22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 ŞUBAT 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Memurların gökdeleni 0, çocukluğumuzun övünç kaynağıydı. 0, Tür- kiye'nin ilk gokdeleniydi... Içine düşme korkusuyla burun buruna temel kazısını seyretmek bile ayrı bir serüvendi. Her ka- tmın yükselişinde bizim mahallenin bebeleri "Abo- oov len, göğü delecek len bu" diye birbirlerini dürterlerdi. Sonunda bitti, tepesine de bir "mete- oroloji lambası" konduruldu. Sarı yandı mı, an- lardınız ki, ertesi gün Ankara'da "sis" var, kırmı- zıysa "kar" var... Memur çocuğu olarak ayn bir kı- vanırdık, çünkü o, Emekli Sandığı'nın eseriydi. Geçen hafta adı gibi soğuk "Ozelleştirme Yük- sek Kurulu" karar almış, Türkiye'nin ilk gökdele- nini, "Kızılay Emek lşhanı"n\ satacakmış! Gerekçe? "Yeteri kadarkira geliri elde edilemi- yor"muş. Yeteri kadar kira geliri elde edin canım, elinizi tutan mı var? Hem hazır "töccarlığı ile övü- nen Başbakan da başımızda... Yok! llle satacak- lar. Alışkanlık etmiş bir kez: Kıbrıs'ı sat, vatan top- raklarını sat, işçinin hastanesini sat, memurun gök- delenini sat! Amacı "modern mimarlık mirasının belgelenmesi ve korunması" olan Uluslararası D0C0M0M0 örgütünün Ulusal Çalışma Gru- bu'ndan mimar Ali Cengizkan, Kızılay Emek Iş hanı'nın çok iyi bir yapı olduğunun altını çizip kü- çük, ama önemli bir uyarıda bulunuyor: "Hep tescildeyince eskieseıiehn tesciliakla ge- liyor. Oysa, yavaş yavaş 1950'lerde, 1960'larda yapılan mimarlık ürünlerinin de tescili söz konu- su olmaya başladı. Tescil, birşeyi dondurma an- lamına gelmemeli, ama el değiştirme de yapının geleceğini etkileyen birsüreçtir. Kentin kimliğine kendisini kazıyan biryapının geleceğine dönükbir karann o kimliği değiştirecek etkilere de açık ol- maması gerektiği kanısındayım." IŞIK KANSU e-devlet kapısına kapılanmak Bakanlar Kurulu, 2005/8409 sayı- h "kamu hizmetlerinin ortak plat- formda, tek kapıdan (portal) sunu- mu ve vatandaşın devlet hizmetle- rino elektronik ortamdan güvenli ve hızlı bir şekilde erişimini sağlamak amacıyla e-devlet kapısı teknik alt- yapısının kurulmasına" ilişkin karar- nameyi 25 Ocak 2OO5'te çıkardı. Ka- rarnamenin 1. maddesi "e-devlet kapısı teknik altyapısının kurulması görev ve sorumluluğu"r\u Türk Te- lekomünikasyon AŞ'ye veriyordu. Şu rastlantıya bakın ki, tam 5 gün sonra, yani 30 Ocak 2005 günü de Microsoft Başkanı Bill Gates Anka- ra'da Başbakan'la, bakanlarla gö- rüştü ve daha henüz 5 gün önce "e- devlet kapısı teknik altyapısının ku- rulması ve görev ve sorumluluğu"nu üstlenmiş bulunan Türk Telekom Ge- nel Müdürlüğü ile bilişim sektörün- de yakın işbirliği içinde olunmasını taahhüt eden "işbirliğiprotokolü"ne imza attı. Her şey adeta bir anda olmuş, ar- dına kadar açılan kapılardan süzü- len Bill Gates, kaşla göz arasında e- devlet kapısına kapılanmış, "e-tes- limiyet" gerçekleşmiştir... Bu aşamadan sonra asıl merak konusu şudur: Türk Telekom ile Bill Gates arasındaki "işbirliği protoko- /ü"nün içeriği neden açıklanmamak- ta ve özellikle gizli tutulmaktadır? e-açıklayın artık! İthal kâğıt Başbakan ile Maliye Bakanı, SEKA'nın ga- zete kâğıdı da üreten Izmit fabrikasının kapa- tılmasında ısrarlı olduklarını açıklıyorlar... Öte yanda, üçüncü hamur gazete kâğıdına basılan Resmi Gazete'nin depoları, başta Ro- manya olmak üzere yabancı ülkelerden ithal edilmiş kâğıt bobinleri ile tıka basa dolu... Inanmayan, gider Resmi Gazete matbaası- na bakar. Kurultay sonrası CHP Genel Merkezi'nden görünen "genel" durum şöyle: Genel soru: Mustafa Sarıgül ne olacak? Genel yanıt: Sarıgül, çirkin bir kurultay sürecinin baş sorumlusu oldu. CHP, paranın, bar, pavyon fedailerinin partiye egemen olmaya çalıştığı bir ortamda kimliğini korudu. Yakın süreç içinde CHP'yi bu noktaya sürükleyenler mutlaka "budanacak"t\r. Genel soru: Mustafa Sarıgül, 460 oyu nasıl aldı? Genel yanıt: Aldığı oy küçümsenemez. Ama o oyların Sarıgül'e gidiş nedeni farklıdır. Ana neden, delegenin örselenmiş olmasıdır... Bu delegeler 2003 kurultayı için seçildiler ve bir de yerel seçim CHP Genel Merkezi'nde dupum geçirdiler. Delegenin ve delegeyi yapılandıran insanların yerel seçimlere dönük beklentileri vardı. Delege ve o delegeleri delege yapanların çoğu bir yerlere aday adayı oldu. Merkez yoklaması sırasında aday gösterilmeyenler küstü, aday gösterilip kazanamayanlar da "CHP seçimde varlık gösteremedi, bu yüzden ben de seçilemedim" diye sırt döndü. Ardından tüzük kurultayı yaşandı, bazı küskünlükler de orada oluştu. Dolayısıyla hırpalanmış, yıpranmış, küsmüş, örselenmiş delegenin bir tepkisel tavrıdır geçen hafta yaşanan. Genel soru: Kemal Derviş ve Zülfü Lîvaneli partiden ayrılır mı? Genel yanıt: CHP'yi anlamamak ve onun ilkelerini hor görmek isteyenler, CHP'nin üst yönetimini ele geçiremeyeceklerini bir kez daha anladılar. Şimdi de CHP'den ayrılma işaretleri veriyorlar. Aslında topu topu 5- 6 milletvekilinden oluşan bir ekiptir bu. Çevrelerinde görünen diğer milletvekilleri, yalnızca kurultaya dönük bir araya gelmişlerdir. O çekirdek ekip partiden ayrılır mı, ayrılıp da ne yaparlar bilinmez; ama CHP'yi geçmişten getirdiği çizgisinin gerisine çekmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Genel soru: Bu yıl ekimde kurultay var mı? Genel yanıt: CHP PM (bugün) toplanacak ve MYK'yi seçecek. MYK seçildikten sonra bir karara varılabilir. Eğer ekim ayı sonuna kadar bir kurultay yapılması düşünülürse, takvimin yetişebilmesi için düğmeye bu ay sonuna kadar basmak gerekir. Genel soru: MYK'de değişiklik olur mu? Genel yanıt: Kemal Derviş, Zeynep Damla Gürel, Bülent Tanla ve Ersin Arıoğlu'ndan boşalan dört yer zaten zorunlu olarak doldurulacak. Geriye kalan kadroda ise lider Deniz Baykal çok köklü bir değişiklik yapmaz. Dinlerin Buluştuğu Uhısumuzda Ekümeııik Düş LGÜRŞENKAFKAS Geçmişten bugüne kadar va- tan toprağımızda birçok dinin, inancın yarıştığı insanların bir arada gönenç içinde yaşadık- lannı biliyoruz. Dinlerin buluştu- ğu Mardin, Peygamberlerşeh- ri Urfa, Hıristiyanlık havarilerinin gezdigi Antakya, Efes, Miletve daha niceleri tarihi örneklerdir. Birçok ilimizde de çan, ezan ve hazzanın mistiksesleri kulaklar- dasaygıylayankılanıyor. Bu mil- letin çocukları sevince yüreği ile sever, sayar. Dünden bugü- ne Türkiye yaşadığı çalkantılı bir coğrafyanın ve tarihsel zen- ginliğinin sorumluluğunu taşı- maktadır. Bu sorumluluğu, Türk halkı "büyükoğlu" Atatürk'ün "Yurtta banş, cihanda barış" betimlemesinde görmektedir. Ulusal kültürümüzde din, dil, mezhep, ırk farkı yerine, birlik, bütünlük kavrarnlan hoşgörüy- le yer almaktadır. Aynı topraklar üzerinde, ay- nı sınırlar içinde ayrımcı tutum, unvan ve sınıfsal farklar ulusal bütünlüğü bozar. 1453 Fatih Sultan Mehmet'ten bugüne kadar Türk toplumunun "sev- gi ve hoşgörü yakınlaşması" devam etti. Atatürk'ün naaşının Dolmabahçe önünden geçişi sırasında Ermeni, Rum, Sürya- ni vatandaşlarımızın cenazeyi selamlayarak ağladıklarını ve "Bizi kimlere bırakıp gidiyor- sun Paşam" deyişlerini hatırlı- yoruz. Dünlerde huzurlu, gü- venli yaşamı sürdürüyorken Or- todoks Fener Rum Patriği'nin "tarihi bir unvan" ya da "ekü- meniklik" diye tutturması, ABD'yi ve AB ülkelerini kışkır- tıcı davranışları anlamlı ve hoş- görüyü görmezlikten gelmedir. Avrupa Birliği'ne giriş sürecin- de bu isteğin koşul oluşu, Hey- beliada Ruhban Okulu sorunu- nun gündeme gelişi düşündü- rücüdür. Türk eğitim sistemin- de dini ne olursa olsun vatan- daşlarımızın okulları bir işlerlik içinde görülür. Rum Patriği'nin Heybeliada'yı ayrı ve farklı gö- rüşü de anlaşılmazdır. Ulusla- rarası evrensel hukuk kuralları- na aykırı bu istekler anlamlıdır. Bu tutum ve davranışlarla ulus olarak içimizdeki sevgi duygu- su, hoşgörü ve yakınlaşma göl- gelenmektedir. Avrupa Birliği'yle 17 Aralık dönemecinde tartışma ortamı yaratmak, VVashington'un bu- na alet edilmesi, Fener Rum Patriği'nin vatandaşlık ilkesine aykırıdır. Asırlardır Fener Rum toplumunun uyum içinde olu- şunun, bu süreçte dini özgür- lük isteyişi hoş karşılanmamak- tadır. Ekümene" sözcüğü Hı- ristiyan din ve uygarlığının ege- men olduğu coğrafi alanın an- latımıdır. Patrik her ne kadar "tarihten gelen bir söylemdir" diye savunuyorsa da, evren- sellik kavramı Türkiye'nin ulus devlet bütünlüğüne aykırıdır. Fener Rum Patriği, Belek'te açı- lan "Dinler Bahçesi" anlayışı- na bakmalı. Gerçek kültür, bil- ge kişilik kendini yüce görmek değil, devlet yasalarına uymak, hoşgörülü olmak ve sınıf ayrı- mından uzak durmakla olur. 1924'te Lozan Antlaşması'yla Misak-ı Milli hudutları içinde azınlıkların hakları belirlenmiş- tir. Bunun önünde durmak hak- sızlık ve hukuksuzluktur. Fener ve çevresinde Rum Patriği'nin genişleme amaçlı birçok konu- tun satın alınmasıyla ilgili söy- lemler ayyuka çıkmıştır. Ekü- menlik isteminin tarihsel birsöy- lem oluşu, gelecekte içinden çıkılmaz bir siyasi boyut kazan- dıracaktır. ABD Büyükelçisi Eric Edelman'ın kendi başına buy- ruk ve görev ölçüsünün dışına çıkarak "Politikamızda hiçbir değişiklik yok, olmayacaktır. Tepki duyan gelmesin" sözle- rikışkırtıcı,yakışıkalmazveöl- çü bilmezliktir. Büyükelçileronun ülkesinde böyle davranmıyor- lardır. Ülkelerin temsilcileri o ül- kenin yasalarına, insanlannave kültürüne saygılı olmalıdır. Fener Patriği Bartholome- os'un evrensel otorite olan ekü- meni sayılma isteği ve Heybe- liada Papaz Okulu'nun ona bağ- lı olmasını istemesi devlet için- de devlet anlayışı arayışıdır. Bu okulun Patrikhane'ye bağlı ol- ması durumunda diğer din ve mezheplerin istekleri ortaya çı- kacaktır. 21. yy. bilgi ve tekno- loji çağıdır. Mistik düşüncelere hoşgörüyle yaklaşınca insan- lar bilimde ve teknolojide daha başarılı olacaklardır. Din savaş- larının ölüm ve felaket getirdiği tarihin her çağında görülmüş- tür. Geçmişin bu acı gerçeğini kışkırtmakdoğru değildir. Fener Rum Patriği, Türkiye'nin AB ka- tılım sürecinde, bendebirşey- ler koparmalıyım diyorsa yanı- lıyor. Patrikhane eşit düzeyde- ki kiliselerle sorununu çözme- lidir. Eşitler arasında birinci ve- ya kaçıncı olacağını araştırma- lıdır. Yaşadığı bu toprağa, birlik içinde olan insanına, tarihi geç- mişe ve güneşin aydınlığını esir- gemediği bu coğrafyaya patri- ğin ve herkesin saygılı olması hu- kuksal birgereksinimdir. Yersiz ve gereksiz isteklerle ortamı germek, tarihi süreci kaşımak, kendine üstünlük payı vermek patriğe ve yabancı temsilcilere kazanç sağlamayacaktır. iç ve dış siyasetteki koordi- nasyonda hoşgörülü, anlayışlı ve sevgi dolu olan bu ulusa hak- sızlık edilmemelidir. Genç ve dinamik nüfusu ile yenileşme, değişme ve gelişme çabasını sürdüren Türkiye, gelecekte Av- rupasavunma sisteminde de et- kin yerini alacaktır. Bugün tari- hi bir unvan almak, yarınlarda da siyasi gelecek düşlemek kendinin ve halkının huzurunu bozmaktır. KİM KİME DUM DUMA ÜKIIIÇAK behicakCaturk.net HARBİ SEMtH PonoY semihporoy(ctyahoo.com BULUT BEBEK NURAYÇlFTÇt huluthBbeki.il hotmail. com hizim de Senden I1AYAT EPlK TtYATROSU MUSTAFA BÎLGÎIS hayatepiktnmynet.com BAŞBAMNIN 6ÖSTERtŞLt TÖRENLERLE YAPTIftblgl DEPREM KONUTLARI 1 YILDA HER YERİNDEN SU ALARAK CÜRÜYOR!.. TARlHTE BUGÜN MÎJMTAZ ARIKAIS BAKERKÖY 4. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2005/111 Karar No: 2005/24 tstanbul, Falih ilçesi, Hasan llalife Mah. C.24, H:293'te kayıtlı bulunan Ali oğlu Nazire'den 08.04.1935 d.iu Turgut Ataer'e Istanbul İli, [J atih ilçesi, Hatice Sultan Mahallesi, C:025/05, ASN: 349, S.No: 54'te kayıtlı Mehmet Dursun oğlu Behıce'den 21.08.1941 d.lu Tay- lan Aytöre vasi olarak tayın edilmiştir. llan olunur. 3101.2005 Basın: 4532 ^ s s : E K ^ POÜTİKADA OÛSÜNCE VEEYLEM.. 5Şubat tvtvw.mumtaz-arikan.com fcSfc* t>yfeu ; t9OO'PE BUGÛN, CJNLÜ AMERİKALI POÜTİfCACI AOLAI STE VEHSON OOĞOU. 19SZ VE 1956 8AŞKANUK Aie KAT/UP kAYBEPeCEK OLAU ZTEVENSOM(ST) 8UMA KAGŞtM, AM£RİK4N POÜTİKA SAHfJESİNDE tS/HÇ KJŞİL.İ6İ, İMCE MİZAHI VE U£m KDUUÇMACtUGIY- LA ETHİÜ OLACAKTlfi. ABD 'NİN BİRLfÇMİÇ MİLLET- L£R'P£ TBMSİLCİUĞihii YAPAftKEM, ÛLH£SİMİM ÇtkAR- LARISJI KOOJMAOA KtJsiK YÖNTEMİ KUUANARAK VİETMAM SAVAŞIMI VE PİĞER SALbl&ILARI SAVUMA - CAK., AMCAK, ÖZ.EL GÖRJJÇMEieRİUD£ OE HÜKÛMETI- NİM POÜTİKASINA KAfZŞİ OLPUĞUfJü SÖYLEf£CEKTt\ l) BİR BAKIMA, AM££İKAH " DEG/ŞİMMİH " Adlai Sfere»£an; 19OO -İ96S. ıf görüntjfune ö««m vermüufin "i-evenSon, alh detik. ayakkabısın a bir foBİanhda-. SAGNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Jaguar 43... "Versace'den başka kravat takmayan Erba- kan'a vaktiyle 'Versace Islam' derlerdi. Bu da bir tür 'Jaguarlslam' olmalı! Erbakan 'ın kravatları Er- doğan'/n ayakkabıları yanında harcıâlem kaldı..." Başbakan'ın gazetelerde boy boy fotoğrafları çıkan "Jaguar marka" el yapımı ayakkabıları için bir Batılı gözlemcinin söylediği sözler bunlar... İçinde ve köselesinin altında "R. Tayyip Erdo- ğan" imzasının yer aldığı ayakkabıları, Konyalı bir tekstil ve ayakkabı firması üretiyormuş. Ozel el yapımı ayakkabıların yalnız kösele tabanı Italya'dan geliyormuş, gerisi yüzde yüz Türk imalatıymış. Erdoğan ayakkabılarını çift çift acaba hep bu fir- maya mı ısmarlıyor? Yoksa bu da birarmağan mı? Her halükârda Jaguar" satışlarında şimdi ciddi bir patlama olacağını düşünebiliriz. Firma adına doğ- rusu iyi reklam! Ancak aynı şeyi Erdoğan için söy- lemek mümkün mü? 'Erdoğan'a ulaşmak imkânsız...', Ingilizcede bir laf vardır: "Put yourself in other people's shoes!" -Kendinizi başka insanların pa- bucunun içine koyun!- Yani empati duyun, kendi- nizi karşınızdakilerin yerine koyun anlamında... Anglosakson kültüründe "empati" duygusu ni- ye pabuçlarla özdeşleştirilmiş dersiniz? Bir insa- nın konumu ve kimliğinin tanımında pabuçların çünkü çok özel, ayrı bir yeri var. Grimm Kardeş- ler'in efsaneleşmiş masalı "Külkedisi"r\i hatırla- yın. Dünya çocuk edebiyatına mal olmuş masal kah- ramanının "sınıf atlama" simgesi, bir çift "kristal ayakkabı" ile anlatılır. Statü değişikliğinin anahta- rı bir çift kristal "ayakkabı"6\r. Şahsa özel imzalı pabuçlarla, başkalarıyla ne denli özdeşleşebilirsiniz? İçinde isminiz yazan bir çift pabuç, size ancak diğer insanlardan çok "fark- lı" ve "özel"; "ayrıcalıklı" bir konumda olduğunu- zu hatırlatacak; daha da ötesi "benzersiz ve biri- cik" olduğunuzu düşündürecektir. Beni kaygılandıran da işte tam da bu "biricik ol- ma" sendromu. Ayakkabıların maddi değeri de- ğil gerçekte... Dün bir gazetenin birinci sayfasın- da "R. Tayyip Erdoğan" imzalı pabuçları gördü- ğümden beri "isme özel imzalı pabuç giymek na- sıl birpsikolojidir?" diye düşünüyorum. Dışişleri de devre dışı... Bu soru ise aklıma son Moskova gezisinde ün- lü birgazetecinin Başbakan için yaptığı çarpıcı bir saptamayı getiriyor: "Erdoğan'a ulaşmak artık çok güç. Gücün de ûtesinde imkânsız diyebilirim! Çevresini aşıp kendisine ulaşmak, birgrup gaze- teci oturup karşı karşıya sohbet etmek imkânsız hale geldi. Kendisine ulaşamadığımız için de bir- takım bazı uyarıları yapamıyoruz..." AKP çevrelerine yakınlığı ile tanıdığım meslek- taşımın bu sözleri, beni şaşırtmamış ancak çok kay- gılandırmıştı. AKP'ye yakın kaynaklar bile Erdo- ğan ile aralarına böyle bir mesafenin girdiğini dü- şünüyorsa varın siz gerisini hesap edin. Bu tehlikeli bir gidiştir. "Beğenmediği sorular" soran her gazeteciyi uluorta haşlayan; çekilen ba- zı fotoğrafları (Bkz. Davos ve Sharon Stone) ya- yımlattırmayan, son "gerdanlık" olayı ya da "Kur- ban Bayramı" eleştirilerinde olduğu gibi gerekti- ğinde tüm medyayı fırçalamaktan, blok halinde karşısınaalmaktan çekinmeyen Başbakan eğer ken- disine yakın olan gazetecilere de kulak vermiyor, onlarla dahi bir araya gelip konuşmuyorsa kaygı verici boyutlara ulaşan bir "mesafeden" bahse- debiliriz. Yalnız gazeteciler değil bu mesafeden şikâyet- çi olan. Dışişleri çevreleri detedirgin. AKP'nin son grup toplantısında ABD'yi olabilecek en sert üs- lupla eleştiren ve hesapta olmayan, beklenmedik bir çıkış yapan Başbakan Erdoğan'ın kullandığı ton ve üslup Dişişleri mensuplarını mesela hep- ten hazırlıksızyakalamış. Haberleri yokmuş bu ko- nuşmadan. "Biricik olma" sendromu böyle bir şey işte. Son- suz bir özgüven ve başdönmesi hali. B U L M A C A SEDATYAŞAYAN 1 2 3 4 5 SOLDANSAĞA: 1/ tpekböceği kozası. 2/Jü- piter gezege- 2 nine verilen bir başka ad... Yurdumuzda kurulmuşyir- 5 mi bir köy 6 enstitüsünden 7 biri. 3/ Telli çalgılarda tel- 8 leri germeye 9 yarayan bur- gu... Kurşun borula- rın ağzını açmakta kullanılan ucu sivri tekoz.4/Sınırnişanı... 3 Önemli tarihsel ol- 4 gu. 5/ "Fhırcun" da 5 denilen bir kuş. 6/Bi- rinden birinin olaca- ğı sanılan iki iş için kullanılan bağlaç... Antalya yöresine öz- gü, kemikli et ve pirinçle yapılan bir yemek. 7/Yiı- suf Ziya Ortaç tarafından çıkanlmış, Türkiye'nin en uzun ömürlü mizah dergisi... Yabancı. 8/K0- yunlann kuzulama dönemine yakın sürü sahiple- nnı dolaşarak yiyecek ve bahşiş toplayan çoban... Nine. 9/Mersin'iıı bir ilçesi...Boynuzunun biri kı- nk hayvan. YUKARroAN AŞAĞIYA: 1/ 20 Mayıs'ta meydana gelen bir fırtına. 2/ Şans, talih... Katarakthastalığına verilen bir başka ad. 3/ Rusya'da zengin köylülere verilen ad... Bulgur, bı- ber, soğan, domates, maydanozla yapılan ve asma yaprağına sanlıp çiğ olarak yenen bir yiyecek. 4/ Mersin'in Silifke ilçesinde antik bir kent... Ortaya çıkan durum. 5/Halk dilinde pancara verilen ad. 6/ Şaşma belirten bir ünlem... Ege Bölgesi'nde bir dağ. II Yırtıcı bir kuş... "Bir — çıkarmaya başlar bohçamızdan / Lavanta çiçeği kokan kederleri" (A.M. Dıranas). 8/Ayakkabının yumuşak olan üst bölümü... Oyunda cezalı çocuk. 9/F.lli şiniklik ta- hıl ölçeği... Sırtta taşınan yük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle