10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 OCAK 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Rus Palio’nun parçaları Türkiye’den gidecek Ekonomi Servisi Fiat lisansı ile Bursa’daki Tofaş fabrikasında üretilen Fiat Palio ve Albea modelleri, bundan böyle Rusya’da da üretilecek. Tofaş’tan yapılan açıklamaya göre, Fiat Auto ve Rus Severstal Auto, Tofaş’ın Türkiye’de ürettiği Fiat Palio ve Albea modellerinin Rusya’da üretilmesine yönelik olarak montaj hattı kurulması konusunda bir sınai anlaşma imzaladı. Severstal Auto’nun Kazan yakınlarındaki Neaberejniye Chelni fabrikasında 2007 yılında üretimine başlanacak Palio ve Albea modellerinin üretim için gerekli parçalarının tamamı Tofaş tarafından ihraç edilecek. Anlaşma, Fiat Auto ile Severstal Auto arasındaki işbirliğinin ilk adımı olacak ve taraflar endüstriyel ilişkilerini daha da ilerleterek 2006 yılının ticari aracı seçilen Fiat Doblo da dahil olmak üzere diğer Fiat modellerinin Rusya’da üretilmesi için fırsatları değerlendirecek. Fiat Auto ve Severstal Auto, ayrıca, tüm Fiat markalı binek modeller ve hafif ticari araçların Rusya’da satışı ve dağıtımıyla ilgili tedarik anlaşması da imzaladı. Tofaş Üst Yöneticisi (CEO) Alfredo Altavilla, yaptığı açıklamada, bu anlaşmanın hem Türk otomotiv sektörü hem de Tofaş açısından tarihi bir olay olduğunu belirterek anlaşmayla birlikte Tofaş’ın üretici olarak dünya standartlarındaki rekabetçiliğinin kanıtlandığını kaydetti. Altavilla, söz konusu işbirliğinin, Tofaş’ın Türkiye dışındaki pazarlara açılmasını sağladığını ve böylece Rusya gibi hızlı büyüyen bir pazarda faaliyet göstermesine imkân tanıdığını belirtti. Türkiye 2006: Spekülatif Büyüme ve İstihdam Sorunu 2006’da Türkiye ekonomisinin önünde çözüm bekleyen iki önemli sorunun yattığı görülüyor: Cari işlemler dengesindeki açığın büyüklüğü ve süregelen işsizlik sorunu. Öncelikle birbiriyle ayrı konular gibi gözükse de aslında her iki sorunun birbirine bağlı olduğunu vurgulayalım. Zira bilindiği gibi, cari işlemler dengesi özü itibarıyla reel ekonominin üretim, tüketim, tasarruf ve yatırım faaliyetlerindeki döviz alışverişlerinin bir yansımasıdır. İşsizlik ise nihai olarak üretim sürecine bağlıdır. Her iki olgunun kaynağında da Türkiye’nin reel ve finansal kesimlerindeki yapısal çarpıklıklar yatmaktadır. Türkiye ekonomisinin, 2001 krizinin ardında yüksek bir büyüme temposu yakaladığı görülmektedir. Milli gelir 2002 başından bu yana yılda ortalama yüzde 7.5’lik oranda artış içindedir ve 2005’in üçüncü çeyreğinde de yüzde 7.1 büyümüştür. Oysa açık işsizlik oranı 2001 krizi sonrasında yüzde 11.5’e değin yükselmiş, sonrasında da mevsimsel dalgalanmalara bağlı olarak yüzde 9.5 ile 10.5 arasında direnç göstermiştir. Aşağıdaki grafik bu olguyu açıkça özetlemektedir. Grafikte söz konusu dönemde milli gelir ile istihdamdaki artış oranları yıllık bazda sergilenmektedir. Grafikte çeyrek dönemler itibarıyla verilen artış oranları, bir yıl öncesinin eşdeğer dönemine görece olup mevsimsel etkilerden arındırılmıştır. Z A M L I AVA N S Uzan Grubu’ndan haczedilen TV’lerin kablolu ve uydu yayın lisanslarını satın aldı Kamuda maaşlar 6 Ocak’ta Ekonomi Servisi Memurlar ve diğer kamu çalışanları, bu yıla ilişkin ilk zamlı maaşlarını 6 Ocak’ta avans olarak alacaklar. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, kamu personelinin özlük hakları ve diğer ödemelerle aylıkların avans olarak ödenmesi konusunda kamu kuruluşlarına bir genelge gönderdi. Genelgede, memur, işçi ve diğer personel maaşlarının bayram öncesi ödenmesine ilişkin talimat da verildi. Genelgeye göre, avansın hesabında ele geçen net tutarlar esas alınacak ve aylıkları banka hesaplarına aktarılan personelin avans tutarlarının ilgili bankalarca zamanında ödenmesi sağlanacak. Genelgede 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 49’uncu maddesi kapsamında çalıştırılacak sözleşmeli personelin ücret tavanları da belirlendi. Doğan’a 4 TV daha Ekonomi Servisi Doğan Yayın Holding, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) satışa çıkardığı Uzan Grubu’nun yayında bulunan 4 televizyonunun kablolu ve uydu yayın lisanslarını 912 bin YTL’ye satın aldı. Uzan Grubu’ndan haczedilen 6 adet televizyon ve 3 adet radyoya ilişkin kablolu ve uydu yayın lisansı ile marka başvuruları, Esente ? Doğan Yayın Holding, Sineklasik ve Yeşilçam TV’nin uydu, kablolu yayın lisansı ve markaları için 230’ar bin YTL, Dizi ve Metro TV’nin uydu ve kablolu yayın lisansı için de 226’şar bin YTL teklif verdi. Açık arttırmada, başka bir teklif sunulmadı. pe’deki Fon Binası’nda toplam 1 milyon 576 bin 400 YTL muhammen bedelle satışa çıkarıldı. İhaleye katılan Doğan Yayın Holding Hukuk Müşaviri Erem Yücel, Sineklasik ve Yeşilçam TV’nin uydu, kablolu yayın lisansı ve markaları için 230’ar bin YTL, Dizi ve Metro TV’nin uydu ve kablolu yayın lisansı için de 226’şar bin YTL teklif verdi. Açık arttırmada başka bir teklif sunulmadı. İhalede satışa çıkartılan ve şu anda yayında olmayan Radyo Gold, Radyo King, Radyo Blue, Futgol TV ve Sineklasik 1 TV’ye ise alıcı çıkmadı. Söz konusu televizyon ve radyolar ise 6 Ocak’ta tekrar satışa çıkarılacak. İhalenin ardından açıklama yapan Erem Yücel, Doğan Yayın Holding’in daha önce de açıkladığı gibi medya sektöründe büyümeyi hedeflediğini belirterek bu proje kapsamında TMSF’nin yaptığı satışlara iştirak edip televizyonların uydu ve kablolu yayın lisanslarını satın aldıklarını söyledi. TMSF Satış Komisyonu Başkanı Fethi Çalık da, bu satıştan 912 bin YTL gelir elde edildiğini ifade ederek ‘‘Reklam girdisi olmayan kanallardı. Hazine’yi bu yükten kurtarmış olduk’’ şeklinde konuştu. Kamer hammadde üzerinden KDV alınamayacağını söyledi ve eleştirilere tepki gösterdi Mücevherci ÖTV de istemiyor ? İstanbul Değerli Maden ve Mücevherat İhracatçıları Birliği Başkanı Kamer, iddiaların merkezinde mücevherden KDV alınmaması gerçeğinin yattığını, altının hammaddesinde KDV’nin olmadığını, sadece üzerindeki işçilik ve kâra KDV uygulandığını söyledi. Ekonomi Servisi İstanbul Değerli Maden ve Mücevherat İhracatçıları Birliği (İMMİB) Başkanı Cihan Kamer, sektörün korunan sektör olduğu iddialarının ya eksik bilgiyle yapılan yanlış bilgilendirmeler ya da arkasında kötü niyet olan yaklaşımlar olduğunu savundu. Türkiye İhracatçılar Meclisi Cihan Kamer ve Oğuz Satıcı ortak basın toplantısı düzenledi. YENİ SİSTEME TEPKİ ‘Emeklinin zararı 100 YTL ’yi bulur’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) EmekliSen Genel Başkanı Veli Beysülen, emeklilere fiş ve fatura toplamadan maaşlarının yüzde 4’ünün otomatik olarak ödenmesi sistemi ile her emeklinin yıllık 60100 YTL zarara uğrayacağını bildirdi. Bugüne kadar emeklilere vergi iadesinin yüzde 5 olarak ödendiğini belirten Beysülen, yeni sistemle bu oranın yüzde 4’e gerilediğini kaydetti. Bunun da her emekli için yıllık 60100 YTL arasında bir kayıp olduğunu belirten Beysülen, ‘‘Vergi iadesinin tamamen kaldırılmasının IMF’nin talebi olduğunu herkes biliyor’’ dedi. (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı ve sektör temsilcileriyle birlikte bir basın toplantısı düzenleyen Kamer, 1994’te 44 milyon dolar olan kuyumcu eşyası ihracatının 2004’te 900 milyon dolar, 2005 ise 1.1 milyar dolara ulaştığını anlattı. Bu alandaki ihracatın son 11 yılda ‘‘yüzde 2350’’lik bir orana ulaştığını savunan Kamer, iddiaların mer kezinde mücevherden KDV alınmaması gerçeğini yattığını anlattı. Kamer, altının hammaddesinde gelişmiş hiçbir ülkede olmadığı gibi KDV’nin olmadığını, sadece üzerindeki işçilik ve kara KDV uygulandığını söyledi. Mücevherden KDV’nin kaldırıldığını ancak yüzde 6 olan ÖTV’nin yüzde 20’ye çıkarıldığını aktaran Cihan Kamer, mücevherden ÖTV kalkarsa Türkiye’nin, dünyanın altın ve mücevher takı üretim merkezine haline gelebileceğini ve ekonominin en önemli bacağı olacağını savundu. Enflasyon hedefin altında ? Üretici fiyatlarında yıllık artış yüzde 2.66, tüketici fiyatlarında yüzde 7.72 oldu. Ekonomi Servisi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2005 yılında üretici fiyatlarının (ÜFE) yüzde 2.66, tüketici fiyatlarının (TÜFE) ise yüzde 7.72 oranında arttığını açıkladı. Böylece enflasyon, geçen yıl yüzde 8’lik hedefin altında kaldı. TÜİK’e göre, Aralık ayı enflasyonu ise üretici fiyatlarında yüzde 0.04 gerilerken, tüketici fiyatlarında yüzde 0.42 artış kaydedildi. 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon 2005 yılında üretici fiyatlarında yüzde 5.89, tüketici fiyatlarında yüzde 8.18 olarak hesaplandı. Çekirdek enflasyon yerine açıklanan TÜFE göstergeleri, mevsimlik ürünler hariç geçen yıl aralık ayında yüzde 0.88, işlenmemiş gıda ürünleri hariç yüzde 0.66, enerji hariç yüzde 0.48 oranında arttı. TÜFE’de yıl sonu itibarıyla yüzde 7.72’lik oran son 37 yılın en düşük düzeyini gösteriyor. TÜİK’nin 1965 yılından sonraki dönem için oluşturduğu tarihsel enflasyon serilerine göre, 2005 yılında kaydedilen yıllık enflasyon, yıllık enflasyonun yüzde 0.53 olduğu 1968 yılından sonraki dönemin düşük düzeyini oluşturdu. Grafik, sorunu tüm çıplaklığıyla sergilemektedir. Türkiye’nin milli geliri 2002 sonrası on beş çeyrek dönemin her birinde pozitif artış sergilemiş; bunların üçünde artış hızı yüzde 10’u aşmış; geri kalanın dokuzunda da büyüme yüzde 5’in üzerinde gerçekleşmiştir. Oysa aynı dönemde istihdamdaki yıllık değişimlerin sadece yedisi pozitif yönlü olmuş; sekiz çeyrek dönemde ise istihdamdaki değişimler bir önceki yılın eşdönemine görece negatif olmuş, yani istihdam daralma içine girmiştir. Dahası, istihdam artışları sadece dört kez yüzde beş düzeyine yaklaşmış, en son veri olan 2005 üçüncü çeyreğinde de tekrar gerileme göstermiştir. Türkiye ekonomisi yüksek hızlı büyüme konjonktürü içinde olmasına rağmen istihdam yaratamamaktadır. Yani, ‘‘istihdamsız büyüme’’ sergilemektedir. Bazı iktisatçıların ‘‘kalitesiz büyüme’’ diye de niteledikleri bu yapısal çarpıklığın özünde Türkiye’nin uluslararası piyasalara sunmakta olduğu yüksek reel faiz sayesinde yüksek oranlarda çekmekte olduğu spekülatif sıcak para girişleri vardır. Yoğun sıcak para finansmanı dövizin fiyatını ucuzlatmakta (TL aşırı değerli olmakta) ve yurtdışından ithalatı özendirmektedir. Bunun sonucunda da cari işlemler açığı genişlemektedir. Bu arada gerçekleşen ihracat ve üretim artışlarının yurtiçinde katma değeri düşük sektörlerde (otomotiv ve dayanıklı tüketim malları gibi) yoğunlaşması neticesinde de istihdam artışları çok sınırlı kalmakta ve işsizlik sorunu derinleşmektedir. Dolayısıyla cari açık ve işsizlik birbirine bağlı sorunlar olarak tezahür etmektedir. Özetle, yüksek reel faizdüşük kur kıskacına sıkışmış bir ‘‘yükselen piyasa ekonomisi’’ olarak Türkiye, uluslararası işbölümünde bir spekülasyon ve ucuz ithalat/ucuz işgücü cenneti konumuna sürüklenmiş durumdadır. Daha geniş bir bakış açısıyla irdelersek, bu sürecin aslında Türkiye’ye de özgü olmadığı ve kapitalizmin finansal küreselleşme aşamasında gelişmekte olan ülkelerin ortak karakteristiğini oluşturduğu gözlenmektedir. Uluslararası iktisat yazınında ‘‘spekülatifyönlü büyüme’’ diye anılan bu olgu, istikrarlı büyüme ve istihdam güvencesiye paylaşılmış sosyal adalete dayalı reel kalkınmanın kapitalizm altında ne derece mümkün olabileceği sorularını da gündemimize getirmektedir. (*) Bu sorular yumağını ise bir başka yazımızda tartışmak üzere. (*) Örneğin bkz., Grabel, Ilene (1995) ‘‘SpeculationLed Economic Development: A PostKeynesian Interpretation of Financial Liberalization Programmes in The Third World’’ International Review of Applied Economics 9(2): 127249. B İ L Gİ TOPLUMUNA DOĞRU / ÖZLEM YÜZAK [email protected] Makine ve kimya sektöründe ithal girdi sürekli artış gösteriyor. Oysa sektörler ithal girdileri ve katma değer katkıları açısından incelenmeli ve yerli katkının nasıl arttırılacağı bugüne kadar çoktan araştırılmış olmalıydı. Hükümet ise ithal girdilerin payını aşağıya çekebilmek için gerekli sektörel desteği bulup çoktan vermeliydi. Hiçbiri yapılmadı. 1980’lerde ülkenin ilk dışa açılması sırasında yapılan hatalar ‘‘beceriksizlik, vizyonsuzluk, plansızlık’’ diye tanımlanabilir. Ama 2006 yılında hâlâ kör gözlükleri ile dolaşılıyorsa beni bunu tanımlayacak söz bulamıyorum. Son aya kadar Uluslararası Para Fonu’nun en borçlu 3 müşterisi Brezilya, Arjantin ve Türkiye idi. İlk ikisi borçlarını erken ödeyerek IMF ile hesabı keseceğini açıkladı. Bugün bu iki ülke de cari açıklarını bırakın azaltmayı, cari işlemler fazlası bile verdiler. Hiç olmazsa bunlardan ders çıkarmayı öğrenebilsek... 1980’ler, dışa açılma ile birlikte, tüketim kalıplarının da değişmeye başladığı yıllar olmuştu. 1988 yılında üniversiteden mezun olup iş yaşamına atıldığımda ilk uğraştığım konu ithalat idi. Tatil köyü inşa eden ve sonra da işletmeciliğini yürüten bir turizm yatırım firmasında ithalat uzmanı olarak görev yapıyordum. Verilen yatırım teşvikleri kapsamında iğneden ipliğe, aklınıza gelebilecek her şey ithal ediliyordu. Yapılan yatırımlar mevcut gelir kaynakları ile yapılacak boyutu çoktan aşmış olduğundan şirket sürekli olarak kredi kullanıyordu. Bırakın Antalya’da inşa edilen o lüks tatil köyünü, İstanbul’da benim de çalıştığım merkez ofis bile İtalyan dolaplar, çalışma masaları, nereden ithal edildiğini unuttuğum yumuşacık bembeyaz halılar ile kaplıydı. Keyifliydi çalışmak, neşeliydi ortam... O tecrübesizliğimle bile kendi kendime ‘‘Bu böyle gitmez’’ dediğimi hatırlıyorum. Ama birileri mus İthalat: 17 Yıl Önce ve Bugün luğu açmıştı, para oluk gibi akıyordu... Ta ki borçların geri ödenme zamanı gelene ve her şey tepetaklak olana kadar... Türkiye ekonomisinin o dönemdeki durumu benim çalıştığım şirketin durumundan çok da farklı değildi. İlk kez 1985 yılında haftalık ihaleler yoluyla iç borçlanmasını arttırmaya başlamıştı. Yetmedi. Ardından dış borçlanmalar hızlandı. İlk zamanlar gelir kalemi olarak algılanan borçların yeni borçlarla kapatılmaya çalışılması Türkiye’yi 90’lı yıllarda öyle bir darboğaza soktu ki bugün bile tam olarak temizlendiği söylenemez. 2006’nın ilk işgününde açıklanan ihracat rakamları ve peşi sıra bilmem kaçıncı kez tekrarlanan cari açık uyarısı beni 17 yıl öncesine götürdü. Evet, ihracatta Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı. 73.4 milyar dolar küçümsenecek bir rakam değil. Ayrıca birçok sektörün ihracat odaklı hale gelmesi de sevindirici. Ancak şunu unutmayalım ki ithalat bağımlılığımız her geçen gün artıyor. Hem tüketim mallarında hem de ara mallarda. Bakan Tüzmen cari açığa dikkat çekerken bu açığın temel olarak mal ve hizmet ithalatının, ihracattan daha hızlı artmasından kaynaklandığını vurguluyor. Vurguluyor ama bugüne kadar alınan hiçbir önlem yok. Geçen yazıda satır aralarında belirtmiştik. Bir kez daha yazalım. İthal girdi politikası bir ülke için son derece önemli. Çünkü ithal girdiler ne denli azaltılabilirse ürünün verimliliği o denli artar. Artan ihracat, artan ithalatı gerektiriyorsa katma değer azalıyor demektir. Özellikle ihracatın lokomotifi konumundaki otomotiv, giderek montaj sanayi haline geldiği günlerine geri dönüyor. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle