23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MART 2005 CUMARTESİ DIZI Aldanır, lisede sık sık sıkıştırdığı Behçet Necatigil'in kendisini nasıl şaşırttığını anlattı Kovalodığım, o bacaksız öğrend - Edebiyatla ilişkiniz nasıl başladı? ALDANIR- Edebiyatla ilışkim, söy- lediğim gibi liselerdeki edebiyat ders- lerinden sıkça atılmama rastlar. Edebiya- tın ne mene bir şey olduğunu, edebiyatın derslerle ne ilişkisi olabileceğini sordu- ran ukalahğa, edebiyat hocalannın tepe- lerini attıran öğrenciliğe nasıl saptığımı bilemem. Edebiyat ders kitaplan yerine yabancı dillerden çevnlme şiir ve düzya- zılar etki yapmış olabılir bende. Her Müs- luman evi gibi, cvımizde de bulunan kutsal kitabımızdaki surelerden de öğrendim kı, ede- biyat dersi kitaplannda liselerde okuduğumuz ve ilerki yıllarda ilgi duyacağımız Dıvan şiiri- nin deyişlerde zengın olduğunu, velakin yapısı- nın şiirden yoksun kaldığını daha lise çağlarında az biraz fark etmem, benı derslerden attıran ede- biyat soğukluğunu getirmiş olacak herhalde. Di- van'da şiir iddiasıyla yazılan gazeller, kutsal kitabı- mızdaki öğretici nitelikli surelerden farksızdır. Su- reler nasıl istenen ayetten okunmaya başlanabiliyor- sa, gazeller de istenen beyitten okunabildiğı halde an- lamı ve nitelıği değişmeyen yapıtlardır. Oysaki, öte- ki sanat yapıtlan gibi ve özellikle şiir, bütünlük iste- yen sanat dalıdır dersem, bir yanlışa düşer miyim? ŞAİRLİK TASLAYAN ÖĞRENCİ - Antolojüerde yer almanız, değerleriniz açısından sizi nasıl etkiledi? ALDANIR- Önce de söylediğim gibi, okuduğum okullarbirkoleksiyontutar. Galatasaray llkokulu, Ve- fa Ortaokulu, Kabataş Lisesi, Pertevnıyal ve Anka- ra liseleri saymaya gerek gördüklerim arasındadır. Ka- bataş Lisesi'ndeki anılarım içinde, çok sonraları be- ni kendime kızdıran o marifetimı şurada rahat rahat anlatabilmeyi becerebilecek miyim? Benden bir iki sınıf alttakı bir sınıftan bir öğrencınin şairlik tasla- dığını haber alışım, edebıyata karşı azgın öğrencili- ğimin tetiğınin düşmesine neden olmuş; lisenin o loş korıdorlannda kovaladığım, fıziksel olarak da sık sık sıkıştırdığım o bacaksız öğrencınin yıllar sonra- sı şiirlerine hep sevgiyle sarıldığım ve bana ilk kita- bını sitemkâr anlamda gönderecek olan rahmetli şa- ir Behçet Necatigil olacağını -haydi bağışlayın beni- bılemezdim elbette. Çok satış yapılması amacıyla -çünkü her şairin kendisine de yer verilen antolojilerden ikiden üçten az almadığı bılinir- tıklım tıklım şiir, şair doldurulan antolojilerden de sakınmışımdır. Rahmetli Necatigil, lisedeyken ona karşı yaptıklarımın intikamını yayım- ladığı antolojıde şıirlenme yer vermemekJe yerine getir- diğıni sandı ıse, bir antolojıye daha girmemış olmak- la bana 'şükürler olsun' duasını ettirdiğıni ve o nefıs şiirleri hatırına kendisine Tanrı'dan daima rahmet diledığimi bilemezdi. Gizemli şair S. Aldanır: Bir ulusun diline nasıl sevgi, saygı gösterileceğini ondan öğrendim Oğretmeniın NıınıflalıAlaç S'öyteşi 'S.AI.' - Sizi en çok etkileyen öğretmen kinıdi? ALDANIR- Pertevnıyal Lisesi'nin anmaya en fazla değer bulduğum okul olmasının nedenini uzun tutacağımdan ötürü bana hak vereceğinizi biliyorum peşinen. Bu önemli neden en sevgili öğretmenim Nurullah Ataç'tan başkası olabilir mi? O ders yılının başında yıne zıpır bir edebi- yat öğretmenı olarak değil, çatlak Fransızca öğ- retmeni olarak sınıfımıza paldır küldür gırerken ilk sözü "BenburadaykenAbdülhak Hamit isim- )iadanıın adınıbileduymayacağım.Ondanlafaçan talebe sınıfin da, okulun da dışında bulur kendi- ni"lı cıyak cıyak fermanını savuran Ataç'ın, ders yılının ortalanna gelındiği halde Fransızcadan tek laf etmeyip, AhmetHaşim'den, YahyaKemal'den ve Divan şiirinden laf üstüne laf etmesi, ders sa- atlerıni hep böyle bitırmesi ve Fransızcayı pek bilmedıği ızlenimini yakalayan, aralannda kuş- kusuz eksık kalmadığım o her birı düzbatan öğ- rencilerin, sanki çok meraklı ımışlercesine "Efen- dim, Fransızcaya ne zaman başlayacağız?"lı ta- kılmalanna verdiğı yanıtla, Ataç, sık sık karşı- laştığımız kaçak öğretmenlerden değil, tam ter- si, bir ulusun diline nasıl sevgi, saygı gösterile- ceğini öğreten ilk kişi olmuştur. KENDİ DİLİNİ BİLMEYEN YABANCI DİLİ NASIL ÖĞRENİR? - Ataç'ı çok seviyorsuııuz... ALDAMR- "Kendi dilini bilmeyenlere bir ya- bancı dil nasıl öğrctilebilir. MaarifVekâleti ders programına ilk önce bunu almalıdır. Ben de size yabancı dil öğretmesine öğretebilirim ya, öğren- diğinizi sandığuuz o yabancı dil de, hâlâ öğrene- mediğiniz kendi diliniz olur çıkar. Yabancı dili iyi öğrenmek nteı akı, kendi dilini çok iyi bilnıekle başlar. Edebiyat hocalannuz bile şiir okumasını hâlâ öğrenenıediler. Bunlann arasında şiir yaz- maya kalkanlar da var, Tann korusun! Hâlâ el- leriyle, kollarıyla, hatta tabanlanyla şiir okuyan hocalanmızibadullah. Haydi bakayım, içinizden biri Haşim'den adanı gibi şiir okusun da sinirim geçsin." Inanç ve düşünce özgürlüğüne, dokunulmaz- lık, konuşulmazlık konulan her alanda göz kırp- madan yer alışıma, üstelik edebiyatın gereklili- ğine aklımın yatmasına ilk etkı yapan en sevgi- li öğretmenimle ılişkim, çok sonralan, o güze- lim öğretmen-öğrenci ilişkisine tek toz kondur- madan, Ankara'da içkilı, kâğıt oyunlu birlikteli- ğimize değin varmıştır. Bu biılıkteliğımız çok ara- lıklı da olsa tıyatroya, sinemaya ilgimızi de içe- rir. Birlikte gittiğimiz sınema, tiyatrodan çok kez ayrı ayrı çıkar ve ilk çıkan prograın ıçin önerıyı yapanımız olurdu. Bu konuşmamızda Ataç Ataç diye tutturmamı, konuşmamızın ilerisınde bağış- layacağınızı ıyı biliyorum. Türk aydınlannın en değerlilerınden biri olan kişi, ülkemiz düşünce tarihine girmeye layık adam dururken, iki üç şi- ir yazmakla şair yerine konulan kendimden da- ha fazla söz edemeyişime hak vereceksiniz; zi- ra, ülkemizin en aydın gazetesinin mensubu ga- zetecilersiniz sız. ŞAİR TEĞMENLE ER ELEŞTİRMEN - Ataç edebiyatunızın unutuhnaz köşe taşla- nndan biri; eleştirel bakışı Türldye'nin sanat dünyasuıa taşımış ve yerleştirmiş; dil, anlatım, nesnel yaklaşım üzerine yazılan unutulmaz. An- laşıhyor ki sizi de elkilemiş... ALDANIR- Ataç ile benim Ankara'da başka başka kıtalarda ikinci kez askere çağnldığımız -1942 olacak- o günler ikımizin de üzerimize da- ha oturmayan asker giysilerımizle Kızılay-Sıh- hiye arasındaki ve yine konuşmalara taşırdığı- mız yürüyüşlerimizden birinde, bir uızibat yüz- başısının bızi bir askeri cipe atarak, Ulus'taki Mer- kez Komutanhğı'na hıddet ve şiddetle postala- masında bana "Teğmenim neler oluyor, bir er ile Konya'da Bir Kuyunun Demeci Hiç sormaym bana diyor o kuyıt Hiç sormamış olun siz bana Ben kuyu değilim aslında Dolduruşuna geldim abdest hırsızı halkın Ki hiç mi hiç yüreği yıkanamayan Kaldım burada kuyu taklidi yaparak Nasıl ki semalarla şebi aruslarla Nasd ki ahret arsızı halkın dolduruşuyla Ölü taklidi yaparak nasıl ki burada Hepyaka silkerek burada kalan Mevlana 'ya bir sorun Evet kuyu haklı diyecek kesin olarak Demeç XXV Karışmam Tam açıklamadı demeyin sonra bana Çarşı bahklarına dönersiniz tablalarda Yanyana öylesine mahzun aman aman Şu rüzgârlarınıza dalgalarınıza yıldızlarınıza kadar Sanlın ülkenizi sımsıkı tutun amanın aman Hain sayılırsınız yoksa karışmam Hücreye atüırsınız da asılırsımz da Kaç vatan olmuştu kaç ulusa bilmez değilsiniz Lakin bir bir sayamazsınız da Şu hercai toprağınız şimdiki gökleriniz şimdiki denizimiz urullah Ataç'tan çok etkilendiğini söyleyen gizemli şair S. Aldanır, "Sevgili öğretmenimle ilişkim, çok sonraları, o güzelim öğretmen-öğrenci ilişkisine tek toz kondurmadan, Ankara'da içkili, kâğıt oyunlu birlikteliğimize değin vardı. Fransızca öğretmeni olarak sınıfımıza girer ama tek kelime Fransızca konuşmaz, Ahmet Haşim'den, Yahya Kemal'den ve Divan şiirinden konuşurdu" dedi. bu kadar laubalilik hangi askerliğe sığar?"lı sı- kıştırmasına benim "Yanımdakizat benim öğret- menimdir, aranıızdaki yakınlık saygımdandıı. Kendisi edebiyatçı Nurullah Ataç Bey'dir" yanı- tım üzenne, yüzbaşının davranışlannı bir anda tam tersıne dönüştüren şaşkınlığıyla "Hocam,si- vil kıyafette olsaydım elinizden saygıyla, hörmet- le lıenıenöperdim. Bu nasıl haksızkanundur! Tür- kiye'ıün en büyük başyazarı rütbesiz bir er, bir banka memuru -menıur parçası diyemedi- ise teğmen rütbesinde" dıye yakınırken ilk başta be- nim subay olarak bir erle bir arada olmamı ya- kıştıramayan yüzbaşının, sonradan Ataç gıbı çok yüce bir zatın yanında -yanıtlanm sırasında ban- ka memuru olduğumu öğretmiştı- bir banka me- murunun ne ışı olabileceğini sorgulayan bakış- larından, benı, subay gıysısıyle bile olsa yerle bir ettığının aynmında olmadım değil. UTANMAZ ADAM! Merkez Komutanlığı'nın kapısından aynlırkeıı daha iki üç adım attığımızı sanmıyorum, Ataç'ın "Yüzbaşının bana saygı ve hörmetleri varmış, ben büyük başyazarmışun, pek kibar bir subay ama, ne dediğini bihniyor, benim -adımın dışın- da- yazılannu tanısaydınız başyazar olmadığımı bilir, saygı hörmetsözlerini bir arada kullanmaz- dınız diyecektim ama, askerlikgerçekten çok zor- muş" homurtulan dönüş yolumuzda Kızılay'a dek sürmüştü. Bir daha da asker gıysilenmizle kış- la dışına çıkmadık. Ataç'ın polıtıkkişılığine de değinmezsem, he- le sız gazetecıler içın bu konuşmamızın tadı çık- maz. Yıl 1948 ya da 1949 olacak, ıktıdardaki CHP'nin yıllık kongresının yapıldığı Kızılay'da- kı Ulus Sıneması'mn önünden geçerken kapıda kalabalığa kadar dalgalanan bir kakışmanın ıl- gımi çekmesiyle, kendımı ıçerde buluşum ve Ataç'ı zamanın Başbakan Yardımcısı Nihat Erim'i, kravatına asıhnış bir halde "Utanmaz adam, sen bunu nasıl söylersin"lı avaz avaz azar- larken görüp oradakılerın yardımıyla dışarıya çıkanşım, Güven Park'ta sınırlennı yatıştırma- ya çabalarken bana "Sen bu adama ifrit olmak- ta az hakh değilmişsin, içerde ne dedi biliyor nıu- sun, gerekirse ezanı bizde Arapça okutacagız, üs- telik alkışlanmasın mı, herkes bilir ben bu parti- de Oztürkçeden yana oldukları için duruyorum, ayol neişimvarmış bu salaklann içinde"!ı yakın- malan belleğime Ataç' ın polıtıkacıhğından mıh- ladığım olaylardandır. Ankara Lisesi 'Hababam hn kendisi - Sizin gençlik döneminizde şiir Türkiye'de altın çağı- nı yaşıyor, tüın aydnılann dünyasında önemli yer tu- tuyordu; Ataç da bu dünyanın çeşnicibaşısı gibiydi... Onunla ilgili Ankara Lisesi anılannızdan da söz açar mısmız? ALDANIR- Kitabına, tiyatro-sinemasına, ıçkısıne * oynadığımız kâğıt oyunlanndan birinde, yıne Ba- ki'li, Nedim'li Dıvan şnnnden tutturmasına "Ta liscdcn bu yana bu divane şiirden hepimizi bıkürdı- nız. Beyit beyit tekeleme tckelcıııc okunan bu ke- keme şiirden, hem de 940'lann şiirinden yana ol- maktan vazgeçin arnk" dıye biraz aşın, şaka ile karşı koymam üzenne benı "Hadi oradan, yine Lıüdanus'luk taslayıp durma, siz şairler iki üç şiir vazmakla binbir bilgi sahibi olduğunuzu sanan ukala- ların en kötülerindensiniz, çekilmez olanısınız, yüksek bilgiler şaiıierin cebine girecek kadar küçücük değU"lı paylamasına kızacağım yerde, ta ikinci yüzyıldan bu yana en yüce değerler olduklan sanılan kişi ve konulara, bugün- külere varıncaya kadar el-ense çekmekten, onları tefe al- maktan vazgeçmeyen ulular ulusu bir yazarla bir tartışmay- la kazayla da olsa aynı kefeye konmaktan, kendimi dehler gibi sevdiğim o yaşlarda, Ataç'a çaktırmadan az övünmüş değılım. Sevgili Ataç için söyleyeceklerım elbette bu kadar de- ğil. Ülkemizin en aydın kışilerınden bırinı gelecek kuşaklara bir de benim ağzımla anlatmak içın Ataç ağırlıklı son şiir kita- bımı hazırlarken düşebileceğim yanlışlan önlemek amacıyla, bir aracıyla görüşmek içın başvurduğum -doğumuna rastlama- dığım- torunu ve o şeker yüzlü kızının isteğime ılgı gösterme- mesını, kuşkusuz önemi ve ünü olmayan, tanımadıklan kışı ile haklı olarak ılgılenmeye gerek görmediklerıne bağlıyorum. Konuşmalanmda yer vermemeİde Ankara Lısesı'ne -Taşmek- tep- nasıl kıyabıhrim. Ankara Lisesi, rahmetli Rıfatllgaz'ın da okuduğu bılinen ve belki de jlk etkilendıği Hababam Sınıfı'nm ta kendisiydı. Okuldakı öğretmenlere karşı yetmeyen azgınlı- ğımızı, uzun süre adeta ışgal ettiğımız, lıseye yakm haUcevıne taşımamız, orasını da yeterli görmeyerek Ankara'nın yeni açı- lan Atatürk Bulvarı'na aşırmamız ve sımf arkadaşımız Feridun Çölgeçen'in uyduruk fıbn makinesiyle sözüm ona 'Kurtulan Vatan' adlı bir fılm çevirmeye kalkmamız, okulun adeta yarısı olan bir kalabalıkla trafıği durdurup oradan resmı arabalarla geçen bakan eşlerinin önlerini keserek onlan da bu ulusal fil- me girmeye zorlamamLz, Başbakan tnönü'nün kulağına kadar gitmesiyle çoğumuzun eline tasdikname verilip okuldan uzak- laştınlmasıyla o hakiki Hababam Sınıfı'nın sonu gelmışti. SÜRECEK CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Vedat TÜPkali'üen 85. Yaş Armağam Doğum günü kutlamalannda armağanlar, söz konusu günde doğmuş olana verihr. Geçen yıl 85. yaşını tamamlayan Vedat Türkali, alışılmışın ter- sini yaptı; edebiyatımıza yeni bir roman armağan etti: "Kayıp Romanlar". Bu romanı henüz okuma- dıysanız ve okumayı da planlamadıysanız, yaşa- mınızın "kayıplar" hanesine bir çentik daha atabi- lirsiniz... önerim, şu anda bu satırlan okumaktaolan- ların, büyük yazarımızın yaklaşık yedi yüz sayfalık yapıtını bir an önce edinmeleri ve (dünya edebi- yatında bir örneğini anımsamadığım) sıra dışı bir aşkın "dramatik" öyküsüne tanık olurken günümüz Istanbul'unun (ve Türkiye'sinin) ürkütücü çıkmaz- larında, karanlık arka sokaklarında, fakat aynı za- manda da eşsiz güzelliklerinde, geleceğe açılan aydınlıklarında unutulamayacak bir geziye çıkma- larıdır... • •• Vedat Türkali'yi "Bir Gün Tek Başma" ile tanı- mıştık... Yıne kişisel bir aşköyküsünün (Bir aşköy- küsü başka nasıl olabilir?) canlı ve güncel birtop- lumsal örgüyle dokunduğu bu roman, çağdaşTür- kiye edebiyatına bu edebiyatın en unutulamaya- cak kahramanlarından "Günsel"'\ ve yanı sıra da "Kenan"\ armağan etmişti... "BirGün TekBaşına"y\ "Mavi Karanlık", "Yeşilçam Dedikleri Türkiye", "Tek Kişilik ölüm" ve büyük soluklu nehir romanı "Güven" izledi... Vedat Türkali çağdaş edebiyatı- mızın çok önemli, çok özgün, çok büyük bir olgu- sudur... Sadece bizim edebiyatımızda değil bütün dünya edebiyatında ve sadece çağdaş edebiyat- larda değil bütün zamanlarda böyle yazarlara az rastlanır... Bireysel psıkolojinin en derınlerine iniş ve bunu yaparken de canlı bir toplumsal dokuyu ortaya çıkarış... Bir ana eksen çevresinde sayısız yan olay örgüsü ve asıl kahramanların yanı sıra her biri belırgin ve ilginç kişiliklere sahip çok sayıda ikin- cil kahraman... Bu çapta ve nitelikte roman örgü- leriyle, büyük klasiklerden, öncelıkle de LevTols- toy'undevyapıtlarındantanışıklığımız var...Vedat Türkali, insanlık yaşadıkça, insanlığın binlerce yıl- da biriktirdiği insan olma özellikleri yitip gitmedik- çe varlığını ve önemını sürdürecek gerçekçi öykü- leme sanatını, kendi ülkesının, kendi toplumunun, kendi zamanının renkleriyle donatıyor... Baş dön- dürücü bir kurguyu izlerken ve kahramanlann iç dün- yalarının derinliklerinde gezinirken bir yandan da romanın her satırında toplumsal gerçekliğin çoğu kez acıtan varlığını duyumsuyorsunuz. Ne sade- ce aşk, ne sadece gerilim, nekuru kuruya toplum- sal gerçeklik... Hepsi bir arada... Roman sanatı- nın ulaşmış olduğu en yüksek doruk da bu sen- tezden başka bir şey olmasa gerek... • • • Modalar gelip geçer. Gerçek sanat, kalıcı olan- dır. Böyle olmasaydı eğer, Homeros'u müzeye kaldırır, Sophokles ya da Shakespeare'e sahne yüzü göstermez, Dante'yi elimize almaz, Servan- tes ya da Stendhal'den tek sayfa okumaz, Tols- toy ya da Dostoyevski'nin yüzüne bakmazdık... Ama öyle olmuyor... Daha birkaç gün önce, Ver- gilius'un iki bin yıl önceyazılmış "Aeneis"ini oku- maktayken, Kartaca Kraliçesi Dido'nun uğradığı aşk ihanetinin ve ölümünün anlatıldığı bölümler- de, belki Madame Bovary ya da Anna Karenina için duyduğum üzüntüden de daha büyük bir üzüntüy- le sarsıldım... Gerçek yazarlar (ve şairler) böyledir. Sizi iki bin yıl sonra da sarsmayı başarırlar... Şim- di Vedat Türkali'nın, adını bu yazarlarla birlikte an- dığım için, şu anda Londra'daki birhastaneden ba- na kaşlarınıçattığını görür, "Abartma"deyişıni ışi- tir gibiyim... Istediğini yapıp söylesin... 85. yaşın- da edebiyatımıza "Kayıp Romanlar" gibi dev bir yapıtı ve yine unutulmayacak bir başka genç kız tipini, "Esme"yi armağan eden büyük yazarımızı, kocaman bir ülke olarak, -o bunu umursamıyor ol- sa da- (Rusçada yayımlanan "Bir Gün Tek Başı- na" dışında) yabancı dillere çevirtip yayımlatama- mış olmanın utancı bizlere zaten yeter... Bu utanç hiç kuşkusuz, Türkiye'yi belki "modern" ama yi- ne de "oryantal" olarak görmekte ısrar eden Ba- tı'nın, daha da büyük bir oranda utancı olmalıdır... ataolbracumhuriyet.com.tr Faks:(0212)513 85 95 DAVA AÇTI, ÜYE SEÇTİ TÜBİTAK kendi kararıyla çelişti FIRAT KOZOK ANKARA -Prof.Dr. Erdal tnönü, 2 rektör ve şu anda görev yapan 5 bilim kurulu üyesinin de aralannda bulundu- ğu 28 kişi hakkında 4 trılyon lıralık alacak davası açan TÜBİ- TAK, kendi kararıyla çelişti. Kurum, öğre- tim elemanlarına faz- la ödeme yapmakla suçlayıp haklarında da- va açtığı bilim adam- larından Prof. Dr. Şev- ketRuacan ve Prof. Dr. ŞefikSüzer'i bilim ku- rulu üyeliğine seçtı. Üniversıtelerden ge- len öğretim elemanla- rına ödenecek ücretle- ri TÜBİTAK Yasasfna göre belirleyen eski ve yeni bilim kurulu üye- lerine 3 trilyon 954 mil- yar 635 milyon lıralık alacak davası açan TÜ- BİTAK, "çelişkili bir karara" daha imza at- tı. Kurum tarafından dava açılan bilim adamları arasında yer alan Prof. Dr. Ruacan ve Prof. Dr. Süzer, bi- lim kurulu üyeliğine seçildi. İki bilim ada- mının üyelığe atanma- sı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tara- fından da onaylandı. Kurumun çelişkisi bilim adamlarını da şa- şırttı. Soruları yanıtla- yan Ruacan, "Benim için ilginç oldu. Hiç an- lamadım" dedi. Ko- nuyla ilgili çeşitli ke- simlerden görüş aldığı- nı belirten Ruacan, "Ben 3 gündürperişan bir halde herkese danı- şıyorum. Fakat, sonuç- ta kabul etmek eğili- mindeyim" dedi. Prof. Dr.Şefik Süzer de hakkında hem dava açılması hem de bilim kurulu üyeliğine seçil- mesini "komik" diye niteledi. TÜBİTAK Başkan- vekili Prof. Dr. Nüket Yetiş ıse telefonlarımı- za yanıt vermedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle