12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 OCAK 2006 CUMARTESİ 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Eric Clapton, 4 yıl aradan sonra çıkardığı ‘Back Home’ adlı albümüyle yeniden ‘rock’n roll’ yapıyor SANATA BAKIŞ SELMİ ANDAK ‘Eve Dönüş’ ama hangi eve APTÜLKADİR ELÇİOĞLU İdil Biret Eşsiz Yeni yıl ile birlikte, ender rastlanan görkemli bir müzik olayını da yaşadık: Dünya çapında piyano virtüözü İdil Biret’in İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde Şef Alpaslan Ertüngealp yönetimiyle seslendirdiği konser... Program, L. Van Beethoven’in (17701827) ‘‘Op. 37 No. 3 Do Minör Piyano Konçertosu’’.. solist: İdil Biret... Ayrıca, orkestradan Beethoven’in ‘‘Op. 92 La majör 7. Senfonisi’’ ile bu müzik şöleni sona erdi. Şimdi, siz sanatsever okurlarımızın nasıl yorumlayacaklarını bilmeden, ben bu köşenin yazarı ve besteci olarak yıllardan beri taşıdığım bir gerçeği bu olağanüstü konser bana inançla belirtmeme neden oluyor: Konu çok değerli sanatçımız İdil Biret’le ilgili. İdil Biret’i çocuk yaşından beri ‘‘harika çocuk’’ nitelikli kişiliğiyle, sonra Fransa’da (Paris) gördüğü yüksek eğitim yıllarında kazandığı başarılar ve ödüller ile tüm çalışmalarında izlemiş, ben de beste çalışmalarını yaptığım Paris’te ‘‘Ecole Normale de Musique’’ Yüksek Müzik Okulu’nda eğitim görürken ayrıca İdil Biret ve ailesiyle yakın olur, İdil Biret’in konserlerini ve çalışmalarını yine gazetemiz Cumhuriyet’e yollardım!.. İşte, o zamanlardan beri, İdil’i piyanosu başında ne zaman dinlesem kafamda ve gönlümde şu gerçek belirir ve eleştirel yorumlayışa yönelirim... İdil Biret her şeyden önce uluslararası kariyer yapmış bir piyano virtüözüdür... Ama, bu ‘‘harika çocuk’’ unvanıyla değerlenen niteliğinin üstünde, her piyano virtüözünde bulunmayan bir ayrıcalık taşımaktadır. O da şudur: İdil Biret komple bir müzisyendir... Piyanoda seslendirdiği her bestede besteciye sadık kalmakla birlikte, kişisel yaratıcılığını da katmaktadır. Sadece piyanoda teknik açıdan uygulamalarla kalmayıp bestenin felsefesine, anlamına uyum sağlayan İdil Biret duygularını, anlayışını ve yorumunu derinliğine gerçekleştirmekte, piyano tuşlarında yaşatmaktadır... İdil Biret’in bu kişiliğe ulaşmasında, olağandışı üstün yeteneklerinin var oluşu ilk akla gelirse de, eğitim oluşumunun rolü de asla yadsınamaz. Bu nedenle, kısaca özgeçmişine göz atalım: İdil Biret’in müzikle bağlantısı iki yaşında kendisini göstermiş, olağanüstü yeteneği beş yaşında iken piyano çalışından belli olmuş... Yedi yaşında iken o zamanki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in katkıları ile TBMM’den yasa çıkarılarak İdil Biret Fransa’ya gönderilerek Paris Konservatuvarı’nda ünlü eğitmenpedagog Nadia Boulanger’in öğrencisi olmuş. Ayrıca tanınmış piyano virtüözleri Wilhelm Kempf ve Alfred Cortot’nun öğrencisi olan İdil Biret, bundan sonra sayısız başarılara imza atmıştır... 15 yaşında, Paris Ulusal Konservatuvarı’nın yüksek piyano, accompagnement (eşlikçilik ve oda müziği) bölümlerini birincilikle bitirmiştir... İdil Biret günümüzü kapsayan yurtiçi ve yurtdışı konser turnelerinde ünlü orkestralar ve şefler eşliğinde başarılar kazanmakta, AvrupaRusyaAmerika turnelerinde tanınmış sahnelerde adını yazdırmaktadır... İzlediğimiz konserde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nı (İDSO) şef olarak Beethoven’in ‘‘Do Minör Piyano Konçertosu’’nda solist İdil Biret’e eşlik ederek yöneten ve sonra Beethoven’in ‘‘7. Senfoni’’sini yöneterek konserin başarılı geçmesini sağlayan şef Alpaslan Ertüngealp hareketli bir şef görüntüsü stilinde yorumuyla dikkati çekti. Alpaslan Ertüngealp halen kurduğu Academia Oda Orkestrası’nın sürekli sanat yönetmeni olarak görev yapmaktadır. İflah olmaz rock tutkumun gitgide blues’a kaydığını görünce ben de şaşırıyorum. Neyse ki bu rock’tan farklı bir ilgi alanı değil, hiç olmazsa köklere doğru bir gidiş. Buna etken biraz da küreselleşen dünyamızda verdiğimiz kayıplar olsa gerek. Her şeyini kaybeden ve tutunamayan bir kuşak insanı olmak, az biraz da zencileşmek gibi bir şey. Vakti zamanının en sert rock gitaristlerinden Eric Clapton da 80’lerin sonunda bir dergiye verdiği beyanatta; ‘‘Tekrar dünyaya gelirsem zenci olmak isterim’’ demişti. Zencilik tende değil, kaybediştedir lues’un 80’lik ustası BB King ile birlikte yaptıkları ‘Riding With The King’in ardından blues tarihinin mihenk taşlarından Robert Johnson’un klasiklerini yorumladığı ‘Me And Mr. Johnson’ albümleriyle Eric Clapton’u zenci bir blues ustası tadında bulmaya alışmıştık ki, o geçen yılın sonlarına doğru rock’a dönüş yapacağı bir albümün müjdesini verdi. Ve ‘Back Home’ adlı albümüyle yüz yüze geldik. Müzik sanayisi albümün reklamını ‘‘Eric Clapton evine yani rock’n roll’a dönüyor’’ diye yapınca, en azından benim gibi divaneler Yardbirds’lü, Cream’li ya da Blind Faith’li günleri bulmayı umacaktı. B Bir yanda rengini aça aça tamamen beyazlama yoluna girerek ucubeleşen Michael Jackson, diğer yanda ise teniyle olmasa da sesi ve gitarıyla zencileşen bir Eric Clapton. Onun 1994 yılı albümü ‘From The Cradle’ı dinlediğimde tekrar tekrar CD’nin kapağına bakıp renginin siyahlaşıp siyahlaşmadığını kontrol etmiştim. Belki de Clapton’u ilk kez bu albümle dinliyor olsaydım, siyahi biri sanırdım. Blues’un 80’lik ustası BB King ile birlikte yaptıkları ‘Riding With The King’in ardından blues tarihinin mihenk taşlarından Robert Johnson’un klasiklerini yorumladığı ‘Me And Mr. Johnson’ albümleriyle Eric Clapton’u zenci bir blues ustası tadında bulmaya alışmıştık ki, o geçen senenin sonlarına doğru rock’a dönüş yapacağı bir albümün müjdesini verdi. Ve ‘Back Home’ isimli albümüyle yüz yüze geldik. Duvarlara ‘Clapton is God’ yazıldığı tarihlerden bu yana 30 küsur yıl geçti geçmesine ama ne o günlerin büyüsü, ne de Eric Clapton’un önemi yok oldu. ABD’de Jimi Hendrix gitarla akıl almaz işlere imza atarken Avrupa kıtasına da blues’u sevdirecekti. ABD’li beyaz insandan çok Avrupalı savaş sonrası yitik kuşağı blues’a sahip çıkacaktı. ABD’de gettolara hapsedilen siyah insanın müziğinin kendi halinde ustaları Avrupa’da yüz binlere konser verme imkânı bulup şaşıracaktı. İşte böylece İngiliz gençleri blues yapmaya başlayınca müzik literatürüne de ‘Beyaz Blues’ diye bir tanım giriverdi. Atlantik ötesinde Hendrix’in yaptığı gibi blues’la rock’ın izdivacını sağlayan bu Avrupalı gençlerin başında da Eric Clapton geliyordu, hem de hard rock’a kapılar açarak. Bir daha geri gelmeyecek muhteşem yıllar takip edecekti. Bu muhteşem ve efsanevi dönemin ardından Clapton’un, yakın arkadaşı olan George Harrison’un karısına âşık olup ‘Layla’ adlı parçayı yapması 70’li yıllara damgasını vururken bu çaresiz aşk 1979’da evlilikle sonuçlanacaktı. Ardından da ‘Layla’ gibi geniş kitleleri etkileyen ‘I Shot The Sheriff’ parçası gelecekti. Bob Marley’in bestesi olan bu reggea parça eski tüfek hayranlarını biraz mutsuz etmişti. En alakasız insanın bile bildiği bir başka Clapton klasiği de ‘Cockaine’ydi. Aslında JJ Cale’in olan bu parça neredeyse Eric Clapton’a mal olacaktı. Bu şarkı onun gerçek hayattaki hüsranını da simgeler ve Eric Clapton iki yıl boyunca müzikten uzak kalıp tedavi altına alınır. Kokain alışkanlığından kurtulan gitaristin 1980’de çıkan ‘Just One Night’ albümüyle tekrar dönüşünü kutlayacaktık. Hızlı günlerin ardından Eski hızlı günlerin tozundan dumanından arınan Clapton artık pirüpaktı ve Another Ticket (1981), Money and Cigarettes (1983), Behind the Sun (1985), August (1986), Journeyman (1989) gibi albümleriyle yeni bir döneme ‘merhaba’ diyordu. O eski günlerin büyüsü artık olmasa da yepyeni bir Eric Clapton vardı karşımızda. Bütün bunların ardından oğlunu kaybetmesi ona yeni bir darbe indirecekti. Neyse ki o kötü günden sonra bir yeni yıkım değil, hüsranını müziğe döktüğü ‘Tears In Heaven’ adlı bir başyapıt çıkacaktı. 90’lı yıllarda ise onu saf blues tarzıyla görecektik. Eve dönüş 30 Mart 1945’te İngiltere’nin Ripley kasabasında doğan Clapton, Kingston Sanat Okulu’nda okurken sınıfta gitar çaldığı için okuldan atıldı. Böylece kendini işçi sınıfı arasında bulan gitarist, gündüzleri fabrikada çalışırken akşamları da pub’larda müzik yapacaktı. Ufak tefek topluluklardan sonra Jimmy Page, Jeff Beck gibi 60’ların ünlü gitaristlerinin birlikte yer aldığı Yardbirds topluluğuna katıldı. Bu efsanevi grubu Bluesbreakers takip etti. Artık o ‘God’ lakabını alacaktı. Ardından basçı Jack Bruce ve davulcu Ginger Baker’la birlikte yüzyılın en muhteşem hard rock blues triosu ‘Cream’i kuracaklardı. 1966’dan 1969’a kadar ortalığı kasıp kavuran Cream’den sonra onu Blind Faith Eric Clapton’u 2001’de çıkan ‘Reptile’ albümünden sonra blues klasiklerinin hâkimiyetindeki albümleriyle duyar olmuştuk. Şimdi 4 yıl aradan sonra ‘Back Home’ ile yeni şarkılarıyla buluşuyoruz. Müzik sanayii, albümün reklamını ‘‘Eric Clapton evine yani rock’n roll’a dönüyor’’ diye yapınca, en azından benim gibi divanelerin aklına Yardbirds’lü, Cream’li ya da Blind Faith’li günleri bulma ümidi gelecekti. Ama ne yazık ki karşımıza 80’li yıllardaki albümlerinin tavrı ile çıkacaktı. Melodik tadının gitarla harika bir birleşim sunduğu ‘Piece Of My Heart’, sert gitarın eski tada uygun blues ziyafeti ‘Lost And Found’ gibi ayrıcalıklı çalışmalar da yok değil hani. Ama ben kendi adıma gene de BB King’in sekseninci yaş günü için çıkan ‘BB King & Friends80’ albümünde yer alan ‘The Thrill Is Gone’ isimli Eric Clapton ve BB King düetini dinlemeyi daha çok tercih ediyorum. 22 Ocak Pazar günü Türkiye saatiyle 20.00’de sunulacak Mozart’ın 250. yaşı kutlanıyor ? Kültür Servisi Wolfgang Amadeus Mozart’ın 250. doğum günü dünya senfoni orkestralarıyla eşzamanlı olarak Türkiye’de de kutlanacak. 15 Şubat’ta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, 16 Şubat’ta ise Lütfi Kırdar Konser Salonu’nda gerçekleştirilecek Borusan Filarmoni konserinde Hasan Tura’nın ‘Çanakkale’ adlı bestesi de ilk kez seslendirilecek. Şef Gürer Aykal yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve İbrahim Yazıcı’nın şefliğinde Devlet Çoksesli Korosu Mozart’ın son bestesi ‘Requiem’i yorumlayacak. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile birlikte konsere katılacak olan Johanna Mac Gregor ise ‘Do Major Piyano Konçertosu’nu çalacak. Fazıl Say belgeseli Arte TV’de Kültür Servisi Avrupa’nın en önde gelen kültür ve sanat kanalı Arte TV , besteci ve piyanistimiz Fazıl Say üzerine hazırladığı belgesel filminin çekimlerini tamamladı. Ünlü yönetmen Güsta Courkamp’ın yönettiği bir saatlik belgesel, Arte kanalında ‘PortreFazıl Say/Alla Turca’ başlığı altında yarın Türkiye saatiyle 20.00’de ve 22 Ocak Pazar günü saat 09.00’da sunulacak. Bir FransızAlman ortak kamu kuruluşu olan ve Avrupa’da 300 milyon sanatsevere seslenen Arte kanalı, belgeselin çekimlerini 12 kişilik bir ekiple ağırlıklı olarak Türkiye’de gerçekleştirdi.Kanalın hazırladığı basın bülteninde Avrupa Birliği üyeliğine aday olan ülkemizde Fazıl Say’ın klasik müzik alanında elçilik görevini yerine getirdiğini belirterek Bach ve Beethoven’i Anadolu’ya taşıdığı belirtiliyor. Bültende ayrıca, Say’ın Anadolu halk müziğinden yararlanarak yaptığı kendi bestelerini konserlerde izlemek için binlerce izleyicinin salonları, meydanları, antik tiyatroları hıncahınç doldurduğu, bu yönden bakıldığında bestecimizin Avrupa’da bile hayal edilmesi çok zor bir fenomen konumunda olduğu ayrıntılı bir şekilde açıklanıyor. (Ayrıntılı bilgi için: www.inpettofilmproduktion.de/films/fazil.htm) MICHAEL MAYER 21 OCAK’TA SAAT 22.00 DE INDIGO’DA Indigo’da özel gece Kültür Servisi Michael Mayer 21 Ocak gecesi saat 22. 00’de Indigo’nun guest resident DJ’si olarak çalacak. Mayer’e gecede Aguayo ve Rockness eşlik edecek. Saat 22.00’de DJ Batu ile başlayacak olan bu özel gece dört saat sürecek. 1992’de Köln’e yerleşen Mayer orada ‘Kompakt’ isimli bir plak dükkânı ve şirketi kurdu. Techno’ya yeni açılımlar getiren Mayer, Avrupa’nın en büyük festivallerinde çaldı. Tobias Thomas ve Reinhard Voigt ile birlikte ‘Forever Sweet’ isimli tasarıda yer aldı. 5 tane miks cd’si çıkaran DJ Mayer’ın, iki yıl önce ilk LP’si ‘ Touch’ müzikseverlerle buluştu. Acid, minimal techno, elektro, detroit ve daha birçok kaynaktan etkilenerek yaptığı albüm, sanatçının en önemli çalışmalarından biri. Baxendale’ın ‘I Built This City for You’ ve Depeche Mode’un ‘Preecious’ şarkısına yaptığı remikslerin sanatçının müzik kariyerinde önemli bir konumu var. Gecede sanatçıya eşlik edecek olan Aguayo’nun Dirk Leyers’la yaptığı ortak tasarı ‘Closer Musik’’le elektronik müzik severlerin büyük beğenisini kazanmıştı. Aguayo’ya bu özel gecede ‘Are You Really Lost’ çalışmasına birlikte imza attığı Marcus Rossknecht eşlik edecek. Aguayo, Kylie Minouge’un ‘Slow’unun sözlerini kullanarak Michael Mayer’in ‘Lovefood’una yaptığı remiksle müzikseverlerin karşısına çıkmıştı. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle