Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 2005 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
İstikbal Nerede?
SAYILARI iki elin parmak-
larını bile bulmayan düzenli
denizcilik yayınları arasınaye-
ni bir dergi katıldı: "Vira".
Imtiyaz sahibi ve sorumlu
yazıişleri müdürü Hakkı Şen
ilk sayının giriş sütununa "İs-
tikbal denizlerdedir" diye baş-
lık atmış. Böyle bir söz keşke
Atatürk "İstikbal göklerde-
dir" demeden edilseydi. Bü-
yük kurtarıcı göğü işaret etti di-
ye diye yıllardır havalara bak-
maktan denizlere pek bakan
olmadı. Oysa toplumun bu-
günkü teknolojik bilgi biriki-
mi, donanımı ve para gücü
geleceği havalarda aramaya
henüz yeterli değil ama, deniz-
cilik bakımından durum fark-
lı. Uçak sanayiini geliştirmek
ve havacılıkteknolojisinde bü-
yük atılım yapmak için daha
kırk fırın ekmek gerekiyor; de-
nizde ise çok şükür, azıcık cid-
di bir seferberlikle hem ülke
ekonomisine çok şey katılabi-
lir, hem de bu devletin ulusla-
rarası arenadaki ağırlığı bir
başka olur.
Yeter ki niyet edilsin.
Yeni dergi, gemi yapım sa-
nayiinden deniz işletme-
ciliğine, yatçılıktan balıkçılığa
kadar bütün alanlan ele alıp in-
celeyen yazılaraçısından hay-
li zengin. Ancak bir nokta yi-
ne eksik kalıyor: Denizcilik ko-
nularının dış politika sorunla-
rıyla ilişkisi. Şimdiye kadar hep
Türk gemilerinin teknik dona-
nım ve kurallara uygunlukta
"kara liste" dışına çıkarılma-
sı, akaryakıtın ucuzlatılması,
lirnan resimlerinin azaltılma-
sı, deniz kirliliği falan gibi ko-
nular üzerinde duruldu da, bir-
kaç istisna bir yana, Ege ve
Kıbrıs gibi ulusal davalarda
Türk denizcilik âlemi genellik-
le sessiz kaldı.
Sanki o davalar ticaret de-
nizciliğini, yatçıları, donatan-
ları, tersanecileri yakından il-
gilendirmezmiş gibi, denizde
ulusal davaların savunulması
devlete, diplomatlara ve bah-
riyelilere kaldı. Belki Kıbrısso-
rununun başlangıçtaki gerilim
yıllarında ABD'nin silah am-
bargosuna karşı savaş gemi-
lerini çoğaltma konusunda
"Millet yapar!" gibi kampan-
yalar oldu ama, onlar da ça-
buk söndü.
Komşu Yunanistan'daki de-
nizci çevrelerin neredeyse iki
yüzyıldır ulusal davalara nasıl
katkıda bulunduğunu, hatta
armatörlükle başlayan Yunan
burjuvazisinin bağımsızlık mü-
cadelesine nasıl öncülük etti-
ğini, yakın tarihte kendi dev-
letinin diplomasisine maddi
manevi ne ölçüde destek ver-
diğini düşününce, bizdeki de-
nizcilik âleminin "jb/gfâne"liği
daha da çarpıcı gelir insana.
Ege'nin karasuları, kıtasahan-
lığı, adaların silahsızlanması
tartışılıp çekişme konusu olur-
ken ayağa kalkıp devletten
yana cephe tutan pek oldu
mu o âlemde?
O
zal döneminde Yunanistan
kıyısı olmadığı halde Ka-
radeniz Ekonomik Işbirliği'ne
üye yapılırken o çevrelerden
itiraz geldi mi? Hele şimdi,
Kıbrıs'tan büsbütün askerçek-
me, adayı Türkiye'nin etkisin-
den çıkararak Avrupa'nın çem-
berine sokup Yunanistan'ın
kucağına bırakma gibi olası-
lıklaraçıkça ortayaçıkmışken,
Iskenderun Körfezi'ne ve Ak-
deniz'deki Türk limanlarına
yönelen tehditler bizim deniz-
cilik çevrelerimizi hiç mi ilgilen-
dirmez?
Yabancı Konuklar ve Düşünce Sefaleti
Ülkcmizde toprak ve bina satın alan yabancı uyruklu varsıllar. Peki,
yeni konukların yerel yönetimlere katılmak gibi bir taleplcri olmuş
mudur? Olmuşsa neden kamuoyu haberdar değildir? Böyle bir
talepleri yoksa bilc, hak verildikten sonra, zaman içinde olacaktır!
Prof. l)r. Erendiz ATASÜ
T
ürkiye'de nicedir, düşünce in-
sanlannı, uzmanlan ve yöne-
ticileri bile kapsayan bir düşün-
ce sefaleti yaşanıyor. Neden-
lerinden biri, iaik eğitimin on
yıllar boyunca çeşitlı biçimlerde kundak-
lanması olabilir. Bir başka neden, belki de
kişisel çıkarların kamu yarannın önüne
geçtiği bir tarihsel dönemde yaşıyor olma-
mızdır...
Dünya gıtgıde, salgın gibi her yana bu-
laşan düşünce sefaletinin etkisine yuvarla-
nıyor. Nedenlerden biri, hatta en öncmlisi,
Yeni Dünya Düzeni döneminde, iktisadi
ve yayılmacı çıkarlan uğruna kendi ılke
lerine fîitursuzca ihanet eden Batı 'nın kav-
ramlara ve olgulara giydirdiği maskelerdir,
kanımca. Kimi anaolgulan gözlerden giz-
leyerek, kitleleri ilgilendıren doğru karar-
lara varabılirmisiniz?.. Çözümlemeleriniz
de yanlış olur, cözümleriniz de.
AB'ce beğenilnıe telaşı içinde, büyük
bir accleyle kotanlan yasal degişiklikler-
den acaba ne kadan insanlanmızın gerçek
gereksınimlerine yanıt verıyor, hangileri
yurttaşlannuza ne kazandırıyor ya da kay-
bettiriyor? Yurttaş olarak izleyebilmemiz
neredeyse olanaksız. Bilmem yiice
TBMM'nin sayın üyeleri, hiç olmazsa on-
lar, yeni yasal düzenlemeleri -incelemek-
ten geçtim- izleyebiliyorlar mı?
Meclis'in bu konuda çok duyarlı olma-
sı gerekir diye diişünüyorum, biz yurttaş-
lann da öyle. Hele acele yüzünden katmer-
leşmiş düşünce sefaleti ortalıkta kol ge-
zerken! Son günlerde basında yer alan ki-
mi habcrlcrdcn, biz yurttaşlar, Türkiye'de
yaşayan AB uyruklu kişilere yerel yönetim-
lerde seçilme olanağı sağlamaya yarayacak
yasal dönüşümlcrin eli kulağında olduğu-
nu öğreniyoruz. Acaba Türkiye'nin ve onun
AB'lı konuklannın böyle bir değişime ge-
reksınimı gerçekten var mı? Türkiye yurt-
taşlan ve konuk AB'liler bu değişimle ne
kazanacak ve ne kaybedecek?
Düşünelim, anımsayalım: Yabancı uyruk-
lulann yerel yönetimlerde ve giderek ülke
yönetiminde seçme ve seçilme haklan ne-
rede, ne zaman gündeme geldi? Amaç ney-
di? Batı Avrupa ve Orta Avrupa ülkelerin-
de sön on yıllarda tartışılan ve kimisinde
hayafa geçırilen bu konu, andığımız ülke-
lerdd nüfusun hiç de küçümsenemeyecek
bir oranını oluşturan yabancı işçi kitleleri-
ni ya da eski sömürgelerde doğmuş ve Av-
rupalılarca yabancı sayılan göçmen kıtle-
lerini mağdur etmemek, toplumsal ortam-
la kaynaşmalanna yardımcı olmak ama-
cıyla ortaya atılmıştı.
Göçmenler-aralannda siyasal nedenler-
le Avrupa ülkelerine sığınanlan da sayabi-
liriz- fıilen o ülkelerde yaşaınakta, çalışmak-
ta, ekmeklerini çıkarrnakla kalnıayıp ül-
kenin refahına alın terlerini, kafa veya kol
emeklerini katmaktadırlar. Yönerimde söz
sahibi olmaları doğal değil midir? Göç-
nıenlere seçme ve seçilme hakkı tartışma-
sının kökeni -bugün unutulmuş bile olsa-
emeğe saygıya dayanır, parayı veren düdü-
ğü çalar anlayışına değil!
Peki, Türkiyemiz'de böyle konuk kitle-
ler mi vardır? Fabrikalarımrz göçmcn işçi-
lerle, kütüphanelerimiz, laboraruvarlan-
mız, ünıversitelerimiz göçmen araştırma-
cılarla mı dolup taşmaktadır?
Hastalanmızı göçmen hekimler mi iyi-
leştirmekte, göçmen mühendisler mi yol-
lanmızı köprülerimizi inşa etmektedir? Ko-
şııllannıza uymayan ortamlann benzerıni
kurduğunuzda, hiçbir sorunu çözemediği-
niz gibi hesapta olmayan yeni sorunlar ya-
ratırsınız...
Bir uygulamanın kökenini, gerekliliğini,
getirdiğini götürdüğünü sorgulamadan kol-
lan sıvamak! Zihinsel ışleyışinıızden tt
Ni-
çin?" sözcüğü silinmiş, kıyaslama yetene-
ğinıiz dumura uğramış! Düşünce sefaleti
dediğim işte bunlar...
Türkiyemiz'de karşılaştığımız yabancı
uyrukJular kımlerdir? Turistler, çokuluslu
şirketlerin elemanları, diplomatik görevli-
ler, pek az sayıda uzman vs.'den ibaret de-
ğil midir, konuklanmız? Son uygulama-
larla yeni bir gnıbun doğduğu anlaşılıyor:
Ülkemizde toprak ve bina satın alan yaban-
cı uyruklu varsıllar. Peki, yeni konuklann
yerel yönetimlere katılmak gibi bir talep-
leri olmuş mudur? Olmuşsa neden kamu-
oyu haberdar değildir? Böyle bir talepleri
yoksa bile, hak verildikten sonra, zaman için-
de olacaktır! Kimileri, "Bununnesakınca-
sı var? Dünya degişiyor" diyebilır. Doğru,
dünya değişiyor, zaten mesele de burada!
Dünya, emeği yok sayan çıkmaz bir sa-
pağa itildi! Toplumsal yararlılık amacıyla
ileri sürülmüş kavramlar, önenler, ığdiş
edılerek paranın ve malın hizmetine sunu-
luyor. Emeği gözden ırak tutarsanız, haya-
tın dengesini temelli bozarsınız! Bireysel
ve toplumsal yaşamlann, sermayenin ve
mülkiyetın baskıcı buyruğu altına gırme-
sı kaçınılmazlaşır. Bireysel özgürlüklerin
genişletihnesi, ulusçu önyargıların kırıl-
masi, merkezi yetkenin demokratiklcşme-
si adına atılan adımlar, yoksul bireylerin ve
kitlelerin ezılmesinden başka sonuç do-
ğurmaz. Bugün kaç adet Türkiye Cumhu-
riyeti yurttaşının gözde bir beldede yazlık
salın almaya gücü yetmektedir!
Lütfen İcimse bana Avrupa Bırlığı'ne
uyumdan filan söz etmesin! Çeyrek yüz-
yıl sonra bile katılıp katılamayacağımız
belirsiz bir akit uğruna, varsıl konuklann
yoksul Türk bıreylennı ve kıtlelerini yöne-
tebıleceğı bir düzenin bugünden altyapısı-
nı hazırlamak, kendi yurdunda beşinci sı-
nıf insan sayılmanın, bir başka deyişle sö-
mürgeleşmenin kapısını kendi ellerimizle
ardına kadar açmaktır. Gelışı çarşamba-
dan belli olan perşembeyi idrak edebilmek
için perşembe sabahını bekleyenlerin, ka-
muyla paylaşmadıkları farklı gündemleri
yoksa eğer, düşünce sefaleti illetine tutul-
duklan gün gibi açıktır!
hatemoglu1 9 2 4 Xm
*^ ory
Kötülük ve Iago Karakteri...
Tarihe baktığımızda kötülüğün, sevgisizliğin,
hoşgörüsüzlüğün, entrikanm temclindc hep bilgisizliğin
olduğunu görürüz; Hz. İsa bu yüzden çarmıha gerilmiş,
Gandhi bu yüzden kurşuna dizilmiş, Kubilay bu yüzden
katledilmemiş midir?
Sibel A K Y E L tngilizDiÜ veEdb. Bilim Uzmanı
"KIŞŞ
indirimi...
Palto ve Kaban'da
SÜPER FİYATLAR
«&
#
VakıfBank a özel
9 vakıf taksitlt oılomml» %2. taksltta %1 VukllPura avııntanyln.
hatemoglu.'
99.500 mılyon TL' dnn başlayon liyullarla
): Samanyolu 18 Osmanbey Tel: (0212) 225 62
00 Faks: (0212) 233 30 50 SUADİY:: Bağdat Caddesi Tel: (0216) 369 00 49
I": Dumankaya Outlet Center Tel: (0216) 4/3 52 55 İKİTELLİ
T:TurgutözalCad.No: 153 Tel: (0212) 549 40 56 İZMİTOU1
Tel,: (0262) 335 5/ 35 KONYA Mİ TEPE REAL: No: 45/46 Tel: (0332) 265 19 80
•4YA MASERA: Tel: (0332) 241 61 15 ÇORLU ORION: Tel: (0282) 673 26 64
ERZURUM: Yakutiye Alışveriş Merkezi No:l Tel: (0442) 233 22 23 BURSA:
Altıparmak Cad. No: 44 Tel: (0224) 923 41 40 ZONGULDAK: Gazipaşa Cad.
No: 77 Tel: (0372) 252 17 98 Sİ RT: Güres Cad. No: 21 Tel: (0484) 224 00 43
ELAZIĞ: Gazi Cad. No: 31 -A Tel: (0424) 238 99 00 - 10 hat BATMAN: Balıkçılar
Cad. Yıldızkaya Işhanı No: 7 Tel: (0488) 213 38 07 MAR I: 13 Mart Mah.
Yenişehir Tel: (0422) 324 99 31 MALATYA: Cumhuriyet Cad. No:19 Tel: (0246)
218 41 41 SPARTA: Cumhuriyet Cad. No; 19 Tel: (0246) 218 41 42 MOS-
KOVA: AR.KADİA AVM Sredniy Ovchinnikovskiy Tel: +7(095) 775 30 24
B
ilindiği gibi, «Othello",
Shakespeare'in soylu, gü-
venilir ve büyük bir ha-
yal kırıklığına uğramış kahra-
manlarından bırisi olan Othel-
lo'nun, tutku ve kıskançlığın pen-
çesinde sonu vahşete uzanan de-
ğişimini konu alan bir tragedya-
sıdır. Oyunda Iago, Othello'nun
kendisini yok etmesini sağlar; Ia-
go, Othello'yu seviyordur; bu ne-
denle ondan o kadar nefret eder.
Çünkü Othello, Desdemona'yı
sever. Iago da Othello Desdemo-
na'yı bu kadar çok sevdiği için
onu öldürebilir. Shakespeare, bu
eserinde, nerede büyük bir aşk
varsa orada büyük bir nefret de
olabileceğini vurgular. Yani, ona
göre aynı insana birbirinin zıttı iki
duyguyu duymak mümkündür.
Aynı insana hem çok güçlü bir aşk
hem de çok güçlü bir nefret du-
yulabilmesi olası. Zaten, aşk-nef-
ret, yaşam- ölüm aynı duygunun
birer ucudur. Eric I'ıttmm da "Aşk
ve nefret, aynı yatakta akaıı iki ay-
n akarsu gibidir" der. Yine ben-
zer bir şekilde, tüm kişilik teori-
lerinin temclinde aktivite-emoti-
vite ikilemi yatar. limotivıte, ya-
ni heyecan olmazsa hiçbir akti-
vite olamaz. Eğer heyecan kont-
rol altına alınmamış bir heyecan-
sa, hcr şeyi yıkar, siler süpürür,
mahveder.
Othello'da Shakespeare, insanın
bir görünen bir de gerçek tdşili-
ği arasındaki ikilemi ortaya koyar.
Jııng, insanın topluma karşı ta-
kındığı bu maskeyi "persona"
kavramıyla açıklar. lago'nun Ot-
hello'ya karşı duyduğu, aslında
aşk kökcnli büyük nefret, büyük
öflce, bilinçli bir öfkedır. Latant'ın
homoseksüalitenin (bastırılmış,
gızlı eşcınsellık) yanı sıra karısı
Emily'den yola çıkarak (birçok
erkekte rastlanan bir eğilimle)
kadınlar hakkında bir genelle-
meye gittiğini ve işi "misognie"ye
(kadın düşmanlığı) kadar vardu--
dığını görüyoruz. Bilindiği gibi,
Shakespeare'dekı kadın ımajı, za-
ten genelde olumlu değildir. Biz
içimizde kcndimizi suçlayacak
bir arzıı duyduğumuzda bunu dı-
şanya yansıtınz, dışandan suçlan-
dığımıza ınanır ve böylece ra-
hatlanz.
En dürüst, en yalın düşüncele-
re sahip bir kişinin dahi, kendi-
sini suçlandıncı bazı duygulan
vardır. Iago, işte Othello'yu bu
noktadan vurur. Iago sevginin
çok yoğun biçimde yaşandığı an-
lardan yararlanır. İago-Othello
ilişkisinde anımsanan bir başka
kuram da Sartre'ın "Bakış Ku-
ramı"dır. Bukuramagöre: "Ben
birini izliyonım, ben onu izledi-
ğim sürece o benim objcmdir. An-
cak belli bir süre sonra benim ob-
jemin de beni gözlediğini fark
ederim ve benim de onun objesi
olduğumu algdarım ve buna kı-
/arıııı." Ağır suçlanmalar yaşa-
yan insanlar, yoğun bir keşfedil-
me korkusu yaşarlar. Bu kaygı-
ları oranında da entrikaya ve sal-
dırganlığa başvururlar.
Kıskançlık (jalouse) ise, kişi-
nin özgüvenini destekleyici öğe-
lerin azaldığı, yetmezlik duygu-
larının arttığı yerde ortaya çıkar.
Eğer suçlanma ve yetmezlik duy-
gusu varsa, kıskançlık o düzey-
de artar, aşırı sevgiden besinini
alır.
Shakespeare, bu oyunda hem
politikamn hem de aşkın ruhunu
tersyüz ediyor. Sahip olduğumuz
ya da yaşadığımız her yoğun tut-
ku, beraberinde yok edici duygu-
lan da getirir. Othello'nun tüm za-
aflarını çok iyi okuyan Iago, tüm
oyununu zekice planlar ve onu
yok eder.
lago'yu dünya edebiyat tanhı-
nin belki de en ilginç karakterle-
rinden biri kılan özellik, dünya
edebiyat tarihinin olabilecek en
gerçek, en somut ve en "kötü* ka-
rakterlerinden birisı olmanın ya-
nı sıra, tt
kötülüğü kötülük olsun
diyeyapan bir karakter olma <>/cI-
liği'"dir. Yani o, kötülüğü Makya-
vel nedenlerle yapan bir karak-
ter değildir.
Kötülüğünde sınır yoktur; ade-
ta kötülükle beslenir. Örneğin
"KralLear"daki Edmund karak-
teri, babasının gözlerini oyar, el-
berte bu eyleminin mazur görü-
lecek bir yanı yoktur. Ama Sha-
kespeare, bu karakterini, iktida-
rı babasının elinden almak için bu
yola başvurduğunu, oyun süresin-
ce bazı tirad ve diyaloglarda ras-
yonalize (akla uygun hale getir-
me) etmeye çalışmıştır; kısacası
Edmund, lago'ya göre daha se-
vimlı bir "kötü"dür; Iago ise kö-
tülüğü kötülük için yapan daha
itici, insanı tiksindiren, daha bi-
linçli bir kötüdür.
Serbest pıyasa ekonomisi ve
artık foyası düşmüş "Yeni Dün-
ya Düzeni", genelde dünyada,
özelde ise ülkemizde Edmund
gibilerin, yani Makyavel (fayda-
cı, amaçlan uğruna araçları mu-
bah kılan) kötülerin sayısını cid-
di boyutlarda arttırmıştır; ama
daha beteri, son birkaç yıldır Ia-
go gibi kötülükle beslenen in-
sanların sayısındaki inanılmaz
ürkütücü boyutlarda artış. Bu ar-
tış, yaşamın her anını hızla bir kâ-
busa dönüştürmekte, trafikten
sanat dünyasına, bilimden sıya-
saya, eğıtımden sağlığa, sosyal ya-
şamın her alanını tam bir savaş
alanına dönüştürmektedir.
Bu durumun panzehiri, hcr şe-
yın oldugu gibi, eğitim ve etik de-
ğerlerin propagandasından oluşan
bir seferberlik olabilir herhalde.
Eğitim "ama salt öğretim'"den
ibaret degil burada vurgulamak
istediğim; çünkü ülke çapında
bu alanda çaba sarf edcn gruplar,
eğitim seferberliğinden salt okur-
yazar oranını arttırmayı algılı-
yor. Elbette, bu çalışmalar çok
önemli ve değerli, ama benzeri ça-
baların kültürel okuryazarhğın
armrılması yolunda da yaşama ge
çirilmesi gerekiyor.
Kitap vc gazete okııma oranı-
nın çok düşük olduğu ülkemiz-
de üniversite mezunlarının dahi
acaba nc kadarı "kiill iin I anlam-
da okuryazar"; yani en az bir ya
da birkaç günlük gazeteyi takip
eden, ayda ortalama birkaç kıtap
okuyan, yeni oyunları, bulundu-
ğu kentteki önemli sanatsal, kül-
türel etkinliklerı takip eden? Çün-
kü, sevgi, hoşgörü, iyilikler, er-
demler ve bu kavramların çağnş-
tırdığı tüm iyi ve güzel şeyler,
ancak bilgiden, kültürden söz
edilebilen ortamlarda yeşerır, var
olur, gelişir.
Tarihe baktığımızda da, kötü-
lüğün, sevgisizliğin, hoşgörüsüz-
lüğün, entrikamn temelinde hep
bilgisizliğin olduğunu görürüz;
Hz. tsa bu yüzden çarmıha genl-
miş, Gandhi bu yüzden kurşuna
dizilmiş, Kubilay bu yüzden kat-
ledilmemiş midir? Bu gerçeğı
Paracelsus çok güzel özetlemiş:
"Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şey
sevmez. 11 içbir şeyyapmayan, hiç-
bir şeyden anlamaz. Hiçbir şey-
den anlamayan kişi değersizdir.
Ama anlayan kişi, hem sever, hem
fark cdcr hem dc hoşgörür. Bir şe-
yin yapısında ne kadar çok bilgi
varsa, o kadar çok scvgi vc hoş-
görü vardır."
Ne dıyelım, Allah, hepımızi la-
go'lardan konısun!
PENCERE
Kendi Bayrağından
Korkanlar...
Belki de dünyanın hiçbir ülkesinde yaşanama-
yacak bir Karagöz-Hacivat oyununu seyrettik; ha-
yal perdesinde değil, ama, Türkiye sahnesinde ina-
nılamayacak bir olay sergilendi..
PKK terörü kökeninden kaynaklanan bir eylem-
le Nevruz şenliklerinde Türk Bayrağı yakıldı!.. Bu-
nun üzerine halk Türkiye'nin heryanında protesto
eylemlerine girişti...
Nasıl bireylemdi bu?..
Yurttaşlar evlerine bayrak astılar..
Ellerine bayraklar alıp meydanlara doluştular.
Sokaklarda yürüdüler..
İşte bu kadar!..
Olaysız..
Demokratik..
Yurtsever..
Efendice..
Çağdaş..
•
Medyamızdaki belli çevreler bundan tedirgin ol-
dular..
Inanılır gibi değil!..
Yaşadığı ülkenin, yurdun, devletin, ulusun bay-
rağından tedirgin olanların çok satışlı gazetelerde
köşe başlarını tuttuğu bir başka medya dünyada
var mıdır?..
Televizyonda açık oturumlar.
Gazetelerde üst üste yazılar..
Başyazarların evlere şenlik yorumları..
Birtedirginlik..
Birkorku..
Bir ürkü..
Neymiş?..
Milliyetçilik dalgası yükseliyormuş, bu faşizmin
dişlerini göstermesi demekmiş; zaten şu sıralada
Hitler'in 'Kavgam' adlı kitabı da piyasada çok sa-
tıyormuş, çok dikkatli olmak gerekiyormuş...
Kendi bayrağından korkanların sesleri medya-
da rahatsızlık göstergelerini sergiliyor...
•
Ne dersiniz?..
Türkiye'ye faşizm mi geliyor?..
YoksaAmerika'dan, duyurulduğu ve desteklen-
diği gibi 'llımlı Islam Devleti Modeli'rim uygulama-
sı içinde rniyiz?..
Ay-yıldızlı kırmızı beyaz bayrak mı tehlike?..
Yoksa yeşil bayrak mı?..
Ulusalcılık mı tehdit?..
Ümmetçilik mi?..
Nazizm mi kapıda?..
Yoksa dincilik mi evin içinde ve etnikçilik mi mi-
safirodasında?..
Hangisi yakın tehlike?..
•
Ellerinde ay-yıldızlı kırmızı beyaz bayraklarla sa-
kin, vakur, kararlı; hiçbir taşkınlık yapmadan, öz-
gür istençleriyle, demokratik haklannı kullanarak yü-
rüyen insanlarımızı, yurttaşlarımızı, halkımızı izle-
dikçe ben neler duyumsadığımı üç sözcükle dile
getirebilirim:
Güven..
övünç..
Onur..
Ne güzel!.. Demek ki bu halk tüm dış ve iç kun-
daklamalara karşın daha ileze olmamış, çözülme-
miş, dağılmamış; bayrağına ve ülkesine sahip çı-
kacak istenci bağrında taşıyor.
Narlıbahçe Sk No: 6 Cagaloğlu - Istanbul
Tel (0212) 526 66 69 - Fax: (0212) 519 84 85
Tüm KitapçılarJa Tek Daflılım ALFA 0212.512 30 46-513 a f j î
ISTANBUL ÜNIVERSITESİ MEZUNLARI DERNEĞI
ATATÜRKÇÜ DÜSÜNCE DCRNCGI Kadıköy Şb., DCMOKRATİK DAYANIŞMA DER.
AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ
2004-2005 Dönemi No: 8
Konu
BATILISİYASİLER VE TÜRK ORDUSU
Yönetmen
E. Orgeneral ÇETtN DOĞ AN
Konuşmacılar
E. Orgeneral TUNCER KILINÇ
E. Amiral TANJU ERDEM
Gün: 02 Nisan 2005 fumartesi, saat 10.30-13.00
Yer: üeşıktaş Belediycsi Ortaköy Kültür Merkezi
Dereboyu Caddesi, Dcrc Çıkmazı, No: I - Ortaköy
tletişim: t.Ü. Mezunhr Demeği (hatoş Taştan) 0 212 238 03 21
Aydııılık YarııılarÖ/.leıni Içindeki liim Yurttaşlarımı? Davetlidir.
Giriş Serbest ve Ücretsizdir
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı
günlük sivil toplum gazetesi
BİZİM GAZETE .
tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları,
köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan
raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele...
Tel: 02125119494- Abone: 0 212 513 83 00