış, pelikan kuşu örneği yüreğini yavrularına vermiş, çalışmaları yerelden ulusal basına yansıyarak yankılanmıştır. Ne ki Sivrisi gibi sert Eğirdir’in sert esen yellerine çarpılmaktan kurtulamamıştır. Elbette meyve veren ağacı taşlarlar. Hem de hiç ummadığınız insanlar!.. Yatılı olarak ilköğretmen okullarımızda “öğretmen” kimliğiyle yetiştirildik. Biz, 68 kuşağındanız. Edindiklerimizi, öğrencilerimize ve halkımıza aktarmak ve şu dörtlüğündeki temaya uygun çizgide onları yetiştirmek için gecemizi gündüzümüze kattık: “Sanata, doğaya ve güzelliklere yer verin / Olumlu kişilik sergileyin davranışlarınızla / Nokta kadar çıkar için virgül kadar eğilmeyin / Haksızlığa direnciniz ışık olsun karanlığa / Elleriniz havada olsun yavrularım.” ??? Jean Paul Sarte, “aydın”ı şu çarpıcı sözcüklerle tanımlıyor: “Çabası hâkim sınıfça suç sayılan kimse...” Bir yaşam yolculuğundaki çaba ve çalışmalarımız, egemen çevreleri ürküttü! Onların sinci karşı eylemleriyle sürüldük, kıyıldık! Sonuçta; görevinin bilinciyle yüreğinde vatan sevgisi olan Atatürkçü eğitimcilerin başına gelenlerden biz de nasibimizi aldık. Ne ki,Türk milli eğitimi bir daha zor bulur Recep öğretmenleri... Recep Bozkurt, bugüne ışık olur düşüncesiyle hem de olanca netliğiyle söz konusu anılarını, günümüze ve okurlarına sunmuştur. Üstelik tüm güçlüklere karşın iki yavrusunu en iyi şekilde yetiştirmeyi de başarmıştır. Kendisini hararetle kutlamak gerekir!.. Bir Yaşam Yolculuğu, “eğitimciyim!” diyenlerin okuması gereken bir başyapıt... Bilginiz olsun. Tadı çok güzel, sindirimi de o kadar kolay ki!.. * Eğitimci Yazar Koordine Dinçer Kişoğlu: “Koordinatör atayarak PKK’yle mücadelede ipe un seren Başbakan, şimdi de irticanın tanımı için koordinatör arıyor!” SESSİZ SEDASIZ (!) İrticayı merak edenlere yardımcı olunur UKALA gurbetçi köyüne dönmüş, harmanda çalışan babasına yabayı göstererek “Baba, bunun adı neydi” diye sormuş. Kan ter içindeki babası: “Oğlum, ucuna bas, o sana adını söyler.” Delikanlı yabanın eğri ucuna basınca, sapı gelip şırak diye alnına yapışmış. Oğlan can havliyle basmış küfrü: “Vay ... yabası!” Kaya Çetin bu fıkrayı anlattıktan sonra günün mana ve ehemmiyetine binaen şöyle diyor: “Ben de irticanın farkında olmayanlara naçizane yol Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Olağan Lütfi Soner Ata: “Laik kişilerin, yurdumuzu örümcek ağı gibi saran gericiliği bir tehdit olarak görmesi olağandır. Şeriatçı kişilerin ise bu gericiliği bir tehdit olarak görmemesi olağandır.” göstereyim: Şu mübarek ramazan günü sigarayı tellendirip, İstanbul Fatih’te Çarşamba’nın sokaklarında bir tur atsınlar. Eminim ki birileri onlara, irtica olup olmadığını hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde anlatacaktır. Türkiye’de yüzlerce Çarşamba türediğini de unutmasınlar. Bununla yetinmezlerse rastladıkları ilk ‘mektep’e girip bir din kültürü dersine konuk olsunlar, o da kesmezse Başbakan’ın müsteşarının bugün de savunduğu yazılarını okusunlar. O da yetmezse gelsinler ben onlara vücut dilimle elimden geldiğince anlatayım.” İrtica var mı? Türban dersem çık, takunya dersem çıkma! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Şimdi Cunda zamanı Yaşadıkları kentleri yazanların kitapları bir başkadır... Okurken kendinizi “oralı”ymış gibi hissedersiniz. Sadece bilgilenmez; kentin sevdalarıyla, hüzünleriyle de tanışarak adeta “dertleşmiş” olursunuz… Ahmet Yorulmaz’ın herkese yol gösteren “Ayvalık’ı Gezerken”inde de öyle olmuştu… Nedense hep “geçerken uğrayabildiğimiz” Ayvalık’taki o efsanevi yaşanmışlıkların izlerini “yaşamadan” kucaklamıştım … Neyse ki sonunda resmi bir görevle Ayvalık’a gittik de kısa süreyle bile olsa Ahmet Bey’i her yaşında “yorulmaz kılan değerler”in bazılarıyla buluşma olanağı bulduk… Özellikle de Cunda’yla… Ya da geçmişteki Osmanlı Rumlarının deyişiyle “Kokulu Ada”yla… da ve “Gönül Yolu” olarak anılıyor. Böylece sağlanan “karayolu” ulaşımının dramatik sonucu ise eski taş yapılardan asla esinlenmemiş, tek düze betonarme tatil konutlarının adayı işgali… “Papalina”cı kediler Cunda’da geçmişin ne denli uygarca yaşandığını, eşsiz mezelerini yaratan “deniz mutfağı”ndan öğrenmek kuşkusuz en keyiflisi… Bu doyumsuz zenginlikle Bay Nihat Lale Restaurant’da tanışmak ise sanki şansımızın armağanıydı… Ayvalık’ın “hamsi”si denebilecek Papalina porsiyonları o denli bereketli ki kedilerle pek arası olmayanların bile sevimli yaratıklarla arkadaş olmalarını sağlıyor… Hele ki her haliyle “prenses” olduğunu gösteren bir “sarman” var ki kıyıya bağlı sandalların birinden öbürüne; hatta sandaldan rıhtıma “balık kapmak” için sıçrama gösterileri yaparak, masalardaki en ciddi konuların bile neşeyle konuşulmasını sağlıyor… Böylesine “oyun”larla insanları kendilerine bağlayan Cunda kedileri, acaba “zeytinyağı dükkânları”na da esin kaynağı olmuşlar mıdır? Çünkü, inanılmaz zariflikteki çeşit çeşit sevimli şişelerin “vitrin”i kapladıklarını görüp de hiç değilse birkaçını almak istemeyen yabancı yoktur... Dükkâna daldıklarında ise “onlar süs, satılık değil” sözünü eğer hoşgörüyle karşılayabilirlerse, içerdeki fabrikasyon şişelerle yetinerek, “buruk bir alışveriş”le dükkândan çıkıyorlar… Bu “davetkâr” güzelliklerin en samimisi ise renk renk vitraylarla sokaktan geçenleri “buyur” eden eski kahveler… Bunlardan “Zeytindalı Kahve”ye girip de vitraylı pencereleri içerden görüntüleyen herkes, kendini “fotoğraf sanatçısı” ilan edebilecek resimlere sahip olabilir… Sözün kısası, vaktiyle kendine “Küçük Paris” dedirten “özenli yaşama kültürü”yle ve kutsal İda’nın (Kaz Dağı) gönderdiği söylenen temiz havasıyla Cunda, insana sadece huzur vermiyor; ülkemizin tarihsel “insancıl”lığından da ders alınacak birikimlerini sunuyor… Yaklaşan kış aylarında bile Cunda için tam zamanıdır… Yaşamanın mevsimi olabilir mi? ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com ‘Dost kültürler’in adası Piri Reis’in Kitabı Bahriyesi’ndeki “Yund Adaları” zamanla Cunda’ya dönüşmüş. Kurtuluş Savaşımızda işgalcilere ilk kurşunu attıran Komutan Ali Çetinkaya’nın anısına da “Alibey Adası” denmiş. Adadaki kültürlerin birlikteliği bugün de öylesine etkili ki gösterişli Rum yapılarından Taş Kahve’de yorgunluk atarken, belediye hoparlöründen “iftar vakti müziği”ni dinlemenin eşsiz uyumu ancak yaşayarak duyumsanabilir… Nitekim 1862 tarihli bir mührün kenarlarında Yunanca “Dimarhia Moshonision”, ortasında ise Osmanlı harfleriyle “Dairei Belediye, Cezirei Cunda” okunuyor… İki dilde “Cunda Adası Belediye Dairesi” yazılı bu ortak mührün şimdiki temsilcileri de Ayvalık Belediyesi’nin adadaki birimlerini en geç saatlere kadar açık tutuyorlar. Hele ki “su işletmeleri”… Meyhanelerle aynı saatlerde kapanıyor olmalı… Acaba Cundalılar su paralarını da “yıldızların altında” ödemeyi mi seviyorlar? Adaya ulaşmak için Dolap Boğazı’ndan geçerken, ışıklı tabelalarından “Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü”yle tanıştığımızı anlıyoruz. 1966’dan önce bu köprü yokken, yüzlerce yıldır Cunda’yı bezeyen görkemli ya da görkemsiz, ama tümü “mimari zariflik”te yarışan eski yapılar, boğazdan “sal”larla geçirilen taşlarla yapılmış… Ayvalık’a doğru Soğan Adası’nı karaya bağlayan 500 m’lik dolgu yol da henüz 40 yaşların HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kurtuluş Savaşı’nın ilk 1 yıllarında 2 resmi ma 3 kamların da dolaylı deste 4 ğiyle kuru 5 lan, yarı giz 6 li, İslamcı ve 7 yaklaşımında sosyalist öğe 8 ler de içeren 9 siyasal örgüt. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 2/ Osmanlılarda geK ce bekçisi... Brezil 1 M U S İ K A R L A B A ya’nın para birimi. 3/ 2 U L A Ş Y E R Doku teli... Çizile 3 S A Z A N L A rek oluşturulan şe 4 İ Ş A R E T N E Z A K E T kil. 4/ İki tarla ara 5 K T A B A K A sındaki sınır... Akar 6 A L K A V B su debisinin yıl bo 7 R A Y yunca gösterdiği de 8 B E L E K T A ğişikliklerin tümü. 5/ 9 K A R A T A B A N Askeri olmayan. 6/ Dimağ... Bir organımız. 7/ Van’ın bir ilçesi... Kuyruksokumu kemiği. 8/ Dünya’nın yıl içinde Güneş’e en uzak olduğu nokta... Toplum töresine uygun davranma. 9/ Isırması iltihaplara yol açan iri bir örümcek cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tahsin Yücel’in bir romanı... İki derenin ya da iki yolun birleştiği yer. 2/ İçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu... Ege Bölgesi’nin en büyük gölü. 3/ Önder... Uzun tüylü bir av köpeği cinsi. 4/ Duman lekesi... Osmanlı donanmasında tümgenerale eş rütbe. 5/ Atik. 6/ Bir şeyin çıkış yeri, kaynak, köken... Bir gıda maddesi. 7/ Aşağılık... Afrika’ya özgü, testiye benzer vurmalı bir çalgı. 8/ Sürekli... ‘‘ büke belimizi / Söyletmeye dilimizi / Hasta iken halimizi / Soranlara selam olsun’’ (Yunus Emre). 9/ Almanya’da bir kent... Yakanın göğse doğru inen devrik bölümü. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle