23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
>3 EYLÜL 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Oscar'a 3 dalda aday gösterilmiş, tarihe tanıklık eden, etkileyici bir siyasal sinema eseri gösterimde Mezbahaya dönüşen Ruanda'dan... Ü3MSUNGU ÇAPAN Yönetmen: Terry George / Senaryo: Keir Pearson, T. George / Kamera: Robert Fraisse / Müzik: Rupert Gregson-VVilliams / Oyun- cular: Don Cheadle, Sophie Okonedo, Nick Nolte, Jean Reno, Joaquin Phoenix, Fa- na Mokoena, Desmond Du- be / Ingıltere 2004 (Medya- vizyon) Yoğun bir iç savaş çatışmasına sürüklenmış, yoksul orta Afrika ül- kesı Ruanda'da. 1 mılyondan fazla insanm katledıldigi, tüm insanlık tarihinin en şıddetli toplukıyımla- rından biri yaşandı 11 yıl önce. Bu- gün göstenme giren filmlerden "Hotel Rwanda" işte toplukıyım- dan çok soykınmı andıran bu olaya odaklanan, düzeylı bir çağdaş poli- tik sinema örneğı. 1990'h yıllarda Irlandah yönetmen Jim Sheri- danın Altm Ayı ödüllü "Babam İçin'Me "Boksör" filmlenne yaz- dığı senaryolarla tanıdığımız. daha sonra IRA'cı bir gencin lngılız ha- pishanesindeki açlık grevıni konu edinen "O da Bir Ana" gibi doku- naklı bir siyasal dramla yönetmen- liğe de başlayan, Belfastlı gazeteci, yazar, yönetmen Terry George, bu kez Irlanda'nın dışına çıkarak be- yaz Batılının sömürücü elini üstün- den bir türlü çekmediği kara Afh- ';a'ya ve sorunlanna çevmyor ka- merasını son fılmi "Hotel Rwan- da'Ma. Halkı Huru ve Tutsıler de- nen iki kabüeden oluşan Ruanda'da azınlıktaki Tutsılerin çoğunluk Hu- tularla Belçika sömürgesıyken başlayan ve son 40 yıldır süregelen çekişme ve çatışmasının doruğa tır- mandıgı 1990'lann başında. devlet başkamnı taşıyan uçağm 1994'te düşürülmesiyle ipler ıyice koptu ve ülke kan gölüne dönüştü 2-3 ayda. Ya$anmış olaylar Otel yöneticisi Paul Rusesabagi- na'yla ailesinin hikâyesi aracılığıy- la işte bu sürecı anlatıyor Terry Ge- orge, gerçekten yaşanmış olaylar- dan yola koyulup yer yer radyo ya da rv haberlerine başvuran sahne- lerle iyice kontrolden çıkmış bir Ruanda'dakı toplukıyun dehşetini ve mahşen kargaşayı filmın bütün "jrka plaruna yerleştirerek. Tüm ül- TJL o oplukıyım dehşetini seyircisine duyumsatan yönetmen George, siyasal ikiyüzlülük, cesaret, vicdan hakkında, ağır, okkalı ve kuşkusuz ilgisiz kalınamayacak bir mesaj filmi kotarmış. keyı kısa sürede tam bir mezbaha- ya çeviren akılalmaz işkence ve ölümleri, irkiltici kan ve şıddeti, kör kör parmağım gözüne usulü gözü- müze sokmadan, çoğu kez seyircı- nin ımgelemine bırakarak. 1970'li yıllarda Kuzey Irlanda'da yaşadıklanndan ötürü. yennden yurdundan sürülenlerin, ölüm teh- didi ve baskı altındaki zoraki göç- menlerin dramını bılen, zaten top- lumsal ıçerikli konulara yakın ve yatkuı senarist-yönetmen Terry Ge- orge"un, bir kez daha yaşadığımız dünyada neler olup bittiğıni anlat- mak için kullandığı sineması. alışıl- mış, klasik anlatımın dışına çıkmı- yor. Zaten sınematografik nitelik- lennden çok konusunun önemiyle öne çıkan fılmin merkez karakteri Ruanda'nın başkentı Kigalı'deki 4 yıldızh bir otelde yönetıcilik yapan. Belçikalı patronlarına etliye-sütlü- ye kanşmadan hizmet eden, örnek aile babası Paul (Don Cheadle). Hep takım elbıseli, boyunbağh ve şık gördüğümüz, Küba yapımı Co- hiba purolan tüttüren, rüşvetle her sorunu halleden, politikadan uzak duran, uygar Batılıyı kendine ör- nek almış, yalaka Paul biri Hutu, çok sevdığı, eski hemşire olan ka- nsı Tatiana'ysa (Sophie Okonedo) bir Tutsi. Ancak ernık temizlik çıl- gınlığına kapılarak iyice azan Hu- tu milislerinın kadın, çoluk çocuk demeden önlerine çıkan Tutsilen katlettiğine tanık olunca ve BM gü- cünün de banşı sağlayamadığını görünce pasifliğini bırakıp otelde- ki yüzlerce Tutsi'yi, 20 yetim çocu- ğu, personelinı ve ailesıni, gözleri- ni kan bürümüş Hutu'lann şerrin- den korumak içın hayatınıriskeatı- yor Paul ve yalakalıktan kurtancı- hğa evriliyor. Kararlı bir kurtarıcı Kahraman Askerlenn, milis liderlerinin kar- şısında elpençe divan duran, politi- kacılarla diplomatlann dediğinden çıkmayan. uşak konumundaki aciz otel yöneticisinin, 1000'i aşkın in- sana kol kanat geren, kararlı bir kurtancı kahramana (ya da beylik yakıştırmayla, Afhkah bir Schind- ler'e) dönüştüğü film, yer yer bel- gesel kıvamına erişen, düz gerçek- çi bir anlatım tutturuyor. Çoğunlu- ğun azınhğın kökünü kazımaya gi- riştiği, tüm dünyanın da seyircı kal- dığı, çivisi çıkmış, kaotık bir karga- şaya sürüklenmiş Ruanda'da 10 yıl kadar önceki gerilim ve dehşeti per- deye yansıtan film uygar Batı dün- yasına da hatın sayıhr bir eleştin getiriyor: Adeta üç maymunu oyna- yan Birleşmiş Milletler'ın aynı ta- rihlerde Saraybosna'daki uygula- malarını bile aratacak şekilde par- mağmı kıpırdatmadan, suskun ka- larak önleyemediği toplukıyım dehşetini seyircisine duyumsatan yönetmen George, siyasal ikiyüz- lülük, cesaret, vicdan hakkında, ağır, okkalı ve kuşkusuz ilgisiz ka- lınamayacak bir mesaj filmı kotar- mış. Özellikle uygar Batıhmn gö- zünde Afrikalmın değen olmadığı- nı vurgulayarak. Nitekim, iyi niyet- lı ama çaresız BM temsilcısi albay Oliver rolündeki Nick Nolte, Pa- ul'e "Siz zenci bile değilsiniz, sa- dece Afrikalısınız..." diyor Pa- ul'ün bilinçlenmesini sağlayan bir sahnede. Batı'nın "ilkel Afrikaü kabile çeteleri birbirlerini boğazlamış, bana ne" tavnyla sırt çe\ ırerek ge- çıştirdiği, çok değil on yıl öncesin- de yaşanmış bir toplukıyun olayını gerçekçı bır yaklaşunla karşımıza getıren "Hotel Rwanda"yı, bu- gün iltica ettığı Belçika'da yaşayan Paul'ü başarıyla canlandıran, Amerikalı oyuncu Don Cheadle sürüklüyor. Yer yer etkileyici bir TV draması havasında seyreden filme Nick Nolte, Paul'ün yaşamı- nı Fransa başbakanına acil bır te- lefon ederek kurtaran Belçikalı patronu oynayan Jean Reno ve sı- kı gazeteci Joaquın Phoenix gibi ünlüler renk katıyorlar kısa roller- de. Bu kez objektifıne kara derilı Afrıkalıyı yerleştiren, trlandalı se- nanst- yönetmen Terry George'dan başyapıt olmasa da iz bırakan ve seyredümeyi hak eden bir film "Hotel Rwanda." 4. Mersin Müzik Festivali bugün başlıyor • Açılışta Fazıl Say, Melih Fereli ve Emre Elivar'a özel ödül verilecek ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - 4. Mersin Müzik Festivali bugün açı- lacak. Açılışta Fazıl Say, Melih Fe- reli ve Emre Elivar gibi müzik dün- yamızın üç önemli ismine "özel ödül" verilecek. Festivalin renkli geçmesi içinher şeyin hazır olduğu- nu belirten Festival Yürütme Kuru- lu Başkanı Tülay Bardakçıoğlu, "Mersinli sanatseverler ve Mer- sin'e gelecek konuklarımız, mü- zik, dans ve gösterilerin en gör- kemlisini. en heyecan vericisini iz- leme olanağı bulacak" dedi. St. Paulus ve Kanlı Dlvane konserlerl Mersin Kültür Merkezi'ndeki açı- lıjta, müzik dünyasuıın önemli adla- n Say, Fereli ve Elivar'a özel ödül- ler verileceğini belirten Bardakçıoğ- lu geceye pek çok ünlünün katılaca- ğnı açıkladıktan sonra şunlan söy- lcdi: "Festivalin ödül töreni ile açıl- nası çok isabetli oldu. "Hanri Atat Czel Ödülü'nün Emre Elivar'a, 'Festival Özel Ödülü'nün ise Fazıl Say ile Melih Fereli'ye verilmesi terkesi mutlu etti." Festivalde yann Anadolu Ate- ş "nın Atatürk Parkı Amfiteatr'ında sıat 20.00'de sahneye çıkacagını anımsatan Bardakçıoğlu, 25 Eylül Pazar günü 16.00'da Orfeon Koro- su'nun 18 yy. îspanyol yapıtlannı seslendireceğini, aynı gün 20.00'de Tarsus St. Paulus Müzesi'nde iseNe- vit Kodalh yönetimindeki Mersin Devlet Opera ve Balesi Orkestrası Kodalh'nın Sextet ve Quartet'lerinı sunacağını söyledi. Bardakçıoğlu, izleyen etkinlikleri şöyle sıraladr. "Cihat Aşkın ve Küçük Arka- daşları'nın pazartesi 17.00'deki konserinin ardından, salı günü Mersin Üniversitesi Oda Orkest- rası ve Alesander Markov'un 20.00'deki konseri de Mersin Kül- tür Merkezi'nde gerçekleşecek. Antonio Marquez ve Flamenko Grubu'nun görülmeye değer gitar ve dans gösterisi 28 Eylül Çarşam- ba 20.00'de, Bilkent Senfoni Or- kestrası'nın Gürer Aykal yöneti- mindeki konserleri de 30,31 Eylül ve 1 Ekim günleri yine Mersin Kültür Merkezi'nde. Festivalimiz, Yeni Türkü - Ha- rem - Peny Xenaki'nin 1 Ekim'de Tarsus Gösteri Merkezi'nde 18.00'de, 2 Ekim'de ise Kanlı Di- vane'de 17.00'de başlayacak kon- serleriyle sona erecek." AJBDİ IBRAHİM İstanbul Kültür Sanat Vakfi, 9. Uluslararası İstanbul Bİenali'nin gerçekleştirilrnesindeki katkıları için Bienal Eş Sponsorlarına teşekkür eder. KEDt GOZU VECDt SAYAR Asiye Nasıl Kurtulur? Sevgili arkadaşım Vasrf Öngören'in "Asiye Nasıl Kurtulur"u, Devlet Tiyatrolan'nın yeni dönemde sergi- leyeceği oyunlardan biri. Ister istemez, güncel çağn- şımlar yapıyor. AB ile görüşmelerin başlamasına çok kısa bir süre kalmışken eski sorunlan çözmek için cid- di hamleler yapmak yerine, kendimize yeni sorunlar yarattığımız şu günlerde... Bir yanda, Ceza Yasası'nın eski 159'uncu, yeni 301'inci maddesınin ifade özgür- lüğü üzerindeki kısıtlamaları (Emin Karaca hakkında- ki yargı karan, Orhan Pamuk ve Ragıp Zarakolu hak- kında açılan yeni davalar), öte yanda Kültür ve Turizm Bakanı'nın sanat dünyamızı altüst eden icraattan, de- meçleri... Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Lemi Bilgin'i görevden almasına ilişkin yeni bir şey söylemeye ge- rek yok. Bu konuda yargının vereceği karan beklerken Sayın Bakan'ın sanat dünyamıza ilişkin genel tutumu- nutartışmaktayararvar. Zaten kendisi de, "Bizbuko- nuyu tartışılsın diye ortaya attık" demiyor mu? Sayın Bakan'ın, Devlet Tiyatrosu'nda bir yeniden yapılanma ihtiyacından söz etmesi çok doğal. Bu ih- tiyacı yıllardır dile getiren pek çok kişi ve kuruluş oldu. En başta da, Devlet Tiyatrolan çalışanlannın örgütle- ri... Çalışmalar sonucu üç yasa taslağı ortaya çıktı. Bu taslaklann hemen hepsine hâkim olan ana fıkir, Dev- let Tiyatrolan'nın özerklik, demokratiklik ve yerinden yönetim ilkeleri doğrultusunda yeniden yapılandınl- masını öngörüyor. Tartışmayı başlatan Sayın Bakan'dan ögrenmek is- tediğirniz şu: Sanat kurumlannın yönetiminde bu ilke- lere uyulmasına nasıl bakıyor? Sanınm, herkesin ol- masa da, pek çok kişinin üzerinde birieşebileceği nok- ta, Devlet Tiyatrolan'nın merkeziyetçi yapısının sona erdirilip birim tiyatro anlayışına geçilmesi gerektiği. Çünkü, dünya üzerinde böylesine dal budak sarmış ve tek elden yönetilen bir sanat kurumu yok. Ama, iş burada bitmıyor. Birim tiyatrolar (bölge tiyatrolan dadi- yebiliriz) nasıl yönetilecek? Bakan'ın ya da yeni Kamu Yönetimi Yasası Tasarısı'nın ruhuna uygun biçimde belediye başkanının yetkisine mi bırakılacak bu ku- rumlann sanat yönetmenlerinin atanması... Peki, nasıl olmalı diyecek olursanız, iki yöntem söz konusu olabilir. Ya, bu tiyatrolann kadrolan seçimle iş- başına getirecekler yöneticilerini (bugün bir teamül olarak senfoni orkeştralanmızda uygulandığı gibi), ya da bağımsız bir otorite, bir "akiladamlar" grubu bu ata- maya ilişkin isimleri önerecek. Ama, yöntem begen- meden önce, Bakanlığın tavnnı belirlemesi gerek. Sa- natçılann kendi kurumlannın işleyişinde söz sahibi ol- malan kabul edilecek mı? Yoksa, yeni hamamda eski taslaria mı su dökülecek? Yanı, "Parayı venen düdüğü çalar* atasözü hâlâ geçeriiliğıni koruyacak mı? llk yöntem -ki tiyatro örgütlerinin hazıriadıklan tas- laklar hep bu doğruttuda olmuştur- uygulama açısın- dan çeşitli zorluklar ıçeriyor bana göre. Bir defa, sa- nat yönetmenliğinın seçimle belirienmesi, yönetici-ça- lışan arasında bir seçmen-seçilen ilişkisi yaratacağı için sakıncalı. ikincisi, hükümetin uygulamakta karar- lı görundüğü Kamu Yönetimi Temel Yasası doğrultu- sunda, tüm çalışanlann, verimlilik esasına göre ve söz- leşmeli statüde görev yapacaklan günler ufukta. Bu konuda, açıkçası Devlet Tiyatrosu mensubu pek çok arkadaşımdan aynlıyorum. Bu statünün, verimliliği ve yaratma heyecanını arttıracağına, memur zihniyetini ortadan kaldıracağına inanıyorum. Zaten, hangi ülke- ye bakarsanız bakın, kamu tiyatrolannda görev yapan sanatçılar benzer statüde çalışıyor. Kimi, yıllık, kimi birkaç yıllık, kimi prodüksiyon başına sözleşmelerie çalışıyor kurumlannda. Böylelikle yaptıklan kamu gö- revi ile bağımsız çalışmalan arasındaki dengeyi ken- dileri oluşturabilıyorlar. Bizde bu sisteme geçilmesi doğru olur. Ama, bir koşulla: Çalışmadıklan günler için işsizlik sigortası gibi Avrupa üikelerinde sanatçıya sağ- lanan olanaklann sağlanması koşuluyla. Üstelik, böy- lelikle ülkenin farklı bölgelerinde zorunlu görev yapmak yerine, dezavantajlı bölgelerde daha yüksek ücretle gönüllü olarak görev yapmak da mümkün olur. Sayın Bakan'ın yanıldığı bir nokta var: "Devtetin ti- yatrosu olmaz" dıyor. Oysa, bütün Avrupa üikelerin- de kamunun doğrudan finanse ettiği -sübvansiyon verdiklen bunun dışında- tiyatrolar var. Bu tiyatrolann bir bölümü, sınırlı sayıda yerieşik oyuncu kadrosu da içenyor. Bir bölümü Şehır Tiyatrosu, bir bölümü Dev- let Tiyatrosu ya da Ulusal Tiyatro statüsünde. Bir de, yan kamu tiyatrosu niteliğinde çalışan özel topluluk- lar var, devlet bütçesinden her yıl ödenek alan. Evet, Devlet Tıyatroları'nda köklü bir reforma ihtiyaç var. Ama, bu reformu ancak tiyatrocularla birlikte ya- pabilirsiniz. Gelişmenin yolu, çatışmadan değil, diya- iogdan geçer (Kürt sorununda da böyle, Devlet Tiyat- rosu sorununda da). Yetke bende, istediğimi yapanm diyen çok iktidar gördük. Ama, Asiye hâlâ kurtanlma- yı bekliyor... Nasıl kurtulur sorusunun yanrtı, devletin "Parayı biz verife düdüğû sanatçı çalar" diyebilmesin- de yatıyor. Çözüm yollanna ilişkin önerilerimiz haf- taya... vecdisayar@yahoo.com K Ü L T Ü R # Ç t Z İ K K Â M Î L M A S A R A C I $FİNANSBANK TURKCELL î
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle