11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 OCAK 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Tarım kime emanet? Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, ‘‘2000’li Yıllarda Tarım Sektörü Sempozyumu’’nda yaptığı konuşmada, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) geçen ay HongKong’da gerçekleşen ‘‘ileri tarım müzakereleri’’ turunun iç destek, dışsatım sübvansiyonları ve gümrük vergilerinin azaltılması gibi konularda temel niyet bildirimleri ile kapandığını, nisan ayında Cenevre’de ortaya konulacak anlaşmanın ise bu alanlarda bir liberalizasyonu gündeme getireceğini anımsattı ve ekledi: ‘‘Deli dana hastalığını gerekçe göstererek canlı hayvan dışalımına koyduğumuz bariyerlerin tarife dışı engel olarak tanımlanacağı bir süreçte, kasaplık canlı hayvan için uygulanan yüzde 135’lik gümrük vergisinin ilk adımda yüzde 100’ün altına çekildiği, sonra yıllık yüzde 5’lik bantlar halinde indirgendiği bir anlaşma ortaya çıkarsa Türkiye iç pazarının ve bu alanda çalışan insanların hali ne olacaktır? Aynı soruyu, halen yaşanan İran karpuzu rekabeti gerçekliği ortada iken kavunkarpuzda yüzde 86’lık gümrük vergisinin, yine halen yaşanan Şili elması rekabeti ortadayken elmada yüzde 60’lık gümrük vergisinin, muzda yüzde 145’lik, pirinç ve tütünde yüzde 45’lik, ayçiçeğinde yüzde 27’lik gümrük vergisinin indirgendiği süreçler için düşünmek, olası kötü senaryolar üzerinden ayakta kalma reçetelerini üretmek zorundayız.’’ Gökhan Günaydın, Türkiye’yi tarım alanında böylesine zorlu bir dönemece sokacak DTÖ HongKong görüşmeleriyle ilgili bir ufacık saptama daha yapma gereği duydu: ‘‘HongKong görüşmelerine Türkiye’den 45 kişilik bir heyet katıldı. Heyette Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan kim mi vardı? DTÖ nezdindeki tarım müşavirimizi bir tarafa bırakırsak, hiç kimse yoktu!’’ Açılış SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Dur Diyen Yok Her şey, bir kamusal alan olan enerjinin ‘‘serbestleştirilmesi’’ ile başladı. İşadamlarının örgütlerine bakarsanız, imtiyaz sözleşmelerinde uluslararası tahkim kabul edilirse Türkiye’ye 5 yılda 15 milyar dolar girecekti. Dönemin Enerji Bakanı Cumhur Ersümer, medyayı da peşine takmış, ‘‘Tahkim çıkarsa, enerji alanı özelleşirse, 30 milyar dolarlık yabancı sermaye kapıda bekliyor’’ diyordu. Tüm Türkiye, on binlerce canını yitirdiği deprem acılarını sarmaya çalışırken beklenen anayasa değişikliğini yaptılar. Danıştay’ın, ulusal yargının yetkileri tırpanlanmıştı artık. Gelsindi enerji özelleştirmeleri, yapişletler, yapişletdevretler, pıtrak gibi kurulan doğalgaz santralları, bir avuç örgüt, uzman ve gazetecinin dillendirmeye çabaladığı pahalı elektrik fiyatı ve halka atılan büyük kazık... Birkaç yıllık vur patlasın, çal oynasın, dört kol çengiden sonra varılan nokta apaçık ortadaydı. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun 2003’te konuya ilişkin hazırladığı rapor, durumu şöyle özetliyordu: ‘‘Enerjide kaynak çeşitlendirmesi gerekli olmakla birlikte, ağırlıkla doğalgaza dayanan bir üretim biçimine yönelinmesi, hem enerji maliyetlerini hem de dışa bağımlılığı arttırmıştır. Enerji planlamasında kullanılan arztalep tahmin modelleri, doğru Bütün bu uyarılar yapıldı da ne oldu? Hiçbir şey. AKP iktidarı, bu raporları kulağının altına aldı, mışıl mışıl uyudu. Enerjide birilerine tatlı kâr sağlayacak sözleşmeler sürdürüldü, BOTAŞ’ın dağıtacağı Rus gazının tartışmalı devirleri gerçekleştirildi, yabancı kaynağa, doğalgaza bağımlılık daha da pekiştirildi. Elektrik Mühendisleri Odası’nın derlediği bilgiler, Türkiye’nin yine bile bile uçuruma itildiğini kanıtlıyor işte: ‘‘2005 yılı ocakkasım dönemi verilerine göre, doğalgazın elektrik üretimindeki payı yüzde 43.8 olmuştur. Maliye Bakanlığı’nın 2006 yılı bütçesiyle birlikte sunduğu 2005 yılı mali raporuna göre, 2004 yılında elektrik üretiminin yüzde 41.3’ü doğalgazdan sağlanmıştır. Yani 2005 yılı da elektrik üretiminde doğalgaza olan bağımlılığın arttırıldığı bir yıl olmuştur. OcakKasım 2005 döneminde hidroelektrik santrallarının elektrik üretimindeki payı yüzde 24.8, linyit yakıtlı santralların payı yüzde 18.2, ithal kömür yakıtlı termik santralların payı ise yüzde 6.3 olmuştur.’’ Cumhur Ersümer, bugün Yüce Divan önünde. Yarın kimin aynı sanık sandalyesine oturacağı belli mi? Belli olsa ne olur ki zaten... Yıllardır ülke ve halk zarara uğratılıyor, yoksullaştırılıyor, borçlandırılıyor. Dur diyen de yok. Varsa yoksa günlük çıkarlar. olmayan verilerle doğalgaz santralları lehine yanıltılmış, üretim değerleri bakımından da gerçek gereksinimlerin üzerinde sonuçlar elde edilmiştir. Elektrik enerjisi üretiminde doğalgaza dayalı ve alım güvenceli sözleşmelerin çokluğu yüzünden, alınmamış enerji için bedel ödemek durumunda kalınmaması için kamu elindeki termik santralların üretimleri düşürülmeye başlanmıştır...’’ Sayıştay da, aynı çarpıklıkları aktaran tuğla gibi bir rapor hazırlamış, Türkiye’nin kullanmadığı gazın bedelini bile ödemeye başladığını aktarmış, kamunun birkaç yıl içinde enerji alanında 2.3 milyar dolar zarara uğratıldığını, yanlıştan hemen dönülmesi gerektiğini vurgulamıştı. Yenimahalle’nin AKP’li Belediye Başkanı Ahmet Duyar, belediyede çalışan 200’e yakın işçiye bir yeni yıl armağanı verdi ve onları işten çıkardı. Kenan Hasan Mengüş de onlardan biri. Mengüş, Atatürk resimli bir davetiye bastırmış, üstüne ‘‘Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir’’ yazmış, aldığı kıdem tazminatı ile donatıp döşettiği ‘‘Cumhuriyet Kıraathanesi’’ ni bugün saat 15.00’te açacağını duyurmuş. Tüm Cumhuriyetçileri açılışa beklediğini de eklemiş. Cumhuriyet Kıraathanesi’nin adresi: Taşkın Sokak. No: 14/A, Yenimahalle/ ANKARA. Çölde Ölüm... DUBAİ Şeyh Maktum bin Raşid el Maktum’un cenazesinde Recep Tayyip Erdoğan en ön saftaydı. Dubai Emiri Şeyh Maktum’un kabrine toprak attı. Ruhuna ‘‘Fatiha’’ okudu. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gazetelerinde bugün boy boy resimleri var. Beyaz entarili Araplar arasında koyu renk takım elbisesi ile derhal fark ediliyor. Entarili kalabalığın içinde takım elbiseli iki lider seçiliyor: Biri TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan. Diğeri Ürdün Kralı Abdullah... Abdullah zaten aileden sayılıyor. Kız kardeşi Prenses Haya, merhumun yerine geçen yeni emir Şeyh Muhammed bin Raşid el Maktum’la evli. Başbakan’ın protokoldeki yerine bakılırsa, bu cenazeyle artık o da aileden sayılıyor... Üç gün için Dubai’ye geldim. Küt dedi, Dubai Emiri öldü. Kısmette bu vesileyle Erdoğan’ın Dubai çıkarmasını da izlemek varmış. Yerel televizyonlar gün boyu naklen cenazeyi verdiler. Mezarlıktaki her karede Erdoğan vardı. Özel uçağıyla gelen Başbakan cenazeye katıldı ve buradan son sürat aynı gün içinde ayrıldı. Kadınsız cenaze Upuzun isimli ‘‘emiri’’, şehrin ortasında gökdelenler arasına sıkışmış bir avuç çöl toprağına gömdüler. Başına da derme çatma, küçücük bir mezar taşı diktiler. Eskiden bu kadarını da yapmıyorlarmış. Suudi Arabistan usulü, çöle bir çukur kazıp ölenin arkasında ‘‘anıtlaşacak’’ en ufak bir iz bırakmadan alelacele defnediyorlarmış. Otuz yıllık modernleşmenin sonucu şimdi artık taziye defterleri falan açıyorlar. Yabancı delegasyonlar bu deftere başsağlığı dileklerini yazmak için sıraya giriyor... ‘‘Modernleşme’’ burda göreceli bir kavram. Maktum’un cenazesinde tek kadın yoktu mesela. Ne bir kız kardeş, ne bir kız evlat ne de bir eş... Ölenin hayatında sanki tek kadın yokmuş, tek kadın yer almamış, hayatından tek kadın geçmemiş gibi. Ne taziye faslında, ne camide, ne mezarlıkta... uzak plan da olsa, tek bir kadın görmedim... ‘‘Kamu alanında’’ böyleymiş. Kadın yok! Ama sosyal yaşamda varlar. Yılın en büyük ‘‘sosyal olayı’’ sayılan at yarışlarında mesela boy göstermeleri âdettenmiş. Çalışma hayatına girmeleri de teşvik ediliyor. Ölen Şeyh Maktum başta olmak üzere bütün emirler, yaptıkları her konuşmada kadının çalışma hayatına katılımını şiddetle destekliyor. Ancak ‘‘kamu alanı’’ tabu. Ne böyle bir talep ne de böyle bir tartışma var ortada. Dubai şimdiye dek gördüğüm en acayip yer. Hangi dünyada olduğunuzu şaşırıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz ortaçağ... En modern, en şık alışveriş merkezlerinin ortasında öbek öbek kara çarşaflı kadınlar dolaşıyor. Ama ne çarşaf! Bazen peçe bile kesmiyor. İnce siyah bir tülle yüzlerini de örtüyorlar. Yalnız bol takılı, zarif, bakımlı eller kalıyor dışarda. Bir kadının genç ya da yaşlı olduğunu zaten sadece ellerinden ve de ‘‘vücut dilinden’’ anlıyorsunuz. Kuş Tavuk mu zatürreeden, zatürree mi tavuktan, kuş mu gripten, grip mi kuştan derken çocuklarımız öldü! Şimdi herkes bir araya gelip ölümleri değerlendirmek üzere rahat rahat kuş beyni fırtınası yapabilir... Büyükşehirlere Metro Dr. MUSTAFA TARAKÇI Haliç Üniv. ve İstanbul Ticaret Üniv. Öğr. Gör. ‘Nasıl’ makalelerinden maksat; ülkemizi mümkün olabilen en kısa sürede azami ölçüde kalkındırmanın yollarını aramaktır. Önerilen projelere çözüm yolları, uygulama esasları, değişmez düzenleme, dogmatik kalıplar değildir. Esas hedef doğrultusunda ilave tedbirler alınabilir. Bu projeleri üretirken eski kurmay subay olmanın kazandırdığı problem çözme teknikleri, meselelere stratejik açıdan bakış, meseleye tesir eden fiziki ve beşeri faktörleri iyi değerlendirme esası dikkate alınmış; bunlara ilaveten uygulanabilirlik özelliği daima göz önünde bulundurulmuştur. Tarihinden ders ve cesaret almayan, geleceğine ışık tutamaz. Bu varsayımdan hareketle özellikle Cumhuriyet tarihimiz iyi analiz edilmiş, ulu önder Gazi Mustafa Kemal’in başkomutan olduktan sonra, Sakarya muharebesinden önce savaşın ihtiyacını kendi öz kaynaklarımıza dayanarak gidermek, ekonomide de topyekun seferberlik halini hayata geçirmek yaklaşımından büyük ölçüde esinlenilmiştir. Bu millet özgürlüğü için, bağımsızlığı için, hatta kimseden geri kalmamak için ülkesine her türlü fedakârlığı yapmaya hazırdır. Yeter ki verdiği şey doğru adrese gitsin, yaptığı hizmet boşa gitmesin! Bu girişten sonra, sözü daha fazla uzatmadan bugünkü projemizi ana hatlarıyla arz etmek istiyorum: Malumları olduğu üzere büyükşehirlerimizde, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana’da, Bursa’da, Konya’da, Gaziantep’te ve diğer pek çok şehirlerimizde ulaşım en büyük sorunlardan biridir. Bunun köklü çözümü metro ulaşımını devreye sokmaktan geçmektedir. Metro ulaşım ağı olmayan gelişmiş Batılı büyükşehirler yok gibidir. Kesin tarihler olamamakla beraber Paris, Londra, Moskova gibi şehirler metrolarını yaklaşık yüz yıl öncesinden yapmışlardır. Biz niye duruyoruz? Ne zaman ve nasıl yapacağız? İstanbul’daki TaksimLevent metrosu ne kadar güzel değil mi? On iki dakikada bir baştan diğer başa ulaşabiliyorsun. Mesele bu metronun örneğinin İstanbul’da öncelikle AksaraySilivri hattında, Londra Asfaltı’nın altından, ÜsküdarGebze hattında da E5 Karayolu’nun altından geçirmektir. Normal şartlarda önce projesini ihale etmek, daha sonra inşasını ihale etmek, ona kaynak ayırmak çok zor görülmektedir. Bu projeyi gerçekleştirmede halkın fedakârlığından, vatan sevgisinden yararlanamaz mıyız? Ben, doğru anlatılır, ayrıntılı planlama ve teşkilatlanmaya gidilirse ve konu ile ilgili yasal tedbirler de alınırsa halkımızın bu konuda hiçbir özveriden kaçınmayacağını değerlendiriyorum. Örneğin İstanbul metro inşaatında kullanabilecek 34 plakalı damperli kamyon, kepçe, dozer, kompresör vb. gibi iş makinelerinin her gün iş aldığını, hiç boş kalmadığını düşünmek mümkün değildir. Kamudaki benzer iş makineleri de genellikle üç gün çalışıp beş gün boş duruyorlardır. İşte bu atıl vaziyete son verilecek, iş makinelerimizi boş kaldıkları zaman diliminde ülke hizmetinde kullanmak esas alınacaktır. İstanbul için örneğimize devam edecek olursak, boğazın her iki yakasında belirlenen üç beş makine parkında bahse konu iş makineleri iş almadıkları günlerde toplanacaklar, mazotları valilikçe veya belediye başkanlığınca karşılanacak, operatörlerin çay kahve ve yemeği valilikçe verilecek şekilde metro hafriyat çalışmaları başlatılacaktır. İş almadığı, evinin önünde veya şirketin park yerinde boş bekletilen, gösterilen park yerlerine çalışmak için gitmeyen bu araç sahiplerinin çalışma ruhsatlarının iptal edilmesi gibi caydırıcı tedbirler alınabilir. Halkın katılımını arttırmak, şevk ve heyecanına katkıda bulunmak için her gün çalışma yapan iş makinesi, operatör isimleri mahalli basın ve TV ekranlarında kamuoyuna duyurulup teşekkür edilmelidir. Sakarya Savaşı öncesi de benzer tedbirler alınmamış mıdır? Her ev, askeri için bir çift çorap, çarık vermemiş midir? Her kağnısı olan, ayda bir defa yüz kilometre yükü bedava taşımamış mıdır? Bugün de kalkınma için seferber olma zamanıdır!.. Her ulus az veya çok kalkınıyor. Mühim olan Ulu Önderimizin yaptığı gibi, az zamanda çok ve büyük işler yapmaktır. Ancak bu şekilde kalkınmış ülkelerle aramızdaki mesafeyi daha aza indirebiliriz. ‘‘Hep beraber el ele, ülkemizi daha da ileriye’’ sloganımız olmalıdır. Bu konuda hazırlanacak yasal düzenlemelerde, o ildeki garnizon komutanlıkları dahil tüm kamu kurum ve kuruluşları ile meslek odaları temsilcilerine görev ve sorumluluklar verilmelidir. Bir vali yardımcısı başkanlığında ilgili kurumkuruluş temsilcileriyle yapılan çalışmalar daimi bir merkezden yakından takip ve kontrol edilmelidir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Ve ‘geleceğin kenti’ Etraftaki gökdelen ormanına baktığınızda ise ‘‘geleceğin şehrinde’’ olduğunuzu düşünüyorsunuz. Gökdelenler buraya son 30 yılda dikilmiş. Petrol çünkü çok yakın bir tarihte, 1966’da keşfedilmiş. BAE’de şimdiki haliyle 1971’de haritaya girmiş. O tarihe dek, emirler dahil, bu topraklar üzerinde yaşayan herkes tam bir yokluk içindeymiş. Gökdelen ne kelime... insanların gıdaları bile ‘‘balık, pirinç, deve sütü, yoğurt ve hurmadan’’ ibaretmiş. Başınızı uzattığınız her köşe başında şimdi Çin, Japon, Hint, İtalyan, Lübnan restoranına tosluyorsunuz. Hem de en âlâsından. Otuz yıl önce şehir suyu, elektrik, yol, araba, ulaşım, okul, doktor, hastane diye bir şey de yokmuş. Çöl varmış sadece. Bir de develer. Bugün palmiye ağaçları ve hurmalarla çepeçevre yeşillendirilmiş, gelişgidiş sekiz şeritli büyük otoyollar bağlıyor şehirleri. Arıtılmış deniz suyuyla sulanan yemyeşil çimenli meydanlar, sürekli akan fıskiyeler ve çeşmeler bitmek bilmeyen bir vaha gibi göz alıyor. Kentler bizdeki gibi gecekondu misali gelişmemiş burda. Adamakıllı planlanmış. Caddeler, meydanlar, parklar, piknik yerleri... ‘‘Marbella’’ gibi. İspanya’nın Endülüs sahillerindeki Marbella gibi tıpkı... Tek fark gökdelenler. Bir de daha düzenli burası. Bol miktarda ucuz işgücü var çünkü. BAE’de kişi başına düşen milli gelir 23 bin dolar. Göçmen işçilere verilen aylıklar ise 150 doları geçmiyor. Erdoğan’ın elleriyle gömdüğü Şeyh Maktum, işte bu modern Dubai’nin mimarı sayılıyor... ‘‘Pragmatik vizyonu’’ ile Dubai’yi ‘‘dünyanın en hızlı gelişen şehri’’ yapan şeyh, kenti gerçek bir turizm ve kapitalizm kalesine dönüştürmüş. Ortadoğu’nun bu yeni finans, yatırım, ticaret, bankacılık ve denizcilik merkezinin çektiği yıllık turist sayısı bugüne bugün Türkiye’ninkine eşit... Masal gibi bir yer burası. Devamı pazartesiye... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Ocak www.mumtazarikan.com PENDİK 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN Sayı: 2005/498 Esas Davacı Ertan Adıgüzel tarafından davalı Kader Adıgüzel hakkında açılan 2005/498 Esas sayılı boşanma davasının mahkememizce yapılan duruşmaları sırasında verilen ara kararı uyarınca; Mustafa ve Naime’den Sohweinfut 30.07.1975 yılında doğma, Rize, Kalkandere, Aksu, cilt 2, hane 26, bsn 104’te nüfusa kayıtlı bulunan Kader Adıgüzel’e ilanen tebligat yaptırılmasına karar verilmiş olduğundan; Adı geçen davalının 09.02.2006 günü saat 11.10’da mahkememizde yapılacak duruşmada hazır bulunması ya da kendini bir vekille temsil ettirmesi, ayrıca savunmaya yönelik tüm delillerini de duruşma gününe kadar sunması, geçerli mazeret bildirmeksizin duruşmalara katılmaması halinde ilan tarihinden 7 gün sonra tebligat yapılmış sayılacağı hususu, 7201 sayılı TK’nun 28 ve devamı maddeleri uyarınca yokluğunda yargılamanın sürdürülüp karar verileceği ilanen tebliğ olunur. 26.12.2005 Basın: 622 ANKARA 2. AİLE MAHKEMESİ’NDEN 2005/565 Davacı Matanat Köklü vekili tarafından davalı Hacı Köklü aleyhine açılan boşanma davasının yapılan yargılamasında verilen ara kararı uyarınca; Davalı Hacı Köklü’nün Eski Kışla köyü Haymana Ankara adresine çıkartılan tebligatın tebliğ edilemediği ve adreslerinin de zabıtaca yapılan araştırmada tespit edilemediğinden adı geçen davalının duruşma günü olan 02.03.2006 günü saat 09.55’te tüm deliller ile birlikte mahkememizde hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde duruşmalara yokluğunuzda devam edileceği ve karar verileceği HUMK’nun 509. maddesi gereğince tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 522 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kadınların süslenme ama 1 cıyla yüzlerine 2 sürdükleri beyaz ya da koyu 3 pembe renkte 4 krem... Eski Mı 5 sır inanışında insan ruhu. 2/ Ya 6 pay reçine ver 7 niği ve tutkalı 8 üretiminde kullanılan beyaz ve 9 billursu toz... Toplarda1 2 3 4 5 6 7 8 9 mar genişlemesi. 3/ Hay 1 D Ü D Ü K Ç Ü N van sırtında taşınabilen 2 O R U N E Y E R küçük top. 4/ Doğan ku3 B E T İ M L EME şunun erkeği... Argoda 4 E M T O L A Y karnı aç ya da parasız K E T ON H kimse. 5/ Muşmulaya 5 R E D A benzer bir yemiş... Pa 6 M U A R E L A D E N zar ya da panayır kuru 7 A L P lan gün. 6/ Ateş... Türk 8 N A R A L İ R resim sanatında önem 9 Ç İ ĞN EM İ K li bir grubun ad olarak benimsediği harfin okunuşu... Kalın bükülmüş siçim. 7/ İnce talaş... Türk müziğinde ‘‘usul’’ anlamında kullanılan söz. 8/ Yerfıstığı. 9/ İskambilde bir kâğıt... Çirozluktan sonra yağlanmaya başlayan uskumru. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğru ve pürüzsüz... Ford otomobilinin bir modeli. 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Mirasçı. 3/ Kapılara takılan yaylı kapama düzeneği. 4/ Temel, esas.... Vurmalı bir çalgı. 5/ Sivrisineğe benzer, kan emici bir sinek... Cilt. 6/ Bir meyve... Adın durum eklerinden biri... Alfred Hitchcock’un bir filmi. 7/ Menteşe... Yapma, etme. 8/ Zayıf ve ince uzun boylu kimse. 9/ ‘‘Kakım’’ da denilen kürk hayvanı... İtalya’ya ait adalar grubu. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle