25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 11 MAYIS 2005 ÇARŞAMBA 4 HABERLER AİHM'nin Öcalan hakkında vermesi beklenen karan değerlendiren Baykal, hükümeti göreve çağırdı eğme,hakara'ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - CHP Genel Başkanı DenizBaykal, Av- rupalnsan HaklanMahkemesi'nin Ab- dıillah Öcalan' ı yeniden yargılama ka- rarıtıı yarın açıklayacağına dikkat çe- kerek "Kimse bizden bu karan doğal karşılamamızı beklemesin" dedi. Baykal, partisımn grup tciplantısın- da AtHM'nin Öcalan'la ilgili yann açıklanması beklenen yeniden yargı- lama kararına ilişkin değenlendirme- lerde bulundu. Baykal, mahkemenin ka- rannda Öcalan'ın yargılanması ile il- gili "hukuk dışılıkların bulunduğu" CHP'DEN SORU ÖNERGESİ • AİHM'nin Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılanması yönündeki karannı yann açıklayacağını belirten CHP lideri Baykal, bu yöndeki bir kararın doğal karşılanamayacağını söyledi. Birilerinin "Madenı Avrupalı olacağız, yeniden yargılayalım. Nasılsa sonuç değişmeyecek" demeye başladığına dikkat çeken Baykal, "Hayır biz demiyoruz, bu karar bizi rencide ediyor, rahatsız ediyor" dedi. saptamasına yer vermesinın beklen- diğini vurguladı. Türkıye'nin 15 yıl boyunca 30 bın can kaybına, dünyada prestij kaybına uğradığını, ekonomi- sinin zarar gördüğüne dikkat çeken Baykal, "İnsanlığın bu süreci bir filnı gibiizledikten sonra, 'Olmadı tekraryar- gılayın' diye bir sonucu dayatmasını Tiirkiye'nin doğalkarşılaması, anlayış- la beklemesi nrümkün değU" dedi. Birilerinin "Madem Avrupalı ola- cağız,yeniden yargdayahm. Nasılsa so- nuç değişmeyecek'' demeye başladığı- nı kaydeden Baykal, "Hayır, biz de- miyoruz, bu karar bizi rencide ediyor, rahatsız ediyor" dedi. Avrupa Insan Haklan Sözleşmesi'nde, AİHM kara- nnın uygulanıp uygulanmayacağı ko- nusundaki yetkinin AK Bakanlar Ko- mitesi'ne bırakıldığına dikkat çeken Baykal, hükümetin bu konuda giri- şimde bulunmasını istedı. AlHS'ye göre mahkeme karannın "otomatik" olarak uygulanamayacağının öngörül- düğünü belirten Baykal, şu görüşleri dile getirdi: "Hükümet şimdiden yel- kenleriindirdiyse, medyayaamanyar- dımcı olun diye yazüar sipariş verdiy- se, sözleşmedeki bu imkânın kullanıla- bileceğinden ııtmıtlıı olabilir miyiz? Hükfimet Avnıpa'ya bunu anlatmaya değil, içeride yargdamanm sakuıcası olmadığuu anlatmaya çalışıyor." Yeniden yargılama başladığında bü- tün dünyanın Türkiye'ye akacağını, af kampanyalan açılacağını, "haksızların hakhvmış" gibi gösterileceğini kayde- den Baykal, "Hükümeti bir an öncebu teslimiyetçi tavrı bıakmaya ve yeniden yargılamayı Türkiye'ye dayatmayı ön- lemeye çağuıyorum" diye konuşru. Erdoğanhnevı Meclisgündeptinde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "ruhsatsız evini değjştireceğine" ilişkin sözleri TBMM gündemine :aşındı. CHP Millervekili Eınin Koç, Erdoğan'a "ruhsatsız bina ile ilgili olanık alınmış yı- kun karan olup olmadığuu" sordu. Koç, Erdoğan'ın yanıtljması iste- miyle dün TBMM Başkanlığı'na bir soru önergesı verdi. Ruhs ıtsız evle il- gili olarak belediyenin girişimde bu- lunup bulunmadığını soran Koç, "Yı- kıııı karan var mıdır? Rulısatsız bina- ya su ve elektrik nasıl bağlanmıştır? Bu iznin altıııda kimlerin inızalan vardır? Bugüne kadar herhangi bir yıkun işleminin yapıbnaması bina sa- hibinin başbakan olmasından mı kay- naklanmaktadır? Başbakan, bu evi satacağını söylcmcktcdir. Ruhsatsız evin satılması hukuken miimkün mü- dür" sorularına da yanıt istedi. CHP'lı Emin Koç aynca] "ruhsatsız bir evde oturan Başbakan'uı, belediye başkanlarma, kaçak yapılara acıma- yııı, yıkın, taliman vermesinın ciddiye aluııp ahnanıayacağuıı" sordu. NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR al'ın rek- öoz veren yaptıkları •. Gürbüz nin Izmir .Dr. , Belki yal etkin- göste- Izmir'deki Central Hosp lamı için yedi ölü ceninle doktor Özer Gürbüz'ün tam anlamıyla bir rezalet. üstelik iktidar partimiz AKF il teşkilatının da sosyal işleı inden so- rumlu başkan yardımcısıyınış ölü cenin olayını da bir sos lik olarak kabul ettiği için riyi yapmıştır, kim bilir. Aslında doktorun teşhir nümüzün kriterlerine oldul* bir davranış. Çağımız imaj ğu için, doktorumuz da hastanesinin imajını parlatabilmek ama le biryola başvurmuştu. Bu yolla has- tanesini tanıtacak, dahafazla hasta- yı cezbedecek, hastane müşteri top- layacaktı. Daha önceleri çoşitli ünlü- lerimizin bazı hastanelere davi olmaları da bir reklarr olarak kullanılmamış mıydı? IĞNELt FIRÇA ZAFER TEMOÇÎ1> AKP, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'na 3 üye atama yetkisini Cumhurbaşkanı'ndan alarak Başbakana'a vermeye hazırlanıyor. ^ '»•III TARİH 1N^~ L 6i f ) l TAHiH \ \ üve ^ - U ^ ATAAAAK v—Ni/- W AKP GRUBUNDA 'AÇIM' DÎYE BAĞIRDI İşsizyurttaştan Başbakan 'aprotesto ANKARA (Cum- huriyet Bürosu) - Başbakan RecepTay- yip Erdoğan, bir va- tandaşın "SayınBaş- bakanun açım, aç" diye bağırdığı AKP grup toplantısında özeleştiri yaptı. Erdoğan'ın grup sını sürdürdü. Enf- lasyon, büyüme, fa- iz ve dış ticaret ra- kamlannda sağladık- ları başannın görül- medığıni belirten Başbakan Erdoğan "Zaferlerin daima sahihi çoktur, yenil- ler ise her zaman toplanüsındakürsü- MuratZengin,ağzıkapatıkı- n e r yerde sahipsiz- de bulunduğu sırada rakSalondançıkanldı.(AA) ^ . 4 ^ ^ ^ MuratZengin adlı vatandaş, ziya- tineşiğinegetirenkrizler adetaca- retçi locasından, elindeki sağlık raporunu sallayarak "SayınBaşba- kanım açım, aç" diye bağırdı. Zi- yaretçi, polis tarafından salon dı- şınaçıkanldı. "Hırsızüktan32,do- landıncıhkveyankesicilikten 9ol- mak üzeretoplam41 ayn suç kay- dı bulunduğu" ortaya Çıkan Zen- gin'in kaza geçirdiğı için son bir yıldır çalışamadığı öğremldi. Erdoğan, gruptaki ziyaretçinin bağırışına aldırmadan konuşma- mi avlusunda bırakılmıs." dedi. Bölgeler arasında ciddi denge- sizlik bulunduğuna dikkat çeken Başbakan Erdoğan, "Belli bölge- ler tamamen ihmale uğranuş. Bu bölgeler feryat ediyor. fktidanmız bölgesel dengesizliği giderebiunek için yeni hamleleri üst üsteyapıyor. Biz bölgesel milliyetçiliğin karşı- sındaolduğumuzu bununiçin ilaıı ettik. Ne yapıp edip bu dengesizli- ği kaldıracağîz'' diye konuştu. oralcalislar@cumhuriyet.com.tr Doktorunki Etik Dışı da... DU cılığı, gu- ;ça uygun ağı oldu- gidip te- gösterisi Bazı hastanelerin, birtakım çok ün- lüleri(!) sırf reklam olsun diye parasız tedavi ettikleri söylenmiyor mu? Dok- tor Gürbüz de belli ki eline geçirdiği bu fırsatı böyle kullanacağını sana- rak ortaya atılmıştı. Ancak bu kez ne olduysa, etkin medyamız işin etikta- rafıyla fazla ilgilendi. Basınımız, has- tane başhekiminin ölü ceninleri gös- teri için kullanmasını haklı olarak eleş- tirdi. Buna bir diyeceğimiz olamaz. ••• Doktorun savunulacak bir tarafı yok. Peki, ev sahibinin hiç mi güna- hı yok? O pozu vermesi için gazete- ciler kendisini teşvik etmemişler mi? Hastanenin Halkla llişkiler Müdürü yaptıkları hatayı savunmaya çalışır- ken şunları dasöylemeyi ihmal etmi- yor: "Basının olaya girmesiyle yediz- lertopluma mal edildi. Basına nazik- çe yedizlerle ilgili başından bu yana açıklama yapıldı. Yedizleri de kay- bettikten sonra düzenlenen basın toplantısının ardından basının tale- biyle ceninler gösteriidi." Hastanelerdeyaralı kadınların çıp- lak bacaklarını çekmeye yönlendiri- len muhabirler, bu ülkenin gazeteci- leri değil miydi? Otürfotoğrafları ba- sanlar bu ülkenin gazeteleri değil miy- di? Hastane yetkilileri de başhekimin bu pozu vermesi için gazetecilerin yönlendirdiğini söylüyorlar. "İmaj her şeydir" anlayışının her türlü etik ve ahlaki kaygının önüne geçmesinin sorumlularından biri de medya değil mi? Doktoru eleştire- lim, ancak bizler de bu olayı fırsat bi- lerek bir özeleştiri yapsakfena olma- yacak. Bu tür gösterilere, bu tür rek- lam çabalarına ne yazık ki biz gaze- teciler biraz da tiraj ve reyting kaygı- sıyla çoğu zaman çanak tutuyoruz. Geçmiş gazete arşivlerini veTV gö- rüntülerini incelediğimizde bu konu- da ne kadar etik dışı kalındığını gö- rebiliriz. ••• Haberin bir başka ilginç boyutu ise anne ile ilgili olanıydı. Doktorlar ken- disini yedi çocuk doğurmasının teh- likeli olacağı konusunda uyarmışlar. Hayati tehlike olabileceğine, bu ne- denle doğacak çocuk sayısının azal- tılması gerektiğine ikna etmeye ça- lışmışlar. Fakat anne bunun bir cina- yet olacağına inandığı için teklifi ka- bul etmemiş. "Inançlarıma ters düş- fü"diyerektutumunuaçıklamayaça- lışıyor. Avrupa'da zaten tüp bebek sayısı en çok iki bebekle sınırlı tutuluyormuş. Bizde her şey abartıldığı gibi bu ko- nu da ne yazık ki abartılmış durum- da. Olay normal bir sağlık sorununun ötesine taşmış, inançlara, medya gösterilerine dönüşmüş durumda. Annenin, "ille de yedi bebeğin ye- disini isterim" demesini doktorlar ne- den kabul ediyorlar ki! Kadının ve ço- cukların sağlığını tehdit eden bu sa- yı, neden sağlık gerekçe gösterilerek sınırlandırılmıyor ki! Sonuç olarak bu tüp bebek işini normal bir sağlık so- runu olmaktan çıkarıp başka boyut- lara ulaştırmayı başardık. Doktoruy- la, gazetecisiyle ve de yedi çocukta ısrar eden annesiyle... Aras Cargo'dan ESAS'lı hizmetler GÜNAYDIN KARGO 2 kg.'a kadar olan gönderilerinizi, Türkiye'nin her noktasına, ertesi sabah en geç 10.00 r a kadar ulaştırıyoruz. Üstelik yalnızca 15 YTL'ye... 2KGA KAOAR JNAYDIN KAR llkl I h lı l'l (.I ' I !•'! IDIk', AYR ;İNSIIHf I I RlMI/l DANI'.'.IN 1 0216 538 î»5 55 www.arascan30.com ARAS CARGO, 0İR ARAS HOLDİNf KURULUŞUDÜfl arasönemtaşır- CâKJO . ' * • • GLOBALpOLtTtKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Milliyetçilik/Ulusalcılık-ll Türkiye'de, hem milliyetçi/ulusalcı birstrateji öne- renlerin hem de bu stratejiyi "tehlikeli-gerici" birref- leks olarak mahkûm edenlerin iki noktayı mutlaka göz önüne almaları gerekiyor. Ulusalcıhğın karak- terini saptarken çözümleme, olguyu bugün ortaya çıkış biçimiyle tarihsel ve güncel bir bağlama otur- tulmalıdır. Ikincisi, ulusalcılığa yol açan dinamik, gerçek ya da hayali korkulardan olduğu kadar, hal- kın hakiki, "ideolojik" olmayan arzularından da kay- naklanır. Bu korkuların ve arzuların eklemlenerek bir ideolojik "rejim" oluşturmasına olanak veren ana "fez"yada "gösterge", ulusalcıhğın kazanacağı an- lamı belirleyecektir. Bağlam sorunu Ulusalcılıktartışmaları 1960'lardan sonra, Eli Ke- dourie'nin (1966) klasik çalışmasının da katkılarıy- lazenginleşti. Bu bağlamda, Ingilizcede, Eric Hos- bawm (1972), Benedict Anderson (1983), Ernst Gellner (1983), Anthony D. Smith (1986), Steven Kemper (1991), Liah Greenfield (1992), John Hutchinson (1994), Gopal Balakirshnan (1995- NLR), Paul Gilbert (1998), Paul Nairn (1998-NLR), Montserrat Guibernau (1999), Michael Hetcher (2000) gibi ısimler sayılabilir. İki ana akım söz ko- nusu, biri ulusalcılığı kapitalizmle, modemiteyle açıklayan materyalist-tarihselci eğilimli çalışmalar. öbürüyse, ulusalcılığı daha çok etnik-kültürel et- kenlerle açıklama eğiliminde olan (metafizik öğe- lere öncelik veren) çalışmalar. Ülkemizde de tarih- selci materyalist yaklaşımlar daha çok ulusalcı kav- ramını kullanırken etnik/metafizik öğelere dayanan açıklamalar milliyetçi kavramını tercih ettiler. Ulusalcı/milliyetçi bir hareketi anlamlandırmaya çalışırken öncelikle onun ortaya çıktığı sosyo-eko- nomik coğrafyaya (örneğin "merkez" ülkede mi , yoksa "çevre" ülkede mi?) bakmak gerekiyor. "Mer- kez" ülkedeki ulusalcılık çok sık ırkçı, emperyalist, saldırgan özelliklertaşırken çevre ülkedeki ulusal- cılık çoğu kez kendini savunma içgüdüsünden, bir yaşam tarzını koruma kaygısından kaynaklanıyor. Ancak bu ikincisinin ırkçı, şoven eğilimleri asla içer- meyeceği anlamına gelmiyor. Arzular ve eklemlenmeleri Bu noktada ulusalcı/milliyetçi tepkinin arkasın- daki korkulara, arzulara ve bunların eklemlenme bi- çimine bakabiliriz. Ulusalcıhğın arkasında, özgün bir topluluk oluşturma, toplumsal dayanışma, eşitlik ve demokrasi, kendi kaderini kontrol etme, güvenli bir gelecek kaygısı, baskı ve sömürüye maruz kal- mama gibi kendi başlanna ideolojik olmayan "ha- kiki" arzular yatar. Korkulara gelince, analiz düzeyimizi değiştirerek Türkiye'ye bakarsak sık yaşanan ekonomik krizler, bu bağlamda gelecek korkusu, ekonominin, asgari ücretin düzeyine kadar IMF tarafından, siyasetin de AB (Kopenhag) kriterleri, ABD'nin emperyal baskı- ları tarafından şekillendirildiğine ilişkin kaygı, mali sermayenin talancı, istikrarsızlık kaynağı operasyon- larından korku, sürekli verilen "tavizlere" karşın ulu- sal onurun sürekli aşınmakta olması (ABD üyeliği süreci, Kıbrıs'ta yaşanan "iktidarsızlık", Ermeni so- rununda "derdini anlatamamak'), yeni tavizlerin (Bo- ğazlar, boru hattı) gündeme geleceğine ilişkin kor- kular, yöneticilerin gerçeği gizlediğine, "yabancı güç- lerle" çok sıkı fıkı olduğuna ilişkin şüpheler, ulusal bir- liğin, üstelik şiddetli bir travma ile parçalanmasına ilişkin korkular(Kürt sorunu), bölgesel birsavaşın içi- ne çekilme korkusu vb... llk anda sayılabilir. Ne bu arzular ne de bu korkular doğru ya da yan- lış, tek başlanna "iyi" (ilerici, çağdaş) ya da "kötü" (gerici, faşist vb.) bir karışım oluşturamazlar. Bu öğeler bir ana gösterge tarafından bir araya getiri- lerek, bir anlamda disiplin altına alınarak ideoloji- ye dönüşmek üzere eklemlenirler. Gerçekten de ide- oloji, halkın arzularına karşı, ters birşey değildir, ak- sinetam daonlardan (ideolojik olmayan öğelerden) kaynaklandığı için benimsenir. Ancak (Zizek bu bağlamda Nazi ideolojisini örnek veriyor), tüm bu hakiki arzular, Yahudi düşmanlığı gibi çok özgün bir "ana gösterge" altında eklemlendirildiklerinde, bambaşka, halkın gerçek arzularına karşı "müsteh- cen" birfanteziye dönüşürler. Bu nedenlerle ulusalcılığa yaklaşırken arkasın- daki arzuların ve korkuların hangi "ana gösterge" altında eklemlendiğine bakmak gerekiyor. Türkiye özelinde bu "ana gösterge", bir başka etnik gruba, örneğin Kürtlere, Ermenilere, Yahudilere (Sabetay- cılara) yönelik bir düşmanlık olursa, sonuç, halkın gerçek arzularına tümüyle ters, emperyalist provo- kasyonlara açık dolayısıyla korumak istediği şeyin (ulusal varlığın-birliğin) yok olmasının zeminini ha- zırlayan bir ideolojiye dönüşür. Buna karşıhk ulusal- cılık antiemperyalizm (uluslararası kapitalizm, mili- tarizm, sömürü ve baskı) ve dayanışma (Kürt ve Türk), eşitlik, özgürlükten oluşan bir ana gösterge altında şekillenirse, halkın çıkarlarına ve kendi ama- cına çok daha uygun bir sürecin kapısını açabilir. Her ulusalcı/milliyetçi refleksi, yukarıdaki ayrımı göz önüne almadan, gerici, çağdışı olarak mahkûm etmek, ilericiliğin ölçüsünü küreselleşme olarak al- mak, en iyi koşullarda cahillik, kimi durumlarda da emperyalist, sömürgeci projelere alet olmak anla- mına gelecektir. AKPGERİADIMATTI TCY'de laiklik krizi aşıldı ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - TBMM Adalet Alt Komisyonu, TCY'de değişiklik içe- ren yasa önensi üzerin- deki çalışmalarını ta- mamlarken AKP'nin ta- rikat okullan açanlara ve- rilecek cezanın üst sını- rının 3 yıldan 2 yıla in- dirilmesine ilişkin iste- ğinden vazgeçmesiyle kriz aşıldı. Alt komisyon, öneri- de yer almayan madde- lerin ele alınmamasını kararlaştırdı. Bu neden- le Basın Konseyf nin ta- leplerinın, "tavsiyekara- n" olarak Adalet Komis- yonu'na ıletilmesi be- nimsendi. Komisyon, TCY'nin "Adü yargıla- mayı etküeme" madde- sindeki, bu suçun basın ve yayın yoluyla işlen- mesi durumunda ceza- nın arttınlacağına ilişkin hükmün yasadan çıkanl- masnıı kararlaştırdı. Ki- şilerin özel hayatlanna ilişkin görüntü veya ses- leri ifşa etme suçunun, basın yoluyla işlenmesi durumunda cezanın art- tınlacağına ilişkin hük- mün yasadan çıkanlma- sının komisyona tavsiye edilmesi de kararlaştınl- dı. Basın yoluyla ışlenen iftira suçunun, etkin piş- manlık hükümleri ara- sında yer alması üzerin- de de uzlaşma sağl^ndı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle