17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2005 SALI 14 J v L J L J . LJ-ti. [email protected] SANNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Tiyatro siyasetsahnesindeBir kez daha gördük. Devlet Tiyat- rolan Genel Müdürü'nü değiştir- mek, herihangi bir genel müdürü de- ğiştirmeye benzemiyor. Çünkü 1949'da çıkartılan özel yasayla 'tü- zelkişiliğe' sahip bir kurum olarak belirlenem ve asal kadrosunu 'bü- rokrat'lann değil, 'sanatçı'lann oluş- turduğu DT'nin, bir bakanlığa 'ge- nel müdürlük" olarak bağlanmış ol- ması 'yapay' bir uyguiamadır. Ulusça oynadığımız 'demokrasi oyunu'nun çığnndan çıktığı yıllar- dan bu yana, 'siyasal erk'in durma- dan el degiştirmesi 'olağan' sayıl- dığından -bırkaç iyi niyetli girişim dışında- Devlet Tiyatrolan'nın sta- tüsü hakkında kafa yorulmamış, ku- rumun gerekli 'özerk' kimliğe kavuş- turulması yolunda yapılan önerile- re sırt çevrilmiştir. Sorunlar çıktı- ğında ise t genel müdür'ün görevden alınmasıyla yetinılmiş, bu işlem de çoğu zaman 'kriz'e neden olmuştur. Bakan AtiDaKoç'un, genel müdür Lemi Bilgin ı 'görevden alma' ve 'kadnı' genel müdür ile daha rahat çalışacağı gerekçesiyle, dramaturg Mine Acar'ı 'genel müdür veküT 'atama' uygulaması DT'nin geçmi- şinde yaşanmış 'kriz'lerin en 'şkktet- B'leri arasındabulımmaktadır. Tüm tiyatro dünyası Bakan Koç'un, DT'nin geleceğini olumsuz yönde et- kileyecek yanlış adımlar attığı konu- sunda düşünce birliği içindedir. Ters orantılı lllşkller 'Olay'ııı yedi yıllık -AKP'nin si- yasal erk olduğu dönemden daha öncelere uzanan- bir 'tarihçe'si ol- ması ilginçtir. 1998 yazının sonuna doğru, DT ge- nel müdürlüğüne Lemi Bilgin'in atandıği öğrenildi. Bir oranda şaşkın- hk yaratan bir atama... Nasıl olmuş da sıra Bilgin'e gelmişti? Gündeme Bilginin eski bir AP milletvekili olan babasının, başka akraba ve ta- nıdıklannm Cumhurbaşkanı Süley- man Demirel ile olan yakınlığı ge- tirilerek, dönemin DSP'lı Kültür Ba- kanı lstemihan Talay'a 'emrivaki' yapıldığı ünlendi. Buna karşın, Le- mi Bilgin'in 'sanatçı kişi' geçmişi de göz ardı edilemezdi. HÜ Devlet Kon- Bakan Atilla Koç tarafından DT'deki genel müdürlük görevinden alınan Lemi Bilgin, kendisine yapılan ağır suçlamalara karşı çıkarak yargı yoluna gidecek, büyük olasılıkla da görevine iade edilecektir. Önemli olan ve izlenmesi gereken, aradan geçecek süre içinde DT bağlammda 'neyin elde edilmek istendiği'dir. servatuvan'nda eğitmen, yönetmen ve yönetici olarak verdiği hızmet 'doçent' unvanıyla değerlendirilmiş, Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölü- mü'ndeeğitici yönetici'festival dü- zenleyicisi olarak başanya ulaşmış, dahası, 1980'li yıllarda Ayten Gök- çer, Çetin Tekindor gibi ustalarla başa baş bir oyunculuk çıkardığı DT yapımı 'Kim Korkar Hain Kurt- tan?' oyunundan bu yana önemli rollerin yorumcusu olmuş, 'kurum' bünyesinde yöneticilik görevi de yapmıştı. Bilgin, genel müdürlüğe getiril- mesini izleyen 1998-1999 tiyatro döneminde Ankara Sanat Tîyatro- su'nda sahnelenen, kuzeni Eşber Yağmurdereli'nin yazdıgı 'Akrep' adlı oyunda oynadı. Bu yorumuyla Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Ödü- lü'ne değer bulundu. Bir yıllık icra- atı sonucunda pek de 'söz dinler' bir genel müdür izlenimi bırakmayan Bilgin, 1999 yazının son günlerin- de Bakan lstemihan Talay tarafından görevden alındığında. 'Akrep' oyu- nuyla yurtdışında turnedeydi. Bil- gin yargı yoluna gitti. Yerine yar- dımcılanndan Rahmi Düügil getiril- di. (Basında, Bilgin'in yokluğunda genel müdürlüğe vekâlet eden Dil- ligil'in, Bakanlığın bir dediğini iki etmediği dile getirildi.) Dilligıl'ın başdramaturgu Mine Acar'dı. Ku- rumun deneyimli dramaturglann- dan Acar, biryıl sonra, uyarlama bir oyunu kendi özgün yapıtı olarak gös- termekJe suçlanan Dilİigil'in bu met- nini Edebi Kurul'a sunan kişi olarak da gündeme geldi. Bilgin, açtığı da- vayı kazanarak 2001 yılında görevi- ne döndü. Son dört yıllık çahşması eksileri ve artılanyla ortadadır. Re- pertuvar seçimi ve yapımlann başa- n düzeyi kuşkusuz tartışılabilir. Bil- gin, DT'yi 'gül bahçesi'ne de çevi- rememiştir. Ancak, turne uygulama- sının tüm illeri kapsaması, tiyatro eyleminin yaz boyunca da sürdürül- mesi, bölgelerdeki oyunlann baş- kente daha sık getirilmesi, çeşitli il- lerde düzenlenen tiyatro şenlikleri, kurumun yurtdışı ile olan ilişkileri- ninyoğunlaştınlması, yeni sahneler kurulması, sonuç olarak da seyirci sayısında artış sağlanması DT adı- na olumlu gelişmelerdir. Lemi Bil- gin, DT ile başka sanat/ tiyatro ku- nımlan arasındaki ilişkileri düzgün tutan ciddi ve uygar kişiliğiyle, say- gın bir genel müdür kimliği sergile- miştir. Bilgin'in görevden alınması- na gelen tepki bu nedenle büyüktür. Lemi Bilgin'in genel müdür olarak ilk kez atanmasıyla başlayan ve Acar'ın onun yerine geçmesiyle son- lanan son yedi yıllık serüven şöyle özetlenebilir: 'söz dinlemez' Genel Müdür Lemi Bilgin, biri DSP'li öte- ki AKP'li iki Kültür Bakanı'na da - DT'yi 'siyasete alet etmeyerek'- 'U- laDah' dedirtmiş, Bilgin'e alternatıf olacak 'söz dinler' kişiler arasında ise her seferinde Mine Acar da yer almış, bir ters orantılı ilışkiler yuma- ğı oluşmuştur. 'Garip' mi bilmem ama 'gerçek' olduğu kesin... İstenen nedir? Bilgin'in yerine Mine Acar'ın atanmasına ilişkin olumsuz tepki, bir oranda Rahmi Dilİigil'in genel müdürlüğü döneminde yaşananlar- dan, önemli oranda da Acarın ge- nel müdür olarak atanmasının 'ya- sa'ya denk düşmediği düşüncesin- den kaynaklanmaktadır. Bakanlığın Acar konusunda 'ısrarlı' davran- ması, AKP iktıdannın, 'yasadelnıe' yoluyla laik kurumlan erozyona uğ- ratma, dahası. zaman içinde söz ko- nusu uygulamayla DT'yi 'sıradan' bir genel müdürlük konumuna ındir- geme çabasının yansıması olarak görülmektedir. Bu nedenle. 'tepki- ler' sürecektir, sürmelidır... Kendisine yapılan ağır suçlama- lara karşı çıkan Lemi Bilgin bir kez daha yargı yoluna gidecek. büyük olasılıkla zaman içinde görevine ge- ri getirilecektir. Aradan geçecek sü- re içinde, 'elde edilmesi istenen' ne- dir? Kamuoyu olarak önümüzdeki günlerde yakından ızlememiz ge- reken budur. Türkiye'de sanatın ve tiyatronun geleceği adına... Hiiseyin Karabey'in filııılen Venedik Fflm FestivaB'nde gösteriieeek Kültür Servisi - tnsan Haklan ve De- mokratikleşme Için Avrupa Üniversite- lerarası Merkez (EIUC-European Inter- University Centre for Human Rights and Democratisation) tarafından Venedik Bi- enali ve Venedik Film Festivali çerçeve- sinde 3 hafta sürecek 'tnsan Haklan ve Sinema' başlıklı bir yaz okulu düzenle- niyor. 25 ülkeden insan haklan savunu- culan, yönetmenler ve yapımcılann da- vet edildiği yaz okuluna Türkiye'den de Hüseyin Karabey katılıyor. UNESCO ta- rafından desteklenen ve 15 Eylül'e dek sürecek olan 'tnsan Haklan ve Sinema' başlıklı yaz okulu, insan haklan sinema- g' denilebilecek bir türün teorik altya- pısının üretilmesi için uluslararası bir platform oluşmasını amaçlıyor. Türkiye'de ve dünyada yaşanan çeşit- li insan haklan ihlallenne ilişkin 10 bel- gesel fılmin gösterileceği etkinlikte, Ka- rabey'in Avrupa ve ABD'de uygulan- dıktan sonra Türkiye'de de hayata ge- çirilen F tipi cezaevlerini anlatan 'Ses- siz Ölüm' ve Cumartesi Anneleri'nin mücadelesini anlatan 'Boran' adlı film- leri gösterilecek. Cumartesi Anneleri'nin mücadelesini anla- tan 'Boran' adlı fîlmleri gösterilecek. Yaz okulunun ilk haftasında kahlımcı- lar sinema ve insan haklan alanında ya- zılmış makaleleri ve daha önce yapılmış filmleri tartışacak. tkinci haftada, Ulus- lararası Venedik Film Festivali'ne katı- lan ve insan haklan konusunu ele alan filmler izlenerek. yapımcılann ve yönet- menlerinin de katılımıyla ele alınacak. Cçüncü haftada ise kahlımcılar bu süreç içinde yazdıklan makaleleri ya da kısa filmleri sunacak. Türkiye'den katılan Hüseyin Karabey, sorunu yaşayan insanlann filmlerini yap- mayı amaçladığını belirtiyor. Yaz okulu bitiminde atölye çalışmalan ile konuyu Türkiye'de tartışmaya açacaklannı dile getiren Karabey, sözlerine şöyle devam ediyor: "Baü ile Doğu'nun soruna yak- laşımmu farkhlıklannı göreceğiz, aynca bizzat taraflarla bu süreçte tarüşma im- kâm bulacağım. Bu gûişimin, kendi sine- ma anbmşıma ve bu alanda yeni çalışma- lar yapanlara bir kaüa sunacağına ina- nıyorum. Orada edineceğim birikimi. bel- ki ünhersite ve bağnnsız kültür kunım- lannda yapacağmuz atölye çahşmalan ile paylaşma imkânım olacak. İsteğimiz. bir gün yeryüzünde insan haklan ihlal- leri ile ilgili hiçbir fılmin çekünine gerek katanayacağı özgür bir dünya." 6-7 EYLÜL OLAYLARJ SERGİSİ Fotoğraflar ve belgelerle 1955 olayları Kültür Servisi - Türkiye'de, geçmişimizle hesaplaşma için alan oluşturmanın amaçlandığı bir sergi yer alacak. Beyoğ- lu'ndaki Karşı Sanat Çalışma- lan'nda; 6-7 Eylül 1955 olay- lannın 50. yılında, bu olaylar, ön- cesi ve sonrasıyla ilgili bir fo- toğraf ve belge sergisi. Sergi 6 Eylül'de açılacak ve 24 Eylül'e dek sürecek. Sergi, olaylarla ilgili soruş- turma ve mahkeme sürecinde başhâkim olarak görev alan ve sonradan askeri yargıtay baş- savcıhğı yapan emekli Korami- ral Fahri Çoker'in, ölümünden sonra yayımlanmak koşuluyla Tarih Vakn'na bağışladığı arşiv esas ahnarak düzenlendi. Bu arşiv, yaklaşık 250 fotoğ- rafla soruşturma ve mahkeme süreciyle ilgili belgelerden olu- şuyor. Sergiye katkıda bulunan ku- ruluşlar arasında, Tarih Vak- fi'nın yanı sıra İnsan Yerleşim- leri Derneği ve Helsinki Yurt- taşlar Derneği de bulunuyor. Sergi çerçevesinde aynı yer- de '6-7 Eylül Süreci' üzerine bir de panel düzenlenecek ve Can Dündar'ın 6-7 Eylül belgeseli gösterilecek DflekGüven'in Ta- rih Vakfi Yurt Yayınevi tarafın- dan yayımlanan konuyla ilgili '6-7 Eylül Olaylan" adlı kitabı da sergi sırasında sahşa sunula- C3İC (0212 245 15 08) [email protected] / www.karsi. com) SYNTHESİSER'IN YARATICISI RobertMoog yaşamınıyitirdi BÜLENTERGÜDEN Elektronik müzik aleti synthesiser'ın yaratıcısı RobertMoog, 71 yaşında beyin kanseri nedeniyle öl- dü. 1934 New York do- ğumlu olan Moog, çocuk- luğunda piyano dersleri al- dı. Asıl alanı elektronik mühendisliği, müşterile- riyse müzisyenler oldu. Moog'un geliştirdiği çalgı özellikle 6O'lı ve 70'li yıl- lara damgasını vurdu. Ge- liştirdiği bir model synthe- siser'a moog adını verdi. Çalgı yapımcılan Les Pa- ul ve Leo Fender de ben- zer bir şekilde geliştirdik- leri gitarlara kendi adlan- m vermişlerdi. Moog önceleri stüdyo performanslannda kulla- nıldı. Daha sonralan ise minimoog ve mikromoog olarak sahnede kullamlır hale geldi. Klav7eye mon- te edilen modelleri oldu- ğu gibi, klavye ile birlikte bir bütün olarak sunulan modelleri de üretildi. Beatles. The Poors, Yes Synthesiser ve moog tüm dünyada rock, pop, klasik ve caz müzisyenleri tara- fından kullanıldı. Beatles, The Doors, Yes gibi rock topluluklan müziklerinde kullanarak bu aletlerin po- püler olmalannı sağladı- lar. Caz müzisyenleri de bu yeni buluşa ilgisiz kalma- dılar. Moog kullanan en ünlü caz piyanistleri Chkk Corea ve Herbie Hen- cock'tur. Robert Moog bu aletleri geliştirirken mü- zisyenlerle hep diyalog ha- linde oldu. Onlann hayal güçleri ve istekleri, Moog'un synthe- siser'lerini geliştirmesini yönlendırdı. Özellikle bes- teci Herbort Deutsch ile yaprığı yoğun çalışmalar sonuç verdi. Diğer çalgıla- ra benzer sesler olduğu gi- bi. hiçbir çalgıya benze- meyen sesler de üretti. Bu sesler bazen hınltılı. rahatsız edici olabiliyor- du. Bir ses birden patlama gibi açılabilmekte ya da is- tenilen bir hızda sönebil- mekteydi. Çalgı biraz oyun- cak, çahnası da biraz oyun gibiydi. Bilim kurgu fihnlerinin müziklerinde synthesiser sesi büyük olanaklar sağ- ladı. Avangart besteciler için de yenilik ve deneysel- lik bağlamında çok uygun düştü. Bach'ın eserlerinin yorumu bu aletlerle çok il- ginç sonuçlar verdi. Wal- terCarlos'un 'Swichedon Bach' adlı çahşması Stan- le> Kubrick'in 'Otomatik Portakal' fılminde kullanıl- dı. 60'larda analog olarak üretilen mooglar, günü- müzde dijital olarak da üre- tilmekte. Robert Moog, ça- lışmalanna 50'li yıllarda başladığı. 60'larda çalma- ya hazır hale getırdiği mo- ogları 2005 yılına kadar sürekli geliştirdi. YAZIODASI SELİM İLERİ Arnavutköyü'nde 0 Sahne! Oktay Rifat'ın Çobanıl Şiirleri'ri\ kitaplığım- da nasılsa bu kez çarçabuk bulabildim. Karma- karışık kitaphğımda şiir kitaplarını, tiyatro oyun- larını ve tiyatro sanatına, tarihine dair eserleri nihayet derleyip toparlayabildim. Pek çok zaman sığındığım "Bulanık Bir Su- da"y\ bir kez daha okumak istemiştim: "Ben ki dört duvar arasında yaşanm Küçük bir sokaktan geçerim her sabah Gökyüzü maviyse mutlu Bulutluysa, tedirgin, içe dönük"... Okuduktan sonra dalıp girtim. Boş boş, tül perdeye bakıyordum. Gölgeler, ışık titreşimle- ri, gözlerimin önünde bu sabah vakti oynaşan mavi. Boğucu ağustos bu yıl da saltanatını kur- du. Oynaşan mavi birden çok eski zamanlara çekti. Bir ışık, şekil; mavi birsoyutlama. Içim acı- dı. Mavinin bana yaramadığını düşünürken, bir de ufacık bir kâğıt parçası düşüyor Çobanıl Şi- irler'in içinden. Benim elyazım; şöyle yazmı- şım: "Hatıralarzaman ağacından dökülüp ma- zi denilen zemini örtmeye başladıktan sonra kıy- met kazanırlar." Kimin bu sözler? Abdülhak Şinasi'nin mi? Sanmam. Onun anlatımında anılar ağaçtan dö- külebilir mi? Maziyi, geçmişi hatıralarıyla dirilt- mek isteyen yazar, bu hatıralara ölgün sonba- har yapraklarını herhalde yakıştıramazdı. Belki de Proust, Yakup Kadri'nin çevirisiy- le. Proust'un olmasın?! Tül perdeye gözlerim takılı, dalıp gittiğimde, Arnavutköyü'nde biryalıda buldum kendimi. An- nemin babaannesinin o yaz için bir katını kira- ladığı harap, döküntü yalı. Birodadaydım. Fildişi badanaya, pencereden denizin yeşili yansıyordu, dalga dalga, perde per- de yeşil, mavi kılcal damarlı. Yaz, öğle sonrası. Bu sahneyi gerçi daha önce yazdım, fakat bu sahneden bir türlü kurtulamadım. Zaman ge- çer, yine belirir, yine gönül çeler ve gönül kırar... Annem bir kez daha fildişi badanah odaya gi- riyor, ince eliyle gözlerimi örtüyor. "Uyu" diyor, "uyu yavnım." Dışarda yaz gününün, denizin sesi. Rıhtım- dan denize giriyorlar herhalde. Sandallar ol- malı. Birinin "Kavun kelek çıktı!" dediğini her defasında işitirim. Neşeli, delikanlı bir ses. Uyuyormuş gibi yapıyorum. Giderek uzaklaşıyor gözlerimi örten el. Annem odadan çıkıyor. Babaanneyi ziyarete gelmiş ol- malıyız. O öyle ömrünün yaşlılık döneminde her yaz bir yalıda kiracı otururdu. En çok da Ar- navutköyü'nü severdi. Babaanne, Arnavuktöyü'nün şenlikli dünya- sından memnun, "Burası küçükBeyoğlu" der- di. öteki yalı odaları silinmiş. Ama bu bellegim- de duruyor. Nakışlı tavanda yeşil su yansılarını unutamadım. Bir zamanlar Salâh Birsel'e an- latmıştım. Salâh Bey, "Yaz" demişti. Boğaziçi'ni dile getiren güzel eserini yazıyordu. Çiziktirmiş, fakat o sahnenin rengini, ışığını bir türlü yaka- layamamıştım. Bugün de yakalayamıyorum. Oktay Rifat, "Su/an//(fî/rSuda"şiirinde, üs- tü morsalkım veasmalı birçarşıdan geçer. Kıp- kırmızı tablalarda balıklar. Arnavutköyü'ndeki çar- şı. Orada da kıpkırmızı tablalı balıkçılar. Bütün bunların ölmüş olması gerek, diye dü- şünür Oktay Rifat; hatıraların, görüntülerin, çar- şının ve mor salkımın. Benim deniz yansımalı yalı odasının da. Ama yosun renkleri, güneş kırıntıları hâlâ can çeki- şiyor. En acısını galiba Tanpınar söylüyor: "Neye yarar hatırtamak Neye yarar bu cılız ışıklı bahçelerde Hatırlamak geçmiş şeyleri"... önerıler: Kitap / Haziran, Selçuk Baran, Dünya Kitap- ları, 2005. (Dünya Kitapları: Türk edebiyatını koruyan yayınevi...) 'Çini fımnları kazısı' BURSA (AA) - Tarihte çiniciliğin önemli merkezlerinden olan Bursa'nm Iznik ilçesinde sürdürülen 'Çini fınnlan' kazısında, 14. ve 17. yüzyıllar arası Osmanlı Imparatorluğu dönemindeki çini teknolojisini aydmlatmak için veri toplanıyor. Kazı alanı sorumlusu ve Istanbul Üniversitesi öğretim üyesi Hakan Arlı, yaptığı açıklamada, kazısının başlangıcımn 1963 yılma dayandığmı belirttrken, amaçlannın Iznık'te çini teknolojisini aydınlatmaya yönelik veri sağlanması ve 'atölyeler bölgesi' olarak adlandırdıklan bölgede çini fınnlannın ortaya çıkanlması olduğunu belirtti. Arlı aynca. gün ışığına kavuşturulan 4 fınn ateşhanesinin doğa şartlan nedeniyle parçalanmaması için koruma altına alındığını kaydetti. Yunus Emre'yi anma şenlikleri KULA (AA) - Manisa'mn Kula ilçesine bağlı Emre köyündeki Yunus Emre Türbesi'nde düzenlenen '7. Yunus Emre'yi Anma Şenlikleri'ne TBMM Başkanı Bülent Annç da katıldı. .Annç, burada yaptığı konuşmada, şenliğin 7 yıldır yapıldığını, köylü ve halk sahip çıktıkça daha uzun yıllar burada buluşacaklannı söyledi. Yunus Emre sevgisinin yüzyıllardan bu yana azalmayıp arttığını belirten Annç, konuşması sırasında sık sık Yunus Emre'nin şiirlerinden örnekler verdi. Manisa'daki tarihi eserlerin restorasyonu için 2006'yı atılım yılı ilan ettiklerini belirten Arınç, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Manisa 11 Özel Idaresi'nin hazırladığı restorasyon projeleri içinde Kula'nın da yer aldığını, ilçeyi 'tarihi ve kültürüyle ön plana çıkaracaklannı' ifade etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle