Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 OCAK 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA İNCELEME 7 Demokrasiye daima ev sahipliği yapan İzmir’in, önce yurtseverliğini anlamak gerekiyor DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Direnişintarihiyazılıyordu Sezer’in Kaygıları... Cumhurbaşkanı’nın yeni yıl mesajında yargı bağımsızlığı ile ilgili kaygıların altını birkaç kez çizerek, AKP iktidarının önüne koymak gerekiyor. Bir yandan AB ölçütlerine uygun özgürlük şarkıları söylemek, öte yandan yargının bağımsızlığını gölgeleyen engebelerden vazgeçmemek. Nedir o engebeler? Gerçi, başta Başbakan ve Adalet Bakanı dahil, hepimiz biliyoruz ama; yeni yıl mesajında Sezer’in ağzından yinelenen ‘‘yargı bağımsızlığının gerçekleştirilmesi için, yargıçların da bağımsız ve güvenceli olması’’ zorunluluğunu, ne yazık ki bu iktidar da gündemine almamakta ısrarlıdır. Cumhurbaşkanı, bu yüzden elindeki en büyük yaptırımı kullanarak sorunu her fırsatta kamuoyu önüne getirmekte; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumundan Adalet Bakanı ile müsteşarının ellerini çekmesini söylemektedir. Sezer, yargıç ve savcı adaylarının sınavlarının Adalet Bakanlığı’nca yapılmasından doğan kaygısını, Anayasa Mahkemesi’nin bu doğrultuda 1995 yılında aldığı bir kararı da hatırlatarak güçlendirmek gereğini duymuştur. Sezer ‘‘Unutulmamalıdır ki yargıç güvencesi yargı bağımsızlığının, yargı bağımsızlığı da devlete güvenin önkoşuludur’’ diyor. O zaman, sırası geldiği için bir kez daha soralım: İktidar, bu güveni yeterli kılmak için ne zaman harekete geçecektir? ? M Yunan askerlerinin ilk kolu Yunan bayrağını taşıyan bayraktarla Konak Meydanı’na geldiğinde, Hukuku Beşer gazetesi başyazarı Hasan Tahsin, Yunan bayrağını taşıyan bayraktara yönelen ilk kurşunu attı. Birden ortalık karıştı ve Hasan Tahsin şehit oldu. “Yaşasın Venizelos” diye bağırmak istemeyen 9 subay şehit edildi. 1 ? İzmir ve Ege bölgesi işgal edilmişti, ama işgalden sonra, düzenli ordular kuruluncaya kadar Bergama’da, Nazilli’de, Aydın’da, Ödemiş’te, Denizli’de, Söke’de, Kuşadası’nda, Salihli’de, Akhisar’da oluşan, halkın ve efelerin katıldığı Kuvayı Milliye Cepheleri, vurkaç eylemleriyle düşmanı rahatsız ediyordu. ALEV COŞKUN ÖDEMİŞ DİRENİŞİ 2Yunan güçleri güneyde Aydın’a yönelmiş, tüm ilçeleri ve Aydın’ı ele geçirmişti. 31 Mayıs 1919’a kadar giremediği bir tek yer, efe ve zeybekleriyle ünlü Ödemiş ilçesiydi. Ödemiş’te, İzmir işgalinin hemen ertesinde yurtseverlerin katılımıyla bir Kuvayı Milliye örgütü kuruldu. Ödemiş Kaymakamı işgal güçlerine çektiği telgrafta ‘‘Artık kalem değil, silah konuşacaktır’’ diyordu. Ödemiş’te kurulan Kuvayı Milliye Hükümeti, demiryollarını tahrip etti, telefon ve telgraf tellerini kesti. 31 Mayıs 1919 günü, bugün İlkkurşun Tepesi adıyla anılan tepede, Ödemişliler kendilerinden çok üstün Yunan güçlerine karşı savaştılar. Doğrudan doğruya halk tarafından örgütlenen ve ‘‘Yiğit Ordusu’’ adı verilen Ödemişli Kuvayı Milliyeciler, gelen büyük düşman güçleriyle beş saat savaştılar. Evet yenildiler amma, Yunan’a karşı çıkılabileceğini de gösterdiler. Ünlü tarihçi Prof. Bernard Lewis’in belirttiği gibi; bu çatışma ile ‘‘... Yunan ileri hattı boyunca gerilla savaşı birden alevlendi. Türkler istilacıya karşı ayağa kalkmaya hazırdı; yalnız lider bekleniyordu.’’ (10) ayıs 1919’un ortalarında, İzmir Limanı’na İngiliz, Fransız, Amerikan savaş gemileri dolmuştu. Limanda demirleyen İngiliz, Fransız, Amerikan savaş gemileri Yunan işgali için destekçilik yapıyorlardı. 14 Mayıs 1919 günü, İngiliz devletinin İzmir Başkonsolosu James Morgan sabah saat 09.00’da Vali Kambur İzzet’i ziyaret etti ve Foça, Karaburun, Urla ve Sancakkale askeri noktalarının öğleye kadar işgal edileceğini bildirdi. İstanbul’a Savaş Bakanı’na bu durumu soran İzmir’deki Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, aşağıdaki yanıtı aldı: ‘‘Babıâli’nin işgal hakkında bilgisi yoktur... Karşı gelmeyiniz.’’ Emperyalist egemen devletlerin bu işgal haberi hızla İzmir’e yayıldı. Müdafaai Hukuk Cemiyeti ve Türk Ocağı üyeleri İzmir Lisesi’nde toplandılar. Toplantıya katılanlar Yunan İstilasını Red Ulusal Heyeti’ni oluşturdular ve bir bildiri yayımladılar. Bildiri şöyledir: ‘‘Ey bedbaht Türk... Wilson ilkeleri adı altında hakkın zorla elinden alınıyor ve namusun parçalanıyor... Güzel memleketin Yunan’a verildi. Artık kendini göster... Burada zengin, fakir, âlim, cahil yok... Binlerle, yüz binlerle Maşatlık’a koş...’’ O günün akşamı (14 Mayıs 1919) bütün İzmirliler Yahudi mezarlığı olan Maşatlık meydanına koştular. Heyecanlı konuşmalar yapıldı. Sabaha kadar ateşler yakılarak, bir gün sonra başlayacak Yunan işgali protesto edildi. Bu çok büyük bir karşı duruştu. Atatürk Nutuk’ta İzmirli yurtseverlerin bu hareketini ‘‘reddi ilhak’’ (işgale ret) ilkesinin ilk kez ortaya atılışı olarak şöyle değerlendirir. ‘‘Yunanlıların İzmir’e gireceğinin ilk belirtilerini Mayıs’ın 13’ünden beri gören birtakım genç yurtseverler, ayın 14/15’inci gecesi İzmir’de bu acıklı durumu aralarında görüşmüşler; (artık) bir olup bitti durumuna geldiğinden kuşku kalmayan bu girişimin (İzmir’i Yunanistan’a) katma (ilhak) ile sonuçlanmasını önlemek düşüncesiyle birleşmişler ve Reddi İlhak ilkesini ortaya atmışlardır.” (9) Yüzde 34.3 ile 63.8’e sahip çıkmak Bence yasama organının ‘‘sayın üyeleri’’, Cumhurbaşkanı’nın yeni yıl mesajında, ‘‘oy kullanan seçmenin yaklaşık yarısına ilişkin siyasal görüşün bugünkü parlamentoda temsil edilmediği için seçim sistemimizin temsilde adalet ilkesiyle bağdaşmadığı’’nı vurgulayan sözlerini içlerine sindirip sindiremediklerini yüksek sesle açıklamalıdırlar. Ya şayet sindirebiliyorlarsa? O takdirde başta Erdoğan olmak üzere, kendilerine küçük bir hatırlatmanın yapılması gerekiyor. Bundan önceki TBMM de aynı seçim sistemi ile göreve geldi. Ancak, o parlamentonun oluşturduğu siyasal iktidar üç partili bir koalisyondu. O üç parti ‘‘yüzde 22.2+18.0+13.2’’lik oy bloku ile Meclis’e seçmenin yüzde 53.4’lük bir iradesini, sandalyelerin yüzde 63.8’inde oturarak yansıtmışlardı. AKP yüzde 34.3 oy aldığı halde bugünkü yasama meclisinde yüzde 66’lık bir sandalye sayısını adeta işgal etmiş durumdadır. Sezer’i 5 Mayıs 2000’de Cumhurbaşkanlığına seçen çekirdek oy, seçmenin yüzde 53.4’ünün iradesine dayanıyordu. 16 Mayıs 2007’de 11. cumhurbaşkanını seçeceği söylenilen bugünkü yasama organının arkasında 3 Kasım 2002 seçimlerindeki destek aynı kalmış ise seçmenin sadece yüzde 34.3’ünün olduğu bilinmelidir. Bu yüzden bugünkü yasama organımızın üyeleri, öncelikle temsilde adalet ilkesinin uygulanmadığı bir sistemle görev yapmakta olduğunu unutmasınlar... Dahası, hiçbir sözde mazeret ve gerekçe, bugünkü yüzde 10 barajlı bir seçim sisteminin demokrasi ile bağdaştığı palavrasını savunamaz. Birkaç kez yazdığımı anımsıyorum. 3 Kasım 2002’de bağımsız aday olarak seçimi kazanan milletvekilleri, ülke barajını aşmasalar da bölgelerinden aldıkları oylarla parlamentoya alın terleriyle girebildiler. Ama bağımsız aday olsaydı bölgesinde milletvekilli seçilip mazbatasını alabilecek bir başkası, partisi barajı aşamadığı için kırmızı ışığa takıldı. Buna adaletli bir sistem diyebiliyor muyuz hâlâ? Bu karmaşa, sade vatandaşın kafasında yasama meclisi üyesi için ne yazık ki sürekli soru işaretleri üretilmesine yol açıyor. 2 3 KUVAYI MİLLİYE CEPHELERİ Evet İzmir ve Ege bölgesi işgal edilmişti, ama bu işgalden sonra, düzenli ordular kuruluncaya kadar Bergama’da, Nazilli’de, Aydın’da, Ödemiş’te, Beydağ’da, Bozdağ’da, Denizli’de, Söke’de, Kuşadası’nda, Salihli’de, Akhisar’da oluşan, halkın ve efelerin katıldığı Kuvayı Milliye Cepheleri vurkaç eylemleriyle düşmanı rahatsız ediyorlardı. Halk, direnişinin ve gerillacılığın tarihini yazıyorlardı. (1) İzmir’de Kurtuluş Savaşı’nda ilk kurşunu atan Hasan Tahsin... (2) Hasan Tahsin’in kullandığı son kartviziti. (3) Coşkun tezahüratla İzmir’e giren Yunanlılar, bozgun sonu kaçmak için gemilere böyle akın etmişler ve İzmir’le birlikte Anadolu’yu arkalarına baka baka terk etmişlerdi. BAŞBAKAN’A ÖĞRETMEK LAZIM Sayın Başbakan’a İzmir’in bu özetlediğimiz Kuvayı Milliyeciliğini, ulusalcılığını, yurtseverliğini anlatmak gerekiyor. Tüm İzmir’i “gâvur”lukla nitelemek bir siyasi kişiliğe yakışmıyor. Her olayı ‘‘siyasal İslam’’ penceresinden yorumlamaya çalışan AKP’lilere anımsatmak isteriz ki, Milli Mücadele’de ilk kurşunlar Ege’de atıldı. Çok partili siyasal yaşamda, demokrasiye İzmir daima ev sahipliği yapmıştır. ‘‘Gâvur İzmir’’ denilen bölge Osmanlı döneminde gayrımüslimlerin yaşadıkları mahallelerin genel adıdır. 9 Eylül 1922’de de Ulusal Kurtuluş Savaşı sona ererken kaçan Yunan işgal güçleri bu mahalleleri yakarak yok etmiştir. İzmir her zaman, çağdaşlaşmanın, uygarlığın, ilericiliğin sembolü olmuştur. İzmir, Türkiye’nin uygar yüzünü yansıtır. İzmir’e yaraşan nitelik: Çağdaş İzmir’dir, Uygar İzmir’dir. Hepsinden önemli olanı da Gâvur İzmir değil, Kuvayı Milliyeci İzmir’dir. KAYNAKÇA (9) Nutuk, Cumhuriyet, C. I. s. 3637. (10) B. Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara, T.T.K. 1993, s. 241242. Ya dokunulmazlıklar? Milletvekilleri, bu nedenle hiç değilse yılan hikâyesine dönen dokunulmazlıklar konusunda, artık harekete geçme zamanının gelmiş olduğunu görmeli ve Sezer’in de yılbaşı mesajında bir kez daha söylediği gibi ‘‘kişisel eylemleri nedeniyle dokunulmazlık taşımanın, yasama erkinin yüceliğiyle bağdaşmadığı’’ndan harekete geçerek seçmeniyle seçilmişi ayıran ‘Berlin Duvarı’nı yıkmalıdırlar. Dokunulmazlık kalkanı, milletvekilinin verdiği her oyun, kürsüde yaptığı her konuşmanın iktidar partisi liderinin onayından geçmesine yol açıyor. Dosyalı vekil, liderini kızdırmamayı vazgeçilmez bir kural biliyor. Sözün özeti, 2007’de bu düzen böyle devam ederse görevini Sayın Sezer’den devralacak yeni cumhurbaşkanının, devletimizin saygın başı olduğunu vicdan rahatlığıyla söyleyebilecek miyiz? ‘‘O kişi’’, en az Sayın Sezer kadar açık alınla Çankaya’da oturmayı içine sindirebilecek midir? (Fotoğraflar: Nurdoğan Taçalan’ın ‘Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken’ adlı kitabından alınmıştır.) den Miralay Fethi Bey’le birlikte 9 subay şehit oldu. dar Yunan askeri güçleriyle çatıştı. Urla’daki ilk direniş başarısız olsa da Urla gibi Rumların çoğunlukta olduğu bir ilçede, halkın işgalci kuvvetlerle çatışmaya girmesi, Kuvayı Milliye açısından büyük önem taşımaktadır. HASAN TAHSİN VE İLK KURŞUN 15 Mayıs 1919 sabahı, Kordonboyu’na çıkan Yunan Evzon alayının ilk taburu gösterişli bir törenle İzmir Rum metropoliti Hrisostomos tarafından takdis edildi. Yerli Rumlar Yunan askerlerini coşkuyla karşıladılar. Yunan askerlerinin ilk kolu Yunan bayrağını taşıyan bayraktarla Konak Meydanı’na geldiğinde, Hukuku Beşer gazetesi başyazarı Hasan Tahsin, Yunan bayrağını taşıyan bayraktara yönelen ilk kurşunu attı. Birden ortalık karıştı ve Hasan Tahsin şehit oldu. Türk subayları ‘‘Yaşasın Venizelos’’ diye bağırmak zorunda bırakıldılar. Bunu redde URLA’DA KARŞI DİRENİŞ Yunan askeri güçleri 24 saat içinde İzmir, Konak, Bornova ve Karşıyaka’yı işgal ettiler. Urla’ya doğru yol aldılar. Urla iskelesine yanaşan bir Yunan torpidosundan çıkan Yunan askerleri Kuşçular, Kızılcaköy ve Devederesi gibi Urla’ya yakın köyleri yakıp yıktılar, yağma ettiler, sağ kalanlar ilçe merkezine sığındılar. Urla’da 123. Piyade Alay Komutanı Yarbay Kazım’ın elinde sadece 18 er vardı. Urla halkı, bu kuvvete gönüllü katıldı. 100 kişilik milis kuvveti, 17 Mayıs akşamına ka AYVALIK DİRENİŞİ Yunan askeri gücü on gün içinde kuzeyde Ayvalık, güneyde Aydın yönünde ilerledi. Ayvalık’taki 172. Alay Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya, 24 Subay ve 15 kadar erle birlikte Ayvalık’ın doğusundaki sırtlara çekilerek Yunan askeri birliğine karşı savunma savaşı yaparak tarihte yerini aldı. (29 Mayıs 1919) Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net IMF YASALARINA KARŞI BİTTİ DİSK’in yaptığı araştırmaya göre, çalışan kadınların yarısı aile işletmelerinde ücretsiz işçi Kadınlar işgücünün dışında ANKARA (ANKA) Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de kadınların yüzde 70’i kendisini ‘‘ev kadını’’ olarak görüyor. Çalışan kadınların yarısı ise aile işletmelerinde ücretsiz çalıştırılıyor. DİSK’in yaptığı ‘‘AB Sürecinde İşçi Sınıfının Durumu’’ başlıklı araştırmada yer alan ‘‘Kadın İşgücü’’ dosyasına göre, Türkiye’de kadınlar işgücünün dışında, evde oturan ve ücretsiz çalıştırılan bir konumda bulunuyor. İşgücüne dahil edilmeyen kadınların büyük çoğunluğunun kendilerini ‘‘ev kadını’’ olarak değerlendirdiği belirtilen araştırmada, ev içi üretimlerinin istatistiklere yansımaması nedeniyle de kadınların ekonomideki rollerinin belirlenemedi Emek Platformu kampanya başlattı İstanbul Haber Servisi Emek Platformu İstanbul Bileşenleri, hükümetin Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası tasarılarına karşı geniş çaplı bir kampanya başlattı. Kampanya kitlesel eylemlerin yanı sıra işyerlerinde, bölgelerde ve merkezi olarak düzenlenecek toplantılar, dağıtılacak afişler, bildiriler ve broşürlerle iki tasarının gerçek yönlerini halka anlatmayı amaçlıyor. İstanbul Tabip Odası’nda düzenlenen basın toplantısında kampanyayı duyuran EmekPlatformu temsilcileri, ‘‘Sosyal Güven(siz)lik ve Genel Sağlık(sızlık) Sigortası’’ olarak adlandırdıkları tasarıların kendilerine rağmen TBMM’den geçmesine izin vermeyeceklerini vurguladılar. Toplantıda konuşan Prof. Gençay Gürsoy, iki tasarının Türkiye’de çalışanların geleceğini belirleyeceğini belirterek ‘‘Genel Sağlık Sigortası, sağlığın özelleştirilmesi ve paralı hale getirilmesinin süslenmiş adından ibarettir. Artık bu uygulamaların prototip ülkelerinde bile terk edilmeye başlandığı bir dönemde, Türkiye hem masraflı, hem eşitsizliği arttıran bir sağlık sistemini gündeme getiriyor’’ dedi. Emek Platformu adına basın açıklamasını okuyan Haberİş 1 No’lu Şube Başkanı Levent Dokuyucu, AKP hükümetinin imzaladığı 19. standby anlaşmasına ilişkin niyet mektubuna göre, her iki tasarının şubat sonuna kadar TBMM’den geçirileceğini belirtti. ? Türkiye’de kadınlar işgücünün dışında, evde oturan ve ücretsiz çalıştırılan bir konumda bulunuyor. İşgücüne dahil edilmeyen kadınların büyük çoğunluğu kendilerini ‘ev kadını’ olarak tanımlıyor. DİSK’in araştırmasına göre, işgücüne dahil olmayan her üç kişiden ikisi kadın. ği kaydediliyor. AB ülkelerindeki kadınların iş yaşamının dışında bulunmasının en önemli nedeninin emeklilik olduğu kaydedilen araştırmada, Türkiye’de kadınların sadece yüzde 3’ünün çalışma hayatlarını tamamladıkları vurgulanıyor. Kadınların iş yaşamına çekilememesinin nedenlerinin ‘‘gelenekler’’ ve ‘‘önyargılar’’ olduğu savunulan araştırmada, en önemli nedenin ise istihdam yaratılamaması olduğu vurgulanıyor. Araştırmada, işgücüne dahil olmayan her üç kişiden ikisinin kadın olduğu ve çalışan kadınların büyük çoğunluğunun aile işletmelerinde ücretsiz çalıştırıldığına da dikkat çekiliyor. Araştırma verilerine göre iş yaşamına dahil olmayan kadınların toplam ‘‘18.1 milyon’’ olduğu belirtiliyor. Kadınların yüzde 8.5’inin hasta veya özürlü, yüzde 5’inin ailevi ya da kişisel nedenlerden, yüzde 7.7’sinin öğrenci olduğu için çalışmadığı ve yüzde 3.2’sinin emekli olduğu, yüzde 1.5’inin faiz geliri ile geçindiği, yüzde 4.5’inin ise diğer nedenlerden dolayı çalışmadığı belirtiliyor. Kadınların iş yaşamına katılmasında eğitimin önemli bir rol oynadığı hatırlatılan araştırmada, ücretli çalışan kadınların yarısının lise ve daha üstü eğitim aldıkları belirtiliyor. AB ülkelerinde ise çalışan kadınların büyük çoğunluğunun orta düzey eğitim aldıkları ve Avrupa’da iş yaşamında eğitimin Türkiye’deki kadar etkili olmadığı vurgulanıyor. Ücretli çalışan kadınların 2.2 milyon olduğu ve bunlardan yüzde 31.2’sinin yüksekokul, yüzde 28.5’inin lise, yüzde 9’unun ortaokul, yüzde 28.6’sının ilkokul mezunu olduğu kayde dilen araştırmada, yüzde 2.7’sinin ise okur yazar olmadığı belirtiliyor. Türkiye’de ücretli çalışan kadınların iş yaşamını erken terk ettiği kaydedilen araştırmada, kadınların evlendikten ve çocuk sahibi olduktan sonra çalışmayı bıraktıkları vurgulanıyor. Türkiye’de ücretli çalışan kadınların yaş sınırının 31 ve AB ülkelerinde ise 39 olduğuna dikkat çekilen araştırmada, kadınların ev içi yükünün azalmasıyla birlikte iş yaşamlarının uzayacağı belirtiliyor. Avrupalı kadınların iş arama yaşında bir sınır olmadığı belirtilen araştırmada, Türkiye’de işsiz kadınların 1524 yaş aralığında olduğu ve 35 yaşından sonra iş arayan kadınların sayısının önemli ölçüde düştüğü ifade ediliyor. CUMHURİYET 07 K