20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EKİM 2006 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr ‘Pentagon’a iki ekmek, bir Cumhuriyet... P entagon olarak bilinen Amerikan Savunma Bakanlığı Genelkurmayı, tekaüt olunca sıkıntıya düşmüş emekli albaylar gibi birden gazete okuma merakına kapıldı. Gazeteleri didik didik etmek, satır aralarında gizlenmiş bir duyuru, ileti aramak paranoyası Amerikalıların eski bir huyudur; McCarthy döneminden daha önceye dayanır. Paranoya şimdi Amerikan ordusuna sıçramış olmalı: Askerlerin Washington’daki beşgen binasında, geçenlerde ‘‘Gazete Okuma Bürosu’’ kuruldu. Kafka’vari bir öykü gibisinden insana rahatsızlık veren bu gelişme üzerine, ABD basınından tepkiler gelmekte gecikmeyecekti. Bu birden depreşen gazete okuma sevdası ardında, ‘‘İslamcı teröristlerin Amerikan basınına sızmış olacağı’’ kaygısı yatıyordu. Gazete okuma bürosu basını sansürlemek adına kurulmuyor, tersine basın alabildiğine serbest bırakılıp çok laf etsin isteniyordu. Lakırdının çoğu, yalansız olmazmış! Birileri gazetelerde yazıp aralarında haberleşirken, torbadan laf kapmak amacıyla kurulan bu büroya şimdilik 20 milyon dolar bütçe ayrılacaktı. Pentagon daha fazla açıklama yapmadı, gizem perdesini gazeteleri satır satır okuyan personelin üzerine çekiverdi. Kafka’nın gri tonlarındaki öykülerinden birinde yaşıyorsunuz duygusunu bırakan bu gelişmeye tepkiler, işin cılkını çıkartmamak için dikkatli, ölçülüydü. Zira Amerikan basını gayet iyi biliyordu ki, anayasal güvence altındayken, Pentagon aracılığıyla basın sansür edilemezdi. Ne ki, Pentagon’la her zaman iyi geçinen Beyaz Saray’ın politik kararlarında, askerlerin gazete okumaları etkili olabilirdi. Tepkiler bu yönde, ama ağır aksak gelişti. İlk olarak, muhafazakâr ve sağ eğilimli Irak Savaşı’nı başından beri bilinen Chicago Tribune gazetesinde desteklemiş bulunan Chicago zehir zemberek bir baş köşe yazısı Tribune’ün ‘‘Pentagon Gazete Okuma döşenildi. Yazıda, ‘‘Olumlu ya da Ofisi’’ başyazısına bir daha dönersek, olumsuz, veya tarafsız, her türden tedirginliğin sağcı basını bile haberin kapalı kapılar ardında bu kapladığı apaçık belli olacaktır. türden izlenmesi’’ deniyordu, ‘‘basını Gazete, ‘‘Amerikan basınıyla rencide edecektir’’. 1860’taki uğraşılacağına, bu işe Amerikan iç savaşı sırasında, Başkan Abraham INDIANAPOLIS ayrılan 20 milyon dolar Irak için harcansa daha iyi Lincoln’ün de basınla arası olur’’ diye sonlanıyordu. iyi değilmiş. Bunu, şu Başyazıyı kaleme alan sıralarda gazetelerin yazarın araya Pentagon’a yönelik sokuşturduğu iğneleme de, ‘‘ihtiyatlı’’ eleştirilerinden hani yabana atılır cinsten öğreniyoruz. Başkan MAHMUT ŞENOL değildi: Pentagon’a akıl Lincoln, iç savaşın satar gibisinden, aradıkları Amerikan gazetelerinde her neyse, Google’a bakmaları salık verilişinden öyle ya da böyle veriliyordu. Bunun üstünden birkaç rahatsızlık duyarmış. Bugünün ABD gün geçmeden Washington Post gazeteleri bu örnekle demek istiyordu haberi yapıştırdı: ‘‘Irak Savaşı üzerine ki, ‘‘Başkan Bush da, galiba, her ne olumlu şeyler yazan haber peşindeki yönde olursa olsun Irak işgalinden askerler..’’ diye başlayan yazı, dolayı Amerikan basınının Irak’taki işgal komutanlığının yazdığından rahatsızlık duyuyor...’’ basından ‘‘illallah’’ dediğini bildiriyordu. Savaşın ve işgalin gidişatını hayra yormayanları susturmak, pembe balonlar uçurmak için bir özel medya kuruluşuyla imzalanmış anlaşmanın varlığı da duyuruluyordu. Hemen ardından medya üzerine yorumlarıyla tanınan bir köşe yazarı, L. Miller, ‘‘Savaş satılık bir malzemedir!’’ diyor, ‘‘Pentagon tüketiciye iyi ürün sunmak istiyor’’ diye ekliyordu. Daha buna benzer nice haber ve yorumların ortak kaygısı, düşünce ve ifade özgürlüğüne bundan böyle ne olacak, üzerineydi. Ne olacağı, var mıydı? Gazetelerin satır aralarında laf gizlemeye çalışan muhabirlerin yazdığı cümlelerde, ilk kelimenin ilk harflerini sıralayıp anlam çıkartmak olan akrostişe başvurulursa, arkalarından hafiye salınan yazar takımı türlü kriptoları dizgiye sokardı. Bu olmadı, tersinden okunduğunda aynı anlama gelen sözcüklerle palindrom yapar, sözcüklerin ilk harflerini aynı kullanarak aliterasyon dedikleri gizleme yoluna sapar, hatta tezat, telmih ve teşbih karalayıp gazetesini yine çıkarırdı. O da olmadı, Abdülhamit jurnalcılarından yılmış hürriyetçi gazetelerimiz gibi, sansürlenen sütunu boş bırakır, beyaz basardı. Zira, teşbihte hata olmazdı! Bununla beraber, gazetenin girdiği yere cehalet dadanmaz diye Pentagon adına sevinenlere katılıyorum. Bana kalırsa, Pentagon’a yakın Arlington semtinin Türk bakkalına sabahları bir askeri cip gönderip ‘‘iki ekmek, bir Cumhuriyet’’ almalılar ki haber nasıl yazılırmış, sabah sabah görsünler... Türk bakkalı nerede, diye soracak değiller ya, Pentagon benden iyi bilir: AlexandriaArlington’da Columbia Pike Caddesi, 204 numarada bir tane var! [email protected] Boş ver dünyayı, keyfine bak! H oplayıp zıplıyorlar. Eller havada. Dans ediyorlar, masaların üzerinde. Şarkılar bağıra çağıra. Kimse yerinde duramıyor. Kadını erkeği, yaşlısı genci. Sahnede yirmi kişilik orkestra bütün gücüyle üflüyor trompetlere. Şarkıcı kadın gırtlağını yırtıyor. Günümüzün tanınmış bütün şarkıları, ünlü panayır melodileri. Dans edenler hep bir ağızdan katılıyor sahnedeki hoplayan zıplayan güzel sarışına. Garsonlar zor yetiştiriyor masalara bira. Litrelik kadehler havalarda. Sahneden az ötede başka bir masa. Orada da insanlar coşkuyla ayağa fırlamış. Japonlar.. ellerinde fotoğraf makineleri danslara uymaya, şarkılara eşlik etmeye çalıyorlar. Onların da masaları dizi dizi bira kadehi dolu. Ülkelerinde yapamadıklarını burada yapıyorlar gibi. Yan masadan sokulan yaşlıca kadın Japonlardan birini yakaladığı gibi hızlı bir dansa başlıyor. Döne döne. Ötekiler çevrelerini sarıyor. Flaşlar patlıyor. Dev çadır ayakta, oturan çok az. Kırmızı tişörtlü, mavi blucinli on sarışın İngiliz güzeli de. Başlarında gri keçeden sivri şapkalar. Onlar Japonlardan daha neşeli, daha oynak, daha kıvrak. Kimi çapkın Alman genci çoktan sokulmuş adanın güzellerine... Stuttgart’ta bira bayramı sürüp gidiyor. Münih’teki şenlikten sonra Avrupa’daki en büyük bira bayramı. Tam bir panayır havasında. Kral I. Wilhelm’in 28 Eylül 1818’deki 36. doğum günü nedeniyle başlayan bu şenlik sürekli büyüyerek günümüze gelmiş. Hep aynı alanda yapılıyor. Neckar ırmağının kıyısındaki büyük çayırlıkta. Kral bundan 188 yıl önceki doğum günü eğlentisine 30 bin insanı davet etmiş. Orkestralar, şarkıcılar, hokkabazlar, dönme dolaplar, atlıkarıncalar, komedyenler de çağırmış. Çadırlar S T U T T G A R T kurdurtmuş, her gelene kızartılmış tavuk, kadeh kadeh bira sunmuş. Orkestra ara veriyor. Dans edenler yerlerine oturuyor. Soğuk biralarına AHMET ARPAD uzanıyorlar. Şakalaşıp konuşmaya başlıyorlar. Biz de karşımızdaki yaşlı çiftle az önce kadeh tokuşturmuştuk. Neşesi yerinde adam konuşmaya başlıyor. Anlatıyor, anlatıyor. Her yıl gelirlermiş Stuttgart’a bira bayramı haftalarında. Güney Afrika’da yaşayan bir Alman. Yetmiş beş yaşına basmış geçenlerde. Karaormanlar doğumlu. Soyadı da Türk! ‘‘Bizim yaşadığımız kasabada adı Türk olan çok aile var’’ diyor. ‘‘Fakat Türk filan değiliz, dedelerimiz arasında da yok.’’ Soyağacı iki yüz yıl geriye gidiyormuş. Daha eskisi bilinmiyor. Müzik yine başlıyor. Saçları kızıla boyalı eşi ayağa fırlıyor. Tek başına dans ediyor. Dışarıda güneş batmak üzere. Yazdan kalma bir gün. İnsanlar akın akın geliyor akşam yemeğine panayıra. Rengârenk ışıklar yanmış. Dönme dolaplar, atlıkarıncalar, salıncaklar, çarpışan otomobiller çocukluğumu anımsatıyor. Onlar hep var, aradan bu kadar yıl geçse de. Panayırlar ne kadar büyürse büyüsün, zamana ayak uyduruyor, ne kadar modernleşirse modernleşsin dönme dolaplar hep dönüyor, çarpışan otomobiller hep çarpışıyor... Tombalacıların, baloncuların önü kalabalık. Kıyıntı büfelerinin önünde kuyruklar. İnsan nereye bakacağını şaşırıyor. Stuttgart bira bayramına bu yıl 3.5 milyon insan bekleniyor. Ülkede işsizlik almış başını yürümüş, geçim zorlaşmış, para kıtlaşmış, bir gün için de olsa bu sorunlar insanların umurunda değil. Her şeyi unutmak için akıyorlar panayır yerine. Boş veriyorlar dünyaya! Çıkışa doğru yürüyoruz. Renkli giysiler içinde bir adam saksofon çalıyor, nostaljik melodiler. Omzuna oturmuş alacalı bulacalı bir papağan, sabırla onu dinliyor. www.ahmetarpad.de Brüksel’de de bir Babıâli var mutfağının büyük eksikliğinin vrupa’nın başkenti duyulduğu Brüksel’de bu tür Brüksel’de artık bir bir restoranı neredeyse ‘‘sosyal Babıâli var. AB hizmet’’ idealiyle yöneten kurumlarının bulunduğu Dolunay Kışlalı, ev sahibi Schuman semtine bir Osmanlı edasıyla misafirlerini ağırlıyor. incisi gibi yerleşen ‘‘La AB kurumlarına yakınlığı Sublime Porte’’ (Yüce kapı ya nedeniyle ağırlıklı olarak da Babıâli) restoranı bize nasıl diplomatların, politikacıların ve bir açlık içinde olduğumuzu gazetecilerin uğrak yeri olan anımsattı. Türk yemeklerinin La Sublime Porte bir aylık özlemiyle yıllardır kısa geçmişinde NATO Genel kıvrandığımız bu kentte Sekreteri Jaap de Hoop Osmanlı ve Türk mutfağının Scheffer, Belçika Başbakan enginliğini unutmuşuz. Yardımcısı ve Adalet Bakanı Türk mutfağını yalnızca Laurette Onkelinx ve Başbakan dönerkebapla sınırlayan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Avrupalıların biraz kuşku Abdüllatif Şener’i ağırlamış. biraz da merakla yaklaştığı Yemeklerin lezzeti ve sunuş La Sublime Porte bir aydır kalitesi aşçıların uzmanlığı ‘‘misafirlerini’’ ağırlıyor. konusunda ipucu veriyor. Baş Misafir diyorum çünkü aşçı Mengenli Murat Serkan restoranın kapısından ışıklı ve Yaman Türkiye’yi defalarca sıcak bir hole doğru yukarı yurtdışında temsil etmiş Türk çıktığınızda kendinizi aşçıları milli takımı üyesi. müşteri değil misafir olarak Eşi Seda Yaman ise duyumsayacaksınız. Güleryüzlü genç bir B R Ü K S E L Osmanlı ve Türk tatlıları konusunda garsonun size doğru uzman bir aşçı. koşup elinizdeki Yemek listesinde şemsiyeyi ve kebap dışında et, sırtınızdaki paltoyu balık ve meze almasından sonra son derece nezih ELÇİN POYRAZLAR çeşitleri olmak üzere kırktan fazla seçenek bir salona buyur bulunuyor. La edilirsiniz. Bahçeye Sublime Porte yalnızca bir bakan rahat bir masaya oturduğunuzda kulağınıza gelen restoran değil aynı zamanda mütevazı bir sanat galerisi. tını Boğaz’ın vapur ve martı Kapıda sizi karşılayan heykel seslerini andırır. Bir an için ve tabloların yanı sıra İstanbul’dasınızdır... Işıklı bir üst kat tamamen Ara Güler sese başınızı çevirdiğinizde fotoğraflarına ayrılmış. Hatta karşınızda candan bir üst kattaki bölümlerden birinin gülümsemeyle size bakan genç ismi ‘‘Ara Güler Salonu’’. Ara bir kadın görürsünüz. Bu kadın Dolunay Kışlalı Uluç’tan başkası Güler’in bizzat 12 fotoğrafını hediye ettiği La Sublime değildir. Eski Kültür Bakanı ve Porte’un duvarlarında meraklı Cumhuriyet’in önde gelen gözler İstanbul’u izliyor. yazarlarından Ahmet Taner Seramik ustası Sıtkı Olçar’ın iki Kışlalı’nın kızı Dolunay, uzun eserinin yanı sıra gazeteci Sıtkı yıllar yaşadığı Belçika’ya Uluç’un çıplak kadın heykeli böylesi bir hediye vermeye koleksiyonu ise misafirlerden karar vermiş. 1995 yılından bu bir hayli ilgi görüyor. yana Belçika’daki Türk İstanbul’daymışçasına yemek toplumuna yönelik Anadolu yiyip çıktıktan sonra kapıda dergisini başarıyla yöneten Brüksel’le karşılaşmak bir sızı Dolunay’ın Türk kültürünü olsa da kentin göbeğinde bizim Avrupa’ya tanıtma hedefi bu de bir ‘‘kapımız’’ olduğunu defa başka bir şekille yaşama bilmek hoş şey doğrusu. geçiyor. Osmanlı ve Türk A Pakistan’da 8 Ekim 2005’te meydana gelen ve 80 binden fazla kişinin ölümüne, milyonlarcasının da evsiz kalmasına yol açan 7.6 büyüklüğündeki depremin 1. yıldönümünde depremzedeler hükümeti protesto etti. Başkent İslamabad’daki Deprem Yeniden Yapılanma Yönetimi’nin önünde toplanan 2 bin kişi, konut, para ve yardım dağıtımlarında yolsuzluklar yapıldığı gerekçesiyle kurum karşıtı eylem yaptı. Depremden 1 yıl sonra Pakistan’da 1.8 milyon kişi hâlâ geçici barınaklarda yaşıyor. (Fotoğraf: AFP) İslamabad’da deprem protestosu İsveç’te 12 yıl sonra yeniden sağ koalisyon sveç’te bu satırlar yazılırken yeni hükümet açıklanmak üzere. Ilımlı Parti’nin lideri Fredrik Reinfeldt’ın, 4 partiden oluşan ‘‘burjuva koalisyonuna’’ kimleri bakan yaptığı 24 saat içinde belli olacak. Bu partiler, seçimlere güçlerini birleştirerek ortak bir programla girmişti. Oysa iktidar partisi Sosyal Demokratlar, kendi azınlık iktidarlarını 12 yıldır kabine dışından destekleyen Sol Parti ve Çevre Partisi’yle yine koalisyona gitmeyeceğini ilan edince tepki toplamıştı. Bu üç parti, oyların ancak yarısından azını alınca yorgan gitti, kavga bitti. Seçim sonuçları belli olunca bütün gazeteler baş makalelerini sonuçların yorumlanmasına ayırdılar. Bağımsız muhafazakâr Svenska Dagbladet’in ‘‘İsveçliler umudu ve geleceği seçti’’ başlıklı başyazısında aşağıdaki değerlendirme yapılıyor: ‘‘Fredrik Reinfeldt’in başbakanlığı altında ve burjuva partilerinden oluşan bakanlarla İsveç, yeni iş olanakları, iş hayatı ve sağlık ve okul sektörlerinde niteliğin arttırılmasına öncelik tanıyan siyasi bir İ yenilenme süreci başlatacaktır. Engelleyici demokrat eğilimli Aftonbladet’in deneyimli yasalar yerine teşvik edici yasalar başyazarı Olle Svenning, ‘‘Saygın bir veda’’ çıkaracaktır, nihayet birey odak noktasına başlıklı yazısında, Göran Persson’un yerleştirilecektir.’’ Bağımsız liberal İsveç’i halen Avrupa’nın en güçlü Expressen gazetesi ise, ‘‘Zafer’’ başlıklı ekonomilerinden biri haline getirdiğini başyazısında, burjuva kanadının İsveç ancak partisinin en ideolojik konusu olan hakkında ilk kez gerçek tonu kullandıklarını istihdamı siyasi sağa kaptırarak bundan vurguluyor ve yeni ılımlıların, iç politikada yararlanamadığını vergiden çok iş olanaklarından S T O C K H O L M yazıyor. İsveç’in en etkileyici söz ederek seçimin can noktasına köşe yazarı seçilen Lena Mellin, dokunduklarını dile getiriyor. Aftonbladet gazetesinde Göran Bağımsız liberal Dagens Nyheter Persson partisinin yenilgisinin 10 gazetesi ise, ‘‘İttifak İsveç yanlıştan kaynaklandığını yazıyor: haritasını yeniden şekillendirdi’’ 1 İş: Sosyal Demokratlar, başlığını uygun gördüğü GÜRHAN UÇKAN kendilerinin en önemli konusu başyazısında, sosyal demokratların olan istihdamı karşı tarafın yenilginin kapısını, ‘‘iş olanakları devralmasına izin verdiler. nasılsa gelecek’’ şeklindeki yaklaşımıyla 2 Seçim kampanyası: Göran Persson, açtığı vurgulanıyor. Dört muhalefet partisi muhalefetin vergi azaltılması vaadine ortak bir seçim programını kararlılıkla karşı savunmaya geçerek seçim izlerken Sosyal Demokratlarla Çevre Partisi kampanyasına yanlış başladı. ve Sol Parti’nin hemen hiçbir konuda 3 10 yıl çok uzun bir süre: Persson, anlaşamamasının da seçim sonuçlarında 10 yıldır başbakan, bu da biraz bıktırdı. büyük payı olduğu yazıda yer alıyor. Sosyal 4 Tek kişilik ‘‘şov’’: Persson, 10 yıldır iktidarda kalarak hükümetle kendini tek beden haline getirdi. 5 Konak: Göran Persson, hayatının düşünü gerçekleştirmek için şaşaalı bir konak ve çiftlik yaptırmaya karar verdi. Niçin? (Başbakan’la eşinin Güney İsveç’te yaptırmakta olduğu iki katlı çiftlik evi kastediliyor.) 6 Skandallar: Sosyal Demokratların yönetim şekli, peş peşe patlayan skandallarla şaibeli hale geldi. 7 Fikirsizlik: Çevre dışındaki konularda gelecekle ilgili bir vizyon yaratamadı. 8 Gerçek yaşamdan kopuş: Elektrik ve benzin çok pahalılandı. Bu da sokaktaki insanın geçimini zorlaştırdı. Peki buna bir çözüm bulunamaz mıydı? 9 Yeni hükümet: Sosyal Demokratlar, parlamentoda çoğunluğu elde edememeleri halinde hükümet konusunda ne yapmayı düşünüyordu? Yanıt yok. 10 Liderlik tarzı: Persson, ters ve agresif biri izlenimi yarattı. Bu özellikler arada bir çekilir ama 10 yıl çekilmez. CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle