18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2005 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL • ••Bir Şey Var ki Cahit Sıtkı Tarancı umutsuzluğa düştüğü bir anda "Aynı suda yüzmez bindiğimiz gemiler" demişti. Bezginliğin en koyusu, hiçbir çıkış yok, hiçbirumutyok. "Değilkardeşim" diyordu, "gök mavi değil"... Başka bir şair, Cahit Irgat daya- namamış karşı çıkmıştı bu korkunç bezginliğe: "Hayır aynı suda yüzer bindiğimiz gemiler." Umutla umutsuzluğun çatışması, ama umudun, aydınlığın üste çıkma çabası... Yıl 1947 idi. "Sanat ve Edebiyat" gazetesin- de Cahit Sıtkı Tarancı'nın bir şiiri yayımlanmış- ti: "Bir Şey". Neyi, kimi anlatıyordu şair? "Bir şey ki hava gibi, ekmek gibi, su gibi I La- zım insana lazım onsuz yaşanılmıyor I Ana ba- ba gibi dost gibi yavuklu gibi I Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor. Bir şey ki gözümüzde memleket kadar aziz I Aşk ettiğimiz kendimlze dert ettiğimiz I Adını çocuklarımıza bellettiğimiz I Bir şey ki artık has- retine dayanılmıyor." Neydi o 'birşey'. O, tam daTürkiye'de sol akım- ların güçlendiği yıldı. Sosyalist partiler ortaya çı- kıyordu. San Francisco'da Birleşmiş Milletler kuruluyordu. Bizler de ilk üyeleri arasındaydık. Ülkede yeni partiler, yeni anlayışlar oluşturulu- yordu. Işte o günlerde birdenbire ünlü bir şairi- miz, "Bir şey ki artık hasretine dayanılmıyor" di- yebiliyordu. Neydi o şey? özgürlük mü, demok- rasi mi? Cahit Sıtkı Tarancı'nın iki dörtlükte bitirdiği şi- ir, yarım bir şiirdi. Arkası vardı ama yayımlana- mamıştı. O 'onsuz yaşanılmayan' şeyin ne ol- duğunu ancak on yıl sonra anlayacaktık! On yıl- da Türkiye'de bir şeyler mi değişmişti, bir şey- ler mi olmuştu? 1959'da Tarancı'nın "Bir Şey" şiirinin tama- mını okuyabildik: "Bir şey daha varyürekleracısı I Utandırırin- sanı düşündürür I Oylesine başka bir kalp ağ- rısı I Alır beni ta Bursa'ya götürür. Yeşil Bursa 'da bir garip kuş I Otur denmiş ora- cıkta oturmuş I Ta yüreğinden bir türkü tuttur- muş I Ne güzel şey dünyada hür olmak hür. Benerci Jokond Varan Üç Bedrettin I Hey kah- pe felek ne oyunlar ettin I En yavuz evladı bu memleketin I Nâzım ağabey hapislerde çürür" O 'birşey'in Nâzım Hikmet olduğunu ancak on yıl sonra anlamıştı okurlar. Otuz Beş Yaş şi- iriyle büyük ödül kazanmış bir şair bile 1947 yı- lında Nâzım'ın adını anamıyordu, anmaya kalk- sa da dergiler, gazeteler o adı siliyordu. Ama iş bu kadarla bitmedi. Nâzım Hikmet, şa- ir arkadaşı Tarancı'nın yazdığı şiirin bütününü öğ- renmişti. O yarım kalmış şiiri gerçek anlamda de- ğerlendirmek istemişti, 'oturmuş bir türkü tut- turmuş' değil, yeni bir şiirle 'bir şey'in anlamını çözmüştü: "Sevdalınız komünisttir I on yıldan beri ha- pistir I yatar Bursa kalesinde Hapis amma zincirini kırmış yatar I en alâ bir mertebeye ermiş yatar! I yatar Bursa kalesin- de Memleket toprağındandır kökü I Bedrettin gibi taşıryükü I Yatar Bursa kalesinde Yüreği delinip batmadan I şarkısı tükenip bit- meden I cennetini kaybetmeden /yatar Bursa kalesinde" Artık ülkemizde Türkiye Komünist Partimiz bile var. Seçimlere giriyor, oy da alıyor... Gerçi yüzde birlerde ama var!.. Epey yol almışız de- mek ki! "Komünist" sözcüğü artık dünyada da, bizde de korkulan bir şey olmaktan çıkmış. Du- rup dururken nereden geldin bu konuya diye so- ranlarınız olursa yanıtım: Zaman denen güç kar- şısındadağlardayanmıyor, ne baskılar, ne kor- kutmalar... O bir şey adı verilen güç, yeniyor her şeyi... Başkanlık Rejimi ve Türkiye Sonradan ne kadar tevil edilirse edilsin, ABD Türkiye'yi, Büyük Ortadoğu Projesi'nde öbür tslam ülkelerine ömek gösterilecek ılımlı bir Islam cumhuriyeti olarak görmek istediğini en yetkili ağızdan açıklamıştır. Sabih KAJNADOGLU Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavası A nadolu'da sıkça kullanılan bir deyim vardır: "Çalıdibiyokla- mak." Eyleme dönüştürülmek istenen bir düşüncenin, iyi ni- yet görüntüsü altında ortaya atılmasıyla başlar. Arama, araştırma, tartış- ma ve alıştırma evrelerinden geçilerek ama- ca ulaşılır ya da ortam uygun değilse yeni bir sürece ertelenir. Bu haldeki tek sakınca, ni- yetin açığa çıkmış olmasıdır. Bu yoklamanın son ömeği, Adalet Baka- nı ile TBMM Anayasa K.omisyonu Başka- nı'nın "başkanhk rejimT önerileridir. Bu öneri kamuoyunun yabancısı değildir. Öne- riyi ilk ortaya atan, 1980 ilkyazında (baha- nnda), 6. Cumhurbaşkanı FahriKonrtürk'ün görev süresinin bitiminde yapılmakta olan se- çimleri bile bile kilitleyip kusuru sisteme yiikleyerek "millete gkmeyi" çare gösteren si- yaset adamıdır. Ancak istenen elde edileme- miş, evdeki bulgurdan da olunarak 12 Eylül darbesiyle karşılaşılmıştır. 12 Eylül 'den son- ra tüm erkleri ellerinde tutanlar, sonu "baş- kanlık rejimine" gidecek bu öneriye iltifat et- memişler ve parlamenter rejimden ayrılma- mışlardır. Özlem bitmemiş ve "başkanhk rejimi" önerileri arka arkaya ve cumhurbaşkanlan tarafından da yapılmıştır. Bu öneriler gerek zamanlamalan ve gerekse dayandıklan ge- rekçeler yönünden birbirine benzemektedir. Her iki cumhurbaşkanı da seçildikleri maka- ma, iktidarpartisi genel başkanlığındanve baş- bakanlıktan gelmişlerdir. Iktidarın, kuvvet- ler aynlığı ilkesini boşlayan yürütme gücü- nün peşindedirler. Kuvvetlerin birbirini de- netleyip dengelediği ve iktidar gücünü sınır- ladığı parlamenter rejim, isteklerini karşıla- maktan uzaktır. O halde çare, "başkankkre- jimindedir". Bu öneriler de kamuoyu deste- ği bulamamıştır. Bugün, cumhurbaşkanlığı seçimine iki yıl- dan fazla bir süre varken, önerinin yakın çev- reden etkin ve yetkin kişiler tarafından gün- deme getirilmesinin nedeni ne olabilir? Ola- sı aday "Genel Başkan ve Başbakan'a" ön- ceden ölçüye uygun hazırlık yapnıa dışında, gösterilen, gerekçe "yönetimdeistikrardır". Bu gerekçe aşağıda değineceğimiz neden- lerle bahane bile olamaz. Tüm ilkeleriyle... Bilindiği gibi "başkaıüıkrejiminin" tek ve tipik örnegi ABD'dir. ABD bu konuda 218 yıllık bir deneyime sahiptir. Bu deneyim, siyasal partilere, siyaset adam- larına ve halka kuşkusuz, engin bir demok- rasi kültürü ve etiği kazandırmıştır. Rejim, ABD'nin tanhî, ekonomik, siyasal ve sosyal yapısının bir ürünüdür ve bu nedenle de öz- gün bir yönetim biçimidir. ABD federal birdevlettir. Federedevletler- le federal devlet arasındaki ilişkiler dengesi rejimin başanlı bir biçimde yürütülmesini sağlamaktadır. Kuvvetler aynlığı ilkesinin sert ve katı şekilde uygulanması rejimin ay- n güvencesidir. Siyasal partilerde, katı disiplin, grup kara- rına uyma zorunluluğu yoktur. Bu nedenle si- yasal parti liderliğinin egemenliğe ve gide- rek sultaya dönüşmesi olanak dışıdır. Disip- lin yönünden "serbest" olarak nitelendirilen siyasi partilerde ideolojik bir ayrışım da gö- rülmez. tki partili siyasi yaşam, rejimin ayn bir özelligidir. Ve en önemlisi, kuvvetler aynlı- ğındaki sert oluşumu sağlayacak ve denge- lerin bozulmasını önleyecek bağımsız, güç- lü ve etkin bir yargı erkine sahiptir. Fedcral Mahkeme rejimin demokratik işlerliginin ay- n bir güvencesidir. Bu olgulara, kamuoyu baskı ve denetimi- ni, sivil toplum örgütlerinin etkinliğini, tekel- leşmesi ve ticari işletmelerle işbirliği önlen- miş medyamn gücünü eklersek "başkanlık rejiminin" ABD'deki başanlı uygulamasının ve demokratik işlerliginin nedenlerini daha iyi anlanz. "Başkanhk rejimi'' kuşkusuz demokratik bir rejimdir ve parlamenter rejim gibi "tenı- sili lıükümet" sistemlerinden birini oluştur- maktadır. Bu nedenle, her iki rejimin de başanlı ola- bilmesi çağdaş demokrasinin tüm ilkeleriy- le yaşama geçirilmesine bağhdır. Çağdaş de- mokrasi, varlık nedeni olan laiklik ilkesinin koruması altında gücünü, çoğulculuktan, ka- tılımcıhktan, saydamhktan ve hukuka bağlı- lıktan alır. Ülkemizde ise ilkeler içi boş kav- ramlar olarak kalmıştır. Siyasi partiler, katı disiplin partileri olup, parti içi demokrasiden yoksundurlar. Genel başkan sultası, tüm par- tilere bulaşmış, çaresi bulunamayan bir has- talık haline gelmiştir. Sivil toplum örgütleri, yetersiz ve kamuoyu baskısı yaratma gücün- den uzak, etkisiz kuruluşlar halindedir. Medya, holdinglerin elinde, ticari çıkarla- nnı koruma yolunu, siyasal iktidarla uzlaşa- rak, gerçekleri çarpıtma pahasına onu destek- lemekte bulmuştur. Yargı bağımsız, güçlü ve etkin değildir. Yürütmeye tam bağlı bir yar- gı yaratma çabalan sürdürülmekte, her vesi- le ile yüksek mahkemeler yıpratılmakta, de- netimi yürütmenin elinde yargısal denetim or- ganlan kurulmaktadır. Çağdaş demokrasilerden nasibini almamış böyle bir ortamda "başkanhkrejiminin" ko- laylıkla bir "başkancırejime" dönüşmesi ka- çmılmaz olacaktır. Bu dönüşümün sonucu- nu merak edenler T,atin Amerika ülkelerin- deki geçmiş sürece bakabilirler. Yönetimde istikrar gerekçesine sığınanlar, başkan ile yasama organındaki çoğunluğun ayn partilerden oluşması halinde ortaya çı- kacak istikrarsızlığı ve kaosu nasıl aşacakla- nnı da açıklamahdırlar. Bu açmazın çözümü, rej imin kurallarında yer almamıştır. ABD'de siyasi partilerin "disiplin partisi' 1 olmayışı çö- zümü beraberinde getirmiştir. Türkiye'de si- yasi partilerin tarihi oluşumu, yapısı ve bu gün- kü hali bu tür bir çözüme engeldir. Türkiye Cumhuriyeti laik, üniter bir ulus devlettir. Bu özelliği, rejim ithali yoluyla üni- ter yapısını bozmaya yelteneceklere de fir- sat tanımayacaktır. Sonradan ne kadar tevil edilirse edilsin, ABD, Türkiye'yi Büyük Ortadoğu projesin- de öbür tslam ülkelerine ömek gösterilecek ılımlı bir tslam Cumhuriyeti olarak görmek istediğini en yetkili ağızdan açıklamıştır. Kuşkusuz, ABD için Ilımlı tslam Cumhu- riyeti'ninbaşkanı ile anlaşmak ve uzlaşmak çok daha kolay olacaktır. Parlamenter rejim- de 1 Mart tezkeresinin TBMM'dekı akıbeti ABD'ye ders olmuştur. Bize de olmalıdır. Tiran, monark, diktatör, sultan veya padi- şah, adı ne olursa olsun tek adam yönetim- lerinin, ülkelerine verdikleri zararlar da unu- tulmamalıdır. Sonuç Başkanhk rejimi önerisinin ardından, ba- sında bir tarikat liderinin övgüsünü içeren yazı dizileri peşi sıra yayımlanmaya başladı. ABD'nin koruması altındaki "hocaefendi- nin" ılımlı Islam cumhuriyetlerine halife ola- rak hazırlandığı iddiası, artık bir ironı değil- dir. Büyük Atatürk, ulusuna "Türkiye Cumhu- riyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz" diyerek uygarlık yolu- nu göstermiş ve koşullar ne olursa olsun Cumhuriyeti koruma görevini Türk Gençli- ği'ne emanet etmişti.Türk ulusu, enıanetin son- suza kadar korunacağından kuşku duyma- mahdır. Geçen ramazanla bir- likte TV'lerde hurafe içe- rikli programlaryanşı baş- lamıştı. Birçok kanalda bu programlarla kadercilik, teslimiyet, aymazhk aşı- lanmaktaydı. lşsizlik, yok- sulluk, yalnızlık ve paha- lılıkla boğuşan halk, yan- lış yönlendirilmekte. Bu programlann içinde yar- dımseverlik ön planday- mış gibi gösterilse de esas- ta gizli amaçlarla genç di- mağlara uyuşturucu gibi TV'de Hurafe Yarışı... hurateler enjekte edilmek- tedir. Hiçbir bilimsel da- yanağa dayanmayan efsa- ne senaryolarla insanların duyguları sömürülmekte- dir. Rüyaların ve hayalle- rin gerçeğe dönüşümü iş- lenmekte, bu hikâyelerde ölülenn muhtaçlara para yardımı yaptığı bile ger- AbdullahAKAY çekmiş gibi anlatılmak- taydı. Milyonlarca gencimiz, kalıvehane köşelerinde iş- siz güçsüz, bunalım ya- şarken bu tür yayınlarla kurhıluşu müjdeliyormuş gibi, akıl ve bilim dışı ma- sallar ve düzmecelerle, kandırmaca ve uyutmaca yapılmamalı. Reyting savaşı veren bu kanallar, kadın program- larıyla aile içi özel yaşam- lan ekran kavgalanyla ser- gilerken toplumun psiko- lojik yapısını bozmakta, gözyaşı yanşlannı hurafe içerikli yayınlan tüm hızıy- la devam ettirmişlerdir. Türbelerde yaşanan iç- ler acısı görüntüler ise or- taçağ görüntüsü vermek- teydi. Bu görüntüler lsla- miyetin evrenselliğine göl- ge düşürmekte, utanç ve- rici bir manzara yaşan- makta... Tanrı'dan istemeleri ge- rekerüeri, taştan, topraktan ve kemikten istemeleri din adına işlenen en büyük gü- nahtır. Türbelerin önlerin- de yaşananlar ise hiç de iç açıcı değildir. PENCERE Atatürk'ün Koltuğu Koltuk dilimizin en bereketli sözcüklerinden bi- ridir; çeşitli amaçlara yönelik kullanılma alanı ge- niştir; say say bitiremezsin... Sözgelimi koltuk meyhanesi işlek yerlerde bulu- nan, ayaküstü içilen, ucuz meyhanedir ki burala- ra halktan alçakgönüllü kişiler uğrarlar; işinden çı- kıp iki tek attıktan sonra evine gitmeyi âdet edinen kocaların uğrak yeridir, sevimli mi sevimlidir... Koltuk çekmek, koltuğa girmek, koltuk kapmak, koltuğunu doldurmak, koltuk altı, koltuk değneği, koltuklan kabarmak, koltuklamak gibi deyişlergün- lük yaşamda çok kullanılırlar... CHP'nin olağanüstü rezaletle dolup taşan son kurultayında bir deyiş çok kullanıldı: "Atatürk'ün koltuğu!.." • Neymiş?.. CHP Genel Başkanlığı koltuğu Atatürk'ün koltu- ğuymuş... Oraya oturacak kişi şöyle olmalıymış, böyle ol- malıymış... Haydi canım sen de!.. Bunların aklı fikri Atatürk'te değil.. Koltukta!.. Üstelik Atatürk'ün koltuğu yoktu!.. Ne CHP'de.. Ne Çankaya'da.. Ne başka yerde.. Gazi Mustafa Kemal ne bir koltuğa sığacak adam- dı.. Ne de koltuk düşkünüydü!.. • Ama Tutankamon'un koltuğu ünlüdür.. 16'ncı Louis'nin yada 14'üncü Louis'nin adıy- la anılan koltuklar da antika sayılırlar... Yaşam boyu kıçını bir koltuğa yerleştirmek için çabalayıp çırpınmış kişilerin Atatürk'ün adını bir koltuğa yakıştırmaları Mustafa Kemal'e hakarete yeltenmekten gayrı bir anlam taşımıyor... • Siyaset yaşamının sözlüğünden 'Atatürk'ün kol- tuğu' deyişini silmek gerekir, politikayı koltuk kav- gasına indirgeyenlerin Türkiye'sinde bir yetersizli- ği ve çarpıklığı vurgulayan bu yaklaşım Kemalizm- den çoktan kopmuş çıkarcı kafaların Gazi'yi ken- di hırslarına koltuk değneği yapmak yolundaki cü- retleridir... • Atatürk'ün koltuğu yoktur. Fikirleri vardır.. Amaçları vardır.. Felsefesi vardır.. Koltuk meyhanesinde ayakta demlenen Bekta- şi Babasına sordum: - Mirim, "Atatürk'ün koltuğu" var mıydı? Içkisinden bir fırt çektikten sonra güldü: - Imanım, dedi, bunu söyleyenler büyük insanı mobilyacı mı sanıyorlar?.. TC PEVARHİSAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN Esas No: 2004/85 Karar No: 2004/241 Davacı Ayşe K.olcu Ezgin tarafından davalı Nüfus Müdürlüğü aleyhine mahkememize açılan soyadı tas- hihi davasının yapılan yargılaması somında, Davanın kabulü ile Kırklareli ili, Pınarhisar ilçesi, Orta Mahalle, Cilt No:4, Hane No:268'de niifusa ka- yıtlı Abdurrahman ve Nafiye kızı 11.08.1978 d.lu Ay- şe Kolcu Fîzgin'in nüfusta "Kolcu Ezgin" olan soya- dındaki "Kolcu" ibaresiııin çıkarılarak soyadının "Ezgin" olarak tashihinc karar verildiği ilan olunur. 30.12.2004 Basın:444 Yunus Nadi Armağanı Yarışması, 1946'da kuruldu; hem geçmişe hem geleceğe dönük olan anlamı, gazetemizin kurucusu Yunus Nadi'ye saygı ve sevgiden kaynaklanıyor. Yalnız Cumhuriyet gazetesinin değil, Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşunda büyük emeği bulunan Yunus Nadi 'nin anısıtu her yıl taze- lemek bizim için bir görev. Devrimci ve de- tnokrat Cumhuriyet 'in Ulusal Bağımsızhk Savaşımızla ve Türkiye Cumhuriyeti 'yle za- mandaş ve eşanlamlı bir kuruluş tarihçesi var. Yunus Nadi, gazetemizin temel taşlannı bu doğrultuda koydu. Yunus Nadi'nin ölüm yıldönümünü geçmişe dönük bir acı olarak değil, geleceğe yönelik bir kültür ulayına dö- nüştürmek amacıyla bu yanşma düzenlendi. Yanşmanın ilk düzenlendiği ydlarda Türki- ye 'de sanat alanında hiçbir özel ödül yoktu; tek parti dönemiydi ve yalnız CHP 'nin koy- duğu bir şiir ödülü vardı. Aynı dönemde bü- tün dünyada sanat, bilim ve edebiyat ödülle- ri ün yapmıslardı. tsveç.'te Nohel, ABD'de Pulitzer, Sovyetler 'de Lenin, Fransa 'da Goncourt ödüllerinin sonuçlan Türkiye'de de izleniyordu; ama ülkemiz bu alandu da geç kalmıştı. Cumhuriyet gazetesi bu öncü- lüğü üstlendi, elli dokuz yıl önce düzenlenen Yunus Nadi Armağanı 'yla sanat ve kültür yaşamımızda bir yanşma coskusu oluşturdu. Daha sonraki yıllarda Türkiye de de yarıs- maların ve ödüllerin sayısı çoğaldı, yirmiyi aştı. Bugün belki ödül enflasyonundan söz açılabilir; eleştirel bir yaklasımla sakıncalan gündeme getirilebilir, ama yine de kültür, bi- lim ve sanat konularmda yapılan yatırımla- rın çok yararlı olduğu rahatlıkla söylenebilir. 59. YIL YUNUS NADİ ODÜLLERÎ 2005 Zamanla ödüller arasında ayrımlar ortaya çıkar; bir yanşma kurumsallaştıkça, amacı, nitelikleri, karakteri belirginleşir. Bu arada kimi holdinglerin kendi amaçlarına yönelik yarışmalar düzenlemeleri ve ödüller dağıt- malan da bu alanda kaçınılmaz çoğulculuğu yansıtıyor. Kimi bankaların, şirketlerin, tica- ri tekellerin reklam amacıyla düzenlcdiklcri yarışmaların ödülleri, parasal açıdan ne ka- dar büyük olursa olsun; özü, maddi çcrçeve- nin dışındaki anlamda odaklasıyor. Ödüller, Yunus Nadi Armağanı Yarısmus'i adıyla arahksız olarak kırkyüı aşkın bir sürede dü- zenli olarak gerçekleştirildi, kültür ve sanat hayatımıza amaçlanan katkılan yaptı ve et- kilerini duyurdu. Daha önce bir dalda yapı- lan ödüllendirmenin kapsamı 1990 yılından itiharen genişleüldi ve Yunus Nadi Ödülleri adıyla sürmeye başladı. Ülkemizin kültür ve sanat yaşamı bütün haltalanmalara ve olum- suz yatırımlara karşın sürekli gelişiyor ve yaygınlaşıyor. Fikir ve sanat özgürlükleri Türkiye de tam değil; siyasal iktidarların baskıları hâlâ sürüyor ve çağdaş demokratik ortamdan henüz yoksun sayılıyoruz. Buna karşın fikir, sanat, bilim, kültürde çahalar sü- rüyor. Tarihsel gelişim sürecinde elbette ay- dınlanma'nın önüne hiçbir güç geçemez. Cumhuriyet, çağdaş uygarlığa giden yolun fikir, sanat, kültür, bilim yolu olduğunu kuru- luşundan beri savunan bir gazete. Bu yoldaki çabalan desteklemek ve özendirmekte Yunus Nadi Ödülleri'nin işlcvi sürecek. 1999 yılın- da haşlanılan iki ana başlık altında dört ödül verilmesi yöntcmi bu yıl değiştirildi. 2005 Yunus Nadi Ödülleri Edebiyat Ana Dalı 'tıda öykü, roman, şiir; Görsel Sanatlur Ana Dalı'nda karikatür; Bilimsel Araştır- ma Ana Dalı 7 nda Sosyal Bilimler Araştır- ması olarak belirlendi. Adaylara buşurılur diliyoruz. ÖYKÜ Ödüle 1 Nisan 2004 ile 1 Şubat 2005 tarihleri arasın- da yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir 'kitap dosyası'yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtla- rın, beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift ara- lıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylaryapıtlarınıal- tı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta veri- lir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasın- da pay laştırabilir. Seçici Kurul: Mehmet Başaran, Se- lim 1leri, Tarık Dursun K., Sami Karaören, Emin Ozdemir. R O M A N Ödüle 1 Nisan 2004 ile 1 Şubat 2005 tarihleri arasın- da yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir 'kitap dosyası'yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtla- rın, beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralık- lı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlannı altı adet olarak göndereceklerdir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Ahmet Cenıal, KonurErtop, Tahsin Yücel, Prof. Dr. Jale Parla, Adnan Binyazar. $ M R Ödüle 1 Nisan 2004 ile 1 Şubat 2005 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir 'kitap dos- yası' ile aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların be- yaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazıl- mış olması gereklidir. Adaylar yapıtlannı altı adet ola- rak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Ku- rul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabi- lir. Seçici Kurul: Ataol Behramoğlu, Prof. Dr. CevatÇa- pan, Muzafferllhan Erdost, Doğan Hızlan, Kemal Özer. S O S Y A L B İ L İ M L E R A R A Ş T I R M A S I Ödüle 1 Nisan 2004 ile 1 Şubat 2005 tarihleri arasın- da yayımlanmış bilimsel araştırmalarla, yayıma hazır- lanmış en az 25 sayfa olarak beyaz dosya kâğıdına ma- kine yazısıyla çift aralıklı yazılmış bilimsel araştırma- lar katılabilir. Adaylar yapıtlarını sekiz adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul ödülü kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: ErdaİAtabek, Prof. Dr. Rona Aybay, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof Dr. lonna Kuçuradi, Prof. Dr. Türkel Minibaş, Prof Dr. Ahmet Mumcu. K A R İ K A T Ü R Karikatürlerin boyutu 30x40 cm.'yi geçmemelidir. Her türlü teknik serbesttir. Yarışmaya en fazla 5 karikatürle katılabilinir. Seçici Kurul: Semih Balcıoğlu, Kâmil Masaracı, Tan Oral, Ferit Öngören, Turhan Selçuk. H E R D A L İ Ç İ N G E Ç E R L İ C E N E L K O Ş U L L A R Ödüller, her dalda amatör-profesyonel herkese açıktır. (Cumhunyet mensupları hiçbir dalda ödüle aday olamaz- lar.) Adaylar gerçek ad ve adreslerini ve telefon numara- lannı belirtmek zorundadırlar. Ancak adaylar ad ve ad- reslerinin saklı tutulmasını isteyebilirler. Ödül koşulla- nna uymayan yapıtlan yanşma dışında tutmak zorunda- yız. Adaylann yapıtlarıyla birlikte adlannı ve soyadlan- nı arkasına yazacakları iki fotoğraflarını, açık adresleri- nin de yer aldığı kaülma belgesini ve yaşamöykülerini 15 Şubat 2005 Salı günü saat 17.00'ye kadar 'Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Ödülleri Cağaloğlu 34334 tstanbul' adresine iadeli taahhütlü olarak postayla ulaştırmaları ya da elden teslim etmeleri gerekmektedir. Yayımlanmış ya- pıtların daha önce herhangi bir ödül almamış olması şar- tı geçerlidir. Zarfın ya da paketin üzerine hangi dal ile il- gili olduğunun (şiir, roman, öykü vb.) yazılması zorun- ludur. Ödül dallannda konu sınırlaması yoktur. Yapıtlar hiçbir şekilde iade edilmez. Ödül alan ya da herhangi bir şekilde ön elemeden geçirilen yapıtlar, genel yayın ilke- lerimiz doğrultusunda gazetemizde yayımlanabilir. Ödül sonuçlan 28 Haziran 2005 Salı günü açıklanacaktır. Ö D Ü L Her dal için: 2.000.000.000 TL. K A T I L M A B E L C E S İ ADIM, SOYADIM: ADREStM: TELRFONUM: KATILDIÖ1M DAL:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle