Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 MART 2005 CUMARTESİ
DIZI
Aldanır, lisede sık sık sıkıştırdığı Behçet Necatigil'in kendisini nasıl şaşırttığını anlattı
Kovalodığım, o bacaksız öğrend
- Edebiyatla ilişkiniz nasıl başladı?
ALDANIR- Edebiyatla ilışkim, söy-
lediğim gibi liselerdeki edebiyat ders-
lerinden sıkça atılmama rastlar. Edebiya-
tın ne mene bir şey olduğunu, edebiyatın
derslerle ne ilişkisi olabileceğini sordu-
ran ukalahğa, edebiyat hocalannın tepe-
lerini attıran öğrenciliğe nasıl saptığımı
bilemem. Edebiyat ders kitaplan yerine
yabancı dillerden çevnlme şiir ve düzya-
zılar etki yapmış olabılir bende. Her Müs-
luman evi gibi, cvımizde de bulunan kutsal
kitabımızdaki surelerden de öğrendim kı, ede-
biyat dersi kitaplannda liselerde okuduğumuz
ve ilerki yıllarda ilgi duyacağımız Dıvan şiiri-
nin deyişlerde zengın olduğunu, velakin yapısı-
nın şiirden yoksun kaldığını daha lise çağlarında
az biraz fark etmem, benı derslerden attıran ede-
biyat soğukluğunu getirmiş olacak herhalde. Di-
van'da şiir iddiasıyla yazılan gazeller, kutsal kitabı-
mızdaki öğretici nitelikli surelerden farksızdır. Su-
reler nasıl istenen ayetten okunmaya başlanabiliyor-
sa, gazeller de istenen beyitten okunabildiğı halde an-
lamı ve nitelıği değişmeyen yapıtlardır. Oysaki, öte-
ki sanat yapıtlan gibi ve özellikle şiir, bütünlük iste-
yen sanat dalıdır dersem, bir yanlışa düşer miyim?
ŞAİRLİK TASLAYAN ÖĞRENCİ
- Antolojüerde yer almanız, değerleriniz açısından
sizi nasıl etkiledi?
ALDANIR- Önce de söylediğim gibi, okuduğum
okullarbirkoleksiyontutar. Galatasaray llkokulu, Ve-
fa Ortaokulu, Kabataş Lisesi, Pertevnıyal ve Anka-
ra liseleri saymaya gerek gördüklerim arasındadır. Ka-
bataş Lisesi'ndeki anılarım içinde, çok sonraları be-
ni kendime kızdıran o marifetimı şurada rahat rahat
anlatabilmeyi becerebilecek miyim? Benden bir iki
sınıf alttakı bir sınıftan bir öğrencınin şairlik tasla-
dığını haber alışım, edebıyata karşı azgın öğrencili-
ğimin tetiğınin düşmesine neden olmuş; lisenin o loş
korıdorlannda kovaladığım, fıziksel olarak da sık
sık sıkıştırdığım o bacaksız öğrencınin yıllar sonra-
sı şiirlerine hep sevgiyle sarıldığım ve bana ilk kita-
bını sitemkâr anlamda gönderecek olan rahmetli şa-
ir Behçet Necatigil olacağını -haydi bağışlayın beni-
bılemezdim elbette.
Çok satış yapılması amacıyla -çünkü her şairin
kendisine de yer verilen antolojilerden ikiden üçten
az almadığı bılinir- tıklım tıklım şiir, şair doldurulan
antolojilerden de sakınmışımdır. Rahmetli Necatigil,
lisedeyken ona karşı yaptıklarımın intikamını yayım-
ladığı antolojıde şıirlenme yer vermemekJe yerine getir-
diğıni sandı ıse, bir antolojıye daha girmemış olmak-
la bana 'şükürler olsun' duasını ettirdiğıni ve o nefıs
şiirleri hatırına kendisine Tanrı'dan daima rahmet
diledığimi bilemezdi.
Gizemli şair S. Aldanır: Bir ulusun diline nasıl sevgi, saygı gösterileceğini ondan öğrendim
Oğretmeniın NıınıflalıAlaç
S'öyteşi
'S.AI.'
- Sizi en çok etkileyen öğretmen kinıdi?
ALDANIR- Pertevnıyal Lisesi'nin anmaya en
fazla değer bulduğum okul olmasının nedenini
uzun tutacağımdan ötürü bana hak vereceğinizi
biliyorum peşinen. Bu önemli neden en sevgili
öğretmenim Nurullah Ataç'tan başkası olabilir
mi? O ders yılının başında yıne zıpır bir edebi-
yat öğretmenı olarak değil, çatlak Fransızca öğ-
retmeni olarak sınıfımıza paldır küldür gırerken
ilk sözü "BenburadaykenAbdülhak Hamit isim-
)iadanıın adınıbileduymayacağım.Ondanlafaçan
talebe sınıfin da, okulun da dışında bulur kendi-
ni"lı cıyak cıyak fermanını savuran Ataç'ın, ders
yılının ortalanna gelındiği halde Fransızcadan tek
laf etmeyip, AhmetHaşim'den, YahyaKemal'den
ve Divan şiirinden laf üstüne laf etmesi, ders sa-
atlerıni hep böyle bitırmesi ve Fransızcayı pek
bilmedıği ızlenimini yakalayan, aralannda kuş-
kusuz eksık kalmadığım o her birı düzbatan öğ-
rencilerin, sanki çok meraklı ımışlercesine "Efen-
dim, Fransızcaya ne zaman başlayacağız?"lı ta-
kılmalanna verdiğı yanıtla, Ataç, sık sık karşı-
laştığımız kaçak öğretmenlerden değil, tam ter-
si, bir ulusun diline nasıl sevgi, saygı gösterile-
ceğini öğreten ilk kişi olmuştur.
KENDİ DİLİNİ BİLMEYEN
YABANCI DİLİ NASIL ÖĞRENİR?
- Ataç'ı çok seviyorsuııuz...
ALDAMR- "Kendi dilini bilmeyenlere bir ya-
bancı dil nasıl öğrctilebilir. MaarifVekâleti ders
programına ilk önce bunu almalıdır. Ben de size
yabancı dil öğretmesine öğretebilirim ya, öğren-
diğinizi sandığuuz o yabancı dil de, hâlâ öğrene-
mediğiniz kendi diliniz olur çıkar. Yabancı dili iyi
öğrenmek nteı akı, kendi dilini çok iyi bilnıekle
başlar. Edebiyat hocalannuz bile şiir okumasını
hâlâ öğrenenıediler. Bunlann arasında şiir yaz-
maya kalkanlar da var, Tann korusun! Hâlâ el-
leriyle, kollarıyla, hatta tabanlanyla şiir okuyan
hocalanmızibadullah. Haydi bakayım, içinizden
biri Haşim'den adanı gibi şiir okusun da sinirim
geçsin."
Inanç ve düşünce özgürlüğüne, dokunulmaz-
lık, konuşulmazlık konulan her alanda göz kırp-
madan yer alışıma, üstelik edebiyatın gereklili-
ğine aklımın yatmasına ilk etkı yapan en sevgi-
li öğretmenimle ılişkim, çok sonralan, o güze-
lim öğretmen-öğrenci ilişkisine tek toz kondur-
madan, Ankara'da içkilı, kâğıt oyunlu birlikteli-
ğimize değin varmıştır. Bu biılıkteliğımız çok ara-
lıklı da olsa tıyatroya, sinemaya ilgimızi de içe-
rir. Birlikte gittiğimiz sınema, tiyatrodan çok kez
ayrı ayrı çıkar ve ilk çıkan prograın ıçin önerıyı
yapanımız olurdu. Bu konuşmamızda Ataç Ataç
diye tutturmamı, konuşmamızın ilerisınde bağış-
layacağınızı ıyı biliyorum. Türk aydınlannın en
değerlilerınden biri olan kişi, ülkemiz düşünce
tarihine girmeye layık adam dururken, iki üç şi-
ir yazmakla şair yerine konulan kendimden da-
ha fazla söz edemeyişime hak vereceksiniz; zi-
ra, ülkemizin en aydın gazetesinin mensubu ga-
zetecilersiniz sız.
ŞAİR TEĞMENLE ER ELEŞTİRMEN
- Ataç edebiyatunızın unutuhnaz köşe taşla-
nndan biri; eleştirel bakışı Türldye'nin sanat
dünyasuıa taşımış ve yerleştirmiş; dil, anlatım,
nesnel yaklaşım üzerine yazılan unutulmaz. An-
laşıhyor ki sizi de elkilemiş...
ALDANIR- Ataç ile benim Ankara'da başka
başka kıtalarda ikinci kez askere çağnldığımız
-1942 olacak- o günler ikımizin de üzerimize da-
ha oturmayan asker giysilerımizle Kızılay-Sıh-
hiye arasındaki ve yine konuşmalara taşırdığı-
mız yürüyüşlerimizden birinde, bir uızibat yüz-
başısının bızi bir askeri cipe atarak, Ulus'taki Mer-
kez Komutanhğı'na hıddet ve şiddetle postala-
masında bana "Teğmenim neler oluyor, bir er ile
Konya'da Bir
Kuyunun Demeci
Hiç sormaym bana diyor o kuyıt
Hiç sormamış olun siz bana
Ben kuyu değilim aslında
Dolduruşuna geldim abdest hırsızı halkın
Ki hiç mi hiç yüreği yıkanamayan
Kaldım burada kuyu taklidi yaparak
Nasıl ki semalarla şebi aruslarla
Nasd ki ahret arsızı halkın dolduruşuyla
Ölü taklidi yaparak nasıl ki burada
Hepyaka silkerek burada kalan
Mevlana 'ya bir sorun
Evet kuyu haklı diyecek kesin olarak
Demeç XXV
Karışmam
Tam açıklamadı demeyin sonra bana
Çarşı bahklarına dönersiniz tablalarda
Yanyana öylesine mahzun aman aman
Şu rüzgârlarınıza dalgalarınıza
yıldızlarınıza kadar
Sanlın ülkenizi sımsıkı tutun amanın
aman
Hain sayılırsınız yoksa karışmam
Hücreye atüırsınız da asılırsımz da
Kaç vatan olmuştu kaç ulusa bilmez
değilsiniz
Lakin bir bir sayamazsınız da
Şu hercai toprağınız şimdiki gökleriniz
şimdiki denizimiz
urullah Ataç'tan çok etkilendiğini söyleyen gizemli şair S.
Aldanır, "Sevgili öğretmenimle ilişkim, çok sonraları, o güzelim
öğretmen-öğrenci ilişkisine tek toz kondurmadan, Ankara'da içkili,
kâğıt oyunlu birlikteliğimize değin vardı. Fransızca öğretmeni olarak
sınıfımıza girer ama tek kelime Fransızca konuşmaz, Ahmet
Haşim'den, Yahya Kemal'den ve Divan şiirinden konuşurdu" dedi.
bu kadar laubalilik hangi askerliğe sığar?"lı sı-
kıştırmasına benim "Yanımdakizat benim öğret-
menimdir, aranıızdaki yakınlık saygımdandıı.
Kendisi edebiyatçı Nurullah Ataç Bey'dir" yanı-
tım üzenne, yüzbaşının davranışlannı bir anda
tam tersıne dönüştüren şaşkınlığıyla "Hocam,si-
vil kıyafette olsaydım elinizden saygıyla, hörmet-
le lıenıenöperdim. Bu nasıl haksızkanundur! Tür-
kiye'ıün en büyük başyazarı rütbesiz bir er, bir
banka memuru -menıur parçası diyemedi- ise
teğmen rütbesinde" dıye yakınırken ilk başta be-
nim subay olarak bir erle bir arada olmamı ya-
kıştıramayan yüzbaşının, sonradan Ataç gıbı çok
yüce bir zatın yanında -yanıtlanm sırasında ban-
ka memuru olduğumu öğretmiştı- bir banka me-
murunun ne ışı olabileceğini sorgulayan bakış-
larından, benı, subay gıysısıyle bile olsa yerle bir
ettığının aynmında olmadım değil.
UTANMAZ ADAM!
Merkez Komutanlığı'nın kapısından aynlırkeıı
daha iki üç adım attığımızı sanmıyorum, Ataç'ın
"Yüzbaşının bana saygı ve hörmetleri varmış,
ben büyük başyazarmışun, pek kibar bir subay
ama, ne dediğini bihniyor, benim -adımın dışın-
da- yazılannu tanısaydınız başyazar olmadığımı
bilir, saygı hörmetsözlerini bir arada kullanmaz-
dınız diyecektim ama, askerlikgerçekten çok zor-
muş" homurtulan dönüş yolumuzda Kızılay'a dek
sürmüştü. Bir daha da asker gıysilenmizle kış-
la dışına çıkmadık.
Ataç'ın polıtıkkişılığine de değinmezsem, he-
le sız gazetecıler içın bu konuşmamızın tadı çık-
maz. Yıl 1948 ya da 1949 olacak, ıktıdardaki
CHP'nin yıllık kongresının yapıldığı Kızılay'da-
kı Ulus Sıneması'mn önünden geçerken kapıda
kalabalığa kadar dalgalanan bir kakışmanın ıl-
gımi çekmesiyle, kendımı ıçerde buluşum ve
Ataç'ı zamanın Başbakan Yardımcısı Nihat
Erim'i, kravatına asıhnış bir halde "Utanmaz
adam, sen bunu nasıl söylersin"lı avaz avaz azar-
larken görüp oradakılerın yardımıyla dışarıya
çıkanşım, Güven Park'ta sınırlennı yatıştırma-
ya çabalarken bana "Sen bu adama ifrit olmak-
ta az hakh değilmişsin, içerde ne dedi biliyor nıu-
sun, gerekirse ezanı bizde Arapça okutacagız, üs-
telik alkışlanmasın mı, herkes bilir ben bu parti-
de Oztürkçeden yana oldukları için duruyorum,
ayol neişimvarmış bu salaklann içinde"!ı yakın-
malan belleğime Ataç' ın polıtıkacıhğından mıh-
ladığım olaylardandır.
Ankara Lisesi 'Hababam hn kendisi
- Sizin gençlik döneminizde şiir Türkiye'de altın çağı-
nı yaşıyor, tüın aydnılann dünyasında önemli yer tu-
tuyordu; Ataç da bu dünyanın çeşnicibaşısı gibiydi...
Onunla ilgili Ankara Lisesi anılannızdan da söz
açar mısmız?
ALDANIR- Kitabına, tiyatro-sinemasına, ıçkısıne
* oynadığımız kâğıt oyunlanndan birinde, yıne Ba-
ki'li, Nedim'li Dıvan şnnnden tutturmasına "Ta
liscdcn bu yana bu divane şiirden hepimizi bıkürdı-
nız. Beyit beyit tekeleme tckelcıııc okunan bu ke-
keme şiirden, hem de 940'lann şiirinden yana ol-
maktan vazgeçin arnk" dıye biraz aşın, şaka ile
karşı koymam üzenne benı "Hadi oradan, yine
Lıüdanus'luk taslayıp durma, siz şairler iki üç şiir
vazmakla binbir bilgi sahibi olduğunuzu sanan ukala-
ların en kötülerindensiniz, çekilmez olanısınız, yüksek
bilgiler şaiıierin cebine girecek kadar küçücük değU"lı
paylamasına kızacağım yerde, ta ikinci yüzyıldan bu yana
en yüce değerler olduklan sanılan kişi ve konulara, bugün-
külere varıncaya kadar el-ense çekmekten, onları tefe al-
maktan vazgeçmeyen ulular ulusu bir yazarla bir tartışmay-
la kazayla da olsa aynı kefeye konmaktan, kendimi dehler
gibi sevdiğim o yaşlarda, Ataç'a çaktırmadan az övünmüş
değılım. Sevgili Ataç için söyleyeceklerım elbette bu kadar de-
ğil. Ülkemizin en aydın kışilerınden bırinı gelecek kuşaklara
bir de benim ağzımla anlatmak içın Ataç ağırlıklı son şiir kita-
bımı hazırlarken düşebileceğim yanlışlan önlemek amacıyla,
bir aracıyla görüşmek içın başvurduğum -doğumuna rastlama-
dığım- torunu ve o şeker yüzlü kızının isteğime ılgı gösterme-
mesını, kuşkusuz önemi ve ünü olmayan, tanımadıklan kışı ile
haklı olarak ılgılenmeye gerek görmediklerıne bağlıyorum.
Konuşmalanmda yer vermemeİde Ankara Lısesı'ne -Taşmek-
tep- nasıl kıyabıhrim. Ankara Lisesi, rahmetli Rıfatllgaz'ın da
okuduğu bılinen ve belki de jlk etkilendıği Hababam Sınıfı'nm
ta kendisiydı. Okuldakı öğretmenlere karşı yetmeyen azgınlı-
ğımızı, uzun süre adeta ışgal ettiğımız, lıseye yakm haUcevıne
taşımamız, orasını da yeterli görmeyerek Ankara'nın yeni açı-
lan Atatürk Bulvarı'na aşırmamız ve sımf arkadaşımız Feridun
Çölgeçen'in uyduruk fıbn makinesiyle sözüm ona 'Kurtulan
Vatan' adlı bir fılm çevirmeye kalkmamız, okulun adeta yarısı
olan bir kalabalıkla trafıği durdurup oradan resmı arabalarla
geçen bakan eşlerinin önlerini keserek onlan da bu ulusal fil-
me girmeye zorlamamLz, Başbakan tnönü'nün kulağına kadar
gitmesiyle çoğumuzun eline tasdikname verilip okuldan uzak-
laştınlmasıyla o hakiki Hababam Sınıfı'nın sonu gelmışti.
SÜRECEK
CUMARTESİ
YAZILARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
Vedat TÜPkali'üen 85.
Yaş Armağam
Doğum günü kutlamalannda armağanlar, söz
konusu günde doğmuş olana verihr. Geçen yıl 85.
yaşını tamamlayan Vedat Türkali, alışılmışın ter-
sini yaptı; edebiyatımıza yeni bir roman armağan
etti: "Kayıp Romanlar". Bu romanı henüz okuma-
dıysanız ve okumayı da planlamadıysanız, yaşa-
mınızın "kayıplar" hanesine bir çentik daha atabi-
lirsiniz... önerim, şu anda bu satırlan okumaktaolan-
ların, büyük yazarımızın yaklaşık yedi yüz sayfalık
yapıtını bir an önce edinmeleri ve (dünya edebi-
yatında bir örneğini anımsamadığım) sıra dışı bir
aşkın "dramatik" öyküsüne tanık olurken günümüz
Istanbul'unun (ve Türkiye'sinin) ürkütücü çıkmaz-
larında, karanlık arka sokaklarında, fakat aynı za-
manda da eşsiz güzelliklerinde, geleceğe açılan
aydınlıklarında unutulamayacak bir geziye çıkma-
larıdır...
• ••
Vedat Türkali'yi "Bir Gün Tek Başma" ile tanı-
mıştık... Yıne kişisel bir aşköyküsünün (Bir aşköy-
küsü başka nasıl olabilir?) canlı ve güncel birtop-
lumsal örgüyle dokunduğu bu roman, çağdaşTür-
kiye edebiyatına bu edebiyatın en unutulamaya-
cak kahramanlarından "Günsel"'\ ve yanı sıra da
"Kenan"\ armağan etmişti... "BirGün TekBaşına"y\
"Mavi Karanlık", "Yeşilçam Dedikleri Türkiye",
"Tek Kişilik ölüm" ve büyük soluklu nehir romanı
"Güven" izledi... Vedat Türkali çağdaş edebiyatı-
mızın çok önemli, çok özgün, çok büyük bir olgu-
sudur... Sadece bizim edebiyatımızda değil bütün
dünya edebiyatında ve sadece çağdaş edebiyat-
larda değil bütün zamanlarda böyle yazarlara az
rastlanır... Bireysel psıkolojinin en derınlerine iniş
ve bunu yaparken de canlı bir toplumsal dokuyu
ortaya çıkarış... Bir ana eksen çevresinde sayısız
yan olay örgüsü ve asıl kahramanların yanı sıra her
biri belırgin ve ilginç kişiliklere sahip çok sayıda ikin-
cil kahraman... Bu çapta ve nitelikte roman örgü-
leriyle, büyük klasiklerden, öncelıkle de LevTols-
toy'undevyapıtlarındantanışıklığımız var...Vedat
Türkali, insanlık yaşadıkça, insanlığın binlerce yıl-
da biriktirdiği insan olma özellikleri yitip gitmedik-
çe varlığını ve önemını sürdürecek gerçekçi öykü-
leme sanatını, kendi ülkesının, kendi toplumunun,
kendi zamanının renkleriyle donatıyor... Baş dön-
dürücü bir kurguyu izlerken ve kahramanlann iç dün-
yalarının derinliklerinde gezinirken bir yandan da
romanın her satırında toplumsal gerçekliğin çoğu
kez acıtan varlığını duyumsuyorsunuz. Ne sade-
ce aşk, ne sadece gerilim, nekuru kuruya toplum-
sal gerçeklik... Hepsi bir arada... Roman sanatı-
nın ulaşmış olduğu en yüksek doruk da bu sen-
tezden başka bir şey olmasa gerek...
• • •
Modalar gelip geçer. Gerçek sanat, kalıcı olan-
dır. Böyle olmasaydı eğer, Homeros'u müzeye
kaldırır, Sophokles ya da Shakespeare'e sahne
yüzü göstermez, Dante'yi elimize almaz, Servan-
tes ya da Stendhal'den tek sayfa okumaz, Tols-
toy ya da Dostoyevski'nin yüzüne bakmazdık...
Ama öyle olmuyor... Daha birkaç gün önce, Ver-
gilius'un iki bin yıl önceyazılmış "Aeneis"ini oku-
maktayken, Kartaca Kraliçesi Dido'nun uğradığı
aşk ihanetinin ve ölümünün anlatıldığı bölümler-
de, belki Madame Bovary ya da Anna Karenina için
duyduğum üzüntüden de daha büyük bir üzüntüy-
le sarsıldım... Gerçek yazarlar (ve şairler) böyledir.
Sizi iki bin yıl sonra da sarsmayı başarırlar... Şim-
di Vedat Türkali'nın, adını bu yazarlarla birlikte an-
dığım için, şu anda Londra'daki birhastaneden ba-
na kaşlarınıçattığını görür, "Abartma"deyişıni ışi-
tir gibiyim... Istediğini yapıp söylesin... 85. yaşın-
da edebiyatımıza "Kayıp Romanlar" gibi dev bir
yapıtı ve yine unutulmayacak bir başka genç kız
tipini, "Esme"yi armağan eden büyük yazarımızı,
kocaman bir ülke olarak, -o bunu umursamıyor ol-
sa da- (Rusçada yayımlanan "Bir Gün Tek Başı-
na" dışında) yabancı dillere çevirtip yayımlatama-
mış olmanın utancı bizlere zaten yeter... Bu utanç
hiç kuşkusuz, Türkiye'yi belki "modern" ama yi-
ne de "oryantal" olarak görmekte ısrar eden Ba-
tı'nın, daha da büyük bir oranda utancı olmalıdır...
ataolbracumhuriyet.com.tr
Faks:(0212)513 85 95
DAVA AÇTI, ÜYE SEÇTİ
TÜBİTAK kendi
kararıyla çelişti
FIRAT KOZOK
ANKARA -Prof.Dr.
Erdal tnönü, 2 rektör
ve şu anda görev yapan
5 bilim kurulu üyesinin
de aralannda bulundu-
ğu 28 kişi hakkında 4
trılyon lıralık alacak
davası açan TÜBİ-
TAK, kendi kararıyla
çelişti. Kurum, öğre-
tim elemanlarına faz-
la ödeme yapmakla
suçlayıp haklarında da-
va açtığı bilim adam-
larından Prof. Dr. Şev-
ketRuacan ve Prof. Dr.
ŞefikSüzer'i bilim ku-
rulu üyeliğine seçtı.
Üniversıtelerden ge-
len öğretim elemanla-
rına ödenecek ücretle-
ri TÜBİTAK Yasasfna
göre belirleyen eski ve
yeni bilim kurulu üye-
lerine 3 trilyon 954 mil-
yar 635 milyon lıralık
alacak davası açan TÜ-
BİTAK, "çelişkili bir
karara" daha imza at-
tı. Kurum tarafından
dava açılan bilim
adamları arasında yer
alan Prof. Dr. Ruacan
ve Prof. Dr. Süzer, bi-
lim kurulu üyeliğine
seçildi. İki bilim ada-
mının üyelığe atanma-
sı Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan tara-
fından da onaylandı.
Kurumun çelişkisi
bilim adamlarını da şa-
şırttı. Soruları yanıtla-
yan Ruacan, "Benim
için ilginç oldu. Hiç an-
lamadım" dedi. Ko-
nuyla ilgili çeşitli ke-
simlerden görüş aldığı-
nı belirten Ruacan,
"Ben 3 gündürperişan
bir halde herkese danı-
şıyorum. Fakat, sonuç-
ta kabul etmek eğili-
mindeyim" dedi.
Prof. Dr.Şefik Süzer
de hakkında hem dava
açılması hem de bilim
kurulu üyeliğine seçil-
mesini "komik" diye
niteledi.
TÜBİTAK Başkan-
vekili Prof. Dr. Nüket
Yetiş ıse telefonlarımı-
za yanıt vermedi.