12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 OCAK 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER CHP’de muhalefet boş durmuyor ? ANKARA (ANKA) Parti örgütleriyle ilişkileri sıcak tutmak isteyen CHP’li muhalif milletvekilleri bölge toplantılarına devam ediyorlar. Son olarak Trabzon’da parti tabanıyla bir toplantı yapan vekiller, önümüzdeki günlerde Anadolu turu yapmaya hazırlanıyor. CHP’li muhalif milletvekilleri bölge toplantılarına 2006’da da devam edecek. 2006’nın ilk toplantısını Trabzon’da gerçekleştiren vekiller, ‘‘etkin muhalefet’’ için arayışlarını sürdürüyor. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’le birlikte hareket eden Ankara milletvekilleri Mehmet Tomanbay, İsmail Değerli, İstanbul Milletvekili Hasan Aydın ve İzmir Milletvekili Muharrem Toprak, Anadolu’daki CHP örgütleriyle temas haline geçmeyi hedefliyor. 5 POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA Alaaddin Dinçer, hükümetin eğitimde kadrolaşma çabasına hız verdiğini belirtti ‘AKP hukuk tanımıyor’ ZEYNEP ŞAHİN Yeşil Pasaportlu Ağca... ‘‘Milli Katil’’ Mehmet Ali Ağca artık özgür. ‘‘Papa indirimi’’nden yararlanan, ‘‘Rahşan Hanım affı’’yla rahatlayan Ağca, Abdi İpekçi cinayetinden paçayı kurtardı. İpekçi’yi öldürüp iki gasp yaptığı için topu topu altı yıl cezaevinde yatan ‘‘Milli Katil’’, cezaevi çıkışında küçük bir topluluk tarafından çiçek atılarak karşılandı. 1 Şubat 1979... Abdi İpekçi alçakça bir cinayete kurban gitti... Bu cinayet karanlıkta kaldı, öteki faili meçhul cinayetler gibi. Abdi İpekçi cinayeti önceden planlanmış bilinçli bir eylemdir; tıpkı Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu cinayetleri gibi... İpekçi cinayeti ‘‘ülkücülerin kimler tarafından korunup kollandığı’’ bakımından çok önemlidir. Yeşil pasaportları Nevşehir Emniyet Müdürlüğü’nden aldıklarını ortaya çıkaran kişi, 24 Ocak 1993 yılında öldürülen Sevgili Uğur Mumcu’dur. Açık açık söylemekte yarar var: Abdi İpekçi’nin öldürülmesinde başrolü alan Mehmet Ali Ağca, devlet içinde örgütlü silahlı gücün tetikçisidir. Örneğin bu işte en önemli tanık Abdullah Çatlı’nın en yakın dostu eski Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin değil midir? ??? Şimdi oturup düşünme zamanıdır... Eski defterleri karıştırıp 28 yıl öncesine gidersek olayların gerçek yüzünü görüp şu soruyu sorabiliriz: ‘‘Abdi İpekçi neden öldürüldü?’’ Eğer bu soruya yanıt veremez, işin derinliğine inemezsek ne Uğur Mumcu, ne Çetin Emeç, ne Ahmet Taner Kışlalı ne de Necip Hablemitoğlu cinayetlerinin nedenini bulabiliriz... Türkiye ‘‘Ya sev ya terk et’’ diyenlerin, ‘‘ülkenin bölünmez bütünlüğünden’’ söz edenlerin Bedrettin Cömert cinayetinin Çatlı bağlantısını, Bahçelievler katliamının ne olduğunu unutmamalıdır. Halkımız bu faili meçhul cinayetler karşısında hep suskun kaldı. Halkımız olup bitenleri sadece seyretti... Bülent Ecevit, 1977 seçimleri öncesi İzmir Çiğli Havaalanı’ndaki kendisine yönelik suikast girişimini, Başbakan olduktan sonra çözebilseydi Türkiye faili meçhul cinayetleri yaşamazdı. Benim ülkemde düşüncelerini açıkladıkları için yıllarca hapis yatan bilim insanlarımız var. Duvarlara afiş astıkları için on yıldır hücrede yatan gençlerimiz var. Benim ülkemde bakkaldan şeker, baklava çalan çocukları yıllarca hapis yatıran bir hukuk düzeni var... Anımsıyor musunuz Manisalı çocukları, Metin Göktepe cinayetinin zanlısı polisleri savunan avukatları? Mete Bozbora, bir polis müdürü olarak yıllarca Ağca soruşturmasını yönetmişti. O Mete Bozbora daha sonra, Metin Göktepe’yi öldüren polislerin MİT’ten ihraç edilen avukatı Necdet Küçüktaşkıran’ın ortağı olarak ortaya çıkmamış mıydı?.. Mehmet Ali Ağca’yı Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtıktan sonra evinde saklayan kimdi? Abdullah Çatlı... Çatlı, Susurluk kazasında kimin otomobilinde ölü olarak çıkmıştı? Biliyorum bir süre sonra Mehmet Ali Ağca, toplumun içinde kaybolup gidecek!.. Türkiye nasıl demokratikleşecek, nasıl özgürleşecek? İşin özü bence bu!.. Ağca, Abdi İpekçi cinayetinden 5 yıl 7 ay hapis yattı... Haydi bir kez daha 28 yıl önceye dönelim... Ağca’yı Maltepe Askeri Cezaevi’nden kimler kaçırdı? Nevşehir Emniyet Müdürlüğü’nden ülkücülere yeşil pasaportu kimler verdi? Ağca Bulgaristan’a nasıl girdi? Öykü uzun... ??? ‘‘Rahşan Affı’’ falan tamam da; şu devlet içindeki örgütlü çete ne oldu? Susurluk’un üzerine neden gidilmedi? Bu olup bitenlerden bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak utanç duyuyorum. Yargı önündeki sesler geliyor aklıma: ‘‘Türkiye seninle gurur duyuyor!’’ Sanki onlar seviyor sadece Türkiye’yi, sadece onlar vatansever... Orhan Cavit Tütengil’i, Ümit Doğanay’ı, Cevdet Yurdakul’u anımsıyorum... Yıllar çabuk geçiyor... Irmak kıyısındayım sisli bir sabahın ilk saatlerinde... Uğur Mumcu da karlı bir Ankara’da öldürülmüştü. Evinin elli metre ötesinde polisler vardı. Devlet Uğur’un can güvenliğini sağlayamamıştı. Mehmet Ali Ağca, bayramın üçüncü günü özgürlüğüne kavuştu. İpekçi’nin, Mumcu’nun, Emeç’in, Kışlalı’nın, Hablemitoğlu’nun çocukları büyüdü. Nükhet İpekçi ne diyor: ‘‘Ağca milli katilimiz!’’ Bu kez de benim aklıma bir soru geliyor: ‘‘Türkiye’de Ağca gibi milli katillerimizin sayısı kaç?’’ ANKARA EğitimSen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, 2005 yılının AKP’nin iktidara geldiğinden bu yana kadrolaşmaya en çok hız verdiği yıl olduğunu belirterek ‘‘2006’da ideolojik duruşlarını daha da belirginleştirecekler, üniversiteler üzerinden hesaplaşma devam edecek’’ dedi. AKP’nin 2005 yılında eğitim alanındaki çalışmalarını ve eğitimin devam eden temel sorunlarını değerlendiren EğitimSen Başkanı Dinçer, geçen yılın son birkaç yıldır eğitimde yaşanan süreçlerden çok da farklı olmadığını ve halen çözüm bekleyen birçok ? 2005 yılının AKP’nin eğitimde kadrolaşma yılı olduğunu belirten EğitimSen Başkanı Dinçer, 2006 yılında da AKP hükümetinin ideolojik duruşunu daha da belirginleştireceğini ve hesaplaşmasını üniversiteler üzerinden yapacağını belirtti. Eğitimcilerin sürekli hak kaybına uğradığını belirten Alaaddin Dinçer, kadrolaşma ve eğitimi dinselleştirme çabalarına karşı mücadeleyi sürdüreceklerini kaydetti. konu olduğunu anlattı. ‘‘2005 eğitim çalışanları açısından yoksullaşmanın devam ettiği bir yıl oldu’’ diyen Dinçer, eğitim çalışanlarının kazanılmış haklarını kaybettirici bir yılın geride kaldığına dikkat çekti. Eğitimcilerin karar alma süreçlerinde yer almadığını ifade eden Dinçer, ‘‘Diğer yıllara göre kadrolaşma daha da hız kazandı. 2005 AKP’nin eğitimde kadrolaşma yılı oldu’’ dedi. Dinçer şunları kaydetti: ‘‘Düşük ücretlerle eğitimcilerin istihdam edilmesine devam ediliyor. Eğitimdeki başarı ve nitelik düzeyi halen yakalanamadı. Sınavlarda ‘sıfır çeken’ diye ifade edilen öğrenci sayısı arttı. AKP, eğitimdeki ideolojik ve politik duruşunu daha da pekiştirdi.’’ Hükümetin üniversiteleri doğrudan ya da dolaylı olarak hâkimiyet altına almak isteyen girişimlerde bulunduğunu vurgulayan Dinçer, ‘‘Bunun en belirgin örneklerini Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde Yücel Aşkın hocaya reva görülenlerde ve 19 Mayıs Üniversitesi’nde yapılmak istenenlerde yaşadık’’ dedi. İmam hatip liselerinin öğrenci sayısının geçen yıl ciddi şekilde arttığını belirten Din çer, ‘‘Türkiye’nin temel gereksinimleri ve geleceği açısından bakıldığında eğitimde başarısız bir yıl oldu. Ama AKP cephesinden bakıldığında oldukça başarılı bir yıldı’’ dedi. Eğitim sisteminin hâlâ ciddi bir kaynak sıkıntısı bulunduğunu belirten Dinçer, şunları söyledi: ‘‘AKP, 2006’da eğitime ideolojik ve politik damgasını daha çok vuracak. Üniversiteler üzerinden hesaplaşmaları devam edecek. Eğitimin özelleştirilmesi politikalarına hız verecekler. AKP’nin 2006’da da hukuk tanımaz tutumu devam edecek gibi görünüyor. Ama bizim açımızdan mücadelenin daha da yükseleceği bir yıl olacak.’’ CHP LİDERİ DENİZ BAYKAL: ÇİZMEDEN YUKARI MUSA KART Bakanlara mektup ? ANKARA (ANKA) İstanbul Fatih Camii’nde 2 Eylül’de cuma namazı sonrasında hilafet lehine gösteri yapan Hizbut Tahrir terör örgütünün ‘‘Türkiye Vilayeti’’ temsilcisi olduğu için tutuklanan Yılmaz Çelik adına, aralarında Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ile AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz’un da bulunduğu 32 AKP, CHP ve ANAP milletvekiline örgüt tarafından eposta gönderildi. 5 Ocak sabahı, isim, adres ve telefon bilgisi de verilerek Yılmaz Çelik adına gönderilen epostada, Kuran sure ve ayetlerinden de alıntılarla örgüt hakkında bilgiler verilerek propaganda yapılıp tehditler savruldu. Türkiye artık seçimi konuşmalı ? AKP’nin durumu idare etme politikası uyguladığını ve 2006’da mutlaka seçim yapılması gerektiğini ifade eden Baykal, “Hükümetten düşürdüğümüz insanlar, bugün yüce divanda yargılanıyor. Şimdi bunlara aynısını söylüyoruz. Bunların hesabı bir gün sizden de sorulur’’ dedi. ALANYA/GAZİPAŞA (Cumhuriyet) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye’nin artık seçim ortamına girdiğini ve bunun konuşulması gerektiğini belirterek ‘‘Seçim korkusunu iktidarın yüreğine salmak lazım’’ dedi. Baykal, partisinin Antalya milletvekilleriyle birlikte Gazipaşa ve Alanya ilçe örgütlerini ziyaret ederek partililerle bayramlaştı. Ziyaretleri sırasında partililere hitap eden Baykal, 2006 yılı içerisinde mutlaka bir seçim yapılması gerektiğini belirtti. Türkiye’de ekonominin yanlış dengelere oturtulduğunu belirten Baykal, hükümetin uyguladığı ekonomik politikaların çok küçük bir kesimi mutlu ettiğini söyledi. Hükümetin politikalarının, zamanı kazanma, günü geçirme, durumu idare etme politikası olduğunu da iddia eden Baykal, sıkıntıların arttığını ifade ederek ‘‘Bize göre ülkenin sıkışması devam ediyor. Türkiye’de sıcak para cenneti yarattılar’’ dedi. İktidarın beklentilere cevap veremediğini de anlatan Baykal, iktidarın da değişme zamanının geldiğini belirterek ‘‘Bizim hükümetten düşürdüğümüz insanlar, bugün Yüce Divan’da yargılanıyor. Şimdi bunlara aynısını söylüyoruz. Yapmayın bunları. Bunların hesabı bir gün sizden de sorulur, diyoruz’’ diye konuştu. 2006 yılında mutlaka seçim yapılması gerektiğini ifade eden Baykal, şunları söyledi: ‘‘Verdiğin sözleri tutmadın. İşsizliğe çare bulamadın. Çiftçinin, köylünün sorununu çözemedin. Dokunulmazlığı kaldıramadın. Bunları 1 yıl yapmadın, 2 yıl yapmadın, 3 yıl yapmadın, 4 yıl yapmadın. O zaman sandığa gidelim. ‘Yok kardeşim’ diyorlar. Niye? Türkiye’de, hatta Avrupa’da seçimler 4 yılda bir yapılıyor. Yıllardır böyle oluyor. Bir hükümetin denenmesi için 4 yıldır, yeterli bir süre kardeşim. Gidin seçime. Hayır gitmezler. Neden. Çünkü 2007’de cumhurbaşkanlığı seçimi var. Cumhurbaşkanını da biz seçeriz diyorlar. Git sandığa, al vatandaşın güvenoyunu yeni bir Meclis’le seç cumhurbaşkanını. Böylesine önemli bir makamı, eskimiş bir Meclis’le seçmektense yenilenmiş bir Meclis’le seçelim.’’ DYP’den memura ‘Alo şikâyet’ hattı ANKARA (ANKA) DYP, haksızlığa uğradığını düşünen devlet memurları için ‘‘Alo şikâyet’’ hattı kurdu. DYP’nin bürokrasi kökenli isimlerinden Ankara İl Başkanı Bülent Kuşoğlu, iktidarı partizanca atamalar yapmakla suçladı. 3 yılda 25 müsteşar, 106 genel müdür ve 254 daire başkanı atandığını bildiren Kuşoğlu, müsteşar ve genel müdür yardımcıları kadroları ile birlikte ‘‘5 bine yakın’’ üst düzey bürokratın yerinin değiştirildiğini belirtti. Gün geçtikçe artan sayıda devlet memurunun gayri yasal uygulamaları kendilerine anlattıklarını ifade eden Kuşoğlu, memurlara iletişim kurmaları için ‘‘0 312 419 31 00’’ numaralı telefon hattını verdi. [email protected] ‘Üniversiteler yine gelecek’ Erdoğan, Cumhurbaşkanı’nın TBMM’ye iade ettiği 15 yeni üniversiteye ilişkin yasayı yeniden Köşk’e göndereceklerini söyledi RİZE (Cumhuriyet) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kuş gribinin ardından oluşturulan koordinasyonun başında bulunmadığı yönündeki eleştirilere karşılık ‘‘Kriz, masayı oraya koymakla mı yönetilir?’’ dedi. Başbakan Erdoğan, AKP Rize İl Örgütü tarafından 2 Mart Spor Salonu’nda düzenlenen bayramlaşma törenine katıldı. AKP’nin temsil oranının yüzde 25 olduğu yolundaki eleştirileri anımsatan Erdoğan, bunu hesap bilmeyenlerin söylediğini iddia etti. Dünyanın hiçbir yerinde seçime katılmayanlarla ilgili hesap yapılmadığını, hesabın seçime katılanlar üzerinden yapıldığını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Katılımcılık hakkını kullanmamışsın, kullanmadığına göre hesap dışı kalırsın. Bunun faturasını kimse AKP’ye kesemez..’’ Konuşmasında, 15 yeni üniversite kurulmasına ilişkin bir kanun çıkardıklarını ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in söz konusu kanunun 1 maddesini yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye iade ettiğini anlatan Erdoğan, bu kanun üzerinde çalışmaları yaparak Köşk’e yeniden göndereceklerini söyledi. Son günlerde kuş gribinin ortaya çıktığını anımsatan Başbakan Erdoğan, ‘‘Başbakan, kriz koordinasyonunun başında beklesin’’ şeklinde görüşler dile getirildiğini söyledi. Erdoğan, ‘‘Kriz, masayı oraya koymakla mı yönetilir? Telefon niye icat oldu?’’ dedi. Erdoğan, Rize’de bayramlaşma törenine katıldı. (AA) Mehmet Ali Ağca’nın, Adalet bakanlarından Hikmet Sami Türk’ün ifadesiyle ‘‘mahkeme kararına rağmen’’ tahliye edilmesi bir hukuk skandalı. Bunu tartışalım ve tartışmaya devam edelim. Ağca’ya yapılan bu son ‘‘desteğin’’ nedenlerini sorgulayalım, bakalım nerelere kadar gittiğini görelim? Ağca’nın, İpekçi cinayeti nedeniyle kısa süren bir hükümlülükten sonra serbest bırakılması, bir tarihsel gerçeği yeniden önümüze getirdi: Türkiye, İpekçi cinayetini çözemedi. Bu cinayeti çözememek bugünün Türkiyesi’nde ne anlama geliyor? ??? Susurluk skandalıyla ortaya çıkan tabloyla Abdi İpekçi cinayetini yeniden değerlendirdiğimiz zaman hangi sonuçlara vardığımızı bir yeniden gözden geçirelim. Abdi İpekçi’nin öldürülmesi döneminde Bülent Ecevit Başbakan’dı. Soruşturmayı bizzat İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş yürütüyordu. O koşullarda Ağca’nın yakalanması bile önemli bir başarıydı. Bakan Güneş, soruşturmayı yürüten polise nezaret ediyor ve cinayetin Abdi İpekçi Cinayetini Çözemedikçe... kimlerle birlikte işlendiğini ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Nitekim ilk aşamada olay yerinde kimlerin olduğu, olayın nasıl planlandığı ortaya çıktı. Sıra bunların arkasında kimin olduğunu ortaya çıkarmaya gelmişti. ??? İşte tam bu aşamada bir müdahale oldu: İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, polis sorgulamasında olan Mehmet Ali Ağca’yı polisin elinden aldı ve sıkıyönetim makamlarına teslim etti. O zaman İstanbul Sıkıyönetim Komutanı, daha sonra 12 Eylül askeri darbesinin kilit isimlerinden birisi olan Orgeneral Necdet Üruğ ’du. Ağca soruşturmasının polisten alınmasına bizzat komutan emir vermişti. Necdet Üruğ’a yıllar sonra bu soru soruldu: Neden polisin sorgulaması en kritik aşamadayken onu polisten aldınız? Üruğ, polisin soruşturmasına güvenmedikleri için böyle bir yola başvurdukları savunmasını yaptı. Ancak, polisin elinden alınan Ağca, askeri makamlar tarafından daha ciddi bir sorgulanmaya tabi tutuldu mu? Dosyayı incelerseniz görürsünüz ki, askerin yaptığı bir ciddi sorgulama yoktur. Sonuç olarak bazı eller araya girmiş ve sorgulamanın belli bir noktada kesilmesi sağlanmıştır. ??? İş bununla da kalmamış, Ağca yargılanırken duruşmalar sırasında, ‘‘önemli açıklamalar’’ yapacağını söylemiştir. İşte bu açıklamalar beklenirken Ağca çok iyi korunan Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırılmıştır. Kaçıranlar arasında, İpekçi cinayetiyle bağı olduğuna dair sorgularda ismi çıkan kişiler yer alıyordu. Abdullah Çatlı bunlardan birisiydi. Nitekim askeri cezaevinden kaçtıktan sonra onun evinde kaldığı, Susurluk döneminde ortaya çıktı. Burada ilginç olan nokta 12 Eylül öncesi Özel Harp Dairesi Özel Birlikler Tim Komutanı olan Korkut Eken’in TBMM Susurluk Komisyonu’na yaptığı açıklamadır. Eken, 12 Eylül öncesinde de Abdullah Çatlı’nın devlet tarafından kullanıldığına dikkat çekti. ??? Çatlı’nın, hangi eylemlerde bulunduğunu, neler yaptığını biliyoruz. İpekçi cinayetinde de Ağca’nın kaçırma olayının baş örgütleyicisi olduğunu belgeler gösteriyor. Aynı Çatlı, 12 Eylül’den önce, yani İpekçi’nin öldürüldüğü dönemde de devlete çalışıyormuş. Siz bu tabloyu görüp, bilgileri üst üste koyarsanız nasıl bir sonuca varırsınız? İpekçi, öldürüldüğünde ülkemizin en önemli gazetecisiydi. Ilımlı, barışçı ve demokrat kimliğiyle önemli bir ağırlığa sahipti. Onun öldürülmesi, barışçı, uzlaşmacı çözümün önemli bir isminin ortadan kaldırılması anlamına geliyordu. Toplumda, parlamenter sisteme olan güven artık iyice tahrip ediliyordu. ??? Mehmet Ali Ağca’nın serbest bırakılması, artık bizim bir gerçekle yüzleşmemizi gerektiriyor: Türkiye, en kritik siyasi cinayetleri çözemedi. Çözemediği gibi bu cinayetlerin tetikçileri bile hâlâ toplumsal bir güce sahipler. Arkasındaki güçler hesap vermediği için ağırlıklarını koruyorlar. Şimdi AB, demokratikleşme gibi gelişmelerden söz ediyoruz. İpekçi cinayetini, tetikçisi beraat ettirilen Doğan Öz cinayetini, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul cinayetini çözemedik; bu cinayetler bazı güçler tarafından çözdürülmedi. Sevgili Uğur Mumcu yıllarca bu kritik cinayetlerin peşinde koşarken öldürüldü. Onun kitaplarını yeniden okudukça, gerçeklerin çoğunu görüyoruz. Buna rağmen bunların üzerine gidilemedi. ??? İpekçi cinayeti, Türkiye’nin demokratikleşme, temiz topluma ulaşma sınavında başarısızlığa uğradığının en güçlü kanıtıdır. Eğer temiz ve demokratik bir ülkede yaşamak istiyorsak, bu cinayetin arkasındaki karanlık odağı ortaya çıkarmak için yeniden şapkaları önümüze koymalıyız. Öncelikle de İpekçi’nin meslektaşı olan biz gazeteciler. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 0212/ 343 72 69 Savcıdan tazminat davası ? ANKARA (AA) Kastamonu Cumhuriyet Savcısı Ertuğrul Bayraktar, Silvan’da görev yaptığı dönemde, dokunulmazlığı nedeniyle hakkında fezleke hazırladığı CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız’ın, kendisine hakaret ettiği iddiasıyla 20 bin YTL ’lik manevi tazminat davası açtı. Edinilen bilgiye göre, Bayraktar’ın avukatı tarafından Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açılan davanın dilekçesinde, Bayraktar’ın bir konuyla ilgili hakkında soruşturma başlattığı milletvekili Yıldız hakkında, dokunulmazlığından dolayı fezleke düzenleyerek iddiaları Adalet Bakanlığı’na gönderdiği anlatıldı. Dilekçede, hakkında fezleke düzenlendiğine ilişkin haberlerin basında yer almasından sonra açıklama yapan Yıldız’ın, ‘‘Bu şike fezlekesidir, hukuk skandalıdır’’ dediği ifade edildi. CUMHURİYET 05 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle