18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 ŞUBAT 2005 CUMARTESİ OLAYLAK VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Maymunların Anneleri YAVRUSUNU bağrına basan anne kadar kut- sal bir başka görüntü olamaz. Bu, insanlarda da böyle, hayvanlarda da. Bunun içindirki, bizim köylünün dilinde "ana- ya vuran el kırılır". Herhalde böyle olduğu içindir ki, "yavru va- tan" Kuzey Kıbrıs'ta hükümet olanların "ana- vatan" Türkiye'den kopup başkalarının kuca- ğına sıçramak isteyişlerini de doğanın verdiği duygulara ve dilimizin öğrettiği deyimlere sığ- dırmakta güçlük çekeriz. 1 imdi şu olayı okurken bir düşünün. Eskiden Belçika sömürgesi olan Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başkenti Kinsha- sa yakınlarında, "Ma VallĞe" (Vadim) denen bir mesire yeri. Çok sık ve yemyeşil Ekvator orman- ları arasından akan suyun düzlükte genişleyip oluşturduğu ufak bir göl. Hafta sonu, çevresinde dinlenip eğlenen ai- leler, iddiasız bir lokanta, gölde yüzen çocuk- lar ve bir de "öksüz Maymunlar Yuvası". Yuva mı? Maymunlar için mi? Evet, pratik yapılışlı ve sık temizlenen tek katlı bir bina, bambu kamışlarının, ormandan gelme başka yiyeceklerin yığıldığı depolar, an- cak el sokulacak kadar küçük gözleri olan bir tel örgüyle çevrilmiş çimenli bahçe. Içeride, bi- ri iskemleye oturmuş, öbürü gezinen yeşil en- tarili iki kadın. Ikisinin de kucağında birer se- vimli maymun yavrusu. Onlar yavruları bağırlarına basmakta, may- munlar kollarını onların boynuna dolamış. Afrika'nın yalnız Kongo ormanlarında yaşa- yan "bonobo" maymunları, hepsi ataerkil olan öbür cinslerden farklı olarak, anaerkil bir türmüş. Üstelik, çoğu zaman, insana benzer bi- çimde dik yürüyen. Yavruları şirin mi şirin. Gelgelelim, etleri de "/ez/z"miş. Çin lokanta- larında kafatası açılıp zengin müşteri masala- rına yanaştınlan canlı maymunların beyinlerin- den yedirildiği bilinirdi de, Afrika'nın bazı kö- şelerinde ve başka yerlerde maymun etinin pi- şirilip yendiği bilinmezdi pek. Oysayenirmiş. Anaerkil maymunlar avlandık- ça öksüz yavrular ya başka hayvanlara yem olur ya da bakımsızlıktan ölürmüş. Insafsız bilinen Belçikalılar arasından yufka yürekli bir hanım öksüz kalan maymunlar için vadide bir tesis yaptırmış ve yavrulara analık edecek gönüllü iki yerli kadın bulmuş. Maymun- lar renkleri kendilerine benzeyen siyah kadın- ları anne biliyor. Tel örgü içindeki o kadınlar da yavrulara şefkat gösterip beslenmelerine ve oyunlarına göz kulak olmakta, temizlik öğret- mekte. Kendilerini koruyabilecek büyüklüğe gelenler yeniden ormana bırakılıyormuş. Tam bir anne-bebek ilişkisi. Kedi ve köpek gibi evcil hayvan sevmenin çocukları iyi kalpli yaptığı kesin. Ama, iyi kalpli analığın bebek hayvanı insan yavmsuna dönüştürmesi de şef- katteki gücün bir başka göstergesi değil mi? 52. Dünya Cüzam Günü... Dünya Cüzam Günü'nün 52. yılmdayız. Demek ki, ülkelerin dünya sağlık örgütlerinin cüzam konusunda insanları doğru bilgilendirmek, hasta ve sa- katlann yaşam koşullannı iyileştirmek, çağdaş yöntemlerle sağaltımlarmı gerçekleştirmek amacıyla her yılın ocak ayında, çeşitli etkinlikler yapmak üzere karar aldıkları dönemden 5 yıl sotıra bizler devreye girmişiz ve 47 yıl süren bir uğraşın içinde kcndimizi bulmuşuz. Prof. Dr. Türkan SAYLAJN Cüzamla Savaş Dernegi Başkunı 9 nsanlann, bedenleriyle, düşünceleriy- le, yaşam biçimleriyle kendilerine benzemeyenlere ettıkleri, geçmişin ve geleceğin tarihinde büyük ve şaşılası bir yer tutar! Kendi kendimizı sorguladığımızda, kısa- cık yaşamımızda, "öteki" diye nitelediğimiz "insan kardeşlerinıiz"e uygun gördüğümüz, dışlama, aşağüama, bizden saymama, dam- galama, işkence etme ve yok etme duygu- sunu, içimize hapsetsek de, saklasakdapek çok kez yaşadığımızı, olanak bulduğumuz- da da hiç çekinmeden ve kendimizi haklı bul- mak için nedenler yaratarak eyleme geçe- bileceğimizi algılayabiliriz. 1958 yılının bir baharında, karnımda bü- yük oğlum Çağlayan' ı taşırken karşılaşmış- tım, ömür boyu yaşamımın en büyük par- çası olacak "cüzamlı"larla! Eli yüzü düz- gün, eğitimi iyi ve sırtında, çocukluğumun düşü "beyaz gömlekli"lerin, savunmasız, eğitimsiz ve salt sosyal devletin gerekli hiz- meti götürmemesi ya da gecikmesi nedeniy- le eli ayağı, yüzü gözü sakatlanmış insan- lan aşağılaması, onları kendinden uzak tu- tup bize, biz çömez tıp öğrencilerine, gele- ceğin hekimlerine bu saçmalığı öğretmeye çahşması beni olağanüstü etkilemişti! Başımdan aşağıya kaynar sularin dö'kü- lüşünü ve hiç hazırlıksız ve bilgisiz halim- le, büyük bir iç isyan krizine girişimi dün gibi anımsıyorum! Olamaz, bu davranışta bir yanlış, bir adaletsizlik, bir cehalet var. Mutlaka doğrusu başkadır, farklıdır, onlar da bizim "insan kardeşlerimiz", onlan na- sıl kaderlerine, kilitli kapılar ardına bıraka- bilir ve gördüklerimizin, duyduklarımızın ardından evimize dönüp doğal yaşamımızi sürdürebilir, uyuyabilir, gülüp eğlenebilir, sevişebiliriz? Bu rür sorular neredeyse bir yaşam boyu, kafamın, yüreğimin ve başı- mı koyduğum yastığımm içinden fışkırdı durdu. Meğer benim genç bir tıp öğrencisi iken, canlı örnekleriyle anımsadığım, "haksız- hk" olgusu, dünyadaki pek çok canlı can- sız varlık ıçm hiç durmadan uygulanan ve neredeyse doğal olarak algılanan, çoğu kez de kurban tarafça "kader" denilip geçilen bir acı gerçek değil miymiş! Daha ne çok benzer olay lara tanık olacakmışım da habe- rim yokmuş! O günden bugüne tam 47 yıldır, cüzam- la savaşı sürdüregelmişiz, bir avuç yürekli, hırslı, haksızlıklara tepki duymayı ve bunun yanında çözüm üretmeyi benimsemiş genç ve güçlü insanla bırlikte... Dünya Cüzam Günü'nün 52. yılındayız. Demek ki, ülkelerin dünya sağlık örgütle- rinin cüzam konusunda insanları, doğru bil- gilendirmek, hasta ve sakatların yaşam ko- şullannı iyileştirmek, çağdaş yöntemlerle sa- ğaltımlarını gerçekleştirmek amacıyla, her yılın ocak ayında, çeşitli etkinlikler yap- mak üzere karar aldıkları dönemden 5 yıl sonra bizler devreye girmişiz ve 47 yıl sü- ren bir uğraşın içinde kendimizi bulmuşuz. Başladığımızda 10 bin kadar olan hasta- larımızı tek tek bulup ziyaret etmek, ayak- ta ya da yatarak tedavilerini sağlamak, çev- rede ve ailede başka hasta olup olmadığını araştırmak, onlar için uygun hastane koşul- lannı, laboratuvar, ameliyathane, ayakkabı atölyesi, göz ve fizik tedavisi birimlerini ve en önemlisi de "sosyal birim"i oluşturmak uzun yıllanmızı aldı. Ne de iyi oldu, neler ncler öğrendik, yıl- lar yılı ülkemizin dört bir yanına yaptığımız yolculuklarda. Belki "sağlık taraması"ydı amacımız, ama bunun yanında güzeüer gü- zeli ülkemizi, uısanlanmızı, sosyal-ekono- mık-eğitsel vb. sorunları doğrudan öğren- mek, insana, toprağa-hastalara-umarsızla- ra el değdirmek ve ister istemez çözümler üretebilmek yetisini kazandık. Bu, bizlerin bir ömür boyu edindiği en önemli eğitim- di. Bugün yaşayan 2500 hastamız var. Onla- nn hepsi, en modern tedavileri gördüler, cüzamla doğrudan ilgili bir sorunlan yok bel- ki, oysa hastalığın yarattığı sakathklar, psi- kososyal sonınlar ve de en önemlisi yoksul- luk vc yaşlılık hastalıklanyla baş etmeye ça- lışıyorlar, çalışıyoruz. 1981 yılında, Bakırköy'de, bir bağımsız hastanemiz oldu: tstanbul Lepra Hastanesi. Hastalanmızla ve dostlanmızla el ele ve- rip yemyeşil, çiçekler içinde bir vaha yarat- tık onlar ve kendimiz için, binlerce tıp ve hemşırelık öğrencisine "Hastalarvehasta- lıklar karşısında doğru, yani insanca, yani biümsel bir kafa ile davranışın ne olduğunıT somut örneklerle gösterdik! 2002'de, yaş haddinden emekli olduğum- da, 21 yıldır, hiçbir maddi beklentim olma- dan ve üniversitedeki görev ve sorumluluk- lanmı asla aksatmadan, bu hastaneyi, dost- luk ve sevgiyle, üreterek yönettiğimi fark ettim. Görevı genç ve çok iyi yetişmiş ar- kadaşıma devrederken duyduğum mutlu- luğu ve kıvancı anlatmak çok zor. Dünya Cüzam Günü'nün 52.'sini bu yıl yaşıyoruz. Hastalarımızuı tümü bu dünya- dan aynlana dek onlann yanında olmayı, on- lan, ailelerini desteklemeyi sürdüreceğiz. Genç ekibimiz, görevi hiç aksatmadan yü- rütüyor. Hastanemızin adı şimdi, tstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastahklar Hastanesi oldu. Uzmanlık alanımızın her dalı ile salt cü- zamlılara deği I, tüm halka hizmet veri liyor. Soranm size dostlar, bir ölümlü için bun- dan daha güzel ve anlamlı bir "yaşam ödü- lü" olabilir mi? Kültürel Yozlaşma... LatifOKUL -î- ster gazete, ister rad- I yo, isterse televizyon A olsun hepsinde insan hikâyelerinin anlatıldığı; insan fotoğraflarının bu- lunduğu; insanlann; oku- yucusunun, düıleyicinin, HAZIR KARTTAN « HEDİYEÜ* m KONTÖR KARTI GONDER, ÇEKİUSE MfllL, HAZIR KART izleyicinin karşısına çık- tığı bölümler en çok ilgi gören bölümlerdir. Top- lumda insanlann ne yap- tığına, kimlerle görüştü- ğüne, ne yiyip içtiğine, yaşantısına, kullandıkla- rına, tercihlerinin ne ol- duğuna ilişkin merak dü- şünüldüğünde, medya- nın bu merak paralelin- de yayın yapması doğal- dır. En yüksek tirajlı ga- zeteler bıle, ek çıkara- caksa bilgi ıçenği yüksek olan değil, popülist gör- selliği yüksek olanı seçer. Özel hayatlar, zenginler, zenginlerin ve 'sosyete- nin' yaşamı her zaman merak konusudur. Me- rak edilen konuların mo- dasının geçmesi müm- kün değildir, çünkü bu tür konuları merak eden biri her zaman her yerde bulunacaktır. Burada ilgi ve merak kilit sözcüklerdir. Bir zamanlar yayın te- kelleri vardı. Bunların çoğu yapılarını, varlık nedenleri olan siyasal sis- temlerden almışlardı. Her şey kontrol altında olma- lıydı, medya yaşamsal önem taşıyordu. Çünkü savaştan çıkılmıştı, sınır- lar yeniden çiziliyordu. Biz ve onlar duygusu ya- ratılmalıydı, uluslar oluş- turuhnahydı. iyi ama ev- lerin her odasına ulaşan yayının kontrolünü kim yapacaktı, yani popüler kültürü kim oluşturacak- tı? Bu süreç vc bu geliş- meler, sonunda, yayın te- keli fikrinden vazgeçil- mesini, özel girişime de belirli bir düzen içinde yayın olanağı sağlanma- sını gündeme getirdi. Çok kanallı yayıncılık izleyi- ciye daha çok seçim yap- ma olanağı sunacaktı; bil- gilendirme artacak, ka- muya hizmet daha çok yönlü, daha etkin, daha çabuk, daha farklı hale gelecekti. Doğaldırki po- püler kültür de artık tek kaynaktan değil, çok kay- naktan etkilenecekti. Ama böyle olmadığı an- laşıldı. Pıyasaya giren ti- cari yayın kuruluşlannın uygulamaları, öncelikli düşüncesinin kazanç ol- duğunu ortaya koydu. Toplumun istedikleri- ni vermek gerekir anla- yışının sonunda televiz- yon dünyası insanların en mahrem alanlanna gir- meye başlayınca yeni bir insan ve yaşam tipi yara- tır hale geldi. Popüler ki- şiliklerekranlan doldur- mayabaşladı. Aslında bu popüler kişilikleri yara- tan, medyanın kendisi ol- du. Bu kişiliklerin dün- yası ne yazık ki, marazi bir hastahk halinde kitle- leri sardı. Gerçekte bu duruma gelmemizde, sosyolojik bir tahlilde yalnız med- yayı suçlamak da haksız- hk olacaktır. Çünkü 1980'lerTürkıye'de kül- türel alanda kaygı verici gelişmelerin başladığı yıllar olarak düşünüle- cek olursa, 199O'lı yıl- larda yayına başlayan özel radyo ve televızyon- lar önlerinde hazır bir malzeme bulmuşlardı. Yoğuıı nürus hareketleri sonucu toplumsal doku- nun özellikleri bozulmuş, ulusal kültür oluşturma- da değerler erozyona uğ- rayarak o güne gelınmiş- ti. Köyleşen kentler 1990'hyıllarınTürkiye- si'nin demografık ve eko- nomik yapısını oluştu- runca radyo ve televiz- yon yayıncıları da bu bo- zuk zemin üzerinde ya- yuıcıhğı inşa etmeye baş- ladı. Böylece popüler kül- tür, kitle iletişim araçla- rının sayesinde kitle kül- türüne dönüştürüldü. KorkmazAlemdar'ın de- yişiyle "Kiüeiletişiminin popüler kültürüyle yeti- şenler, popüler kültürsüz yaşamı düşünemezler: tş- ten yorgun arguı eve dö- nüldüğünde, gazete, der- gi hatta daha çok önem- lisitelevizyon yoksa ne ya- pılabilir? Kimin kimi öi- dürdüğü, nercdeyangın, soygun,felaket, rczalet ol- duğu nasıl ögrenilir? Ha- va durumu nasıl izlenebi- lir? tngüizve Almanligin- de dunımun ne olduğu, kimin kazanıpkimin kay- bettiği nasıl duyulur? Si- nema ve spor yıldızları, zenginler ne diyor, nere- de ne yapıyor, ne yiyor ne içiyor, ne giyiyor?" HalukŞahbı de bir ya- zısında "şu anda yayun- lanmakta olan kültürel yozlaşmanuı ürünlerini gelecekte munüa arayaca- ğımızı'' söylüyor. Çünkü diyor "Yakınbir gelecek- tebunlara rahmet okuta- cak Batı televizyonlann- da yayımlanmakta olan versiyonlannı, kopyacı milletûniz üretmekte ge- cikmeyecektir" Örnek- lerini de sıralamış. Kim Babamla Evlenmek İs- ter, Bekâr Kadın, Aşk ya da Para İçin, Aşk llahı. Medyamızın şuhalüıe bakar mısınız? Ata Türk'ün(!) annesi, Si- nem'in kaynanası nere- deyse bütün kanalların ana haber bültenlerinde... Gözümüz yok. Program sunması için 20 milyar teklifedilmiş! Yarınkay- nana gelin ve oğul üçle- mesine ne kadar teklif edilecekAUahbilir...'Si- ze anne diyebilir ıtıi- yim'den sonra Benim an- nem babam kim acaba? diye bir program başlar- sa şaşmayalım. Neden ol- masm.. vallahi çok da eğ- lencelı olur. Milletçe otu- rur ağlanz. Zaten başka bir şey yaptığımız yok. Tanrı bizi seyirci sım- sarlanndan korusun. Günlük tüketimi kar- şılayan, gelir-geçer içeri- ğiyle popüler kültür, in- sanlara, topluma fazla bir şey katmamakta, tersine ulusal kültürün değerle- rini aşındırmakta, daha- sı birçok noktada ulusal kültürün kalıcı, insanı ve toplumu zenginleştirici özelliklerini ikinci plana ıtmektcdir. Oysa dünya kültür mirasının, kültür zenginliklerinin korun- ması, yaşatılması ve ge- leccğe aktanlması çok önemli ve yaşamsal bir konudur. Bu anlam ve kapsam- da, bir kez daha vurgula- mak gerekir ki, ulusal kültürün varlığı açısın- dan, popüler kültürün aşı- rı derecede öne çıkanl- maması, gerçek kültür gibi sunulmaması nok- tasında medya, büyük, tarihsel bir misyonla kar- şı karşıyadır. Bunun böyle süreceği düşünülmemelidir. 250'llk kontör kartları Nokia 2650, 500lük kontör kartları Nokia 3220 kazandmyor. Toplam 500 adet Nokia cep telefonu seni bekliyor. ^| Çekillşe katılmak İçin; kartın arkasındaki şlfreyl, adınır soyadını, yaşını ve adreslnl boşluk bırakarak yaz, 2004'© gonder. Bu kampanya, 15 Aralık 2004 -15 Şubat 2005 tarlhlerl arasında geçerlldlr. 1- Çvttflg Ü1 '^ubd' 2006 tanfrrvlo TU.TW A Tı'jmor TarıılifTı A.Ş. ÜuyukriGrn üad /H/fiOM kfly/iblaıtbul adresırıde, sant 14 30'da ynpılnciiklır 2- (yekılış ^onıırirvı r^.^ıl^ı! ?<X) r > larilılııüy AKşam nazete^inrtRynyınlîinfKaaklır. 3- Asil son başvutu 15Mart ?iXft, yraiekümı tjg^vunj Ü4 M»an 200b'tlr Afill vıı yıxlıi- Uit rlıVnu Uahhnth prıata yolu vo ?M°, ilo Idbliyal yapıla^aklıı I Jflşvurmaytın fifill tnlihlikııh yeril ıu wnm ıly vedeklere gooloceMlr KüZM ııldn hdK <jevı&<.lılmnyer/ıWır 4- 1R yüyiı ıddu ı kuçühJür keunfSönyaya kntılnrrwkjr KDV VB OTV rkdrlv dıCjet yukumlı ılı ıldnr vo vrjrfjilı ır trıH ılr/n aılliı 5- Kampanyflrtfinynrriflrıru*ykklyl fıat sdfııbi de^il, mesajdn firiı ToyrKiı. ynyı vn adıea yeçetı klşıdır 6- Tmnfnnlnr Kfıryıı llufiıJıtiüotybliiMytırıdenleceklir 7- KaiılıııloıİHi. kullaıırnı% ülduklan lontn ı ırnnnddiı 1 SMS kn^ıtıCjı uuulluı i'.lmk».nktt ' ,t;ın<iıırı vo Bı/bı/ü Idnluluti 2 kontördur KaWımr.ılnrdarı Bfidfoı kalılırn SMS1 ıstennrnk. yanlıç yn da oküik yirtşler İle ılgllı rlAnuş fîMS'lnrl t"jraotlendırllıney6cektır 8- Bır şıfro sarİH(Y) bıı kez kullanılabıli', finnnk hır ktşl bırdun facla kontöı kartı sntın olır vfî farklı aîırelerte çtkilîfi katılırea, her şlfre nyrı biı gekİIİş hakkı saqiayacakiır 9-HucJıyöl9bli[nıııdwhartıto7i7nnınliKİur 10- Rnl<aıııpdivdMPl'nınUy.12 20rMtarthvBRü7İMPl0.l3.C0.02/1035-7^^1 ^liTnlHndııZBnbnmlşiır www.nokfa.com.tr 444CK.İ 1 » www.turkcell.com.tr/hazlrKjft GÜMÜŞHAC1KÖY İCRAMÜDÜRLÜĞÜ'NDEN Kambiyo senetleri (çek, poliçe ve emre muharrer senet) üzerinde haciz yolu ile yapüacak takip taleplerinde ödcme emri Dosya No: 2000/765 Esas (Düşen dosyanrn) 2004/265 Hsas (Yenilenen dosya numarası) 1- Alacaklı ve varsa vckılinin adı, soyadi vc ıkamctgâhı: Aluııet Çerezcı, Vek. Av. Salih Aygün, Merzıfon 2- Borçlunun ve varsa kanunı temsilcisinin adi, soyadı ve ikametgâhı: Kcmal Hısaroglu, Ankara Asfaltı No: 26 Merzifon 3- Alacağın Türk parasıyla tutan, faız miktarı ve işlemeye başladığı gün: 800 Amerikan Dolan karşılığı Tiirk Lira- sı 491 760.000.-TL asıl alacak + 5.470.000.-TL ışlemiş faizi = 497.230.000.-TL toplam alacağın 20.06.2000 tarihin- dcn tahsil tarihine kadar %70 faizi ve icra masraflan ve ücreti vekâlet ile ödenmesı 4- Senet ve tarihi: 22.04.1999 tanzim ve 23.04 2000 vade tarihlı senet Yukanda yazılı borç ve masraflan ışbu ödeme enuinin teblığı tarihinden itibaren 30 (otuz) gün içinde ödemenız, takip dayanaği senet kambiyo senedi nitelığını haiz değilse, keza takip dayanağı senet altındaki ımza size ait olmadığı ıddiasında iseniz (25) gün içinde açıkça bir dilekçe ile tetkik mercii hâkımlığıne bildirmeniz, aksi takdirde kambiyo senedındeki imzanın sizden sadır olmuş sayılacağı, imzanızı haksız yere inkâr edcrseniz senede dayanan takip konu- su alacağın yüzde 10'u oranında para cezasına mahkûm edileceğıniz, borçlu olmadığınız veya borcun itfa veya imhal edildiği veya alacağın zamanaşunına uğradığı hakkında veya yetki itirazınız varsa bunu sebeplen ile bırlikte (25) gün ıçınde tetkik mercii hâkımliğine bir dilekçe ile bıldırerek tetkik merciinden ıtırazuıızın kabulüne dair bır karar getir- medığınız takdirde cebri ıcraya dcvam olunacağı, itiraz edilmediği ve borç ödenmedıği takdirde 30 gün içinde 74. madde gereğınce mal beyanında bulunmanız, bulunnıazsanız hapis ile tazyik olunacağınız, hiç mal beyanında bulun- maz ve hakikate aykırı beyanda bulunursanız hapıs ile cezalandırılacağınız ıhtar olunur. 02.11.2004 Basın: 51421 PENCERE Mutluluğun Anahtarı: İnsanlaşmak!.. Kullandığımız dilde çoğu deyişin eski değeryar- gılarından kaynaklandığı ve yeni değer yargıla- rına ters düştüğü bir gerçektir... Bir baba oğlunu nasıl azarlar: - Adamol!.. Daha beter azarlama şöyle: - Eşşek herif, adam ol!.. Her iki sözcük de (herif ve adam) erildir... Peki, bir baba kızını nasıl azarlayacak?.. "Adam ol" diyebilir mi? • Çocuklara okullarda öğretilen ünlü öyküdeki mantık da bu yüzden çarpıklaşıyor. Bir baba oğ- lunu hep "Sen adam olamazsın" diye azarlar- mış; çocuk büyüyüp sadrazam olmuş; babası- nı yaka paça huzuruna getirtmiş; şişinerek de- miş ki: - Bak, sen bana 'Adam olamazsın' diyordun, ben sadrazam oldum... Babanın yanıtı belli!.. - Oğlum, ben sana sadrazam olamazsın de- medim ki... Günümüzde sadrazam sözcüğünün karşılığı ne? BaşbakanL öykü bugün de tüm dünyada geçerli değil mi?.. • Biz günümüze gelelim, "adam olmak" deyişi- netakılalım; erkek dünyasının ve egemenliğinin artık yaya kalmış mantığından türeyen bu deyiş, iş kadına gelince başka anlam kazanıyor... Hiçbir ana baba, kızını şöyle azarlamaz: - Sen kadın olamazsın!.. Anlam bu söyleyişte değişiyor!.. Peki, ne söylenebilir?.. Büyükler küçüklere öğüt vermek ya da azar- lamak fırsatını hiç kaçırmazlar; ama, görülüyor ki gençlere öğüt faslında güçlükler doğmakta- dır; devran değişiyor, 'adam olmak' deyişi aşıl- mışgibi görünüyor... Peki, bir kız çocuğuna çağımızda nasıl yol gösterilecek?.. • Günümüzde "adam ol" yerine geçecek olan öğüt: - İnsan ol!.. 'İnsan ol' öğüdüne kadın-erkek eşitliğineters düşmeyen bir erdem sinmiştir... İnsanlaşmak güzeldir... Insanın insanlaşma yolunda tarih boyu yürü- mesi kolay olmadı: Bu sürecin kaç yıl sürdüğü bilinmiyor. Kutsal kitaplara bakarsanız Âdem ile Havva bu dünyaya gökten zembille insan ola- rak inmişlerdi; ama, bilim tersini söylüyor... İnsan bir evrim sonucu insanlaştı... Süreç bugün bile işliyor; çünkü insan henüz doğru dürüst insan olamadı... örnek mi istiyorsunuz?.. Bushl., Eskiden erkek adam olmaya, kadın da 'taife- i nisa'nın gereklerini yerine getirmeye çalışırdı. Ikisi arasındaaçılan makasla insan mutsuzluğu- nun kara giysileri biçilebilirdi. Erkek kendini ka- dından üstün saydıkça, kadın kendini erkekten aşağı algıladıkça aralarında büyüyen uçurumu hangi güç doldurabilirdi?.. Tann'nın bile buna gücü yetmezdi... Adamlaşmaya çalışan adamın başarısızhğı vurgulandıkça, insanlaşmaya çalışan insanınfel- sefesi gündeme girdi... Mutluluğun tek anahtarıdır insanlaşmak... Ecza Depoculuğıı konusunda Türkiye'nin en köklü ve sektörünün önde gelen fırması, giderek hız kazanınakta olan kurumsallaşnm çalışmalanna da katkı sağlaması amacıyla "C'unıhuriyet okurlan arasından" Muhasebe Müdürü aramaktadır. denel Müdüre bağlı olarak çalışacak bu pozısyon için aıanılan yetkinlikler; • Ünıversıtelerın lşletme, îktisat, Maliye bölümlerin- den mezun olmak, • Askerlikle ılışiği olmamak, • Finansal Muhasebe, para-banka ve vergi mevzuatı ile ilgili konulara hâkım olmak, • 40 yaşını aşmamış olmak, • Konusunda minımum 5 yıl deneyimli olmak, • Güçlü bır analitik düşünce yapısına ve çağdaş "yönetim muhasebesr vızyonuna sahip olmak, • Muhasebe ve Offıce programlannı etkin olarak kul- lanabilmek, • Proje planlaması ve yönetimi ile ekip çalışmalarına önderhk edebilmek, • Kalite yönetim sistemlcrıne ve uygulamalarına yat- kın olmak, bu anlamda şirketin üst yönetım takunı- nın bir parçası olmayı sağlayacak vizyon ve potan- siyele sahip olmak. Kendisini böyle bir görcve aday olarak gören arkadaşımızrn [email protected] e-postaadresine özgeçmişini göndermesini bekliyoruz. ORDU 2. ASLtYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN Dosya No: 2003/431 Davacı Hazine tarafından davalılar Ferhal Can ve arkadaşları aleyhine mahkememize açılan tapu iptali tescil davasının yapılan yar- gılaınasında, Davalılar Ferhat Can ve Hüseyin Turan'ın tüm aramalara rağmen açık adresleri tespit cdilemediğinden duruşma günü ile davanın ni- teliğinin gazete ilanı ile duyurıılmasına karar verildiğinden, adı geçen davalıların Ordu 2. Aslıye llukuk Malıkemesi duruşma salonunda 14.02.2005 günü saat 09.00'da yapılacak olan duruşmasına gelmediklerindc veya kendilerini bir vekille temsil ettirmediklerinde duruşma- mn yokluklarında yapılacağı gibi karar da ve- rileceği duyurulur. Basın: 4184
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle