Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 NİSAN 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
Kurulan yıldızlar hükümetinin yıldızı bir türlü parlamadı. 12 Mart'ın planlayıcılan perdeleri açtı birden
Onbirlergrubımungüç günleri12 Mart hükümetinin toplu olarak istifa eden on bir
bakanınayemekte soruyorum. Neden istifa ettiniz:
YanıtA tilla Sav dan geliyor: "Kıl çıktı." Haşhaş ekimini
yasaklamak ilkErim hükümetinin ana göreviydi
galiba. Seçkin beyinlerde haşhaşlanacaktı aslında. O
günler ve gecelerde, evimiz, sojramız çok ilginç
konuşmalara, tartışmalara sahne oldu. Kabinede on bir
kişifıgüran olmaya tepki göstererek istifa etti sonunda.
îyi niyetlerifena sömürüldü bence.
-4 ^\ Mart günlerinde Amerikan Haberlcr
1 Merkezi Müdürü'nün evindeki kok-
-L ^ - ^ levlilı-\iiı;t(Kiiııı ii;ııi]\o! ıımMimı/"
diyesoranBüyülidçüikgörevlisindenkaynaklanan
haberAkşam'damanşet oldu: "ErimBaşbakan."
1970'lerbiraz dalgalı. Bir 12 Mart var... Ame-
rikan Haberler Müdürü Çankaya'daki evinde kok-
teyl veriyor bir akşam. Beni de çağınyorlar. Ge-
nelde çağırmazlar, nedenini ögrendim, 27 Mayıs
döneminde Ankara'da görevli elçilik danışman-
larından biri gelmiş, o danışmanın C1A uzmanı
olduğunu biliyonım. Bana yönelttiği sonılardan
biryomma varacağımı düşünüyorum. Sorular il-
ginç, Nihat Erim'i tanıyor muyum, nasıl bir po-
litikacı, geçmişi, CHP ile ılışkileri, tnönü ile iliş-
kileri, sonılar dolaylı ama, beni belli bir yonıma
götürüyor. Eve geldim, gazetcye telefon ettim,
Nihat Erim başbakan oluyor. Akşam'daki "Duy-
dunuznuı* köşcsine de biryazı yazdım. Ülkemiz-
de yeni bir oyun sahneleniyor. Scnaryo yazan yer-
li mi, yabancı mı sorusu da kolay yanıtlanmiyor,
dıye. Yazı yayımlanınca Doğan Avcıoğlu telefon
etti, kutladı beni. Ankara böyle işte, kimi olayla-
rı parmaklannın ucunda hisseder insan, bir söz,
bir sonı, havada bir şeylerkoklarsm, av köpeği gi-
bi gidersin üzcrine. Nihat Erim başbakan oldu
gerçekten. Sonra da neler oldu? Hükümel kuru-
lurkcn Özer Derbii telefon etti bir akşam. Kuv-
vet'in yakın arkadaşı, sık sık arar bizi. Telefonda
sordum gülerek.
- Yoksa bakan mı oldunuz?
- Evet öyle gibi.
- Ne bakanı?
- Dış Ekonomik îlişkiler.
Peki ötekiler? Nihat Erim'in yanından doğru bi-
ze geldi özer Derbii. AtillaKaraosmanoğlu'na te-
lefon cdildiğini söyledi. Dünya Bankası uzmanı-
nın Başbakan Yardımcısı olacağı hemen açıklan-
dı ama kamuoyunu etkilemek için. Aslında Erim'in
telefonuna olumlu yanıt vermiyor Atilla Karaos-
manoğlu. Geleyim, konuşalım, diyor. Milli Eği-
tim Bakanlığı'na sıcak bakıyor ama, Nihat Erim
beklemiyor.NewYork'a,BirleşmişMılletlerBü-
yükelçimiz OsmanOIcay'a telefon ediyor, Dışiş-
leri Bakanlığı'na çağınyor. îhsan Topaloğlu'na
Enerji Bakanlığı öneriyor, bir yıldızlar hüküme-
ti kuruyor, ama yıldızlarparlayamadı. 12 Mart'ın
senaryosunu yazanlarperdeyı açtılar birden. Salı-
nede haşhaş var. Erim hükümeti progıamını açık-
larken haşhaş konusu da açığa çıktı birden.
12 Mart hükümetinin loplu olarak istifa eden
on bir bakanına yemekte soruyorum. Neden isli-
ta dlini/: Yanıt Atilla Sav'dan geliyor: "Kıl çıkti."
Haşhaş ekimini yasaklamak ilk Erim hüküme-
tinin ana göreviydi galiba. Seçkin beyinler de haş-
haşlanacaktı aslında. O günler ve gecelerde, evi-
miz, soframız çok ilginç konuşmalara, tartışma-
lara sahne oldu. Kabinede on bir kişi figüran ol-
maya tepki göstererek istifa etti sonunda. lyı ni-
yetleri fena sömürüldü bence. Kımiyle çok yakın
dostluğumuz var, örneğin Atilla Karaosmanoğlu
ve Ayhan Çilingiroğlu'nu Planlama dönemindcn
tanıyorunı, Topaloğlu saydığım birbürokrat, TPAO
Genel Müdürü, özer Derbii de onun yardımcısı,
yakın dostumuz. Atilla Sav saygılı, düzeyli konuş-
masıyla tanınırama istifa olayını "boköyküsü"yle
özetleyiverdi bir akşam: Adamın biri yanşa giri-
yor, biı tabak bok ycrse diyelim on altın alacak.
Başlıyor kaşıklamaya, bir kaşık, iki kaşık, tabağı
yanhyor, nerdeyse bitecek, adam kaşığı bırakıyor
birden, yanştan vazgeçiyor. Çcvredekiler şaşın-
yor. Vazgeçecekse neden o kadar bok yedi, anla-
mıyorlar. Adam açıklıyor, kaşığında kıl varmış,
midcsi bulanınca yanştan vazgeçiyor.
Güç günler
Emekli Orgeneral Şefik Erensü "Başarama-
ılını" diye geldi. Başbakan yardımcılığından is-
tifa etnıiş olan Atilla Karaosmanoğlu'nun Ol)
TÜ'deçahşmasına 12 Ylartyönetimindenizinçık-
mamıştL
Onbirler Grubu güç günler
gCÇİrdi sonra. Osman Olcaymes-
leğine döndü, Birleşmış Millet-
ler'e gitti yeniden. Atilla Kara-
osmanoğlu hayli direndi, Tür-
kiye'de kalmak, örneğin OD-
TÜ'de çahşmak istedi ama olma-
dı. Emekli K.orgeneral Şefik
Erensü ODTÜ'de rektör o za-
man. Sevdiğim, saydığım uygar
bir kişi. Atilla'nın ders vermesi
için çok uğraştı ama olmadı. O
akşamıunutamam, AtillaKara-
osmanoğlu geldi, çay içtik, Eren-
sü'yü bekledik, Paşa neşesız gel-
di, başaramadım, dedi kısaca.
Binlen istemiyor anlaşılan...
"Sabnmmermcrolsadelinir-
dLAmadirenmektengerikalmt-
yorum. Kemal için konuşmaya-
cağun." Latife (Çeyrekbaşı) Ha-
nmı ilc Hayat dergisi için yaptı-
X
»tTCÎ Siyasal tarihimizin önemli kişilerini önce
Hayat dergisinde tanıdım. Biri RaufOrhay.
,1X1 Sonra îsmail Rüştü Aksal dan da dinledim, portresini
daha iyi çizdim ama ilk karşılaşmam Hayat nedeniyle.
VedatNedim Tör'ün önerisiyleHamidiyeanılanndan
söz etmeye gittim ona. Konuşmamız uzadı, beni
yemeğe alıkoydu. Söyleşimiz boyutlandı, Mustafa
K-^^
Kemal V anlattı bana. Bir resim çıkardı cebinden,
Atatürk ileyan yana bakıyorlar.
"Sayın Evren ile içimden geldiği gibi rahat konuşunım... Evren kızsa, üzülse de sessizce dinlcr".
ğun görüşmeyi ya^mama sö/ü verdim.
Siyasal tarihimizin önemli kişilerini önce Ha-
yat dergisinde tanıdım. Biri Rauf Orbay. Sonra
Îsmail Rüştü Aksal'dan da dinledim, portresini
daha iyi çizdim ama ilk karşılaşmam Hayat ne-
deniyle. Vedat Nedim Tör'ün önerisiyle Hamidi-
ye anılanndan söz etmeye gittim ona. Konusma-
mız uzadı, beni yemeğe alıkoydu. Söyleşimiz bo-
yutlandı, MustafaKemal'i anlattı bana. Birresım
çıkardı cebinden, Atatürk ile yan yana bakıyor-
lar. O resmin öyküsüne eklenen anılar, öyküler de
beni çok etkiledı ama söz verdimyazmadım. Mes-
leğimde değişmeyen bir ilkem var. Yıllar boynn-
ca sözümü hiç bozmadım.
Atatürk'ün eşi Latife Çeyrekbaşı'nuı kapısmı
da Hayat nedeniyle çaldım. Şimdi gergin çizgile-
riyle anımsıyorum onu. Kısa evliligin uzun söy-
lentilerine, anı yazılannda onu suçlayanlara tep-
ki gösteriyordu.
- Sabnm mermer olsa delinirdi, diyordu. Ama
direnmekten gen kalmıyorum. Kemal için ko-
nuşmayacağım.
Aradan yıllar geçse de sevdiği erkeği anlatır-
kcn hâlâ yaralıydı sesı. Tek satır yazmadım o bu-
luşmadan.
Evren'le görüşme
GazetecilikteotuzsekizinciyüdönümündeCum-
hurbaşkanıEvren'dengelenöneri: "Benimsizeyar-
(lıııııııı olabilir mi?"
38. yıldöniimümü aynca seviyorunı. îlginç bir
rastlantı, o giin Cumhuıbaşkanı Evren çağırdı be-
nı. Nerdeyse iki saat konuştuk, her zamanki gibi
dinci eğilimlerden, anayasada yer alan din eğiti-
minden söz ettim ben. Sayın Evren ile içimden gel-
diği gibi rahat konuşurum. Uzun süredir tanıyo-
ruz birbirimizi. Benim o buluşmayı gazetedeki kö-
şeme ya da ajansın haber bültenine yansıtmaya-
cağımı bilir. tçtenliğime de inanır sanırım. Uya-
nlanm, tepkilenm, yorumlarını kuşağımdan kay-
naklanır benim. Atatürk kuşağıyım ben. O kuşa-
ğuı bilinci ve sorumluluğu ile konuşurum. Kimi
zaman ters şeyler de söylerim ama Evren kızsa,
üzülse de sessizce dinler, Geçen gün Cumhur-
başkanıyla konuştum, şöyle izlemler aldım, böy-
le duyurular türü yazmak hiç hoşuma gitmez. Gü-
zel bir diyalogla güç şeyleri de kolay söyleyebil-
mekten hoşlanmm ancak.
30 Nisan günü tüm şıklığımla gittim Çankaya
Köşkü'ne. Mavi-siyah çizgili, kadife yakalı tay-
yörünıle. Başkentin ünlü modacısı Sümbül'ün
büyük özenle diktiği bırtayyör. Cunıhuıtaşkanı'na
şöyle dedim bir aralık:
- Beni çağırmanız güzel bir rastlantı. Bugün 38.
yıldönümüm.
Birden durdu Evren.
- Siz otuz sekız yaşında mısınız?
Güldüm elbet.
- O yıllar çok geridc kaldı, meslek yaşamımda
38. yılı kutluyorum Sayın Cumhurbaşkani.
Söyleşimiz hayli tatlılaştı burada. Cumhurbaş-
kani belli gözlemleriyle beni çok sevindirdi.
- Sizi kutlaıım. Köşenizdc de ajansınızın haber-
lerinde de sansasyona yer venniyorsunuz hiç.
- Bunu duymaktan mutluyum. Doğru bir göz-
lem. Ben belli bir olguııluğa vardım yazarlığım-
da, ANKA Ajansı'nın da belli ilkeleri var; doğru
haber, yalın haber, çabuk haber... Ya da belgesel
haber. Örneğin mobılya yolsuzluğuııu ilk kez AN-
KA kaımıoyuna duyurdu, ama belgelerle...
Evren ilgiyle dinliyor beni. Arada bir sorular
yöneltiyor. Yanıtlannı içtenlikle veriyorum. AN-
KA'nrn demokratik yapısını anlatıyorum. Altaıı
Oymen'den sonra bir anonim şirketc dönerek ça-
lışanlarm ortaklığmı. Çok darboğazlardan geç-
tiğimizi, ancak ilkelerimizden ödün vermedıği-
mizi.
Sayın Evren soruyor birden:
- Benim size bir yardunım olabilir mi?
Beni duygulandıran bir soru elbet. Ama bir so-
lukta yanıtımı veriyorum.
- Hayır Sayın Cumhurbaşkani, hiç kimseden bir
yardım, destek istemedim şimdiye kadar. Yoksa
Behice Boran'la i l g i n ç b i r d a v e t
T:
I ürkiye îşçi Partisi (TİP) milletveki-
liBehiceBoran'mBrükseTde AETde
yapacagı, 1 üı ksolıııııııı "OrtakPa-
/;ır" konusundaki görüşlerini açıklayan
konuşmasını engellemek isteyenler sonra-
dan teşekkür ediyor.
Behice Boran ile de ilginç anılarımız
var. Habeş Imparatoru Haile Selasiye An-
kara'ya geldi. Ankara Palas'ta bir resmi ka-
bul var. Haile zanf birEtıyopyalı, elimi sı-
karken güzel bir resmimi çekti Abbas Go-
ralı. O resim gazetede yayımlandı, ama o
öğle saatinin en ilginç resimleri belleğim-
de. Behice Boran da var resmi kabulde.
- Ben kimseyı tanımıyorum, yanımdan
ayrılma, dedi, salonun ortasında durduk.
Çağlayangil ve Demirel geldi çok geçme-
den. Bizi de gördüler, yaklaşınca "Sayın
DemircL,BehiceBoran'ı bınıtabilir miyim"
diye sordum.
- Hanımefendıyi çok iyi tanıyoniz, Brük-
sel'dekı konuşmasını da biliyorum, teb-
rikler.
Onlaryürüdü, Behice Hanım'la ben ba-
bşnk ve güldük. Çağlayangil'den ya da Fcr-
ruh Bozbeyli'den duymuş olmalı başba-
kan. Behice Boran'ın AETdeki konuş-
ması beni çok etkileyen bir olay gazeteci-
liğimde. Önce Behice Boran'dan dinle-
dim, sonra Ferruh Bozbeyli'den, o döne-
min AET elçisi OğuzGökmen'in yazdığı
rapor nedeniyle de Dışişleri Bakanı Çağ-
layangıl'den. TİP Urfa Mılletvekili Behi-
ce Boran, AET toplantısınagiderkenAP'li-
ler hoşlanmıyor, konuşmamasmı öne sü-
rüyorlar. O da direniyor, tunstik geziye
gitmiyor, AET'ye Türk solunun görüşü-
nü bildirmeye gidiyor. Gerçekten bıldın-
yor, Behice I lanım'ın konuşmasını ısteme-
yenler de teşekkür ediyor sonunda. Çün-
kü AET ülkelerinin temsilcileri kürsüye çı-
kıyor, Türkiye'deki demokratik gelışme-
nin kanıtı diye yorumluyorlar TİP millet-
vckılınm konuşmasım, Türk grubunu kut-
luyorlar. Çağlayangil akıllı adam, dış iliş-
kilerdeki kimi pazarlıklarda Türk solıınu
öne sürüyor. Ne ölçüde başan kazanıyor
bilmem ama bu kozu kullanıyor. Sordum,
anlattı bir gün, 27 Mayıs'tan sonra günde-
nıe gelen ikili anlaşmalarla ilgili görüşme-
lerde ABD Dışişleri Bakanı DeanRusk'a
karşı çıbşlannı I'ürk solunu öne sürerek
yapıyor. Bu koşullan Türk soluna benim-
setemem, büyük tepki olur, diyor.
böylesine rahat konuşabilir miyim sızınle? Bun-
dan güzel bir şey düşünemiyorum.
Evren beni kapıya kadar uğurladı.
Paklstan'a yolculuk
1960 yılı şubat ayı sonunda Pnkislan'da CEN-
TOtoplanüsınakatılanCunihurbaşkanıBavarJV
kistan'uı Sovyetler Birliği sınınnda yapmak iste-
diği baraj konusunda bilgi vermesi için S. Demi-
rcl'i neden özellikle Pakistan'a çağırdı?
1960 yılının şubat ayı, Cumhurbaşkani CEN-
TO'nuıı doruk toplantısına gidecek o günlerde. Üç
gazeteci de eşlik edecek Bayar'a. O gazetecıler
saptanırken özellikle beni seçıyor. Önce şaşırdım,
Demokrat Partı başlanyla kaılı dağlar var ara-
mızda. Yeni Sabah'ta, sonra Akşam'da politika-
larına ters yazılanm yayımlanıyor. CENTO'ya
hiç inanmadım ama Cumhurbaşkanı'nnı çağnsı-
na katıldım. Öteki gazeteciler Adviye Fenik vc
Şevket Kado, benim eski patronum! Bana çok il-
ginç geliyor bu yolculuk, Pakistan'ı ilk kez göre-
ceğim, yeni ülkelcr görmekten her zaman hoşla-
nmm. Dönüşte bir-ikı gün de Beyrut'ta kalmak
olanağı var. Karaçi Havaalanı'na alacakaranhkta
indik.MetropolOteli'ndekalacağız. Otelinüstka-
tındaki odama çıkacağım. Yaşlı bir görevli vali-
zimi taşıyor, sevgıyle bakıyor, kolumu okşuyor.
- Türksün, Müslümansm, Mustafa Kemal'in
kızısın değil mi?
Ertesi sabah Lahor'a uçtuk, biz Pencap Ku-
lüp'te kalıyoruz. Ingiliz yönetiminin gelenekleri
sürüyor. Kapılar dışardan kilitleniyor, önünde de
uzun boylu nöbetçiler duruyor gece boyunca. La-
hor'da bir su kongresi var o gün. Cumhurbaşka-
ni Bayar da açılışa gidiyor, yabancı uzmanların
da katılımıyla Pakıstan'ın su sorununa çözüm
aranıyor. Cumhurbaşkaıu Bayar, Özel Kalem Mü-
dürü Faruk Berkol'a Ankara'dan Süleyman De-
mirel'i çağırmasını söylüyor.
Demirel Devlet Su Işlen Genel Müdürü. 1960
yılında Türkiye'den doğrudan uçak yok Pakis-
tan'a. Demirel kaç aktarmay-
la Lahor'a ulaşıyor kinı bilir!
Kongre kürsüsünde konuşma-
sı çok hoştu doğrusu. Teknik
Üniversite'nin parlak öğren-
cisi, parlak bir teknısyen, bir
bürokrat olarak Pakistan'ın ye-
ni barajına bağlanan ıımutlan
kınverdi.
Sovyetler'ın Atganistan'da
yaptığı barajın dağlardaki su-
yu Varsak'tan önce çekeceği-
ni söyledi. Cumhurbaşkani Ba-
yarda gülümseyerek izledi ge-
nel müdürü. O zaman barajlar
kralı değildi lıenüz, tacı sonra
kondu başına. Ben de ilk kez
Lahor'da gördüm Demııel'i.
Pakistaıı dönüşü Kuvvet'e te-
lefon ettim Beynıt'tan, Akşam
gazetesi için Demirel ile bir
röportaj yapmasını önerdım.
Demek öylesine etküenmişim.
Tahmn Sarayı
yenidurak
Farah Diba ile düğünden önce sarayda çeki-
len ilk fotoğraf Türkiye'ye nasıl ulaşünldı?
Bir gün telefon ettim Doktor Türsan'a. Ace-
le kürtaj olacağımı söyledim. Biraz durakladı,
ama gerekçemi açıklayınca hak verdi. Iran'a
Şah'ın son düğününe gideceğim. Akşam'ın ya-
zıişleri müdürü telefon etti sabahleyin.
- Tüm gazetelerde düğün haberleri, resimler
var. Bız hayli geç kaldık. Senin Tahran'a gitme-
ni istiyoruz. Boşluğu dolduracağına inanıyo-
ruz.
Bana ınanmalanndan hoşlanıyorum, ama mi-
dem fena bulanıyor. Aramızda Poldi dediğimiz
Muammer Kaylan'dan özür diliyorum.
- Üzgünüm gidemem, iyi değilim.
O diretiyor, neden iyi değilim, öğrenmek is-
tiyor. Sonunda açıklıyoruın ama hâlâ direniyor.
- Gazete için çok önemli bu, miden bulanı-
yorsa kürtaj ol git.
Belki de laf ola konuşuyor ama ben rahatla-
dım birden. Suçluluk duygusundan arınır gibi.
Bana bir görev verenlerin güvenini kırmaktan
hoşlanmadım anlaşılan.
- Olabilir, hazırlanacağım, dıye kapadım te-
lefonu. Kuvvet'ı aradım. Durumu anlattım. Ön-
ce kürtaj, sonra prova, düğünde şık olmak ge-
rekıyor, Tomris her şeyi bırakıp beni hazırladı.
Pembe-bej bir tuvalet, mor kadife manto, aynı
renk satenden pabuçlar. I layko birkaç saalte ha-
zırladı. Tomris'in atölyesinden dostlara telefon
ettim. Tahran'da kimlere selam götürürüm. Han-
gi kapılan, nasıl açanm diye soruşturdum. Ge-
niş bir soluk aldım.
Tahran sarayı gazeteciliğimde yeni bir durak.
Muammer Kaylan'ın umudunu gerçekleştirmek
gerekiyor. Düğün habcri yazacağım, resim çe-
keceğim, Akşam'daki boşluğu dolduracağım.
Uçaktan doğru Fırdevsı Oteli'ne, oradan Pren-
ses Şems'ın sarayına telefon. Istanbul sosyete-
sinde güzel şarkılan ve gitarıyla tanınan Nadir
Kâmran'ın kardeşi Ruksan Hanım'a ulaşınca
birden ncşelendim. Sarayı, prensesleri yakın-
dan tanıyan hoş bırkadın. Beni önce sarayın ter-
zısıne görürdü. Gazeteci olduğumu söylemcdi,
Istanbul'dan bir dost olarak ona eşlik edıyoram,
onlardüğünle ilgili hazırlıklardan söz ediyor, din-
liyorum. lJçüncü düğününde görkem istemiyor
Iran Şahı. Isteseymiş nasıl görkem olacaktı aca-
ba? Paris Tahran'a taşınmış nerdeyse. luvalet-
ler, kürkler, takılarla Gülıstan Sarayı'nda Pa-
ris' in son çizgilerini seyredeceğim yanıı akşam.
Otele gelince bir ön yazı yazdım, postaneye gi-
dıp telledim, sonra acelc döndüm, Prenses Fa-
rah Diba'nın basın toplantısına koştum. Sara-
yın alt salonu çok kalabahk, Fransız gazeteci-
ler büyük bir grup oluşturuyor. Türkler arasın-
da ÜmitDeniZjFeyyazTokar var. Yanında da Ber-
na Tokar. Bizim Yokuş'un yeni gelini. Ümit
Deniz sakalı ve göğsündeki kırmızı karanfiliy-
le mesleğimizin renklı kişilerinden biri. Ben bi-
raz şaşkınım, fotoğrafçım yok, çevreme bakıp
bir fotoğrafçı ayarlamaya çalışıyorum. Kalbim
korkuyla çarpıyor, ya bulamazsam.
Fotoğraf çektlrdlk
Neyse birini buldunı, Türk olduğumu ögre-
nince gülümseyerek istediğim resnu çekeceği-
ni söyledi. Çekecek ama nasıl, Farah Diba ilc
baş başa kalmak olanağı yok. Merdiven başın-
dakı askerlere gittim, Türk olduğumu söyledim,
biri Azeri, onunla çabuk anlaştık, Prenses mer-
divenden inince bir an duracak, resim çekilecek.
Kalbim çarpıyor, Farah Diba merdivenden iner-
ken yanına gittim, koruma görevlisi de yardım
etti, flaşlar parladı yüzümüzde. Ben Farah'ın
yanındayım ama, ötekiler de var. Yine de rahat
bir soluk aldım. İlk gün fena geçmedi. Şimdi fo-
toğrafı alıp Istanbul'a ulaştırmak gerekiyor. Fo-
to muhabiri Keyhan gazetesinden. Ümit Deniz
fotoğraflan alıp benimkileri de postalayacağı-
nı söylüyor. Ama rahat değilim. Bir arabaya at-
layıp Keyhan'a gittim, fotoğrafı aldım, birkaç
notla bırlikte zarfa koydum, doğru havaalanına.
Geceyansına doğru bir uçak var Istanbul'a. Ön-
ceden uçak saatlerini yazmıştım defterime. O uça-
ğa yetişirsem lstanbul'da alacaklar. Hâlâ şaşa-
rak düşünürüm bu olayı. Tanımadığım bir baş-
kentte nasıl bu kadar rahat dolaşıyorum, taksi-
ye atlayıp havaalanına gidiyorum? Resim ve ya-
zılan lstanbul'a ulaştımıaktan başka bir şey dü-
şünmüyorum o aralık. Şansım var, taksi şoförü
de Azeri. MelikeDiba'yı soruyorum ona. Bir an
duraklıyor, yahşı, diyor yalnız, bir de omuz sil-
kiyor! tstanbul'a dönünce gazeteye gittim. Ar-
kadaşlar kutladı. Özellikle Farah ile çektirdi-
ğim fotoğraf nedeniyle. Gazetede yayımlanma-
sı yokuşu dalgalandırıyor. İllıun Türalı, Mer-
yem Abigadul da ajans haberleriyle geliştiriyor
yazılan. Düğün olayı güzel yansıyor Akşam'a.
Muammer Kaylan bulantımı sordıı bir aralık. Kı-
saca "geçti" dedim. Kürtajdan söz etmedim.
Kuvvet ile de o konuya dönmedik hiç. Aslında
çocuğu çok seviyor ama, beni de scviyor. Öz-
gürce çalışmamdan hoşlanıyor. Başka biriyle
evlenseydim bu güzel yaşam biçimi oluşur muy-
du acaba?
BİTTİ