09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 MART 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 İzmir'i aldman tarih kitabı Geçen haftaki yazımızda Ta- rih Vakfı'nın, bugüne değin ta- rih ders kitaplarının "ulusçuluk ideolojisini aşılayan", "düş- manlık"ve "potansiyel şiddet" kaynağı metinler olduğundan hareketle "çok kimliklilik veAv- rupalılık bilinci"r\e dayali yeni "tarih" kitaplan hazırladığını du- yurmuştuk. Tarih Vakfı'nın, işte bu amaç- la Avrupa Birliği'nin "Çocuklar ve Yetişkinler için Tarih Aracı- lığı Avrupa Yayınlan Projesi" (PEACH) kapsamında "öğren- ciler" için yayımladığı ve Doç. Dr. Gökçen Alpkaya ile Doç. Dr. Faruk Alpkaya tarafından yazılmış "20. Yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi" kitabına göz at- tık. Kitabın "Milli Mücadelenin Filizlenmesi" arabaşlıklı bölümü- nü açtık. Şu tümceleri okuduk: "...Bazı genç komutanlar ise Anadolu 'ya geçme kararı aldı- lar. Kâzım Karabekir, Rauf Orbay ve Ali Fuat Cebesoy'tv, 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal'/n Anadolu'ya geçişi iz- ledi." Doğrudur, Ali Fuat Cebesoy (20. Kolordu Komutanı olarak Istanbul'dan görev yerine ha- reket etmesi 25 Şubat 1919) ile Kâzım Karabekir (15. Kolor- du Komutanı olarak Erzurum'a gelmesi 3 Mayıs 1919), Sam- sun'a 19 Mayıs 1919'da çıkan Atatürk'ten önce Anadolu'da olmuşlardır. Ancak 24 Mayıs 1919'da Istanbul'dan ayrılarak Bandırma'ya geçen Rauf Or- bay'ın Atatürk'ten önce Ana- dolu'ya geçtiğine ilişkin bilgi yanlıştır! Tarih eğitiminin "öğrencilerin ulusal kimliğine kör bir bağ- nazlıkla sarılmasmı amaçlamak- tan vazgeçmesi gerektiği" gi- bi iddialı raporlara imza attık- tan sonra bu kitabı yazan Alp- kayalar için bu yanlışlık tek ke- limeyle bir "fa//7is/z"liktir. Otalihsizlik; kısaca "Izmir'in Yunanlılarca işgali" diye tanım- ladıöımızolayı "...Yunan kuvvet- lerilzmir'e çıkarak, Rum nüfu- sunun da desteğiyle Ege Böl- gesi'nde işgalyönetimi kurdu. Bu son gelişme Izmir'in de Se- lanik gibi kaybedileceği endi- şesini güçlendirdi" gibi bir an- latımla aktarıldığı kitabın 136. sayfasında "Ulusal Mücadele" başlıkh tabloda "9 Eylül 1922: Izmir'in alınması" ifadesi ile de pekiştirilmiştir. Kitap böylece, Izmir'in Yu- nanlılarca işgalini "Yunan kuv- vetlerinin Izmir'e çıkması", Iz- mir'in Yunan işgalinden kurta- rılmasını da "Izmir'in alınması" diyeniteleyerektarihimizi "ulu- sal bilinç"ten, dolayısıyla "düş- manlık" ve "potansiyel şid- def'ten arındırmış oluyor! Canım, çok doğaldır, Yunan- lılar Izmir'e "ç//cm/ş"lardır, hem Izmir'e çıktıklarındaonları des- tekleyen bir Rum nüfus da var- dır, değil mi ya?.. Dahası, Türk- ler öyle bir ulustur ki hep bir yerleri "alır"\ar, Izmir gibi ken- di kentlerini bile Yunanlılardan "alır"\ar... Tarihimizi ulusal bilinç- ten sıyıran çok kimliklilik ve Av- rupalılık bilincine sahip "tarih- çi "lerimiz de oturup bunu böy- le yazarlar! Ermenfler ve Savaş Koşulları TÜRKKAYA ATAÖV "Ermeni sorunu"nun tüm yan- larıyla dengeli biçimde incene- bilmesi için, 1914-18 savaşında, giderek 1922'ye değin, başta bulaşıcı hastalıklar olmak üze- re, genel savaş koşullarından ötürü asker ve sivil Türk, Erme- ni ve Anadolu'da yaşayan her türlü halktan çok sayıda kişinin ölümden kurtulamadığını anım- sattığımızda, bu zorunlu ekle- memizyankıbulmamakta, "Türk propagandası" sözcükleriyle bir yana itilmektedir. Ben bu konuda yıllar önce ya- bancı dillerde ufak birkaç kitap- çık yayımladım. Tüm yabancı resmi arşivlerin ve yayınların bel- gelediği bu gerçekyadsınamaz. Bu konuyu da gündeme getir- mek, yan tutmayan bir inceleme, kısaca bilimsel yaklaşım için zo- runludur. Geçmiş yüzyılın sa- vaşlarında, askerlerdahil, halk- ların düşman topu, tüfeği ve kı- lıcından çok, özellikle açlık ve bu- laşıcı hastalıklardan göçtükleri bir tarih gerçeğidir. Başkaları için geçerli olan bu durum sırf Türk savlarıyla bağlantılı diye yok sa- yılamaz. Hükümetlerin sağlık daireleri ve akademik araştırmaların ya- yımlanmıştüm sayıları, kişilerin, birey ya da topluca, cephede savaştan çok hastalıktan öldük- lerini ve epidemiolojide ileri adım- lara karşın, salgın hastalıklardan ölenlerin savaş bittikten sonra bi- le yitikler listesine eklendikleri- ni gösteriyor. 17. yüzyılda has- talıktan, cephedekinden iki ka- tı göçenler toplam 2.2 milyon- du. Birkaç yıl sonra Napolyon savaşlannda hastalıklardan Ölen- ler toplam 2.36 milyona çıktı. Durum 19'uncu yüzyılda da de- ğişmedi. Napolyon savaşlann- da tifüs, 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı'nda hıyarcıklı veba, 1854- 56 Kırım Savaşı'nda kolerave ti- füs, 1870-71 Fransız-Prusya Sa- vaşı'nda çiçek sürüp götürdü. Resmi sayılara bakma yanında, örneğin Tolstoy'un Sıvastopol kitabını da okuyuverin. Napol- yon'un Mısır'daki ordusu daha çok hastalıktan kınldı. 1911 Trab- lus Savaşı'nda da mikrobun gö- türdüğü Italyan yitikleri 2.5 kat fazlaydı. Avusturya ordusu, Bos- na işgalinde asıl hastalıktan pe- rişanoldu. Ingiliz-Boerçatışma- sı, Amerikan Iç Savaşı, Ispanyol- lann Fas çıkarması, 1877-78 Os- manlı-Rus vuruşması, Fransız- ların Tonking girişimi ve 1898 ABD-lspanya Savaşı'nda aynı gerçek yaşandı. Zamanla, gelişmiş Batı top- lumları yeni ilaçlar, yığınsal aşı, dahafazla doktor, artan hemşi- reler, hastaları ayırma, gezici hastaneler, motorlu ulaşım ola- nakları ve daha iyi lojistikle sa- vaşın bu yanını önemli ölçüde dizginlediler. Ama gene de, 1914-18 sava- şında Ingilizler yalnız hastalık- tan 120.000, Fransızlar 179.000, Amerikalılar 60.800, Italyanlar 53.000, Ruslar 395.000 ve Al- manlar 188.000 asker yitirdiler. Türk ordusunda hastalıktan ölen- ler çok fazlaydı. Tüm askerin an- cak yüzde 47'si bir hastaneye ulaşabildi. Bunun 198.750'si iyi- leşmedi. Asker ölümlerinin ba- şında sıtma, dizanteri, aşın ateş, tifo, tifüs, kolera, firengj, verem ve yılancık geliyordu. Ahrnet Emin Yalman'ınColumbiaÜni- versitesi'ne 1920'lerde sun du- ğu doktoratezi, hastalıktan ölen Türk askerinin sayısını 466.759 olarak verir. Bulaşıcı hastalıklar Türkiye'de heryerden dahayaygındı. 20'in- ci yüzyılda bu denli büyük sayı- lar başka yerde görülmedi. Da- ha geniş olanakları olan Çarlık ordusunda bile yitikler resmi Rus istatistiklerine göre 395.000'e ulaşmıştı. Osmanlı olanaklan sa- ray damadı olan, Doğu Cephe- si komutanı Hafız Hakkı Paşa ile Irak'ta Osmanlı ordusu komu- tanı Alman bağlaşığı Mareşal Von der Goltz'u bile kolera ve tifüsün elinden kurtaramadı. Irak'taki Ingiliz ordusu komuta- nı General Maude da bulaşıcı hastalıktan gitti. Mezopotam- ya'daki Ingiliz askerlerinden 26.600'ü de hastalıktan öldü. Fransa cephesindeki aynı ne- denle Ingiliz ölüleri 59.400'dür. Bu sâyılar ilgili devletlerin resmi yayınlarındadır. Osmanlı da hastalanan ve ölen askerlerinin kaydını tuttu. örne- ğin, Genelkurmay Arşivleri, di- yelim, Kasım 1916'da kolera- dan ya da Şubat 1917'de tifo- dan kaç askerin öldüğünü söy- leyebilir. Ama hastalıktan ölen siviller böylesine sayılmadı. An- cak, Türklerle Ermeniler yan ya- na yaşıyorlardı. Bulaşıcı hasta- lık buduna, dine, mezhebe, di- le bakmaz, tümüne acımasızca kıyar. Bu gerçeği Ermeniler de bilirlerdi. Bu nedenle, Van Vali- si Cevdet Bey onlardan 3.000 asker isteyince, "siperlerde hastalık geçer" diye vermedik- lerini Van savaşıyla ilgili kendi kitaplarında (s. 4) yazdılar. Sa- vaş gerçekleri Sarıkamış tepe- lerinde 70.000 Osmanlı aske- rini bir gecede dondurdu. Bu doğrular çok yönlü konunun unutulmaması gereken yanla- rıdır. Bu ölülerin "soykırım" ha- nesine eklenmesi adalet ve bi- lim dışıdır. ANKARA GUMOK ÇAĞRISI ÇANAKKALE GEÇİLEMEZ 90 yıl önce topla, tüfekle, ordularla geçemediler. Bugün şcriatçı, takkıyeci yobaz ve etnik kalkışmalarla geçemeyecekler. ÇYDD Ankara Şubesi üyelerı, ADD Çankaya ve Batıke'nt Şubesi üycleri, Cumhuriyet Ankara Okurları olarak bizler Tek yürek olarak ANITKABİR'deyiz. Tarih J9.03.200S Cumartesi (bujjün) l Yeri : Türeıı Alanı Saat: 11.00 Atatürk ve Oumhuriyetine sahip herkesi ANlTKABlR'e bekliyoruz. CUMHURİYET ANKARA OKURLARI ANKARA CUMOK lletişim: 0532 490 14 37 IŞIK KANSU Daha Neyi Tartışacağız? Söylene söylene pörsümüş, bıktırıcı "soykırım" savları yine ortalıkta. Türkiye'de adınınönüneonlarca"sgn" eklemekte mahir birileri de fırsattan is- tifade konunun uluslararası platformda "tartışılması" gerektiğini öneriyor. Neyi tartışacağız? "Soykırım" olmuş mu olmamış mı, onu mu tartışacağız?.. Olmayan bir şey tartışılır mı? Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatiirk, 26 Şubat 1921'de Amerikall gazeteci Clarence K. Streit'in sorularını yanıtlarken konu- yu çok yalın ve anlaşılır bir dille açıkhğa kavuşturmuştur: "Rus ordusu 1915'te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada, o za- man çahığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mec- bur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. Ik- mal ve yaralı konvoylanmız acımasız şe- kilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürüyordu. Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileh katan çe- teler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zama- nından beri kendilerine kapitülasyon- lardan bahşettiği dokunulmazlıklardan bilistifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaf- fak olduklan Ermeni köylerinden yapı- yorlardı. Ingiltere'nin, sulhzamanında ve harp sahasından uzak olarak Irlanda'ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkân, Ermeni ahalinin tehciri hususunda alma- ya mecbur kaldığımız karariçin bize kar- Şimdi Medya sektörünü yabancı serma- yeye açan yasaya kimi milletvekilleri "ulusal çıkarlarla uyuşmayan yayın- lar yapılabileceği" gerekçesiyle kar- şı çıkmışlar... Sanki şimdi durum çok farklıymış gibi... şı haklı bir ithamda bulunamaz. Bize karşı yapılmış olan iftiralann ak- sine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet itilaf devlet- leri bizi tekrarharp etmeyezorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı. ... Gerek umumi harp (1. Dünya Sava- şı), gerek mütarekeden (Mondros Mü- tarekesi) sonra Ermeniler ve Rumlar ta- rafından Müslüman ahaliyeyapılan me- zalim üzerinde durmak uzun bir hikâye olur. Brest-Litovsk Muahedesi'nin akdi- nimüteakip, Rusların Şark vilayetlerimi- zi tahliyeye başladıklan sırada Ermeni çe- telerinin yapmış olduklan katliam ve tah- ribat, kâfi derecede herkesin malumu- dur. Sıvas'ta benle görüşmüş olan, bi- lahare bu bölgeleri ziyaret eden ve bu- ralarda Ermeni çetelerinin davranışlan hu- susunda mufassal müşahedelerde bu- lunarak daha sonra kendisine bu konu- da anlatmış olduğum şeylerin doğru ol- duğunu bana yazmış bulunan Ameri- kan Generali Harbord, Amerikan umu- mi efkânnın kendisinden faydalı bilgi te- min edebileceği birşahidimizdir. Taşnak- lar daha sonra da Kars ve Oltu bölge- lerinde Alexandropol (Gümıiı) Antlaşma- sı'nın akdine kadar cinayetlerine devam etmişlerdir. Gümrü Muahedenamesi'ni samimiyetle tatbik mevkiine koyacak her Ermeni hükümeti, dostluğumuza güvenebilir." (Atatürk'ten Ermeni Soru- nu-Belgelerle. Yayıma Hazırlayan: Dr. Is- met Görgülü) Atatürk, ta 1921'de son noktayı koy- muş, daha neyi tartışacağız? KİM KİME DUM DUMA BEIÜÇAK behicakio turk.net ÇİZGİLİK KÂMlL MASARACI kamilmasaracitı mynet.com £3 HARBİ SEMtlIPOROY semihporoyiıı yahoo.com HAYAT EPtK TÎYATROSU MUSTAFA BILGİN hayatepikcı mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN J9Mart www.mumtfiz-arikmi.com Nüfus cüzdanımı kaybettim. tlükümsüzdür. FATMA ASLAN UI/INGSTONE'IN AFRİKA'DAKİ KESİFLERİ.. 1813'TE BUGÜU, ÜNLÜ KAÇIF VE HEKİM PAVID LiyıNGSTONE(LIVİKIG- STlN~), İSKOÇYA'M POĞMUÇTVZ8 YAÇIfJpA, /Uı£-yOA/£/e GİTTİĞI AFRİKA'PA 8'GÇOK: SEZI yAPAM LrI/IA/GSTDN£, fZİYLE 8U KITANIN COĞKAFYASINA y£M, . GEfJEL OLARAK AN grLIMMSYEN ÇAl/LAHlfi/tı ZAM SA SÖLU ısE Ç.EI//SESİNİ İUi GÖREM UYP/. BATI OÜMVASl, Bf£ AG4 HA&ER ALAMA- PIĞI Ltt/tNGSrroNE'l 8ULMA ÇABASt MİŞ, AMEGİK4L/ BİR GAZ£T£Cİ OLAfJ srANLEy(STANLİyNİN UZU Ş 187i YILINDA SOMUÇ VE&MİŞTİ. STANLEY İLE LIVINGSTOME'tN KAfSÇtLAÇMA£t(SAĞ- OAS> 7B&IHE 6EÇEM SİB AN SAYfLMIÇTI.. SAGNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Hukuk Dili Yoksa, Avrupa Yok Sami Selçuk, "Yüreğim sızlıyor!" dedi. Sabah; üç buçuğa dekTV karşısında oturdum. "Te- ke Tek"Xe Sami Selçuk'la Hakkı Köylü konuşuyor. Meclis Alt Komisyon Başkanı Köylü, TCK'nin basınla ilgili hükümlerini nasıl düzenlediklerini anlatıyor. Intihar- la ilgili maddeyi, meğer ("intihara teşvik suçu"; Mad- de 84) sırf "satanist örgütlere" karşı yapmışlar. Hedef yazılı ya da görsel medya değil, internetteki o sapık ör- gütlermiş. Dört yıldan on yıla kadar hapis cezası geti- ren bu maddenin düzenlenmesinde kullanılan "biricik kriter"; satanistlere karşı tedbiralmakmış... Ağzım açık kaldı. Derken söz "iftira" suçuna geldi. 267 No'lu madde, "Kişiye Karşı Suçlar" başlığı altında düzenleneceğine, "Adliyeye Karşı Suçlar" altında düzenlenmiş. Bunun anlamı şu: Kişinin şikâyeti üzerine açılması gereken da- va, şikâyete gerek olmaksızın doğrudan doğruya sav- cı tarafından açılacak. 'Niye inceleyelim?' Bir siyasetçi hakkında öne sürülen iddiaları dile ge- tiren bir yazı kaleme aldınız diyelim. Siyasetçinin şikâ- yetine gerek yok. Suç "adliyeye karşı işlenmiş" sayıl- dığı için, savcı "şak" diye dava açabilecek. Başka hiç- bir şey olmasa bu madde, siyasiler üzerine yazılan her yazının üzerinde "Demokles'in kılıcı" gibi sallanacak. Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk bu nedenle "Adliyeye karşı işlenmiş suçlara, basını katamazsınız. Katarsanız 'iftira'n/n -hukuki anlamda- ne demek ol- duğunu bilmiyorsunuz demektir. Iftirada 'ihbar' şartı vardır. Basınyoluyla 'ihbar' olurmu?Sizbu 'iftira'su- çunu hiç incelediniz mi?" diyor. Alt Komisyon Başkanı Köylü: "Niye inceleyelim? If- tiranın ne olduğunu herkes bilir!" yanıtını veriyor. Bunun üzerine Sami Selçuk artık dayanamadı. Ve "Yüreğim sızlıyor!" dedi. Kendisine ve mesleğine say- gı duyan tüm hukukçuların ve gazetecilerin yüreği sız- lıyor. Ama yasayı hazırlayanlar oralı değil. Büyük bir za- fer edasıyla; "llk defa kendi kanunumuzu, kendi bün- yemize uygun yaptık. Değişiklik için de, erteleme için de artık çok geç!" diyorlar. Ülkenin en donanımlı hukuk adamlarının uyanları; hu- kukun temel prensipleri ile çelişen hatalar, tutarsızlık- lar umurlarında değil. Ceza yasası gibi milyonlarca in- sanın hayatını etkileyebilecek, çok ağır sonuçları ola- bilecek bir yasanın hukuken muteber" olup olmama- sı vız gelip tırıs gidiyor. Neymiş? Bunu AB istemiş. Ye- ni yasayı inceleyip onay vermişler. Ortak değerler duvarı... Kim incelemiş, neyi incelemiş; ne kadar incelemiş? Belli değil. Gün gibi aşikâr bir şey varsa, o da AB ile Türkiye arasında bir "hukuk dili" duvarı olduğudur. Hakkı Köylü, yeni TCK için ileri sürdüğü gerekçeleri ve yaptığı savunmayı; bir Türk TV'sinde değil de herhan- gi bir Avrupa TV'sinde yapmaya kalkışsa "skandal" olur. Brüksei'in ısrarla vurguladığı nokta şudur: "Avrupa bir 'ortak değerler' topluluğu. Evrenselhukukun temel ilkeleri, bu 'ortak değerlerin' ayrılmaz parçasıdır. Tür- kiye bir gün AB üyesi olacaksa eğer; Türkyurttaşları, yasa karşısında AB yurttaşlarının tabi olduğu kriterler çerçevesinde değerlendirilmekzorunda..." Bunun için hatta AB üyeliği bile şart değil. Avrupa Insan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Insan Hakları Mahkemesi'nin içtihatları ortada. Yeni TCK'yi Bay Verheugen'in beğenip beğenme- mesi hiçbir şey ifade etmez. Dikkate alınacak tek kri- ter, yasalarımızın Avrupa'nın temel değerleri ve hukuk anlayışı ile uyuşup uyuşmadığıdır. AB bunun ötesiyle ilgilenmez. Üye ya da aday ülkelere, oturup madde mad- de kanun dikte etmez. Dikte ettiği tek şey, prensipler- dir. O prensipleri yok varsayarsanız; Türkiye karşıtları- nın öteden beri ısrarla öne sürdükleri "değerler duva- rına" çarparsınız: "Türkiye ile biz aynı değerleri pay- laşmıyoruz. Tarihimiz farklı, devlet geleneğimiz, hak, hukuk anlayışımız farklı. Biz zaten ayrı dünyaların in- sanıyız!" deyip geçerler öte yana. Böyle bir sonuç almak için TCK'nin basınla ilgili mad- delerini uygulamaya sokmak yeterli. Peş peşe hapse girecek birkaç gazeteci ortalığı karıştırmaya yetecek; zinada kopan kıyametin benzeri, TCK için de yaşana- caktır. Geçen defa yazmıştım: "Kadın yoksa, AB yok. Basın yoksa, AB yok. STK'leryoksa, AB yok..." Ama en başta "hukuku" saymalıydım: "Evrensel hukuk yoksa, AB zinharyok!" B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kanın pıhtı- laşmasındaki bir bozukluğa bağlı kalıtım- sal kanama hastalığı. 2/ Harmanyerin- 5 deki tahılın taş ve toprakla ka- nşıkkahntısı... Tanmda kulla- g nılan azotlu „ 1 2 3 4 gübre. 3/ Ken- dini büyük gören. 4/ Radon elementinin simgesi... Eski Mısır'da güneşin annesi sayılan tannça. 5/Yardımcı. 6/ "Aşkın —Sesi":Vey- 4 selÇolak'ın şiirkitabı... Tokat'ın bir ilçesi. II Gözleri görmeyen... II. Mahmut döneminde 8 resmi başlık olarak ka- 9 bul edilmiş, 1924'te şapka devrimiyle yasaklanmış bir tür başlık. 8/ Puc- cini'nin tanmmış bir operası. 9/ Sergen... Yunan mi- tolojisinde aşk tannsı. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Kaba saba ve görgüsüz kimse. 2/Kabadayı... Pos- tu değerli bir hayvan. 3/ Eti lezzetli büyük bir ba- lık... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu sü- re. 4/ Tuna Irmağı'nda kullanılan bir çeşit yolcu ka- yığı... Bağışlama. 5/Geleceği öğrenmek amacıyla çeşitli şeylere bakarak anlam çıkarnıa... Bir kara ta- şıtı. 6/"Hikmet —": Ressamımız... Adın durum ek- lerinden biri. 7/Ateşböceği gibi ışık saçan organla- n bulunan canlı varlık. 8/Gelir... Bir karann ya da yasanın yürürlüğe girmesine karşı çıkma hakkı. 9/ Hayvanlara vuralan damga... En kalın erkek sesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle