20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 EKİM 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Horoz Mustafa Pınar: ‘‘Bir Fransız dostum, Fransa’nın ulusal sembolünün neden horoz olduğunu şöyle açıklamıştı: Kendi ayakları bokun içindeyken şarkı söyleyen tek hayvandır da ondan!’’ Ya ğ m u r E k i m Hükümet, tarikatlara vergi muafiyeti getirmiş... ‘‘Şeriata teşvik primi!’’ PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yeni bir turizm danışmanımız oldu: Cüppeli Hoca! Fransa Münür Ormancıoğlu: ‘‘Voltaire’in sözünün Türkçeye çevrilmesi: Düşüncelerinize katılmıyorum bunun için sizi hapse tıkıyorum!’’ FRANSA Meclisi’nin Ermeni soykırımı iddiasını tanımayanlara ceza öngören yasa tasarısını kabul etmesi üzerine Ankara’dan Mustafa Yıldırım dostumuz, bu işin sonunda Ermeniler için ‘‘toprak talebi’’nin yattığını bir kez daha belirterek tarihten bir anımsatma yapıyor. 25 Şubat 1921. Philadelphia’da yayımlanan Public Ledger gazetesinin sorularına karşılık Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor: ‘‘İslam ve İslam olmayan Türk yurttaşları arasında hiçbir ayrım yapmıyoruz. Böylece Rumların ve Ermenilerin düşmanla birlikte yurt hainliği yapmadıkları sürece kaygılanacakları bir durum yoktur. Düşmanca iftira atanların büyük abartmaları dışında, Ermenilerin tehciri işi kesinlikle şu gerçeğe dayanmaktadır: Sorumluluk Rus ordusu, 1915’te bize karşı büyük saldırısını başlattığı sırada, çarlık güdümünde bulunan Taşnak Ermeni Komitesi, savaşan birliklerimizin gerisindeki Ermenileri ayaklandırmıştı. Düşmanın sayı ve araç üstünlüğü karşısında çekilmek zorunda kaldığımız için, kendimizi iki ateş arasında kalmış görüyorduk. İkmal ve yardım konvoylarımız acımasızca öldürülüyor, yollar bozuluyor ve Türk köylerinde terör sürdürülüyordu. Bu cinayetleri işletenler ve yanlarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri alan çeteler, silah, cephane ve yiyecek sağlanmasını, büyük devletlerin barış döneminde kendilerine kapitülasyonların kazandırdığı imtiyazlardan yararlanarak bu amaç doğrultusunda, Ermeni köylerinde oluşturdukları büyük stoklardan yaparlardı. İngiltere’nin barış döneminde ve savaş alanından uzak İrlanda’ya uygun gördüğü uygulamaya ilgi göstermeyen dünya kamuoyu, Ermeni halkın tehciri konusunda almak zorunda kaldığımız karar için bize karşı tutarlı bir suçlamada bulunamaz.’’ Mustafa Yıldırım: ‘‘Oysa bugün Avrupa Parlamentosu, Atatürk’ün 1921’de soykırımı kabul ettiği yalanını kanıt olarak ileri sürüyor; Fransa Meclisi de Ermeni soykırımı yalanına yanıt vermeyi cezalandırmaya gidiyor. Görülüyor ki bu tür davalar, günümüz politikacılarının yaptığı ‘kabul edilemez’ gibi yumuşak, ikircikli, baştan savma, sözde karşı çıkışlarla değil, ulusal davaların gerektirdiği sorumluluk bilinciyle savunulur! Tıpkı, Atatürk’ün yaptığı gibi!’’ “Parlamentolar Tarih Yazamazlar” Bu söz, Fransız Parlamentosu’nda “soykırım yasası”nın kabul edilmesinden sonra bu kararı eleştiren bir bildiri yayımlayan 600 Fransız tarihçisine ait. Aynı şekilde Fransız basınının büyük bölümü de ülkelerinin özgürlükçü geleneğini derinden yaralayan bu parlamento kararını en sert sözlerle eleştirdi. Kimi gazeteler kararı “aptallık”, “utanmazlık” gibi sözlerle manşetlerine taşıdılar. Sanırım tüm bunlardan bizim de çıkarmamız gereken birtakım dersler var. “Sorun” sözcüğü kimi çevreleri rahatsız ediyor olsa da “Ermeni sorunu”na ilişkin olarak kendimize, “Biz nerede yanlış yaptık?” sorusunu yöneltmemiz gerekiyor, diye düşünüyorum. Elimizi vicdanımıza koyarak itiraf edelim, bu konuya çok uzun yıllar sırtımızı döndük, yok saydık, uluslararası platformlarda ileride bir gün bu konu nedeniyle sıkıntılarla karşılaşabileceğimizi aklımıza getirmedik. Geçmiş yıllarda çok sayıda diplomatımızın canına mal olan kanlı ASALA terörü bile bu davranışlarımızı değiştirme yönünde bizi etkilemedi. Oysa çeşitli dünya ülkelerine yayılmış Ermeni göçmenlerin çok uzun yıllardan beri yoğun bir soykırım propagandası yürüttüklerini biliyorduk. Bu zaman içinde çok sayıda ülkede parlamentolar ve kent meclisleri “soykırım” tezini kabul eden kararlar aldılar. Örneğin, dört gün önce Fransız parlamentosunda alınan kararın bir benzeri daha önce İsviçre parlamentosunda da kabul edilerek yasalaştı. Bizler, bu gelişmeleri yalnızca protestolarla, sonuç vermeyen kısa erimli sokak eylemleriyle karşılamaya çalıştık. Doğal olarak bunlar yetersiz kaldı. Bu konuya ilişkin uzun erimli bir düşünsel/siyasal strateji geliştirmedik. “Tarihi, tarihçiler yazar” sözünü son zamanlarda sıkça kullanıyoruz. Ama yine elimizi vicdanımıza koyarak söyleyelim, “tarihçi” dediğimiz insan süs bitkisi değil ki saksıda yetişsin! Okulda yetişecek, yetişme süreci üniversitede değil, ilköğrenimde başlayacak. Kendimize soralım: Kaçımız ilköğrenim, ortaöğrenim dönemlerimizde bugün karşımıza çıkan, canımızı acıtan tarihsel sorunlarla yüzleştik? “Ermeniler düşmanlarımızla birleşip bizi arkamızdan vurdular” söyleminin içimizi öfkeyle doldurmaktan öte öğretici bir yanı oldu mu? Bırakalım, hamasi tarih edebiyatının bize ortak tarihsel bilinç kazanmamızda yardımcı olmasını, tam tersine tarih dersi çoğumuzu tarihten soğuttu. Bize “tarih” diye sunulan masalsı anlatıların tarihe olan ilgimizin körelmesinden öteye bir yararı olmadı. Durum, bugün de eskisinden pek farklı değildir. Tarih tezlerden oluşan, bu tezlerin karşıtı olan tezlerle çatışarak olgunlaşan, giderek toplumun bilincini oluşturan bir bilim dalıdır. Dolayısıyla tarih öğreniminin sınırsız bilgilenme, düşünce ve açıklama özgürlüğüne gereksinimi vardır, bu da savunulan tezler için olduğu kadar karşıt tezler için de geçerlidir. Karşı tezlerin yasaklandığı, kısıtlanma getirildiği koşullarda yapılan tartışmaların ise bir değeri yoktur. Savunulan tezlerin güçlenebilmesi, içselleştirilebilmesi ancak karşı tezlere eşit tartışma/çatışma koşulları sağlamakla mümkündür. Eğer tartışma tarih bilimi zemininde yürütülecekse, ki, böyle yürütülmek zorundadır “soykırım olmuştur” diyenlere de düşüncelerini açıklama özgürlüğü tanınmalıdır. Yoksa monologlarla varılan sonuçlar tarihsel gerçekleri yansıtıyor olsalar bile ciddiye alınmazlar. Düşünce özgürlüğünün önündeki yasal engellerin kaldırılması bu bağlamda öncelikle soykırımı kabul etmeyenlerin ellerini güçlendirecektir. Soykırım, Nazi Almanya’sında Yahudilerin yok edilmesi örneğinde olduğu gibi “bir ırkın herhangi bir neden olmaksızın ortadan kaldırılması” fiilidir ve bu örnek tektir. O halde neden çekiniyoruz? Bugün Fransa’yı, parlamentosunda, “soykırım yoktur” diyenleri, yani gerçeği savunanları hapis ve para cezası ile tehdit ederek ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir karar alındığı için kınıyoruz. Elimizde 1915 olaylarının “soykırım” olmadığını kanıtlayacak onca belge ve kanıt varken, “soykırım vardır” diyenlerin ifade özgürlüklerini kısıtlayarak biz de Fransızlar gibi kınananlardan olmayalım, diyorum. Bırakalım konuşsunlar, eteklerindeki taşları döksünler. Türkiye kendisine yapılan her türlü haksızlığa direnecek, her türlü haksızlığın üstesinden gelecek güçte bir ülkedir. Düşünce özgürlüğünü taşıyacak gerekli özgüvene sahip olmamamız için bir neden yoktur. SESSİZ SEDASIZ (!) Kobalt 60’ı hurdacılardan toplarken İSLAMCI hükümet, Avrupa Birliği’ne uyum adı altında yabancı doktorların Türkiye’de çalışmasının önünü açarken Tıp Kurumu Başkanı Dr. Mehmet Altınok, AB’ye uyum adı altında radyasyonla çalışan sağlık personelinin özlük haklarının da ortadan kaldırıldığını belirterek Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a birkaç soru soruyor: ‘‘Hangi AB ülkesinde Kobalt 60 kaynakları hurdacılardan toplanıyor? Radyasyondan korunma standartlarında AB ülkeleri nerede, Türkiye nerede? Sağlık Bakanı Recep Akdağ Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun standartlara uymadığı için ruhsat vermediği ve bu nedenle kaçak konumda faaliyetini sürdüren kaç sağlık kuruluşu bulunduğunu açıklayabilir mi? Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun lisans vermediği Sağlık Bakanlığı’na bağlı kaç sağlık kuruluşu var? Çalışma sürelerini AB doz limitlerine göre ayarlanacağını müjdeleyen Sağlık Bakanı’na somut bir öneride bulunalım: Öncelikle nükleer tıp olmak üzere sağlık kuruluşlarında radyasyonla ilgili çalışma alanlarında radyasyon güvenliği standartlarına ne ölçüde uyulduğunu saptamak için bağımsız bir radyasyon güvenliği denetim komisyonu oluşturulsun. Denetim sonuçları kamuoyuna saydamlık ilkesi gereği açıklansın; ne dersiniz?’’ Bakan Bey, yabancı doktorlara sorup öyle söyleyin! Darı Metin Sezgin: ‘‘Orhan Pamuk Nobel almış, darısı Ahmet Altan’ın başına!’’ Oscar Tarık Karan: ‘‘Nobel yetmez; çok iyi oynadığı için en iyi erkek oyuncu Oscar’ı da verilmeli!’’ ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Ayten Tezye Bursa’da, Tophane sırtlarında bir konak… Antik surların üzerinde, kibirli duruşuyla, asırlık ömrünün bir yangından sonra başlayan ikinci baharını “Kitabevi” olarak yaşıyor… Kentin Roma’dan Osmanlı’ya ve Cumhuriyete uzanan anıtsal uygarlığını “sivil” mekânlarda solumak isteyenlere, tarihle çağdaşlığın özenli birlikteliğini sunuyor… Hele bir de ağırbaşlı kapısından saygıyla ve merakla girdiğinizde Dilek Çelebi de eğer “ev”indeyse?.. İçerdeki aydınlık dünyayı yaratan özverili bir “hoş geldiniz”e sadece “merhaba” mı demek gerekir?.. Yoksa yaşamın en özenli birikimlerini yansıtan yalın ve zarif bir “iç mimari” karşısında “kutlarız” demek mi? Kim bilir ne coşkulu günler; ne sevgi ve saygı dolu gündüzler; ne sevdalı geceler; gerilimler umutlar yaşandı bu konakta… Tıpkı, “Ayten Teyze”nin 75 yılı geride kalan coşkulu, sevgili, saygılı, sevdalı, gerilimli ama hep umutlu yaşamı gibi… Belki de bu yüzdendi Ayten Teyze için sevgili kızı Banu Demirağ’ın düzenlediği “dostlar buluşması”nın böylesine içtenlikli yaşanması… Kitabevi ile Ayten Teyze öylesine uyumluydular ki onların bu şiirsel kucaklaşmalarını sözleriyle, şarkılarıyla, sazlarıyla ve her şeyleriyle paylaşan dostları, adeta zamanın ötesinde bir yerlerdeydiler… Azerbaycanlı müzik profesörü Hasan Adıgüzelzade’in öz diliyle söylediği gibi; yaşadıkları unutulmaz anlar için bir şeyler dile getirmeseler, belki de “bağırları çatlar”dı… Yıldız Kenter şarkısı O gün Ayten Teyze, Kitabevi’nde dostlarıyla beraber oldu. Sanatçılar, bestekârlar, hocalar ve hayranlarıyla… Songül ile Hakan, bir Bursa turnesinde tanıştıkları Yıldız Kenter’i daha sonraki gelişinde evlerinde ağırlarken “onurlandırması”nın anısına özgün bir “beste” armağan etmek istemişler. Peki ya “güfte”si? Neyse ki Ayten Teyze gibi bir “hazine”leri var. Şiirleri çok sayıda şarkıyla kuşaktan kuşağa söylenecek Ayten Uğuralp’in “çocuklar”ı kırmayarak bir gecede yazdığı dizeler, Hakan’ın bestesiyle de ölümsüzleşmiş; “Yolumu aydınlatır gece yıldızlar, Böyle bir yıldız da yeryüzünde var..” Yıldız Kenter, o gün “şarkısı”nı dinlediğinde neler düşündü bilinmez; ama gördüğümüz oydu ki Ayten Teyze şiirinin bestelenmesinden çok “name”leşmesinden ötürü o kadar mutlu ki… Çünkü her bir şiirini, aslında birilerine, bir yerlere, dünyaya, yaşama, tanıdıklarına ya da tanımadıklarına, tüm insanlara name olarak yazmış… Bu nedenle dostlarından biri, yine onun kendileri için ne anlama geldiğini şöyle özetlemiş: “Siz, bizim hayatımızı süslediniz…” Hele ki çocuklarının hayatlarını… Banu diyor ki: “O kadar süsledi ki artık bozulması imkânsız…” Oğlu Ertuğrul da gitarını eline alıp annesinin bir şiirini kendi bestesiyle seslendiriyor: “Kalbimi şu hazan yaprağına sar, kurusun, gitsin, dökülsün…” Düş dünyasında, huzurla Şair Ayten Uğuralp diş hekimi… Bursa’da doğdu. Öğretmen anne ve babanın çalışkan kızı olarak Çekirge İlkokulu’nda, Bursa ve Çamlıca Kız Lisesi’nde okuduktan sonra İstanbul Diş Hekimliği Fakültesi’nden 1955’te mezun oldu. Üniversitedeyken Nevzat Adlığ yönetimindeki koro çalışmaları ile Avni Dilligil yönetimindeki tiyatroda müzik ve sanat yaşamına başladı. Aynı yıllarda evlendi. 1985’te ilk kitabı “Eskici”, 1994’te de “Umut Peşrevi” yayımlandı. Ali Şenozan tarafından Muhayyer Kürdî makamında bestelenen şiirlerinden “Hasreti Yıllara Sor”, 1991’de Milliyet gazetesi yarışmasında ödül aldı. Birçok şiiri de TRT’nin beste repertuvarında bulunuyor… Ayten Teyze, şiirsel yaşamını artık “düşüncelerden arınmış bir düş dünyası”nda, hep güler yüzüyle huzur içinde sürdürüyor. Tıpkı, yine yazdığı gibi: “Şarkı aynı şarkı, sazlar bir başka Güzel aynı güzel, nazlar bir başka Ömür aynı ömür, yaşlar bir başka…” ekinci?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Ekim www.mumtazarikan.com ESAS NO: 2005/163 KARAR NO: 2006/315 HÂKİM: Figen ULUKARAKÜTÜK 38089 KÂTİP: Nuran AKDAĞLI 82994 DAVACI: Nevim DOĞAN, B.Beybağı Mah.Sivas Cad.Yeşilkent Sitesi Koop. Evleri Bl Blok Kat:7/TOKAT VEKİLİ : Av. Hatice ANGUN, Modern İşhanı TOKAT DAVALI: Sedat DOĞAN, Konya Restoran Kuşadası/AYDIN Davacı Nevim DOĞAN vekili Av. Hatice ANGUN tarafından davalı Sedat DOĞAN aleyhine açılan Boşanma davasının yapılan açık yargılaması sonunda; 1Davanın KABULÜ ile; davacı Tokat ili Zile ilçesi Alikadı Mah. 207 hanede nüfusa kayıtlı iken evlenmekle Tokat ili Merkez Karşıyaka Mah/Köy Cilt No: 51Hane no: 6’da nüfusa kayıtlı (TC Kimlik No: 36142609832 BSN:43) ‘deki sıraya giden Celal ve Güllü” den olma Zile 15.04.1957 doğumlu NEVİM DOĞAN(AKYÜN) ile davalı Tokat ili Merkez Karşıyaka Mah/Köy Cilt No: 51 Hane no: 6’da nüfusa kayıtlı (TC Kimiik No. 36199607966 BSN:19)’da nüfusa kayıtlı Rahmi ve Tevhide’den olma Tokat 03.02.1960 doğumlu SEDAT DOĞAN’ ın Türk Medeni Kanunu’nun 166/12 maddesi uyarınca EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMALARINA, 2Tarafların müşterek çocukları 25.01.1993 doğumlu, Tokat ili Merkez Karşıyaka Mah/Köy Cilt No: 51 Hane No: 6’da nüfusa kayıtlı (TC Kimiik no: 36094611426 BSN:59) Seçil DOĞAN’ ın velayetinin davacı anneye verilmesine, 3Velayeti anneye verilen müşterek çocuk ile baba arasında babalık duygularının tatmini ve çocukların ruhi ve fiziksel gelişimi için; aynı şehirde oldukları takdirde her ayın 1. ve 3. Cumartesi sabah 10.00’dan pazar akşam 18.00’e kadar, dini bayramların 2. günü her yılın Temmuz ayının l. günü saat 10.00’dan 31 Temmuz günü saat 18.00’e kadar şahsi ilişki düzenlenmesine tarafların ayrı şehirde yaşamaları halinde çocukların okul durumlarını etkilememek şartıyla; sömestr tatilinin MEB tarafından belirlenecek ilk bir haftası 7 gün ilk gün sabah saat 10.00’dan 7. gün son günü saat 18.00’e kadar, her yıl 115 Ağustos tarihleri arasında ilk gün 10.00’dan son gün 18.00’e kadar müşterek çocuğun babaya teslimi suretiyle müşterek çocuk ile baba arasında şahsi ilişki tesisine, 4Davacı için dava dilekçesinde belirtilen nafaka taleplerinin REDDİNE, 5Müşterek çocuk Seçil DOĞAN için; dava tarihinden kararın kesinleşeceği tarihe kadar geçerli olmak üzere tahsilde tekerrüre yol açmamak kaydı ile her ay 200.00 YTL nafakası olarak devamına, 6Birleşen dosyadaki taleplerden vazgeçildiğinden bu taleplerden feragat nedeniyle REDDİNE, 7Ahnması gerekli 12.20YTL haçtan peşin alınan 11.20 YTL harcın mahsubu ile bakiye 11.20 YTL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 8 Davacı tarafından yapılan 453.50YTL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 9 T.M.K. 353 ve Velayet ve Vesayet Tüzüğünün 4. mad. gereğince çocuğa ait mal varlığı varsa dökümünü gösteren bir defter vermek ve bu mal varlığında veya yatırımlarda gerçekleşen önemli değişiklikleri bildirmek için velayet hakkı kendisine verilen anneye kararın tebliğinden itibaren 1 ay süre verilmesine, 10Davacı duruşmada kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 400.00YTL maktu vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Dair verilen karar davacı vekilinin ve davacı asilin yüzlerine karşı davalının yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde temyiz edilmek üzere Yargıtay yolu açık olmak üzere 11.07.2006 tarihinde karar verilmiş olup, davalı Sedat DOĞAN’ın yapılan tüm araştırmalara rağmen adresi tespit edilemediğinden mahkememizce verilen kararın ilanen tebliğine karar verilmiş olup, işbu ilanın yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün içerisinde davalı tarafından temyiz edilmediği takdirde kararın kesinleşeceği, tebligat yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 45078 TOKAT AİLE MAHKEMESİ’NDEN İLAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Karadeniz yöresine özgü 1 yelkenli bir 2 tekne. 2/ Ed 3 remit Körfezi kıyısında tu 4 ristik bir yö 5 re... Gemi en 6 kazı, batık. 3/ 7 ‘‘ kafeste duran kuştur 8 / Elbet uçar 9 gider bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 gün’’ (Karacaoğ1 S A R I P A P A lan)... Aralıksız yi2 I T I R F O Y A nelenen ve artık dü3 K A H I R L İ M şünmeksizin yapılan eylemlerin tümü. 4/ 4 I R M İ S İ N A İlave... Kökü yuka 5 C İ M T A N Ç E T A L ON rıda, dalları aşağıda 6 I olduğuna inanılan 7 K A R A L A M A K cennet ağacı. 5/ Ja 8 K İ R İ K R A ponlara özgü çiçek 9 K I Ç N O Y A N düzenleme sanatı. 6/ Erden çavuşa kadar olan askerlere verilen genel ad... Bir nota. 7/ Halk edebiyatına özgü bir şiir türü... Hindistan’da yaygın olan bir din. 8/ Yemen’in ekonomik başkenti... Çok çevik bir köpek cinsi. 9/ Fransa ile İspanya arasındaki dağ sırası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan, kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday... Bir aracı tutmaya yarayan bölüm. 2/ Bazı ülkelerde damıtık içkilere verilen ad... İcraat. 3/ Kuşaktan kuşağa geçen kalıtımsal öğe... Antalya’nın bir ilçesi. 4/ Tarla sınırı... Çok yinelendiğinden usanç verici bir durum alan söz. 5/ En büyük ustası Ömer Hayyam olan şiir türü. 6/ Marmara Bölgesi’nde bir göl... Bir cetvel türü. 7/ Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya yapımında kulanılan bir cins kamış... Tabut. 8/ Osmanlı devletinin Kuzey Afrika’daki son topraklarını da yitirdiği antlaşmanın adı... Alçak enlemlerde esen düzenli rüzgâr. 9/ Nesne, şey... Hayvan damı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle