09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 1 MART2005SALI OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Siz, Kaç Kişisiniz? "Kendimden üçüncü kişiden söz edergibi, bu satırların yazarı diye söz etmeyeceğim. Çünkü bu budalaca birikiyüzlülüktür. 'Ben' diyeceğim yalnızca daha doğal, daha açık olduğu için." Montherlant'ın bu sözünü okur okumaz dü- şündüm: Niye birçok yazarımız "ben" demek- ten korkarlar, ille de "biz" diye yazarlar! Bize gö- re, biz bu konuda şöyle düşünüyoruz, biz şunu söylediğimizde! falan filan. Hep biz, hep çoğul olarak görünmek topluma, tek tek değil, çok çok... Ataç da sormuştu bir yazısında: "Siz kaç ki- şisiniz?" Evet, siz hangi topluluğu temsil edi- yorsunuz "biz" derken, konuşurken yazarken, yanınıza bir kalabalığı alırken, aldığınızı sanırken!.. "Ben" diye yazanlar topluluk adına konuş- mazlar, yalnız kendileridir, kendi düşünceleridir söz korıusu... Kimileri de, "ben" diyenlerin bir büyüklükaçmazınadüştükleri kanısındadır. Ben, ben, ben! Oysa "biz" dedin mi bir aşağıdan al- ma, büyüklük görüntüsünden kaçma varmış sözde! Yok öyle bir şey! Gerçek şu ki, "biz" di- yenler kendilerini bir büyük kalabalık halinde göstererek güç kazanmak isterler. Biz, biz, biz!.. Okur, korkar bunca "biz"\n ağırlığından!.. Arthur Rimbaud: "Ben, bir başkasıdır" de- mişti. Ben derken, yazar yalnız kendini mi dü- şünür? Yoksa kendi ben'ine kattığı nice nice ki- şilerin ben'leri de yok mudur o sözcükte? Kimi vardır büyük harflerle yazılı birben'dir. Gurur, ken- dini beğenme hepsi hepsi vardır onun ben de- yişinde. Küçük dağları ben yarattım havası! Bilirsiniz, "biz" diye yazmam ben. Bize göre demem hiç! Kendimden söz edercesine anlatı- rım konuyu, olayı, düşünceyi... Okurlarının önüne tek başına çıkmaktır.. Ya- lın, açık, dürüst, herşeyiyle! Ben birinsanım, si- zin gibiyim, bir üstünlüğüm yok! Almışım kale- mi, kendimi, sizi, yaşamı anlatıyorum. Beğenir- siniz, beğenmezsiniz, siz bilirsiniz. Biryığın adı- na, bir kalabalık adına, ölümsüz bir gerçek adı- na konuşmuyorum. Büyük savlarım yok. Sizler gibi, bu yaşamın içinde çabalayan bir insanım. Okuyan, yazan, üzülen, düşünen. Gelin birlikte durup düşünelim şu güncel konuların üstünde, birlikte eğilelim şu soruna, birdostluk kuralım ara- mızda, hiç değilse bir yazı süresince. "Biz" diyen kişiyle dost olabilir misiniz? O "biz"\x\ içindeki sayısız kişileri tanıyamıyorsu- nuz ki! Hangi biriyle dost olacaksınız? Bir uzak yığın size... Büyük büyük konuşan, kesin kesin yargılara varan, nerdeyse buyuran bir anonim var- lık karşınızdaki... Korku verir insana! Korku ise sevgiden uzak bir duygudur. Dostluk, arkadaş- lık, aşk yoktur korkuda. "Siz, kaç kişisiniz?" Bir yazar nasıl "biz" diyebilir. Kimden almış bu yetkiyi, bu sorumluluğu? Ya da kendini nasıl bu denli yüce görebiliyor, biz, biz diyebiliyor?.. Bir de, "bu satırların yazarı" sözü var ki ner- de karşıma çıksa atıyorum o dergiyi, o gazete- yielimden. "Bu satırlarınyazarına göre!" Adam "Ben şöyle düşünüyorum" diyemiyor. Derse, sözünün önemi kalmayacak, ondan mı korkar? Sen kimsin ki, senin sözünün bir önemi, değeri olsun, diyeceklerinden mi ürker? Kendine kar- şı güvensizliktir bu. Ben diyeceksin, okur da se- ni tanıyacak, benimseyecek, seni sen diye gö- recek. Bir insan, kendinin bir benzeri, diye... "Konumuz Edebiyaf'tan... TÇ ÜMRANİYE İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN TAŞ1NIR AÇIK ARTTIRMAİLANI 2005/143 Tal. Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cinsi, miktar ve kıymetlerı yazılı mallar satışa çıkarılmıştır. Birinci artırma 16.03.2005 günü saat 11.00'den 11.10'a kadar Yeni lstanbul Çarşısı A Blok No: 1 Üm- ranıye/Istanbul adresinde yapılacak ve o günü kıy- metlerinin yüzde 60'ına istekli bulunmadığı takdirde 21.03.2005 günü aynı yer ve saatte 2. arttırma yapıla- rak satılacağı. Şu kadar ki, arttırma bedelinin malın tahmın edilen kıymetinin yüzde 40'ını bulnıasmın ve satış isteyenin alacağına rüchanı olan alacaklının top- lamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çe- vırme ve payların paylaştırma masraflarını geçmesi- nin şart olduğu ICDV'nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasında görülebileceği, masrafı venldığı takdirde şartnamenin ve örneğının isteyene gönderilebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin yuka- rıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurtnaları rıca olunur. 25.02.2005 Muhammen Bedeli 10.000,00 YTL Adet 1 Malın Cinsi ve Evsafı 34 ZP 2508 Plaka sayılı 2001 model ford marka transit 12 tipli beyaz renkli minibüs Basın: 8342 TC KADIKÖY 5. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN MENKUL AÇIK ART1RMA İLANI Dosya No: 2004/1442 Tal Bir borçtan dolayı rehinli ve aşağıda cins, miktar ve kıymetleri yazılı mallar satışa çıkartılmıştır. Bırınci arttırma 23.03.2005 günü saat 12.00- 12.10'da Özel Kıışdilı Otoparkı, Kuşdili Cad. No:49 Kadıköy-tstanbul adresinde yapılacak ve o günü kıy- metlerin %60'ına istekli bulunmadığı takdirde 28.03.2005 günü aynı yer ve aynı saatte ikınci arttır- ma yapılarak satılacağı şu kadar ki artırma bedelinin malın tahmın edilen kıymetinin %40'ını bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklının toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma masraflarını geçmesi- nin şart olduğu, mahcuzun satış bedeli üzerinden %1 oranında KDV'nin alıcıya ait olacağı ve satış şartna- mesinin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin yukanda yazılı dosya numa- rasıyla dairemize başvurmalan ilan olunur. Muhammen kıymeti (lira): 18.000 YTL (18.000.000.000 TL) Adedi: 1 Cinsi (Mahiyeti ve önemli nitelikleri): 34 ZG 7528 plakalı 2000 model Citroen-Jumpy 1.9 D marka, be- yaz renkli kapalı kasa kamyonet Motor No: 10DXA- U4010323, Şasi No: VF7BZWJZA12527500 Basın: 8191 Düşünmeye-Bilime Çağn Düşünen kişi, körü körüne inanmaz, bilimi kılavuz eder. Körü körüne inanan ise düşünemez, bilime sırt çevirir. Kurtuluşumuz, düşünmeyi yeğleyerek bilim toplumu olmakla gerçekleşecektir. Kadİm SERlNÖZÜ Yazın Öğretmem K onuşmak, düşünmek kişileri öbür canhlardan ayınr. Kafa- tasmda et kütlesi değil de be- yin taşıyan kişi, usu ve bilin- cinin gereği düşünmeye baş- lar. Fransız düşünürü Descartes "Düşünü- yorum, o halde varım" derken "düşün- me"nin kişi için yaşamsal bir önem taşıdı- ğını hiçbir kuşkuya yer bırakmadan anlat- mıştır. Ne ki, tüm kişilerin "düşünme" ey- lem ve görevini gerektiğince yapmadığını üzülerek söyleyeceğim. Kişiler çeşitli özelliklere göre kimi küme- lere ayrılabilir. Konumuz gereği kişileri "inanan" ve "düşünen" nitelemesiyle iki kü- meye ayırarak anlatacağım. Toplumumuz- özellikle de Islam toplumu- çoğu "inanan" pek azı da "düşünen" bireylerden oluşu- yor. Bu iki temel nitelikteki kişilerin dav- ranışlarını, edimlerini gözlemleyip iç dün- yalarını anlayıp çözümlersek onlarda şu özellikleri görürüz: tnananlar: Düşünmek; (insel yorgunluk, ydgınlık, erinçsizlik verir insanlara. Alışıl- mışa, geçmişe, geleneğe bağlanmak, yaşh- lar gibi davranmak daha kolay gelir. Oku- duklarına -pek de okumazlar ya-, işittikle- rine kafa yormak, yazılan ve söylenenleri usa vurmak asla işlerine gelmez. Kendile- rine erinç ve mutluluk veren davranışları yeğlerler. Geçmişteki ünlülerin ya da çağdaşı olan- lann görüşlerini, yargılannı sorgulayıp ir- delemeden benimserler. Bu görüş ve yargı- ları "kesin doğru" sanırlar. înandıkları ki- şiler baba ve dedeleri, her aşamadaki din gö- revlileri, aşiret beyi, tarikat şeyhi, seyit, de- de, yazar, ozan, tüze adamı, düşünür, siya- sal örgüt lideri vb. olabilir. înananlara göre bağlandıkları kişilerin görüş ve yargılan, kutsal bildikleri kitaplar- da yazılanlar "doğru,yarariı veiyi"dir. Kar- şı görüş ve yargılar ise "yanüş, yaramaz ve kötü"dür. înandıkları kişi ve görüşler için, "Idm, ne zanıan, nerede, nasıl bir ortam ve koşulda, ne anıaçla böyle demiş-yazmış? Böyle der-yazarken kendisine, yakınlarıııa yarar sağlamayı düşünmüş olabilir mi?.." benzeri soruları sormadan benimsedikleri için inandıklannın karşıtlarını asla düşüne- mediklerinden "bağnaz" olurlar. Bağnazhk da başka görüş ve düşünüşe karşı çıkmak, bunun anlatılmasına, savunulmasına katla- namamaktır. Bu katı tutum insanlan sava- şımcı (militan) yapar. Karşı görüştekilerle savaşmayı, onlan öldürmeyi görev bilir bağ- naz. Geçmişte birçok değerli kişi kör inancın kurbanı olmuştur. Sokrates, Galileo, Hal- lac-ı Mansur, Seyyid Nesimi vb. bu kurban- lann birkaçıdır. 1990 öncesi yapılan Maraş, SıvasveÇorumkıyalan; M.Aksoy,B. Üçok, T.Dursun,Ç.Emeç,C. O.Tütengiİ,U. Mum- cu, A. T. Kışlah, N. Hablemitoğlu vb. değer- lerin öldürülmesi; Sıvas Madımak Oteli'nde otuz yedi aydın ve sanatçının diri diri ya- kılması unutulmayacak çok iğrenç olaylar- dır; kör inancın, bağnazlığın utandırıcı ey- lemleridir. Bedenlerine patlayıcı sanp top- lu kıya için kendilerini bile öldürmeyi gö- ze alanlar, yakınlarıyla cennete gidecekle- rine inandırılmış, acınacak kişilerdir. Yük- seköğrenim gören genç kızlar, salt inanç yerine birazcık düşünebilselerdi, birkaç yıl önce beyaz camda ağlayıp yakındıklan olay- lan yaşarlar mıydı? Bu iğrenç, insanlığın utancı olan eylem- leri kör inanca koşullandırılmış, yazgıya inandırılmış kişiler yapıyor. Ancak bu kişi- leri "asılsuçlu" olarak görmemeli. Asıl suç- lular inananlardan daha çok onlan çirkin amaçlarına uygun biçimde koşullandıran sözde din adamlan, ulusun gönencini, erin- cini istemeyen içimiz ve dışımızdaki örgüt- ler ve siyasal erklerdir. Bu asıl suçlular, kit- leleri uyutmayı, aldatmayı, inancı sömürme- yi, böylece tüm olanaklar içinde yaşamayı isterler. Düşünenler: Okuduğuna, işittiğine kuşku ile yaklaşır düşünenler. Araştırır, sorgular, irdeler, anlama yetisini zorlar. Bu çabaları belleğini, usunu allak bullak etse, iç dün- yası erinçsizlikle dolsa da buna katlanır. Gerçeğe, doğruya ulaşmak için hiçbir uğ- raştan kaçınmaz. Bu çabalar onu sabırlı, da- yanıklı, hoşgörülü, ılımlı, anlayışlı yapar. Öf- kelenmez, dinler; karşı görüşlerin anlatılma- sına olanak tanır, tartışmaya açıktır. Kin ve düşmanlıktan uzaktır düşünen kişi. Toplu- muna, insanlığa yarariı olgulara, güzellik- lere ulaşmaya çalışır. Yazgıya değil, çaba- ya, çalışmaya önem verir. Düşünenlerin bunlar ve benzeri çalışmaları bilime yönel- menin de başlangıcıdır. Düşünenler; ya- şamda bütün davranışlarm, edimlerin, ka- zanımlann bilimi kılavuz ettiğini, başka hiçbir kişi ve kavramın bilimin yerini tuta- mayacağını çok iyi bilirler. Aydınlanma- nın, çağdaşlaşmanm kestirme ve doğru yo- lu bilimdir. Bin yılı aşkın sürede imamından şeyhü- lislamına değin din adamlan, ulema geçi- nenler, tarikat şeyhleri, dedeler, sayılan çok az da olsa devleti yönetenler toplumun inanç- lannı sömürmüşler; bilim ve teknik çalış- malannı, buluşlan "gâvuricadı,dininıizeay- km"dır (mugayyir) benzeri önyargılarla ge- ri kalmamıza neden olmuşlardır. Günümüz- de de inanç sömürüsü, bilim düşmanlığı sürmektedir. Ulu önder, eşsiz öke Atatürk'ün başlattığı aydınlanma süreciyle bilim ve teknikte gelişmeye yönelindi. Ne ki, 194O'lı yıllardan bu yana halkı kör inanç toplumu (ümmet) durumuna getirmeyi isteyenlerin laiklikten ödünler vererek eğitimde açtığı onulmaz yaralar yüzünden düşünce ve bi- lim toplumu olamadık. Yasama ve yürütme erkini kullananların ağzında "din, iman, Kuran..." söylemleri sürdükçe çağdaş uy- garlığa, saygın ulus durumuna yücelmeye ulaşamayacağız. Düşünmek; kişiye yakışan, onun var ol- duğunu kanıtlayan, yaşamı boyunca sürdü- receği ussal bir eylem, gerekli bir niteliktir. Çağdaş ve aydın olmanın gereği kimi erdem- lere ulaşmış bir kişi "inanmak" yerine "dü- şünme"yi seçmelidir. Zor, yorucu olsa, iç dünyamızı erinçsiz etse de "düşünmek"ten kaçınamayız. Ulusumuzun yaşadığı buna- lımdan kurtulması, uygarlık düzeyine eriş- mesi, "Kör inanç toplumu" olmaktan kur- tulup "düşün ve bilim toplumu" olma ko- şuluna bağlıdır. Düşünen kişi, körü körüne inanmaz, bi- limikılavuzeder. Körü körüneinananise dü- şünemez, bilime sırt çevirir. Kurtuluşumuz, düşünmeyiyeğleyerek bilim toplumu olmak- la gerçekleşecektir. Folklor/Edebiyat Dergisi. Vladimir Propp, folklor-edebiyat ilişkisini ele aldığı bir yazısında şöyle der: "Yalnızca folklor ile edebiyat arasında sıkı bir bağ olduğunu söylemek yeterli değildir. Çünkü folklor aynı zamanda edebi bir fenomendir. Tıpkı edebiyat gibi, bir söz sanatıdır." Günay GÜNER Araştırmacı K üreselleşme ide- olojisinin kültü- rel ayağı olan postmodern anlayış, öz- gürleşme yanlısı görüne- rek ulusal ekinin karşı- sına ait ekinleri çıkarmış- tır. Ulus devletleri zayıf- latmak için kullanılan bu yöntem; tarihsel olarak anamalcılığın sanayileş- me ve kentleşme ilişkile-' rine dayanan, dolayısıy- la görece ilerici nitelik taşıyan ulusal ekinle; de- rebeylik düzeninin tota- liter ve baskıcı ilişkileri- ne dayanan, gerici nitelik- teki ait ekinler arasında çatışma yaratmıştır. Çün- kü bu süreçte ortak olu- nan varsılhklar değil, farklılıklar ve ayrılıklar belirginleştirilmiştir. Bu nedenle günümüz- de halkbüimin ve yazının işlevleri daha da önemli durumagelmiştir. Birlik- te yaşama yeteneğinin en önemli belgelerini halk- bilimde ve edebiyatta bu- luyoruz. Halk ekini iki tür işlev görebilir top- lumda. Halklann birbi- rini daha iyi tanımaları- nı, sevmelerini sağlaya- rak birlikte yaşamanın koşullarını pekiştirir ya da bunun tam tersi olarak, halkların ayıncı özellik- lerini belirginleştirir, bir- birine yabancı kılar, öbür- lerini "öteki"leştirir, ait ekinleri bir arada tutnıa- nın yapay söylemlerle oluşturulmuştutkaholur. Ortaya çıkacak sonuç, alana hangi yaklaşımla bakıldığıyla ilgilidir. Gü- nümüzde yerel ekinin öğeleri tam da bu ikinci amaca yönelik biçimde kullanılmakta, acı sonuç- larsa özgürlük, çok kim- liklilik. çok kültürlülük çikolatalan altında giz- lenmektedir. Bu kötülük- leri engellemeninbiricik yolu halklar arasında ede- biyat yoluyla, sanat yo- luyla güzellikleri yarat- mak, ortaya çıkarmak, çoğaltmak; evrensel insan duyarlıhklannı, insanlı- ğın ortak kaygılarını önemsemektir. Vladimir Propp, folk- lor-edebiyat ilişkisini ele aldığı bir yazısında şöy- le der: "Yalnızca folklor ile edebiyat arasında sıkı bir bağ olduğunu söyle- mek yeterlideğildir. Çün- kü folklor aynı zamanda edebibir fenomendir. Tıp- kı edebiyat gibi, bir söz sanatıdır." "Folklor ede- biyatuı dölyatağıdır, ede- biyatfolklordandoğmuş- tur. Folkloredebiyatmta- rih öncesidir. (...) Yukan- da tanımlanan süreç, ta- rihsel olarak beürlenmiş doğal bir sürcçtir. Bu yüz- den karşıtmı öne sürme- ye, folkloru' çökmüş kül- türel varhklar' olarak göstermeye yönelik giri- şimler (ki bunlar üst top- lumsal suuflardan türe- miştir) bilimseldeğildir." Belirtilen bu ilişkiyi doğru bir biçimde kuran, önyargıların yerine bi- limsel olanı ortaya çıkar- mayı amaçlayan Folk- lor/Edebiyat dergisi 40. sayısıyla on yaşına ulaş- tı. Folklor/Edebiyat'ınni- telikli ve ilkeli yayın tu- tumu yaygınlaşmasını, geniş bir okur-yazar çev- resince benimsenmesini sağladı. Geçmişten ve gü- nümüzden folklor ve ede- biyat ilişkisi üzerine il- ginç analizlere, çözümle- melere yer verildi. Bazı konular ve alanlar hazır- lanan dosyalarda ayrıntı- lanyla irdelendi, tartışıl- dı. Alevilik (S: 29-30), küreselleşme ve iletişim ilişkisi (S: 34), Türkim- gesi (S: 38) gibi birçok konuda oluşturulan özel sayılar başvuru kaynak- lan niteliğindedir. Aydın- lann, akademisyenlerin, öğrencilerin ilgiyle oku- dukları bir yayın oldu. Dergiyi büyük bir özve- riyle ve ilkelerinden ödün vermeksizin bunca uzun zaman yayımlama başa- nsını gösteren yazar Me- tiniuran 10. sayıdaki su- nuş yazısında şöyle di- yor: "Türkiye görmez- likten gelemeyeceğimiz bir kültürel erozyonun, bir yabancılaşmanın içe- risindedir. Folklor/Ede- biyat, kültürel erozyona, bu yozlaşma ve yabaneı- laşmaya, bu çürümeye bir karşı koyuştur. (...) Içeri- ğiyle, sadece ülkemizin değil, dünyanın da tek dergilerinden biri olan Folklor/Edebiyat'ın da- ha da zenginleşerek ço- ğalacağuu yazmak cesa- retini kendinıde bulabi- liyorsam okur/yazarları- nıı/ın bize vermiş olduk- lan katkıdandır." Bu al- çakgönüllü sunuştaki ile- ti çok önemlidir. Toplu- mumuzdaki yabancılaş- manın ve yozlaşmanın somut örneklerine her an tanık olabiliyoruz. Da- yanışma yeteneğünizi yi- tirdik. Başta yöneticiler olmak üzere özümüze dı- şannın gözüyle, gözlü- ğüyle bakıyoruz, halkı- mıza inanmıyoruz. Özü- müzü tanımıyoruz. Öz- güvenimizi yitirdik. Ar- tık her şey görmenin de değil, yalnızca bakma- nm kolaycılığına indir- gendi. Bu yüzden de de- rinlik unutuldu. Rastlan- dığı ender yerlerde de yo- rucu sayılıyor. Yüzeysel- lik, günübirlik yaşam, po- püler ekin gerçek değer- lerin yerini aldı. Yozlaş- manın koruyucu adı da "değJşim" oldu. îşte Folk- lor/Edebiyat dergisinin ve benzer yaymlann et- kili kılınması, yaygınlaş- ması, geniş kitlelerce okunup tartışılmasıyla, alternatif düşünce alanla- nnın oluşturulmasıyla söz konusu yozlaşmanın önü alınabilir. Bu, gelecekku- şaklara karşı da sorumlu- luğumuzdur. Başta Metin Turan ol- mak üzere Folklor/Ede- biyat'ın yayımlanması- na emek veren herkesi yürekten kutlar, nice yıl- lara başanyla ulaşması- nı dilerim. TC KÜÇÜKÇEKMECE 2. AİLE MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2004/340 Davacı Nataliya Sicim vekili tarafindan davalı olan Ahmet Sicim aleyhine, tarafla- rın 2000 yılında evlendiklerini ve bu evlilikten müşterek çocuklannın olmadığım, müvekkilinin yabancı ülke vatandaşı olması sebebıyle taraflar arasında sorunlar ya- şandığını, davalı eşın çalışmamasıyla yaşanılan geçım sıkıntısını azaltmak ıçın mü- vekkilinin çalışmaya başladığını ortak yaşam ve çalışnıa hayatında eşinden gereken desteği görmeyen davacının kıskançlıktan kaynaklanan kavgalarının işyerine de yan- sıdığını hiçbir işyerinde uzun sürelı çalışamadığını ortak ıkametgaha ait masrafların düzenlı ödenmedığinden sorunlar yaşandığını ve davahnın eşıne hiçbir haber bırak- madan ortak yaşanılan evden eşyalarını da alarak aynldığını, müvekkilinin iyi niyet çabalannın sonuçsuz kaldığını, evlilık birliğinin temelinden sarsıldığını ortak yaşa- mın devamında hiçbir fayda olmadığından davalının evi terk etmesı ve aynhğın iki yı- lı aşkın bir süredir devam etmesi nedeniyle tarafların boşanmalanna karar verilmesi talebi ile boşanma davası açılnıış davalının bıldirilen ikametgah adresine teblıgat çı- kartılmış ancak tebligat bile teblığ ıade edilmış, davaluım Emnıyet Müdürlüğü'nce de yapılan araştırma ile de davalının adresinin bulunamadığının bıldirihniş olması sebe- biyle davahya ılanen teblıgat yapılmasına karar verilmiş olmakla, adı geçen davalı Nedim ve Şaziye'den olma 15.04.1958 doğumlu Ahmet Sicım'in duruşmaların yapı- lacağı Küçükçekmece 2. Aıle Mahkemesi duruşma salonunda duruşma günü olan 04.04.2005 günü saat 09.30'da bizzat hazır bulunması, bizzat hazır bulunmadığı, ma- zeret bildirmediği ya da kendini bir vekil ile temsil ettirmediğı takdirde duruşmalann yokJuğunda yapılacağı ve karar verileceği hususu davalı Ahmet Sıcım'e dava dilekçe- si ve duruşma günü yerine geçerli olmak üzere ve gazetede ılan edilmesınden ıtibaren 10 içinde cevap vermesi ilanen tebliğ olunur. 22.02.2005 Bastn: 8345 _ GAZİOSMANPAŞA 3. AİLE MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2003/759 Davacı Alaaddin Erbek vekili Av. Fırat San tara- findan davalı Saadet Erbek aleyhine açılan şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanma davasının yapılmak- ta olan yargılamasında verilen ara karan gereğince; "Bağgözü Köyü, Eruh/Siirt" adresinde iken bu adresten meçhul kalan davalı Saadet Erbek'e dava dilekçesı ve duruşma günü tebliğ edilemediğinden, davacı Alaaddin Erbek tarafindan verilen dilekçe ile aralanndaki şiddetli geçimsizlik nedeni ile tarafların boşanmalanna karar verilmesini talep ettiğini ve bu davanın duruşmasının 04.04.2005 günü saat 11.50'de yapılmasına karar verildiği HUMK'nun 213 ve 509-510. maddeleri gereğince özrü olmaksı- zın belli gün ve saatte Mahkemede hazır bulunmadı- ğı takdirde yargılamaya yokluğunda devam edileceği ve yokluğunda cereyan eden işlemlere itiraz edeme- yeceği tebliğ yerine geçmek üzere ilan olunur. 23.02.2005 Basın: 8355 PENCERE Ilımlı Islam Devleti'nin Kuramcısı Şeyh!.. Eskilerin "fikr-i takip" dedikleri nedir?.. Hikmet Çetinkaya'nın Fethullah Gülen'e iliş- kin ilk yazı dizisi 1976 yılında Cumhuriyet'te ya- yımlanıyor; Izmir, Kemalpaşa, Kazdağları'nda Fet- hullah Gülen'in öğrenciler için kurduğu irtica kamp- ları tanıtılıyor. Yıl 2005!.. Bugün Cumhuriyet'te Hikmet'in kaleminden "Fethullahçılarda İç Hesaplaşma"y\ okuyacaksı- nız... Çetinkaya'da fikr-i takip var... Ama, aradan geçen yaklaşık 30 yılda Şeyh Fet- hullah Efendi nereden nereye geldi?.. • Geçenlerde Şeyh Fethullah'ın buyruğundaki "Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı" özellikle seçtiği "asker, akademisyen ve gazetecilerden" oluşan 15 kişilik bir ekibi Afrika'ya götürdü, beş gün gez- dirdi; 'Gülen okulları'ru gösterdi. Bu ekipte bulu- nan Serpil Yılmaz'ın yazısını okurken altını çizdi- ğim satırları aktarıyorum: "Gülen'in Güney Afrika'daki okulunu finanse eden işadamlarından Levent Şenol, amaçlarını sorduğumda: 'Islamın inkişaf etmesi (gelişmesi) sağlanacak' diyordu. Bu sözü, Türkiye liderliğinde Islam Biıiiği'nin sağ- lanması diye tercüme ediyorum. Dünyaya yayılan okulların birbaşı yok. Birbiriy- le ilişkili şeması da yok. Yani bir 'Milli Eğitim Ba- kanı' tayin edilmemiş, bu olsa olsa Gülen'in ken- disidir. 'Bu okullann finansmanı, gelir gider kalemleri hak- kında bilgi verir misiniz?' gibi soruiar abesi. Hat- ta öğretmenlehn isimlerini isteseniz, size bunlan dökecek bir makam bulamazsınız. Gizlilik esas, gönüllülük hareketi!.." (Milliyet, 27.2.2005), Serpil Yılmaz dürüst ve gerçekçi yazısında vur- guluyor: Türkiye'deki "vakıfokullarında"öğretim- den geçtikten sonra ODTÜ ve Hacettepe gibi ku- rumlarda "fen bilimleri" okuyan gençler, diploma- larını alır almaz Şeyh Fethullah'ın dünyadaki okul- larınaatanıyorlar... Fethullah'ın Senegal, Fas, Nijerya, Tanzanya, Çad, Sudan, Kenya, Madagaskar ve Malavi'de 40 dolayında okulu bulunuyor. Gülen'in Türkiye'ye ve dünyaya yayılan okulla- rının sayısı 500'ü aşıyor; hükmettiği paranın sını- rını kimse bilemiyor; Şeyh Amerika'da yaşıyor... Neden?.. • Çok partili rejime geçiş Türkiye'de hem demok- ratik özlemlerin itici gücüyle gerçekleşti, hem de karşıdevrim içeriği taşıdı... Nakşibendilerin şeyhleri bu süreçte hep siyase- tin içinde oldular, politikayı yönlendirdiler, amaç- ları laik Cumhuriyeti yıkıp Islam devleti kurmaktır. Said Nursi'nin müridi Fethullah, Bush yöneti- minin ve neo-con'ların himayesi altında "Ilımlı Is- lam Devleti" modelinin dinsel kuramcısı olarak Amerika'da karargâhını kurdu; kimse küçümseme- sin!.. AKP kurucusu Tayyip Erdoğan Amerikan des- teğiyle iktidara geçince 'Islam devleti' yolunda umutlar büsbütün yeşerdi. Medyamız çeşitli ya- yınlar ve röportajlarla kanun kaçağı Şeyh Fethul- lah'ı meşrulaştırma yolunda cömert yayınlar yap- tı. Peki, şimdi Başbakan Erdoğan nereye gidiyor?.. Afrika'ya!.. Ne raslantı? önce Şeyh Fethullah'ın örgütü "15 asker, akademisyen, gazeteciyi" Afrika'ya götü- rüyor, ardından Başbakan 'büyük bir ekip'\e yola çıkıyor... • Bush yönetimi çok tehlikeli bir planlamanın ta- kipçisi olarak Türkiye'ye dönük operasyonu ger- çekleştirmek istiyor... Ey ehl-i vatan uyanın!.. Birbirinizle didişmeyin, birleşin; iş işten geçtik- ten sonra ağlamanın ve dövünrnenin faydası yok- tur!.. UMAY YAYINLARINDAN Yeni Kitap MUSTAFA KFİMAL ATATÜRK BİLİM ve ÜNİVERSİTE i'rofoı. metin özata UMAYYAY1NLAR1 ı metin aydoğan kii Profılo Nıkkam YK 4009 02435 model yazar kasamı ruhsatınn.kaybettım. Hükümsüzdür. İstanbul Otelcilik ve Tur. Hizmetleri Ltd. Şti. f koriormk Bun.ılımınddn Antık (, jgd.ın KtjıtM.'Ilı ,mi'vt UJtîsal Bun,ı!ıma Vtmt'tLnıdolı'in klon ^t luıkK ı UMAY YAY1N1.ARI tel: 0232 422 3114 fax: 0232 464 41 37 e-ırkul: um«jvy<ıvinlari(»jviihoo.com Bütün Kirapcilnrda
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle