25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 OCAK 2006 CUMARTESİ 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Maliye Bakanı Unakıtan’ın Özelleştirme İdaresi Başkanı’nı koruyan kararını Danıştay iptal etti Fırat, Konuyu Kasten Anlamazlıktan Geliyor Galatasaray Lisesi’nden dönem arkadaşım Mehmet Dülger’in AKP içinde bir tartışma odağı haline gelmesi, doğrusu gecikmiş bir olaydır. Siyasi düşüncelerini ve konumunu paylaşmadığım Dülger, bilgili, donanımlı, kibar, uygar, kalitesi tartışılmaz bir kişidir. Bütün bu düşüncelerimi belirttikten sonra, kendisinin AKP’de yer almasını çok yadırgadığımı söylemeye gerek yok sanırım. Bu görüşüme karşın kimileri çıkıp onun daha önce de Demirel’in yanında yer aldığını, bu bakımdan yeni konumunun da yadırganmaması gerektiğini söyleyebilirler. Demirel’in, AKP’nin öncüsü demeyelim, belki cumhurbaşkanlığı dönemi dışında, uzun siyaset yaşamının büyük bölümünde AKP iktidarına zemin hazırlayan kişi olduğu düşünülürse bu uyarı ilk bakışta haklı gibi görünebilir. Ama unutmayalım ki Dülger, Demirel’in yanındaki yaşamı boyunca, siyasal sorumluluk makamında bulunmayan bir danışman olmuştur hep; nedense Süleyman Bey onu aktif siyasetin içine bir türlü sokmamıştır. Mehmet Dülger’in bir televizyon kanalında yaptığı, Erdoğan’ın Çankaya adaylığı ve Emine Hanım’ın türbanı ile ilgili konuşmayı izledim. Doğrusu Dülger’in ‘‘Erdoğan Çankaya’ya çıkacaksa Emine Hanım başını açmalı’’ sözlerinin partisi içinde epeyce fırtına koparacağını tahmin etmek için ne siyasi gözlemci olmaya gerek vardı ne de kâhin... Nitekim sert tepki, AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’tan geldi. Birinin eşiyle ilgili bu tür konuşmak, bırakın demokrat insana, bir faşiste bile yakışmaz, diyor Fırat. Sonra da ekliyor: Bu tür konuları siyasetin içine sokmak hoş bir şey değil. ??? AKP’yi beğenmeyebilirsiniz, onun siyasal fikirlerine, Türkiye Cumhuriyeti’nin özü ile çatışan amaçlarına karşı olabilirsiniz; ama AKP’lileri, anlama yeteneği sınırlı kişiler olarak niteleyemezsiniz. Dengir Mir Fırat’ın da Mehmet Dülger’in sözlerinin içeriğini fevkalade iyi anlayacak bir kişi olduğuna kuşku yok. Bana öyle geliyor ki kendileri bu sözleri anlamak istemedikleri için anlamazdan gelmişlerdir. Önce bir noktayı vurgulamak gerek. Siyasetçilerin eşlerini tartışma konusu etmek, hem gerçekten demokrasi ile bağdaşmaz hem de terbiye ile. Bu yüzdendir ki bu sütunlarda, siyasetçi eşlerinin, estetik duygular açısından, beni ve çevremi rahatsız eden, zaman zaman kahkahayla güldüren, ‘‘Yahu bu hanıma terzisini değiştirmesini salık vermeye cesaret edecek kimse çıkmıyor mu?’’ dedirten kılık ve kıyafetleri hiçbir zaman gündeme getirilmiş değildir. Ancak burada bir noktaya dikkati çekmek gerek. Siyasetçilerin, hele hele başbakan ya da cumhurbaşkanı olan kişilerin eşleri, artık kamunun ilgisini çeker. Bu ilginin özel yaşama kadar varmasını engelleyecek en iyi yol, o hanımların siyaset alanından özenle uzak durmalarıdır. Ülkemizde kadın haklarının tanınmasında, geliştirilmesinde, kadının toplum yaşamında önce yer almasında, sonra da bu yerin öneminin artmasında Atatürk’ün yanında inançla yer almış olan İsmet İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım bu konuda çok güzel bir örnektir. ??? Uygar, aydın bir hanımefendi olduğunu her hareketiyle ortaya koymuş bulunan, kendilerini tanımak olanağını bulanların da bu niteliklerini teslim ettikleri Mevhibe Hanım ile ilgili hiçbir siyasi veya gazeteci herhangi bir şey söylemeyi aklının ucundan bile geçirememiştir.. Bu hak edilmiş saygının doğmasının bir nedeni de Mevhibe Hanım’ın siyasetten önemle uzak durması, İsmet Paşa’nın siyasi amaçlarına giden bir araç durumuna hiçbir zaman sokulmamış bulunmasıydı. Bu arada siyasette önde gelen kişilerin, hele hele Frenklerin ‘‘first lady’’ dedikleri devlet başkanlarının eşlerinin o ülkenin imajını temsil ettikleri de gözden uzak tutulmamalıdır. Ne yazık ki bizlerin siyasi tartışmaların içine sokmamaya çalıştığımız kimi politikacı eşlerinin durumu yukarıdaki tarife uymamaktadır. Örneğin, türbanı için Türkiye Cumhuriyeti aleyhine AİHM’de dava açan Abdullah Gül’ün eşi Hayrünisa Hanım’ın türbanını biz şimdi kendisinin özel yaşamını ilgilendiren bir husus olarak nasıl kabul edebiliriz ki? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Hanım’ın kılık kıyafeti de, özellikle devlet davetlerinde, resmi gezilerde, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin görüntüsünü oluşturuyor. Şimdi o kılığı yalnızca özel yaşamın bir parçası olarak niteleyebilir misiniz? AKP’nin, türbanı kamu alanına sokarak şeriatçıların laik sisteme karşı bir meydan savaşını kazanması amacıyla ellerinden geleni artlarına koymadıklarını görmemek için ya kasıtlı olmak gerekir ya da ahmak. Sayın Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıktığında, devletin baş hanımefendisinin, türbanını kamu alanına sokmak istemesi, eşinin kılık kıyafetinin özel yaşam alanı dışına taşması, eşinin özel yaşamın bir parçası olmaktan çıkıp siyasi amacın aleti olması anlamını taşımayacak mı? Görülüyor ki Sayın Fırat, bu gerçeği kasten anlamazlıktan geliyor. Mehmet Dülger’in yürekli çıkışına gelince... Bu davranışın AKP saflarında pek olumlu bir yankı bulacağını sanmıyorum. İnşallah yanılıyorumdur. Kilci’ye soruşturma izni Kemal Unakıtan. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay, 51.2 milyon dolar değerindeki SEKA Balıkesir İşletmesi’nin 1.1 milyon dolara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Albayraklar AŞ’ye satılması işleminin yargı tarafından iptal edilmesine karşın, kurumu geri almak için 1 ay içinde harekete geçmeyen Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci ve dönemin Başkan Yardımcısı İsmail Destan hakkında, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın soruşturma yapılmaması yönündeki kararını iptal etti. SEKA’ya ait Balıkesir İşletmesi, Başbakan’a yakınlığıyla tanınanan Albayraklar’a satılmış, Bursa 2. İdare Mahkemesi satışa ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) Kararı’nı ‘‘SEKA ? SEKA Balıkesir İşletmesi’ni değerinin çok altında bir fiyatla Başbakan Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Albayraklar AŞ’ye satan Kilci hakkında soruşturma izni vermeyen Unakıtan’ın kararı Danıştay’dan döndü. Balıkesir İşletmesi değerinin 51.2 milyon dolar olmasına karşılık, ÖYK kararı ile bu değerin çok altında 1.1 milyon dolara satıldığı, kamunun zarara uğradığı’’ gerekçeleriyle iptal etmiş ve mahkemenin bu kararı Danıştay 10. Dairesi tarafından onanmıştı. SEKA çalışanları Erdal Adak, Zafer Ateş ve Kadir Günaydın, bu yargı kararlarını uygulamamak suretiyle ‘‘görevi kötüye kullandıkları’’ iddiasıyla Kilci, Destan, Özelleştirme Sonrası Takip İşleri Grup Başkanı Tülay Aktaş ve uzman Sıdıka Turhan hakkında şikâyette bulundu. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, söz konusu kişiler hakkında yapılan incelemenin ardından 9 Ağustos 2005 tarihli kararla soruşturma izni vermedi. Bu karara şikâyetçiler itiraz ederek Unakatın’ın kararının kaldırılmasını istedi. Danıştay 1. Dairesi, Unakıtan’ın soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararını, Kilci ve Destan yönünden 2’ye karşı 3 üyenin oyuyla kaldırdı. 1. Da ire, Unakatın’ın kararının, Tülay Aktaş ve Sıdıka Turhan hakkında soruşturma izni verilmemesi yönündeki kısmına yönelik itirazı yerinde görmedi. Danıştay 1. Dairesi’nin aldığı kararda gerekçe olarak ‘‘Yargı kararlarının icaplarına göre 30 gün içinde işlem tesis edilmemesi’’nin yanı sıra ‘‘ilgililere isnat edilen eylemin haklarında hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunduğunun anlaşılması’’ gösterildi. Dosya Metin Kilci ve İsmail Destan yönünden soruşturmayı yapması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma sonucunda Kilci ve Destan hakkında dava açabileceği gibi takipsizlik kararı da verebilecek. Başbakan Erdoğan ve AKP milletvekillerine gönderdiği mektupta özür dileyerek geri adım attı Dülger ‘manşet mağduru’ olmuş ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Dışişleri Komisyonu BaşkanıAKP Antalya Milletvekili Mehmet Dülger, ‘‘asla kimsenin giyimi kuşamı ile meşgul olmadığını, bir ‘şart öne süren’ pozisyonunda takdim edilmekten üzüntü duyduğunu’’ bildirdi. Dülger, ‘‘Sadece ‘real politik’in doğasının gereklerini hatırlatmak niyetinde idim. Şimdi susma hakkımı kullanmak istiyorum, cumhurbaşkanlığı seçimini zamanı gelince konuşuruz’’ dedi. ‘‘Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasını ister misiniz’’ sorusuna ‘‘İsterim tabii’’ yanıtını veren Dülger, ‘‘Emine Erdoğan’ın başörtüsünün engel yaratıp yaratmayacağı’’ konusunda görüşü sorulduğunda, ‘‘Bunu tartışmak istemiyorum. Görüşsüzlüğümden değil ama zamanı gelince konuşuruz’’ demekle yetindi. Mehmet Dülger’in ‘‘Köşk’te türban Türkiye’yi sarsar’’ ? Mehmet Dülger’in başlığıyla manşetlere görüşleri parti ‘‘Köşk’te türban Tür yansıyan yönetiminin sert kiye’yi sarsar’’ başlı tepkisine yol açtı. ğıyla manşetlere yanDülger, bunun sıyan görüşleri parti üzerine tüm yönetimi milletvekillerine bir nin sert açıklama gönderdi, Başbakan Erdoğan’a tepkisine da sözleriyle ilgili bir yol açtı. bilgi notu hazırlayarak ‘‘Emine iletti. Dülger dün düzenlediği basın Erdotoplantısında da ğan’ın bir sohbetin manşet konusu yapıl ‘‘alelade manşetlere masına üzüldüm’’ di çıkarıldığını, manşet yen Dülger, ‘‘susma mağduru olduğunu’’ hakkını kullanacağı söyledi. ‘‘Türkiye’yi sarsar’’ demediğini, nı’’ açıkladı. ‘‘Türkiye’nin istikrarına etkisi olur’’ sözcüklerini kullandığını vurgulayan Dülger, ifade ettiği görüşlere sadık olduğunun altını çizdi. Dülger sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Beni en çok üzen konu, Sayın Başbakanımızın muhterem eşinin manşet konusu yapılmasıdır. Gereksiz ve itinasız bir üslupla ifade bulan bu başlık beni ziyadesiyle üzmüştür.’’ Cumhurbaşkanlığı konusunun bugünden tartışılmasını erken, gereksiz ve yersiz bulduğunu belirten Dülger, şunları söyledi: ‘‘Türkiye’nin ‘real politik’i ile demokrasisi arasında henüz kapanmamış bir mesafe bulunmaktadır. Bu ‘real politik’in sınırlarını aşacak bazı tasarruflar Türkiye’de sıkıntı yaratır, istikrarı etkiler.’’ CHP lideri Deniz Baykal’ın 2006’yı seçim yılı ilan ettiğini anımsatan Dülger, ‘‘Bugün alevlendirilmek istenen tartışmalar biraz da bu amaca hizmet için başlatılıyor. Biz AKP olarak seçimleri zamanında yapacağız ve seçimlere yeni cumhurbaşkanımızı seçmiş olarak gireceğiz’’ dedi. Okullarda şeriat propagandası İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Buca’daki üç okulda, duvarlara laik cumhuriyeti karalayan ve şeriatı öven sloganlar yazılırken, Atatürk büstlerine de boyalarla zarar verildi. Edinilen bilgiye göre duyarlı yurttaşlar, önceki sabah ilçedeki İrfan Nadir ve Şerif Tikveşli İlköğretim okullları ile Ahmet Yesevi Lisesi’nin duvarlarında şeriat yanlısı sloganları görerek durumu polise bildirdi. ‘‘Kahrolsun cumhuriyet, yaşasın şeriat’’, ‘‘Kahrolsun laiklik’’, ‘‘Ne mutlu Müslümanım diyene’’, ‘‘Şeriat isteriz bu hakkımızdır’’ yazıları kısa sürede silinirken, boyanan Atatürk büstleri de temizlendi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. DSP İlçe Başkanı Hasan Öngel, saldırıyı kınayarak ‘‘bugün bu cesareti kendilerinde bulanların hiçbir zaman amaçlarına ulaşamayacaklarını’’ söyledi. Cezaevindeki intiharın kamu vicdanında cinayetle eşdeğer sayıldığı vurgulandı Arpalı ailesi tazminat istedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Tutuklu bulunduğu Van Cezaevi’nde intihar eden Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı’nın vârisleri Adalet Bakanlığı’ndan tazminat isteminde bulundular. Arpalı’nın vârisleri Nemciye, Çağlar Arpalı ile Diğdem Kaydan adına avukatları Turgut Kazan, Aslı Kazan ve Halil Sevinç’in Adalet Bakanlığı’na sundukları dilekçede, Arpalı hakkında ‘‘kimliksiz, tarihsiz, imzasız’’ ihbar mektubu üzerine soruşturma açıldığı anımsatıldı. Enver Arpalı’nın örgütle suçlandığı, tek başına tutuklandığına da işaret ? Cezaevi yönetimini Enver Arpalı’nın psikolojik çöküşünü seyretmekle suçlayan aile, ‘‘Cezaevi yönetimi kılını kıpırdatmadığı gibi, çamaşır için ip verip adeta intihara yardımcı olmuştur’’ dedi. edilen dilekçede, Arpalı’nın tutuklu olarak soruşturmanın dehşetini yaşarken savcılığın önce görevsizlik kararı verdiğini, daha sonra bu kararından geri döndüğü vurgulandı. tüyü arttırmıştır. Cezaevinden gönderilen tahliye dilekçeleri okunduğu zaman, moral durumunun giderek ağırlaştığı apaçık görülüyor. Her dilekçe bir öncekinden farklı. Bu dilekçelerde Arpalı hayatiyetinin devamı için hekim kontrolü istemiş ve açıkça psikolojik dengesinin bozulduğunu dile getirmiştir. Ama cezaevi yönetimi bu çöküşü seyretmekle yetinmiştir. Tutuklu sanık, cezaevine gelen Diyanet görevlisine, intiharın günah olup Eğitim kurumu yapılacak Dilekçede şöyle denildi: ‘‘Cezaevi savcısı, moralinin bozuk olduğu zamanlarda Arpalı’ya yaklaşıp ‘Bildiklerini yaz, ver, sana yardımcı olsunlar’ diyerek yaşanan psikolojik çökün olmadığını sormuş, cezaevi yönetimi kılını kıpırdatmadığı gibi, çamaşır için ip verip adeta intihara yardımcı olmuştur. Ve bu nedenle Arpalı’nın cezaevindeki intiharı, kamu vicdanında cinayetle eşdeğer sayılmıştır.’’ Enver Arpalı’nın adını yaşatacak bir eğitim kurumunun ilk adımlarının atılmak istendiğinin belirtildiği dilekçede, ‘‘Bu amaçla (kişisel kusuru olan savcılara ilişkin haklar saklı tutularak) müvekkile Nemciye Arpalı adına 100 bin YTL maddi, 200 bin YTL manevi, müvekkiler Didem adına 100 bin YTL, Çağlar adına 100 bin YTL manevi tazminat’’ talebinde bulunuldu. asirmen?cumhuriyet.com.tr Kapıkule’de görevden alma ? EDİRNE (AA) Kapıkule Mülki İdare Amiri Vali Yardımcısı Cengizhan Aksoy görevinden alınarak yerine Vali Yardımcısı Abdülkadir Yazıcı atandı. Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Kapıkule Sınır Kapısı’nda yaşanan son olaylardan sonra yeni bir oluşum ve heyecana gerek gördüğü için bu değişikliği yaptığını söyledi. Miroğlu, sınır kapısında, bu konuda uzman bir kişinin görevlendirilmesi için bakanlığa gerekli müracaatı yaptığını da kaydetti. Kapıkule Sınır Kapısı’nda gerçekleştirilen operasyon sonucunda 55 gümrük ile 19 polis memuru tutuklanmış, 12 gümrük müdürü hakkında da savcılık tarafından ‘‘irtikaba sebebiyet’’ iddiasıyla soruşturma açılmıştı. Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesi, dertli, sorunlu bir ilçemizdir. Üç yıl önce Belediye Başkanı Mukaddes Kubilay’ın davetiyle Doğubeyazıt’a gitmiştik. Sabah otelde uyandığımızda karşımızda bütün ihtişamıyla Ağrı Dağı duruyordu. Doğubeyazıt aynı zamanda İran’a sınır kapısıydı. Ünlü İshak Paşa Sarayı bu ilçemizin sınırları içindeydi. Bu ilçenin son yıllarda yaşadıklarına ilişkin çok şey söylenebilir. İki dönemdir belediye başkanlığı yapan Mukaddes Kubilay’ın bir açıklamasını gazetelerde okudum: ‘‘Buraya acilen doktor ve uzman gönderilmesi gerekiyor.’’ Kubilay’ın bu kentte sağlık konusundaki eksikleri gidermek için yürüttüğü çabaları da biliyorum. Doğubeyazıt’ta bir ailenin hasta tavuğu yiyerek toptan hastaneye kaldırılması ve bunlardan üçünün ölmesi, bu büyük felaketin ülkemizin sınırları içinde de boy gösterdiğini haber veriyordu. Doğubeyazıt yoksul, Doğube Doğubeyazıt’ta Ölüm yazıt’ta sağlık hizmetleri çok geri. Doğubeyazıt’ta ölüm kol geziyor. ??? Bütün dünyanın gözü Türkiye’ye ve oradan da Doğubeyazıt’a yöneldi. Bu ilçenin yoksul insanları, ilgisizliğin, terk edilmişliğin acısını yaşarken, şimdi daha büyük tehdidin altındalar. Ölüm onların yanı başında. Sabah NTV’de Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’i dinledim. Hani tehlikeyi haber verenleri ‘‘işgüzarlıkla’’ suçlayan Cemil Çiçek’i. Şunları söyledi: ‘‘Ben hükümetteki görüşmeler sırasında sorumlu bakanı dinledim, onun değerlendirmelerini öğrendim ve daha sonra basın toplantısı yaptım. Ben konunun uzmanı değilim, uzmanların görüşlerini aktardım.’’ ‘‘İşgüzarlık’’ sözü havada kalmıştı. ‘‘İşgüzar’’ bu durumda kim oluyordu? Çünkü sonuç olarak henüz tam ortaya çıkmayan bir araştırma söz konusuyken, bu konuda endişelerini dile getiren yetkilileri ‘‘işgüzarlık’’la suçlayan Cemil Çiçek’ti. Bu sözleri de Sağlık Bakanı’ndan aldığı bilgilere dayanarak söylediğini öne sürüyordu. Ayrıca bu açıklamanın ardından Muhammet Ali Koçyiğit’in kuş gribinden değil, zatürreeden öldüğünü öne süren de Sağlık Bakanlığı’nın sorumlu yetkililerinden birisiydi. Bir ‘‘işgüzarlık’’ söz konusuydu. Bu işgüzarlığın da kimlere ait olduğu belliydi. ??? Sağlık ve Tarım bakanlıkları, Balıkesir’in köylerinde ortaya çıkan kuş gribi sırasında gereken dikkati göstermişler ve bir felaketin önlenmesi için üzerlerine düşen görevi yerine getirmişlerdi. Bu kez, bir ihmalin söz konusu olduğu ortada. Daha dinamik davranılabilirdi. Ayrıca kuş gribi tehdidi altındaki ülkemizde, daha etkili önlemler alınmasına çok önceden başlamak gerekiyordu. Türkiye, sağlıklı tavuk eti üretimi bakımından çok gelişmiş olanaklara ve tesislere sahip. Orada bir sorun olmadığını bütün yerli ve yabancı uzmanlar dile getiriyorlar. Ancak geleneksel olarak köylümüz tavuk beslemeye alışıktır. Açık doğa koşullarında bu hayvanların kuş gribine karşı korunması çok zor. Belki de başından beri modern tavuk üretimi yapan tesislerin yetkililerinden gelen uyarılara kulak verip önlemleri almamız gerekiyordu. Onlar, köylerde tavuk yetiştirilmesinin yasaklanmasını öneriyorlar. Daha doğrusu kanatlı hayvanların açık ortamda üretilmesini bu koşullarda tehlikeli görüyorlar. ??? Köylerde hasta tavuğu kesip yerler. Bu eskiden beri böyle yapılır. Bu kez de Doğubeyazıtlı aile böyle yaptıkları nı söylüyor. Tabii bu konuda gereken uyarı ve bilinçlendirme de yapılmadığı için eski gelenek sürdürülmüş oluyor. Tehlikeli bir noktadayız. İşin şakası yok. Hükümetin geçmiş hatalardan ders çıkarması ve daha dinamik bir tutum içine girmesi gerekiyor. Bir de doğru bilgilendirme önemli. İlk kuş gribi olaylarına rastlandığı sırada izlediğim bir televizyon programında bir uzman, ‘‘Pişirilerek yenildikten sonra bir tehlike yok’’ demişti. Doğubeyazıtlı aile de hasta tavuğu pişirerek yemişti. Acaba bu televizyon programını mı dinlemişlerdi? ??? Doğubeyazıt Türkiye’nin bir ucu. Uzak bir yer, ancak kanatlı kuşlar uzaklara uçuyor. Hastalık ise böyle yayılıyor. Bir felaketle karşı karşıyayız. Şimdi felaketle nasıl baş edebileceğiz, onu düşünme zamanı. İhtişamlı Ağrı Dağı’nın eteklerinden ölüm bize ilk uyarıyı yaptı. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle