27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 OCAK 2006 CUMA 12 EKONOMİ ‘Madalyonun öteki yüzüne’ bakıldığında yüksek döviz açığı ve borcun getirdiği riskler ön plana çıkıyor YORUM ÖZTİN AKGÜÇ Cari açık: Diken üstünde ekonomi GÜRAY ÖZ 2006 Yılında Dünya Ekonomisine Genel Bakış World Economic Outlook’ta yer alan bilgilerden yararlanarak 2006 yılında dünya ekonomisindeki gelişmelere ilişkin bekleyişleri aktarmaya çalışayım. 2005 yılında risklerin artmasına, bazı ekonomik göstergelerde olumsuz gelişmelere, aşağıya doğru gidiş eğilimlerinin gözlenmesine karşın 2006 yılında bir önceki yıldan çok farklı bir ekonomik tablo beklenmemektedir. Dünya genelinde ekonomik büyümenin, üretim artışı olarak 2005 yılında olduğu gibi, yüzde 4.3 düzeyinde süreceği beklenmektedir. Ancak ülkeler ve ülke grupları itibarıyla ortalamayı değiştirmeyecek biçimde büyüme hızlarında 2005 yılına göre farklar oluşacağı öngörülmektedir. Gelişmiş ekonomilere bakıldığında, ABD ekonomisinde büyüme hızının yüzde 3.5’ten hafifçe yüzde 3.3’e gerilemesi beklentisine karşı; büyüme hızının Avro bölgesinde yüzde 1.2’den 1.8’e, AB genelinde yüzde 1.6’dan yüzde 2.1’e, Asya Kaplanları olarak da isimlendirilen, Asya’nın (Çin dışında) yeni sanayileşen ülkelerinde yüzde 4.0’ten yüzde 4.7 yükselmesi beklentisi, Japonya’da büyüme hızının yüzde 2.0 olarak değişmeyeceği öngörüsü de dikkate alındığında, gelişmiş ülkeler genelinde büyüme hızı tahminen yüzde 2.5’ten yüzde 2.7’ye yükseltmektedir. Gelişmekte olan ülkeler genelinde büyüme hızının yüzde 6.4’ten yüzde 6.1’e düşeceği tahmin edilmektedir. Bu kapsamda büyüme hızının Çin’de yüksek düzeyde sürmesine karşın yine de yüzde 9.0’dan yüzde 8.2’ye, Rusya’da yüzde 5.5’ten yüzde 5.3’e, Ortadoğu genelinde yüzde 5.4’ten yüzde 5’e gerilemesi, genel olarak beklenmektedir. Dünya ticaretinde 2004 yılında olduğu ölçüde olmasa bile bir hızlanma öngörülmektedir. Hizmetler dahil dünya ticaretinin yüzde 7.4 oranında genişleyeceği tahmin edilmektedir. Bu kapsamda gelişmiş ülkelerin ithalat ve ihracatının 2005 yılına göre daha hızlı bir artış, gelişmekte olan ülkelerin dış ticaretinde ise önceki yıllardaki artış hızına göre hafif gerileme öngörülmektedir. Gelişmiş ülkelerde dışalım artışı, bir önceki yıla göre yüzde 5.4’ten yüzde 5.8’e; dışsatım artışı da yüzde 5.0’ten yüzde 6.3’e yükselirken; gelişmekte olan ülkelerde dışalımda artış hızının yüzde 13.5’ten yüzde 11.9’a gerilemesi, dışsatımda ise sırasıyla yüzde 10.4 ve yüzde 10.3 olarak belirgin değişme göstermemesi beklenmektedir. İşsizlik oranının, gelişmiş ekonomilerde büyüme hızının artışının bir sonucu olarak yüzde 6.1’den yüzde 5.9’a gerilemesi beklenmektedir. İşsizlik oranının ABD’de de yüzde 5.2 olarak sürmesi, Avro bölgesinde ise yüzde 8.7’den yüzde 8. 4’e, yeni sanayileşen Asya ülkelerinde de yüzde 4.0’ten yüzde 3.7’ye düşmesi tahminler arasındadır. Gelişmekte olan ülkelere özel sermaye akışının yavaşlaması, net sermaye girişinin 133.0 milyar USD’den 53.8 milyar USD’ye gerilemesi beklenmektedir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının 2005 yılı düzeyinde sırasıyla 209.0 milyar USD ve 206.0 milyar USD olmasına karşın, portföy yatırımlarında bir azalma öngörülmektedir. Enflasyon beklentisi olmayıp aksine fiyat artış hızının yavaşlaması öngörüsü egemendir. Tüketici fiyatlarında yıllık artış hızının gelişmiş ekonomilerde yüzde 2.2’den yüzde 2.0’ye, gelişmekte olan ülkelerde de yüzde 5.9’dan yüzde 5.7’ye gerileyeceği tahmin edilmektedir. Bu kapsamda ABD’de de tüketici fiyat artış hızının yüzde 3.1’den yüzde 2.8’e, Avro bölgesinde de yüzde 2.1’den yüzde 1.8’e gerileyeceği beklentiler arasındadır. Özetlemeye çalıştığım gibi dünya ekonomisine ilişkin 2006 yılı beklentileri, 2005 yılından daha kötü, daha olumsuz değildir. Ekonomilerde bir durgunluk, stagflasyon, enflasyon içinde durgunluk, dünya ticaretinde bir daralma, işsizlik artışı beklenmemektedir. Dünya ekonomisinde yüzde 30.0 dolayında ağırlık taşıyan ABD ekonomisindeki gelişmeler küresel ekonomiyi etkilemektedir. ABD’de de cari işlemler açığının GSYİH’ye (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) oranının yüzde 6.1 olarak sürmesi, ABD ekonomisinde canlılık yaratan konut talebinde bir düşüş olması olasılığı, ABD’de de konut, taşınmaz mal fiyatlarının aşırı şişkinliği dünya ekonomisi için risk oluşturmaktadır. Petrol fiyatlarında ortalama olarak, arz yetersizliği nedeniyle bir artış beklenmekle beraber, bu artışın sınırlı düzeyde, yüzde 1015 aralığında kalması genel tahminler arasındadır. Faizlerde bir yükselme beklenmektedir. USD faizinin ‘‘1’’ puanlık bir artışla 2006 yıl sonunda yüzde 5.5’e yükselmesi, Avro Libor faiz oranının da yüzde 2.5 düzeyinde olması öngörülmektedir. Ana hatlarını aktarmaya çalıştığım beklentiler, kuşkusuz bazı varsayımlara, projeksiyonlara dayanmaktadır. Beklentilerden sapmalar olabilir. Ancak 2006 yılına ilişkin olarak dünya ekonomisi için toz pembe olmasa da karanlık tablolar çizilmemekte, temkinli bir iyimserlik ağır basmaktadır. Ekonomide egemen olan iyimserlik perdesinin ardındaki tablo irdelendiğinde yüksek cari işlemler açığının yüklediği riskler ön plana çıkıyor. ‘‘Madalyonun öteki yüzünü’’ anlatan Trakya Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu ile dün ‘‘enflasyonun düşük döviz kuruyla kontrol altında tutulurken ihracat, büyüme rakamlarının şişirildiğini ve sokakta iyileşme olmadığını’’ ortaya koyduk. Bugünkü bölümde yüksek cari açığın risklerini sıralarken Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alan borçların seyri ve Uluslararası Para Fonu (IMF) destekli ekonomik programın etkileri üzerinde duracağız. Biraz da Türkiye’nin borçları üzerinde duralım. Türkiye’nin borçları konusuna gireceksek önce şunu söyleyelim: Biz ithalatımızı da başkalarından borç alarak yapıyoruz. Çünkü döviz açığımız büyük ölçüde borçlanma ile kapatılıyor. Başkasının parası ile tüketiyoruz ve bunun hep böyle süreceğini varsayıyoruz. Ülkemizi borç sarmalına sokan ve büyük tehlike yaratan cari açıktır. İthalata dayalı üretimin hızla artması cari açığı milli gelirin yüzde 6’sına yani 22 milyar dolara yükseltti. Bu açığı kapatmak için bir yılda özel kesim kaynaklı net 34 milyar dolar döviz girişi gerçekleşti. Bu 34 milyar doların yalnızca 10 milyar doları borç yaratmıyor. 10 milyar doların yarısı gayrimenkul satışları dahil yabancı sermaye yatırımı. Geriye kalanı, yani 24 milyar doları ise mülkiyetinin kime ait olduğunu bilemediğimiz hisse senedi yatırımı. Yani kendisi için uygun zamanda kaçacak para. Bu paranın vadesi kısadır. Bir bölümü de sıcak para tabir edilen paradır. Kısa vadeli ya da sıcak para, kısa vadede yüksek kazanç elde etmek için gelir. Yüksek değerli lira ve düşük kur ortamında büyük kazançlar sağlıyor. Başka bir ülkede daha fazla bir getiri bulduğunda da ülkeyi terk eder. Tabii arkasında bir kriz bırakarak. Ekonomiden sorumlu bir bakanımız ‘‘İstikrar olan ülkeye sıcak para gelir’’ diye övünebiliyor. 1997 Asya krizi sıcak para kaçışından çıktı. Dünya ekonomisinde işlerin iyi gitmediğini biliyoruz. Faizler yükselme eğiliminde. Enerji ve hammadde fiyatları sorun HER ŞEY İYİ AMA NEDENSE 2.5 MİLYON İŞSİZ VAR 2001 krizi milat gibi kullanılıyor. Her rakam 2001 yılı ile karşılaştırılıyor. Bir anlamda ölüm gösterilip kansere razı olmamız isteniyor. 2001’de işsiz sayısı 1.967.000, işsizlik oranı ise yüzde 8.4 idi. 2005 yılında ise işsiz sayısı 2.473.000, işsizlik oranı ise yüzde 10.1 İşsizliğin hesaplanması konusundaki temel sorunları burada tartışmayacağız. Türkiye açık ve gizli işsizi olan bir ülke. Özellikle şehirdeki ve genelde eğitimli işsizliğin oldukça yüksek olduğu bir ülke. Hiç kuşkusuz işsizlik yalnızca Türkiye’nin sorunu değil, girmeye çalıştığımız AB’nin de en önemli sorunu işsizlik. Türkiye’de gerek büyüme gerekse yapılan yatırımlar istihdama yansımıyor. Çünkü çoğunlukla yapılan yatırımlar maliyeti düşürmeye yönelik teknoloji ağırlıklı yatırımlar. Son bir yıldır girişimcilerimizin yurtdışında yaptığı 1 milyar dolarlık yatırım da bunun göstergesi. Türkiye, kendi işsizine iş sağlayacağına başka ülkere istihdam yaratıyor. Rekabet gücü düşen girişimci ‘tanımadığı’ ülkere gitmek zorunda bırakılıyor. Çünkü, yatırım açısından cazip bir ülke değil... Sonuç açık, işsizlik sayısı artıyor. Kredi kartlarında batık kredi sorunu dikkat çekiyor. Büyükşehirlerde suç önlenemiyor, sokakta mutlu ve geleceğe güvenle bakan yüzlere artık rastlanmıyor. En Borçlu Dış Borcu Ülkeler (milyar dolar) 1 ABD 2 Brezilya 3 Portekiz 4 Avustralya 5 Çin 6 Rusya 7 Türkiye 8 Meksika 9 Arjantin 10 G. Kore 1.400 223 211 193 184 165 162 159 142 134 ? En borçlu ülkeler sıralamasında ABD ilk sırada yer alırken onu Brezilya ve Portekiz izliyor. TÜRKİYE’NİN BORCU NASIL ARTTI? Biz ithalatımızı da başkalarından borç alarak yapıyoruz. Çünkü döviz açığımız büyük ölçüde borçlanma ile kapatılıyor. Ülkemizi borç sarmalına sokan ve büyük tehlike yaratan cari açıktır. İthalata dayalı üretimin hızla artması, cari açığı milli gelirin yüzde 6’sına yani 22 milyar dolara yükseltti. Bu açığı kapatmak için bir yılda özel kesim kaynaklı net 34 milyar dolar döviz girişi gerçekleşti. Bu paranın vadesi kısadır. lu. Gelir dağılımı çok bozuk. ABD büyük bütçe ve dış ticaret açıkları ile karşı karşıya. AB ise durgunluk ve işsizlikle boğuşuyor. Dünyada politik dengeler pamuk ipliğine bağlı. Giren kısa vadeli paranın kaçmayacağının hiçbir garantisi yok. Bunlardan ders almak yerine günü kurtarmaya bakmak çok, ama çok risklidir. lanabilir: En başta düşük kur politikası ve üretim üzerindeki kamusal yükler, örneğin, istihdam üzerindeki yüksek vergi ve SSK primleri, sonucu rekabet gücünün hızla düşmesi sayılmalıdır. Başta tarım olmak üzere diğer ülkelerin kendi üreticilerini desteklemelerine karşın bizim üreticiyi her fırsatta cezalandıran bir politikayı IMF direktifleri kapsamında sıkıca uyguluyor oluşumuzu da önemli nedenler arasında sayıyorum. ‘ Yıllar 2001 2002 2003 2004 İç borç (milyar dolar) 84.8 91.7 139.2 167.2 181.4 Dış borç Toplam (milyar dolar) (milyar dolar) 38.7 56.7 63.4 68.5 64.5 123.5 148.4 202.6 235.7 245.9 IMF programı çok başarılı! Kişi başına gelirimiz artmadı, ama kişi başına dış borcumuz hızla yükseliyor. 1999 yılında kişi başına 1.400 dolar olan dış borcun 2004 yılı sonunda 2.250 dolara yükseldiği belirtiliyor. Beş yıl içindeki bu hızlı artışının arkasındaki nedenler neler? Türkiye’nin dış borcunun arkasında yatan başlıca nedenler şöyle sıra Türkiye borçtan kurtulmak zorunda Bunlara sürekli düşme eğilimi gösteren kâr marjlarını, çok çok ucuza kiralanan turistik tesisleri, araştırma geliştirmeye, amortismana ve kıdem tazminatına fon ayıramayan ihracat çı kesimi de eklemeliyiz. Doğrudan yabancı sermaye girişini sağlamaktaki başarısızlıklar ve borç çevirmeye dayanan bir bütçeyi kurtarmak, dış açığı kapatmak için kısa vadeli döviz girişini desteklemeye yönelik politikalar hızla yükselen dış borcun temel nedenleri arasındadır. Ama belki hepsinden önemlisi dış borcu ekonominin temel unsuru olarak gören anlayıştır. Türkiye borç sarmalından kurtulmadıkça ekonomisinde köklü bir iyileşme yoluna giremez. Borçları yüksek olan Brezilya gibi Arjantin gibi ülkeler bu çemberi kırmak için harekete geçtiler ve yeni borçlardan kaçınarak ekonomilerini düzeltmeye çalışıyorlar. Türkiye de borçları, üretim üzerindeki vergileri, kur politikasını tartışmalıdır. Çalışana daha az vermek ’ 2005 Eylül le rekabet düzeyinizi belki biraz korumuş olursunuz, ama bırakın olayın sosyal boyutunu, yurtiçindeki talebi de ciddi biçimde kısıtlamış olursunuz. Bir ekonomi hem iç hem de dış talebe yönelik çalışmak zorundadır. Sorunlar hep birbirine bağlı. Yerli üretici zor günler geçiriyor. Bunun temel nedeni, sanayi ara malı ithalatının artmış olmasıdır. Sanayi ara malı ithalatının ihracat içindeki payı yüzde 80’lere inmiş durumda. Buna karşılık imalat sanayii üretiminin gerilediği görülüyor. Bu da üretimde daha fazla ithal girdi kullanıldığını ve doğal olarak yerli üreticilerin piyasadan silindiğini gösteriyor. Kanımca Türkiye’nin en önemli sorunu da sanayi üretimindeki bu gerilemedir. T Ü R K İ Ş : Sanayi Bakanı Ali Coşkun, kararların uygulanması için kesinleşmesi gerektiğini belirtti Kamu işçisinin vergi yükü artacak ANKARA (ANKA) Türkİş, ücretliler dışındaki gelir vergisi mükelleflerinin vergi yükünü indiren, ancak bazı ücretlilerin yükünü arttıran gelir vergisi tarifesindeki değişikliğin kamu işçilerine bu yılın ikinci altı aylık dönemde uygulanacak yüzde 3’lük ücret zammını alıp götüreceğini savundu. Türkİş raporunda, gelir vergisine uygulanacak oranların tek bir standarda getirilmesinin ücretlilerin üçüncü ve dördüncü dilimlerine uygulanan oranların yükseltilmesiyle sağlandığı belirtildi. Söz konusu düzenlemelerin, küresel sermayeye ve büyük şirketlere olanaklar sağladığını savunan Türkİş, düzenlemelerin anayasanın 73’üncü maddesine aykırı olduğunu bildirdi. Türkİş raporunda, ‘‘Anayasamız, ödeme gücüne göre vergi alınmasını öngörmesine rağmen, yapılan düzenlemeler eşitlik ilkesine aykırı ve düşük gelirlileri korumuyor, onların daha çok vergi vermesini öngörüyor’’ denildi. Çimentoda ceza çok, tahsilat yok ? Kurulun para cezasına hükmettiği 12 soruşturmaya rağmen sektörde rekabet ihlallerinin sürdüğüne yönelik şikâyetler devam ediyor. Ekonomi Servisi Rekabet Kurulu’nun çimento sektörüne yönelik olarak açtığı ve beşini sonuçlandırarak para cezasına hükmettiği 12 soruşturmaya rağmen sektörde rekabet ihlallerinin sürdüğüne yönelik şikâyetler bitmiyor. İhlallerin verilen para cezalarının tahsil edilememesinden kaynaklandığı belirtiliyor. Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, cezaların tahsil edilememesinin, Rekabetin Korunması Hakkındaki Yasa’da 2004 yılına kadar yer alan ‘‘Para cezaları Rekabet Kurulu kararı kesinleşmeden tahsil edilemez’’ hükmünden kaynaklandığını söyledi. Yasada 2004 yılında yapılan değişiklikle tahsilatın üç ay içinde yapılmasına olanak sağlanmış ancak Danıştay’ın Rekabet Kurulu kararlarıyla ilgili usule ilişkin olarak aldığı bir karar nedeniyle tahsilat konusu yine askıda kalmıştı. Avrupa’da faiz değişmedi Avrupa Merkez Bankası (AMB), yüzde 2.25 olan faiz oranlarını değiştirmedi. AMB dün yaptığı toplantıda, piyasanın da tahminleri doğrultusunda, faiz oranlarında değişikliğe gitmedi. AMB Başkanı JeanClaude Trichet, geçen ay yaptığı açıklamada, AMB olarak ABD Merkez Bankası gibi, faiz oranlarını seri halinde peş peşe arttırmak yönünde önceden belirlenmiş bir planlarının olmadığını, gelişmelere göre hareket edeceklerini açıklamıştı. AMB, beş yıllık bir aradan sonra ilk kez 1 Aralık 2005’te faiz oranlarını yüzde 2’den yüzde 2.25’e çıkarmıştı. Reysaş Logistics halka açılıyor Ekonomi Servisi Türkiye’de global ve yerel pek çok markaya hizmet veren Reysaş Logistics, halka açılacak. 39 firmaya hizmet veren şirket, hisselerinin yüzde 30’unu halka arz etmek üzere Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK) başvurdu. Yurtiçine ve dışına yılda 350 binden fazla araç taşıma kapasitesi bulunan Reysaş, Türkiye’de halka açılan ilk lojistik şirket olacak. K R E D İ K A RT L A R I İ Ç İ N Ö N E R İ Sigara paketlerinin üzerine yazılan ve yasal zorunluluk olan ‘‘Sigara sağlığa zararlıdır’’ uyarısına benzer bir uyarının, kredi kartları için de yapılmasının, kredi kartı batağının önlenmesine katkı sağlayabileceği belirtildi. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu üyesi Süleyman Onatça, şunları söyledi: ‘‘Harcama yaparken küçük taksitler diye dikkate almayan tüketici birkaç ay sonra maaşının neredeyse tamamının taksitlere gittiğini fark ediyor. Bu defa asgari tutarı ödemekle yetinip aylık yüzde 5.75 ile 6.5 civarındaki faizlerin altına giriyor. Sigarada başlatılan uyarı burada da uygulanabilir. ’’ GUIDANT, JOHNSON&JOHNSON’LA ANLAŞMA YOLUNDA Kalp tedavisi malzemeleri üreticisi Guidant Corp, sağlık ve bakım üreticisi Johnson&Johnson’ın 23.2 milyar dolarlık yeni teklifini kabul etti. Johnson&Johnson kasım ayında sunduğu 21.5 milyar dolarlık teklif fiyatını niye arttırdığı konusunda herhangi bir bilgi vermezken anlaşmanın kabulü için 31 Ocak’ta yapılacak hissedarlar toplantısında oylanarak onaylanması gerektiği bildirildi. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi durumunda Johnson&Johnson, Guidant için hisse başına peşin olarak 68.06 dolar ödeyecek. Johnson&Johnson’ın teklifi, halen rakibi Boston Scientific Corp. ’un 25 milyar dolarlık önerisinin altında bulunuyor. CEP PAZARI YÜZDE 10 BÜYÜYECEK Nokia Türkiye Pazarlama Müdürü Ülkem Kırımlı, “Dünyada pazar büyüklüğü 2005’te 780 milyon, Türkiye toplam pazarı ise tahminlerimize göre 7.5 milyon adedin üzerinde” dedi. Kırımlı, Nokia olarak 3 milyar abone tahminini 2010 yılından 2008 yılına çektiklerini belirterek şunları kaydetti: ‘‘Cep telefonu pazarında 2006 yılı için dünya genelinde yüzde 10’un üzerinde bir büyüme tahmini yapılıyor. Türkiye pazarı için de tahminimiz dünyadaki büyüme paralelinde. ’’ Ülkem Kırımlı, kaçak cep telefonlarının ülkeye nasıl geldiğinin belli olmadığını, üzerinde Nokia yazmasına rağmen parçalarının orijinal olup olmadığının bilinmediğini söyledi. CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle