19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 2005 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL İstikbal Nerede? SAYILARI iki elin parmak- larını bile bulmayan düzenli denizcilik yayınları arasınaye- ni bir dergi katıldı: "Vira". Imtiyaz sahibi ve sorumlu yazıişleri müdürü Hakkı Şen ilk sayının giriş sütununa "İs- tikbal denizlerdedir" diye baş- lık atmış. Böyle bir söz keşke Atatürk "İstikbal göklerde- dir" demeden edilseydi. Bü- yük kurtarıcı göğü işaret etti di- ye diye yıllardır havalara bak- maktan denizlere pek bakan olmadı. Oysa toplumun bu- günkü teknolojik bilgi biriki- mi, donanımı ve para gücü geleceği havalarda aramaya henüz yeterli değil ama, deniz- cilik bakımından durum fark- lı. Uçak sanayiini geliştirmek ve havacılıkteknolojisinde bü- yük atılım yapmak için daha kırk fırın ekmek gerekiyor; de- nizde ise çok şükür, azıcık cid- di bir seferberlikle hem ülke ekonomisine çok şey katılabi- lir, hem de bu devletin ulusla- rarası arenadaki ağırlığı bir başka olur. Yeter ki niyet edilsin. Yeni dergi, gemi yapım sa- nayiinden deniz işletme- ciliğine, yatçılıktan balıkçılığa kadar bütün alanlan ele alıp in- celeyen yazılaraçısından hay- li zengin. Ancak bir nokta yi- ne eksik kalıyor: Denizcilik ko- nularının dış politika sorunla- rıyla ilişkisi. Şimdiye kadar hep Türk gemilerinin teknik dona- nım ve kurallara uygunlukta "kara liste" dışına çıkarılma- sı, akaryakıtın ucuzlatılması, lirnan resimlerinin azaltılma- sı, deniz kirliliği falan gibi ko- nular üzerinde duruldu da, bir- kaç istisna bir yana, Ege ve Kıbrıs gibi ulusal davalarda Türk denizcilik âlemi genellik- le sessiz kaldı. Sanki o davalar ticaret de- nizciliğini, yatçıları, donatan- ları, tersanecileri yakından il- gilendirmezmiş gibi, denizde ulusal davaların savunulması devlete, diplomatlara ve bah- riyelilere kaldı. Belki Kıbrısso- rununun başlangıçtaki gerilim yıllarında ABD'nin silah am- bargosuna karşı savaş gemi- lerini çoğaltma konusunda "Millet yapar!" gibi kampan- yalar oldu ama, onlar da ça- buk söndü. Komşu Yunanistan'daki de- nizci çevrelerin neredeyse iki yüzyıldır ulusal davalara nasıl katkıda bulunduğunu, hatta armatörlükle başlayan Yunan burjuvazisinin bağımsızlık mü- cadelesine nasıl öncülük etti- ğini, yakın tarihte kendi dev- letinin diplomasisine maddi manevi ne ölçüde destek ver- diğini düşününce, bizdeki de- nizcilik âleminin "jb/gfâne"liği daha da çarpıcı gelir insana. Ege'nin karasuları, kıtasahan- lığı, adaların silahsızlanması tartışılıp çekişme konusu olur- ken ayağa kalkıp devletten yana cephe tutan pek oldu mu o âlemde? O zal döneminde Yunanistan kıyısı olmadığı halde Ka- radeniz Ekonomik Işbirliği'ne üye yapılırken o çevrelerden itiraz geldi mi? Hele şimdi, Kıbrıs'tan büsbütün askerçek- me, adayı Türkiye'nin etkisin- den çıkararak Avrupa'nın çem- berine sokup Yunanistan'ın kucağına bırakma gibi olası- lıklaraçıkça ortayaçıkmışken, Iskenderun Körfezi'ne ve Ak- deniz'deki Türk limanlarına yönelen tehditler bizim deniz- cilik çevrelerimizi hiç mi ilgilen- dirmez? Yabancı Konuklar ve Düşünce Sefaleti Ülkcmizde toprak ve bina satın alan yabancı uyruklu varsıllar. Peki, yeni konukların yerel yönetimlere katılmak gibi bir taleplcri olmuş mudur? Olmuşsa neden kamuoyu haberdar değildir? Böyle bir talepleri yoksa bilc, hak verildikten sonra, zaman içinde olacaktır! Prof. l)r. Erendiz ATASÜ T ürkiye'de nicedir, düşünce in- sanlannı, uzmanlan ve yöne- ticileri bile kapsayan bir düşün- ce sefaleti yaşanıyor. Neden- lerinden biri, iaik eğitimin on yıllar boyunca çeşitlı biçimlerde kundak- lanması olabilir. Bir başka neden, belki de kişisel çıkarların kamu yarannın önüne geçtiği bir tarihsel dönemde yaşıyor olma- mızdır... Dünya gıtgıde, salgın gibi her yana bu- laşan düşünce sefaletinin etkisine yuvarla- nıyor. Nedenlerden biri, hatta en öncmlisi, Yeni Dünya Düzeni döneminde, iktisadi ve yayılmacı çıkarlan uğruna kendi ılke lerine fîitursuzca ihanet eden Batı 'nın kav- ramlara ve olgulara giydirdiği maskelerdir, kanımca. Kimi anaolgulan gözlerden giz- leyerek, kitleleri ilgilendıren doğru karar- lara varabılirmisiniz?.. Çözümlemeleriniz de yanlış olur, cözümleriniz de. AB'ce beğenilnıe telaşı içinde, büyük bir accleyle kotanlan yasal degişiklikler- den acaba ne kadan insanlanmızın gerçek gereksınimlerine yanıt verıyor, hangileri yurttaşlannuza ne kazandırıyor ya da kay- bettiriyor? Yurttaş olarak izleyebilmemiz neredeyse olanaksız. Bilmem yiice TBMM'nin sayın üyeleri, hiç olmazsa on- lar, yeni yasal düzenlemeleri -incelemek- ten geçtim- izleyebiliyorlar mı? Meclis'in bu konuda çok duyarlı olma- sı gerekir diye diişünüyorum, biz yurttaş- lann da öyle. Hele acele yüzünden katmer- leşmiş düşünce sefaleti ortalıkta kol ge- zerken! Son günlerde basında yer alan ki- mi habcrlcrdcn, biz yurttaşlar, Türkiye'de yaşayan AB uyruklu kişilere yerel yönetim- lerde seçilme olanağı sağlamaya yarayacak yasal dönüşümlcrin eli kulağında olduğu- nu öğreniyoruz. Acaba Türkiye'nin ve onun AB'lı konuklannın böyle bir değişime ge- reksınimı gerçekten var mı? Türkiye yurt- taşlan ve konuk AB'liler bu değişimle ne kazanacak ve ne kaybedecek? Düşünelim, anımsayalım: Yabancı uyruk- lulann yerel yönetimlerde ve giderek ülke yönetiminde seçme ve seçilme haklan ne- rede, ne zaman gündeme geldi? Amaç ney- di? Batı Avrupa ve Orta Avrupa ülkelerin- de sön on yıllarda tartışılan ve kimisinde hayafa geçırilen bu konu, andığımız ülke- lerdd nüfusun hiç de küçümsenemeyecek bir oranını oluşturan yabancı işçi kitleleri- ni ya da eski sömürgelerde doğmuş ve Av- rupalılarca yabancı sayılan göçmen kıtle- lerini mağdur etmemek, toplumsal ortam- la kaynaşmalanna yardımcı olmak ama- cıyla ortaya atılmıştı. Göçmenler-aralannda siyasal nedenler- le Avrupa ülkelerine sığınanlan da sayabi- liriz- fıilen o ülkelerde yaşaınakta, çalışmak- ta, ekmeklerini çıkarrnakla kalnıayıp ül- kenin refahına alın terlerini, kafa veya kol emeklerini katmaktadırlar. Yönerimde söz sahibi olmaları doğal değil midir? Göç- nıenlere seçme ve seçilme hakkı tartışma- sının kökeni -bugün unutulmuş bile olsa- emeğe saygıya dayanır, parayı veren düdü- ğü çalar anlayışına değil! Peki, Türkiyemiz'de böyle konuk kitle- ler mi vardır? Fabrikalarımrz göçmcn işçi- lerle, kütüphanelerimiz, laboraruvarlan- mız, ünıversitelerimiz göçmen araştırma- cılarla mı dolup taşmaktadır? Hastalanmızı göçmen hekimler mi iyi- leştirmekte, göçmen mühendisler mi yol- lanmızı köprülerimizi inşa etmektedir? Ko- şııllannıza uymayan ortamlann benzerıni kurduğunuzda, hiçbir sorunu çözemediği- niz gibi hesapta olmayan yeni sorunlar ya- ratırsınız... Bir uygulamanın kökenini, gerekliliğini, getirdiğini götürdüğünü sorgulamadan kol- lan sıvamak! Zihinsel ışleyışinıızden tt Ni- çin?" sözcüğü silinmiş, kıyaslama yetene- ğinıiz dumura uğramış! Düşünce sefaleti dediğim işte bunlar... Türkiyemiz'de karşılaştığımız yabancı uyrukJular kımlerdir? Turistler, çokuluslu şirketlerin elemanları, diplomatik görevli- ler, pek az sayıda uzman vs.'den ibaret de- ğil midir, konuklanmız? Son uygulama- larla yeni bir gnıbun doğduğu anlaşılıyor: Ülkemizde toprak ve bina satın alan yaban- cı uyruklu varsıllar. Peki, yeni konuklann yerel yönetimlere katılmak gibi bir talep- leri olmuş mudur? Olmuşsa neden kamu- oyu haberdar değildir? Böyle bir talepleri yoksa bile, hak verildikten sonra, zaman için- de olacaktır! Kimileri, "Bununnesakınca- sı var? Dünya degişiyor" diyebilır. Doğru, dünya değişiyor, zaten mesele de burada! Dünya, emeği yok sayan çıkmaz bir sa- pağa itildi! Toplumsal yararlılık amacıyla ileri sürülmüş kavramlar, önenler, ığdiş edılerek paranın ve malın hizmetine sunu- luyor. Emeği gözden ırak tutarsanız, haya- tın dengesini temelli bozarsınız! Bireysel ve toplumsal yaşamlann, sermayenin ve mülkiyetın baskıcı buyruğu altına gırme- sı kaçınılmazlaşır. Bireysel özgürlüklerin genişletihnesi, ulusçu önyargıların kırıl- masi, merkezi yetkenin demokratiklcşme- si adına atılan adımlar, yoksul bireylerin ve kitlelerin ezılmesinden başka sonuç do- ğurmaz. Bugün kaç adet Türkiye Cumhu- riyeti yurttaşının gözde bir beldede yazlık salın almaya gücü yetmektedir! Lütfen İcimse bana Avrupa Bırlığı'ne uyumdan filan söz etmesin! Çeyrek yüz- yıl sonra bile katılıp katılamayacağımız belirsiz bir akit uğruna, varsıl konuklann yoksul Türk bıreylennı ve kıtlelerini yöne- tebıleceğı bir düzenin bugünden altyapısı- nı hazırlamak, kendi yurdunda beşinci sı- nıf insan sayılmanın, bir başka deyişle sö- mürgeleşmenin kapısını kendi ellerimizle ardına kadar açmaktır. Gelışı çarşamba- dan belli olan perşembeyi idrak edebilmek için perşembe sabahını bekleyenlerin, ka- muyla paylaşmadıkları farklı gündemleri yoksa eğer, düşünce sefaleti illetine tutul- duklan gün gibi açıktır! hatemoglu1 9 2 4 Xm *^ ory Kötülük ve Iago Karakteri... Tarihe baktığımızda kötülüğün, sevgisizliğin, hoşgörüsüzlüğün, entrikanm temclindc hep bilgisizliğin olduğunu görürüz; Hz. İsa bu yüzden çarmıha gerilmiş, Gandhi bu yüzden kurşuna dizilmiş, Kubilay bu yüzden katledilmemiş midir? Sibel A K Y E L tngilizDiÜ veEdb. Bilim Uzmanı "KIŞŞ indirimi... Palto ve Kaban'da SÜPER FİYATLAR «& # VakıfBank a özel 9 vakıf taksitlt oılomml» %2. taksltta %1 VukllPura avııntanyln. hatemoglu.' 99.500 mılyon TL' dnn başlayon liyullarla ): Samanyolu 18 Osmanbey Tel: (0212) 225 62 00 Faks: (0212) 233 30 50 SUADİY:: Bağdat Caddesi Tel: (0216) 369 00 49 I": Dumankaya Outlet Center Tel: (0216) 4/3 52 55 İKİTELLİ T:TurgutözalCad.No: 153 Tel: (0212) 549 40 56 İZMİTOU1 Tel,: (0262) 335 5/ 35 KONYA Mİ TEPE REAL: No: 45/46 Tel: (0332) 265 19 80 •4YA MASERA: Tel: (0332) 241 61 15 ÇORLU ORION: Tel: (0282) 673 26 64 ERZURUM: Yakutiye Alışveriş Merkezi No:l Tel: (0442) 233 22 23 BURSA: Altıparmak Cad. No: 44 Tel: (0224) 923 41 40 ZONGULDAK: Gazipaşa Cad. No: 77 Tel: (0372) 252 17 98 Sİ RT: Güres Cad. No: 21 Tel: (0484) 224 00 43 ELAZIĞ: Gazi Cad. No: 31 -A Tel: (0424) 238 99 00 - 10 hat BATMAN: Balıkçılar Cad. Yıldızkaya Işhanı No: 7 Tel: (0488) 213 38 07 MAR I: 13 Mart Mah. Yenişehir Tel: (0422) 324 99 31 MALATYA: Cumhuriyet Cad. No:19 Tel: (0246) 218 41 41 SPARTA: Cumhuriyet Cad. No; 19 Tel: (0246) 218 41 42 MOS- KOVA: AR.KADİA AVM Sredniy Ovchinnikovskiy Tel: +7(095) 775 30 24 B ilindiği gibi, «Othello", Shakespeare'in soylu, gü- venilir ve büyük bir ha- yal kırıklığına uğramış kahra- manlarından bırisi olan Othel- lo'nun, tutku ve kıskançlığın pen- çesinde sonu vahşete uzanan de- ğişimini konu alan bir tragedya- sıdır. Oyunda Iago, Othello'nun kendisini yok etmesini sağlar; Ia- go, Othello'yu seviyordur; bu ne- denle ondan o kadar nefret eder. Çünkü Othello, Desdemona'yı sever. Iago da Othello Desdemo- na'yı bu kadar çok sevdiği için onu öldürebilir. Shakespeare, bu eserinde, nerede büyük bir aşk varsa orada büyük bir nefret de olabileceğini vurgular. Yani, ona göre aynı insana birbirinin zıttı iki duyguyu duymak mümkündür. Aynı insana hem çok güçlü bir aşk hem de çok güçlü bir nefret du- yulabilmesi olası. Zaten, aşk-nef- ret, yaşam- ölüm aynı duygunun birer ucudur. Eric I'ıttmm da "Aşk ve nefret, aynı yatakta akaıı iki ay- n akarsu gibidir" der. Yine ben- zer bir şekilde, tüm kişilik teori- lerinin temclinde aktivite-emoti- vite ikilemi yatar. limotivıte, ya- ni heyecan olmazsa hiçbir akti- vite olamaz. Eğer heyecan kont- rol altına alınmamış bir heyecan- sa, hcr şeyi yıkar, siler süpürür, mahveder. Othello'da Shakespeare, insanın bir görünen bir de gerçek tdşili- ği arasındaki ikilemi ortaya koyar. Jııng, insanın topluma karşı ta- kındığı bu maskeyi "persona" kavramıyla açıklar. lago'nun Ot- hello'ya karşı duyduğu, aslında aşk kökcnli büyük nefret, büyük öflce, bilinçli bir öfkedır. Latant'ın homoseksüalitenin (bastırılmış, gızlı eşcınsellık) yanı sıra karısı Emily'den yola çıkarak (birçok erkekte rastlanan bir eğilimle) kadınlar hakkında bir genelle- meye gittiğini ve işi "misognie"ye (kadın düşmanlığı) kadar vardu-- dığını görüyoruz. Bilindiği gibi, Shakespeare'dekı kadın ımajı, za- ten genelde olumlu değildir. Biz içimizde kcndimizi suçlayacak bir arzıı duyduğumuzda bunu dı- şanya yansıtınz, dışandan suçlan- dığımıza ınanır ve böylece ra- hatlanz. En dürüst, en yalın düşüncele- re sahip bir kişinin dahi, kendi- sini suçlandıncı bazı duygulan vardır. Iago, işte Othello'yu bu noktadan vurur. Iago sevginin çok yoğun biçimde yaşandığı an- lardan yararlanır. İago-Othello ilişkisinde anımsanan bir başka kuram da Sartre'ın "Bakış Ku- ramı"dır. Bukuramagöre: "Ben birini izliyonım, ben onu izledi- ğim sürece o benim objcmdir. An- cak belli bir süre sonra benim ob- jemin de beni gözlediğini fark ederim ve benim de onun objesi olduğumu algdarım ve buna kı- /arıııı." Ağır suçlanmalar yaşa- yan insanlar, yoğun bir keşfedil- me korkusu yaşarlar. Bu kaygı- ları oranında da entrikaya ve sal- dırganlığa başvururlar. Kıskançlık (jalouse) ise, kişi- nin özgüvenini destekleyici öğe- lerin azaldığı, yetmezlik duygu- larının arttığı yerde ortaya çıkar. Eğer suçlanma ve yetmezlik duy- gusu varsa, kıskançlık o düzey- de artar, aşırı sevgiden besinini alır. Shakespeare, bu oyunda hem politikamn hem de aşkın ruhunu tersyüz ediyor. Sahip olduğumuz ya da yaşadığımız her yoğun tut- ku, beraberinde yok edici duygu- lan da getirir. Othello'nun tüm za- aflarını çok iyi okuyan Iago, tüm oyununu zekice planlar ve onu yok eder. lago'yu dünya edebiyat tanhı- nin belki de en ilginç karakterle- rinden biri kılan özellik, dünya edebiyat tarihinin olabilecek en gerçek, en somut ve en "kötü* ka- rakterlerinden birisı olmanın ya- nı sıra, tt kötülüğü kötülük olsun diyeyapan bir karakter olma <>/cI- liği'"dir. Yani o, kötülüğü Makya- vel nedenlerle yapan bir karak- ter değildir. Kötülüğünde sınır yoktur; ade- ta kötülükle beslenir. Örneğin "KralLear"daki Edmund karak- teri, babasının gözlerini oyar, el- berte bu eyleminin mazur görü- lecek bir yanı yoktur. Ama Sha- kespeare, bu karakterini, iktida- rı babasının elinden almak için bu yola başvurduğunu, oyun süresin- ce bazı tirad ve diyaloglarda ras- yonalize (akla uygun hale getir- me) etmeye çalışmıştır; kısacası Edmund, lago'ya göre daha se- vimlı bir "kötü"dür; Iago ise kö- tülüğü kötülük için yapan daha itici, insanı tiksindiren, daha bi- linçli bir kötüdür. Serbest pıyasa ekonomisi ve artık foyası düşmüş "Yeni Dün- ya Düzeni", genelde dünyada, özelde ise ülkemizde Edmund gibilerin, yani Makyavel (fayda- cı, amaçlan uğruna araçları mu- bah kılan) kötülerin sayısını cid- di boyutlarda arttırmıştır; ama daha beteri, son birkaç yıldır Ia- go gibi kötülükle beslenen in- sanların sayısındaki inanılmaz ürkütücü boyutlarda artış. Bu ar- tış, yaşamın her anını hızla bir kâ- busa dönüştürmekte, trafikten sanat dünyasına, bilimden sıya- saya, eğıtımden sağlığa, sosyal ya- şamın her alanını tam bir savaş alanına dönüştürmektedir. Bu durumun panzehiri, hcr şe- yın oldugu gibi, eğitim ve etik de- ğerlerin propagandasından oluşan bir seferberlik olabilir herhalde. Eğitim "ama salt öğretim'"den ibaret degil burada vurgulamak istediğim; çünkü ülke çapında bu alanda çaba sarf edcn gruplar, eğitim seferberliğinden salt okur- yazar oranını arttırmayı algılı- yor. Elbette, bu çalışmalar çok önemli ve değerli, ama benzeri ça- baların kültürel okuryazarhğın armrılması yolunda da yaşama ge çirilmesi gerekiyor. Kitap vc gazete okııma oranı- nın çok düşük olduğu ülkemiz- de üniversite mezunlarının dahi acaba nc kadarı "kiill iin I anlam- da okuryazar"; yani en az bir ya da birkaç günlük gazeteyi takip eden, ayda ortalama birkaç kıtap okuyan, yeni oyunları, bulundu- ğu kentteki önemli sanatsal, kül- türel etkinliklerı takip eden? Çün- kü, sevgi, hoşgörü, iyilikler, er- demler ve bu kavramların çağnş- tırdığı tüm iyi ve güzel şeyler, ancak bilgiden, kültürden söz edilebilen ortamlarda yeşerır, var olur, gelişir. Tarihe baktığımızda da, kötü- lüğün, sevgisizliğin, hoşgörüsüz- lüğün, entrikamn temelinde hep bilgisizliğin olduğunu görürüz; Hz. tsa bu yüzden çarmıha genl- miş, Gandhi bu yüzden kurşuna dizilmiş, Kubilay bu yüzden kat- ledilmemiş midir? Bu gerçeğı Paracelsus çok güzel özetlemiş: "Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şey sevmez. 11 içbir şeyyapmayan, hiç- bir şeyden anlamaz. Hiçbir şey- den anlamayan kişi değersizdir. Ama anlayan kişi, hem sever, hem fark cdcr hem dc hoşgörür. Bir şe- yin yapısında ne kadar çok bilgi varsa, o kadar çok scvgi vc hoş- görü vardır." Ne dıyelım, Allah, hepımızi la- go'lardan konısun! PENCERE Kendi Bayrağından Korkanlar... Belki de dünyanın hiçbir ülkesinde yaşanama- yacak bir Karagöz-Hacivat oyununu seyrettik; ha- yal perdesinde değil, ama, Türkiye sahnesinde ina- nılamayacak bir olay sergilendi.. PKK terörü kökeninden kaynaklanan bir eylem- le Nevruz şenliklerinde Türk Bayrağı yakıldı!.. Bu- nun üzerine halk Türkiye'nin heryanında protesto eylemlerine girişti... Nasıl bireylemdi bu?.. Yurttaşlar evlerine bayrak astılar.. Ellerine bayraklar alıp meydanlara doluştular. Sokaklarda yürüdüler.. İşte bu kadar!.. Olaysız.. Demokratik.. Yurtsever.. Efendice.. Çağdaş.. • Medyamızdaki belli çevreler bundan tedirgin ol- dular.. Inanılır gibi değil!.. Yaşadığı ülkenin, yurdun, devletin, ulusun bay- rağından tedirgin olanların çok satışlı gazetelerde köşe başlarını tuttuğu bir başka medya dünyada var mıdır?.. Televizyonda açık oturumlar. Gazetelerde üst üste yazılar.. Başyazarların evlere şenlik yorumları.. Birtedirginlik.. Birkorku.. Bir ürkü.. Neymiş?.. Milliyetçilik dalgası yükseliyormuş, bu faşizmin dişlerini göstermesi demekmiş; zaten şu sıralada Hitler'in 'Kavgam' adlı kitabı da piyasada çok sa- tıyormuş, çok dikkatli olmak gerekiyormuş... Kendi bayrağından korkanların sesleri medya- da rahatsızlık göstergelerini sergiliyor... • Ne dersiniz?.. Türkiye'ye faşizm mi geliyor?.. YoksaAmerika'dan, duyurulduğu ve desteklen- diği gibi 'llımlı Islam Devleti Modeli'rim uygulama- sı içinde rniyiz?.. Ay-yıldızlı kırmızı beyaz bayrak mı tehlike?.. Yoksa yeşil bayrak mı?.. Ulusalcılık mı tehdit?.. Ümmetçilik mi?.. Nazizm mi kapıda?.. Yoksa dincilik mi evin içinde ve etnikçilik mi mi- safirodasında?.. Hangisi yakın tehlike?.. • Ellerinde ay-yıldızlı kırmızı beyaz bayraklarla sa- kin, vakur, kararlı; hiçbir taşkınlık yapmadan, öz- gür istençleriyle, demokratik haklannı kullanarak yü- rüyen insanlarımızı, yurttaşlarımızı, halkımızı izle- dikçe ben neler duyumsadığımı üç sözcükle dile getirebilirim: Güven.. övünç.. Onur.. Ne güzel!.. Demek ki bu halk tüm dış ve iç kun- daklamalara karşın daha ileze olmamış, çözülme- miş, dağılmamış; bayrağına ve ülkesine sahip çı- kacak istenci bağrında taşıyor. Narlıbahçe Sk No: 6 Cagaloğlu - Istanbul Tel (0212) 526 66 69 - Fax: (0212) 519 84 85 Tüm KitapçılarJa Tek Daflılım ALFA 0212.512 30 46-513 a f j î ISTANBUL ÜNIVERSITESİ MEZUNLARI DERNEĞI ATATÜRKÇÜ DÜSÜNCE DCRNCGI Kadıköy Şb., DCMOKRATİK DAYANIŞMA DER. AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ 2004-2005 Dönemi No: 8 Konu BATILISİYASİLER VE TÜRK ORDUSU Yönetmen E. Orgeneral ÇETtN DOĞ AN Konuşmacılar E. Orgeneral TUNCER KILINÇ E. Amiral TANJU ERDEM Gün: 02 Nisan 2005 fumartesi, saat 10.30-13.00 Yer: üeşıktaş Belediycsi Ortaköy Kültür Merkezi Dereboyu Caddesi, Dcrc Çıkmazı, No: I - Ortaköy tletişim: t.Ü. Mezunhr Demeği (hatoş Taştan) 0 212 238 03 21 Aydııılık YarııılarÖ/.leıni Içindeki liim Yurttaşlarımı? Davetlidir. Giriş Serbest ve Ücretsizdir Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi BİZİM GAZETE . tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 02125119494- Abone: 0 212 513 83 00
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle