09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2005 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYS Çökiiş ve Çığğlık HAFTA SONLARI medv a hafifler; basınıyla, televizyonlarıyla. Yazılardu, ekranlarda ciddi konular ele alınmaz. Insanlar için de öyledir. Bu bakımdan, bir cumartesi günü, endişe verici ve karamsar üslup a sorunlar üzerine eğilmek biraz çiğ ve tuhaf kaçabilir. Ama gün çekingen, suskun, tepkisiz, hare- ketsiz durma günü değildi V ünkü,Türkiyeüzerineyeni bir "çullanış"\n ' eşiğinde gibiyiz. B'liler üsluplarını değiktirdiler. "Şunu da, bunu da yapın" yerine "Yupmazsanız, Hırva- tistan gibi cascavlak kapıda kalırsınız" türü tehditlerduyulmayabaşlandı. Bu.yalnızAvru- pa'nınöbürucundanBrükiîel'ekomiser olarak gelen Finlandiyalı Olli Rehn'in tavrı değil, küs- tahlaşmakta Karen Fogg' J geçen Ankara'da- ki AB temsilcisi Bay Kretî chmer de aynı ha- vada. öte yandan, dış kurtlar iç in dumanlı hava sa- yılan genel mali krizin söyl laşıyor. Ekonomileri güçl Dünya Bankası gibi kuru tukları için öyle bir badired 1929 çöküntüsünü bir daha yaşamazlar; ama, öyle bunalımlarda uçurum cenarına sürüklenen Türkiye gibi ülkeler, sözde kurtarıcıların hertür- lü isteklerine boyun eğme< zorunda kalırlar. Böyle olduğu için, şimdi bile AB kapısında bu ülkenin önüne konan Kıbrıs ve Ege sorun- ları o dönemlerin daha da etkili şantaj konula- rı olacaktır. Demek ki, bunalımlı gürılerin Türkiye'si hak- larına ve çıkarlarına her zamankinden da- ha çok sahip çıkma direncini ve gücünü gös- terebilmelidir. Oysa AKP iktidarı, büyük biray- mazlık ya da sinsi bir hesaplayışla, AB'nin, Rum Kıbrıs'ın, Atina'nın zorlama ve blöflerine karşı çok zayıf bir görüntü veriyor. 17 Aralık'ta ileri sürülen Ek Protokol jntileri ortalıkta do- devletler, IMF ve uşları ellerinde tut- înkolaysıyrılırlarve imzalatma dayatışı bunun en açık örneğidir. Ankara, üstelik nere- ye nasıl varacağı belli OIITIE reç uğruna, bunlara pabuç rap söküğü gibi gelir. Nite(<im, Rum Yönetimi, lyanucu açık bir sü- bırakırsa arkası ço- şimdiden, "Türkiye imza rını gemilerimize, havaak açmaya mecbur" demey Ama bilmek gerekir ki, "haklı ve güçlü" olduğu b sına sahip çıkamazsa hal çöküntüsüne sürüklemen da ezilir. Fransa'daki Dö 1958 Cezayir dramıyla yık danış ve boyun eğiş yüzL rağını indirmiş ve askerin de, yalnız kendi halkının \onrasmda limanla- nlarını uçaklarımıza başladı da. 3u devlet böylesine r konuda bile dava- <ını büyük bir moral n sorumluluğu altın- düncü Cumhuriyet Idı. Akılalmazbiral- nden Kıbrıs'ta bay- çekmiş bir Türkiye özünde küçülmekle kalmaz, dost düşman büt jn ülkelerin saygısı- nı da bir daha kolay elde de kaybeder. 1878'in Osmanlı'sı gibi. Ama bunun vebali, sivil y revlilerden öteye, şimdi çel kisiz ve hareketsiz duran a da asker bütün gö- <ingen, suskun, tep- ırın da boynunadır. Gün, büyük çöküş gelmeden, bu mıymıntı tes- limiyetçiliğe karşı isyan çı KADIR HAS ÜNİVERSİTESİ Kadir Has Ödülü FO X G dilemeyecek biçim- ı atma günüdür. Türban Yasağı ve Siyasal İktidarlar... Hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü benimseyen çağdaş bir devlet adamının görevi, kamu alanmda ve okullarda dinsel sembollerin, dinsel simgelerin kullanılmasmı yasaklayan yargı kararlarına uymaktır. Kızmm modasına uymak değildir. İskender ÖZTURANLI Ç ocukluğumda ninem ve annem, öteki Türk kadınlan gibi eşarp ta- karak başlarını hafifçe örterler- di. Saçlannın bir kesimi de gö- rünürdü. Öteden beri gelen bu uygulamanın "maksaflı" ya da sakıncalı ol- duğunu söyleyen yoktu. Ortaokul, lise ve üni- versite yıllarımda okullarımızda başörtüsü takan tek kız arkadaşımızı görmek olanak- sızdı. Atatürk'ün aydınlığı tüm insanlarımı- zı, kızlanmızı, kadınlanmızı aydınlığa ve çağ- daşlığa kavuşturmuştu. Türk kadınlan o gü- zelim başlannı hiç kimseden saklamak ge- reğini duymuyorlar, özgür olmanın tadını çı- kanyorlardı. 1950'lerden sonra başlayan gerici ikti- darlar dönemi, önce siyasal amaçlı başör- tüsü sorununu getirdi gündeme. Daha son- ra "Türkiye Cumhuriyeti'ndeBaşbakanlık arabasıyla cuma namazına giden ilk adam benim" diye böbürlenen, "en çok inıam okulu açmakla" övünen devlet adamlan dö- nemine ulaştık. En sonunda "Başörtüsünü miIBkıyafethalinegetireceğiz" sloganlarıy- la şeriatçılığı ve gericiliği savunan partiler, şeriatın simgesi olarak başörtüsünü çıkar- dılar gün yüzüne. Saçlarınm tek teli görünmesin diye kafa- larına bir bant geçiren kızlarımız ve kadın- larımız, bunun kavgasını vermeye başladı- lar. Giderek türban, hem şeriatın hem dinin bir simgesi (sembolü) oldu. 199O'lı yıllarda Cumhurbaşkanı Özal, "Muhafazakârlıkjgericilikdeğildir" diyor- du. Bu kavramların açık seçik bir tanımını da yapabilmiş değildi. Aynı yıllarda Demi- rel, "Devlet laik olabilir, insan laik olamaz" diyerek laik düşünceyi yıpratmanın çabası içindeydi. Şimdi ise AKP önde gelenleri türban savaşı vermektedirler. Bu savaşı, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra başlatan Meclis Başkanımız olmuş- tur. îki kez türban yasağını delmek istemiş ve bu alanda eyleme de geçmiştir. Sayın Annç'ın bu eylemleri sırasında Erdoğan, "türban diye bir sorunlan olmadığuu" söy- lemekte ve konuyu uyutmaya çalışmakta- dır. Bir süre de "Öğretim özgürlüğünün önündekiengellerikaldıracağız'' söylemiy- le türban sorununu gizliden gizliye günde- me getirmek istemiştir. En sonunda daya- namamış ve Almanya'da yayımlanan haf- talık bir gazeteye verdiği demeçte "türba- nın üniversitelerde serbest bıraküması için çalışmalar ve incelemeler başlattıklarau" belirtmiş, düşüncesini de şöyle açıklamış- tır: "Kızını, eşim ve ben inançlı Müslüman- larız. Kuran'a göre bir Müslünıanın top- lumda türban taknıasıgerekiyor. Kızmı Ku- ran'a saygı göstcrdiği için bu şarü da yerine getiriyor ve dinimizin kurallanna göre yaşı- yonız." Aynca sayın Başbakan, kızının "mo- da olduğu için türban taktığmı" da ekle- miştir sözlerine, (Hürriyet 7 Şubat 2005). Oysa Kuran'da türban diye bir sözcük yoktur. Tesettür (örtünme) sözcüğü vardır. Bu da kesinlikle türban değildir. Ve XIII. yüz- yılın örtünme biçimi günümüzde tarihe ka- rışmıştır. Nasıl zamanın değişmesiyle yasa- lar ve yargılar değişiyorsa, örtünme ve ör- tünmeme biçimi de değişmiştir. Bu, çağdaş- lığın gereğidir. Öncelikle sormamız gerekir: Sayın Er- doğan, Kuran'daki tüm ayetleri benimse- mekte ve bunları uygulamak istemekte mi- dir? Örneğin Islamın kutsal kitabında "Adam öldüreni öldürün" yargısı vardır. "Cana can, göze göz, dişe (üş" önermesine yer ve- rilmiştir. (Maide Suresi 43. ayet) Ve Ku- ran'a göre "İsteyen dörtkadm alabilir" (Nas suresi 3. Ayet). Ne var ki Türk hukuk siste- minde bilerek adam öldürene çeşitli ceza- lar verilmekte, erkek ancak bir kadınla ev- lenebilmektedir. Bu örnekleri çoğaltabilir- siniz. Görülüyor ki dın kurallarının çoğu, çağı- mızda uygulama alanından kaldınlmış, sos- yal ve siyasal yaşamda laik düzenlemeye geçilmiştir. Din kurallan ancak ibadet ala- nında geçerliliğini korumuştur ve korumak- tadır. Laik düşünceli bir devlet adamı tüm dinlere hoşgörüyle yaklaşmak zorundadır. Bir dinin yandaşlığını ve savunuculuğunu yapamaz, "Kızım, eşim ve ben inançlı Müs- lümanlanz" biçiminde sözler sarfederek kendi dininin propagandasını yapma girişi- minde bulunamaz. Din devletini çağrıştıran açıklamalar yapmaya ve demokrasiyi din- selleştirmeye kalkışamaz. Bir yandan laik olduğunu söyleyip öte yandan laik düzen- lemenin benimsediği kurallara ve yasakla- malara karşı çıkamaz. Çünkü devlet, din kurallarıyla değil, hukuk kurallanyla yö- netilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir devlet ada- mı, Anayasa Mahkemesi'nin, Danıştay'ın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına uymak zorundadır. Bu, hukuka ve anayasaya saygının bir gereğidir. Ana- yasamızın 153. maddesinde şu yargı vardır: "Anayasa Mahkemesi kararlan, yasama, yürütme ve yargı organlannı, idare makam- laruu,gerçekvetüzelkişileribağlar." Hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü benim- seyen çağdaş bir devlet adamının görevi, ka- mu alanında ve okullarda dinsel sembolle- rin, dinsel simgelerin kullanılmasmı yasak- layan yargı kararlarına uymaktır. Kızının modasına uymak değildir. Grevler Neden Azaldı? Ne oldu da işçiler sendikalarmdan uzaklaştı ve sendikalar birer kâğıttan kaplana dönüştü? Sosyal siyasetçiler bu sorunun üzerine ciddi olarak eğilmeli ve işçilerin yitirilen onurunu yeniden kazanması için çalışmalar yapmalıdır. Yrd. Doç. Dr. ENGİN ÜNSAL Maltepe Üni. Hukuk Fakültesi Öğr. Üyesi alışma ve Sosyal Güvenlik Bakan- lığı verilerine göre 2004 yılının ilk 11 ayın- da ülkemizde sadece 30 ç eleneksel 3. Kadir Has Ödülü'nün bu yılki konusu: Türkiye'nin AB üyeliği AB'ne neler katar? lül tüm katılımcılara açık olup; ödül rtnamesi Kadir Has Üniversitesi bali Kampüsü Genel Sekreterliği'nden veya www.khas.edu.tr internet resinden temin edilebilir. n Katılım Tarihi Haziran 2005 ÖLIÜLLER Bi İki Üc ncı ci üncü 5.000 YTL 4.000 YTL 3.000 YTL MANSİYONLAR 1. Mansiyon 2.000 YTL 2. Mansiyon 1.500 YTL 3. Mansiyon 1.000 YTL ÖDÜL DEĞERLENDİRME KURULU M jstafa Dural C; n Baydarol Moral Gezgin Eriş Hiiluk Kabaalioğlu Ziya Müezzinoğlu Kiidir Has Üniversitesi Cibali Merkez Kampüsü 30-01 Cibali - İstanbul T(l:(0212)533 65 32pbx F<ıks:(0212) 533 65 15 www.khas.edu.tr grev oldu ve bu grevlere 3bin557işçikatıldı.Ge- ne aynı kaynağa göre 1990 yılından bu yana uygulanan grev ve lokavt sayısında ciddi bir azal- magözlenmektedir. 1990 yıhnda 458 grev yapıl- mış ve bu grevlere 166 bin 306 işçi katılmıştır. 1991 yılında 398 grev ol- muş ve grevlere 164 bin 968 işçi katılmıştır. 1991 yılından sonra grev ve greve katılan işçi sayısın- da çok ciddi bir düşüş ya- şanmayabaşlamıştır. Ay- nı azalma lokavt ve bağıt- lanan toplu iş sözleşme- lerinde de kendini gös- termiştir. 1990 yılında uy- gulanan lokavt sayısı 41 olarak gerçekleşirken bu sayı 2003'te 2'ye ve 2004'te l'e gerilemiştir. Bağıtlanan toplu iş söz- leşmesi sayısındaki geri- leme ise dehşet vericidir. 1990 yılında ülkemizde iki binin üzerinde toplu iş sözleşmesi bağıtlanırken 2004 yılının ilk on bir ayında 1218 toplu iş söz- leşmesi bağıtlanabilmiş- tır. Özellikle 1980 önce- sinde yaşanan yıllar işçi- lerin çok güçlü olduğu, sendikaların sosyal ve si- yasal yaşamda çok etki- li olduğu, toplusözleşme- lerin işçi yaranna çok cid- di kazanımlar sağladığı ve toplugörüşmeler so- nunda çıkan uyuşmazlık- larda sendikaların çok ra- hat grev karan aldıkları, bunlan başan ile uygula- dıklan sosyal siyasetçi- ler tarafından çok iyi bi- linmektedir. Konfederas- yonların ve sendikaların genel kurullarına hükü- met üyeleri ve siyasi par- ti temsilcileri tam kadro gelir ve söz alabilmek için birbirleri ile yanşırlardı. Sendika genel kurullan ve sendikaların eylemle- ri gazetelerin birinci say- falannda sürekli yer bu- lurdu. İşçilerin sorunlan- nı irdeleyen yazılar bek- letilmeden yayımlanırdı. 1980 öncesinde işçiler bu ülkeninbirinci sırafvatan- daşı ve üye olduklan sen- dikalar en önemli sivil toplum örgütleri olarak algılanırdı. Günümüzde bunun tam tersi bir görüntüye tanık olmaktayız. işçi, sendi- ka üyeliğine ve sendika- ya sıcak bakmamaktadır. Sendika üye sayılannda korkunç bir düşüş yaşan- maktadır. Sendika mer- kezleri ve işçi işlemleri siyasiler için çekim mer- kezi olmaktan çıkmıştır. Hükümet işçiyi karşı- sına almakta ve işçi kar- şıtı eylemlerini sergile- mede hiçbir sakınca gör- memektedir. Hükümetin yandaşlarını zengin et- mek amaçlı özelleştirme girişimleri sonunda özel- leştirme olgusu tamemen amacından saptırılmış, özelleştirilen kamu işlet- melerinde çalışan binler- ce işçinin aç ve açıkta kalmasına göz yumul- muştur. lşçiye karşı ser- gilenen bu sorumsuzlu- ğun son örneği SEKA iş- çileridir... 5-6 milyon do- larla yenilenip ülkenin gereksinim duyduğu kâ- ğıt üretimini gerçekleş- tirecek SEKA işletmele- ri, kâğıt ithal edecekyan- daşlan büyük kazançlar elde etsin diye, ısrarla el- den çıkarılmak, işçiler kabul edilemeyecek ko- şullarda sokağa atılmak istenmektedir. Hüküme- tin bu akıl dışı davranışı- nın hükümet ile işçileri çok sıcak bir ortama çe- keceği ve bundan da top- lumun ciddi zararlar gö- receği açıktır. Ne oldu da işçiler sen- dikalanndan uzaklaştı ve sendikalar birer kâğıttan kaplana dönüştü? Sosyal siyasetçiler bu sorunun üzerine ciddi olarak eğil- meli ve işçilerin yitirilen onurunu yeniden kazan- ması için çalışmalar yap- malıdır. Yukarıdaki so- runun yanıtını satırbaş- ları ile vermek gerekirse işçilerin ve sendikaların içine düştükleri bugün- kü durumun başlıca so- rumlusu 12 Eylül'ün fa- şist generaüeridir. Yaşa- nan toplumsal ve ekono- mik bozukluğun faturası- nı işçiye çıkarmışlar ve 2821,2822 sayılı Sendi- ka ve Toplusözleşme ya- saları ile işçinin sendika üyeliğini zorlaştırıp pa- halılaştırmış, sözleşme yapma yetkisi için getir- diği barajlarla sendikala- nn sözleşme yapabilme gücünü kırmıştır. Sendi- kalar siyaset dışına itilmiş, etkisizleştirilmiş ve rüz- gârın önündeki, biçimi büyük ama gücü olma- yan, devedikeni toplanna dönüştürülmüştür. ILO'nun baskısı ile son- raki yıllarda sendikal ya- salarda yapılan iyileşti- rilmeler bu düşüşü durdu- ramamıştır. Sendikaların etkisizleş- tirilmesinde başka önem- li bir neden hükümetin çok ciddi denetim yok- luğundan kaynaklanmak- tadır. Bugün ülkemizde çalı- şan işgücünün sayısı 22 milyon olarak verilmek- te ve çalışanların yüzde 53'ükayıtdışıekonomi- de kölelik koşullarında çalışmaktadır. Sigortası yoktur, devletin ve SSK'nin gelir ve prim kaybı korkuııçtur, tüm bu gerçeklere karşı hükü- met, polisiyle, jandarma- sıyla, müfettişler ordu- suyla bu kayıt dışı sektör karşısında eli kolu bağlı oturmaktadır. AKP hü- kümetinin devlet anlayı- şını tanımlamakta ger- çekten güçlük çekiyoruz. Hükümetler devleti tari- katçı kadrolarla doldur- mak için değil, yurttaşı- na ekonomik ve sosyal güvenceler vermek, yurt- dışında onurlu bir devlet yaratmak için vardır. Küreselleşme olgusu başka önemli bir neden- dir. Emperyalizmin bu yeni yüzü ülkemizde üre- tim araçlannı toptan ele geçirme çabasındadır. Bu süreç tamamlanınca si- yaseti de, toplumsal ya- şamı da üçüncü binyılın bu yeni çarlan belirleye- cektir ve elbette bu yeni oluşumda işçinin ve sen- dikanın adı olmayacak- tır. Uluslararası sendika merkezleri bu küresel ser- maye gücünü denetleye- bilmek için yeni bir olu- şum başlatmıştır. Küre- sel Çerçeve Sözleşmele- ri adı verilen bu oluşum- da sendikacılığın temel ilkeleri çokuluslu şirket- lere kabul ettirilmeye ça- lışılmaktadır. Bu konuda daha fazla bilgi Petrol-lş Sendika- sı'nın Şubat 2004 tari- hinde yayımladığı Küre- sel Çerçeve Sözleşmeleri başlıklı, 7 No'lu dünya sendikal hareket dosya- sında bulunabilir. Bugün geldiğimiz nok- tada işçiler sendikadan uzaklaşmakta, güçsüz sendikalar toplusözleş- me ve grev yapma gücü- nü yiürmekte, sendika- lar değil bir grevi finan- se etme, sendikada çalış- tırdıklan kişilerin maaşı- nı ödeyememektedir. Toplumun örgütlü işçi ayağı yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bunun topluma neler kaybetti- rebileceği konusunda ko- nu ile ilgili herkesin çok ciddi olarak düşünmeye başlama zamanı çoktan geİmiştir. VAKFIKEBİR KADASTRO HÂKİMLtĞt'NDEN Esas No: 2005/4 Davacı Fatime Oünaydın tarafından davalı Gençağa Günaydın aleyhıne mahkememizde açılan Vakfıkebir ilçesi Caferli köyünde 131 ada 5 ve 24 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin kadastro tespitine itiraz davasının yapılan açık yargılaması sırasında davacı ve davalının ölümleri nedeniyle mirasçılan davaya dahil edilmekle, adreslerine tebligat yapılamadığından ılanen tebliğlerine karar verilmiş olmakla, Tüm araştırmalara rağmen adreslen tespit edilemeyen ölü davalı Gençağa Günaydın mirasçıları, Mustafa Günaydın, Bilal Günaydın, Gülhanım Günaydın, Gülfe Günaydın, Sami Günaydın, Şükran Günaydın, lhsan Günaydın, Sunay Günaydın, Birsen Günaydın, Songül Günaydın, Mehnıet Günaydın, Nur Günaydın ve Ce- nıile Günaydın ile dahili davalı Bilal kızı Havva Günaydın'ın mahkememizde görülen davanın duruşması olan 23.05.2005 günü saat 09.00'da hazır bulunmaları veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, hazır bulunmadıkları takdırde Tebligat «.anunu'nun 28. maddesi uyannca duruşma günü ve saatinin tebliğ edilmış sayılacagı ılan olunur. 04.03.2005 Basın: 11581 PENCERE 1915ten 2005e... Çanakkale Zaferi bu yıl bir başka biçimde anı- lıyor... "Duryolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak, birdevrin battığı yerdir Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, Bir vatan kalbinin attığı yerdir" Necmettin Halil'in dizeleri neden birdenbire güncelleşti?.. Mehmet Akif'in vatanseverliği ni- çin dillerde şiirleşti?.. Vallahi bu bizim kusurumuz değil!.. Türkiye öyle bir kuşatma altına düştü ki ister is- temez bir karşı-tepki oluştu. • Çanakkale nedir?.. Bizim için bir kahramanlık destanıdır... 'Destan' yaşamın içinden fışkırır, ama, aynı za- manda bir edebiyat türüdür, Homeros'tan başla- yıp Nâzım Hikmet'e, Dağlarca'ya dek ozanlara şiir kaynağıdır. Ancak destan yaratabilen toplum- lar destan şairleri çıkarabilirler... Çanakkale Savaşları 3 Kasım 1914'ten 9 Ocak 1916'ya dek sürmüştür; 18 Mart 1915 deniz sa- vaşında bir dönüm noktasıdır. Ingilizlerin başını çektiği 'Itilaf Devletleri' deniz- deki yenilgiden sonra Çanakkale'yi karadan zor- ladılar; bu kez karşılarına Mustafa Kemal çıktı, yi- ne yenilgiye uğradılar. Peki, bu destansı direnişle kendinden kat kat üs- tündüşmana 'dur'diyebilen Mehmetçik dünya ta- rihinde ne yaptı?.. • Ingilizler Çanakkale Boğazı'nı Istanbul'u elege- çirmek için zorlamışlardı; Karadeniz'e çıkıp müt- tefikleri Rusya ile birleşeceklerdi... Başarı kazan- salardı 1917 Bolşevik Devrimi suya düşecekti; Türkiye Milli Kurtuluş Savaşı'nda sırtını dayayacak bir destek bulamayacak, dört yandan kuşatılıp sarılmış olacaktı... Çanakkale'de Ingiliz ve Fransızların durdurul- masıyla Istiklal Savaşı'nda Yunanlıların yenilgiye uğratılması birbütünün parçaları gibidir... Atatürk'ün ikisinde de oynadığı büyük rol rast- lantı mı?.. Osmanlı Imparatorluğu yaşayamazdı, er geç yı- kılacaktı... Tarihteki bütün tarım imparatorlukları bugün bir varmışbiryokmuş... Ancak Osmanlfnın miadı dolmuş dinci tarım imparatorluğundan çağdaş bir ulusal devlet çıka- ran Türkiye, bugün de kendisine Batı'dan gelen adı konmamış bir saldırının tedirginliği içindedir. • 16 Mart 1920 günü İstanbul işgal edilmiş, Ingi- liz askerleri Şehzadebaşı Karakolu'nu basarak Mehmetçikleri yataklarında şehit etmişlerdi... BuyılşehitMehmetçiklerduyarlıbirtörenleanıl- dı... Ve bizim medyada sorgulama başladı: "- 50yıldan beri yapılmayan Şehzadebaşı Ka- rakolu töreni neden yapıldı?.." Elinin körü!.. Çanakkale Zaferi 1915'te.. Ermeni tehciri de 1915'te.. Tehcirin nasıl bir ortamda yapıldığını anlamak ve anlatmak için zahmete değer mi?.. Türkiye'de iki yandan yangın 1915'te ortalığı sarmış, Çanakka- le'den Erzurum'a dek alev alevL • Ya bugün ne durumdayız?.. Bizim okul çağındaki çocukluğumuzda kırmızı bez üzerine beyaz harflerle şu deyiş yazılıydı: "Dünü unutma, bugünü iyi anlarsınl.." MATEMATIGIN OYKUSU VE SERUVENI Pruf. Dr. Ali DÖNMF.Z 7 Frdnsız Malemutıkçıler H Alman Malemallkçıler 9 ingılii Malematıkifiler Narlıbahçs Sk No 6 Cagaloğlu İstanbul Tsl (0212)528 66 89 Fax (0212) 519 84 85 TOPLUMSAL — ! ! ! !_„_ DÖNÜŞUM TUm Kllapçılarda TBk Dağltım ALFA 0212.512 30 46-513 B; 51 YAYINLARI Server Tanilli 24 Mart 2005 "Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz? " Sabih Kanadoğlu 7 Nisan 2005 "Çağdaş Demokrasi" Muzaffer İlhan Erdost 21 Nisan 2005 "Saidli Nursf'nin Öğretisi ve Bılimirt Islamlaştırılması" Birgül Ayman Güler 5 Mayıs2005 "Devletin Buşkalaştırılması" Ahmct Özer 12Mayıs2005 "Cumhuriyet Sürecinde Toplumsal Kesitler ve Şiir" UÇIUfA Parıs Caddesı No 14 Kavaklıdere - Ankara Tel: (0312) 417 77 20 pbx Faks (0312)417 57 46 e-posta [email protected] www umag org.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle